Sohbet -2527 Ocak 2010
SUNUCU: İyi akşamlar sayın izleyicilerimiz ve dinleyicilerimiz. Her akşam canlı olarak yayınlanan Adnan Oktar ile Başbaşa programına hoş geldiniz. Yanımda birbirinden çok kıymetli konuklarımız var: Beyin Cerrahı Oktar Babuna ve tüm dünyada kitapları büyük bir ilgi ile takip edilen Sayın Adnan Oktar, hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Efendim siz de hoş geldiniz, sefa geldiniz. Ne konuşalım Oktar Hocam?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Bugün cihana adalet ve kahramanlığı nam salan 3 kıtaya eğilen Osmanlı İmparatorluğu’nun 711. kuruluş yıldönümüymüş inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hay maşaAllah. Sen bunu bize ‘ceddin deden...” ile anlatman lazımdı.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Türk İslam Birliği de adım adım kuruluyor Hocam. Sizin vesilenizle de maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Türk İslam Birliği’nin oluşması son derece makuldü de, Darwinizm tıkadı. Yani Darwinizm olunca tabi insanların şevki kalmadı. Çünkü İslam’ın da haşa bir anlamı olmuyor, Darwinizm olunca, Türk Birliği’nin de bir anlamı olmadı birçok insan için. Osmanlı’yı yıkan mantık da o idi zaten. Osmanlı aydınlarının bir kere şevkini kırdı. Osmanlı askerlerinin gücünü kırmış oldu. Şevkleri kırılınca da Osmanlı’nın yıkılışının kapısı sonuna kadar açılmış oldu. Ama artık Darwinizm’i yerlebir ettiğimiz için bundan sonra öyle bir üslup, öyle bir kafa, öyle bir mantık karşımıza çıkmayacaktır. Türk İslam Birliği’nin de yolu sonuna kadar açıldı Allah’a çok şükür. Ayrıca iman hakikatleri çok mükemmel anlatılıyor. Bilim çok büyük bir nimettir. Kuran’da ayet vardır, “Rabbim ilmimi artır” diye. Şeytandan Allah’a sığınırım. Bilimin teşvik edilmesiyle ilgili bir ayettir. Bilimdeki gelişmeler dinsizliğin canını o tepti, işin doğrusu bu. Oradan yerlebir oldular. Bilim diye sarılıyorlardı bilime, bilimin kendilerini koruyacaklarını sanıyorlardı. Bilim onları boğdu. Altına alıp perişan etti. Şimdi bilimden fellik fellik kaçıyorlar. Mecburen kaçacaklar. Bilim arkada, onlar önde kaçabildiklere yere kadar kaçacaklar. Ya bilime, doğruya, dürüste teslim olacaklar ya da böyle ikisinden birisi. Sen bana soru sormak için sanki sabırsızlanıyormuşsun gibi bir…
SUNUCU: Hocam soru yönelteyim size isterseniz. “Adnan Hocam ben üniversitedeki arkadaşlarıma maddenin ardındaki gerçeği anlatıyorum. İmani konulardan bahsediyorum. Beni dinliyorlar fakat ardından bir de hayatın gerçekleri var deyip, hayatlarını yaşamaya devam ediyorlar. Bu arkadaşlarımla nasıl konuşmalıyım Hocam?” Mert Koşar Ankara’dan.
ADNAN OKTAR: Şimdi bu tip sözleri çok duyuyoruz. Yani İsrail’deki arkadaşlar da diyorlar işte Mesih’in gelişi için halkı ikna etmemiz gerekir. İşte Hz. Mehdi (as)’ın gelişi için ikna etmemiz gerekir. Veyahut işte şu bölgeyi nasıl ikna edeceğiz. Bunların hiç derdine düşmesinler. Bakın ben bunu söyledikten sonra nasıl emin adımlarla Darwinizm yıkıldı. Darwinizm dünyada yıkılması en imkansız görünen olaydı. Bakın İstanbul’dan bir şahıs çıktı, bir avuç arkadaşıyla dünya çapında bunları tepetaklak devirdi. Allah için bu, bu kadar kolaydır. Bir kulunu kullanır ve bitirir. Komünizm asla yıkılmaz gibi görünüyordu, Rusya. Benim çocukluğumda Rusya işte “Moskof” falan denirdi. Asla yıkılacak gibi görünmezdi. Allah gümbür gümbür yıktı. Öyle bir konu olmuyor. Allah’ın Kahhar ismi vardır. Cabbar ismi vardır, zorla hiza eder. Zorla hiza olacaklardır. Ve bütün insanların kalbi Allah’ın elindedir. Allah onları yavaş yavaş bir şekle sokuyor. Biz acele etsek de her şeyin bir güzel vakti vardır. Vakti merhumu vardır. O vakte doğru gidiyoruz. Biz ne kadar telaş etsek 1980’lerde Darwinizm’i yıkamazdık. Vakti gelmemişti. Allah’ın o kastettiği vakit geldiğinde yıkabildik. İslam ahlakının hakimiyeti içinde bir vakit var, o vakte doğru gidiyoruz. O vakit gelmeden böyle bir şeyin olması mümkün değildir. O vakit geldiğinde de bunu kimse durduramaz. Bakın ben açıkça da söylüyorum, ben herkesin içindeyim. 10-20 yıl içerisinde evelAllah daha yaşımız genç, herkes de genç göreceksiniz. Hocam demiştiniz desinler. Al bak benim CDlerimi saklayabilirler. İnternetten indirsinler. Bana gelsinler sorsunlar 10 yıl sonra. Hatta 10 yıla bile kalmaz. Ben 10 yılı da genel olarak söylüyorum. 2014’lerde, 2016’larda görüşeceğiz Allah’ın izniyle. Ama tabii çok badirelerden geçeceğiz, çok saldırılar olacak, çok oyunlar olur, bize karşı da çok komplo olacak. Milletim bundan hiç tedirgin olmasın. Biz evelAllah böyle dağ gelse bir yol bulur geçeriz. Suya sokarlar karadan çıkarız, karaya sokarlar sudan çıkarız. Kimse bizi durduramaz Allah’ın izniyle. Ama olaylar mutlaka olması gereken olaylardır. Bundan panik olmayacaklar. Mesela bize komplolar hazırlıyorlar, yeni komplolar da var. Yeni oyunlar var, birçok eski aramızda kalan bazı sahtekarları da kullanıyorlar. Mesela adam bizimle 20 yıl kalmış, bizim çete olmamızla ilgili gitmiş şikayette bulunuyor. O zaman 20 yıl niye aramızda kaldın? Madem çeteymişiz. Madem öyle olumsuz bir durum varmış 20 yıl niye bekledin? Nedir sorun? Bir çıkarını elde edememiştir. Paraya kavuşamamıştır. Evlere kavuşamıyor, arabaya kavuşamamıştır. Bakıyor yaşı ilerliyor, bir de bakıyor ki İslam’a hizmette ona bir para yok. Ahirete de inancı zayıf, Allah rızası da o kadar ehemmiyetli görmediği için, vah vah diyor geçen yıllarıma diyor. Ahirette asıl pişmanlığı yaşayacak onlar. Bu dünyada bir şey yok daha inşaAllah. Ahirette asıl pişmanlıklarını yaşayacaklar. Bunlar çok samimiyetsiz ve çirkin izahlardır. Bir insan 20 yaşından 40 yaşına kadar bir topluluk içinde kaldıysa, onlarla görüşüp konuştuysa, onları can-ı gönülden sevmiş demektir. Büyük saygı duymuş demektir. Bir insan gençliğini vermez. Yarım saatini, bir saatini belki yanlışlıkla verebilir ama günlerini, aylarını, yıllarını vermez. 20 yıl kalması bizim mükemmelliğimizi gösteren bir delildir. Böyle insanların sözüne itibar edilmesi çok anormal bir şey olur. Bunun altında bir oyun vardır inşaAllah. Yine bu tarz oyunlar hazırlıyorlar gördüğüm kadarıyla, duyduğumuz kadarıyla kimse de heyecanlanmasın, bize evelAllah hiçbir şey olmaz Allah’ın izniyle. Kayaları yarar geçeriz. Göğü deler geçeriz Allah’ın izniyle ve bu dava hak inanç, bu hak sözler mutlaka yerini bulacak inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bugüne kadar da hep böyle oldu Hocam, size bir iki beş değil, defalarca ne komplolar ne suikast girişimleri oldu. Hepsinden Allah büyüyerek çıkardı inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Allah ayette; “Münafıklar sizin felaket haberlerinizi beklerler” diyor dışarıdan. Kötü felaket onları sarsın diyor Allah. Allah belalarını vereceğim diyor. Onun için müminin gönlü çok rahat olacak. Her türlü tuzağı da Ben kurarım diyor Allah. Ama onların kurduğu tuzağı da Ben kurarım diyor, onların haberi yok diyor Allah. Onların kurduğu tuzağın karşı tuzağını da Ben kurarım ama Benim tuzağım pek çetindir diyor Allah. Her tuzak bozulmuş yaratılır yani Müslümanlar bu konuda tedirgin olmayacaklar. Onun için korkunun kökeninde bu oluyor; ne oluyor, ne yapacağız, bilmem ne işte, iddia edilen Ergenekon örgütünden çekiniyorlar. Yani kıtibiyoz adamlar, yani 9 ay 10 gün annesinin karnında yaşamış, Allah’ın zavallı kulları. Oturup bunlardan tedirgin olmak, korkuya kapılmak bir Müslüman’a aklı başında bir insana yakışacak değil. Sadece korkulacak olan Allah’tır. İddia edilen Ergenekon örgütünü de Allah yaratır. Onların yakalanmasını da Allah sağladı. Ve halen oluk oluk bilgi akıyor. Nereden geliyor o bilgi? Hızır Aleyhisselam hareket halinde, Hızır Aleyhisselam İstanbul’da görevinin başında, Hızır Aleyhisselam Ankara’da. 10 saniyede Ankara’da, 10 saniyede burada inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Çok da şaşırıyorlar Hocam bu kadar çıkıyor diye.
ADNAN OKTAR: Müslüman cinniler de hareket halindeler inşaAllah. Ortalık kaynıyor yani maşaAllah. Onun için de onlar şoktan şoka giriyor, nereden geliyor... Üzümü ye de bağını sorma derler. Sen kafanı takma gelir o, inşaAllah.
SUNUCU: Evet Hocam burada Denizli’den Yade Değirmenci’nin bir sorusu var. “Sayın Hocam doğduğumuz andan itibaren birçok yanlış telkinle yetiştik ve bu telkinleri öğrenip kabul ettik. Örneğin televizyonun fabrikada yapıldığından emin oluyoruz. Oysa her şey beynimizde oluşan Allah’ın yarattığı görüntüler bütünü. Televizyon da televizyonu yaptığını sandığımız fabrika da sadece görüntüde. Biz televizyonun da fabrikanın da dışarıda var olan asıllarını asla göremiyoruz. Sadece beyinlerimizdeki kopyalarıyla muhatap oluyoruz. Ancak hiç görmediğimiz halde o televizyonun fabrikada yapıldığından emin oluyoruz. Hocam eğer çocukluğumuzdan beri bize beynimizde görüntü oluştuğu anlatılsaydı, bu sefer bu konuda yüzde yüz emin olup ona göre mi yaşardık?” diye sormuş.
