Sohbet -2931 Ocak 2010

SUNUCU: İyi günler sevgili seyirciler ve dinleyiciler. Adnan Oktar’la Başbaşa programına hoş geldiniz. Saygıdeğer konuklarımız; tüm dünyada kitapları büyük bir ilgi ile takip edilen Yazar Sayın Adnan Oktar ve Beyin Cerrahı Sayın Dr. Oktar Babuna.

ADNAN OKTAR: Bütün Anadolu, Avrupa’daki bütün yiğitlerimize, koç yiğitlerimize selâm ediyoruz. Oktar Hocam, neler anlatayım?

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Nasıl uygun görürseniz.

ADNAN OKTAR: Ben bir Kuran sayfası açtım. Taha Suresi çıktı. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Korkma” dedik. “Muhakkak sen üstün geleceksin.” Ebcedi 1956 tarihini veriyor. “Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulmaz.” Darwinistlerin yaptığı, bir büyücü hilesi. Dünyayı çok şaşırtıcı şekilde kandırdılar. Bunu insanlar bir düşünsün. İnsanları, meyveleri, bitkilerin hepsinin yaratılışını tesadüfle açıklıyorlar ve buna insanlar inandı. Dünyanın % 95’ini inandırdılar zamanında. Bu, çok büyük bir büyü. Dünya tarihinin en büyük büyüsünü yaptılar. Hangi insan inanır buna? Olacak iş mi şu? Mesela bir protein, muazzam karışık bir yapı. Bir proteinin olması için mutlaka hücreye ihtiyaç var ve mutlaka proteinlere ihtiyaç var. Asla oluşamıyor. Yok arkadaş dediler, tesadüfen olur dediler. Olmuyor, olmaz, bilimsel bir gerçek. Üniversiteleri kandırdılar, üniversite öğrencilerini kandırdılar, enstitüleri kandırdılar, devletleri kandırdılar, devlet başkanlarını kandırdılar, devlet ordularını kandırdılar, devletin siyasetçilerini kandırdılar. Böyle bir şey dünya tarihinde görülmemiştir. Onun için Peygamberimiz (sav) diyor, “Adem (as)’dan Kıyamet’e kadar deccalden daha büyük bir olay yok.” diyor. Deccaliyet, yani bu Darwinizm, materyalizmden daha büyük bir olay yok diyor. Ve bilimsel görünümlü bir büyü yapıldı. Bak Müslümanlara Allah diyor, “Korkma” dedik. Aynı zamanda bu Mehdi (as)’a işaret. “Muhakkak sen üstün geleceksin.” İnşaAllah. Peygamberimiz (sav)’e hitap vardır ama aynı zamanda Mehdi (as)’a hitap var. Ebcedi 1956, ne oldu 1956’da?

OKTAR BABUNA: Risale-i Nur serbest bırakıldı Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet. Ayrıca Bediüzzaman diyor, “Münafık cereyanın bitişinin başlangıcıdır” diyor “1956”. 1956’dan itibaren diyor, münafıkane cereyan gittikçe gerileyecek diyor. Yani Darwinist, materyalist, ateist sistem, inşaAllah. Firavun mesela, o zamanın çetesi. O zamanın iddia edilen Ergenekon örgütü. Bak, tehdide bak kepazelerdeki. Müslümanlara diyor ki: “O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim”, psikopatlığına bak. “Ve sizi hurma dallarında sallandıracağım.” Hurma ağaçlarına asacağım sizi diyor. “Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.” Yani Allah’ın mı, benim mi görmüş olacaksınız diyor (haşa). Onlar da diyor ki, ne yaparsan yap diyorlar. Sen yapsan ne olur diyorlar, dünyadaki bedenimize son vereceksin diyorlar. Biz sonsuz yaşayacağız diyorlar, inşaAllah. O zamanın delikanlıları, koç yiğitleri yani, ne yapıyorsan yap diyorlar. Havf işte, korku, Müslümanların en büyük tehlikesi budur. Değil mi bak? İki günlük dünya, ne korkaklık yaparsın. O, oradaki yiğitleri görüyor musun? MaşaAllah. Ki bunlar sihirbaz, o zamanın büyücüleri. Bakıyorlar, Hz. Musa (as)’ın asası yılan şeklini alıyor, bütün hepsini yutuyor. Gözüyle görüyor, çünkü kendi yaptığı ipten, şundan-bundan yaptığı sahte yılan görünümlü malzemeler. Yok, yutmuş hayvan. Attığı yere bakıyor, yok. Yılan da gidiyor, geziniyor hayvan. Sonra yine Hz. Musa (as) kuyruğundan tutuyor, o anında yeniden asaya dönüşüyor. Nerede attıkları yılanlar? Saklayan yok, yutmuş. Yılan nerede? Ağaç haline gelmiş. Daha öncecüreyen, bildiğimiz klasik yılan oluyor. Yaratılışı ispat etti orada işte. O zamanın Firavunu’nun Darwinist, materyalist teorisini yerlebir etti. Çünkü Firavun ne diyordu? Nil’in çamurlarının kenarındaki, Nil nehrinin kenarında çamurlar var, hepiniz diyordu, bütün dünya, kainat, bitkiler, hayvanlar hepsi bu Nil’in çamurlarından tesadüfen oldu diyordu. İbni Miskeveyh avanağı ne diyor? O da aynı şey. O da hurma ağacından oldunuz diyor. Bak, o daha da avanak. Tabii hurma, hurma ağacı - insan, ne alaka kardeşim. Bir de, hurma ağacını kim yaratıyor? Allah yaratıyor. O kadar ipsiz sapsız benzetmeler var ki.

OKTAR BABUNA: Bir de siz söylemiştiniz Hocam, zencileri ve Türkleri bayağı bir aşağılıyor.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şeytani, ateist masonik sistem ta o zamanlarda var. Hz. Süleyman (as) devrinde de var ateist masonluk. Bu İbni Miskeveyh de o zamanın ateist bir masonuydu. Ne istiyorsun Türklerden? Ne istiyorsun zencilerden? Tarlalarda diyor (haşa) hayvan gibi çalıştırılması gerekiyor onların diyor. Evrim geçirmemiş mahluklar onlar diyor Türk Milleti için. Bakın, sözüne bakın, İbni Miskeveyh kepazesinin. Darwin kepazesi de çıktı, hepsini öldürmek lazım diyor, o daha da azgın. Bütün Türkleri yok etmek lazım diyor. Aborjinleri de diyor. Zencileri, Uzak Doğuluları, Çinlileri hepsini yok etmek lazım diyor. Faşistin faşisti, komünistin komünisti adam. Ve tam klasik sadist. Ve bu sistemi bütün dünyaya kabul ettirdi, büyü yaptı. Gelmiş-geçmiş en büyük büyücü diyebilirim, dedesi ve o. Erasmus Darwin dedesi. O da azılı, ateist bir mason. Masonlar, normalde bu vatanın evlatlarıdır. Kaliteli insanlar, seçkin insanlar, dünyanın her yerinde. Ben, Darwinist, materyalist, ateist olanlarına karşıyım. Çünkü kandırıyorlar insanları. Dürüst olsunlar, bunu istiyorum. Yalan söylemeyecekler. Yalnız bu büyüye, durup durup hayret etsin insanlık. Bu, çok çok büyük olaydır; dünyanın % 95’ini kandırmış olmaları. Kardeşim insanlar çok uyanıktır, kolay kolay inanmazlar. Bak hak din İslam’a bile inanmıyor adamlar. Hıristiyanlık geldi, Hıristiyanlığı kabul etmiyorlar, Hak din. Çok güzel bir din. 12 kişi kabul etti. Hz. İbrahim (as) geldi, tek başına ümmeti, çok azdı Hz. İbrahim (as) zamanında inanan. Darwin geldi, hepsi birden secdeye kapandı, % 95’i. Sen doğru söylüyorsun, biz sana iman ediyoruz dediler, tesadüfen olduk biz dediler. Bakın, büyünün şiddetine bakın, dünyayı oynatıyor yani. Sonra büyülerin üzerine asayı bir fırlattık. Yerlebir oldular. Ciyak ciyak Avrupa’dan bağırıyorlar; nedir o falan diyorlar, orada biri var? Bir şey yaptı bize diyorlar buradan. İyi ne yapacaktık, tabii bekleyecek halimiz yok. Tabii ki yapacağız. Daha dur, daha yeni başladık ayrıca. Yani bir şeyler söyleyecektim ama şimdi söylemeyeyim. Daha çok yapacaklarım var, inşaAllah. Durdukça, düşündükçe şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyorum, nasıl kandırıldılar? Kardeşim profesör adam, 2-3 üniversite bitirmiş, zehir gibi zeki. Alıyor kitabı, tabii tesadüfen olduk biz diyor. Çamurlu suda tesadüfen hücre oluşmuş, hücre de gelişmiş kaş, göz, kulak çıkmış, bacak çıkmış. Sonra çamurlu su, kendine elektron mikroskop yapıyor, ben çamurlu su iken nasıl geliştim acaba diyor, bir kendimi inceleyeyim bakayım diyor. Adam ceddini araştırıyor, çamurlu sudan ilk nasıl başladığına dair kanaat getirmeye çalışıyor. Çamurlu su, elektron mikroskobunun başında kendini inceliyor özetle. Yani çamurlu suya vakit veriyorsun sen, al bir kova çamurlu su, bekliyorsun bir 20 milyon sene yahut 100 milyon sene, al sana insan. Al sana Paris şehri, al sana İstanbul şehri. Kardeşim, böyle bir büyü görülmemiştir.

OKTAR BABUNA: Evet, inşaAllah Hocam. Onlarınkinden de daha saçma. O yine bir yılan gibi bir şey var.

ADNAN OKTAR: Yine orada bir şey var ortada. Adamın gözleri, yani gözü kandırılmış. Burada o da yok yani inşaAllah. Oktar Hocam bir şeyler anlat.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Bu proteinlerden bahsettiniz, hazır onunla ilgili, oluşamayacağına dair bir filmimiz var. Gösterelim mi Hocam, uygun olur mu?

ADNAN OKTAR: Hem nasıl.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. Proteinlerin oluşması için, hücre organelleri gerekiyor. Hücre organelleri proteinlerden oluşur. Yani protein olmadan, protein oluşamaz. Proteinin oluşabilmesi için hücre çekirdeğinin mutlaka var olması gerekiyor. Şimdi hücre çekirdeği de, bakın burada gördüğünüz gibi akıl almaz yani çok muazzam derecede bir kompleks yapısı var; hücrenin ana kumanda merkezi. Proteini üretecek enerji için ayrıca mitokondrinin olması gerekir. Mitokondri, hücrenin enerji üreten santralleri. Mitokondri de şekeri ATP’ye çevirerek hücreye enerji sağlıyor. Bakın görüyorsunuz burada.

ADNAN OKTAR: Neyi neye sağlayarak?

OKTAR BABUNA: ATP’yi şekere çeviriyor. ATP diye enerji depolayan moleküller var hücrenin içerisinde. Bunlardan enerji elde edinimine yarıyor mitokondri denen santraller ki dünyadaki en gelişmiş santrallerden daha gelişmiş bir yapısı var, son derece kompleks. Burada 3 boyutlu canlandırmalarını görüyoruz. Tek bir proteinin üretimi için sitoplazma gerekir. Sitoplazma da hücrenin içindeki yapı, zarın içindeki. Bütün kompleks hücresel faaliyetler, burada temsili resmini görüyorsunuz, onun içinde gerçekleşiyor. Ayrıca bir tek protein oluşması için mutlaka hücrenin zarıyla çevrilmiş olması gerekiyor bu ortamın. Hücrenin zarı da, bakın burada görüyorsunuz, akıl almaz derecede kompleks bir yapısı var.

ADNAN OKTAR: Bu ATP nedir?

OKTAR BABUNA: ATP Hocam, enerji biriktiren moleküller. Enerji bunların içerisinde depolanıyor hücrenin içerisinde. ATP molekülündeki enerjiyi kullanıyor hücre, enerji kullanacağı zaman. Enerji, elle tutulamayan, hareketli bir şey olduğu için depolanması gerekiyor. Bu moleküllerle depolanıyor hücrenin içerisinde, ATP molekülleri.

ADNAN OKTAR: Ama işte bunları tek tek anlatalım. Bir gün kofulu anlatalım. Bir gün mitokondriyi, bir gün golgi cisimciğini, o ATP’yi şu bu falan, bunları tek tek anlatalım. Yayıldığında, bilgi boğulur. Mesela aynı anda on konuyu anlatırsan, onu birden gider. Ama tek tek anlatırsan, hepsini tek tek almış oluruz. İnsanın dikkati zayıftır, öyle yaratmıştır Allah. En fazla bir dakika dikkat verebilir, keskin dikkatini. Ondan sonra dikkat düşmeye başlar. Yani keskinliği düşmeye başlar. Onun için tek tek anlatılması çok faydalı olur. Daha keskin dikkati olan insanlar vardır ama biz vasatiyesini alıyoruz, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Evet, çok iyi olur inşaAllah. Burada da hücrenin zar yapısını görüyoruz. O kadar kompleks ki derinliğine inildiğinde, elektron mikroskopla bakıldığında son derece kontrollü bir yapısı var. Adeta akıllı gibi. Molekülleri çok özel bir şekilde içeriye bırakıyor ama sadece gerekli olanlarını ve hücreye faydalı olanlarını. Bunların hepsi birer kapı. Bu gördüğünüz yapıların, hücrenin zarının üzerinde. Çok seçici bunlar, adeta akıllı gibi. Sadece hücreye gerekli olan molekülleri, gerekli olduğu bir de miktarda hücrenin içersine bırakıyor. Bunların, organellerin, yani şimdi anlattığımız organellerin tamamı proteinlerden meydana geliyor. Dolayısıyla tek bir protein oluşması için proteinlerin zaten oluşmuş olması gerekir. Ki burada ara proteinler, mesela sırf protein sentezinde kullanılan 60’ın üzerinde protein var.

