Sohbet -2830 Ocak 2010
SUNUCU: Her akşam canlı olarak yayınlanan Adnan Oktar’la Başbaşa programına hoş geldiniz. Yanımda birbirinden kıymetli konuklar var: Beyin Cerrahı Oktar Babuna ve tüm dünyada kitapları büyük bir ilgi ile takip edilen Yazar Sayın Adnan Oktar. Hoş geldiniz, nasılsınız?
ADNAN OKTAR: Çok iyiyiz Allah’a hamd olsun. Sen nasılsın?
SUNUCU: Teşekkürler. Hocam, nasıl başlamak istersiniz? Sorularımız var ya da size bırakalım yine.
ADNAN OKTAR: Önemli konular olarak, en önemli benim gördüğüm Türkiye’de iddia edilen Ergenekon örgütü. Ben çocukluğumdan beri bilirim; sürekli cinayetler işler, Başbakanları, Cumhurbaşkanlarını tehdit eder, çok ızdıraplıydı, çok zordu. Allah bir imkan verdi, yani onlar şu an derdest bir sistem içerisindeler, yani etkisiz hale getirildiler. Fakat bunu anlamazlıktan gelip bir kısım şahıslar, örtbas etmek istiyorlar; böyle bir tehlike mi var, böyle bir risk mi var diye. Kardeşim risk nasıl olur daha? 100 binin üzerinde insan katledilirse, risk nasıl oluyor? Yani başka nasıl olması gerekiyor? Başbakanlar öldürüldüyse, bakanlar öldürüldüyse, şehit edildiyse bundan büyük risk olur mu? Ecevit rahmetli, acayip çekiniyordu o dönemde, ağzını açamadı. Havaalanında suikast yaptılar, hiçbir şey diyemedi. Hasan Fehmi Güneş de öyle üstü kapalı konuşabiliyordu. Hayri Kozakçıoğlu da üstü kapalı konuşabiliyordu. Demirel’e defalarca suikast yapıldı. Demirel’i feci şekilde dövmüşlerdi, yani ağzını-burnunu, elini yüzünü yani o zaman, bizim zamanımızda olmuştu. Acımasızca dövdüler, hiçbir şey denemedi. Mesut Yılmaz’ı feci şekilde dövdüler, hiçbir şey denemedi. Turgut Özal’a suikast düzenlendi. Turgut Özal biliyorum ama söyleyemem dedi. Kardeşim daha ne olması gerekiyor? Yalnız bir de şu var, bir kısım şahıslar diyor ki, iddia edilen Ergenekon örgütü diye bir tehlike yok, öyle bir şey yok zaten. Bu adamlar korktukları için söylemiyorlar, bunlara inanmasınlar. Çepeçevre sarılı bu insanlar, etrafındakiler iddia edilen Ergenekon örgütü mensubu oluyor, bir kısmı. Bu dediğim kişilerin bir kısmı öyle. Korkudan böyle söylüyorlar ama bizim gibi mangal yürekli olanlar, tabii bunlara düz gider, ayrı mesele. Bak, aşağılık, şerefsiz, haysiyetsizdirler diyorum iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları. Tabii, benim bir korkum yok. Yani gelsinler, 20’şer, 30’ar, kamyon hesabı ile gelsinler, benim öyle bir sorunum yok. Ama korkanlar böyle alttan almak durumunda kalıyorlar. Sen yalnız çok aşırı sevimlisin. MaşaAllah, elhamdülillah Allah’ın güzel bir tecellisisin. Masum, efendi, temiz böyle elinden yüzünden nur saçılıyor, o yüzden çok hoşuma gidiyor, maşaAllah. Elhamdülillah. Allah’ın “Cemal” isminin tecellisi, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Size karşı da Hocam bayağı bir şeyler oldu. Hatta siz 10 sene önce kitabınızda yazmıştınız. 15 sene hatta bayağı bir süre oldu.
ADNAN OKTAR: Evet oldu. İddia edilen Ergenekon örgütünü 15 yıl önce yazmıştım kitabımda.
OKTAR BABUNA: Daha kimse hiç bilmiyorken.
ADNAN OKTAR: Çok detaylı, isim vererek yazdım. Tabii, ismini verdim. 15 yıl önce yazdım. Bu konuda hükümete destek gerekiyor. Bakın hırlayanların falan tavrını görüyorsunuz. Yani hükümeti yalnız bırakmak, çok büyük hata olur. Hükümetin çok hatası olabilir, yanlışı olabilir ama bu konuda %100 destek gerekiyor. Ben mesela can-ı gönülden destekliyorum bu konuda, çok hayati. Bir kere bu bela, üzerimizden gitmesi gerekiyor. Bundan kurtulmamız gerekiyor. Bu, bir milli mesele bu. Bütün bölgenin meselesi, bir tek Türkiye’nin değil. Yani Irak’ta camilerde patlatılan bombalar, bunların işi. Suriye’de patlatılan bombalar, Afganistan’da patlatılan bombalar bunların işi. Yani bunlar böyle her yere uzanıyorlar. Lübnan’da şurada burada bunlar gariban insanlar, bunlar bomba, bir kere bulamazlar da öyle, C4 bilmem ne şu bu, bomba bulacak adamlar değil, yani direkt bunların işi. Bölgeyi karıştırmak ve Müslümanları katletmek, birbirine düşürmek. Hatta Türkiye’de de Müslümanları ayaklandırabilecek tipleri de el altında tutuyorlar, böyle cahil Müslümanlardan, yobazlardan. Böyle gözünü kan bürümüş, psikopat, yalaka tipler var, şahsiyetsiz, karaktersiz, soytarı tipler, böyle aşağılık tipleri, bunları el altında tutuyorlar; yarın, bir gün cahil Müslümanları ayaklandırmak için. İşte yürüyün, işte bilmem nereye bomba atıldı, hadi bakalım ayaklanın, diyebilecek tipler var. Milleti de arkasına alıp götürebilecek gibi. Azınlık da olsa bunu yaptırabilecek adamlar var. Bunları tabii dikkatli takip ediyoruz. Ne demek istediğimizi de milletimiz anlıyor. Bunların tepesindeyiz; kanun ve hukuk ölçüleri içerisinde, gözümüz bunların üzerinde, inşaAllah. Onun için millete tepeden bakmaya alışmış bu tiplere karşı, millete karşı böyle adam yerine koymayan (haşa) bu insanlara karşı suskun olmak olmaz. En tehlikeli adam, cahil adamdır, zır cahil bunlar, iddia edilen Ergenekon mensupları. Çünkü bir kere zamanında bunlara Darwinizm’den bir parça hafif yalatmışlar kenardan, iman etmiş bu cahiller. Allah’ın olmadığına (haşa) adları gibi eminler. Dinin de olmadığından eminler, zır cahil yani, laf anlatamıyorsun ki adama. Bunlara kemik kafa, taş kafa tabir edilir halk arasında. İstediğin kadar anlat, anlamaz, ne yaparsan yap, kemik adam, oturmuş yani. Bir de bunak sertliği de gelmiş, bunak katılığı da gelmiş. Bunak katılığı geldikten sonra zaten hiç anlatamazsın. Yani dimağı körpe olsa, gene bir parça anlatabilirsin ama bunak katılığı geldikten sonra hiç anlatamıyorsun. Bu adamlar diyor ki, biz Türk Milleti’nin üzerinde bir gücüz, sizi yöneteceğiz. Nasıl yöneteceksin? Bombalıyacağız, asacağız, keseceğiz, dehşet yaşatacağız size, sizin elinizden mutluluğunuzu alacağız, her gün sizi korkutacağız, tehdit edeceğiz, asıp-kesmekle, idamla tehdit edeceğiz ve başınıza sürekli belayız. Kardeşim biz özgür, güzel yaşamak istiyoruz Türkiye’de. Neşeli, huzurlu yaşamak istiyoruz. Biz insanlarımızı seviyoruz değil mi? Bizim insanlarımız sıla gecesi yapacaklar, sohbet edecekler, müzik dinleyecekler, yiyip-içecekler, saygı duyulacak, hürmet duyulacak, sevilecek bizim milletimiz. Düşün yakamızdan kardeşim. Biz istemiyoruz sizi Allah Allah. Yani biz üstümüzde böyle küstah, azgın, terbiyesiz adam istemiyoruz. Adamların suratında meymenet yok kardeşim. Kazık gibi suratları. Böyle rustik suratlar. Allah ellerinden, yüzlerinden nuru almış. Ben diyor zorla sizi hiza edeceğim diyor. Biz de seni zorla hiza ederiz ama kanun ve hukuk ile. Nitekim de bak nasıl çöküyorsunuz değil mi? Onun için hükümetin işte bilmem şu konu, kardeşim eleştirin; biz, bir şey dediğimiz yok ama böyle bir hayati bir konuda, yangın varken şimdi, biz itfaiyeyi orada eleştirmeye kalkarsak olur mu? Bırakın itfaiye çalışsın değil mi? Devleti destekleyin, savcıları, hakimleri, polisi destekleyin; yardımcı olun, haber götürün, ihbarda bulunun, bilgi verin devlete. Yargının içerisini örümcek ağı gibi kaplamışlar, iddia edilen Ergenekon örgütü. Yargıda ciddi bir tehdit oluşturmuş durumdalar şu an. Hükümet daha hala tedbir alamadı bu konuya. Bunun çözümü referandumdur, Anayasa’da değişiklik yapılmasıdır. Kardeşim, esir olmak istemiyoruz biz. Saygı istiyoruz, nezaket istiyoruz, inançlarımızı yaşamak istiyoruz. Kominist de inancını yaşasın, mason da inancını yaşasın, ateist de inancını yaşasın, Müslüman da inancını yaşasın. Hür, özgür olalım, Avrupa gibi olsun istiyoruz biz. Danimarka nasıl, Norveç nasıl, Hollanda nasıl, Almanya nasıl, öyle olmak istiyoruz. Biz baskı ile ikidebir tepemize heyula gibi dikilmelerini istemiyoruz, konu bu. Onun için bu konuda suskun olunmaması lazım. Bu bir. İkincisi de Hıristiyanların konumu, bu teslis inancı. Kardeşim, Allah hidayet versin, yani çok büyük hata yapıyorlar. Bir Allah’a inanmaları çok önemli. Bu konuda çok büyük hata yapıyorlar. Kardeşim diyorlar ki, Allah, Ruh’ul Kudüs ve Hz. Mesih (as); üçü de Allah’tır diyorlar (haşa). Şimdi bunu dedin. Şimdi dua ediyorsun. Hz. Mesih (as)’a dua ediyor, Allah diye (haşa). Peki niye 3 Allah dediğine göre, bir de Allah’tan bahsediyorsun değil mi? Bak Allah, Ruh’ul Kudüs, Mesih (as) diyorsun. Allah’a niye dua etmiyorsun? Bunu sorsunlar Hıristiyanlar, bu çok acayip bir şey. Madem 3 Allah’a inanıyorsun, o üçüncü gördüğün Allah’a, ona niye dua etmiyorsun? Burada bir acayiplik var. Sordun mu, hiç fark etmez diyor, üçü de Allah diyorlar. Allah’a dua et. Ruh’ul Kudüs’e de dua etmiyorlar zaten, zaten dua edilmez o ayrı da, ama Allah’a dua etmiyor. Titizlikle bundan kaçınıyorlar. Burada bir anormallik var. Hz. Mesih (as) Allah’a dua ediyor, yemek yiyiyor, uyuyor, doğal ihtiyaçları var, uyumadan duramıyor. Kardeşim Allah olur mu o? Avrupa’daki, Amerika’da bu gençlere bu çok büyük bir eziyet değil midir, ızdırap değil midir? Üniversitede okuyan bir insan, bu çocuk nasıl buna iman etsin? Desene Allah bir değil mi? O zaman tasaffi etmiş olacak işte Hıristiyan. Yani Cenab-ı Allah bunu beğeniyor, bu halini. Hak din İslam’dır ayrı ama bu tasaffiyi istiyor Allah. Kuran’da ayet var, inşaAllah. Yani Üstad’ın sözü doğru o konuda. Üçüncü sorun da, Müslümanların birbiriyle uğraşması, dedikodu yapması. Mesela evlerde hanımlar toplanıyorlar. Hanımlar dini sohbet toplantısı yaptık diyorlar. Başlıyor mahalle dedikodusu. İşte şu cemaat şöyle, şu şahıs şöyle, şu kişi böyle. Kardeşim bunlarla vakit kaybedeceğinize, küfürü nasıl eleştiririz, Darwinizm’i nasıl eleştiririz bunun üzerinde dursana, değil mi? İman hakikatleri anlatsana. Allah sevgisini, Allah korkusunu anlatsana, Müslümanlarla ne uğraşıyorsun? Bir avuç Müslüman var zaten. Mesela başka yerde bir toplantı oluyor, Risale-i Nur okunuyor, toplantı yapılıyor. Toplantı evvelinde başlıyorlar dedikoduya. Hepsini tenzih ederim, bazı yerlerde. Dedikodu yaptığı bir insanı, insan sevemez. Arkasından konuştuğu bir insanın, insan yüzüne bakamaz. Ne gerek kardeşim dedikoduya?