ADNAN OKTAR: Çok güzel bir soru sormuş, helal olsun Yade’ye, maşaAllah. Güzel, bu konuda derin düşünmüş, kafası güzel işliyor. Tabii çocukluğundan itibaren hayal olduğu ona anlatılmış olsaydı, hayalle muhatap olduğunu ve maddenin aslını göremediğini bilse, bambaşka olurdu dünyaya bakış açısı, olayları değerlendirme şekli bambaşka olurdu. Ama bu tarzda dışarıda maddeyle doğrudan bağlantılı olduğunu zannetmesi bir yanılgı olmasına rağmen beynin verdiği bilgi o kadar inandırıcı ki gayri ihtiyari inanıyor insanlar, ondan kurtulamıyorlar. Ama bunu benim kanaatim göreceksiniz. 2012’lerde insanlar çok iyi kavramaya başlayacaklar. İnsanlar beyninin içine geçecekler. Beyninin dışından gerçek evlerine taşınacaklar, beyinlerinin içine. Kalplerinin içine taşınacaklar ve gerçek gözle olaylara bakmaya başlayacaklar. Yani gerçek gözle, gerçek kulakla, gerçek elle tutmaya başlayacaklar. Şu an, duymayan kulağa güveniyorlar, görmeyen göze güveniyorlar. O zaman gerçekten gören gözle, gerçekten duyan kulakla muhatap olacaklar. Buraya doğru gidiyor inşaAllah gidişat. Ama bunun da yine bir vakti var. Allah o kalplerden, o perdeyi kaldırmasıyla o oluyor. Allah o perdeyi kaldırdığında, bambaşka bir şey olur. Fakat sırf bu, yani bu hakikatin bilinmesi, Darwinizm’i hiç anlatmasaydık sırf bu bilinseydi Darwinizm yerlebir olmuş olurdu. Mesela bu eğer sırf bu bilinirse, bunu bilen bir insanın Allah’ı inkar etmesi, Darwinizm’i anlatması mümkün değildir, imkansızdır. Darwinizm’i pratik yıkmak isteyenler varsa, bu konuyu çok iyi öğrensinler, sırf bunu anlatsalar konu biter. Çünkü ben bunu daha önce tecrübe de etmiştim. Akademiyken de anlatıyordum. Anlattıklarımın rengi böyle bir anda uçuyordu, renkten renge giriyorlardı ve felç oluyorlardı. Bunu bilen bir insan Darwinizm’i savunamaz. Lenin’in de en korktuğu konu buydu. Komünistlerin ünlü lideri Lenin. Aman sakın diyor bu konuya girmeyin. Bu konuya girerseniz her şeyinizi kaybedersiniz diyor. Bu konuda sakın tartışmayın, bu konuda araştırmayın diyor Lenin’in tavsiyesi. Her şeyinizi kaptırırsınız diyor. Bilim adamlarının da en çekindikleri konu budur. Ama çekinmeleri bir şey değiştirmiyor. Şimdi Avrupa’da bununla ilgili bir konferans yapılacak, bizi davet ettiler, arkadaşlarımızı davet ettiler. Büyük bir konferans yapılıyor. Orada da bu konuyu çok detaylı olarak anlatacağız inşaAllah. Ama, bunu öğrenen Allah aşkının derinliklerine girer. İmanın derinliklerine girer. Öyle sağlam iman eder ki, bir daha asla sarsılmaz, yıkılmaz bir imana sahip olur. Kuran’ın anlattığı mucizeleri çok iyi kavrar. Ölümden sonra hayatın nasıl kolay olduğunu çok net anlar. Artık ona yaratılışın nasıl olduğunu anlatmamıza dahi gerek kalmaz. Anlatırız ama, hani ikna etmeye kavratmaya gerek kalmaz. Yüzde yüz anlar. Muazzam bir derinlik kazanır. Bir anda, ölümü, ölümden sonraki hayatı, ölümden sonra nasıl dirilinir hemen anlar. Özellikle cennetin nasıl olduğunu da çok güzel anlar. Cennetteki hayatı çok güzel kavrar. Cennet kuşları nasıl böyle el işaretiyle geliyor, bir anda insanın yanına geliyor. Mesela cennet kuşları geliyor adam pişiyor, yiyor, hadi uç diyor, kemikleri toplanıyor birdenbire uçuyor. Bunu kavrar. Hz. Musa (as)’ın asası atıldığında nasıl birden yılana dönüştü, onu kavrar. Hz. İsa (as), çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıyor, üfürüyor bir anda o kuş olarak uçuyor. Bunu kavrar. Mesela Hz. İsa (as) bu boyuttaydı. Buna fena makamı denir. Yani ayrı bir makamdır bu. Bu bilinen bir şeydir. Bambaşka bir alemdir. İnsanlar şimdi işte 2012’lerde fena makamına gidecekler. Bu bir “Kıyamet”tir işte. Yani bir kıyamdır, ayağa kalkıştır. Fena makamında olan bir insana bu konuları anlattığında hemen kavrar. Cenneti, cehennemi, yani çok çok net kavrar. Ama fena makamına gelmeyen bir insanın bunu kavraması çok güçtür. Zor anlatırsın. Kafasını bir türlü toparlayamaz. Onun için diyorlar, işte insanın kuyruk kemiği çürümez toprakta. Oradan işte, oradaki bir hücreden, oradaki kromozomlardan insan üreyecek. Halbuki kuyruk kemiği, tam anlamıyla çürür, yok olur. Kuyruk kemiği kalmaz insanda. Öyle bir hadis de yok, bu konu da yanlış ayrıca. Ayrıca yanarak ölen insanlar var. Yani kuyruk kemiği falan kalmıyor, buhar oluyor adam yani, hiçbir şeyi kalmıyor. Sadece atomları kalır, o kadar. Dolayısıyla kromozomlarının kalması yani kuyruk sokumundan bir parçanın kalması diye bir konu yoktur. Mezarlar, eski mezarlardan hiçbir şekilde olmaz yani darmekeşan olur dağılır kemikler. O değil, işte yaratılışın asıl kanunun kavrar bunu anlayan insan. Bunun içinde Hayalin Diğer Adı: Madde isimli kitabımı okumalarını lazım. Onu internetten indirirlerse, onu okurlarsa, dikkatlice incelerlerse bu konuyu tam kavrayıp o derinliğe kavuşabilirler. Ama kendilerini tabii tutmamaları gerekiyor. Özgür düşünmeleri lazım. Bana bir soru daha sorman güzel olur diye düşünüyorum.
SUNUCU: İnşaAllah. “Sayın Adnan Hocam bildiğiniz gibi Tekel işçileri zor günler yaşıyor. Sizin bu konuya yönelik düşüncelerinizi merak ediyorum. Saygılar. Murat Tekyürek”.
ADNAN OKTAR: Tekel işçileri, onlar bizim canımız. Tabii ki onları biz çok seviyoruz, Allah onlara selamet versin. Biz onların tabii öyle parasız kalmalarını, mağdur kalmalarını millet olarak hiç kimse bunu istemez. Hükümet de istemez, biz de istemeyiz. Ama Tekel’de rakı yapılacağına, sigara yapılacağına, kuru üzüm imalatı yapılsın. Kuru üzüm yapsınlar, fındık yapılsın, meyve suyu yapılsın. İnsanlara fayda verecek, sağlık verecek yiyecekler yapılsın ve onları da Tekel dağıtsın ve satışını yapsın. Gani gani de kazansınlar ve orada çalışan insanlara da hakikaten bol iş olacaktır. Diyor ya Başbakan boş oturuyorlar diyor. Hayır dolu olduklarını düşünelim, dolu çalıştıklarını ama sigara üretecek nihayetinde. Rakı üretecek, milletin ciğerlerini yakacak, beyni eritecek rakı olacak. Veyahut akciğerlerini simsiyah yapacak, akciğer kanserine sebep olacak sigarayı üretecekler. Bunlar olacağına, mesela kuru üzüm C vitamini deposudur; protein de var, vitaminler var, mineraller var. Bizim milletimizin yanakları kıpkırmızı olsun, sigaradan sapsarı olacaklarına. Fındık yesinler, fıstık imalatı yapsınlar, paketlemesini yapsınlar, satışını yapsınlar, üretimini yapsınlar. Tekel’in kaliteli gıda maddeleri üzerine yönlendirilmesi gerekir hükümet tarafından, devlet tarafından. Vasfı böyle olması lazım. O zaman hem çok fazla iş imkanı olacaktır, hatta yetişmez de. Oradaki işçiler de yetmez. Bir o kadar daha işçi alsalar yine yetmez. Hem de millete çok çok faydalı hizmet etmiş olurlar. Ama öbür türlü, tabii ki rakı imal etmek, tütün imal etmek, bunun zaten satışı da pek olmaz. Dolayısıyla kavruk bir çalışma ve acı veren, insanlara hastalık dağıtan bir sistemin yapılanması gibi oluyor o zaman. Sigara paketlerinin üstünde koca koca yazıyor; “sigara sağlığa zararlıdır”. “Sigara öldürür”. Rakı şişelerinde yazıyor ona benzer şeyler. Kardeşim bunlara ne gerek var? Tekel mesela çok kaliteli halk ekmeği yapsın. Ucuz ekmek yapsın, halka satsın. İşçilere bol bol imkan çıksın. Böyle faydalı şeyler. Mesela ben, genç kızlarımızı görüyorum, delikanlılarımızı görüyorum sigaradan sapsarılar. Ciltleri bozuluyor, saçları bozuluyor, gözlerinin feri gidiyor, kondisyonlarını düşürüyor. Allah esirgesin ileri aşamada akciğer kanserine sebep olabiliyor. Tansiyon ve kalp, damarlarını bozabiliyor. Damar yapıları çok tahrip oluyor. Bu kadar zararlı olduğu aşikar olan malzemeleri üretmeyi devletin durdurup, çok faydalı, insanlara sağlık getiren gıda maddelerini üretmeye yönelmeleri gerekir. O zaman Tekel’in krizi de, rahatsızlığı da ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla boş adam diye de bir konu olmaz. Ama tabii her halükarda oradaki insanlarımızın rahat etmesi, gönül huzuru içinde olması bizim temennimiz. Allah hepsine selamet, bereket, bolluk versin inşaAllah.
SUNUCU: “Hocam, yeni yapılan bir araştırmaya göre ‘Türkiye’de sizi birarada ne tutuyor? Din mi, dil mi, aynı toprak üstünde yaşamak mı?’ sorularına halkın % 72.5’inden; ‘bizi birarada tutan en önemli şey dindir’ cevabı alınmış. Araştırma şirketi, ‘Demokratik açılım, toplumdaki din kardeşliği ön plana çıkarılarak yapılsaydı, süreç daha iyi yönetilebilirdi’ yorumunda bulundu. Hocam, siz çok önceden dini değerlerimizin ortak olduğuna değinmiştiniz. Türkiye halkı da, sizin gibi düşünüyor maşaAllah. Bu konuda söylemek istediklerinizi öğrenebilir miyim?” Cafer Polat, Diyarbakır.
