Sohbet -2325 Ocak 2010

SUNUCU: İyi akşamlar, her akşam canlı olarak yayınlanan Adnan Oktar’la Başbaşa programına hoş geldiniz. Yanımda birbirinden kıymetli konuklarımız var: Beyin Cerrahı Oktar Babuna ve tüm dünyada kitapları büyük bir ilgi ile takip edilen Sayın Adnan Oktar, hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Siz de hoş geldiniz. Sefa geldiniz.

SUNUCU: Nasılsınız?

ADNAN OKTAR: Allah’a hamdolsun. Nasıl başlayalım, öncelikle ben bir şeyler söyleyeyim en iyisi inşaAllah. Oktar Hocam senin de var değil mi, bir şeyler anlatacağını tahmin ediyorum. Neler var, senin anlatman mümkün olan şeyler neler?

OKTAR BABUNA: Benim annem telefonda söyledi de bana; bir iki konu var böyle. Yargıtay’a gitmişler, annem ve o malum ekip birlikte. Yargıtay hakimlerini rahatsız etmişler, böyle hakaretamiz, saldırgan bir üslupla konuşmuşlar. Hocam siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, ben böyle bir pervasızlık, böyle bir cüret görmedim hiç.

ADNAN OKTAR: Seni bir hayli rahatsız etmişler anladığım kadarıyla, ki direkt konuyu bununla başlattığına göre. Nasıl cesaret ediyorlar öyle bir şeye, nasıl oluyor?

OKTAR BABUNA: İnanılmaz bir pervasızlık Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Allah akıl fikir versin, ne diyelim, inşaAllah. Anormal bir hareket tabii eğer öyle bir şey yapıyorlarsa. Kendileri mi anlatıyor, ne diyorlar, nereden duydun?

OKTAR BABUNA: Evet, kendisi telefonda söyledi bana. Yaptıklarını anlattı, sonra ben dolaylı olarak duyum da aldım nasıl konuştuklarını. Son derece hakaretamiz ve saldırgan da bir üslup kullanmışlar orada.

ADNAN OKTAR: Bu tabii doğru değil, eğer böyle bir şey yaptılarsa çok acayip bir şey, yani ne diyelim? Daha makul olurlar inşaAllah. Daha tutarlı, daha tabii bir tavır içerisinde olurlar. Evet, bu imani konularla ilgili nelerin var hazırladığın?

OKTAR BABUNA: Bu Hocam siz defaatle anlattınız, Kuran’da Kitap Ehli’ne bakış açısını, hadislerle anlattınız, Osmanlı’nın uygulamalarını, Peygamberimiz (sav)’in uygulamalarını. Hala böyle biraz anlamamakta direnen birkaç kişi var gibi, anlamayan daha doğrusu kafası almayan bir ekip.