OKTAR BABUNA: Evet Hocam, haramdır zaten inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Değil mi? Hepsi birbirinden güzel, tertemiz insanlar. Evet, tarik olanlar da, başka insanlar da, hepsi birbirinden temiz insanlar bunlar, mazlum insanlar değil mi? Birbirlerinin hiçbir şekilde dedikodusunu yapmamaları lazım, ılımlı ve sevecen bakmaları lazım, güzel gözle bakmaları lazım, sevgi ruhu ile bakmaları lazım. Ancak Allah o zaman yardım ediyor. Bir de diyecekler ki, Ya Rabbi diyecekler, dünyaya nurunu hakim et. İslam ahlakını dünyaya hakim et ve bunu en kısa sürede yap, bu yüzyılda yap, hemen yap demeleri lazım. Bunu dediklerinde, Allah’ın gücünü görecek de. Daha önce hiç sözü edilir miydi vizelerin kalkması, İslam Birliği? Her gün Türk İslam Birliği ile ilgili ciddi gelişme oluyor, her gün. Çok şaşırtıcı gelişmeler oluyor. Bakın iki yıl önce ben bunu söylemeye başladığımda, nereden çıkarttın diyorlardı. Şaşırdı millet, isterseniz bakın o döneme. Basınına da bakın o dönemin, hiç böyle bir söz ortada yoktu. Ama 2 yıl içerisinde 180 derece olaylar değişti.
OKTAR BABUNA: Hatta bayağı bir süre hiçbir şey olmadı, böyle bir adaptasyon dönemi oldu.
ADNAN OKTAR: Tabii, tabii. Ben onu söylediğim dönemde de hiçbir şey olmadı. Sonra muazzam bir tırmanış başladı. Diyorlar ki, niye iltifat ediyorsun? Kardeşim benim kalbim sevgi dolu, ben coşkuluyum. Kedi de olsa seviyorum, çiçek de olsa seviyorum. Hatta gül oluyor ısırıyorum hart diye sevgimden. Ben Allah’a aşığım. Övgüm Allah’a, muhabbetim Allah’a. Ben sevgisiz öyle kemik kafalı adamlara benzemekten Allah’a sığınırım. Çok dehşet verici bir şey o, cehennem gibi bir şey. Bir de sevgimi niye gizleyeyim. Yaşıyorum içimde, ben bunu ifade ederim, Allah’a karşı, iftaharla yerine getiririm.
OKTAR BABUNA: Hocam, biz şahidiz. Ben sizin sevginizin en yakın şahitlerindenim inşaAllah. Benim hastalık dönemim oldu, yıllardır yanınızdayım, sevginizin sınırı yok, Allah’a olan sevginizden dolayı inşaAllah, merhametinizin.
ADNAN OKTAR: Tabii, bu çocukcağızın 15 gün ömrü kaldı dediler. Benim nevrim döndü, böyle beynim dondu 15 gün var deyince. Çünkü bize gelmiş bir insan, görüşüyor, işte Hocam diyor, namazını kılıyor. Tabii Allah’a tevekkül ediyorum ama gayret etmek açısından, heyecanından.
OKTAR BABUNA: Allah razı olsun, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Biliyordum yani başımıza iş geleceğini, onun için çok titiz davrandım. Bütün evrakları biriktirdik, bütün belgeleri. Sakın dedim, yani burada, hatta bazı şirketler ücretsiz yemek dağıtıyorlardı kampanyada çalışanlara, siz sakın almayın dedim. Aman dedim, sakın almayın. Hatta tükenmez kalem veriyorlardı, onu da almayın dedim. Parasını verin dedim, bak tükenmez kalem. Yani sırf bu işte kullanılacak tükenmez kalem dağıttılar, ben dedim sakın almayın, parasıyla alın dedim ve mutlaka makbuz alın dedim, başımıza gelecekleri bildiğim için çünkü ünlü insanların düşmanı çok oluyor. Yani tanındın mı, iftira atmak da çok kolay oluyor. Olay çıkartmak da çok kolay oluyor. Mesela adamın koluna çarpsan, gidip şikayet ediyor, olay çıkıyor, adamın kaybedeceği bir şey yok. Ama ben tanınan bir insan olduğum için adam onunla sükse yapıyor, oyun oynuyor, iş çıkartıyor. Bir de ateist masonik medyada sürekli aleyhte propagandalar yapıldığı için halkın bir kısmı tabii kandırılmış durumda. Milletimin büyük bir bölümü sağduyuludur, onlara benim sevgim, muhabbetim büyük, ama bir kısmını kandırmış vaziyetteler. Onlar da, vay be diyorlar şimdi, 2 saat işin yoksa onlara anlat. Kardeşim diyoruz, yok şu konu iftira. Bak belgeleri böyle. Gazetelerde yayınlatıyoruz, televizyonlarda anlatıyoruz. Yani adam bir iftirayı atıyor, on dakika tutuyor, biz on yıl o iftirayı temizlemekle uğraşıyoruz, 10 yıl. Şu Ebru Şimşek’i mesela 10 yıldan beri uğraşıyorum, daha hala adam diyor ki, geçenlerde gene gördüm, nedir bu olay diyor hala. Nasıl oldu diyor? Yani bir an böyle nevrimin döndüğüne inanıyor, yapmış olabileceğime de ihtimalde veriyor. Diyorum bak, Ağır Ceza Mahkemesi’nden beraat ettim diyorum, ispat ettim mahkemede diyorum, boş gözlerle gözüme bakıyor, inanmıyor. Belgelerle ispat ediyoruz ancak, öyle bir şekilde izah ediyorum.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah. Halbuki siz daha iyi bilirsiniz Hocam, hukukta tam tersi olması gerekir. Yani iddia eden, ispat etmek zorundadır.
ADNAN OKTAR: Kardeşim mesela bir deli dediler, onu temizlemek için 10 yıldan beri uğraşıyoruz. Her gün rapor gösteriyoruz, sağlamım, bir şeyim yok falan diyorum. Bir kere bir laf atılıyor ortaya, çık işin içinden çıkabilirsen. Ünlü insanların son derece dikkatli olması gerekiyor. Çünkü halktan birisine bir şey oldu mu, hiç sorun çıkmıyor, konu hemen ört-bas oluyor yahut konu kapanıyor. Kimse uğraşmak istemiyor. Hiçbir şekilde basına yansımayacak bir konu, ünlü biri oldu mu acayip sansasyon meydana geliyor. Sansasyon meydana gelince de, hukukta da bir delil meydana gelmiş oluyor. Mesela bizim o çeteden yargılandığımız olayda, basında çok fazla gündem olduğu için, olay basına yansıdığı için, tutuklanma gerekçemiz “infial” idi. Yani basında infial olması, yani çok fazla haber çıkmış olması. Buyur, yani ünlü olmanın bize bir hediyesi. Mesela halktan biri olsa, konu anında hallolabilir belki, derhal bitebilecek. Veyahut şöyle oluyor; ünlü olunca, karşımızdakiler de güçlü kişiler oluyor, onlar da ünlü kişiler oluyor. Mesela diyor ki adam, ben diyor sizin tarafınızda şahitlik yaparım diyor. Hoş geldin, sefa geldin, buyur falan diyorlar, bir çay-kahve falan iç diyorlar. Ne kadara mal olur bu diyor. VAllahi abi diyor, bir 50 milyarınızı alırım diyor, çünkü zor iş biliyorsun diyor. Uğraşacağız diyor, emek vereceğiz, gidip şahitlik edeceğiz falan diyor. Al koçum diyor, helali hoş olsun diyor. Hadi bakalım, görelim seni diyor. Şimdi bir de gizli şahitlik çıktı. Gizli şahit, artık yani kapı sonuna kadar açık şu an. Adama sen istediğin iftirayı at, istediğini söyle, kim olduğu belli değil zaten, al paranı çık, bu kadar yani. Adam desteleri böyle sayarak çıkıyor. Teşekkür ederim abi diyor. 10 dakika ifade veriyor, sen 10 yıl uğraşıyorsun. Hayır, cin ile mücadele ediyor gibi yani, gördüğüm biri de değil. Adama cevap vereceksin, adamın kim olduğu belli değil. Attığı iftiranın çapını bilmiyorsun, ne dediğinden de haberin yok. Mesela dosyada, bakalım kim diyorsun; dosya gizli. Göstermeyeceğiz diyorlar, ama sen bunu yapmışsın diyorlar. Kimdir, ne dediğini ben ne bileyim adam, söylesen ben cevap vereyim, belki tanıdığım birisi, belki çok büyük oyuncu adam, belgelerim var, belki ispat edeceğim. Belgem de etkili olmuyor o zaman, yani açık savunma yapma imkanın da yok. Böyle ilginç bir durum var ama bu tabii ahir zamanın özelliklerinden. Bu bize heyecan verir, şevk verir. Mücadele olmadığında insana meskenet gelir. Nasıl spor insanı geliştiriyor, sağlık yapar değil mi? Nasıl soğuk su içip açık havada gezmek; bu konu da budur, Müslüman’ı meskenetten kurtaran, adrenalin etkisi yapan olaydır bunlar.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah Hocam, 30 senedir bitmeksizin devam ediyor.