ADNAN OKTAR: Sırf protein sentezinde kullanılan, 60’ın üzerinde protein var.

OKTAR BABUNA: Biri bile eksik olsa olmuyor.

ADNAN OKTAR: Bir proteini yapmak için?

OKTAR BABUNA: Evet bir proteini yapmak için. Mutlaka DNA’nın olması gerekiyor. 3 milyar harf var DNA’da, yaklaşık 25 bin tane gen var. Genlerin her biri protein sentezleyen bölümler, DNA bölümleri, protein kodlayan bölümler. 25 bin tanesi var bunlardan. Bunlardan 100 bin tane ayrı çeşit protein çıkıyor vücutta. Bunların her birinin ayrı işlevi var. Mesela protein oluşması için 60’ın üzerinde enzimin mutlaka var olması gerekiyor. Ayrıca protein sentezinde, mesela aminoasitleri yaptıktan sonra, protein olabilmesi için katlanması gerekiyor. Ama sadece bir şekilde katlanırsa işlev görebiliyor, bunun için ayrı proteinler var.

ADNAN OKTAR: Katlanması için?

OKTAR BABUNA: Evet. Bunlar da yeni keşfedildi Hocam maşaAllah. O da endoplazmik retikulum denen hücre organelinde yapılıyor, o da proteinlerden oluşuyor zaten.

ADNAN OKTAR: Kardeşim zaten olay o kadar acayip ki. O kromozomun ayrılmasında, molekül hücre geliyor, adam tutuyor eliyle, cart diye ayırıyor. Tam ortadan jilet gibi, öbürü de öbür taraftan, karşı taraftan ayırıyor ve operasyonun bitmesini bekliyor. Yani adam bizden daha akıllı. İnsan aklından çok daha fazla akla sahip. Görme gücü, dokunma gücü, muhakeme ve yargısı, kusursuz düşünme gücü, insandan çok daha fazla robot molekülün.

OKTAR BABUNA: Evet, kapkaranlık bir ortamda yaşıyor.

ADNAN OKTAR: Kapkaranlık, adam karanlıkta görüyor. Karanlıkta tespit ediyor. İşlem bitinceye kadar, operasyon, ameliyat bitinceye kadar adam tutmuş bekliyor; bu çok acayip bir şey. Doktor geliyor parçalar takıldıktan sonra, diyor ki bu yanlış takılmış parça diyor. Tak, çıkarıyorlar. Yanlış parça diyor. Haber veriyor, adam gibi doğrusunu alıp getirin diyor. Ta bilmem nereye haber gidiyor. Paketleniyor özel, üzerine de yapıştırılıyor gideceği adres, hah diyor şimdi doğrusu geldi. Tak diye takıyor. Adam bir daha kontrol ediyor. Bomba gibi diyor, tamamdır diyor. Bu ne demek bu? Bu nasıl tesadüfen olur? Eğer aklına ciddi şekilde bir olay olmadıysa, imkansız aksi.

OKTAR BABUNA: Hocam bu Türkiye’nin en ünlü evrimcilerinden var Ali Demirsoy, ona bir arkadaşı sormuş, evrimci bir arkadaşı; ya Ali demiş, sen hakikaten evrime inanıyor musun? O da bayağı kızmış ona.

ADNAN OKTAR: Ama doğru. Çünkü bakın, hiçbir evrimci, hiçbir evrimci açık söylüyorum, evrime kesinlikle inanmıyor. Hiçbiri inanmıyor. Zaten o gerilimin sebebi o. Var ya senin adamın böyle hareketler falan yapan Habertürk’teki. Ben mesela niye bu kadar sakinim ben. Gelin tartışalım kardeşim diyorum, bütün millet fellik fellik kaçıyor.

OKTAR BABUNA: Kaçıyorlar. Yan odadaydılar gelemediler, yan odadan içeri gelemediler.

ADNAN OKTAR: Allah Allah.

OKTAR BABUNA: Bu Hocam siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, o programa katılan Ender Helvacıoğlu var, tanınmış bir evrimci, yıllar evvel bizim arkadaşlarımızın evine gidiyorlar. Halil Müftüoğlu’nun evine, orada evrimin olmadığını anlatıyorlar, bayağı da kalabalık bizim arkadaş grubu, 6-7-8 kişi varlar. Gözleri dolmuş. Evrimin olmadığına kanaati geliyor. Güzel yani, imana gelmiş tabii orada. Evrimin olmadığına kanaati gelmiş orada.

ADNAN OKTAR: Yok, doğruya doğru. Orada hakikaten kabul etmiş. Güzel yani, maşaAllah. Bu şeyde ama ona biraz bozulmuş, bana niye öyle dediniz falan diye ama bu doğru yani.

OKTAR BABUNA: Doğru Hocam. Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Bir de samimi bir tavır göstermiş orada. Hakikaten belki aldatılmış olabilir, ama bunu duyup da inanmıyorsa, o tabii çok garip oluyor o zaman.

ADNAN OKTAR: Bak, ben bir daha söylüyorum. Üniversitede okuyan yahut öğretim üyesi olan evrimcilerin tamamı, hiçbiri evrime inanmıyor. Bak, tapu gibi garanti veririm. İnanmadığını anlatmada birçok insan ustadır. Onlar da inanmadıklarını anlatıyorlar. İnanabilir mi, olacak iş mi şu? Bak şunu söylüyorum, sırf şu olay bile, arkadaş hadi bakalım şunu ayıralım, şimdi bölünme olacak diye, adam gidiyor haber veriyor. Sen tut hemşerim karşıdan, ben de buradan tutayım diyor. Cart diye çekiyorlar, ayırıyorlar, bekliyor adam operasyonun bitmesini. Bitinceye kadar bekliyor. Sonra da birleştirme için ayrı bir çalışma yapılıyor. Her safhası acayip. Bir tanesi bile olacak iş değil. Ve bütün vücutta, bütün, mesela kavun ile karpuzun çekirdeklerinde de bu faaliyetler var. Mesela portakalın dilimini alıyorsun, içi harikalar alemi. Mitokondriler, kofullar, çekirdekler, orada bir hayat yaşanıyor. Canlı, o anda da canlı, ölü olmuyor onlar. Canlı hücre olarak yeniyor o yenirken. Evet, Oktar Hocam.

OKTAR BABUNA: En sonunda da zaten, siz bu örneği sık sık veriyorsunuz, Richard Dawkins, onların hepsinin lideri gibi konumunda, o da kabul etti evrimin olmadığını. Tesadüf olamaz dedi, bir akıl var dedi. Uzaylıların aklı gibi böyle bir safsataya girdi ama akıl olduğunu kabul etti. Zaten bu evrimin olmadığını söylemiş oldu inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yalnız şimdi biz bunu söylüyoruz tabii, bak diyor ki adamlar, doğru diyor. Proteinlerin yapısı, kromozomların yapısı diyor, yani insan aklının alacağı gibi değil diyor. Bu, tesadüfen hakikaten hiçbir şekilde açıklanamaz diyor. Dawkins gene biraz, o kadar da diretmiyor yani. İçinde, bilinçaltında inancı olduğu anlaşılıyor fakat kuşkusu var. Ne diyor? Göğe şöyle bir bakıyor, bir kısım diyor, uzaylı varlıklar diyor, yapmış olabilirler diyor. Açıklanacak gibi değil diyor. Uzayda diyor, bir kısım üst şuurlar, yani insan aklının çok çok üzerinde varlıklar, bunu yapmış olabilir diyor. Kardeşim, ne koskocaman adam yani, 60 yaşına gelmişsin, samimi konuşsana. Allah yarattı desene. Nerenin uzaylıları. Uzaylı diyeceksin, peki o kadar üstün akıla sahip varlıkları kim yarattı diye sana soracaklar. Gene onların da hücresinden bahsedeceksin sen, onlarında kromozomundan bahsedeceksin. Onların kromozomunu kim yaptı? Hücresini kim yaptı? Uzaylıların da kromozom hücresi var, onları açıklayamıyorsun. İnsanınkini onlarla açıklıyor, ama onlarınkinde tıkanıp kalıyor. Allah’ın varlığını kabul etmeleri samimi olur, inşaAlah.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz, çok az zaman kaldı Allahualem. Bir sonraki adımda da söyleyecekler. Siz demiştiniz, az zaman kaldı. 2012’lerde şuurları açılacak demiştiniz.

ADNAN OKTAR: "İman etmedik hiçbir fert kalmayacak." Yalnız ben bir şey açıklayayım, yanlış biliyor olabilir kardeşlerimiz. Tevrat’ta belirtilen Mesih, Mehdi (as)’dır. Kuran’da belirtilen Mesih (as), İncil’de belirtilen Mesih (as) de Hz. İsa (as)’dır. Tevrat’ta Mehdi, açıkça belirtilmiştir. Çok kapsamlı, çok detaylı, aynı hadis-i şeriflere uygun olarak, şu ana kadar anlattığım hadis-i şeriflerle aşağı-yukarı aynısı anlatılmıştır. Mehdi (as) çok kapsamlı, yani dış görünümü, faaliyetleri, o devirde ekonomik krizin 7 yıl süreceği, hepsi anlatılmıştır. Bununla ilgili ayrı bir gün bir sohbet edebiliriz, Tevrat’tan. Yani Tevrat’ta belirtilen Mesih (as) ile ahir zamanda gelecek Mehdi (as)’ın aynı kişiler olduğunu bir ayrı açıklayalım. Fakat Hz. Meryem’in doğurduğu Hz. İsa Mesih (as), o ayrıdır. Onun gelmesine 15-20 yıl var, insanlara görünmesine. Her ikisi de dünyada şu an. Mehdi (as) da, Mesih (as) da, Hızır (as) da, üçü de. Üçü, birbiri ile bağlantılıdır; Mesih (as), Mehdi (as) ve Hızır (as). Dünya onların kontrolünde şu an, inşaAllah. Yani Dünya Hükümeti’nin başıdır onlar. Ve özellikle Hızır (as). Derin Dünya Devleti’nin başıdır Hızır (as). Bakın, Derin Dünya Devleti. İmanlılardan oluşan, saf imanlılardan oluşan, Derin Dünya Devleti’nin başıdır. Ve olayların hepsinin yönetimi onda şu an. Hızır (as)’dan da korkarlar. Çünkü Hızır (as) öyle baş edilecek gibi birisi değildir. Feci şekilde korktukları bir varlıktır Hızır (as), inşaAllah. Çünkü anlayamazlar yaptıklarını. Çok şaşırtıcıdır Hızır (as)’ın yaptıkları. Hayretler içinde kalacakları olaylarla karşılaşıyorlar.. Bir gün kendilerinden zannederler, bir gün bakarsın onları ele vermiştir. Bambaşka bir şeydir Hızır (as), inşaAllah. O karışıklığın engellemesini, kardeşlerimiz karıştırmışlar. Yani iki Mesih (as) vardır. Biri Tevrat’ın anlattığı, biri Kuran ve İncil’de belirtilen Mesih (as). İsa İbni Meryem, Hz. Meryem’den olma Hz. İsa (as), o ayrıdır. Fakat Tevrat’ın Mesih (as)’ı, 3000 yıldan beri Museviler bekliyorlar. İşte bu, Mehdi (as)’dır. Mehdi (as)’ın devrinde, son derece rahat edecekler. Bütün İsrail’in duvarları yıkılacak. O kutsal beldede istedikleri gibi yaşayacak Museviler. Müslümanlar, bayram edecek. Hıristiyanlar, bayram edecekler. Alabildiğine özgür ve rahat yaşayacaklar.

SUNUCU: Konularla ilgili sorular var da, onları sormak istiyorum izninizle. “Peygamber Efendimiz (sav), son Peygamberdir. Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as), ahir zamanda geldiklerinde konumları ne olacak? Peygamberimiz (sav)’e ve Kuran’a tabi olarak geleceklerse, Hz. İsa (as) peygamber olarak kabul edilecek mi?” Muammer Doğrucu, Konya.

