Sonsöz

Kitabın başından bu yana incelediğimiz bilgiler, bizlere radikal Siyonizm ve bu ideolojinin İsrail derin devletinin politikaları üzerindeki etkisi hakkında çok önemli bir gerçeği gösteriyor. İsrail'i kuran bazı Yahudi liderler, hem kendi soydaşlarının önemli bir bölümünü Filistin'e göç etmeye zorlamak, hem de dünya kamuoyunu Filistin'de bir Yahudi Devleti'nin kurulması için ikna etmek için oldukça "kirli" bir yöntem kullanarak antisemitizmi körüklemişlerdir. Bu politika, İsrail Devleti'nin kurulmasının ardından da zaman zaman devam etmiştir.

Din ahlakı insanların hoşgörülü, merhametli ve yumuşak huylu olmalarını gerektirir. Allah'a iman eden tüm insanların dünya barışı ve güvenliği için ittifak etmeleri gerekir ve bu, Müslümanlar ve Hıristiyanlar gibi Yahudilerin de üstlenmesi gereken bir sorumluluktur.

22 yıl Amerikan Kongresi'nde üyelik yapan Paul Findley, They Dare to Speak Out: People and Institutions Confront Israel's Lobby (Konuşmaya Cesaret Ettiler: İnsanlar ve Kurumlar İsrail Lobisiyle Karşı Karşıya) adlı kitabında bu konuya dikkat çeker. Yahudi lobisinin Amerika'daki olağanüstü gücünü konu edinen kitapta, Findley, soykırımın kimi zaman bazı Yahudiler tarafından bir silah olarak kullanıldığını anlatır ve gerek İsrail'in gerekse İsrail lobisinin karşılarına çıkan herkesi "neo-Nazi" ya da "antisemit" olarak tanımlayarak susturduklarına dair pek çok örnek verir. Birçok politikacı, gazeteci, akademisyen ya da din adamı bu yolla susturulmuştur. Kısacası İsrail ve onun diasporadaki uzantıları, soykırım vahşetini kullanarak, büyük bir politik güç elde etmektedir.

Tüm bu kitap boyunca incelediğimiz bilgiler bizlere açıkça göstermektedir ki, bazı Yahudi liderleri, kendi soydaşlarına karşı terör uygulayabilmekte, onları yurtlarından, evlerinden sürüp çıkarabilmekte, onlara karşı Yahudi düşmanları ile iş birliği yapabilmekte, hatta gerektiğinde bir kısmını öldürebilmektedirler.

Allah İsrailoğulları'nı "kan dökmekten, birbirlerini yurtlarından sürüp çıkarmaktan" kısaca yeryüzünde kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaktan kesin olarak men etmiştir. Buna rağmen, Yahudilerin bir kısmı peygamberlerin kendilerini davet ettiği doğru yoldan sapıp ayrılmış ve Allah'ın kendilerine yasaklamış olduğu tavır ve davranışlara geri dönmüşlerdir. Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Hani sizden (İsrailoğulları'ndan) 'Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın' diye söz almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hala da buna şahitlik ediyorsunuz. Sonra yine siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları (yurtlarından) çıkarmak size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitab'ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara Suresi, 84-85)

Temennimiz, Kudüs'ün, Filistin topraklarının ve tüm Ortadoğu'nun, Yahudiler ve Müslümanlar arasında kalıcı bir barış ve dostlukla huzura kavuşmasıdır. İsrail'in bu barış ve dostluğun önünde önemli bir engel olan radikal Siyonist ideolojiden kurtulması, Filistinli Müslümanların haklarını tanıması, bu barışın sağlanmasındaki en önemli adım olacaktır.