ADNAN OKTAR: Diyarbakır’a selam. Diyarbakır’ın yiğitlerine, Samsunlu kardeşlerimize de, Kayseri’deki kardeşlerimize de, İç Anadolu’ya da, bütün Türkiye’ye hepsine selam. Hepsine Allah bereket, bolluk, sağlık versin. Tabii ki din, birleştirici ana unsurdur. Bu çok nettir. Bunu Atatürk’ümüzün güzel bir sözüyle de noktalayabiliriz. Ne diyor? “Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur”. Demek ki din yoksa, millet de yok. Atatürk çok net söylüyor. “Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur”. Onun için din, hak ettiği güzel yeri en kısa sürede aldı ve alacak. Ama bu konuda herkesin canlı, aktif, heyecanlı bir gayret içerisinde olması gerekir. Dinin bilimle iç içe olduğunun iyi vurgulanması gerekir. Dinin sanatla, güzellikle, efendilikle, şefkatle, merhametle iç içe olduğunu ve bu güzellikleri bize sunduğunu çok iyi vurgulamak gerekir. O zaman daha güzel netice alacağız. Ama böyle, hurafevari din anlayışı insanlarımızı çok sıktı ve sıkıyor. Buna karşı da tavır alınması lazım. Mesela dini programlar oluyor, birçok insan bilir. Bağıra çağıra, ağzından köpükler saçarak dini anlatıyorlar. Kavga unsuru şeklinde bir bakış açıları var. Veyahut göğe bakarak kendinden geçmiş bir havada böyle mistik, uhrevi bir hava vererek, arkadan kaval sesleri gelerek bir anlatım var. Bu da çok samimiyetsiz ve rahatsız edici. Halbuki çok dürüst ve akılcı, candan bir anlatımla dinin anlatılması lazım. Akılla iç içe olan bir şeydir din. Aklı savunur ve aklı meydana getirir. Akılla iç içe olduğuna göre, romantiklik, duygusallık dinin içerisinde olmaz. Yapmacıklık hiç olmaz. Bilakis samimiyet, candanlık ve derinlik gerektirir din. Bunlar daha da yoğunlaşır, daha da oturursa, yapmacık ve abartılı mimikler olmadan din ahlakı anlatılırsa, bizim milletimiz zaten fıtraten çok dindar bir millettir. Güzel huylu, asil bir millettir. Avrupa’da, dünyada en çok Allah’a inanan Türkiye’dedir. Tabii % 99’dur Darwinizm’e inanmayanların sayısı maşaAllah. Avrupa’da ve dünyada en yüksek oran bizde. Diyorlar, “neden Türk alemi lider olması gerekiyor?” İşte bu nedenle olması gerekiyor. Bu kadar imanlı ve bu kadar temiz ve güzel huylu oldukları için. Din bizi birleştiriyor. “Sizi bir arada tutan şey; din mi, bayrak mı, vatan mı?’ sorusuna halkın % 75.10 verdiği cevap şu oldu: Din.” Tabii. Bayrak da çok tabii mübarektir. Vatan da mübarektir. Ama din, çok hayatidir. Bu, Atatürk’ümüzün sözünde de açık bellidir.
OKTAR BABUNA: Hocam bugünlerde olan çok soğuk hava bundan önce 79 yılında görülmüş. Ondan önce de 71 ve 68 yıllarında görülmüş, böyle tevafuk bir durum söz konusu.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah bir 79’da.
OKTAR BABUNA: Evet o zamandan beri ilk defa bu kadar soğuk oluyormuş hava.
ADNAN OKTAR: Hani küresel ısınma vardı? Buzul çağına giriyoruz diyorlar. Ben dedim ki, bakın bunlar samimiyetsiz dedim, doğru söylemiyorlar. Küresel ısınma diye bir konu yok dedim. İşte bahçede ateş yakmayın, çakmağınızı yakmayın, bilmem ne, hava ısınıyor. Milleti kandırdılar. En sonunda itiraf ettiler, hakikaten dediler küresel ısınma diye bir şey yok. Şimdi de buzul çağına mı giriyoruz diye yeni bir ekol daha oluşturdular.
OKTAR BABUNA: Siz dedikten sonra zaten barajlar suları tutamayacak duruma geldi, maşaAllah tam hadisteki gibi.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bu Hz. Mehdi (as) devrinin bir özelliğidir. Ben dedim bir süre yağmur yağmayacak ama sonra yağmurlar bollaşacak, insanlar bundan şikayetçi olacaklar. Neye göre dedim ben bunu? Hadise göre söyledim. Aynen dediğim gibi çıktı.
SUNUCU: “Adnan Bey ben sizi Almanya’dan izliyorum. Sizin Michael Jackson hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum. Geçen günlerde ağabeyi Michael Jackson için ‘ölmeseydi Müslüman olacaktı. Davranışlarından ve yaşayışından bu anlaşılıyordu’ dedi. Hocam Michael Jackson’ın Müslüman olduğu haberleri zaten çıkmıştı. Acaba İslam’a yöneldiğini gizlemiş olabilir mi?” Zafer Alyılmaz.
ADNAN OKTAR: Michael Jackson, evet normalde kardeşinin böyle bir açıklama yapmasına da gerek yok. Müslümandı o. Müslüman ülkelerinde gezinen, oralarda araştırmalar yapan, konuşan bir insandı. Son dönemde özellikle bu tavrını koyduktan sonra, Müslüman olduğunu hissettirdikten sonra ona karşı karşı atak gelişti. İftiralar başladı, olaylar başladı. Tek nedeni zaten onun Müslüman olduğunun gizlice bilinmesiydi. O açığa çıkartmadı, ama buna rağmen istihbarat örgütleri onu haber almışlardı. O yüzden o daha Müslümanlığını açıklamadan onu çökertmek istediler ve en sonunda da biliyorsunuz bir suikast sonucunda o çocukcağızı öldürdüler ve çok büyük bir zulümdür bu. Normal bir ölümle ölmedi. Suikast sonucu öldürüldü. Olayın perde arkasının iyi araştırılması lazım. Tek sebebi onun Müslüman olmasıdır. Ona karşı duyulan öfkenin kökeninde de bu vardır. Önce bir komplo yaptılar, oyun oynadılar, o olmadı. Arkasından da suikastle neticelendi, tam o Müslümanlığını açıklayacağı dönemdi, yani ona hazırlık yapıyordu. Oktar Hocam var mı anlatacakların?
OKTAR BABUNA: Hocam Allah’ın renk sanatıyla ilgili bir film göstereyim mi?
ADNAN OKTAR: Tamam. Nedir bu?
OKTAR BABUNA: Allah’ın renk ve desen sanatı ile ilgili çiçeklerin görüntüleri Hocam inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Görmüyor musun Allah gerçekten gökyüzünden su indirdi de onu yerin dibine geçirdi” ayeti vardı Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak nasıl efendi, efendi, tatlı, tatlı. Bir de gıcır gıcırlar, pırıl, pırıl tertemiz. Renkler de muhteşem.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah. Altın Oranla.
ADNAN OKTAR: Tabii Altın Oranla meydana getirmiş. Bir de temizlikleri çok muazzam, pırıl pırıl böyle her gün yıkansa bu kadar temiz olmaz. Böyle diri, canlı, böyle iç açıcı güzel renkleri var inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz dikkat de çekmiştiniz Hocam. Kapkara bir topraktan çıkıyorlar ama, rengarenk, mis kokulu, estetik.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Tabii, çamurlu su ve havadaki oksijen ve karbondioksit. Biraz da azotu kullanıyor, ondan sonra böyle muhteşem güzellikler meydana geliyor.
OKTAR BABUNA: Bir de dikkatinizi çektiğiniz, sizin çektiğiniz bir diğer nokta da; en ufak bir parçasında, yaprağın köşesinde bile bütün kromozom bilgileri, hatta demiştiniz sonraki nesillerin bilgileri bile var inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii. MaşaAllah. Bunlar da laleler. Hepsi birbirinden güzel. Mesela bir elbise yapılıyor, çiçek desenleri kullanılıyor. Mesela bir ahşap süsleme yapılıyor çiçek deseni kullanılıyor. Çünkü çiçeğe karşı Allah kalbimize bir muhabbet meydana getirmiştir, bir sevgi. İçgüdü olarak. Çünkü cennette var çiçek. Bizim beynimizde kodludur bu. Çiçekten hoşlanacak şekilde yaratıldık biz. Hep güzel kokudan hoşlanacak şekilde yaratıldık ve güzel kokuyu sürekli ararız. Beynimizde o sürekli vardır. Cennetteki içgüdüdür o. Mesela hep güzel kadını ararız. En güzel kadını bulamazsın dünyada, cennettedir. Mesela güzel çocuğu ararsın, en güzel çocuk bulamazsın. O da cennettedir. Saraylara gidiyor insanlar sarayı yine insan beğenmez. Daha güzeli vardır bunun der. İçgüdü olarak bizim beynimizde kodlu olduğu için o öyle oluyor. Cennete gittiğinde hah diyor, benim aradığım işte buydu diyor. Mesela cennet insanlarına bakıyor, hah diyor benim kastettiğim kadın işte böyle. Kadınlar da erkekler için o kanaatte oluyorlar. Mükemmel diyor. Mesela çocuklar için çok mükemmel deniyor. Bahçeler için, maşaAllah diyor, muhteşem diyor. Cennet bahçesini gördü mü içi insanın tam doyuma ulaşır. Ama dünyada, hiçbir bahçeyi insan beğenmez, yetmez. Hep daha güzelini bilir. Mesela ırmak, nehir oluyor ama cennet nehirleri, cennet ırmakları dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanmaz. Hiçbir ırmakla kıyaslanamaz, o kadar mükemmeldir. Mesela cennet saçı, insanın en güzel insanın saçı bile cennet saçı yerinde tüy parçasıdır. Hiçbir şeydir. En güzel göz, cennet gözünün yanında hiçbir şeydir. Mesela cennet cildi, uzaktan yakından alakası yoktur insanın bu dünyadaki cildiyle. Muazzam farklıdır. Cennetin sesi, konuşması, müziği, mesela cennet müziği vardır. Bu dünyadaki müziklerle kıyas olmaz. Biz hiçbir zaman için kaliteli bir müzik bulamayız. Bu tam aradığım müzik diyemez kimse. Gidersin ararsın, incelersin, bakarsın falan ama hiçbir müzik insanı doyuma ulaştırmaz. Ama cennetteki müzik, doyuma ulaştırır. Cennette mesela ağaçlar, çiçekler, her şey dans eder istediğinde. Onların dansının mükemmelliği, dünyadaki dansların hiçbiriyle kıyaslanmaz. Müziğe uyumları mükemmeldir cennette. Mesela cennet vasıtalarından buradaki en güzel araba bile olsa, insan bindiğinde bıkıyor insanlar, beğenmiyorlar. Cennetin arabaları en mükemmeldir. Ona adam bindi mi en mükemmel arabayı buldum diyor. İnşaAllah.
SUNUCU: “Adnan Hocam, Mardin’deki köye gelen bir kişi dört çocuğun ismini sayıp ödül kazandılar diyerek götürmek istemiş. Köylülerin durumdan şüphelenip Jandarma’ya haber vermesi üzerine bu kişi yakalandı. Sizin söylediğiniz gibi çevredeki herkesin yardımlaşma içinde olmasıyla çocuklar bulundu. Mardin Nusaybin’de ise babasına ait iş yerinin önünde oynayan 9 yaşındaki kız çocuğu, bir otomobile bindirilerek kaçırıldı. Kızlarını bulamayan ailenin polisi arayarak haber vermesi üzerine, kız çocuğu bir arabanın içerisinde bulundu. Ayrıca Bingöl’de geçen Cuma kaybolan kızların cesetleri yeni bulundu. Hocam, bu çocukları kim neden kaçırıyor olabilir? Çözüm ne olabilir?” Halil.