ADNAN OKTAR: Muammer kardeşimiz, Hz. İsa (as)’ın geldiğinde, Hz. İsa (as) olduğunu kabul etmek farz değildir. Mecburi değildir. Zann-ı galip ile anlayacağız. O da, hiçbir şekilde peygamberlik iddia etmeyecektir, yani Kitap’lı Peygamber olarak. Ama Hz. İsa (as) olduğunu söyleyecektir tabii. Yani Allah’ın Resulü’dür, elçidir ama Kitap’lı Peygamber değildir. Peygamberlik unvanı kalacaktır. Ama Kuran’a tabi olacaktır ve bütün Hıristiyan alemini de Kuran’a tabi edecek, inşaAllah. O kardeşimin sorusunu bana verir misin? Önemli o kardeşimin sorusu. “Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as), ahir zamanda geldiklerinde konumları ne olacak?” Mehdi (as) ile Hz. İsa (as) zaten Hz. İbrahim (as) neslinden iki kardeştirler. Bütün faaliyetlerini birlikte yapacaklar. Hz. İsa (as), Mehdi (as)’ın veziridir. Allah onu, ona vezir tayin ediyor. Bu, Mehdi (as)’ın makamının yüksekliğini, Allah tarafından vurgulanması için Allah’ın bir ikramıdır. Ulu’l Azm bir Peygamberi, Hz. Mehdi (as)’a vezir olarak tayin ediyor Allah ve ona imamlık yaptırıyor Mehdi (as)’ı. Mehdi (as)’a tabi olma kararını, vahiy ile alıyor. Hz. İsa (as), vahiy ile hareket edecek ama onun aldığı vahiyden biz sorumlu değiliz. Yani bir Kitap gelmiyor. Şahsı sorumludur, anlaşıldı mı? Nasıl anlarız? Allah, Hz. Mehdi (as)’ı da anlattırır, Hz. İsa (as)’ı da anlattırır, Hz. İsa (as)’ı. O konuda hiç tedirgin olmasınlar. Öyle bir konu olamaz. Allah Hz. Mehdi (as)’ı çok iyi tanıtır, Hz. İsa (as)’ı da çok iyi tanıtır. Onu Allah’a bıraksınlar, rahat etsinler. Ama Hz. İsa Mesih (as) yani Peygamber olduğunu tabii imanın nuruyla biz biliriz. Bileceğiz ama bedahat derecesinde diyor Said Nursi; ilk geldiğinde bedahat derecesinde herkes onun Hz. İsa (as) olduğunu bilmek lazım değildir, diyor o kendi güzel, tatlı şivesi, üslubuyla. Bak herkesin diyor, onun Hz. İsa (as) olduğunu bilmek lazım değildir. Yakın talebeleri ve havası diyor, onu imanın nuruyla tanırlar inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Bir de siz söylemiştiniz Hocam delil olarak da tabii; annesinin babasının olmaması, kimsenin onu tanımaması ve fiziksel özellikleri de tarif etmiştiniz Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: O konuda öyle bir sorun olmaz. Bakın 2000 yıllık kıyafettir üstündeki kıyafet. 2000 yıllık sandaleti ayağında olacak geldiğinde. Sarı renkli bir çift kıyafeti olacak üstünde. Kızılla sarışın arasındadır saçları. Çok keskin böyle delici, Allah aşkını ve Allah tutkusunu gözlerinde çok iyi hissettiren, gri gözlüdür Hz. İsa Mesih (as). Saçları böyle yıkanmadığı halde, su değmediği halde ıslak gibi görünür. Bak alametleridir bu, ıslak gibi. Çillidir o güzel küçük burnu. Elleri ayakları da çillidir hafif Hz. İsa (as)’ın. Özellik olarak geniş omuzlu, ince belli, atletiktir. Hz. Mehdi (as) öyle değil. Mehdi geniştir. Boydan boya geniş, karnı da geniş, omuzları da geniş, uylukları da geniştir, alnı da geniştir. Hz. İsa Mesih (as)’ın daha vücudu incedir. Yani geniş atletiktir, atletik yapılıdır ama daha ince belli inşaAllah. Beyaz yüzlü, pembeye çalan beyaz yüzlüdür Mesih (as) ama zaten o baktın mı yani bir bakan nefesi kesilir. Hemen anlaşılır. Peygamber deyince insanlar, böyle anlaşılması zor zannediyorlar. Mesela Peygamberimiz (sav)’i görenler bayılıyorlardı heybetin şiddetinden. Dili tutuluyordu, lal oluyordu dili. Konuşamıyor. Peygamberimiz (sav) ağzını mesh ediyor, ondan sonra konuşur hale geliyor. Peygamberlik özelliğidir. Mesela Hıristiyan rahipler geliyorlar, bakıyorlar, Peygamber diyorlar. Belli. Yani alamet istemiyor. Bir şey söylemeye gerek yok diyor. Bakar bakmaz kanaati geliyor. Bütün Peygamberler öyledir. Hz. Musa (as) da öyle, azametine baktın mı heybetinden, mesela genellikle Peygamberler büyük başlı olurlar. Başları büyük böyle çok heybetli olur. Peygamber Efendimiz (sav)’in de başı büyüktü inşaAllah. Bakışlarının ve işte gözlerinin güzelliği, üslubunun güzelliği, sesinin güzelliği, ruhta meydana getirdiği heyecan zaten onların mucizesi oluyor. Doğal olarak etkisi altında bırakıyor bakanı. Sürekli Peygamberden mucize istemiyor. Öyle bir şey yok. Mesela Peygamberimiz (sav) bir yere gidiyor. Selamun aleykum, aleykum selam diyor. Ben Peygamberim diyor. Adamlar bakıyor, doğru söylüyorsun diyorlar. Bitti, o kadar yani yüzü delil, nuru delil. Mesih (as) da öyledir. Ona yalan söylemek, oyun oynamak mümkün değil. Vahiyle hareket ediyor. Mutlaka halleder, bitirir. Her hareketi vahiyledir. Mucize de gösterecek. Bak diyor Said Nursi; mucizatlı bir Peygamber gerekir diyor. Mucize ne demek? Hiçbir fizik kanunuyla açıklayamayacağız. Şu an Mesih (as) görevde, Mehdi (as) da görevde. Hz. Mesih (as)’ı 33 yaşında değil, biraz yaşlanmış göreceğiz yalnız. Şu an tabii faaliyet yapıyor inşaAllah. Geldiğinde 33 yaşındaydı. Mehdi (as) da daha ileriki yaşlarda ortaya çıkacak, belli olacak. O iman hakikatleriyle ilgili çalışması Mehdi (as)’ın ana görevi zaten. Siyaset ve saltanat kısmı son anda oluyor, son zamanlarında oluyor. Üstad, o kadar önemli değildir o diyor, yani öbürlerine nazaran diyor. Hatta derecelendiriyor. En önemli ve en uzun vakit alan bölüm o, iman hakikatlerine ayırdığı vakit. Siyaset ve saltanat yıldırım hızıyla oluyor zaten. Çok kısa sürede bitiriyor onu. O, seneler almıyor yani ülkelerin imar edilmesi, sanatta, bilimde gelişme; onlar patlama tarzında oluyor. Çok süratlidir ama iman hakikatlerinin anlatılması ve çile dönemi çok uzun Mehdi (as)’ın. Diyor ya Cenab-ı Allah; mesela Hz. Musa (as) çölde 40 yıl gezdiler, 40 yıl. Yani sünnetullahı bu tarz. 40 her yerde geçer. Peygamberimiz (sav)’e 40 yaşında gelir risalet görevi, Peygamberlik görevi. “Dedi ki: Ey Musa” diyor Firavun, “sen bizi sihrinle”, bak o da onu sihirbazlıkla suçluyor. “Yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?” Daha önce de anlatmışım. Bak, bu o zamanın ırkçı faşistlerinin kahpe ağzı. Hemen olayı siyasi suça çevirmeye çalışıyor. Yani ne alakası var? İmani bir konu anlatıyor, Allah’ın dinine gelin diyor. Bak “yurdumuzdan sürüp-çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?” Vulgarize ediyor ki etrafındakileri tahrik etsin, olumsuz bir tavra girsinler. “Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz.” Kurnazca suçluyor kendilerince. “Şimdi bir buluşma zamanı ve yeri tespit et, bizim de senin de karşı olamayacağımız açık ve geniş bir yer olsun.” Büyük kitlelere seslenilmenin önemi anlatılıyor Kuran’da. Dar alanda değil. Yani bir şey ispatlanacaksa, büyük kitlelerle. Şu anda neyle yapılıyor bu? Televizyonla yapılıyor, radyoyla yapılıyor, internetle yapılıyor. O zaman nasıl yapılıyor? Halkın hepsini topluyorsun geniş bir alana, bir ovalık alana, orada yapılıyor. Yani kalabalığa gücün gösterilmesi önemlidir. “Dedi ki: Buluşmamız ülkenin ulusal bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti olsun.” Yani günü de iyi seçmek lazım, insanların iyi izleyebileceği, kalabalık olacağı bir günün seçilmesi. Mesela sabah 4’e doğru sana bir şey anlatacağım dersen insanlara, dinletemezsin. Diyor ki, “insanların toplanacağı kuşluk vakti olsun.” Onlar için en uygun vakit o, kuşluk vakti onlarda bir gelenek. Kuşluk vakti herkes kalkıyor. Onu seçmişler ve bayram günü. Biz de bayram günü ne yapıyoruz? Erkenden kalkıyoruz. Çocukluğumuzdan beri öyledir, inşaAllah. “Böylece Firavun arkasına dönüp gitti, hileli düzenini bir araya getirdi, sonra geldi. Musa onlara dedi ki: Size yazıklar olsun.” Biz de diyoruz, yazıklar olsun size diyoruz. “Allah’a karşı yalan düzüp-uydurmayın.” Biz de diyoruz Allah’a karşı yalan düzüp uydurmayın. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sonra bir azap ile kökünüzü kurutur.” Bak, sonra bir azapla kökünüzü kurutur. “Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir.” Biz de diyoruz ki; yalan söylemeyin, milleti kandırmayın diyoruz. “Bunun üzerine kendi aralarında durumlarını tartışmaya ve gizli konuşmalara başladılar.” Tam çete faaliyeti. İddia edilen Ergenekon örgütünün üslubu bak; gizli konuşma ve durum değerlendirmesi yapıyor, o zamanın bunakları toplanıyorlar. “Dediler ki: “Bunlar herhalde iki sihirbazdır.” Olayı geçiştirmeye çalışıyorlar. “Sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp çıkarmak” bak milliyetçi söylemler. Kendince insanları galeyana getirmeye çalışıyorlar. “Ve örnek olarak tuttuğunuz yolunuzu” yani o devirdeki ideolojiyi, o devirdeki resmi ideolojiyi “yok etmek istiyorlar”. O devrin ideolojisi Darwinist, materyalist ideolojiyi. “Bundan ötürü tuzaklarınızı bir araya getirin. Sonra gruplar haline gelin. Bugün üstünlük sağlayan gerçekten kurtulmuştur.” diyor. Bak tuzak yapıyorlar, sonra gruplar halinde. Şimdi karşımızda da Amerika’da gruplar var, İngiltere’de gruplar var, Fransa’da gruplar var. Hepsi gruplar halinde karşımıza geliyorlar ama gelince ne oluyor? Buhar oluyorlar, buhar. EvelAllah.

ADNAN OKTAR: Oktar Hocam ne anlatayım?

OKTAR BABUNA: Ne uygun görürseniz Hocam.

ADNAN OKTAR: Şu bizim bir kitap vardı. Ahir Zaman Gerçekleri evet, sen aç buradan herhangi bir yerden, bana biraz oku, ben oradan sana yardımcı olayım.

OKTAR BABUNA: ‘Hz. Mehdi’nin İstanbul’u Manen Fethetmesi’ “Allah Konstantiniyye’yi yani İstanbul’u çok sevdiği dostlarının eliyle fethedecek. Onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak.” (Kıyamet Alametleri, s. 181)

ADNAN OKTAR: Şimdi onu bana bir şerh et yavaş yavaş.

OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as) talebelerinin, İstanbul’u manen fethedeceklerini. Özellikle de İstanbul’a dikkat çekiliyor.

ADNAN OKTAR: Konstantiniyye. Açıkça isim veriyor Peygamberimiz (sav).

OKTAR BABUNA: Çok açık inşaAllah. Onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak, bundan da hastalıkların yani büyük hastalıkların, ölümcül hastalıkların olacağını anlıyoruz. “Beldeler onun emrine girer, Allah-u Teala onun elinde Konstantiniyye’nin fethini müyesser kılar.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-ül Ahir Zaman, s. 56) Burada da çok açık bir şekilde İstanbul’un manevi fethinin olacağı, Hz. Mehdi (as) tarafından gerçekleştirileceği bildiriliyor.

ADNAN OKTAR: Bak dünyada ne kadar çok şehir var. Ama Allah sadece İstanbul’u söylüyor Mehdi (as)’ın fethetmesi açısından. Bir de Hiraklin şehri Roma inşaAllah. Orada diyor; tekbir, temhit ile fetholacak inşaAllah. İtalyanlar da Müslüman olacaklar inşaAllah. Bu çok güzel bir müjde biliyorsun, maşaAllah.

OKTAR BABUNA: “Muhtelif ülkelerden birçok alim, birbirlerinden habersiz şekilde Mehdi’yi aramak üzere yollara çıkacak ve her birisine 310 kadar insan refakat edecek. Sonunda hepsi de Mekke’de buluşurlar. Ve birbirlerine ‘Buraya niçin geldiklerini’ sorduklarında, hepsi de ‘Bu fitneyi önleyecek ve Konstantiniyye’yi fethedecek olan Mehdi’yi arıyoruz, çünkü biz onun babasının, anasının ve ordusunun isimlerini öğrendik’ şeklinde cevap verdiler.” Mehdi (as)’ı arayacakları, Mehdi (as)’ı bulacakları fakat burada, siz açıklamıştınız daha önce Hocam inşaAllah, annesinin, babasının isminin bilinmeyeceği ama bir dönemde Allah’ın bunu ortaya çıkartacağını anlıyoruz hadislerden inşaAllah. Zamanı geldiğinde.