ADNAN OKTAR: Daha vaktimiz var, anlatırız inşaAllah. Genel olarak Müslümanların karşılaştığı sorunlarla ilgili biraz konuşsam iyi olabilir. Birincisi, saldırganlık bir çözüm değil yani böyle bağırmak, çağırmak, olay çıkartmak yahut korkaklık, içine sinmek. Müslüman akılcı olacak, Kuran’a göre hareket edecek, Resulullah (sav)’in hareketlerine göre tavır alacak, yani Resulullah (sav) nasıl yapıyorsa, sahabe dönemi nasılsa onu esas alması lazım. Sahabe döneminde sahabeler halim selim insanlardı, güzel huylular, Peygamberimiz (sav) zaten güzeller güzeliydi. Ahlakı, tavrı her şeyi çok mükemmeldi, çok tutarlıydı. Ehl-i Kitab’a karşı çok son derece sevecen, koruyucu kollayıcı bir üslubu vardı. Onlar zaten Peygamberimiz (sav)’in güzel ahlakından etkilenip topluluklar halinde Müslüman oluyorlardı. Gerek Hıristiyanlar gerek Museviler onlarla görüşmese onun güzel ahlakını nereden göreceklerdi? Onlara iyi davranmasa, güzel davranmasa nasıl böyle bir imrenme olurdu, değil mi inşaAllah. O yüzden daha önce de anlattığımız için sahabe döneminin Ehl-i Kitab’a bakış açısını her Müslüman’ın öğrenmesi lazım. Ama bununla ilgili tabii bir kitap çıkarsak iyi olabilir. Ben böyle bir eser hazırlayayım, inşaAllah. Onu basarız, oradan da kardeşlerimiz istifade ederler. Resulullah (sav) zamanında Ehl-i Kitab’ın durumu, Resulullah (sav) zamanında Ehl-i Kitap nasıldı? Buna benzer bir eser hazırlayalım. Onu da biraz süratle hazırlayalım çünkü hakikaten ihtiyaç var, inşaAllah. İkinci olarak, Müslüman bayanların konumu; çünkü Müslümanların bir kısmı erkeklerden oluşuyor, bir kısmı kadınlardan oluşuyor ama kadınlar büyük bir yekun, yarı yarıya. Kadınların genellikle epeyden beri tavır olarak devreden çıkmış konumları oluyor birçoğunun, yani sen nesin deniyor? İşte, kadın olduğunu söylüyor, görevin ne? Evlenmek. Öbür görevin nedir? Çocuk doğurmak, annelik o kadar. Başka? İşte o kadar, diyor. Olmaz öyle şey. Yani Müslüman kadın bununla sınırlanamaz. Bir kere Müslüman kadın cesur olacak bir, çok şahsiyetli olacak iki, atak olacak üç hatta erkekten daha cesur ve daha atak bir tavır içerisinde olacak. Çünkü kadınlar daha etkili oluyorlar tebliğde, konuşmada, İslam’ı anlatmada değil mi, daha önemli oluyor konumları. Yani aşırı çekingenlik, içine kapalılık, böyle hayatın sosyal yönlerinden çekilmiş olmak kadına gitmez. Aklı başında bir ataklığı olacak. Mesela Müslüman genç kızlar, dindar genç kızlar birbirlerini tanımıyorlar birçoğu. Mesela grup taassubu ile görüşmüyorlar. O diyorlar falanca arkadaş grubu ile bağlantılı, ben falanca arkadaş grubu ile bağlantılıyım, ben görüşmem. Niye? İşte onlar şöyle, biz böyleyiz. Biz-siz mantığından dolayı bir katı ayrım mevzu bahis oluyor. Bu, çok yanlış. Farz edelim Süleyman Efendi Hazretleri’nin talebeleri çok nezih, çok değerli insanlardır, hanımlar olsun, beyler olsun. Çok güvenilir insanlardır, gereksiz bir taassupla görüşmüyorlar bazen. Mesela farz edelim Nur talebeleri oluyor, onlar da hatta kendi aralarında birbirleriyle bazen görüşmüyorlar. Çok katı bir çizgi içerisindeler, böyle sert ve sinirli bir çizgi içerisinde oluyor; bu da çok yanlış. Onlar da onlarla görüşmüyor. Bu, çok garip bir şey. Çok çok yanlış. Halbuki birbirlerini kardeş olarak çok iyi koruyup kollamaları, birbirlerini yemeğe davet etmeleri, sohbet etmeleri gerekir. Birbirlerine fikirlerini kabul ettirmekle uğraşmaları doğru değil. Yani her fikre saygı duymak lazım. Fikir ayrılığında oturup birbirini ikna etmeye çalışmak çok yanlıştır. Bir yerde bir Hıristiyanı da öyle zorla Müslüman etmeye çalışmak değil, samimi olarak Allah’ın varlığı, birliği anlatılır. Kuran’ın güzelliği anlatılır ama baskı yapılmaz. Tedirgin edilmez. Onun inancına da saygı duyulur, dinlenir. Ama mesela bir cemaatlerin yahut işte arkadaş gruplarının fikir ayrılıklarında da baskı üslubu veyahut birbirleriyle oturup tartışma çıkartmaları, bunlar da çok yanlış. Hepsine saygı duyulursa gayet rahat kendi aralarında arkadaşlık oluşturabilirler, görüşebilirler. Bu görüşememe, bağlantı kuramama, güçlerini ciddi şekilde kırıyor. Çok mutaassıp, içine kapalı genç kız görünümleri oluşuyor. Halbuki Müslüman genç kız dediğin sahabe hanımları gibi olması lazım, böyle delikanlı, yiğit, atak, cesur. Böyle içine kapalı, sessiz, konuşamayan, konusunu anlatamayan, sessiz sedasız koca bekleyen bir üslup biraz acayip, çok garip oluyor. Bir de evlenmede de seçimleri o kadar sıhhatli olmuyor. Mesela ben dindar bir kız görüyorum, hakikaten mütedeyyin, sürekli Allah’tan, dinden bahsediyor, Kuran okuyor. Hakikaten kaliteli bir anlayışa sahip fakat iş evliliğe gelince eğer karşıdaki şahıs zenginse, paralıysa birkaç kere Allah’tan bahsetmiş olması onun için yeterli oluyor. Hiç gözü kapalı kabul ediyorlar. Yani arabası varsa, evi varsa “sen onu yetiştirirsin” diyor. Kardeşim bu nasıl mantıktır, olur mu öyle şey, yetiştirirsin. En başta o karar verecek çünkü evlenirken takvayı esas alması lazım. Allah’ın rızasının en çoğunu araması lazım. Allah öyle mutluluk verir, rahatlık verir. Bakıyor tamam adam diyor, İslam’dan, Kuran’dan bahsetti birkaç kelime diyor, tamam yeterlidir diyor ve hemen evleniyor. Ondan sonra bütün faaliyetleri duruyor, aktivitesi duruyor. Mesela genç kız daha önce arkadaşlarıyla görüşüyorsa görüşmüyor, Allah’ı çok anıyorsa anmıyor, namazlarında aksamalar meydana geliyor. Yahut namazını kılsa bile eşi kılmıyor, onu önemli görmüyor. Olmaz. Yani Kuran’da bu ölçü çok net belirtilmiştir. Allah Katında en iyi olanınız en takva olanınızdır, diyor Allah. Takvayı ve samimiyeti araması lazım, hizmeti araması lazım; Allah’a, Kuran’a, İslam’a hizmeti araması lazım, inşaAllah. Oktar Hocam senin var mı anlatacakların?