ADNAN OKTAR: Şeytani bir düzen dönüyor. Ben buna bir mana da veremiyorum. Açıklanacak gibi de değil, çok büyük bir anormallik var. Milletimiz çok uyanık olsun. En ufak bir şeyi hemen polise, 155’e bildirsinler. Birbirlerini çok iyi desteklesinler. Şahitlikten çekiniyor bizim milletimiz, çekinecek bir şey yok. Orada bir çocuğun canı mevzu bahis. Gözlerini dört açmaları gerekir. Mesela bak oradaki oyun çok vahim. “Ben ödül vereceğim, gel sizi götüreceğim”. Bu ve buna benzer birçok oyun olabilir. Çok çok dikkatli olmaları gerekiyor. Hemen haber verilmesi lazım. Bir de çocukların uzak yerlere bırakılmaması lazım. Göz önünde olması lazım çocukların. Çocuklarını aileler bırakıyorlar ne yaparsan yap diyor. Olmaz. Özellikle kırsal kesimde, çocukların öyle uzak dağlara bırakılması, uzak nehir kenarlarına gönderilmesi son derece tehlikeli olur. Çocuk bu. Bilmez, gidip nehre girmeye kalkar, yüksek bir yarın kenarına gelir, başı döner düşebilir. Yahut şakalaşırlar düşerler. O yüzden çocukları uzak yerlere göndermekten şiddetle kaçınmak lazım. Mutlaka göz önünde olacak yani insanların bulunduğu yerlerde olmalarına özen göstermek lazım. Uzağa dahi gitseler, yanlarında mutlaka uzaktan yetişkin bir insanın görebileceği gibi olması gerekiyor. Aksi çok riskli. Şehirlerde de öyle. Çocuğa, git şuradan çok uzak bir yerden bir şey al demek. Varsa biri mesela yanında telefon olabilir, açık telefon. Çocukla telefonla konuşarak olabilir. Şuraya gitti, tam yeri koordinatları tam belli olması lazım.
SUNUCU: Bir soru daha soruyorum Hocam. “Çok değerli Hocam Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)’dan eşyalar barındıran Tabut-u Sekine Hz. Musa (as)’ın Ahit Sandığı nerede saklanıyor olabilir?”, Mahmut Selim Canpolat Fatih’ten soruyor bu soruyu Hocam.
ADNAN OKTAR: Taberiye gölünde çamurların altında var bir, Hatay’da var bir mağarada. Ama zamanı gelmeden bunları kimse açamaz. Ayrıca Nemrut dağında Nemrut harabelerinin altında da Nemrut devrine ait çok önemli bilgiler var, Hz. İbrahim (as)’la ilgili çok önemli bilgiler var. O yığma taşların alt kısmında öyle bir yapmışlar ki zaten oradan taşları aldığında dağ çökecek gibi, yani taşı alttan çektiğinde üstten taşlar dökülmeye başlıyor. Onu ona göre yapmışlar, kimsenin dokunamayacağı gibi yapmışlar. O ancak ileride bir teknoloji kullanılarak yapılacak gibi bir görünüşü var. O yüzden şimdilik pek bir şey demiyoruz. Mesela firavunların yaptıkları piramitlerde de, onların alt zeminlerinde de gizli bölümler var, henüz girilememiş bölümler var. Orada da Tevrat’ın orijinallerine rastlayacağız. Tabii, Hz. Musa (as) dönemine ait çok önemli bilgiler var oralarda da. Bunları göreceğiz ama şu an bu mümkün değil, ancak Hz. Mehdi (as) devrinde, Mehdiyetin imkanlarıyla bunlar olacak. Şu an tabii biz Mehdiyetin zıl ve gölgesi altına girdik. Diyorlar ki işte “İsrail’e niye insancıl davranmamız gerekiyor, işte Hıristiyanlara niye insancıl davranmamız gerekiyor? Ehl-i Kitab’a niye insancıl davranmamız gerekiyor?”. Bu Kuran’ın bize emridir. Resulullah (sav)’in sünnetidir ve Mehdiyetin bir vasfıdır bu. Şu an biz Mehdiyetin gölgesi içerisine girdik. Mehdiyette şefkat var. Hıristiyanları Mehdiyet kollayacaktır. Hz. Mehdi (as)’ın onlar yed-i emanında olacaklardır ve Museviler de Hz. Mehdi (as)’ın yed-i emanında olacaklardır. Onların binlerce seneden beri beklediği Mesih, Hz. Mehdi (as)’dır zaten ve dolayısıyla ona sığınacaklardır ve Mehdi (as) onları koruyup kollayacaktır. Tevrat’ın aslıyla onlara hükmedecektir Hz. Mehdi (as), Hıristiyanlara da İncil’in aslıyla hükmedecektir. Müslümanlara da Kuran ahlakıyla. Dolayısıyla Mehdiyet devrinde Hz. Mehdi (as) öncülerinden bir sertlik beklemek acımasızlık beklemek veyahut terör, anarşi beklemek mümkün değildir. Zaten terörü ve anarşiyi, şiddeti ortadan kaldırmaya geliyor Hz. Mehdi (as). Kan dökmeyecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak hatta insanların burnundan kan akmayacak diyor, tek bir damla bile kan akmayacak. Biz Mehdi (as) talebesiyiz, Mehdi (as) öncüsüyüz ve Hz. Mehdi (as)’ın gölgesiyiz biz, dolayısıyla bizden öyle bir şey kimse bekleyemez. Kuran’a tabi olan insanlardan, hadise tabi olan, Resulullah (sav)’e tabi olan insanlardan olay çıkarmalarını beklemek çok yersiz olur. Biz nerede bir olay varsa onu yatıştıracağız. Nerede bir kavga varsa onu yatıştıracağız. Kan döktürmeyeceğiz, olay da çıkarttırmayacağız. Sevgiyi, barışı, şefkati, merhameti savunacağız inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hatta siz Hocam bir kısım Hıristiyanların Müslümanları güya deccal gösteren zihniyetlerini kırdınız. Anlatımlarınızla artık İran Cumhurbaşkanı vesilesiyle de dünyaya nükleer silahların haram olduğunu, Ehl-i Kitab’a bakış açısının nasıl olunması gerektiğini anlatmıştınız inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii, kan gövdeyi götürecekti. Bak mesela Türkiye’deki bazı Museviler daha hala fitne çıkartmaya çalışıyorlar. İsrailli Musevi kardeşlerimize demişler “Adnan Hoca İsrail’in vakit kaybetmesine sebep oluyor”. Yani İran’a siz bir an önce saldırmanız lazım, Adnan Hoca sizi oyalıyor, normalde İran atom bombasını yapmak üzere, hemen atağa geçin, Adnan Hoca’nın sözüne inanmayın gibi bir fitnevari üslup kullanmışlar. Bu çok çok yanlış. Konular bizim bilgimiz dahilinde. İran atom bombası yapmıyor, öyle bir şey yok. Biliyoruz. Bize güvenecekler bu konuda ve Şii inancında da, Sünni inancında da kitle imha silahı yoktur, haramdır. Böyle bir şeyi zaten hiçbir Müslüman kullanmaz ve kullanmayı düşünmez. Ayrıca Rusya’da da var, Rusya da kullanmaz bunu, Hindistan’da da atom bombası var, Pakistan’da da var atom bombası, Türkiye’de de var atom bombası. Kimse kullanmaz atom bombasını, çok tehlikeli bir şey atom bombası. Amerika’da dünyayı yüzlerce kere yok edecek atom bombası var. Amerika da atom bombası kullanmaz. Amerika o zaman canı kızdığı bir ülkeye niçin atom bombası atmıyor, atmaz. Aklı başında adamlar, o kadar çılgın değiller. Böyle bir korku yersiz. İsrail’in, Hıristiyanların, Musevilerin hepsinin huzuru ve güveni Müslümanlardan sorulur. Türk İslam Birliği içerisinde onlar huzur içerisinde yaşayacaklardır. Onların Allah’ın bize bir emaneti olduğunu biz biliyoruz. Bizim yed-i emanımızdalar onlar. Allah bize zimmetledi onları inşaAllah, biz onları korumakla mükellefiz. Musevileri de, Hıristiyanları da, bütün bölgeyi, bütün Asya’yı, bütün Avrupa’yı Türk İslam Birliği kucaklayacak. Ve onun asaletine, derinliğine, şefkat anlayışına uygun tavır içinde olacağız inşaAllah.
SUNUCU: Hocam, bununla ilgili bir sorumuz var. “Değerli Hocam, Nijerya’da son günlerde Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında olduğu söylenen gerginlikler haberlere yansıdı. Fakat bazı kaynaklarda bu gerginliklerin toprak paylaşımından kaynaklandığı öne sürülüyor. En son 150 kişinin kuyulardan ölü çıkarılarak fotoğraflarını internette gördüm. Hocam, 2001 yılından beri binlerce insan öldü. 50.000 kişi yaşadığı yerlerden göç etmek zorunda kaldı. Hocam biliyoruz ki, Allah’a samimi inanan insanlar bu tarz çatışma ortamlarına girmez. Öyleyse bu haberlerin asıl kaynağı ne olabilir?”, Aysu Solmaz.
ADNAN OKTAR: İşte istedikleri bu, deccaliyetin, şeytanın istediği bu. Diyorlar ki, “niye Hıristiyanlarla savaşmıyoruz? Niye Hıristiyanlar Müslümanlarla savaşmıyor” diyor öbür taraf da. “Niye Musevilerle Müslümanlar savaşmıyor?” diyorlar. Kan istiyor şeytan. Biz barışı, kardeşliği, sevgiyi getireceğiz. Hz. Mehdi (as)’ın gölgesiyiz biz inşaAllah, Mehdiyetin gölgesiyiz. Buna asla müsaade etmeyiz. Oradaki o oyun, o fitne de bitecek. Müsaade etmeyiz. Hıristiyanlar da Allah’ın kulları, Müslümanlar da Allah’ın kulları. Hükmü Allah verecek bize ahirette. Tabii ki, bir Hıristiyan kendisini hak yolda bilir, bir Müslüman da kendisini hak yolda bilir. Sonucu ahirette insanlar görecekler. İnsanları inancından dolayı öldürmeye kalkmak, onlara zulmetmek haramdır. Bizim yed-i emanımızdadırlar. Güvencelerinden biz sorumluyuz. Hiçbir yerde böyle bir fitneye ve kargaşaya müsaade etmeyiz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hatta siz basın toplantısında İsrail’e atom bombası atmaya kalkanın gök kubbeyi başına yıkarız diye birkaç defa vurguladınız. Çok büyük yankı da buldu bu medyada Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Böyle bir şey mümkün değil. İsrail’i paniğe kaptırıp savaşın içerisine sokmaya çalışıyorlar. İran’ın İsrail’e saldırmasını istiyorlar. İsrail’e füzelerle, tanklarla saldırmasını ve İsrail’de kan akmasını, İsrail’in de onlara saldırmasını istiyorlar. Bölgenin bir ateş yumağı haline gelmesini istiyorlar. Biz buna müsaade etmeyiz. Biz bu oyunu bozduk. Ahmedinejad dedi; “İsrail’i yerlebir edeceğiz, haritadan sileceğiz” dedi. Ben haber gönderdim, bu şekilde olmaz dedim. Çünkü bu Kuran’a da uygun değil, sünnete de uygun değil, Mehdiyetin ruhuna da uygun değil. Ve bundan vazgeçti Ahmedinejad, dedi “biz şefkati, sevgiyi savunuyoruz, oralar kutsal beldedir, bizim oradaki insanlara karşı bir husumetimiz yok, biz sadece ateist siyonistlere karşı bir tavrımız var. Onlara karşı da fikri bir mücadele içindeyiz” gibi bir üslup kullandı. Kelimesi kelimesine aynı benim kullandığım üsluptu bu. Bunu söylesin demiştim, bunu söyledi. Çok mütevazi bir insan, güzel, Allah razı olsun, takdir ediyorum. Mehdiyeti de açıklasın dedim, Hz. Mehdi (as)’ın geldiğini de söylesin dedim, onu da söyledi. Bütün her yerde haber oldu, Hürriyet gazetesi sürmanşet verdi; “Mehdi geliyor” diye. Hamaney de açıkladı; “Mehdi geldi” dedi. Onu da sürmanşetten gazeteler verdiler. Bunlar çok güzel, demek ki Müslüman, Müslüman kardeşinden etkileniyor. Konuşulduğunda makul olan, doğru olanda ittifak olunuyor. Ama daha önce Hamaney’i böyle etrafından tahrik edenler oldu, işte “İsrail’i yerlebir edelim”; İsrail yerlebir olmaz. Niçin yerlebir olsun? Onlar da Allah’ın kulu ve Peygamber nesli. Hatası varsa, o hatayı yapan kişiyle muhatap olunur. Bir şahsın, veyahut 3-5 kişinin yanlışı yüzünden millet cezalandırılmaz. Bu hukukta da değil mi, yani bu Rahmani hukukun bir gereğidir. Suçu işleyen cezalandırılır, kimse o. İsrail’de mazlum çocuklar var, mazlum kadınlar var, değil mi, dindar Müslümanlar var, dindar Hıristiyanlar var, dindar Museviler var. Niçin onların yerlebir olması gereksin? Bir de kutsal belde; Kudüs, Kudüs-ü Şerif, değil mi, bütün Peygamberlerin buluştuğu yerler. Oraya değil atom bombası, taş parçası dahi attırtmayız, Allah’ın izniyle, inşaAllah. Oktar Hocam var mı göstereceğin bir şeyler?