ADNAN OKTAR: Hadislerde, kendinin ve babasının ismi ortaya çıkacak diyor. Ama orada da ilave annesinden de bahsedilmiş. Ama asıl hadisler yani sahih olan hadislerde, babasının adı babamın adına denk düşer (uygun düşer) diyor. Aynı, denk demek aynı, adı da adıma denk düşer diyor, aynı. Bunun oluşabilmesi için nasıl olması gerekiyordu?

OKTAR BABUNA: Soyadı, sadece soyadı ile olabilir. Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Soyadı. Evet devam et.

OKTAR BABUNA: “Mehdi, Konstantiniyye ve Deylem dağını fethedecektir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar) Burada da yine İstanbul’a dikkat çekilmiş inşaAllah. “Dünyadan hiçbir zaman kalmayıp ancak tek bir gün kalsa bile, o gün de benim soyumdan bir zatın, Deylem Dağı’na yahut eyaletine ve Konstantiniyye şehrine sahip olması için Allah muhakkak o günü uzatacaktır.” Burada yine Konstantiniyye’ye dikkat çekilmiş ama bir şey daha var. Siz söylemiştiniz daha önce Hocam inşaAllah. “hiçbir zaman kalmayıp tek bir gün kalsa bile”; Allah’ın uzatacağı bildiriliyor. Bu Hz. Muhammed (sav)’in bildirdiği diğer hadislerden, 7000 bin olması dünyanın ömrünün, 5600 yılının geçmiş olması, 1400 kalması ve bir gün kalsa bile, Allah’ın uzatacağını bildirmesi. 1500’e kadar bir sürenin olduğu ortaya çıkıyor inşaAllah bu şekilde.

ADNAN OKTAR: “Şeyh el-Müfid, El-İrşad adlı kitabında, el-Mufezel ibn Ömer’den Ebu Abdullah (as)’ın şöyle söylediğini bildirdi: ‘İmam Mehdi ile birlikte Musa kavminden bir halk olacaktır.’" Ben-i İsrail’den yani Mehdi (as)’ın talebesi, gizli talebeleri, ben-i İsrail’den talebeleri olacaktır diyor. Bakın hadisin bir şeyi. “Ben bu ümmetin ilkiyim diyor Peygamberimiz (sav). Hz. Mehdi (as) bu ümmetin ortasında, Hz. İsa (as) ise sonundadır. Aramızda diyor sahtekar, yaşlı bir adam vardır.” İşte bu, ahir zamanın deccali Darwin. Saçı sakalına karışmış bir tip.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah, “Hz. Mehdi (as) halifenin olmadığı bir dönemde çıkar. Dünyada ismi geçecek bir halife kalmayıncaya kadar çıkmayacaktır.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar) Halifeliğin bittiği.

ADNAN OKTAR: Halifelik Cumhuriyet döneminde kalktı.

OKTAR BABUNA: Cumhuriyet döneminde kalktı, evet inşaAllah. Yani bu dönemde çıkması gerekiyor inşaAllah Hz. Mehdi (as)’ın.

ADNAN OKTAR: Allah niye kaldırmış halifeliği demek ki?

OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as) geliyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bakın halife varken Mehdi (as) çıkarsa, bu olmaz. Allah’ın haram kıldığı bir şeydir. Onun için Allah önce hilafeti kaldırıyor. Sonra Mehdi (as)’ı getiriyor. Mesela İmam-ı Rabbani zamanında halife vardı. Dolayısıyla o devirde Mehdi (as)’ın çıkması mümkün değil. Hiç kimsenin diyor, biatı boynunda olmayarak çıkacak diyor. Hiçbir tarikata bağlı değildir Mehdi (as). Hiçbir mürşide bağlı değildir. Bütün mürşitler, bütün tarikatlar ona bağlanacak. Bunu kim söylüyor? Mevlana Halid söylüyor inşaAllah.

OKTAR BABUNA: "Onun çıkacağı yıl, insanlar Hacca başlarında bir emir bulunmadan gidecekler." (Kıyamet Alametleri) “İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın haccederler.” (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celalettin Suyuti’nin Tasnifi’nden Hadisler) ‘Hz. Mehdi’nin (as) Bayrağı’ “Hz. Mehdi’nin bayrağı Peygamberimiz (sav)’in sancağıdır. Peygamber (sav)’in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup dikişsizdir ve rengi siyahtır. Onda bir hicr yani hale bulunur. O, Resulullah (sav)’in vefatından beri açılmamış olup, Mehdi çıkınca açılacaktır.” (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celalettin Suyuti’nin tasnifinden hadisler)

ADNAN OKTAR: Topkapı’da, ceylan derisi içerisinde saklanıyor. Tabii açılmamış olarak, inşaAllah. İmam Cafer-i Sadık (as), “suçlular çehrelerinden tanınacak” Muhammed Suresi, 30 ayeti hakkında şöyle buyurdu; “Allah onları tanır.” Lakin bu ayet, ‘Kaim’ Hz. Mehdi (as) hakkında nazil olmuştur diyor. Bu ayetin nüzul sebebi budur diyor. Şeytandan Allah’a sığınırım, “Suçlular, çehrelerinden tanınacak.” Hz. Mehdi (as) münafıkları çehrelerinden tanıyacak. Baktı mı bu münafık, belli diyecek, sahtekar diyecek. Ashabıyla birlikte onları darmadağın edecek manen. Bu hadisi-i şerifi kim naklediyor? Cafer-i Sadık, dedem. Tabii arslanlar arslanı. Esbağ bin Nebate der ki: Emirülmüminin Ali (Kerem Allahü veche), Allah’ın aslanı, Esedullah (as) şöyle buyurdu: “Öyle ki sizden sadece gözdeki sürme kadar veya yemekteki tuz kadar kalacaktır.” Mehdi (as)’ın talebeleri çok az, 313 kişiler. “Ve ben size bir örnek vereceğim. Adamın birinin bir miktar budağı vardır.” Hz. Ali (Kerem Allahü veche) anlatıyor. ”Onu temizler, bir eve koyar (buğdayı), uzun bir süre sonra geri döndüğünde onun kurtlandığını görür, onu tekrar ayıklar ve temizler. Sonra tekrar evin içine koyar buğdayları, uzun bir süre sonra döndüğünde onun tekrar kurtlandığını görür. Tekrar onu ayıklar ve temizler hep aynı işi tekrarlar. Sonunda kurtların, hiç zarar veremediği çok az bir sağlam buğday topluluğu kalır.” İşte bu Mehdi (as) cemaati inşaAllah. Sonunda içinizde fitnelerin asla zarar veremediği, çok az bir grup kalacaktır, diyor 313 kişilik Mehdi (as) grubu. Daha birçok insan Kuran’dan çok, Kuran’dan çekinmiyor adam, O’nun Hz. Mehdi (as)’ın korkusu nedeniyle günahından kaçınacaklardır. Yani ya Mehdi (as) fark ederse, ya Mehdi (as) hissederse diye günahtan kaçınacaklardır diyor bir kısım insanlar. “Hiçbir şey seni Mehdi (as)’a biat etmekten (O’nun talebesi olmaktan, O’na tabi olmaktan) alıkoymasın” diyor. “Seni engelleyenler, her zaman fitneye sığınanlardır.” Engelleyenlere de takılma diyor, annen-baban engelleyebilir, arkadaşların engelleyebilir, sakın bu engellere takılma diyor. Seni engelleyenler her zaman fitneye sığınanlardır, fitnecidir onlar diyor. “Eğer konuşurlarsa şer konuşurlar”, pis konuşacaklardır. Mehdi (as)’ın aleyhinde konuşacaklar, orada burada fitne çıkaracaklardır. “Eğer susarlarsa fasit ve fasıktırlar.” Sustuklarında da yine pislik yaparlar diyor rivayette. “Sonra Medine -yani İstanbul- sakinleriyle beraber, -insanlarla beraber- üç defa sallanacak. Bunun üzerine Medine’de bulunan, İstanbul’da bulunan münafık erkekler ve münafık kadınlardan hiç kimse kalmayıp hepsi deccalin yanına gidecekler. Ve böylece demirci körüğünün demirin kirini, pasını giderip attığı gibi -demirci değil mi soktuğu mu bir şeyin içine kir, pas hepsi yanıyor- pasını giderip attığı gibi Medine de, İstanbul da pisliğini yani habis insanlarını dışa atacak ve o güne halas günü, kurtuluş günü diyecekler.” Mehdi (as) talebeleri tertemiz olacak diyor, içlerindeki pisliği atacaklar. Münafık, vücudun atığıdır, pisliktir. Vücuttan o gider, kirdir, yıkanır Müslüman, dinçleşir. Mehdi (as) devrinin münafıkları dünyanın en azgın, tarihin en azgın münafıklarındandır. En pislik, en haysiyetsiz, en şerefsiz adamlardır. Tarihi vakalardır, bunlar tarihe geçecekler, tarih kitaplarında okuyacak insanlar bunları. Nasıl Ebu Cehil, Ebu Leheb tarihe geçtiyse, bu münafıklar da tarihe geçecekler, bir bir bilinecekler. Bunların kahpelikleri, alçaklıkları bütün dünyaca tanınacaklar. Ömürlerinin sonuna kadar lanet içinde yaşayacaklar. İnşaAllah. “Süleyman Bin Bilal der ki: İmam Cafer-i Cadık aleyhisselam babasından o da dedesinden nakleder ki, Hz. Hüseyin aleyhisselam şöyle buyurdu: Bir gün adamın biri emirülmüminin Ali (Kerem Allahü veche) aleyhisselam’ın yanına gelerek: ‘ey emirülmüminin. bize şu Mehdi (as)’dan bahseder misin?’ diyorlar.” Nasıl halkımız şimdi bize söylüyor; Mehdi (as)’dan bahseder misin, o zaman da Hz. Ali (as)’ye soruyorlar. “Diye arz edince şöyle buyurdu: ‘gitmesi gerekenler gidip’”, münafıklar, pislikler gidip “müminler azaldığında ve fitneciler gittiğinde” artık fitneciler de geriye çekiliyor. Ahlaksızlık yapanlar, ihbarcılar, oyuncular, itlik, çakallık yapanlar, tuzak kuranlar geri çekildiğinde, gittiğinde, “işte orada” bir yer işaret ediyor, İstanbul tarafını inşaAllah, “zuhur edecektir” diyor, inşaAllah. “Hz. Muaviye (ra)'dan rivayet edilmiştir: Ümmetimden bir taife herkes üzerinde hakim olmadıkça Kıyamet kopmaz.” Mehdi (as) ve talebeleri, bak, herkes üzerinde hakim olmadıkça, dünyaya hakim olmadıkça. “Onlar kendilerini terk eden münafıklara aldırmazlar”, gidin diyorlar lanetler, pislikler gitsin diyorlar. Ve kendilerine yardım edene de aldırmazlar. Yani bir harikalık görmüyorlar, o da Allah’ın bir lütfu, çünkü Allah gönderiyor. (Ramuz El-Ehadis, 476 ve İbni Mace’den) sahih hadis kitabı, İbni Mace. Hz. Cabir (ra)'dan rivayet edilmiştir: "Bu iş Mehdi (as) ve talebelerinden ayrılan münafıklara rağmen muzaffer olarak devam edecektir. Muhaliflerin ve ayrılan münafıkların ona zararı olmaz” diyor. Demek ki onlar saldıracaklar, komplolar yapacaklar, oyunlar yapacaklar, ama hiçbir şey yapamayacaklar. Yapabileceğini zannedecek, ya diyecek bu nihayet bir insan, bir avuç da etrafında insan var, biz bunu nasıl öldüremiyoruz, nasıl etkisiz hale getiremiyoruz, nasıl hapsettiremiyoruz, nasıl devreden çıkaramıyoruz diye muazzam bir telaş içinde olacaklar. Bütün ömürlerini buna adayacaklar adeta, ama başarılı olamayacaklar. Bu, bir mucizedir. Sevban (ra)’dan rivayet edilmiştir: “Resulullah (sav) buyurdu ki: Ümmetimden bir cemaat, Mehdi (as) cemaati, Allah'ın emri tahakkuk edinceye kadar”. Allah’ın emri nedir; ayette belirtilmiş; batıl yeryüzünden fitne tamamen kalkıncaya kadar, din Allah’ın oluncaya kadar diyor Kuran ayeti, doğrudan Mehdi (as)’a bakan bir ayettir inşaAllah. Tamamen İslam ahlakının hakimiyeti inşaAllah. Yani ikinci anlamı tamamen Mehdi (as)’a bakıyor. Allah'ın emri tahakkuk edinceye kadar batıla; Darwinizm’e, materyalizme galebe çalarak, ezerek, yenerek “hak üzere devam edecek”, doğru yol üzere devam edecek. “Ve onları yardımcısız bırakanlar”; işte şirketlerini batırmaya çalışanlar, yollarını kesmeye çalışanlar, tutuklamaya çalışanlar, bilmem ne, “onlara zarar veremeyeceklerdir”. Nerede geçiyor? Sünen-i Tirmizi. Nedir Sünen-i Tirmizi? Sahih hadis kitabı, Kütib-i Sitte’de 4. cilt, s. 91. Abdullah bin Ömer Yemani bir ricalden nakleder ki Muhammed Bakır (ra). -Muhammed Bakır, bu da seyittir, evet Peygamberimiz (sav)’in nesli şöyle buyurdu: “Gözdeki sürmenin temizlendiği gibi temizleneceksiniz Ey Ali Muhammed’in tabileri ” diyor. Gözdeki sürmenin temizlendiği gibi, yani o bir kirlenmiş sürme gibi gidecek diyor. “Ve gözün sahibi, sürmeyi gözüne ne zaman süreceğini bilir ama ne zaman sürmeyi sileceğini bilmez.” Bak çok muazzam bir ifade, mesela gözüne önce sürüyor, güzellik gibi sürüyor, sonra o kirleniyor bir süre sonra değil mi, ama ne zaman sileceğini bilmez diyor. Bir de bakıyor ki kirlenmiş, gidip yıkıyor, kiri üstünden atıyor. Bak; bilir ama ne zaman sürmeyi sileceğini bilmez, münafığın da ne zaman ortaya çıkacağı bilinmez. Münafık kahpe bir mahluktur, mesela tam normal insan zannederken birden şeytan görünümüyle karşına çıkar. Dişleri mişleri hani var ya korku filmlerinde olur böyle, kulağı mulağı, dişleri uzamaya başlıyor, onun gibidir. “İşte aynı şekilde sabahleyin, bizim şiarımıza ve emrimize uyan, akşamleyin ondan çıkacaktır.” Yani Kuran’a uyan, İslam’a uyan akşamleyin ondan çıkacaktır. Birden adam münafık oluyor, akşam vakti bakıyorsun sapıtmış, gözler şeş beş oynatmış, dinsiz olmuş. “Akşam bizim şeriatımıza ve emrimize uyan ise sabahleyin ondan çıkacaktır.” Bir de bakıyorsun sabah sapıtmış adam. Sabah kalkıyorsun, ne oldu falan diyorsun? Gittim diyor, kafa gitmiş, sapık artık münafık. Ondan sonra münafıklarla gider, münafığın özelliğidir; hemen gider münafıkları bulur. Hemen onlarla bir kavim olur, münafık ayrı yaşayamaz. Bu bir mucizedir bakın, mesela normalde münafığın ayrılıp hayata atılmasını düşünürsün. Öyle olmaz. Münafık mutlaka bir kavm halindedir, kavim olarak ayrı bir kavimdir. O kendi ekibini bulur, başka türlü yaşayamaz o. Ayrı bir şeydir onlar, mesela nasıl şeytanlar birarada yaşıyor, köpekler bile sokakta hayvanlar, akşam mesela bakıyoruz köpekler sarmaş dolaş birarada yaşıyorlar. Münafıklar da birarada yaşarlar, bırakamazlar birbirini. Aralarında dalaşırlar, kavgaları vardır. Allah diyor, birbirlerine düşmandırlar diyor, kalpleri uzlaşmaz ama birarada hareket ediyorlar, münafığın özelliğidir. “Eleneceksiniz” diyor bak Peygamber Efendimiz (sav), “tıpkı altının elendiği gibi. Tıpkı altın gibi ayıklanıp saf olacaksınız.” Altın da değil mi böyle potaya konuyor köpük oluyor üstünde kirliyse, bir şey varsa saf altın kalıyor. İşte diyor Mehdi (as) ve talebeleri saf altındır. Üstteki köpükler de ayrılacak diyor. Ama o köpükler tarihe geçeceklerdir. Tabii, böyle ismiyle, resmiyle, cismiyle tarihe geçecektir. Mehdi (as) devrinin münafıkları çok önemlidir. Nasıl Mehdi (as) devrinin Firavun’u, Nemrut’u Darwin ise değil mi, o devrin münafıkları da böyle isim isim, cisim cisim bilinecektir. Dünyada, ahirette onlar için müthiş bir aşağılanma ve lanet olacaktır. Allah’ın laneti Mehdi (as)’ın faaliyetlerini engellemek isteyenlerin üzerine olsun, Allah hepsine lanet etsin, defalarca lanet etsin Allah. İnşaAllah.