ADNAN OKTAR: Mesela bizim çocuklar, bazen böyle bitkinleşirler ben hissederim zaman zaman. Arkadan bir olay patlar, bunlar ateş gibi olurlar bir anda. Her seferinde öyle görmüşümdür. Bazen yazın da oluyor, çok sıcak havalar, rehavet geliyor üstlerine, bir olay oluyor böyle gözler dört dört, ateş gibi canlanıyorlar. Peygamberimiz Efendimiz (sav) zamanında da böyleydi. Her zaman bu böyledir yani, Allah heyecan unsuru meydana getiriyor. Mesela filmlerde bile heyecan olmayınca film seyredilmiyor değil mi? Bunun gibidir işte. Furkan Suresi’ni açmışsın, “Biz seni (diyor Cenab-ı Allah 56. ayette) yalnızca bir müjdeci” müjde vereceksin diyor, İslam ahlakının dünya hakimiyeti, cennetler, sevinçle, dostlukla, kardeşlikle. “Müjdeci ve uyarıp korkutucu” aman helale, harama dikkat edin, Darwinizm’e, materyalizme inanmayın, komünizme inanmayın, hakka inanın. “Korkutucu olarak gönderdik” yani eğer hakkı tebliğ etmezseniz, Allah’ın azabı üzerinize gelebilir gibi. 25. sure, 56. ayet; 25x56, hicri 1400’ü veriyor, bir. Ebcedi, harf toplamı 1981 yılını veriyor. Aynı tarihi veriyor, Hz. Mehdi (as)’ın çıkış tarihi, Said Nursi’nin tam belirttiği tarih. Bak diyor ki; “Biz, seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik. De ki, ben buna karşılık Rabbine doğru yol tutmayı dileyen insanlar olmanız dışında, sizden bir ücret istemiyorum.” Hiçbir şekilde ne eserlerimden, ne çalışmalarımdan para istemiyorum, sadece Allah’a tam tabi olun yeter diyor. “Sen asla ölmeyen (sonsuza kadar ölmez Allah) ve daima diri olan (mesela biz uyuruz Allah diridir, mesela biz uyurken Allah diri duruyor) Allah’a tevekkül et.” Hiçbir olaydan sen etkilenme diyor Allah, çünkü her olayı ben yaratırım diyor Allah. Her olayı; tutuklanmanı ben yaratırım, hapse atılmanı ben yaratırım, savcılıktaki belgeleri ben yaratırım, mahkemenin kararını ben yazarım diyor Allah. Her mahkeme kararını Allah yazar. Cezaevine giriş kağıdını ben yazarım diyor Allah, cezaevinden çıkış kağıdını ben yazarım diyor. Ben sokarım cezaevine, ben çıkarırım diyor değil mi? “Allah’a tevekkül et, onu hamd ile tespih et.” “Elhamdülillah” de diyor Allah, “Kullarının günahlarından onun haberdar olması yeter.” Ben ne yaptıklarını biliyorum diyor Allah, hepsini görüyorum. “O gökleri ve yeri, ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra arşa istiva edendir, Rahmandır, bunu haberi olana sor.” Bu altı gün, tabii Kuran’ın açıklaması izafidir, yani altı zaman dilimi, altı büyük zaman dilimi. Belki altı milyar sene. “Sonra arşa istiva edendir”. Cenab-ı Allah’ın bir arşı var. Biz bunu bilmiyoruz, inşaAllah ahirette Cenab-ı Allah gösterir. Onu kaplayanım Ben diyor, her yerindeyim, istiva eden. “Rahmandır”; Allah Rahman ve Rahim yani koruyucu, sevgi dolu. “Bunu bundan haberi olana sor.” Kim? Cebrail. Kim? Peygamber (sav), müminler inşaAllah. “Onlara Rahman’a secde edin denildiği zaman (Allah’a secde edin, namaz kılın denildiği zaman) Rahman da neymiş (Allah neymiş bize anlat diyorlar, haşa) biz senin bize emrettiğine mi secde edecekmişiz derler. Bu onların nefretini artırır.” Daha da kızdırır diyor. Yani dini anlattığınızda Allah’tan korkun, Allah’ın sevin dediğinde, öfkeleri katlanır diyor. Zaten nefret ederler ama daha da artar nefretleri diyor. “O gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır. Öğüt alıp düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için”, gece gündüzün peşpeşe olması bize bir güzelliktir, süs oluyor. Çünkü bir canlılık, hayatı Allah dümdüz yaratabilirdi. O monotonluğu kırmış Allah, bir gece, bir gündüz yapıyor. Haftalar yapıyor mesela Cumartesi, Pazar geliyor değil mi? Pazartesi oluyor. Gene yıllar seneler geçiyor, bir canlılık olsun diye yapıyor Allah. “Rabbimiz cehennem azabını bizden geri çevir, gerçekten onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç ve sürekli bir acıdır derler.” Şimdi cehennemle ilgili Allah çok fazla tehdit eder ve dünyada çok fazla bela meydana getirir. Depremler oluyor dünyanın birçok yerinde ama hikmetle olur, ‘hayır’ vardır inşaAllah. Ama bazen de tarih içinde bu azap olarak gelmiştir insanlara, bazen uyarı olarak gelmiştir. Hikmetle gelir inşaAllah. Müslüman olanlarda hep şehadetle sonuçlanır. Şehitlik sebebidir deprem inşaAllah. Ama mesela kanser, ülser, hastalıklar, belalar yağmur gibi yağıyor insanlara görüyorsunuz. Televizyonu açıyoruz; işte bel-sırt ağrılarına karşı bilmem ne, doktor bilmem ne kuşağı var bunu takın, işte baş ağrısına karşı şu ilacı bulduk, bunu yapın. Doktor programları oluyor işte beyin, migrene karşı ne yapılabilir doktor bey diyor, onu anlatıyor. Migren ağrısı, kulak ağrısı, efendim cinsel hastalıklar, akciğer hastalıkları, karaciğer hastalıkları, kalp hastalıkları ona karşı ne yapabiliriz? Şu yemeği yiyin. Yani yüzlerce hastalığa yüzlerce tedavi tavsiyesi var. İşte kuşburnu çayı için, gazoz içmeyin bilmem ne falan. Aman şunu fazla içerseniz şundan zarara uğrarsınız diyor. İnsanlar ne yiyeceğini bilemiyor. Mesela diyorlar ki, et yemeyin kolesterolünüz çıkar diyor. Ama öbürü de diyor ki; et yemezsen grip olursun diyor ve ölürsün diyor, değil mi? Mesela diyor ki o esansiyel yağlardan almanız gerekir diyor. Ama sırf onunla da beslenirsen vücut dokusu bozulur diyor. Öbür katı yağlardan da alman gerekiyor diyor. Aldığında kolesterolü yükseliyor değil mi? Spor yapın iyi gelir diyor, bu sefer mafsallarda aşınma oluyor, spordan dolayı rahatsızlık meydana geliyor. Mesela tuz alman gerekiyor diyor, tuzu alıyor tansiyonu çıkıyor. Tuz almıyor tansiyonu düşüyor, yerlere yatmaya başlıyor.
SUNUCU: Kas bu sefer yorgun düşüyor.
ADNAN OKTAR: Mesela dişini yıkamıyor, dişleri çürüyor. Vücudun herhangi bir yeriyle ilgilenme, hemen vücut oradan isyan ediyor. Mesela cilt bozuklukları başlıyor, birçok şey, insanlar sürekli bunlarla boğuşuyorlar. Ama bütün bunlara rağmen Allah’la bağlantıyı bir türlü kabul etmiyorlar birçok insan. İşte dünyadaki bu azapların kökeninde bu var. Allah’ı gücendiren bir şey bu. Çünkü hem bu kadar nimeti veriyor; can veriyor, kan veriyor, güzellik veriyor, sağlık sıhhat veriyor. Adamı bu ilgilendirmiyor, bu bir insan için bile çok kızdırıcı değil mi? Adama sen sofra hazırlıyorsun, haşa Cenab-ı Allah’ı tenzih ederim, ballar, baklavalar, börekler koyuyorsun, odayı güzel ısıtıyorsun, mobilyalar mükemmel, ev çok şahane, manzarasını çok güzel yapıyorsun. Adam geliyor içeriye, bacaklarını uzatıyor, yemeği yiyor, çekip gidiyor. Kardeşim diyorsun, yolda soruyorsun, sen hiç merak etmedin mi bu evin sahibini diyorsun, yani bu yiyecekleri falan sana kim yaptı? Yok, beni ilgilendirmiyor diyor. Bu, belasını bulduğunda hak yerine gelmiş olmuyor mu o zaman? Cenab-ı Allah’ın dediği bu işte. Böyle bir zulüm olur mu? Nasıl ilgilendirmez seni hiçbir şekilde, değil mi? Bu olağanüstü yapıyı nasıl göremezsin? İnşaAllah. “Ancak, tevbe eden,” diyor Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “iman eden” bak tevbe eden, Ya Rabbim bir daha yapmayacağım diyorsun. “İman eden” yani Allah’ın varlığına samimi kanaati geliyor. “ve salih amellerde bulunup, davranan” samimi, candan. “İşte onların günahlarını Allah, iyiliklere çevirmesi” günah da işlemiş olabilir o insan, Allah onu iyiliklere çevireceğim diyor, inşaAllah. “Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Allah sonsuz akıllıdır. Mesela sokağa çıkıyorum, binlerce, milyonlarca araba yapmış Allah insanlar için, binsinler diye. Arabalara klima sistemleri yapmış Allah. Tekerlekleri rahat gitsin diye caddeler yapmış, yollar yapmış. Siyah yollar yaptım diyor Kuran’da, Allah ayette. Arabaların içine ışık koymuş, önlerine far koymuş yolu aydınlatsın diye. Bak, Allah bizi bu kadar detaylı düşünmüş. Anlayın diye söylüyorum, Allah’ın düşünmeye ihtiyacı yok da. Çünkü an içinde olup bitiyor. Kuşlarda, böceklerde, balıklarda, hücrede, her şeyde muazzam detaya girmiş Allah. Tabii, mesela bir proteinin olması için proteine ihtiyaç vardır. Bakın Darwinistlerin cahilliğine, bunu bilmiyorlardı. Bunu bizden öğrendiler. Bakın, bir proteinin olması için % 100 ama bir proteine ihtiyaç var. Bu, sıfır eksi sıfır, eksi sıfır yani imkansız demektir. Hiçbir şekilde olamaz demektir. Yani Allah’ın yaratması dışında imkansız anlamına geliyor bu. O hormonların imal edilmesi var vücutta. Diğer protein cinslerinin oluşması var. Kofulların, mitokondrilerin, golgi cisimciklerinin oluşmaları var. Nefes kesici. Bu arabalar falan, hiç kalır. Bilgisayar, şu bu falan hiç kalır. Mesela insan beyninin yapısıyla şu bilgisayar akıl almaz ilkel kalır, çok çok ilkel kalır. Bilgisayarı da yaratan Allah’tır, beyni yaratan da Allah’tır. Şimdi bunların hiçbiri beni ilgilendirmiyor diyorsa bir adam, ahirette işte cehennemde, Müslümanlar onları böyle dolu dolu orada gördüğünde kalbi rahatlıyor. Çünkü bu çok büyük bir zulüm. Kardeşim, görüyorsun sen, % 100 ispat edilmiş bu değil mi? Açıklaması yok bunun. Sırf kalabalığa uymak için. Bir kısmı hakikaten kendi kanaati ile öyle şey yapıyor, Allah onlara hidayet versin, ıslah etsin. Ama sırf züppelik olsun diye yapan, milyonlarca insan var dünyada, sırf züppelik. Mesela bakıyor arkadaşı satanist, o da züppelik yapıyor, o da satanist oluyor. Mesela arkadaşı ateist, dine, Allah’a çirkin sözler ediyor (haşa), sırf züppelik olsun diye, onlara uyum sağlamak için, onların grubunda dışlanmamak için ve yalakalık yapıp, sahtekarlık yapıp onlara uymaya çalışıyor. Bir kısmı da hakikaten Allah aklını almış, yani aklı yetersiz, hakikaten kavrayamıyorlar. Bir mucize olarak Allah meydana getiriyor. Ama ahir zaman şu bulunduğumuz dönem, Allah’ın “Hadi” isminin tecelli edeceği bir yüzyıldır. Bu yüzyılda küfrün hiç imkanı yoktur. Bakın göreceksiniz, buldozer ezer gibi ezilecektir, yani fikren. Yerlebir olacaklar ve hiç kimse bunu durduramayacak. Bak bağırıp çağırıp çırpınıyorlar minik çekirgeler gibi, böyle çıtır çıtır altta ezilip gidiliyor. Şu Darwinistlerin suskunluğunu görüyor musun Türkiye’de şu an, nasıl garibanlaştılar, nasıl zavallılaştılar. Kardeşim tek başına bir adamım ben, yani hakikaten de akademik eğitim de almadım Darwinizm konusunda. Ama o kadar ilkel bir teori ki, yani 7 yaşında çocuk bile boğar bu teoriyi, o kadar ilkel. Kardeşim, bir kere olay bak şurada bitiyor. Diyorsun ki, bir proteinin olması için bir başka proteine ihtiyaç vardır. Yani bu Darwinizm’i al rafa koy, bitti, konu kapandı yani o kadar.