OKTAR BABUNA: Var Hocam inşaAllah, Allah diyen hayvanlar var inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bakayım maşaAllah. Ne bu, aslan mı bu? MaşaAllah, alenen Allah diyor, maşaAllah, çok net. Bu da karga, ne şeker hayvanlar maşaAllah. Bak Allah’ın hepsi Cemal isminin tecellisi. Allah bunları böyle insanın ruhunu okşayacak şekilde yaratıyor, cennette bunlar her yerde kaynayacaklar inşaAllah. Herkes buradaki kendi kedisini, eskiden sevdiği köpeğini, hepsiyle cennette beraber oluyorlar inşaAllah. İstediğinde hemen oraya gelir inşaAllah. Oku ayeti.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım, “gerçekten gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır” Yunus Suresi, 6.
ADNAN OKTAR: Evet, bak bunlar da bizim için birer ibret vesile değil mi inşaAllah? Tamam, ayet okuyayım ben size. Enbiya Suresi. Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. “İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar.” Yani her an ölebilirsiniz diyor Allah ve sizi sorgulayacağım diyor Allah. “Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.” Yani dini konularla espri olmaz, eğlence olmaz. Bazı münasebetsizler, dini ve Kuran’ı oyun ve eğlence konusu gibi ediniyorlar. Kuran buna dikkat çekmiş. “Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır”. Yani tutkuyla oyalandıkları şey işte okulu, evlenmesi, yemesi içmesi, tahsili yani daha onun gelişmiş yönleri, mesleği; buna kafayı takıyorlar. “Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşer.” Yani bu insanın ne özelliği var diyorlar, herhangi bir insan. Hz. Mehdi (as) için de bu kullanılacaktır. “Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?" Sizi büyülüyor diyor, yani hipnoz ediyor, etkiliyor; ondan mı etkileneceksiniz, diyor. "Dedi ki: Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir." Yani gizlice aranızda konuştuğunuz konuşmaları Ben bilirim diyor Cenab-ı Allah. Aranızda konuştuğunuz olumsuz, aleyhte olan konuşmaları bilirim diyor Cenab-ı Allah. "Hayır" dediler. “(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin." Bakın yani insanların kafası ne kadar karışık. Önce diyor ki, “karmakarışık düşlerdir”, mesela biz diyoruz ki İslam ahlakı hakim olacak dünyaya; “yok” diyorlar onlar, sen nereden çıkarttın, öyle bir şey yok diyorlar. Karmakarışık izahlar onlar, diyorlar. “Hayır, onu kendileri uydurmuştur.” Mesela öyle bir şey yok diyor, sen kendin çıkarıyorsun böyle bir şeyi diyor. Bak bu da var. “Hayır, o bir şairdir.” Yani güzel konuşuyor diyor, güzel sözler ediyor ama bir etkisi yok, doğru değil diyor. “Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin." Hani diyorlar ya bir kısmı gökten melek getirsin, başının üzerinde bir bulut olsun, o söylesin işte bu Mehdi’dir diye, o zaman inanırız diyor. Yahut gökte bir kuşa işaret etsin, kuş düşsün, kebap olsun, yanına gelsin; o zaman inanırız, başka türlü inanmam diyor. Halbuki aklın ihtiyarını kaldıracak bir olay olmuyor, onlar müteşabih izahlar. Mehdi (as) diyor, bir kuşa işaret eder, eline düşer. Yani o, onun becerikliliğini gösterir. Havada uçan kuşu yakalar gibi bir şeydir, teşbih o inşaAllah. Başının üzerinde bir bulut; zaten yanımızda da bizim melekler var şu an, iki tarafımızda da var ama kimse görmüyor. "De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz." Ebcedi 2023 tarihini veriyor ayetin. “Dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz." Bu 2023. Yani Mehdiyetin en güzel yıllarını gösteriyor. “Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme.” Mesela diyor ki, kızım diyor yahut oğlum istikbal seni bekliyor. Ne olacak diyor. Şimdi okuyorsun sen, okulu bitireceksin diyor, okulu bitirdi, adam olacaksın diyor işe yerleşeceksin, bol maaş alacaksın diyor. Sonra ne olacak diyor, sonra evleneceksin diyor, sonra çocukların olacak diyor, peki sonra ne olacak diyor, sonra da öleceksin diyor. Yani bu çok anormal bir şey, yani buna kilitlenmesi bir insanın. Çünkü doğurduğu çocuklar da ölüyor, kendisi de ölüyor. Demek ki insanların hedefi bu değil. İnsanın hedefi; Allah’ın rızası, rahmetidir, her şeyin üzerinde Allah’ın rızasını kazanmaktır. Mesela ben de istesem kendi evimde otururdum. Ne beni tutuklardılar ne hapse girerdim, ne aleyhimde basında bir yazı çıkardı. Ne akıl hastanesine konurdum, ne böyle yargılanırdım, hiçbir şey de olmazdı. Kendi halimde yaşardım ama sonunda da herhalde cehenneme giderdik Allah esirgesin. Onun için onu bir uyanıklık bilmek, anormal bir harekettir. Kendini feda eden, Allah rızası için gayret eden Müslümanları böyle zayıf akıllı görüp, bu gibi dünyevi hedeflerde de kendini akıllı görmek, bilakis tam ters harekettir. Bunun böyle olduğunu ahirette görmüş olacaklar. Dünya hayatı çok kısadır. Biz buraya doğup, büyüyüp, üreyip, ölmeye gelmedik; bu hayvanların vasfıdır. Yani doğar, büyür, ürer ve ölür. Hayvanın tarifinde bu vardır. İnsanın amacı bu değildir. İnsan doğar, Allah’a kul olur, Allah’ın rızasını kazanmak için gayret eder, Kuran ahlakını yaşamaya gayret eder, Allah rızası için kendini feda eder ve cenneti hedefler. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri saflığından veyahut az düşünmesinden dolayı 30 yıl hapiste yatmadı. O, 30 yıl hapiste yatarken, o çileleri çekerken, birçok aile namazını kılıp, orucunu tutup, kendi evlerinde hem ticaretlerini yaptılar hem yemeleri içmeleri yerinde oldu. Fakat kendilerini aynı eşit kategoride görüyorlar. Bu böyle değil. Allah onlara tek tek bunları sorar. Bediüzaman’ın yaptığı, doğru olandır. Kendisini uyanık zannetmek bilakis tam uyanık olmadığını gösterir o insanın. Uyanık olan, Allah’a tam teslim olan insandır. Mesela bazı öyle aileler oluyor; aman aman çocuğum böyle bir şeye girmesin, aman kızım böyle bir şeye girmesin. Babası da böyle bir şeylere girmesin, kendi de böyle bir şeye girmesin ama gitsin Müslümanlar, onlar mücadele etsinler. Hapse de girsin, olaylarda iftira da atsınlar hatta iftira atılınca da; vay vay diyor, Allah Allah diyor, inanıyor ona yani televizyona. Bir de mücahit olan, Müslüman olan insan, bir de onu ikna etmekle uğraşıyor. Diyor ki böyle bir şey yok, sakın inanmayın; bir de bununla uğraşıyor. Halbuki Müslüman’ın bununla uğraşmasına bile gerek yok. “Bu zaten apaçık bir iftiradır demeleri gerekmez miydi?” diyor Allah ayette, Nur Suresi’nde. Bir de onları evlerinde ikna etmek de gerekiyor. Onların dedikodusundan da Müslümanları korumak gerekiyor. İşin aksiliği de, kendilerini çok takva ve doğru yolda zannediyorlar. Diyor ki ben akşama kadar tesbih çekerim. Başörtüm de mükemmel diyor, namazlarımı da muntazam kılıyorum diyor. Tamam da bunu herkes yapar; yani sıcak evinin içerisinde 1 metre bir kumaşı bir kadın başına sarabilir. Sıcak evin içerisinde namazını da kılabilir. Bir genç de hem okuluna gider, istediği gibi okulunu bitirir, evlenir, işine gücüne bakar. Böyle bir Müslümanlık Kuran’da yok. Müslüman, Allah’a kendisini tam anlamıyla teslim edecek. Mesela Peygamber ömrü boyunca Allah için hizmet etti, gayret etti. Peygamber bilmiyor muydu sıcak evinde oturmayı? Hicret etti. Hira mağarasına saklandı. Sahabeleri gitti yıllarca değil mi, Habeşistan’a kadar hicret ettiler. O yollar çok tehlikeli, o Afrika’nın kenarlarından geçtiler, en zor yollardan gittiler. Oradaki gençler 15-16 yaşında gençler sahabelerle beraber hicret etti, onlar da ailelerini bıraktılar. Orada öbür çocuklara dediler ki; siz çok akıllısınız, aferin size dediler. Bak siz ailelerinize çok sadıksınız, onların peşinden gitmediniz dediler. Aile dediğin böyle olur, sen evcimen, namazında niyazında, aklı başında kızsın değil mi, tahsilin var, işin gücün var, ne işin var onların arkasından dediler ve bir kısmı gitmedi; kendilerini uyanık zannettiler. Ama sahabeler olan bu insanlar, Peygamberin ashabı olan kimseler gittiler. Onlar dünya ahiret saadetini kazandılar. Şu an onların toprakta izini bile bulamayız. Ahirette karşılıkları sonsuza kadardır. Ahirete inanıyorsa. İnanmıyorsa iki tarafı da dengede tutacağını zannetmek çok büyük bir hatadır. Bir insan ya dünyayı tercih eder ya ahireti tercih eder. İkisini dengede tutma diye bir olay yoktur. Burada kendini kandırıyorlar. O yüzden İslam ahlakı hakim olamadı şu ana kadar. Böyle kendini uyanık zannedenlerin yüzünden olamadı. Çünkü bir korkaklık var, çekingenlik var, kendini uyanık ve akıllı olduğunu zannetmek var, her türlü riskten kaçınmak var. Öyle bir şey olunca da tabii ki, İslam ahlakı dünyaya hakim olmuyor. Hatta bir insanın sözüne bile tahammül edemiyor. Mesela diyor ki; ben tebliğ yapacağım ama beni tersliyorlar diyor. Veyahut beni mimleyebilirler iş yerinde diyor. Kardeşim herkes yaptığında zaten İslam yayılmaz, herkesin canı tatlı olur o zaman. Mesela diyor ki benim kızımın canı tatlıdır. Öbürünün kızının da canı tatlı, nedir yani, öbürü insan. O da canı tatlı. O zaman o hiç hareket etmemesi lazım. Diyor ki; benim oğlumun canı tatlıdır ve tahsil yapıyor diyor. Öbürü bilmiyor mu tahsil yapmayı? Öbürünün de canı tatlı. Hay aslanlarım diyorlar mesela öyle olanlar da, göreyim sizi diyor, canı gönülden sizi tebrik ediyorum, takdir ediyorum diyor. Ama biz diyor çoluk çocuğa karıştık, tabii ki biz yapamayız diyor böyle bir şeyi diyor. Peygamber Efendimiz (sav) zamanındaki münafıklar da öyle diyorlardı. Bizim evimiz açıkta diyorlardı. Yani çoluğumuz-çocuğumuz var, onlara bakacağız. Onların geleceği var, istikbali var. Biz şimdi seninle savaşırsak öldürürler bizi, bir şey olur diyor. Bir