SUNUCU: Bir izleyicimizden soru var: “Adnan Hocam ayetlerin ebcedlerinin günümüz tarihiyle uyumlu çıkması, çok önemli bir konu bence demiş. 30-40 yıl sonrası ya da öncesi gibi farklı bir zamanı verebilirdi ama 1979, 2011 ya da 2014 yılları oluyor. Bu, çok heyecan verici. Benim sormak istediğim Saf Suresi’nin 6. ayetinin ebcediyle ilgili. Ayetin son cümlesinde ‘fakat o onlara apaçık belgelerle gelince, bu açıkça bir büyüdür dediler’ ayetinin ebcedi 2011 çıkıyor ve ayette Ahmet isimli bir elçiden bahsediliyor. Acaba 2011 Hz. Mehdi (as)’ın ismini öğreneceğimiz ya da kim olduğunu daha iyi anlayabileceğimiz bir yıl olabilir mi?” demiş. Erken Doğuş Ankara’dan.

ADNAN OKTAR: Yamanmış maşaAllah, bak bizim ihvan diyelim kardeşlerimiz, bütün milletimiz, bütün Türk alemi, İslam alemi çok yaman maşaAllah. Hayret böyle bir şeyi tespit etmesi, maşaAllah çünkü bunlar araştırma gerektiren konular. Mehdi (as)’ın ismi aynı zamanda hem Muhammed’dir. Peygamberimiz (sav)’in ona koyduğu isimdir. Bir lakabı da Ahmet oluyor tabii ki Muhammed Ahmet’tir. Ama Peygamberimiz (sav)’in gizlediği ismi, asıl ismi ayrıdır. Onu da söylemiyor zaten, Hz. Ali’ye sır olarak veriyor zaten hadis var. Hz. Ali de yemin ediyor, Allah ortaya çıkarıncaya kadar söylemeyeceğim diyor. Peygamberimiz (sav)’e söz veriyor. Bak adı adıma denk, denk demek tam karşı karşıya demektir, tam net, ne aşağı ne yukarı, tam demektir, denk. Babasının adı da babamın adına denktir, aynıdır. Peygamber Efendimiz (sav)’in soyadı olduğunu daha önce de anlatmıştık. Ama bu hiç bilinmeyen bir şeydi. Daha yeni anlaşılmış oldu, inşaAllah. Ama 2011’e de kalmadı, kardeşimiz eğer onu kastediyorsa 2010’dayız. Şu an belli oldu. Mehdi (as)’ın annesinin ismini gerçi o hadis değil ama söyleyebilirim Mehlika’dır, benim annemin adı da Mediha. Cübbeli falan duysa herhalde sigortası bilmiyorum ne olur?

OKTAR BABUNA: İran’da bir dergi çıkarıyorlarmış galiba Mehlika diye, Mehdi (as)’ın annesinin ismi olarak inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Olabilir mesela Mehlika, Mediha da uyar, birçok isim uyabilir. Bu bir delil olmaz, zaten hadis değil. Hadis olmadığı için de delil olmaz. Ama diğerleri hadis, anlattıklarımız diğerleri hadistir, inşaAllah.

SUNUCU: “Sayın Adnan Bey, Çinli arkeologlar yeni bir etobur dinozorun fosillerini bulmuşlar. Evrimciler de bunu kendilerince birçok canlının ilk atasının fosili diye adlandırarak milleti kandırmaya çalışıyorlar. Dinozorlarla kuşlar çok benziyor gibi ifadelerle sanki dinozorlar evrimleşmiş bir hava oluşturmak istiyorlar. Ama biz böyle haberlere inanmıyoruz. Böyle haberler artık çok az çıkıyor. Ama Hocam yine de hala vazgeçmiyor bu evrimciler” demiş, Ayşenur Yıldırım İzmir’den.

ADNAN OKTAR: Vay gariplerim vay vay. Bir kere bize sundukları hayvanlarda kusursuz bir simetri var, bir. Mükemmel bir kemik yapısı var, iki. Altın oranla yaratılmışlar üç. Hayvanın paçasında tüyler var diyor. Taklalı güvercinler vardır, bütün paçalarında hayvanın tüy olur. Birçok hayvan o şekilde süslüdür. Paçasında tüy olur veyahut mesela arslan olur da yelesi olur, hayvanın tüyleri olur, atın kuyruğu olur, yani Allah’ın onu süslemesi. Allah onu o şekilde yaratmış, süs olarak yaratmış. Mesela mantis böceği var, o hayvanı ilk çağda kalmış varlıklara da benzetebilirsin. Mesela gergedan böceği var, o zaman diyelim ki biz gergedanın atası bu diyelim, bu böcek. Aynı gergedan, o bir süs, Allah süs olarak yaratır, yani süsün açıklaması olmaz. Tavus kuşu süslü. Niye var diyor adam? Gözümüze hoş gelsin, beğenelim diye yapıyor Allah, hayvanı da Allah süslemiş. Mühim olan bu hayvanın simetrik olması, kemik yapısının muntazam ve mükemmel olmuş olması, Altın Oranla yaratılması ve kromozomlarının bulunması, bak ciğerlerini yakan bir şey söylüyorum ve proteinlerinin olması. Kardeşim sen orada bitiyor musun? Bitti. Bir kere yaratıldığını sen kabul etmiş oluyorsun. Bu hayvanda protein var mı diyoruz, var diyor; o zaman bitti. Ama bu hayvan kömür madeninden oluyor falan diyorsa o zaman tartışalım. Ama proteinlerden oluşuyor diyorsa, proteinler tesadüfen olması mümkün değil. Orada konu bitti, inşaAllah.

SUNUCU: “Adnan Hocam, siz, Tevrat’ta anlatılan Mesih ile hadislerde bildirilen Hz. Mehdi (as)’ın aynı kişi olduğunu söylediniz. Bu kastettiğiniz, Mesih İsa mı?” Burcu Kapıdağ, Mardin.

ADNAN OKTAR: Bak maşaAllah, demin anlattığımız konuya geldi. Hayır değil, İsa Mesih İbni Meryem, Hz. Meryem’den olma İsa Mesih ayrıdır. Onu bekliyoruz o güzeller güzelini, çıkışını bekliyoruz. Fakat Tevrat’ta Musevileri kurtaracak olan, iman edenleri kurtaracak olan, dünyaya hakim olacak olan bir Kral Mesih’ten bahsedilir; dünya hakimi. O işte Mehdi (as)’dir. Ve tıpkısının aynısıdır, hadislerle aynıdır. Çok detaylı belirtilmiştir. Ben Musevilerle de konuşmuştum, onlar da diyorlar, Mesih geldi diyorlar. Hatta diyorlar; İsrail’de olmayacak zaten diyorlar gelecek Mesih Mehdi. İsrail dışından çıkacak diyorlar ve bütün dünyayı kurtaracak, sırf İsrail’i değil diyorlar. Ve geldiği kanaatindeler, onlar da dünyanın sonu geldi diyorlar.

OKTAR BABUNA: Siz aynı kişi olduğunu söylediniz Hocam Musevilere de, çok hoşlarına gitti hatta çok severek kabullendiler inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav) döneminde Müslüman olan bazı Musevi ve Hıristiyan mübarek sahabelerimiz; Muhayrik (ra) kendisi büyük bir Musevi alimi iken Peygamberimiz (sav) Peygamberliğini kabul ederek Onunla birlikte Uhud savaşına çıkmıştır. Arslanlar arslanı, kendi kavmine “ey Musevi cemaati, vAllahi siz Muhammed (sav)’in Peygamber olduğunu, ona yardım etmenizde üzerinize düşen bir vazife ve yerine getirmenizi hak olduğunu pekala bilirsiniz” dedi diyor. Yani anlaşılmayacak gibi mi diyor Peygamber olduğu? Apaçık belli diyor. Bunu kim söylüyor? Muhayrik (ra), büyük bir Musevi alimi. Muhayrik akrabasından birisine eğer bugün öldürülsem mallarımın hepsi Hz. Muhammed (sav)’indir diyor, vasiyet ediyor. O dilediğini yapmakta serbesttir diyor. Hepsini, mallarımı Ona verdim, diyerek vasiyette bulunduğu Muhayrik’in şahadetinin ardından mallarını teslim alan Efendimiz (sav), maşaAllah, onların hepsini vakfetti. Öyle ki Medine’deki vakıfları umumiyetle Muhayrik’in mallarındandı, diyor maşaAllah. Abdullah bin Selam, hicretten sonra Müslüman olan Hz. Yusuf (as)’ın soyundan ve Mehdi (as) da biliyorsunuz Hz. Yusuf (as) soyundandır. “Ve Yahudi Ben-i Kaynuka Kabilesindendi, Yahudi Ben-i Kaynuka Kabilesi. Cahiliye devrinde Hüseyin olan ismini, Müslüman olunca Resulullah Efendimiz (sav) Abdullah olarak değiştirdi. Çok varlıklı olan Tevrat ve İncil’i iyi bilen bu zat, iman etmeden önce Musevi alimlerindendi.” Hani diyorlar ya Musevilere düşman olalım, savaşalım, bak sahabe oluyor onlar sahabe. Akıllarını başlarına alsınlar. Abdullah bin Selam, biz de Peygamberimiz (sav)’e gelip ben senin gerçek Peygamber olduğuna şahadet ediyorum demiştir. La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah diyor Musevi alim.