OKTAR BABUNA: Bunu hiç bilmiyorlardı, siz söylediniz. 300 milyon fosili de kimse bilmiyordu Hocam, siz ortaya çıkardınız. Paleontolog da değilsiniz ama maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Sinirden başlarından buhar çıktı, ama yenildiler. Mesela bak Habertürk’e çıktıklarında da. Kardeşim niye heyecanlanıyorsun? Prekronik hareketler falan böyle, anormal. Bilmiyorum gördün mü böyle? Bir şey olmuş. Oktar Hocam, sen bir şeyler anlatacak gibi görünümün var.
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Çok sevimli bir kediyle çocuğun filmi var. Gösterelim mi onu?
ADNAN OKTAR: Göreyim, göreyim.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah. Kediyle oynayan bir çocuk.
ADNAN OKTAR: Ama kedi de, şeker bir şey.
OKTAR BABUNA: Kedi hiç kıpırdamıyor maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak Allah kalbine nasıl sevgi koymuş görüyor musun? Tabii, mucize mesela çocuğun sevgiyi bilmesi. Yırtıcı hayvan normalde. Bak bir şey yapmıyor. Baksana nasıl sevgiyle bakıyor, hayran hayran. Dişlere bakıyor musun?
OKTAR BABUNA: Evet. İki tane dişi var alt tarafta. MaşaAllah. Daha iyi davran diyor. Biraz sevmeye başladı. MaşaAllah.
ADNAN OKTAR: İncil’de diyor ki Hz. İsa (as) Luka 4/8, İncil. “İsa ona şu karşılığı verdi: “Allah’ın Rabbe tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin.” Bana kulluk edin diyor mu? “Size doğrusunu söyleyeyim: Sözümü işitip beni gönderene iman edenin” Bak beni gönderene iman edenin, Allah’a yani, “sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz. Ölümden yaşama geçmiştir” diyor, Yuhanna 5/24. Tabii yargılanır, ayrı mesele de çünkü helale harama dikkat etmesi lazım. Fakat “beni gönderene” diyor “iman edenin”. Bana iman edin demiyor; beni gönderene. “İsa ona şu karşılığı verdi” diyor Matta 22/37; “Allah’ın olan Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla sev.” Rabbi sev diyor. Beni sev demiyor. Hayır, biz onu Hz. İsa (as)’ı severiz, aşkla severiz Allah’ın tecellisi olarak, Peygamber olarak severiz ama Allah değil (haşa). “Bunun üzerine taşı kaldırdılar. İsa gözlerini gökyüzüne dikerek şöyle dedi:” Yuhanna 11/41-42. “Rab” yani Allah “beni işittiğin için Sana şükrediyorum.” Allah’a dua ediyor. Allah, Allah’a dua eder mi? (haşa) “Beni her zaman işittiğini biliyordum ama bunu çevrede duran halk için beni Senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim” diyor. Burada “La İlahe İllallah” var. Burada nerede şirk? Yuhanna 12/44: “İsa yüksek sesle: ‘Bana iman eden bana değil, beni gönderene iman etmiş olur.’” Allah’a iman edin diyor, değil mi? Yani ‘ben Peygamberim, tamam bana Peygamber olarak iman edebilirsiniz.’ Ama beni gönderene iman, asıl Allah’a iman etmiş oluyorsunuz diyor. “Beni gören, beni göndereni de görür.” Bak, “Beni gören, beni göndereni de görür.” “Ben kendiliğimden konuşmadım. Beni gönderen Allah’ın Kendisi” Bak: “Beni gönderen Allah’ın Kendisi, ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana buyurdu.” Ben Allah’ım demiyor. Bak: “Beni gönderen Allah’ın Kendisi, ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana buyurdu.” Allah bana söyledi diyor. “Onun buyruğunun sonsuz yaşam olduğunu bilirim. Ne söylüyorsam Allah’ın bana söylediği gibi söylüyorum.” O zaman der ki (haşa) ‘Ben Allah’ım böyle söylüyorum’ der. Ben Allah değilim diyor, değil mi? Allah’ın dediğini ben size söylüyorum diyor. Allah’ın vahyini söylüyorum diyor Yuhanna bölümünde. “Ne söylüyorsam Allah’ın bana söylediği gibi söylüyorum.” İşte Hıristiyan arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bu konuyu mutlaka kısa sürede halletmeleri lazım; “La İlahe İllallah” bu yüzyılda bu konunun bitmesi lazım. Allah “gökler parçalanacak neredeyse bu sözlerinden” diyor. Bak, “onlarla sofrada otururken İsa ekmek aldı” Hz İsa (as). “Şükretti ve ekmeği bölüp onlara verdi”. Yemek yiyor; Allah yemek yer mi? (Luka 24/34) “Sevinçten hâlâ inanmayan, şaşkınlık içindeki öğrencilerine, "Sizde yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler. İsa alıp onu gözlerinin önünde yedi.” Allah’ın kulu, yiyor yani yemek yiyor. Doğal ihtiyaçları var. (Luka, 24/41-43) “Daha sonra İsa, Levi'nin evinde yemek yerken” (Markos, 2/15) Allah’ın yemek yemeye ihtiyacı olmaz inşaAllah. Bak, “İsa, yolculuktan yorulmuş olduğu için kuyunun yanına oturmuştu.” Allah yorulur mu? Haşa. İnsan olduğu için işte yoruluyor. “Saat on iki sularıydı. Samiriyeli bir kadın su çekmeye geldi. İsa ona, ‘bana su ver, içeyim’ dedi”. Allah’ın kulu işte susuyor, acıkıyor. “İsa, kayığın uç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu.” (Markos, 4/38) Allah uyur mu?
OKTAR BABUNA: Tabii ki uyumaz Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Allah daima Hayy’dır ve diridir. Allah’ın uyumayacağı belli. “İsa onlara, ‘Gelin, tek başımıza tenha bir yere gidelim ve biraz dinlenin’ dedi. Gelen giden öyle çoktu ki, yemek yemeye bile vakit bulamıyorlardı.” (Markos, 6/31) “Yolculuktan yorulmuş olan İsa kuyunun yanında oturdu.” (Yuhanna, 4/4) Demek ki buradan da görüyorlar, Allah’ın kulu. Bak diyor ki Hz. İsa (as), (Matta, 11/27): “Her şey bana Rabbim tarafından verildi.” Ben Allah’ım, ben yaptım demiyor, Rabbim bana verdi diyor. “Allah'ın bana verdiği buyruk uyarınca iş görüyorum.” (Yuhanna, 14/31) Allah bana söylüyor diyor. “Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum, Allah bana söylüyor” diyor, (Yuhanna, 14/10) Allah olsa kendinden söylemesi lazım, haşa. “Size önemle belirtirim ki, elçi kendiliğinden hiçbir şey yapamaz.” Allah’ın gücüyle yapılır. (Yuhanna 5/19) “Benim öğretişim kendiliğimden değil, beni gönderenden esinleniyor.” diyor, Allah gönderdi beni diyor, ondan esinleniyor diyor. (Yuhanna, 7/16) “Onları bana veren Rabbim her varlıktan üstündür.” (Yuhanna, 10/29) “Çünkü ben kendiliğimden konuşmadım. Ne diyeceğimi, ne konuşacağımı beni gönderen Allah buyurdu.” Nerede burada Allah’lık özelliği haşa.
OKTAR BABUNA: Haşa, yok Hocam kesinlikle çok açık inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Değil mi? “O'nun buyruğunun ise sonsuz yaşam olduğunu biliyorum. Bunun için konuştuğum her sözü Allah'ın bana bildirdiği gibi söylüyorum.” (Yuhanna, 12/49-50) “İsa, Allah'ın her şeyi kendi ellerine verdiğini ve Allah'tan gelmiş olup yine Allah'a gittiğini biliyordu.” Beni Allah yarattı, gene Allah’a döneceğim diyor, kul vasfı işte, (Yuhanna, 13/3) “Ben her zaman O'nun -Allah’ın- beğendiği işleri yapıyorum.” (Yuhanna, 8/29) “Ben kendi kendime hiçbir şey yapamam; işittiğim gibi yargılarım.” Allah’tan ne duyduysam onu yaparım diyor. “Benim yargılayışım doğrudur çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini ararım.” (Yuhanna, 5/30) “Biraz ileriye giderek yüzüstü yere kapandı, duaya koyuldu” diyor Hz. İsa (as) için. (Matta, 26/39) Allah kendi kendine dua eder mi? “Gözlerini göğe dikerek şükran duasını yaptı” diyor (Matta, 14/19) Hz. İsa (as) için. “Halkı salıverdikten sonra -halkı bıraktıktan sonra- dua etmek için tek başına dağa çıktı.” (Matta, 14/23) “Sabah çok erkenden, ortalık henüz ağarmadan İsa kalktı, evden çıkıp ıssız bir yere gitti, orada dua etmeye başladı.” (Markos, 1/35) “Onları uğurladıktan sonra, dua etmek için dağa çıktı” diyor gene. (Markos, 6/46) “İsa öğrencilerine, ‘Ben dua ederken siz burada oturun’ dedi.” (Markos, 14/32) Çok fazla, yani anlatsam çok çok fazla.
OKTAR BABUNA: Çok açık Hocam maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Kardeşim burada yani el insaf, ne yapıyor bu insanlar? Bu “La İlahe İllallah”ın mutlaka bu yüzyılda, süratle insanlar tarafından kabulü çok hayatidir. Şirkten dolayı Avrupa kan ağlıyor, Amerika kan ağlıyor. Bu şirki bırakacaklar, inşaAllah. Tasaffi edecek Hıristiyanlık. Bu, Allah’ın emri, Kuran’da belirtilen Allah’ın emri. Biliyor musun ayeti?
OKTAR BABUNA: (Şeytandan Allah’a sığınırım) “De ki: ‘Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız diğer bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.’ Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız.’"
ADNAN OKTAR: Allah onları “La İlahe İllallah”a davet ediyor. “Andolsun” diyor Cenab-ı Allah, yemin ediyor Maide Suresi 72’de. “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler küfre düşmüştür.” diyor Allah, bu küfürdür diyor. “Oysa Mesih'in dediği (şudur:) "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin.” (şeytandan Allah’a sığınırım) Bak, “benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Çünkü O, Kendisi'ne ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır” şirk istemiyor Allah. “Onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur” diyor Allah. Bak Cenab-ı Allah ahirette soruyor, diyor ki; Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. (Zaten kaderimdedir sen bilirsin diyor Allah’a.) Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen." diyor Allah ayette Hz. İsa (as)’ın diliyle. (Maide Suresi, 116) (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum.” Yani Allah değilim diyor. “(Allah) Bana Kitab'ı verdi (İncil’i) ve beni Peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı” O güzeller güzeli, tabii ki her yerde kutludur, şimdi bekliyoruz. Geldiğinde inşaAllah yanaklarından sıkacağız inşaAllah. “Ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti." diyor. Geldiğinde de yine zekatını verecek, namazını kılacak inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bunu Hocam bütün Amerikan kanallarında da, Hıristiyan kanallarında da söylemiştiniz inşaAllah bu şekilde.