kısmı da diyor ki, sıcak hava diyor, çok bunaltıcı bir sıcak var diyor. Bu sıcakta diyor mücadeleye çıkılır mı diyor? Bir kısmı da Peygamber Efendimiz (sav)’i son derece tehlikeli görüyor, riskli görüyor; aman aman ona yanaşmayın diyor. Çünkü ya şehit edilirse hatta o, Peygamberle (sav) beraber olmayan münafıklar diyorlar ki; Allah bizi korudu diyorlar, iyi ki onlarla beraber değildik diyorlar. Eğer beraber olsak bak biz de beraber ölecektik onlarla diyorlar. Onlar diyorlar, öyle boş yere öldüler diyorlar orada. Allah bizi korudu diyor. Adam kendini uyanık zannediyor. Biz de namaz kılıyoruz diyor, biz de Müslüman’ız; ama ben gitmedim, uyanıklık yaptım diyor ve ailemi korudum diyor. Hatta ayette diyor; “Onlar ailelerine, hiç dönmeyeceklerini zanneder onların” diyor. Hatta diyor; “sizin felaket haberlerinizi dışarıdan izlerler diyor”. Yani televizyondan, radyolardan; Allah Allah diyor, neler oluyor bunlara diyor. “Kötü felaket onları sarsın” diyor Allah ayette. Onun için korkak Müslümanlar yüzünden İslam ahlakı dünyaya hakim olmadı şu ana kadar. Müslümanların zillet içinde böyle perişan olmasının sebebi de budur. Osmanlı’nın yıkılmasının sebebi de budur, korkaklıktır ve kendi çıkarlarını düşünmektir, keyfini düşünmektir, ailesini düşünmektir, çocuğunu düşünmektir. Halbuki ahirette, bunlar sıkıştırıldıklarında, ahirette Cenab-ı Allah bunları sorguluyor diyor ki Allah’a; “Ya Rabbi diyor ben, çocuklarımı fidye olarak vermek istiyorum diyor, eşimi de fidye olarak vermek istiyorum diyor. Hepsini cehenneme at diyor ama benim canımı kurtar diyor. Hatta dünyayı fidye olarak veriyorum diyor. Hatta bir o kadarını daha vereyim diyor. Ama yeter ki beni kurtar diyor.” Orada işte egoistlikleri, asıl çıkarcılıkları ahirette ortaya çıkıyor. Ahirette sahip çıkmıyor çocuğuna. Bu dünyada sahip çıkıyor ama onu mal gibi görüyor çünkü kız çocuğu demek; onun için üretim makinesi gibi, ona torunlar çıkacak yeni yeni, üretim, çünkü o torunlarını bir daha evlendirecek, bir de onlardan gelir getirecek. Sanki haşa koyun gibi görüyor. Ne kadar sürü çok olursa o kadar çok onlardan gelir getirir kafasında. Mesela oğlu oluyor, oğlunu da bir an önce evlendirmeye çalışıyor. Evlendirdiği kızın da zengin olmasına dikkat ediyor ki ondan da para gelsin. Allah diyor; “Mallarda ve oğullarda bir övünme ve çokluk hissidir" diyor ayet, Kuran ayeti. Cenab-ı Allah diyor ki buna karşılık, şeytandan Allah’a sığınırım, eğer diyor; “çocuklarınız, eşleriniz yani evlenme merakınız, yarım kalmasından korktuğunuz ticaret, içinde oturduğunuz evler, aşiretiniz (yani çevreniz, arkadaş çevreniz, facebook’taki falan arkadaş, kimleri varsa arkadaşları içerisinde) Allah’tan, Resulü’nden ve Allah yolunda mücadele etmekten“. -Bunu ahir zamana vurgularsak; Hz. Mehdi (as)’dan, Allah yolunda mücadeleden, cehd etmekten, İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti için yapılan mücadeleden, yani Türk İslam Birliği için yapılan mücadeleden- “daha hayırlı ise Allah bekleyedurun” diyor. Bekleyedurun ne demek biliyor musun? Sizin canınızı alacağım, o zaman karşılığını göreceksiniz; budur. Mezarda mesela kadınların rahmi dışarıya çıkıyor, gaz basıncının etkisiyle. Yediği bağırsak mesamatı, bağırsaktaki atıklar gaz basıncıyla ağzından çıkıyor. Her insanda oluyor bu, istisnasız. Her ölümde olur, mezarın klasik özelliğidir bu. Vücut her yerden şiştiği için, çünkü kimyasal reaksiyon meydana geliyor, gaz basıncı ile vücut şişiyor. Böyle bir netice için gayret etmiş oluyor ve bu kadar kısa, mesela onar yıllık zaman dilimleri içerisinde bu bitiyor. Allah diyor ki “Bir kısmını putlarına ayırdılar" diyor. "Bir kısmını da Allah’a ayırdılar” diyor. Hepsi, tamamı putlarına gider diyor Allah. Ben onu almam diyor Allah. Yani benim için yaptıkları namaz, oruç hiçbir şeyi almam diyor. Almamamın sebebi, putlarına da ayırdılar çünkü diyor. Allah ile nefsini birlikte götürdüğünü zannediyor, yani dünyevi çıkarlarını. Böyle bir şey yok. Allah, sırf Benim için yaparsa Ben kabul ederim diyor. İşte buna “ihlas” deniyor. Yani samimiyet. İhlas olmadığı için Allah, İslam ahlakını dünyaya hakim etmedi şu ana kadar. Hz. Mehdi (as)’ın görevi, işte bu ihlası insanlara öğretmektir. İhlasın yayılmasıyla İslam ahlakı dünyaya hakim olacaktır. Hatta Tevrat’ta Hz. İbrahim’in (as) Cenab-ı Allah ile bir konuşması var. “Ya Rabbi diyor, elli kişi olsa diyor, elli tane diyor insan,” yani özetle şöyle söyleyeyim en sonunda; “on tane diyor iyi insan varsa o bölgeyi helak eder misin?” diyor. “Ben etmem” diyor Cenab-ı Allah”. On kişi, yani on kişi bile yetiyor inşaAllah. Onun için o, 313 kişi işte dünyaya İslam ahlakının hakim olmasına vesile olacak insanlardır. Allah onların yüzü suyu hürmetine İslam ahlakını dünyaya hakim ediyor. Yoksa dünyada şu an genel olarak mesela Filistin’de akıl almaz bir acı var, ızdırap var. İstese insanlar herkes bir yüzer milyon- iki yüzer milyon verip gönderebilir. Yani milyon derken bin lira, yüz bin lira-iki yüz bin lira yahut on bin lira-beş bin lira neyse verebilirler. Oralı dahi olmuyorlar yani varsa yoksa oğlu, kızı, arabası, evi, yemesi içmesi ama gönlünü rahatlatmak için bir Hacca gidiyor arada sırada, Hac’da da bir güzel geziniyor oralarda, ayağına terliklerle alış veriş yapıyor. Ona bir değişiklik oluyor. Ondan sonra da Hacı oldu diyorlar. Büyük bir hava ile geliyor; o, çok kolay bir şey, zor bir şey değil ki. Uçağa bineceksin gideceksin Hacca, geri geleceksin. Namazımı da kılıyorum diyor, zekat diyor hanımın altınlarının işte kırkta birini verdim diyor. Hanımın altınlarını zaten donatmış böyle ve gönlü çok rahat oluyor. Halbuki İslam’ın şartı beş ama İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti var, bu da bir şarttır İslam ahlakının dünya hakimiyeti için uğraşmak. Cesur olmak da bir farzdır, Allah’ın emridir. Allah için şehit olmayı istemek de bir ibadettir. Şehit olmayı isteyen insan nerede? Çok nadir olur. Aman aman diyor, ne başına bir iftira gelsin, ne şehit edilme ihtimali olsun, ne çoluğuna çocuğuna bir şey olsun. Herkes dikkatli olduğunda, herkes korkuyu yaşadığında, işte ortaya iddia edilen Ergenekon örgütü çıkıyor. Madem diyor bunlar böyle çekiniyorlar diyor. Mesela İslam ülkelerinde de, birçok ülkede de böyle, iddia edilen Ergenekon örgütü sırf burada faaliyet yapmıyor ki. Irak’ta da faaliyet yapıyor, gidiyorlar orada cami bombalıyorlar, Irak’ta. Şii camilerini bombalıyorlar, gidiyorlar ondan sonra Sünni camilerini bombalıyorlar. Gidip cami bombalıyorlar Pakistan’da, iddia edilen Ergenekon örgütü. Yani öyle dar planda faaliyet yapan bir örgüt değil, çok geniş çaplı yapıyorlar. O millet de şaşırıyor diyorlar ki, Pakistan’da biz diyorlar, Sünniler Şiiler kavga etmiyoruz, bu bombayı kim attı diyorlar. İşte adresi veriyorum. Ama muazzam bir havf damarı, bir korku damarı var. Mesela Said Nursi zamanında, Bediüzzaman’ın o aslan talebeleri korkusuzlar, Üstad’larını yalnız bırakmadılar. Ama bir kısmı da acayip korkaktı, bıraktılar Üstad’ı. Ne yapıyorsan yap dediler. Kendilerini çok akıllı zannettiler. Halbuki Sungur Ağabey gibi, Fırıncı Ağabey gibi, diğerleri gibi, Abdullah Yeğin Ağabey gibi, Seyit Salih Özcan gibi böyle yiğitçe, delikanlıca gayret etselerdi, Üstad’ları ile beraber her türlü meşakkatin içine girmiş olsalardı, bambaşka bir ortam olurdu. Ama kendilerini uyanık zannettiler. Onları da az düşünüyor zannettiler, yanlış yolda zannettiler. Ve bu, her dönemde olmuştur. Yine aynı hatayı Müslümanlar şu an yapıyorlar. Kendilerini orada takva da gösteriyorlar ayrıca sorsan evliya. Ben günde 20 bin zikir çekerim bir gecede diyor. Ama riske geldi mi aman diyor, o fitne diyor, ben öyle bir şeye girmem diyor, Allah esirgesin. Sen ne diyorsun, olur mu öyle şey, diyor. O fitne; ama sıcak odanın içerisinde 20 bin zikir o tabii çok kolay. Bir de diyor Kitap okuduk, üstüne de çaylarımızı içelim, ondan sonra gidip uykuları geliyor tabii, mayışıyorlar, devrilmeye başlıyorlar sohbetin ilerleyen saatlerinde. Böyle samimiyetsiz bir mantık Müslümanları boğuyor. Mesela bak, Hz. Mehdi (as)’ın geleceğini Said Nursi, açık açık ve alenen söylediği halde, sarahaten yüzlerce sayfa açıkladığı halde, keyiflerini kaçırır diye Mehdiyeti külliyen reddeden bir üslup içerisindeler. Üstad onu demek istemedi diyor. Neyi demek istedi diyor, mesela badem bıyıklı birisi çıkıyor, Üstad’ın kastettiği diyor, şahs-ı manevidir diyor. Kardeşim, her yerde zat diyor diyoruz, o şahıs diyor, tarif veriyor, İslam ahlakı dünyaya hakim olacak diyor, İttihad-ı İslam olacak diyor, İslam Birliği olacak diyor, milyonları bulan İslam orduları olacak o dönemde diyor. İslam ahlakı bütün dünyaya hakim olacak diyor ve Hz. Mehdi (as) hakim olacak diyor. Yok diyor, öyle denmiş olması önemli değil diyor. Demiş olabilir diyor. Bir de Üstad’ım zaman zaman öyle söyler de diyor, şart-ı muallak ile söyler diyor. Yani şart-ı muallak oluşmadığında o zaten olmaz diyor. Kardeşim şart-ı muallak, Peygamber Efendimiz (sav) şart-ı muallakla mı söylemiş Mehdi (as)’ın çıkışını. Açık, aleni, Sahihi Buhari, Muslim, Tırmızi, İbn-i Mace, Sünnen-i Nesei, Sünnen-i Davut açık açık söylemiş. Nerenin şart-ı muallakı? Said Nursi de şart-ı muallaktan bahsetmiyor ki, net olarak söylüyor, İttihad-ı İslam olacak diyor. Ama keyiflerini kaçıracağı için şart-ı muallak iddiası ortaya atıyorlar. Daha da olmazsa şahs-ı manevidir diyorlar. Böyle dinde, kendilerince kurnazlıklar yaparak, keyiflerini kaçıracak şeylerden kaçınan bir politika izliyorlar ve bu insanlara da saygı duyuluyor. Onun sonucunda işte bu tarz zorluklarla Müslümanlar karşılaşıyorlar, kökeninde bu vardır. Bu konuda dürüst olacaklar. Üstad orada hata yapmadı, doğru yaptı. 