OKTAR BABUNA: Bu size gelen Museviler de Hocam, İslam’ı hak din olarak kabul ettiklerini, Hz. Muhammed (sav)’i hak Peygamber olarak kabul ettiklerini söyleyenler vardı inşaAllah Ben-i Nuh soyundan olarak ve Sultanahmet Camii’nde de namaz kılmışlardı hatta cemaatle birlikte.

ADNAN OKTAR: Ben mesela sordum birisine, Kuran Hak Kitap mı? Tabii ki Hak Kitap dedi. Muhammed de tabii ki Peygamber, dedi. “Eğer yakın bir yarar, orta bir sefer olsaydı onlar mutlaka seni izlerlerdi ” diyor. Mehdi (as) zamanında da münafıklar bakacaklar ki bir türlü İslam ahlakı hakim olmuyor, para da kazanamıyor. Yani keyif, zevk elde edemiyor. “Mutlaka seni izlerlerdi.” Ama diyor “zorluk o münafıklara, o alçaklara uzak geldi. Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte çıkardık’ diye sana Allah adına yemin edecekler” hemen sahtekârca yalan söylemeye başlıyorlar. “Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar diyor, Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor” diyor Allah, Tevbe Suresi, 42. “Oysa andolsun daha önce arkalarını dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz (ahit) ise ağır bir sorumluluktur. ” Allah bunları da soracak münafıklara, Ahzap Suresi, 15. “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden, ancak Allah’ın izniyledir.” Mehdi (as)’ın talebelerine de, Mehdi (as)’a da ani ve büyük saldırılar olacaktır. Bak; “iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi.” Allah yarattı diyor. “(Bu, Allah'ın) müminleri ayırt etmesi”, müminleri ayıracağım Ben diyor Allah. “Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi.” Münafık, zorlu ortamın dışında belli olmuyor. Zor ortam olması gerekir. “Onlara: ‘Gelin, Allah'ın yolunda mücadele edin ya da savunma yapın’ denildiğinde, ‘Biz mücadele etmeyi bilseydik elbette sizi izlerdik’ dediler.” diyor. Ama bir de para versen, alasını biliriz derler. Çıkar yok çünkü. Allah rızası için olunca gücü yetmiyor. Bastırırsan parayı yapar. “O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.” Daha önce bak tereddüt halindeler. İmandan sapmış, küfre doğru kaymış. “Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.” Sahtekarlık yapıyorlar diyor Allah. “Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.” diyor Al-i İmran Suresi, 166. “Onlardan bir grup da” münafıklardan bir grup da, “hani şöyle demişti: Ey Medine halkı,” ey Mehdi topluluğu, ey bu cemaat da denilebilir, ahir zamana bakan olarak, “artık sizin için (burada) kalacak yer yok” artık her yerden saldırıyorlar size, aileler saldırıyor, şu saldırıyor, bu saldırıyor, üç kağıtçılar, it, kopuk herkes saldırıyor. Bak herkes size karşı, bak, “artık sizin için (burada) kalacak yer yok” hiçbir yerde sizi barındırmazlar diyor. Çözüm gösteriyor; “şu halde dönün." Evlerinize dönün, işlerinize dönün. Bırakın artık faaliyeti diyor, ayet. “Onlardan bir topluluk da: ‘Gerçekten evlerimiz açıktır’” ya annem, babam bizi bekliyor diyor. Evliyim ben diyor, bir evin bir çocuğuyum diyor, bir evin bir kızı. Titriyorlar üstüme diyor, böyle kuş gibi. “Gerçekten evlerimiz açıktır diye Peygamberden izin istiyorlardı”. Bak, sahtekarlar için ne diyor Allah: “oysa onlar(ın evleri) açık değildi” diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.” Yani sahtekarca yalan söylüyorlar. İnsanlarda bu ahlaksızlık çok yaygındır. Kalbinde olmayanı söyler samimiyetsizce. Mesela bir şey vardır, açıkça söylemez onu, halbuki çıkarıyla çatışıyordur, sahtekarlık yapar. “Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: ‘Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti.’” Bak, mallarımız ve ailelerimiz. Ticaretle uğraşıyoruz diyor, işimiz gücümüz var, tahsil yapıyoruz diyor. Kariyerimiz var, para kazanacağız diyor. Bir de aile, anne, baba, oğul meşgul etti. “Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Bize dua eder misin diyor? Böyle sahtekarlar sürekli dua isterler. Sen faaliyet yap maşaAllah, diyor. Sen bize bolca bir dua et diyor. “Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Allah affetsin bizi diyor. “Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar.” diyor Allah. “De ki: ‘Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa’” diyor mesela Allah kanser hastalığı verir, trafik kazası verebilir, beyin kanaması verir, hepsini yapabilir. “Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haberdar olandır” diyor Allah. (Fetih Suresi, 11) “Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar” diyor, “oturup-kalmalarına sevindiler.”

OKTAR BABUNA: Hocam, Allah’ın elçisine karşı gelerek ondan uzak durmaları sanki, güya tehlikelerden korunuyormuş gibi oturmalarına seviniyorlar. Onların mücadelelerini görerek, dışarıdan bakarak inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak diyor ki; “Allah yolunda mallarıyla” malını vererek, evini, arabasını, parasını vererek, “mallarıyla ve canlarıyla” istikbalini, hayatını vakfederek, “cehd etmeyi”, “çirkin görerek” olur mu böyle şey diyor, boş yere paranı harcıyorsun, gençliğini harcıyorsun diyor, ne alakası var diyor. “‘Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler.’” Hava sıcak diyor, görmüyor musun diyor. “De ki: ‘Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.’” diyor. Bu ne demektir biliyor musun? Cehennemde sonsuza kadar yanacaksın demektir. Cenab-ı Allah’ın demek istediği bu inşaAllah. “Bir kavrayıp-anlasalardı” diyor Allah. Tevbe Suresi, 81. Ne diyorsun bu anlattıklarıma?

SUNUCU: MaşaAllah diyorum.

ADNAN OKTAR: Doğru. “Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır.” Böyle, acelesi ne diyor. 100 yıl, 200 yıl sonra İslam ahlakı hakim olur, yahut geçmişte diyor. Bu devirde İslam ahlakı mı hakim olur, olur mu öyle şey diyor? Türk İslam Birliği, bunlar hayal diyor, bunları bırakın diyor. Avrupa Birliği olur mu? Olur, diyor. Komünist birlik olur mu? Olur. Faşist birlik olur mu? Oluyor. Türk İslam Birliği niye olamıyor? Akdeniz birliği oluyor, hepsi oluyor. Bir tek Türk İslam Birliği olamaz diyor. “Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır.” Ağır davranıyor. “Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa” mesela tutuklansa, saldırılsa, dövülse, hakarete uğrasa, "’Doğrusu Allah bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım’ der” diyor. Allah korudu diyor. Beni de tutuklarlardı diyor, ben de hakarete uğrardım, okuldan atarlardı, bir şey olurdu, istikbalim yarım kalırdı. Allah beni korudu diyor. Bir de bak bunu Allah’ın ona nimet vermesi olarak belirtiyor. “Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi” pişkin olur bunlar, çok arsız, “kuşkusuz şöyle der; ‘keşke onlarla birlikte olsaydım’” hatta diyor direkt; “biz sizinle birlikte değil miydik?” diyorlar. Ayet var, inşaAllah. “Böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim.” Büyük mutluluk ve kurtuluş ahir zamandadır. Mehdi (as) devrindedir inşaAllah aynı zamanda, Kuran’ın bir işareti. “İşte kalplerinde hastalık olanları: ‘Zamanın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz’” yani diyor bizi ya tutuklarlar, ya hapse atarlar, ya döverler, ya söverler, bak zamanın felaketleri, ahir zamandayız diyor. Her türlü felaket gelebilir. Mutaassıp, mütedeyyin aileye mensubuz diyor, gayet güzel namazımızı da kılıyoruz diyor, şimdi bizim başımıza iş çıkartma diyor. Tatlı tatlı geçiniyoruz biz şurada diyor. Ticaretimizi de yapıyoruz. Sen bu riskli işlere sen gir diyor, biz de seni uzaktan alkışlayalım diyor. Yahut takdir edelim diyor. Ama sen devam et diyorlar. “Aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün.” diyor böyle olumsuz çabalar. “Umulur ki Allah bir fetih veya Katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır.” Bak, “Allah bir fetih” İslam ahlakının dünya hakimiyeti, “veya katından bir emir” Mehdi (as)’ın zuhuru, inşaAllah. Ona da bakıyor ayet bir yönüyle. “Nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır.” Ya keşke bunu yapmasaydım, bu kadar anlatılmasına rağmen diyor, bu kadar açık olmasına rağmen ben bunu nasıl yaptım diyor. Pişman olacaklar. Bak “gizli tuttuklarından dolayı, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı, pişman olacaklardır.” Bu, pişman olacaklardır deyince Allah, bunun ikinci bir ihtimali olur mu? Pişman olacaklar deyince, mutlaka olacaklar. Ama ne pişmanlık, bu normal bir pişmanlık değil. Bilinen pişmanlık değil. Kahrolacaklar inşaAllah.

SUNUCU: Tekrar soruyla devam edelim mi Hocam? İzleyicimiz; “Sevgili Hocam, bugün Hz. Mehdi (as)’a Allah Katından verilen özel ilimle ilgili bir hadis okudum. Hadisin açıklamasını sizden dinleyebilir miyiz?” diye sormuş. Hadis şöyle: “Mehdi (as) ilahi bilgiyle karar verecek. İnsanları gerçek karakterlerinden tanıyacak. Hz. Davud (as) ve Hz. Süleyman (as) gibi Hz. Mehdi (as)’ın da karar vermesi için şahide gerek olmayacak. Bihar’ul-Envar”, Nezih Taşçı sormuş soruyu.

ADNAN OKTAR: “Mehdi (as) ilahi bilgiyle karar verecek.” Allah ilham edecek. İlham ayrı bir şeydir. Mehdi (as) zaten ahkamda masumdur. Bir tek Mehdi (as)’a mahsus bir özelliktir bu. Hata bile yapmış olsa, öyle görünse bile, yaptığı yine doğru olmuş oluyor. Hata yaptı diyorlar, yine doğru olmuş oluyor, hikmet oluyor. “İnsanları gerçek karakterlerinden tanıyacak.” Baktı mı anlayacak. “Hz. Davud (as) ve Hz. Süleyman (as) gibi” Hz. Davud soyundan Mehdi (as) aynı zamanda. Hz. Yusuf (as), Hz. Davud (as) soyundandır. “Hz. Süleyman (as) gibi”, bak benzetiyor Hz. Süleyman (as)’a, onun gibi hakim olacaktır dünyaya inşaAllah. Hz. Davud (as) gibi de adalet sağlayacaktır. Hz. Süleyman (as) cinlere ve şeytanlara da hakimdi, Mehdi (as) da öyle; hem ateist masonlara, hem şeytanlara, hem cinlere de hakim olacak. Onları da İslam için görevlendirecek inşaAllah. “Hz. Mehdi (as)’ın da karar vermesi için şahide gerek olmayacak.” Baktı mı anlayacak çünkü. Sahtekarı gözünden tanıyacak, Allah’ın dilemesiyle.

SUNUCU: “Değerli Hocam, Allah’ın insanlarla ne kadar ilgili olduğunu anlattığınız bir makalenizde şöyle yazıyordu: Allah dünyada on binlerce şehir yaratmıştır. Şehirlerde bulunan milyonlarca ev vardır. Her evde yine milyonlarca detayıyla estetik bir düzen bulunur. Her evin içinde mikrop, bakteri gibi görmediğimiz tüm görüntüler, Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşir. Hocam, çevremizde gördüğümüz her görüntüyü Allah’ın yarattığını bilerek yaşamak, çok önemli bir ilim. Allah’ı da çok derin düşündüğünüz anlaşılıyor. Bu konudan biraz daha bahseder misiniz?” Dilara Veli, Diyarbakır.

ADNAN OKTAR: Dilara aslanım benim, bütün Diyarbakırlılara selam, inşaAllah. Bütün Anadolu’ya, bütün Avrupa’ya, Avrupa’daki gurbetçi kardeşlerimize, koç yiğitlerimize hepsine selam ediyorum. Allah hepsine bereket, bolluk, huzur, iyilik nasip etsin. Dünyadaki bütün teknolojiyi Allah yaratır. Radyoları, televizyonları, bilgisayarları, kalemleri, defterleri, kitapları hepsi Allah yaratır. Çekirgeler, kuşlar, insanlar nasıl Allah’ın varlığına delil ise, bir kitap da Allah’ın varlığına delildir. Mesela şuradaki bir kitap, bu tesadüfen olabilir mi? Olmaz. Tamam, işte, sırf bu kitap Allah’ın varlığına delildir. Çünkü beynimizin içinde yaratıyor, dışarıdaki halini dedik her zaman, saydam. Onun iyi kavranması lazım. Bir günümüzü buna ayıralım biz, maddenin hakikatine, yani en azından yarısını. Çok iyi kavranması önemli. Ama asıl ben, önümüzdeki sene ağırlık vermeye başlayacağım Allah nasip ederse. Maddenin hakikatini artık açmaya başlayacağız çünkü Darwinizm bitti-bitecek. Ufak tefek kırıntıları var, onları temizliyoruz. O bittikten sonra maddenin hakikatine başlayacağız. Dinsizleri delirtecek bu. Hakikaten delirirler. İman edenlerin de imanlarını coşturacak, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Söylemiştiniz Hocam, Lenin; elini verirsen kolunu kaptırırsın diyor maddenin hakikati için.