OKTAR BABUNA: Hocam, kelebeklerle ilgili çok ilginç bir şey var, gösterelim mi onu?

ADNAN OKTAR: Bakayım.

OKTAR BABUNA: Şimdi kelebek kanatları renkli, bakıldığı zaman rengarenk. Bunu mikroskobik olarak çok yakın çekime almışlar Hocam. Çok ilginç bir sonuç çıkıyor ortaya. Şimdi yavaş yavaş yaklaştıracak böyle rengarenk kanatları, nelerden oluştuğunu, detaya indikçe çok ihtişamlı bir yaratılış var, inşaAllah. Yaklaştırıyorlar. En sonunda 2 bin büyütmeye kadar çıkacaklar.

ADNAN OKTAR: Sen bize önceden bir bilgi ver, nelerle karşılaşacağız?

OKTAR BABUNA: Şimdi bu detaylar bakın, inşaAllah siz daha iyi bilirsiniz Hocam inşaAllah, parça parça tabakalardan oluşuyor. Yaklaştıkça daha net gözükecek. Bu minik minik tabakalar var. Bunlar renkli gözüküyor ama renk yani bakış açısına göre renkleri değişebiliyor bunların. Işığı yansıtmadan kaynaklanan bir şey bu. Altta siyah zemin üzerine oturuyorlar bu minik parçacıklar. Dediğim gibi renkleri değişebilen şeyler. Alttaki bu siyah bölümün melanin pigmenti var. Bizim derimizdeki pigment gibi bir pigmentten dolayı siyah rengi. Fakat bu parçacıklarda pigment yok. Bunu daha da detaylandırmışlar, şimdi detaya indikçe daha net anlaşılacak. Çok değişik bir yapıları var.

ADNAN OKTAR: Çizgili gibi değil mi böyle?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah. Gittikçe yaklaşıyorlar şimdi. Daha net anlaşılacak.