30 yıl hapiste yatmakla hata yapmadı, doğru yaptı. Onun gibi davranmayanlar hata yaptılar. Sungur Ağabey hata yapmadı, doğru yaptı. Gitti, Üstad’ı ile aslan gibi nerede beraber oldular. En riskli yerlerde de birlikte oldular, asla da bırakmadılar. Mesela Zübeyir Gündüz Alp de, maşaAllah o Kafkas aslanı, yiğit, delikanlı ağabeyimiz Üstad’ı asla yalnız bırakmamıştır. Dediler ki millet, aman aman aman Bediüzzaman çok tehlikeli adam, deli misiniz siz, istikbaliniz yanar dediler. Git okulunda oku, işine gücüne bak çocuğum diyor, olur mu öyle bir şey diyor. Sen dinini öğreneceksen git Hoca efendiden camide öğrenirsin diyor. Kuran, mesela aç Kitab’ı, okuyacaksan oku diyor ama Üstad’a niye ihtiyacın olsun Bediüzzaman’a senin diyor. O da, o diyor ki tabii çok doğru söyledi, haklı bu, hakikaten bir diyor evimizde oturalım, namazımızı kılalım, işimize gücümüze bakalım diyor. Bediüzzaman, ne alakası var dediler ve birçok insan yalnız bıraktı o zaman Bediüzzaman’ı. Halbuki tarihi büyük bir fırsatı kaçırdılar. Yani ahir zamanın o büyük müceddidinin, müctehidinin talebesi olma şerefini kaçırdılar. Mesela bak, çok az bir talebesi var şu an. Halbuki çok fazla talebesi olması gerekirdi değil mi, geriye kalanlarla beraber. Ama onda bir hayır var tabii. Bu samimiyetsiz ruhun mutlaka ortadan kalkması gerekiyor. Herkesin canı tatlı olduğunda, İslam ahlakının dünyaya hakim olması zorlaşıyor. Osmanlı’daki yıkılışın sebebi bu oldu. Bir de bunu oturup, vah vah vah Osmanlı yıkıldı diye konuşuyor bu tip insanlar. Kardeşim senin kafandan dolayı Osmanlı yıkıldı zaten. Senin mantığından dolayı, yani senin kafan yıktı onu zaten. Senin malına, mülküne, çoluğuna çocuğuna, ailene önem vermen, millet menfaatini önemli görmemen, İslam’ın menfaatlerini önemli görmemenden bu hale geldi. Hadi arkadaşlar mutlu evimizde yaşayalım, ben de gideyim eve oturayım, herkes evde otursun. Olur mu öyle şey? Tehlikeye giren, riske giren Müslüman’ı anormal görüyorlar. Ama riskten kaçınan, zorluktan kaçınan, keyfine düşkün olanı da, mutaassıp adam diyor bak, derli toplu, tutarlı bir insan diyor. Mazbut bir hayatı var, mazbut yaşıyor adam, bak sakin. Mazbut, işte yanlış o. Resulullah (sav)’in öyle bir hayatı yoktu. Her gün cehd ediyordu. Sahabelerin her gün ağzını, yüzünü doğruyorlardı, kollarını doğruyorlardı. Sahabeler hata mı yaptı orada onu yapmakla? En doğru olanı yaptılar, ama birçok aile onları kınıyordu, çoluğuna çocuğuna zarar gelmesin diye ve kendilerinin hala Müslüman olduklarını iddia ediyorlardı. Onun için temel sorun bunun altında yatıyor, burada yatıyor. Bu havf damarı, bu korku ruhunun kalkması gerekiyor. Canlarının tatlı olasının kalkması gerekiyor. Oktar Hocam nedir o?
OKTAR BABUNA: Buyurun Hocam.
ADNAN OKTAR: Ver bakalım. “Sayım Hocam, Ramuz El-Hadis Kitabı’nda yeni okuduğum bir hadiste, "ahir zamanda Kuran’ı çok iyi bilen, saçı traşlı bazı kimseler çıkacağı, bu kişilerin Kuran ahlakına karşı büyük bir mücadele verecekleri" şöyle anlatılmıştı: ‘Doğudan başları traşlı kavimler çıkacak’, Peygamber (sav)’in hadisi, ‘Dilleri ile Kuran’ı okuyacaklar fakat boğazlarından aşağıya geçmeyecek’. Yani gösteriş olarak okuyacak ama cesaret, gayret, şevk, fedakarlık gibi konulara yanaşmayacaklar. ‘Onlar dinden, yaydan okun çıktığı gibi çıkacaklardır’ diyor. Hadis numarası 6294. Hocam bu hadisin açıklamasını yapar mısınız?” Ayşin Hanım yazmış. Biraz etrafına bakan insanlar bunu bütün açıklığı ile görürler. Dikkatlice etrafını izlerse, bunu görürler inşaAllah. Evet, sen şunu okuyup bana sorarsan ben sana cevap verebilirim.
OKTAR BABUNA: Hocam Allah razı olsun. Çok önemli bir hatırlatmanız oldu şimdi elhamdülillah. Tam olması gerektiği şekilde inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, inşaAllah. Bu hayati bir konu.
SUNUCU: “Hocam, Hz. Mehdi (as) dönemindeyiz ve eminim samimi iman eden birçok kişi benim gibi Hz. Mehdi (as)’ın talebelerinden olmak için can atar. Hocam, bir hadiste Mehdi (as)’ın talebeleri ile ilgili Peygamber Efendimiz (sav) şu şekilde bildirmiş: ‘Cebrail (as) bana haber verdi ki, Ehl-i Beyt’im benden sonra zulme uğrayacak. Bu zulüm onlardan olan Hz. Mehdi (as) ortaya çıkıncaya, onların Mehdi (as) ve talebelerinin şanı yücelinceye ve İslam ümmeti onları sevmekte birleşinceye kadar devam edecektir. O dönemde onları kötüleyenler azalacak, sevmeyenleri zelil olacak ve övenleri çoğalacaktır’. Hocam, bu hadisten Mehdi (as)’ın talebelerinin zamanla sevilip tanınacağını mı anlamamız gerekir?” demiş. Kemal Yüceltan, Samsun’dan.
ADNAN OKTAR: Evet, tam anlamıyle öyle tabii, bakayım. Cebrail (as) bana haber verdi diyor Peygamber Efendimiz (sav). Vahiyle haber veriyor. “Ehl-i Beyt’im benden sonra zulüme uğrayacak.” Mehdi (as) ve bütün Ehl-i Beyt zulme uğrayacak ki, nitekim oldu bunlar. “Bu zulüm onlardan olan Hz. Mehdi (as) ortaya çıkıncaya, onların Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin şanını yüceltinceye kadar”, yani Mehdi (as)’a ilk önce eziyet edilecek, talebelerine de. Ama sonra talebelerinin şanı yücelecek. İslam ümmeti, onları sevmekte birleşinceye kadar, Müslümanlar sonra onları sevmeye başlayacaklar. Anlayacaklar, sevmeye başlayacaklar. Sevmekte birleşinceye kadar devam edecektir. O dönemde onları kötüleyenler azalacak. Gittikçe aleyhlerinde konuşanlar azalmaya başlayacak. Sevmeyenleri zail olacak. Yani yok olacaklar, geri çekilecekler. Övenleri çoğalacaktır Hz. Mehdi (as) için. Evet, vahiyle Peygamber Efendimiz (sav)’e bildirilen bir konu. Taha Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size Ben'den bir yol gösterici gelecektir.’” Hz. Adem ve Hz. Havva’ya söyleniyor. “Artık size Ben'den bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa”; kim benim Mehdi’me uyarsa “artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." Ayetin ebcedi, 1982 yılını veriyor. “O (yükün altı)nda ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu, Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.” diyor Allah. “Kim bundan yüz çevirirse, şüphesiz Kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. O (yükün altı)nda ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu, Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür. Sur'a üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkarları o gün, yüzleri kara,” simsiyah yüzleri, “gözleri gömgök” mor gözlerinin içi, “kaskatı ve kör olarak” diyor. Yani gözleri hareket etmiyor, gözleri sabit, duvar gibi gözü, sadece bir morluk, “toplayacağız.” Ve onlara diyorlar ki; “(Dünyada) Yalnızca on (gün) kaldınız" diye kendi aralarında fısıldaşacaklar.” Konuşuyorlar; “dünyada 10 gün kaldık herhalde” diyorlar, “bayıldık herhalde, komaya girdik, hani var ya komadan çıkanlar oluyor, 10 gün o kadar bir şey kalmışızdır” diyorlar. “Onların sözünü ettiklerini Biz daha iyi biliyoruz. Tutulan yol bakımından onların daha üst olanları ise: ‘Siz yalnızca bir gün kaldınız’ derler.” Kendi aralarında durum değerlendirmesi yapıyorlar. Yani bir baygınlık geçirdiklerini düşünüyorlar, komadan kalktıklarını yani bir uykudan kalktıklarını zannediyorlar. “1 gün kaldınız” diyorlar. “Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: ‘Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak’"; mesela İstanbul 7 tepe, böyle kum gibi eriyecek İstanbul. Boğaz’ı tıkayacak, Boğaz’ın sularını kapatacak. Boğaz’ın suları da onun üzerinden aşacak. Önce iki taraf birleşecek, sonra açılacak ve Boğaz’ın suları taşacak ve yerlebir olacak her yer, inşaAllah. Bak, bunu ayet nasıl açıklıyor; "yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır" “Bom boş ve çırçıplak” çünkü bitki örtüsü de eriyor. Ağaçlar, her şey o kumlu toprağın altında kalıyor. "Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek"; dümdüz oluyor arazi depremin etkisiyle. Bütün her yer eriyor. Boğaz, dağ, tümsek, hiçbir şey kalmıyor. “O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.” Bir hırıltı gibi bir ses duyuluyor ve çağırıcı var. İnsanları çağırıyor; “bu tarafa gelin” diyor. “O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.” İmamların, Peygamberlerin artık şefaat gücü var orada, Allah’ın dilediği kişilerin. “O, önlerindekini de arkalarındakini de bilir”; yani bizim her tarafımızı bilir Allah, sağı, solu her yeri bilir. “Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatamazlar.” Allah’ı anlayamazlar diyor. Allah’ın bildirdiği kadarıyla Allah’ı bilebiliyorlar. “(Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur”; bütün insanları yüzü aşağı doğrudur diyor Allah’ın karşısında, “ve zulüm yüklenen ise yok olup gitmiştir”. “Kim de bir mümin olarak, salih olan amellerde bulunursa”; “salih” demek; samimi. Üçkâğıtçı, samimiyetsiz, sahtekâr tavırlar değil. “Salih amellerde bulunursa artık o, ne zulümden korksun, ne hakkının eksik tutulmasından”. Ahirette hiçbir şey olmaz onlara diyor Cenab-ı Allah. “Böylece Biz onu, Arapça bir Kuran olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık” diyor Allah, “umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur”. Eğer dünyaya saplanıp batmazlarsa, onlara böyle faydası olur diyor Allah. Oktar Hocam senin anlatacakların var mı?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, güzel canlılar var. Eğer uygun görürseniz?