ADNAN OKTAR: Hadis, Tırmizi “ne mutludur garip kimseler için” diye bir hadis var. Yani ‘acip’, garipten kasıt bu. “Evlatlarım, bu ilimleri öğrenirken çekilen sıkıntılar ve mahrumiyetler bilesin ki ileride tecelli edecek lütuf ve ihsanın derecesiyle alakalıdır. Şu anda sizler istikbaldeki günlerinize kıyasla hayatınızın en çilekar, en zor zamanını yaşıyorsunuz. Her külfetin ve acının muhakkak bir nimeti vardır. Bu dinin garip günlerinde, zor günlerinde” şu ahir zamanda “hizmet edenler” Hz. Mehdi (as) ve cemaati, “saltanatlarını sürmeden ölmezler. Benim evlatlarım bu dünyada fukaralık ve yoksulluk çekmeyecek.” Hz. Mehdi (as) ve talebeleri. “Sizi tebşir ederim” diyor, müjdelerim, “çocuklar bu din yenilenecektir.” Mehdi (as) ile inşaAllah. Bu açıklamayı yapan Süleyman Hilmi Tunahan. Süleymanlılar dediğimiz kardeşlerimizin büyük mürşidi ve Nakşi şeyhidir, Allah ondan razı olsun, Allah rahmet eylesin. Evet, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri söylüyor. Bu hadisin açıklamasını böyle yapıyor; “ne mutludur galip kimseler için” diyor. Şeyh Seyit Muhammed Raşit Erol, es seyit, Peygamber Efendimiz (sav)’in neslindendir. Bak diyor ki: Gavs Hazretleri’ne sorulmuş: “Efendimiz, bu kadar cezbe ehli, muhabbet ehli, vird ehli vardı. Şimdi hepsi gevşemişler ve tembellik içindedirler. Bu niçin böyle oluyor?” Gavs Hazretleri buyurmuş: “Evet artık hidayet kalmamış da ondan. Bizimkisi bu zamanda vAllahi bir durumu muhafazadır” diyor. “Çünkü tam hidayet şimdi Mehdi (as)'ın elinde” diyor. “Ona devredildi görev” diyor. Bak kendi zamanında, Hz. Mehdi (as) geldi diyor. “Onun için bizim bir gücümüz olmuyor” diyor. “Hidayet güneşi o” diyor. “Allah onu vesile etti” diyor. “O görevli” diyor. “Tam manasıyla hidayeti o yapacak. O vesile olacak” diyor “Bizim bir gücümüz yetmez” diyor. “O yüzden bu iş olmuyor” diyor. O yüzden halifelik vermemiştir Muhammed Raşid Erol. Çünkü Mehdi var, Hz. Mehdi (as)’a bırakmıştır.” Bak diyor ki: “Şimdi hepsi gevşemişler ve tembellik içindedirler. Bu niçin böyle oluyor?” diyor. Gavs diyor ki, Şeyh Seyyid Muhammed Raşid Erol Hazretleri: “Evet artık hidayet kalmamış da ondan” diyor. Yani hidayet gücüm yok diyor. Vesile olamıyorum diyor. “Bizimkisi bu zamanda vAllahi durumu bir muhafazadır” diyor. “Çünkü tam hidayet şimdi” diyor bak “şimdi Hz. Mehdi (as)'ın elindedir” diyor. “Tam manasıyla hidayeti o yapacak” diyor. “Bizim yapacağımız bir şey yoktur” diyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Sana sorular gelmiş, değil mi? Birkaç genç kız kardeşimizden. Başörtüsü ile ilgili soru sormuşlar.
OKTAR BABUNA: Evet.
ADNAN OKTAR: Başörtüsü Kuran’da vardır. Başörtüsü Nur Suresi’nde de, Ahzab Suresi’nde de var. Bizim başörtüsüne bir sözümüz olması mümkün değil. Bizim kastettiğimiz ayrı. 1400 yıldan beri bu sabit bir hükümdür. Benim kastettiğim; başörtüsünü başına takıp ne namaz kılıyor, ne oruç tutuyor, ne şunu yapıyor, dedikodu yapıyor, ahlaksızlık yapıyor, çıkarının peşinde oluyor. Böyle kafaları ben eleştiriyorum, anlaşıldı mı? Yoksa samimi, dindar insana benim ne sözüm olur? Mesela hadiste var. “70 bin kişi” diyor, “sarıklı, ahir zamanda deccale tabi olacaklar” diyor. Ben sarığa karşı olduğumdan değil, Resulullah (sav) de sarıklıydı. Başında sarık vardı. Ben de yıllarca başımda sarıkla namaz kıldım camilerde arkadaşlarımla, değil mi? 86’larda, 83, 84, 85, 86, 87’ye kadar hep sarıkla, uzun, hem sünnete uygun olarak, belimize, sırtımıza doğru da sarkıtarak, topluca, herkes bilir. Benim sarığa karşı da bir sözüm yok. Sakal da sünnettir. Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetidir. Ama sakalı var fakat tam sahtekar. Ne İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini istiyor, ne İslam’ı yüceltmek için bir gayreti var. İslam ahlakının dünyaya hakimiyetinden şiddetle kaçınıyor. Peki, ben bu adama ne diyeyim? Ne söyleyeyim? Nasıl susayım ben böyle bir insana karşı? Başörtüsü var ama akşama kadar dedikodudan başka bir şey bilmiyor. Varsa yoksa evlensin, bir kocaya varsın, mutaassıp aile, Hasan Hüsnü Bey’in kızı falan, odun gibi bir babası oluyor. O da aynı kafada oluyor. 1,5 metre başına bir şey sarıyorlar. Kız tamam, şey olmuş oluyor, ters adam ve enaniyet, kibir, millete tepeden bakma, başı açık olan kızlara karşı nefretle, sanki evliya oldu başıma yani. O başı açık ondan belki kat kat kat kat üstün, kıyası kabul olmayacak bir insan. Belki o başı açık olan cennete gidecek, o cehenneme gidecek. Dinde kibir, azamet, gurur olmaz. Güzel ahlaklı olacak, şefkatli olacak, merhametli olacak, sevecen olacak, insancıl olacak ve dedikodudan da kaçınacak.
OKTAR BABUNA: Aslında Hocam programda anlattıklarınız çok açıktı ama o iki kişinin gözünden kaçmış herhalde, onun için anlamamışlar.
ADNAN OKTAR: Olabilir, onu bir teyit etmekte fayda var. Öyle bir şey yok. Başı örtülü, başı açık bütün kardeşlerimiz bizim canımız ciğerimizdir. Ben onları yaratan Allah’a kurban olayım. Hepsini canım gibi seviyorum. Öyle bir şey yok. Fakat bundan dolayı kibir, mesela sakaldan dolayı kibir yapmak, sarıktan dolayı kibir yapmak ve enaniyet yapmak; bunlar anormal hareketler. Ama tabii camide insan isterse sarıkla namaz kılabilir. Camide, sokakta değil tabii, sokakta olmaz. Çünkü kanunlarımıza göre olmaz inşaAllah. Fakat İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini savunmayan her insana şüpheyle baksınlar. Bakın bu yüzyılda İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini istememek, çok büyük bir garipliktir. Çok büyük bir acayipliktir. Bunu anlamazlıktan gelmek, çok normal bir hareket olmaz. Çünkü İslam, Türk İslam Birliği olduğunda acılar bitecek, çileler bitecek, iddia edilen Ergenekon örgütü diye bir olay kalmaz. Kimse kimseden korkmaz. Mesela ben Cumartesileri, Pazarları bazen çarşıya, pazara çıkıyorum. İnsanlar yemek yiyor. Ben lokantalarda bakıyorum ama korkuyla etrafa bakınıyor. Orada tek neyi seviyor biliyor musun? Sadece yemeği seviyor. Bu ne korkunç olaydır yani, Allah vermesin. İnsanları sevsene, hayranlıkla baksana, oradaki çocukları sevsene, onun için gidilir oralara, insan sevgisini yaşamak için gidilir. Selam ver, gönül al, güler yüz göster. Böyle korkuyla bakıyor bütün millet birbirine aşağı yukarı. Bu çok büyük bir acayiplik. Ben diyorum niye gidiyorlar acaba buraya, yani yemek yemeye. Çünkü onları mutlu eden bir şey var: Yemek. Onun için gidilmez oraya. Oradaki insanları sevmek için, onlarla dost olmak için gidilir. Masaları birleştirsene, güzel sohbet edersin, tanışırsın. Korkuyor millet birbirinden. Öyle olur mu?
OKTAR BABUNA: Hatta sevgi gösterilen hemen geri kaçıyor, acaba ne yapacak diye.
ADNAN OKTAR: Tabii, çocuklar bile yazık, biri elini uzatsa çocuk korkuyor. Hakikaten canını da yakıyorlar. Mesela psikopat herifler kulağından çekip çocuğu havalandırıyor. Çok aşağılık adamlar, anormal hareketler yapanlar var. Mesela ben sevecek zannediyorum, canını yakıyor çocuğun. Onunla eğleniyor. Vahşiyane bir ruh birçok yerde hakim. Bu, milli bir felakettir. Her yer, her ülke için milli felakettir sevginin kalmaması. İnsanların birbirinden korkması, milli felakettir. Bu, çok büyük bir acıdır. İnsan sevilir. İnsan mesela dışarı çıktığında o sevgiyi yaşamak için çıkılır dışarıya. Çiçekleri seversin, hayvanları seversin, insanları seversin, o coşkuyu yaşamak, beğenilmek istersin, beğenmek istersin. İnsanlar için beğenilmenin bir anlamı kalmamış. Zaten karşısındakinden nefret ediyor adam. Hepsini tenzih ederim ama bir kısmı için bunu söylüyorum. Nefret ettiği adamın onu sevmesini zaten istemez ki o. Onun için kendine bakmasına gerek kalmıyor. Bakımlı olmasına, güzel olmasına gerek kalmıyor. Normalde insanların çok şık ve güzel giyinmesi lazım. Adamın içinden gelmiyor çünkü onu sevecek adam yok ki. Kime beğendirecek? Kimin beğenmesinden mutlu olacak? Zaten korkuyla bakıyor, nefretle bakıyor veyahut kuşkuyla bakıyor. Mesela ben genç kızlarla bazen konuşuyorum. Acayip kavgacı keratalar, hazır kavgaya. Patlayacak bomba gibiler. Bu, bir dünyadaki felaket işte; Darwinizm’in, materyalizmin insanlara verdiği felaket. Fransa’da falan da öyle, mesela kahvehanede oturuyor adamlar, hep tehlikeli tipler, çoğu ya esrarkeş, ya psikopat ya cinsi sapık, ya mafya mensubu, ya hırsız. Mesela İtalya’da da öyle yani iyileri de var şüphesiz, millet korkuyor İtalya’ya gitmeye, birçok kişi tembihliyorlar, orada hırsız çoktur, çok dikkatli olun. Böyle hayat olur mu? Oktar Hocam nedir bu, ne demek o?
OKTAR BABUNA: Birden bire hızlı çalışmaya başladı Hocam havalandırması.