ADNAN OKTAR: Acayip korkuyor Lenin. Aman aman aman diyor Lenin, bu konuya hiç girmeyin diyor. Tam böyle komünist uyanıklığı var. Eğer bu maddenin hakikati konusuna girerseniz, bu dipsiz kuyu gibidir diyor. Burada kaybolursunuz diyor. Mağlup olursunuz diyor. En iyisi, bu konuya hiç girmeyin, açmayın ve konuşmayın da diyor. Kaçmayla olmaz. Kaçanı yakalarız.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. Kaçacak yeri yok zaten inşaAllah.

SUNUCU: “Hocam bir hadiste Hz. Mesih İsa (as)’ın görünümü şöyle geçiyor: ‘O şüphesiz inceciktir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın. O orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içinde olacak. Yağmur yağsa da yağmasa da saçından su damlayacak. İnsanlarla İslam için savaşacak, deccali yok edecek, sonra yeryüzünde tam 40 sene kalacak. Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaktır.’ Sünen-i Davud. Hocam, Hz. İsa (as)’ın görünümün gerçekten çok heyecan verici olacağı hadislerden anlaşılıyor. Benim merak ettiğim, Hz. İsa (as) ikinci kez dünyaya geldikten sonra, tüm dünya onu tanıyacak mı?” Güliz Tanyol, Kırşehir’den.

ADNAN OKTAR: Dünyanın tamamını gezecek Hz. İsa (as). Afrika’yı, Asya’yı bütün dünyayı adım adım gezecek. Dünyada Hz. İsa (as)’ı görmedik hiçbir insan kalmayacak. Herkes görecek. Ve herkes iman edecek. Allah Kuran’da söz veriyor. “Ehl-i Kitap’tan” diyor, “ölümünden önce sana iman etmedik hiçbir fert kalmayacak” diyor Allah. Herkes iman edecek diyor. “Ve” diyor “seni sevenleri” diyor. Yani biz mesela onun aşığıyız, bütün dünya aşığı. “Seni sevenleri Kıyamet’e kadar küfrün üzerine geçireceğim” diyor Allah. Kıyamet’in son anlarına kadar dünya hakimiyeti var diyor, senin geldiğin vakitte. Bu net dünya hakimiyeti. Bak “küfrün üstüne geçireceğim”.

OKTAR BABUNA: İlk geldiğinde olmamıştı bu Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii. İlk geldiğinde 12 kişi iman etti. Onlar bile işte, yani uğraştırdılar. Kuran ayetlerinden bu görülüyor. Oktar hocam, bana sen Resulullah (sav)’in soyunu say. Ben-i Adnan’dan itibaren.

OKTAR BABUNA: İsim isim okuyayım değil mi Hocam? Peygamberimiz (sav)’in soy şeceresi: Adnan’ın iki oğlu olmuştur.

ADNAN OKTAR: Öyle değil, direkt say.

OKTAR BABUNA: Adnan, Nizar, Mudar, İlyas, Müdrike, Huzeyme, Kinane, Nadr, Malik, Fihr, Galib, Lüveyy, Ka’b, Mürre, Kilab, Kuseyy, Abdi, Haşim, Abdulmuttalip, Abdullah ve ondan sonra Peygamberimiz (sav) inşaAllah.

SUNUCU: Kısa bir ara verelim. Daha sonra tekrar beraber olacağız. Sevgili izleyenler, kısa bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Hocam, sorularımızla devam edelim inşaAllah. “Sayın Hocam, izninizle Darwin’in kendi teorisinin anlamsızlığını anlattığı sözlerinden bir kısmını aktarmak istiyorum demiş izleyicimiz. Teorim sadece, bir kusur ve delikleri olan bir hipotez parçası. Sorum şu ki, acaba bu paçavranın bir kıymeti var mı? Bir türün diğerlerine değişimine ilişkin hiçbir kanıt yok. Tek bir türün değiştiğini kanıtlayamayız. Bunlar Darwin’in sözleri. Darwin’in bu sözlerini bilmiyorlar mı acaba evrimciler?” demiş Ferhat Kartaloğlu, Suadiye’den.

ADNAN OKTAR: İşte, kraldan fazla kralcı derler ya böyle tipler olur. Onlar da öyle. Bakın, ben demin ne dedim? Hiçbir evrimci, evrim teorisine inanmaz dedim. Doğru mu?

OKTAR BABUNA: Doğru Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: En başta Darwin olmak üzere, hiçbiri inanmıyor. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hepsi olmadığını bir şekilde itiraf ediyor zaten kitaplarında, yazılarında mutlaka. İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. İşte, Darwin’e en güzel örnek.

OKTAR BABUNA: Bunu da siz ortaya çıkardınız Hocam, bunlar bilinmiyordu. Siz kitabınızı ortaya koyunca hepsi şaşırdılar .

ADNAN OKTAR: Hayır, boş alanda at oynatıyorlar. Bir adam, bir Allah’ın kulu da çıkıp “ne oluyor hemşerim?” dememiş. Yani ne oluyor böyle? Nedir bu konu diyerek. Bütün dünyayı sarmış. Halbuki, rezalet tarzında yalan ve yalanın da üstünde tam bir büyü. Ama evelAllah bundan sonra nefes aldırmayız inşaAllah. Ne anlatayım?

SUNUCU: İzleyicilerimizin sorularını soralım. “Sevgili Hocam, geçen gün internetteki kitaplara bakarken Burak Özdemir isimli bir kişiye rastladım.”

ADNAN OKTAR: Burak Özdemir?

SUNUCU: Evet. “Haşa Allah’a karşı saygıya uygun olmayan üslupla yazılmış kitapları var.” “Kitapların içeriğini görünce, bu kişinin kitaplarının satışına nasıl izin verebiliyorlar diye çok şaşırdım. Gerçi bizim halkımız, imanlı olduğu için bu tür yayınlardan etkilenmiyordur diye düşündüm. Böyle yayınlara ve böyle kişilere nasıl bir tavır alabiliriz sizce? Saygılarımla.” Neriman Uyar, Bilecik’ten sormuş sorusunu.

ADNAN OKTAR: Şimdi, Burak Özdemir de kız kardeşi Banu Özdemir de benim yanımda 15 sene kaldılar. 15 sene benim talebemdi onlar. Yani en az bir 15 sene. Banu da benim çok yakınımdı, yani çok iyi tanıdığım bir insandı. Darwinizm’e, materyalizme asla inanmıyorlardı. Çok iyi araştırmaları vardı, Allah’a inanıyorlardı. Namazlarını kılıyorlardı, oruçlarını tutuyorlardı. Kuran’ı, İslam’ı tebliğ ediyorlardı. Ne zaman ki bizden ayrıldılar; tam tersi bir politika başladı. Banu, işte 30 mumlu pasta mı bir şey, kırk mumlu mu pasta mı çörek mi bir şey bir kitap yazdı. Tam hatırlamıyorum. İşte orada, şarap nasıl ikram edilir bilmem ne falan. Aslında bunlar reaksiyon kitapları. Yani bana karşı, inancımıza karşı, İslam’a karşı, Kuran’a karşı kalplerinde bir sevgi vardı. Sonra bir değişiklik oldu. Ve onu, çevrelerinden istifade etmek için biraz da, benim kanaatim, yani bizim hiç alakamız yok demek için, çevre edinebilmek için böyle bir çizgiye girdiler gibi geliyor bana. Burak Özdemir’in bu kitapta yazılanlara inanması mümkün değil. Yani Darwinizm’in, materyalizmin geçersiz olduğunu çok iyi bilen bir insan. Su gibi bilir. Banu da çok iyi bilir. Ne hikmetse benden ayrıldıktan sonra, bizden ayrıldıktan sonra böyle bir çizgiye giriyorlar. Mesela Mustafa Akyol da öyle oldu. O da 15 senelik falan talebemdir benim. Taha Akyol’un oğlu. Darwinizm’e karşı ben onu her yere konferanslara gönderirdim, birçok Avrupa’da konferanslara gönderirdim. Amerika’ya gitti evet. Konferanslara gitti. Kuran’ı, İslam’ı savundu yıllarca. Ayrıldıktan sonra, evet dedi bir başlangıçta Allah’ın müdahalesi var ama sonra evrimle yaratılmıştır dedi, çıktı işin içinden. Niye? Etiler’de arkadaş çevresi var, onların arasında muhtemelen uyum oluşması için. Yoksa Darwinizm’e onun inanması mümkün değil. Proteinlerin tesadüfen meydana gelemeyeceğine yüzde yüz emin. Hepsini biliyor. Ara fosil olmadığını biliyor, 300 milyon fosil olduğunu da biliyor Yaratılışı ispat eden. Ama bunlar reaksiyon kitapları. Çocuksu tepki kitapları. Onun için hiç o yönüyle bir anlamı yok. Samimi olarak inançlarının ne olduğunu biz biliyoruz inşaAllah. Bu tip olaylara biz çok rastlıyoruz, bir tane iki tane, on tane, yirmi tane değil. Reaksiyon tavırları, inşaAllah.