ADNAN OKTAR: Bakayım. Çok şeker bir şey, bu böyle nedir? MaşaAllah.
OKTAR BABUNA: Dün de bahsetmiştiniz Hocam, düzgünlüğü çok büyük büyütmeyle bakıldığında, muazzam bir düzgünlükle her birinde ayrı mercek olan binlerce petek gözden oluşuyor, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tamam, peki Yusuf Suresi’nden devam edelim. Şeytandan Allah’a sığınırım. “(Yusuf) Dedi ki: ‘Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim.’” Mehdilik talebinde, o devrin yöneticisi olmak talebinde. 56. ayet; “İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik.” 2017, Hz. Mehdi (as)’ın en güçlü yılları, inşaAllah. “İşte böylece Biz yeryüzünde” bütün yeryüzünde. “Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik”, inşaAllah Mehdiyete bakan bir ayet. “Ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız” diyor Allah ayette, 1998’i veriyor ebcedi. Açıp bakabilirler, hesap etsinler, bilenler bilir bunu. “Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler, onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı”. Peygamber Efendimiz (sav) diyor bunu hadiste; "Mehdi, Hz. Yusuf (s)’a benzer, kardeşleri onu tanımamışlardı ama o onları tanırdı” diyor. Hz. Mehdi (as)’ı tanıyamayacak insanlar. Biraz da Üstad’ın izahlarından anlatayım. “Hz. İsa (as) geldiği vakit, herkes onun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir” diyor Said Nursi. “Onun mukarreb ve havvası, derin imanlı yakın talebeleri nur-u iman, imanın ışığıyla onu tanır.” Hz. İsa (as)’ı tanır. Demek ki Hz. İsa (as) bir şahs-ı manevi değil. “Yoksa bedahet derecesinde (birdenbire ve açıkça) herkes onu tanımayacaktır.” İlk çıktığında herkes onu tanımayacaktır diyor Said Nursi. Demek ki şahsı manevi değil. Şahs-ı manevide böyle bir şey olur mu? “Hz. İsa (as) geldiği vakit, herkes onun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir.” Bu, şahs-ı maneviye benziyor mu?
OKTAR BABUNA: Benzemiyor Hocam.
ADNAN OKTAR: Bak, “Hz. İsa (as) geldiği vakit, onun hakiki İsa olduğunu” diyor. Onun mukarreb ve havvası, derin imanlı yakın talebeleri onu tanıyorlar. Şahs-ı manevi tanınır mı? Tabii, bir âlim Hoca efendinin ben yazısında gördüm, hayretler içinde kaldım. Diyor ki –geçenlerde de söyledim- “Bediüzzaman, Hz. İsa (as) için gelecektir yani şahıs olarak gelecektir demiştir; ama o Müslümanların gönlünü yapmak için bunu söylemiştir”diyor. Yani “ayıp olmasın diye söylemiştir Müslümanlara diyor, yoksa tabii ki şahs-ı manevi olarak gelecektir” diyor. Üstad Bediüzzaman’ın böyle bir ahlakı, kişiliği var mı? Nerede gördünüz bunu?
OKTAR BABUNA: Yok Hocam. Bir de yüzlerce sayfa, siz söylemiştiniz inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii. Diyor ki; “Ahiretin en uzak köşesine gitse dahi, hakikaten ölseydi” diyor, ve “ahiretin en uzak köşesine gitseydi dahi” diyor, “Allah’ın ona bir ceset giydirip dünyaya indirmesi, Cenab-ı Allah’ın kudreti dâhilindedir” diyor. “Ve vaat etmiştir, elbette vaadini yerine getirecektir” diyor. “Muhbir-i Sadık’tan hadis vardır” diyor, “ve mutlaka gelecektir Hz. İsa (as)” diyor. “Şahs-ı İsa (as)’ın gelişi, kati olmakla beraber” diyor.
OKTAR BABUNA: Ayrıca siz defaatle dikkat çektiniz Hocam, Kuran’da ayet olarak var Hocam. Allah’ın kesin vaadi var inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii, iki tane ayet net söylüyor, evet, dünya hakimiyetini Hz. İsa (as) zamanında, evet. “Fakat çiçekler baharda gelir, öyle ise o kutsi çiçeklere zemin etmek lazım gelir”. Yani Hz. Mehdi (as) ve talebelerine zemin hazırlıyorum diyor. “Ve anladık ki biz bu hizmetimizle o nurani zatlara, nurlu şahıslara, Mehdi (as)’a zemin ihzar ediyoruz, hazırlıyoruz” diyor. Hz. İsa (as)’ın zeminini hazırlamış oluyor, Hz. Mehdi (as)’ın da zeminini hazırlamış oluyor. “Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında elbette en büyük bir müctehid ve en büyük bir müceddid”, mesela Said Nursi Şafi mezhebindendi, mezhep mukallitiydi, mezhebe tabiydi. Ama buradaki belirtilen Hz. Mehdi (as), en büyük müceddid yani mezhep imamlarının üzerinde bir alimden bahsediyor. Yani bütün mezhep imamlarından daha büyüktür, diyor. Büyük bir alim dolayısıyla mezhep mukalliti değil. Yani onun anlattığı, sahabe dönemindeki gibi hayat hakim olacak. “En büyük müceddid, hem hakim” diyor, mesela Hz. Mehdi (as) gelecek, hakimlik görevi yapacak. Adaletin en yüksek makamında olacak. Said Nursi Hazretleri sürekli, aslanlar gibi gitti hapis oldu, yattı değil mi inşaAllah; ama mahkumdu, hakim olmadı. Mehdi (as) hakim olacak diyor Said Nursi. “Hem Mehdi hem mürşit” yani bütün tarikatlar Mehdi (as)’a bağlanacak, tarikat kalmıyor Hz. Mehdi (as) zamanında. Nakşibendi, Kadiri bütün tarikatlar; tarikatı O’na teslim ediyorlar ve kalkıyor. Ali Haydar Efendi de Mehdi (as)’a teslim etmiştir tarikatı ve halifelik bırakmamıştır. Cübbeli diyor; gelininden korktu, çekindi, onun için halifelik bırakmadı, diyor. Ali Haydar Efendi, Hz. Ali gibi bir insan. Yani muazzam cesur, böyle acayip heybetli bir Osmanlı yiğidi ve huzur hocası ve cesaretiyle ünlü bir insan. Gelini ne alaka, gelininden çekinsin yani. Nerede görülmüş bu? Mehdi (as)’a bıraktığı için halifelik vermemiştir, inşaAllah. “Mürşit, Kutb-u Azam” -en büyük Kutub- “olarak bir zat-ı nurani” –şahs-ı manevi demiyor bak, zat-ı nurani- “bir” diyor “bir zat-ı nurani”. Burada nerede şahs-ı manevi? “Gönderecek o zat”, şahs-ı manevi değil, o zat diyor. “Ehl-i Beyt-i Nebevi’den seyit olacaktır”, kardeşim şahs-ı manevi seyit olur mu? Peygamber Efendimiz (sav)’in neslinden olur mu? Yani bu nasıl bir yalan söyleme tekniğidir ki yüzlerce, binlerce insanı böyle kandırabiliyorlar şahs-ı manevidir diye, bu kadar açık izah edilmesine rağmen. Bak diyor ki “Cenab-ı Hakk bir dakika zarfında beyne's-semâ ve'l-arz (yer ve gökler arası) âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder.” Çok karmaşık bir ortamı, bir anda sakinleştirir diyor Allah. “Bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini -örneğini- ve yazda bir saatte kış fırtınasını icat eden Kadir-i Zülcelal (büyük Cenab-ı Allah, her şeye muktedir olan Yüce Allah), Hz. Mehdi (as) ile de" şahs-ı manevi demiyor bak, "Hz. Mehdi (as) ile de, âlem-i İslâm’ın zulümatını dağıtabilir.” Zulümat dağıldı mı? Daha yeni dağılacak. Bundan sonra dağılacak. Üstad zamanında dağıldı mı?
OKTAR BABUNA: Dağılmadı Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii, “dağıtabilir ve vaat etmiştir; vaadini elbette yapacaktır" diyor Allah. Elbette, mutlaka yapacak diyor Mehdi (as) devrinde inşaAllah. Bak diyor; “hamiyet-i Aliye, yüce bir gayret feveran edecek (harekete geçecek) ve Hz. Mehdi (as) başına geçip”. Şahs-ı manevinin başına geçilir mi? Şahs-ı manevi, şahs-ı manevinin başına geçer mi? Bir şahs-ı manevinin yani büyük bir kitlenin başına bir insan geçer. “Hz. Mehdi (as) başına geçip tarik-i hak ve hakikate sevk edecek.” Hz. Mehdi (as) lider olacak diyor. Bu şahs-ı manevi diye kandırabilen kardeşlerime hayret ediyorum, yani ahirette nasıl açıklayacaklar, Üstad’ın karşısında bunları nasıl açıklayacaklar, Cenab-ı Allah’ın yanında bunu nasıl anlayacaklar ben anlamıyorum. Yani mucize.
SUNUCU: Hocam çok teşekkür ederiz yine, çok güzel bir programdı, sağ olun. Oktar Bey, sizlere de çok teşekkür ederiz.
ADNAN OKTAR: Bir ayet söyleyeyim, öyle bitirelim. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ki onlar Kuran’ı parça-parça kıldılar” diyor. Yani Müslümanların şu anda içinde bulunduğu durumu Allah açıklıyor. “Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız. Yapmakta oldukları şeyleri. Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme. Şüphesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.” diyor Allah, maşaAllah. Bu şekilde bitirebiliriz.