ADNAN OKTAR: İyi bir şey yani. Hayvanların oksijene ihtiyacı var demek ki değil mi? Ne diyorsunuz bu olaya? Ahirette bunları sarılıp sevme imkanımız olacak, çünkü insan hem suyun üzerinde yaşayacak, hem havada uçabilecek, hem karada yürüyebilecek inşaAllah. Böyle bir özelliğimiz olacak inşaAllah. Havuzun içinde de yaşayabileceğiz. Mesela burada şimdi oksijen tüpü olmadan yaşanamıyor. Ama cennette öyle değildir, suyun içinde yaşarsın, hiçbir şey olmaz. Rüyasında insan nasıl suyun içinde yaşadığında hiçbir şey olmuyor; aynen öyle bir sistem vardır. Ona benzer bir sistem vardır. Tabii ki bizim arslanımız Peygamberimiz (sav). İşte bu Peygamber (sav)’i putlaştırmış, ben Peygamber (sav)’e sarılırım, bağrıma basarım, şaka yapar Peygamberimiz (sav), ben ona gülerim. Muhabbet duyarım. Yani sevgi anlayışı gelişmediğinden oluyor. Kardeşimi tenzih ederim, iyi niyetle yapmış olabilir de, söylüyor. Mesela Hz. İsa (as) yanaklarından tutar, severim ben. Bağrıma basarım, konuşurum, beraber yemek yerim. O da benim arslanımdır. O da bana arslanım der. Yani Hz. Ali (ra) nasıl arslan, peki Peygamber, Resulullah (sav) esedullah niye dedi ona? Allah’ın arslanı niye dedi? Kuran niye Müslümanları arslana benzetmiş değil mi? Ne diyor; kafirler diyor, arslandan korkup kaçan yaban eşeği gibidirler diyor. Allah Müslümanları arslana benzetiyor. Hz. Mehdi (as)’ın lakabı arslan değil mi, Hz. Ali’nin lakabı arslan değil mi? Resulullah (sav) de arslan oğlu arslandır. Tabii, Allah’ın bir övgüsüdür arslan, esedullah, Allah’ın arslanı. Biz Hz. Ali (ra)’ı da aklımıza ilk gelen, esedullahtır. Bu bir övgü ve güzelliktir. Ama kardeşimiz bilmediği için bunu bu şekilde söylemiş olabilir. Doğrusu bu şekildedir. Kuran’da Allah bunu Müslümanlara övgü olarak söylüyor. Peygamberimiz (sav) de arslandı, ondan kaçıyorlardı yaban eşekleri gibi. Kuran Peygambere de işaret ediyor. Peygamber (sav)’e de inmiştir Kuran. Müşrikler kaçmıyor muydu Peygamberden? Nasıl kaçıyorlardı? Yaban eşeği gibi, kimden kaçıyorlardı, arslandan kaçan yaban eşeği gibi değil mi? Burada kastedilen insan arslandır, insan. Hz. Mehdi (a.s)’ın lakabının da arslan olması manidardır. Tabii inşaAllah. O arada benim de soyadım Arslan’dır. Arslanoğluyuz inşaAllah. Oktar sonra, soyadı kanunundan sonra bizim soyadımız değişti. Silsile olarak hep Arslanoğlu olarak gelmiştir. Hz. Mehdi (as)’a da o yönden benzediğim için de iftihar ederim, maşaAllah. Arslaniko’dur dedem, seyit, katledilecek seyitlerin listesindeydi. Katledilecek Peygamberimiz (sav)’in soyundan seyitleri tespit etmiş komünist hükümet, şu şu şu bunlar seyittir diyor, bunları katledeceksiniz diyor. Kaçtılar. Yani hicret ettiler, buraya Türkiye’ye geldiler. Arslaniko’dur soyadım inşaAllah. Bak bey Arslan, bey Arslan, Arslaniko; bak adı da soyadı da Arslan. Harras bin Harras’tır Mehdi (as)’ın da lakabı aynı zamanda, Arslanoğlu arslandır. Tabii biz de de bir tevaffukat olmuş oluyor, ben de iftihar ederim bununla. Tabii çok güzel, kardeşimizin gönlü rahat olsun, inşaAllah. Çok güzel bir hitaptır. Bir de Haydar-ı Kerrar; döne döne dövüşen Allah’ın arslanı, Hz. Ali’nin bir lakabıdır. Haydar-ı Kerrar, Ali Haydar, Ali Haydar-ı Murteza Hz. Ali’nin lakabıdır, inşaAllah. Bak diyor ki hadiste “Doğudan başları tıraşlı kavimler çıkacak” Râmûz-ul Ehâdîs. Kafayı kazıtıyor. “Doğudan başları tıraşlı kavimler çıkacak; dilleri ile Kuran okuyacaklar” böyle tam fasih olarak ve belagatla “(fakat)" diyor Resulullah (sav), "boğazlarından aşağı geçmeyecek.” Fiilen uygulayamayacaklar, sadece anlatacak. “Onlar dinden, yaydan okun çıktığı gibi çıkacaklar.” Öyle şaklabanlıklar, öyle sahtekar üsluplar kullanacaklardır ki, öyle aşağılık bir karakter göstereceklerdir ki milleti eğlendirmek için -güya eğlendirmek için- Kuran’la alay eden, İslam’la Kuran’la alay eden (haşa) bir üslup kullanacaklardır ve okun yaydan çıkması gibi dinden çıkacaklar diyor. “İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, avam halk Kuran okuyacak, ibadete kendini verecek (fakat) bid'at ehlinin işleriyle meşgul olacaklar; hissetmedikleri yerden şirke sapacaklar.” Yani uydurmaca sahtekar hocaların, böyle psikopatların, deli tiynetli böyle karaktersizlerin, yani deli derken gerçek deliyi ben bağrıma basarım, o ayrı, Allah onu imtihan etmiştir, inşaAllah. Ben onu kastetmiyorum. Ben kahpelik yapanları kastediyorum inşaAllah. Bak, hissetmedikleri yerden şirke sapacaklar. Mesela öyle bir konuşma yapacak ki o psikopat, o da ona uyacak, ama hiç farkına varmadan şirke girecek. Bilmiyor ama tam takva olduğu kanaatinde. “Söz ve ilimleri vasıtasıyla rızık elde edecekler,” yani konuşmasını para ile yapacak, cami çıkışında ey cemaat hadi bakalım doldurun paraları diyecek. Veyahut Müslümanlardan zekat, fitre toplayacak fakirler için,fakat alçakça ve kahpece kendi kullanacak, değil mi? “Söz ve ilimleri vasıtasıyla rızık elde edecekler,” yani dini haşa kendince paraya çevirecekler. “Dini alet ederek dünyalık edinecekler. İşte bir gözü kör deccalin uyduları bunlardır.” Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 6255. “Resullulah (sav), ümmetimden başları sarıklı yetmiş bin kişi deccale tabii olacaktır.” Yani her an ayaklanmaya hazır, Müslümanları katletmeye hazır, fitneye hazır bir şebeke hazır durumda tutulacak, anlaşıldı mı? Şii-Sünni ayrımı yapmaya, kan dökmeye kalkacak. Müslümanları ayaklandırmak ve Müslümanları ezdirmek için bir kısım mikroplar hazır olda tutulacak anlamında. Bu dünyanın her yerinde İslam ülkelerinde var bu ordu yani küfrün elinde, kontrolünde, ateist masonların kontrolünde, düğmeye bir basıyor adamlar, 3-5 cami bombalanıyor. Bunları da öne döküyorlar; haydi gidin Müslümanların evini kırın, Şiilerin evini kırın, Şiiler de diyorlar siz de onların, her iki tarafta da var yalnız bu tipler. Biz buna müsaade etmeyiz, etmiyoruz da ve bunları biz boğduk, gırtlaklarına çöküp boğduk; ilimle, kültürle, sevgiyle ve bilimle yani şeytanın boynunu kırdık biz inşaAllah. Bu başörtüsü konusunda anlattığım şey çok önemli. Bak birçok dindar genç kız var, geçenlerde de bir genç kız bizim eve, arkadaşların yanına gelmişti, sürekli başı yerde, konuştum. Cihat, tebliğ yapıyor musun dedim. Yapmıyorum dedi. İşte herhangi bir Müslüman gruba bağlantı; bu da yok dedi. Niye dedim. Ben dedi mutaassıp kızımdır, çok çekingen bir insanım dedi. Peki, zorun ne dedik, nedir hedefin? Evlenip dedi, bir yuva kurmak istiyorum dedi. Şimdi söylesem tam ortaya çıkar ama onun için detay vermeyeyim. Çok kızdırıcı bir şey bu, kardeşim senin amacın üremek mi yani sadece, sen nasıl Müslümansın? Başörtüsünü takmış, namaz da yok, başörtüsü, diyeceğiz ki; bu çok namuslu, başörtüsü de var ya, tamam sağlam. Ondan sonra al bunu eve, ondan sonra turşu gibi doğursun. Görevin ne? Doğurmak. Biz buraya üremeye gelmedik dünyaya, değil mi? Biz Allah’a kul olmaya geldik. Dolayısıyla, İslam çok garip durumda ve çok müthiş sıkışık bir durum var. Böyle bir ortamda oturmanın sırası mı? Sahabe hanımlar ev kızı mı olmuşlardı?
OKTAR BABUNA: Olmamışlardı, kesinlikle değildi.
ADNAN OKTAR: Onlar bilmiyorlar mıydı mutaassıp aile, Hasan, Hüsnü Bey falan, kelebek bıyık havalarını, değil mi? Onlar yapmadıklarına göre, sahabe hanımlar, Müslümanların önünde, böyle yiğitçe, aslanca mücadele veriyorlardı. Hz. Aişe annemiz, sohbet ortamları yapıyordu bütün sahabe kadınlara. Müşriklere de gidip tebliğ yapıyordu, Musevilere gidip tebliğ yapıyordu, dünya güzeliydi, değil mi? Peygamberimiz (sav)’e aşık oldu Allah’ın tecellisi olarak, evlendi. Ama hiç evinde durmuyordu, sürekli faaliyet halindeydi. Resulullah (sav) de evinde durmuyordu, o güzeller güzeli. Sürekli seferde, sürekli mücadelede, sürekli tebliğde değil mi? Müslüman böyle olur. Ben mutaassıp hanım genç kızım diyor, herkes yapar bunu. Sahabe hanımlar bunu yapmadığına göre, sen nereden çıkarıyorsun bu stili? Niye bu kadar canın tatlı? Ben bir evin bir kızıyım. Kardeşim, bir evin bir oğluyum, iki tane oğlu olunca ne oluyor? Öbürü kıymetsiz mi oluyor bir anda? Hayır, iki tane kızı olunca kıymeti mi kayboluyor? Bu ne biçim mantıktır, bir kızıymış.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah, yanlış mantık Hocam.
ADNAN OKTAR: Bu ne demek, iki tane olunca değeri sıfıra mı gitmiş oluyor yani?
OKTAR BABUNA: Hiç anlaşılır mantık değil Hocam yani.