SUNUCU: Tekrar bir izleyicimiz; “Adnan Hocam, Peygamber Efendimiz (sav) ve etrafındaki sahabeler İslam ahlakını yaymak için gece gündüz son derece şevkli ve heyecanlıydı. Türlü zorluklara karşı yılmadan çaba gösteriyorlardı. Oysa ben etrafımdaki bazı insanlara bakıyorum son derece şevksiz, sakin, monoton ve tekdüze bir hayatları var. Hocam, eğer dünyadaki tüm Müslümanlar kendi dertlerine dalarak ağır ve sakin, içe kapalı bir kişilik geliştirecek olsalardı, böyle olursak yani Kuran ahlakının insanlara tebliğ edilmesi, münafıkların ve inkar edenlerin Müslümanlara karşı kurdukları tuzaklara karşı koyulması nasıl gerçekleşecek? Ben sizin anlattıklarınız vesilesiyle çok şevkli ve heyecanlıyım, Allah razı olsun.” demiş. Nurcan Aktürk, Samsun’dan.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah. Nurcan kardeşimize buradan selam ediyoruz, Allah’ın selamı üzerine olsun. Şimdi öyle tarif edilen tarzda kişiler var. Böyle muhafakazar, mukaddesatçı, maneviyatçı tanınan. İşte bilmem nerede çalışır, ticaretle uğraşır yahut halı ticaretiyle uğraşır. İşte üç kızı, bir tane oğlu oluyor. Oğlan yurt dışında okur, kızlar bilmem ne yapar. Görevleri nedir biliyor musun? Hedefiniz nedir? Evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak, üremektir. Başka da bir hedef yoktur. Adamın hedefi ne dersen? O da bol para kazanmak, iyi ticaret yapmak, benim hedefim de bu diyor. Başka ne yaparsınız diyor? İşte, canımız sıkıldığında bazen Umre’ye gideriz. İşte duvara da bir ipek halı asar cami resmi olan. Ondan sonra höpürdeterek kahvesini içer. Ailede topluca sarıkla namaz kılınır evin içerisinde. O da onlara acayip bir azamet ve enaniyet veriyor böyle, milleti böyle aşağılayarak bakıyorlar. Böyle bir konuda mesela cehd ederken, tebliğ yaparken tutuklanan veyahut zor durumda kalan Müslüman olduğunda veyahut küfrün, dalaletin hakaret ve iftira ettiği bir insan olduğunda; ya görüyor musun adamı diyorlar, bak neler yapmış ya diyor. Mesela bir ateist mason gazetenin açıklamalarına can-ı gönülden inanıyor. Vay anasını diyor, vay babasını diyor işte böyle kendi kendine. Neler oluyor ya diyor, hayretler içinde kalıyor. Ve artık ona, onu inandırmak çok güç hale geliyor. Artık tavır koyuyor, netleşiyor. Ve kızı ayrı kendini beğeniyor, babası ayrı kendini beğeniyor. Bu stil yüzünden İslam ahlakı dünyada mağlup hale geldi, Müslümanlar. Osmanlı döneminde başladı bu. Böyle muhafazakar, kendini beğenen, imanı zayıf, enesi kavi, Said Nursi diyor; imanı zayıf, enesi kavi diyor, yani kendini beğenmişliği güçlü. Bunlar, kendilerini aldatıyorlar. Mesela akik taşlı yüzük takıyor, oradan bir enaniyeti geliyor. Misvak kullanıyor, oradan bir enaniyeti geliyor. Zaten tamam ona, bir de üstüne sarık, evde diyor, biz bütün eşyaları kaldırdık diyor, yerde oturuyoruz diyor. Sizin evde masa var diyor. Bitmiş zaten, yani kafirle Müslüman ayrımı gibi onun kafasına göre. Kendinden çok emin. Ama karşı taraf diyor mesela tebliğ yapıyor, çalışma yapıyor, basına yansıyor olaylar, işte hakaret görüyor bazı basın mensuplarından. Fitne çıkarıyorsun kardeşim diyor. Böyle şey olur mu diyor? Aklı başında mısın sen? Evleneceksin diyor, çoluğa, çocuğa... Çocuklarınla tebliğ yapman lazım diyor. Ben bak diyor, iki tane kızım var diyor ya da bir tane kızım var diyor, onu yetiştiriyorum diyor. Tebliğ budur diyor. Tebliği Peygamber (sav) yapmış, senin ne haddine diyor. Tebliği, nereden çıkarttın sen tebliği diyor. Emri bil maruf nehyi anil münker, öyle bir şey yok diyor. O Peygambere (sav) has bir görevdir diyor. Onun görevi, evde pilav yemesi, tavuğun kemiklerini sıyırması, ondan sonra üstüne de kahve içip terledim hanım deyip böyle alnını eliyle silmesi; görevi bu. Yani öyle gıcık bir görüntü oluyor ki tarifi tahayyülü mümkün değil, anlatamıyoruz da. Anlatılması da çok güç. Tabii iyi niyetli, saflığından yapanlar var. Onları tenzih ediyorum. Şimdi buradaki hata bu. Kendilerini kandıracak bir şeyler buluyorlar ve onunla kendini tatmin ediyor. Mesela bir genç kız, nasıl yapayım diyor, muhafazakar, mukaddesatçı ailesi, tamam diyor bir başörtüsünü bağlıyor. Namaz yok, oruç yok, zekat yok, tebliğ yok. Kuran’ın, İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti çok hayati bir konudur. Bir Müslüman’ın, gece gündüz, peşinde devam edip takip etmesi gereken bir konudur. O da yok. İslam ahlakını dünyaya hakim etmek, kardeşim diyor, Diyanet İşleri Başkanlığı var diyor, o yapıyor görevi diyor. Sen ne alaka diyor, caminin hocaları var diyor. Var mı icazetin diyor, diploma olması gerekir diyor bunu yapman için. Diploman da olmadığına göre, otur işte evde, işine gücüne bak diyor. Sakıt oldu senden diyor. Şimdi bu kafa 1.5 milyar Müslüman’ı dünyada ezim ezim ezdiriyor. Irak’ta mesela 150 adet yahut 200 kişi bombalanıp öldürülüyor. Bakın köpek öldürülse Avrupa’da 200 tane, yer yerinden oynar, 200 köpek. Yıkarlar Avrupa’yı. 200 tane Müslüman ölüyor, böcek ölmüş gibi geliyor adamlara. Benim ne üstüme vazife, benim kapıma gelmediler ki kardeşim diyor, ben mücadele edeyim diyor. Oradaki adamlardan bana ne diyor, Irak’taki adamdan, Afganistan’daki adamdan bana ne. Halbuki Allah, müminler kardeştir diyor. Dünyanın en ucundaki bir Müslüman’ın burnu kanasa biz sorumlu oluruz. Nasıl seni ilgilendirmez? Beni ilgilendirmez. Adamın kapısına gelecekler, nitekim öyle oluyordu mesela birçok ülkede, Irak’ta falan birçok yerde, kapısında yine düğün yapıyor, bak savaş ortamı, düğün yapıyor, eğleniyor. Geldiler, hepsine sıktılar, suratlarına askerler. Ben o zaman diyor kendimi savunurum işte diyor, kapıma gelirlerse diyor. Kardeşim bu rezilliğe ne gerek? Kapına gelinceye kadar Allah’ın dinini anlatsana, sevgiyle, şefkatle, merhametle, dostlukla, güzellikle. Emri bil maruf ve nehyi anil münker yapılmayan ülkeler Allah’ın yerlebir ettiğini Kuran söylemiyor mu? Allah yıkım gerekçesi olarak bunun olduğunu söylemiyor mu. Mehdi (as) gelmiş olmasa Allah dünyayı yerlebir edecekti. Mehdi (as) Kıyamet’i durdurdu Allah’ın izniyle. Kıyamet’in gecikmesine vesiledir. Allah diyor bak hadiste, Kıyamet’e bir gün kalsa diyor, Allah Kıyamet’i durduracak diyor Mehdi (as) sebebiyle. Kıyamet ertelenecek diyor. 100 yıl erteleniyor. 100 küsur yıl Mehdi (as) geldi diye, Cenab-ı Allah nimet olarak. Niye? Mehdi (as) tebliğ yaptığı için. Emri bil maruf ve nehyi anil münker yaptığı için belanın gerekçesi kalkıyor. Said Nursi diyor ki; bak diyor Mehdi (as)’ın geliş sebebi için diyor ki; beşeri diyor gadab-ı İlahi’den kurtarmaktır diyor, gadab-ı İlahi. Allah’ın bela vermesi, dünyayı mahvetmesinden kurtarmak için diyor Mehdi (as) geliyor diyor. Allah’ın gadab-ı İlahisini durduracak Mehdi (as). Açın bakın Risale-i Nur Külliyatı’nı, açıkça yazıyor Said Nursi. Maddi ve manevi felaketlerden korumak ve gadab-ı İlahi’den korumak için diyor, Mehdi (as)’ı vaat etmiştir diyor. Allah Kıyamet’i durduruyor. Onun sebebiyle depremi durduruyor, depremleri durduruyor. Mehdi (as) vesilesiyle olan olayları saysam, sabaha kadar sayamam. Mehdi (as)’a zemin hazırlanması için yapılan olaylar vardır, bir de Allah Mehdi (as)’ı sevdiği için yaptığı nimetler ve güzellikler vardır. Mesela dünyaya bütün bereket, bolluk vermesi, İslam ahlakını dünyaya hakim etmesi hepsi Mehdi (as) vesilesiyledir. Cenab-ı Allah onu nimetlendirmiş oluyor inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hocam bu, siz Kitap Ehli’ne bakış açısını anlattınız, Kuran’dan ayetlerle anlattınız. Hıristiyanları bir Allah’a inanmaya davet edilmesi gerektiğini, böyle bir çağrıda siz bizzat bulundunuz Hocam inşaAllah ve bunu ayetteki gerekçesiyle açıkladınız. Adalet Bakanımız Sadullah Ergin Beyefendi bir cenazeye katılıyor Hocam, bir Hıristiyanın cenazesi, Ortodokslardan. Hepimiz aynı Allah’a inanıyoruz diyerek ve Peygamberimiz (sav)’in de Kitap Ehli’nin cenazelerine katıldığını anlatmıştınız Hocam inşaAllah, hadise dayanarak. Aynı şekilde de gerçekleşmiş maşaAllah. O da; hepimiz aynı Allah’a inanıyoruz, diye söylemiş Hocam inşaAllah. Antakya Rum-Ortodoks Kilisesi’nde gerçekleştirilen bir cenaze törenine katılmış Beyefendi.

ADNAN OKTAR: Çok güzel bir haber, maşaAllah, elhamdülillah.

OKTAR BABUNA: Bir de Hocam eğer uygun görürseniz, bu beni çok rahatsız ediyor. Bu annem ve babam sizi çok seviyorlardı Hocam. Bunu böyle mektupları var, televizyon programları var, çok samimi ifadelerle anlatıyorlar. Ama ondan sonra da kalkıp size karşı böyle, sizi, beni, eşimi hapse attırmak için var güçleriyle de bir yandan gayret ediyorlar. Çok büyük bir çelişki var ortada.

ADNAN OKTAR: Sen bunlara bayağı bir içerlemişsin benim anladığım kadarıyla.

OKTAR BABUNA: Hocam, çok büyük ikiyüzlülük yapıyorlar açıkçası yani tabir-i caizse, bu yaptıkları çünkü burada siz daha iyi bilirsiniz, Objektif programına çıkıp babam diyor ki, sizinle ilgili olarak; “fakat diyor, 100’ün üzerinde kitabı ve şu gördüğünüz bunların hepsi bilimsel kitaplar” sizin kitaplarınız için söylüyor bunu.

ADNAN OKTAR: Beni övüyor.

OKTAR BABUNA: Evet. “Ancak kendi hayatını vakfetmiş bir insan” sizin için söylüyor.

ADNAN OKTAR: Allah’a, Kitab’a, Kuran’a vakfettim kendimi.

OKTAR BABUNA: Vakfetmiş bir insan evet, Allah’a vakfetmiş, “... öyle anlaşılıyor devamlı okuyan bir insan hiç dışarıya çıkmıyor.”

ADNAN OKTAR: Doğru, gündüzleri dışarı çıkmıyoruz, gece çıkıyoruz genellikle, gündüz pek çıkmıyorum.

OKTAR BABUNA: “Başka kim yazacak” diyor “bu kitapları” sizi ve kitaplarınızı, eserlerinizi çok övüyor. Daha sonra da diyor ki sizin arkadaşlarınız için de; “Bu çocukların hepsinin fevkalade iyi ailelerden geldiğini, fevkalade iyi yetiştiklerini yani temenni edilecek vasıflara sahip insanlar. Bunları ben milli, manevi değerlere bağlı, memleketini seven, fevkalade dürüst, ahlaklı kimseler olarak aylarca beraber kalmak suretiyle tanıdım. Aylarca, bir gün, iki gün değil.” Çok iyi tanıyorum, çok iyi insanlar diyor, üstün ahlaklı insanlar diyor, sizin için, arkadaşlarınız için.

ADNAN OKTAR: Hayrettir, bu kadar, adeta göklere çıkarıyor, öve öve. Arkasından da tam tersi ifadeler kullanıyor. Çok acayip.

OKTAR BABUNA: Annem de aynı şekilde Hocam. Mektupta yazıyor. Diyor ki; “En baştan belirtmeliyim ki ben bu insanları,” yani sizi ve arkadaşlarınızı “eşimin Bilim Araştırma Vakfı’nın bilimsel çalışmalarına katılımından dolayı yıllardır tanıyorum. Bu nedenle de yapılan suçlamaların hiçbirisinin doğru olmadığını biliyorum. Ayrıca ortaya atılan iddiaların gerçek olmadığını bilmemin bir diğer sebebi, bu davanın” yani Bilim Araştırma Vakfı davasının “ne kadar anlamsız gerekçelerle yürütüldüğünü ve örgüt suçlamasının da nasıl kanuna aykırı temellere dayandığını şahsi tecrübelerimle görmüş olmam. Ayrıca eşim ve ben Sayın Adnan Oktar’ı da tanır, sever ve kendisine büyük hürmet duyarız. Adnan Bey gibi kültürlü ve saygın bir insanı sadece Türkiye’de değil, dünyanın herhangi bir ülkesinde de bulmak son derece güçtür. Kendisiyle tanışmak bizim için büyük bir şeref oldu. Eserleri dünyanın hemen her yerindeki insanlar tarafından biliniyor ve okunuyor. Hatta bildiğim kadarıyla birçok Avrupa ülkesinde en çok okunan eserler arasında yer alıyor. Saygılarımla, Prof. Dr. Cevat Babuna’nın eşi Semin Babuna” burada da imzası var.

ADNAN OKTAR: Annenler, bir çete davası daha açmışlar biliyorsun. Onda yeğenlerin de var. Erdem, Emre onlar da var.

OKTAR BABUNA: Evet, torunları var. Yani torunları...

ADNAN OKTAR: Tabii, onlar da var. Ben de varım. Herkes var.

OKTAR BABUNA: Ama o da çok ilginç Hocam.

ADNAN OKTAR: Şimdi biz bunlarla da uğraşıyoruz. Çünkü birine çete suçuyla ilgili bir şey söyletmişler, birine bir şey söyletmişler. Bir hukukçu planlamış. Sen şunu söyle demiş, sen şunu söyle, sen şunu söyle, sen de şunu söyle. A, b, c, d, e, f, g; çetenin harfleri çıkmış. Sen anlat diyor mesela o anlatıyor, o da anlatıyor. Anlatınca kendilerince bir çete oluşturmuş oldular. Ama biz buna rağmen takipsizlik aldık. Bir ayet okuyayım, bitirelim. Ya Allah Bismillah. Yusuf Suresi, 9: "Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz." Bakın Hz. Yusuf (as)’a kendi kardeşleri komplo hazırlıyorlar. Öldürmeye kalkıyorlar “veya onu bir yere atıp-bırakın” kuyuya bırakıyorlar. Kendi kardeşleri de, Mehdi (as)’a da kendi kardeşleri kahpelik yapacaktır. Yani Müslümanların içinden münafıklar çıkacak, oyun oynayacaklardır. Onu hapsettirmeye çalışacaklar, kuyuya koymaya çalışacaklar, yani tecrit etmeye çalışacaklardır, hatta öldürmeye kalkacaklardır. Bak diyor ki; öldürün. "Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın.” Peygamberimiz (sav), Hz. Yusuf (as)’a benzer diyor Mehdi (as). “Hangi cihetten Ya Resulullah” diyorlar, “zindan cihetinden” diyor. Çile ve zorluklar cihetinden Hz. Yusuf (as)’a benzer, inşaAllah. “İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” diyor. Bu işte Mehdiyete işaret eden bir ayet. 6. ayet, Yusuf Suresi, şeytandan Alllah’a sığınırım. Bak, “Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Bu, ahir zamanda tam olmuş olacak inşaAllah. Evet programımız bitmiş. Ne diyelim; Allah güzellik, iyilik versin. Bütün Karadenizli, Adıyamanlı ve Türkiye’deki bütün kardeşlerime, Avrupa’daki herkese selam ediyorum, inşaAllah.