ADNAN OKTAR: Turşu gibi evde oturuyorlar, dolmuşlar falan, bir de oturup orada dedikodu yapıyorlar, milletle laf dalaşına giriyorlar. Bari bir hayırla dua edin, Müslümanların lehine konuşun. Mesela, Süleyman Efendi’nin talebelerine dua edin, Nur talebelerine dua edin, devletin başarılı olması için dua edin, Türk İslam Birliği için dua edin. Hiçbir şey yapmıyorsanız bunu yapın, dedikodu yapıp fitne çıkaracağınıza. Mesela homurdanarak geçiyor Müslümanları, halbuki var güçleriyle sevip desteklemeleri de gerekir. Mesela Ankara’dayken bir ağabeyimiz vardı, Nakşiydi, Yeni Asyacı tabir ettiğimiz, Nur talebeleri, tertemiz insanlar. Sakın, dikkat edin öyle bir grup vardır dedi, onlara dikkat edin dedi. Ben bir gün beni toplantılarına götürün dedim, Yeni Asya gazetesi okuyorlarmış dedim. Tamamdır dedi böyle, büyük felaketin içine düşmüşüm gibi. Onlar diyor bıçağı gizlerler diyor, böyle arkasına gizler diyor. Mason açıkça gösterir diyor. Bıçağı saplayacak ama gizlemiş arkasına diyor böyle. Yani rezalete bak, yani Allah’a kendini adamış bir adam, bıçakla, sopayla, tahtayla ne işi olur? Risale-i Nur, zaten adı üstünde, nur üzerine kurulmuş, sevgi üzerine kurulmuş bir sistem ve güzel ahlak üzerine kurulmuş bir sistem, anarşi ve teröre kesin tavır alan insanlar. Bunu sen nasıl söylersin? İnanılır gibi değil, şu nefrete bak, üsluba bak. Mesela, cahil cahil onların hanımları oluyor, onlar da abuk sabuk laflar ediyor, ben bu kafaya karşıyım. Yoksa başörtüsü, Hz. Meryem’in de başörtüsü vardı, nur gibiydi, Hz. Aişe annemizin de başörtüsü vardı, nur gibiydi. Ama açık müminler de var. Onlar da nur gibiler, onlar da benim canım.
OKTAR BABUNA: Siz zaten tavırlarınızla Hocam, bugüne kadar Müslümanlara karşı hep koruyup kollamacı, şefkat ve merhametle şey ediyorsunuz. Hatta biri biriyle ilgili bir şey söylediğinde, bir dedikodu, iftira attığında, siz sahip çıkıyorsunuz Hocam.
ADNAN OKTAR: Yani benim ağırıma gider, öyle bir şey söyletmem inşaAllah. Oktar Hocam, var mı senin hazırladığın bir şeyler?
OKTAR BABUNA: Var Hocam inşaAllah, fosiller var, vahşi hayvanların insanlara gösterdiği sevgi var, eğer uygun görürseniz, hangisini göstermem uygunsa?
ADNAN OKTAR: Bak vahşi hayvanlar, hepsi uysallaştı ahir zamanda. Hz. Mehdi (as) devrinin bir özelliğidir. Evet, inşaAllah. Yani böyle millete tepeden bakan, enaniyetli, kibirli, işte benim sarığım var, cübbem var diye millete böyle üstten bakan, kendini evliya gibi gören insanlara ben tavır koyuyorum. Çünkü üstünlük takvayladır, güzel ahlakladır. Sevgi, merhamet, şefkat, koruyuculuk, güzel söz söylemek, gönül almak, muhabbetle yaklaşmak, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Allah razı olsun sizden Hocam, Kuran’la uyarıyorsunuz, zaten Allah’ın tehdidi var Kuran’da, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, ayetleri okuyunca bu çok açık ortaya çıkıyor. Nasıl davranılması gerektiğini, nasıl mücadele edilmesi gerektiğini Allah bildiriyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak diyor ki İmam-ı Cafer-i Sadık, kimdir İmam-ı Cafer-i Sadık? Resulullah (sav)’in torunlarından değil mi?
OKTAR BABUNA: Sizin de dedelerinizden inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Benim dedemdir tabii, İmam-ı Azam Ebu Hanefi’nin hocasıdır. Ben Hanefi mezhebindenim, bak Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam’ın hocası. “Kim Kaim, Hz. Mehdi (as)’ın ashabından olmak isterse”, o cemaate katılmak isterse, “beklemeli” bir, “ve bekleyiş halinde kendisinden takva ve güzel ahlak sergilemelidir”. Takva nedir? Kuran’a sıkı sıkıya sarılmak, Kuran’dan zevk alınacak, Kuran hükümleriyle, mesela bir helali yaptık değil mi, böyle derin bir zevk alınacak. Mesela namaz kıldık, derin bir zevk alacağız. Mesela bir haramdan kaçındık, zevk alacağız. Mesela ticarette bir şey yapıyoruz, Kuran’a tam uyduk, bundan zevk alacağız. Bu zevk, gün içerisinde sürekli bizi saracak, gece gündüz, bu çok önemlidir. Kuran’ın hükümlerinden tek tek zevk almak ve asla taviz vermemek, sıkı sıkıya, urvet-ül vüska diyor Allah, hablullah-il metin, Allah’ı kopmaz, koparılmaz yapıyor, Allah’a sarılın diyor ayette bak, Allah’a sarılın, Kuran’a, Allah’ın Kitabı’na sıkı sıkı sarılınacak. Sarılan nedir? Deli aşık olur. Allah aşkından yanar, her şeye sevgiyle bakar, dolayısıyla ne gıybet edecek hali kalır, ne Müslümanlara zulmetmeye gücü kalır, ne de zor durumda kalan bir Müslüman’a karşı anlayışsız ve münasebetsiz bir tavır içinde olur. Mesela, bazen Müslümanlar tedbirsiz davranıyorlar, bir şey oluyor falan, Allah esirgesin tutuklanıyorlar, yine iyi niyetle yapıyorlar ama tabii yöntem yanlış olduğu için şey oluyor. Tokat yedi diyor, kardeşim tokat yedi, peki senin liderin de hapse giriyor. O da mı tokat yedi yani? Bediüzzaman hapse girdi, otuz yıl hapis yedi, tokat mı yedi? Hz. Yusuf (as) da hapse girdi, Allah onları onurlandırdı, şeref verdi. Ben, haksız yere hapse girenler ayrı, bir de haklı olarak, kanunen haklı olarak girenler var, ben onları kastediyorum burada. Haksız yere girmek çok çok makbuldür. Hz. Yusuf (as)’da olduğu gibi. Mesela ben tutuklandım; 19 ay sonra dediler, senin bir suçun yokmuş. Pardon, yanlışlık olmuş dediler. Aynı savcı bak, aynı savcı 19 ay sonra, önce dedi ki ağır suç var burada dedi, yatması gerekiyor dedi.
OKTAR BABUNA: Suç dediği de bir cümleniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Bir cümle. Toplam 25 yıl istendi bana, 25 yıl. Gasp yapsa, adam öldürse 25 yıl istenmez yani. Helal olsun, Allah razı olsun ben bir şey demiyorum yani öyle dedilerse, öyledir. Sonra dedi ki savcı, böyle bir şey yok dedi, suç unsuru hiçbir şey yok dedi 19 ay sonra. 10 ay tımarhanede kaldık, 9 ay da hücre hapsinde kaldık. 19 ay sonra, buyurun çıkın dediler, teşekkür ederiz dediler. Ben de sağ olun, teşekkür ederim dedim. Ne diyeyim? İnşaAllah hayır var, inşaAllah. İşte iftihar edecek bir şeyimiz olsun diye Cenab-ı Allah lütfediyor, bir nimet ihsan etti. Dünyalık bize bir nimet. Olmasaydı benim ne şeyim kalacaktı? Çok büyük bir nimet. Allah aşıklarına bela yağmur gibi yağar, Ya Rabbi der, o da böyle bereket elini açar, yağmur daha çok yağsın diye bekler. Allah’a sığınır, bereket olarak görür yani inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz oradan çıktığınızda Hocam, internette dinlemiştim Şeyh Nazım Hazretleri’nin bir konuşması var. Orada sizin de bulunduğunuz bir ortamda bunu çok övüyor.
ADNAN OKTAR: Evet diyordu. Sakın dedi bana, beni buraya hapse sokanlara lanet ediyorum deme, dedi. Seni Allah hapse soktu dedi, Allah seni çıkarttı dedi. Ben zaten o dönemde hiç öyle bir şey söylemiyordum. Üç evliyaullah sana dua etti dedi, inşaAllah. Oradan böyle sapasağlam çıktın maşaAllah dedi. Sana Hz. Yusuf (as)’ın makamı verildi dedi. Gusül abdestiyle abdest alacaksın dedi. O dedikten sonra ben hep abdestimi gusül abdestiyle alırım. Bak ta 87’de söyledi, o dönemden beri hep gusül abdestiyle alırım abdestimi. Kıble’ye döneceksin dedi, Kuran’ı dedi açacaksın, Allah sana ilham edecek dedi, Kuran’dan ve asra Kuran’ın bir tefsirini yapacaksın dedi. Bu asırda sen görevlisin bu konuda dedi. Sana görev verildi dedi. Ve velayet makamı verildi dedi. Tabii biz Allah’ın gariban bir kuluyuz, iltifat ediyor, gönül alıyor. Çok kibar, çok aşk insanı, sevgi dolu insan, Allah aşığı. Aşktan, Allah aşkıyla delirmiş bir insan. Elinden, yüzünden nur akıyor böyle. Bir de, oğlumla kimse uğraşmasın dedi, ben bilirim dedi, bana haber gelir dedi. Allah belasını verir, kim onunla uğraşırsa dedi. Mutlaka belasını bulur, kim uğraşırsa dedi. Benim bir bildiğim var dedi, ben haber alıyorum dedi inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bunun da çok örnekleri var Hocam biliyoruz.
ADNAN OKTAR: Bilen bilir. Hepsi mutlaka karşılığını almıştır.
OKTAR BABUNA: Hepsi aldılar Hocam.
ADNAN OKTAR: Dikkatlice bir düşünsünler, ben tek tek saymak bana yakışmaz. Belasını bulmayan tek kişi yoktur. Ben dua etmedim, Allah belalarını versin demedim. Ben Allah’tan hidayet diledim. Ama Allah diyor; “sen yetmiş kere onlar için istiğfar etsen de diyor, Allah onları affetmez” diyor, Kuran ayeti var. Allah intikam sahibidir, inşaAllah. Şeyh Nazım Hocamız çok tatlı, dünya iyisi bir insandır. Çok mübarek, muhterem bir insandır. Bak o da diyor, Hz. Mehdi (as) geldi diyor. Tabii ve açık açık anlatıyor, hadislerle de anlatıyor. Görsen çok seversin, acayip kibar böyle. Yemyeşil gözler, küçücük de bir burnu var. Müthiş yakışıklı, seyittir, saf seyittir inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Çok da zeki maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet çok zeki. Kimya Yüksek Mühendisidir. İngilizce su gibidir. Yabancı dilleri, Arapçası da mükemmel Arapçası vardır. Arabi, Farisi hepsi vardır inşaAllah. Avrupa’da, Amerika’da, İngiltere’de her yerde çok fazla seviliyor. Çok değerli bir insan. Küstürdüler bizim sultanımızı Türkiye’de, gelmiyor o da o yüzden. Yani bazı münasebetsizlikler yapanlar oldu, şimdi isim vermeyeyim. Darılttılar, inşaAllah. İki kere bizim fakirhaneyi ziyaret etti. Dedi; ben kimsenin ayağına gitmem dedi, ben oğlumu çok seviyorum dedi. Beni sevdiği için geliyorum dedi, o beni çok seviyor, ben kimsenin ayağına gitmem dedi. Kalabalıkla, talebeleriyle geldi. Dikkati çok keskin bir insandır. Mesela konuşurken biri bir densizlik yaparsa, hiç kalbini kırmadan onu düzeltir. Ama gözünden hiçbir şey kaçmaz. Hatta mesela orada bir eşyanın düzensizliği veyahut bir su vermede nezakete uygun olmayan bir şey olduğunda, kimsenin ruhu duymaz, onu nezaketiyle düzeltir. Yani çok şahane bir dikkati vardır. Mesela pir-i fani şu an. Çok yaşlı ama çok keskin bir şuura sahip. Bu, bir keramettir. İnsan perişan olur Allah vermesin o durumda. Müthiş keskin, kalkıp talebeleriyle böyle coşkuyla Allah’ı anıyor ayakta. Cehri zikir yapıyor, biraz da Kadiri yönü herhalde ağır basıyor mübareğin, anladığım kadarıyla maşaAllah. Bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım. Enfal Suresi 39: “Fitne kalmayıncaya” Fitne nedir? Adam öldürme, asma, kesme, insanların canını yakma, korkutma, üzmek. “Ve dinin hepsi” -tamamı- “Allah'ın oluncaya kadar onlarla mücadele edin.” Bu, Hz. Mehdi (as)’a emirdir bu. Allah’ın emri. Fitne yeryüzünde kalmayacak, dinin hepsi de Allah’ın olacak Hz. Mehdi (as) zamanında, Mesih (as) zamanında. “Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.” Halim davranın diyor Allah, güzel davranın. “Geri dönerlerse, bilin ki gerçekten Allah, sizin Mevlanızdır.” Şu an zaten yenildi küfür. “O, ne güzel Mevladır ve ne güzel yardımcıdır” diyor Allah. Bak Allah güzelliğin üstünde duruyor. “Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar.” Mesela bu mucize. Bir adamın dinsiz olduğunu düşünün. Dünyaya dalması lazım, mesela adamın 10 trilyonu varsa, bunu keyfine, zevkine, eğlencesine değil mi hayatı da kısa olduğuna göre, ahirete de inanmadığına göre, her şeyi bu dünyada gördüğüne göre bir an önce o paraları harcayıp dünyasını yaşaması gerekir. Mucize oluyor, bak ne oluyor: “Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar” bak “bundan böyle de harcayacaklar” diyor Allah, hayrettir. Adam vakıf kuruyor sırf dinsizlik yayılsın diye. İşini gücünü bırakıyor, sabahtan akşama kadar, mesela şu Dawkins. Adama işin ne desen? Allah’ı inkar, başka bir konusu yok adamın. Gecesini, gündüzünü, imkanlarını, parasını her şeyini bu yolda harcıyor. Bak diyor ki Allah: “bundan böyle de harcayacaklar” diyor. “Sonra da bu onlara yürek acısı olacaktır” diyor Allah. Ciğer acısı olacak diyor. Yani İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini gördüklerinde, ahirette de Allah’ın varlığına kesin kani olduklarında yürek acısı olacak diyor. “Sonra bozguna uğratılacaklardır” diyor ve şu an oldu. İlmi yönden bozguna uğradılar. “İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.” Hepsini toplayacağım diyor Allah, inşaAllah. “Bu, Allah'ın murdar olanı” yani kötü olanı, “temizden ayırt etmesi;” yani kirliyi temizden ayırt etmesi, “murdarı, bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek” bütün küfrü bir araya getirip biriktirerek, Ben onun için müsaade ediyorum diyor Allah, topluyorum onları diyor. Yani, bir kavanozun içine pislik doldurur gibi, yani böyle hayvan pisliğini köylerde falan yığıyorlar ya böyle gübreyi. Yani onları böyle gübre gibi yığarım diyor Allah. “Tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir”, amacım bu diyor Allah. “İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır.” Bak Allah’ın şefkatine. “O inkar edenlere de ki: Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır.” Ne yaparsa yapsın, bağışlayacağım diyor Allah. “Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet,” Allah’ın sünnetullahı “muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır.” İntikam alacağım diyor Allah. Evet inşaAllah. Enfal Suresi 42, şeytandan Allah’a sığınırım. “Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı.” Şimdi, burada bir konum belirtiliyor. Burada, bu ayet hiçbir ayet boş yere anlatılmaz. Bir şey anlatılıyordur. “Müslümanlar vadinin yakın kenarında.” Bir vadideler, yakın kenarında. “Onlar uzak yamacındaydılar” diyor. Karşı taraftaydılar diyor. “Kervan ise” yol ise, “aşağıdan geçiyordu” diyor. Yol aşağıdan geçiyordu diyor. Bir de karşı tarafta yerleşim vardı diyor. Siz de bu tarafta oturuyordunuz diyor inşaAllah. Burada bir koordinat var. Bak, kervan da aşağıdan geçiyordu diyor. “Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme gereği hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah olacağı olan işi gerçekleştirmek için böyle yaptı. Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun.” Ben özel meydana getiriyorum bu sistemi diyor Allah. “Diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah gerçekten işitendir, bilendir.” “Hani Allah onları sana uykunda az gösteriyordu.” Bize de şimdi küfrü ve delaleti Allah az gösteriyor. Halbuki dünya çapında dünya derin devleti var. Akıl almaz bir güç ama bize kuş sürüsü gibi geliyor değil mi?
OKTAR BABUNA: Elhamdulillah evet, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: “Hani Allah onları sana uykunda az gösteriyordu.” Mesela dünya çapında Amerika’da, İngiltere’deki ateist masonluğu, Darwinist, materyalist dev sistemi Allah bize az gösteriyor. “Eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız” diyor. EvelAllah, tabii alayı gelsin yani inşaAllah. “Ve iş konusunda gerçekten” tabii Cenab-ı Allah ne takdir ettiyse o olur. Ama şu an bizim durumumuz bu yani biz çekinmiyoruz. Ama oradaki askeri güç olduğu için muazzam bir askeri güç. Hakikaten bir insani şey olarak yılgınlığa kapılacaktınız diyor. Bizim işimiz daha kolay tabii. Ama orada adamlar palayla, gürzle falan it kopuk takımı on binlerce adam bekliyor aşağıda. Müslümanlar bir avuç. Şimdi bu çok ürkütücü bir durum tabii Müslümanlar için. Peygamberimiz (sav) arslanların arslanıdır, o şey yapmaz ama bir kısmını Kuran kastediyor. Ürkerdiniz diyor. Çekinirdiniz diyor. Bir kısmı çekinebilirdi. Tabii doğrusunu Allah bilir. Veyahut hepsi de kastediliyor olabilir oradaki insanların. “Gerçekten çekişmeye düşerdiniz ancak Allah esenlik, kurtuluş bağışladı çünkü o elbette sinelerin özünde saklı olanı bilendir.” “Karşı karşıya geldiğinizde, Allah ‘olacağı işi gerçekleştirmek’ için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu.” Mesela bizi de onlar çok az bir şey zannediyorlar. Halbuki biz dev bir orduyuz. Bir buçuk milyarlık bir orduyuz. “Ve bütün işler Allah’a döndürülür.” “Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah’ı çokça zikredin.” Yani küfür size saldırdığında. “Ki kurtuluş felah bulasınız.” Müslümanlara ani saldırılabilir. Mesela gece yarısı saldırabilirler. Başka türlü olabilir. Ne yapılacak diyor bak Allah? “Bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman.” Bir topluluk size saldırdığı zaman; basınla olabilir, iftirayla olabilir, her şey olabilir. “Dayanıklılık gösterin.” Ayağınız çözülmesin. Ve zikrullaha devam edin. “Ve Allah’ı çokça zikredin. Ki kurtuluş, felah bulasınız.” Mutlaka kurtarırım diyor Allah. Yani onların hepsi rüyadır. Hepsini ezer geçerim diyor Cenab-ı Allah. “Allah’a ve Resulü’ne itaat edin.” Kuran’a tabi olun. Peygamber (sav)’e, elçiye itaat edin. “Çekişip birbirinize düşmeyin.” Müslümanlar birbiriyle uğraşmayacak. Onun için söylüyorum. Mahalle bilmem neyi gibi oturup birbirleriyle dedikodu etmeyecekler. Birbirleriyle uğraşmayacaklar. “Birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız.” Şimdi olan da işte budur İslam aleminde. Çözülüp yılgınlaştılar. Binbir parçaya bölündüler ve yılgınlaştılar. “Gücünüz gider.” Güçleri gitti. Bir avuç küfre teslim oldu bir buçuk milyar İslam alemi. “Sabredin, şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” İşte bu olay, çekişip birbirine düşme olayını Hz. Mehdi (as) ortadan kaldırıyor; bir. Çözülüp yılgınlaşmayı ortadan kaldırıyor; iki. Giden gücü geri topluyor; üç. Sabrı Müslümanlara tavsiye ediyor; dört. Ve o yüzden de bunun akabinde bir dünya hakimiyeti geliyor. Bu olan olayı Hz. Mehdi (as) çözmüş olacak. İslam aleminde yapılan, meydana gelen bu yanlışlığı Hz. Mehdi (as) düzeltiyor inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Nedeni şu” diyor Allah. “Bir kavim, kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir.” Osmanlı’nın yıkılışını Allah işte açıklıyor. Gittiler Darwinist, materyalist oldular Osmanlı aydınları. İslam’dan, Kuran’dan çekildiler. İslam ahlakını uygulamaktan çekildiler. Allah’a şükür yok oldu geniş çapta. Allah da nedenini açıklıyor, neden yıktığını Osmanlı’yı. “Nedeni şu” Yani geniş tabii anlamı ama Osmanlı’ya yönelik kısmını söylüyorum. "Bir kavim, kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.” Her şeyi görüyorum ben diyor Allah. Osmanlı döneminde yapılan hata, şimdi düzeltiliyor işte. Darwinist, materyalist felsefe ortadan kalkacak. Kalktı. Yani boynunu kırdık küfrün. Ve İslam ahlakı dünyaya hakim olacak. Türk İslam Birliği oluşacak. Bakın yüzlerce kere söyledim. Milletin nefesi kesilecek on yıl sonra. Acayip şaşıracaklar dediklerimin doğru çıkmasından. Şimdi Adnan Hoca söylüyor diyorlar. Ummuyorlar benden. Sözlerimden de ummuyorlar. Bu, acayip şok meydana getirecek. Buna nefesleri kesilecek. Ummadıkları bir insanın sözünün doğru çıkmasına şaşıracaklar. Bak İstanbul’da dedim, deprem olmayacak dedim. Dediğim oldu.
OKTAR BABUNA: Aynısını söylüyorlar Hocam.
ADNAN OKTAR: Aynısını söylüyorlar. Bak yedi yıl sürecek dedim kriz, ekonomik kriz. Bütün dünya benim sözümü kabul etti. Bak, IMF’nin resmi açıklaması. Adamlarda ilmi, yani mali bilgiye dayalı hiçbir bilgi yok. Metafizik açıklamayı kabul ettiler. Yedi yıl.
OKTAR BABUNA: Aynısını söylüyorlar Hocam. “İstanbul’da depremin eşik yılı”, olmayacak anlamında 2033. “Türkiye’de depremler durdu mu?” Bunların hepsi daha önce deprem olacak diyen profesörler. “Türkiye’de depremler durdu mu?” “İstanbul’u korkutacak enerji birikimi yok.” Birkaç ay evvel tam tersini söylüyorlardı maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Değil mi? Oldu olacak, olmak üzere, hazır olun diyorlardı. Bak hepsi benim sözüme geldiler, değil mi?
OKTAR BABUNA: Evet Hocam, siz söyledikten sonra olmayacak demeye başladılar. Kuraklık aynı şekilde Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak dedim, kuraklık, böyle bir şey yok dedim. Küresel ısınma yok. Hatta resmi ağızlar da çok yoğun olarak küresel ısınma başladı, eyvah dediler. Bak, baraj kapaklarını açtılar şimdi. Bütün barajlar yüzde yüz doldu. Muazzam bir bereket. Mehdi (as)’ın olduğu yerde bol yağmur olacak diyor Resulullah (sav). Ve nebatat da diyor, bitkiler de coşacak diyor Resulullah (sav) inşaAllah. Hz. Mehdi (as)’ın bereketiyle, Allah onu vesile ediyor inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hocam doyulmuyor sizi dinlemeye. Allah razı olsun maşaAllah.
ADNAN OKTAR: İnşaAllah.