ADNAN OKTAR: Bilim sayesinde anlıyoruz bunları. Demek ki bilim, Kuran’la iç içe.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah. Şimdi daha da yaklaştılar. Bakın daha yaklaştıkça renkler kayboluyor. Şundan dolayı kayboluyor. Şimdi görünecek burada. Bakın, siyah ve gri zeminler var. Üzerinde siyah çizgilenmeler var. Bu siyah çizgilenmelerin sebebi, hava boşlukları olması. Gri zemin, kitin denilen bir maddeden yapılmış. Şimdi yaklaştıkça daha net anlaşılacak buradaki yapılanma. O aradaki siyahlıklar, bunlar hava boşlukları. İşte bu boşluklar sayesinde esneklik, hafiflik ve o ışığın kırılması bundan dolayı kaynaklanıyor. Renkli değil bu yapılar. Siz defaatle anlattınız Hocam, dışarıda renk yok inşaAllah. İndikçe bir karanlığa giriliyor. En sonunda zaten bilim adamları şöyle bitiriyorlar; bu, mikroskobumuz bu kadarına kadar alabiliyor diye, o karanlığın içerisinde ne olduğunu bilmiyoruz diye. Kapkaranlık olarak bitiyor. O renk çıkıyor sonunda Hocam inşaAllah karanlıktan.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Başka ne var söyleyeceğin Oktar?

OKTAR BABUNA: Kuş yuvaları, çok ilginç bir yuva teknikleri var Hocam çeşitli. Kuşların çeşit çeşit, her biri birbirinden de farklı. Mesela bu bir kuş yuvası. Çeşitli parçaları kullandırıyorlar ve kamuflaja da vesile oluyor bu. Otları toplayarak bu şekilde yuva yapmaları söz konusu.

ADNAN OKTAR: Bunu duvara mı yapmış? Nasıl tutturuyor onu duvara?

OKTAR BABUNA: Özel tekniklerle yapıştırıyorlar. Bu da aynı şekilde dallara asmış. Bu da ayrı bir kuş yuvası, yavrusu orada. Bu da kendine bu şekilde bir yuva hazırlamış.

ADNAN OKTAR: O bir yerlerden de kumaş parçası, şu bu falan da bulmuş bir şeyler. Çuval parçası mı, bir şey bulmuş.

OKTAR BABUNA: Bu da başka türlü bir sanat eseri yapmış.

ADNAN OKTAR: Bu çamur gibi bir şey kullanmış bu.

OKTAR BABUNA: Çamuru kullananlar var Hocam bu şekilde.

ADNAN OKTAR: Şahane yapmış. Bu, nasıl yapıyor?

OKTAR BABUNA: Bu da bir şeyin içini oyarak yuva meydana getirmiş kendisine.

ADNAN OKTAR: Ama bu, en sağlamı bu olmuş bu.

OKTAR BABUNA: Evet. Keyifle de kullanıyor onu. Bunlar da kuş yuvaları. Kuşlar saman çöplerini toplayarak böyle.

ADNAN OKTAR: Elektrik direğine yapmışlar. Elektrik direği gitmiş gördüğüm kadarıyla. Bayağı bir olay çıkarmış bunlar.

OKTAR BABUNA: Bu da aynı şekilde. Bir de, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, bunların kullandığı kamuflaj teknikleriyle dışarıdan bir çoğunu ayırt etmek mümkün değil. Bulunduğu ağacın desenine tam uygun hale getiriyorlar. Hatta parçacıklarını koyuyorlar.

ADNAN OKTAR: Evet, bu da bayağı güzel bir şey olmuş. Küpün içine mi girmiş bu? En uyanıkları buymuş.

OKTAR BABUNA: Evet. Hazır yuva kullanmışlar bu şekilde. Bu da leyleklerin yuvaları.

ADNAN OKTAR: Leylekler evet bayağı hoş hayvanlar. Dedemlerin evinin üstünde de vardı. Bacanın üstüne yapmışlardı, baca kullanılamayacak hale gelmişti, mecburen hiç yakmıyorlardı o bacayı.

OKTAR BABUNA: Bu da yuvaları alıp evine getirmiş.

ADNAN OKTAR: Birçok yuvadan oluşuyor anladığım kadarıyla. Bayağı hazretler doluşmuşlar üstüne. Ama bayağı kibar, güzel yapmış. Evet. Eğer Müslümanlar vakitlerini, imkanlarını iyi kullanırlarsa çok çok başarılı olabilirler. Bir kere kaliteye önem vermeleri lazım, güzel ahlaka, mülayim olmaya önem vermeleri lazım. Kavgacı olmamaları lazım, kendi aralarında tartışmaya, kavgaya zemini tamamen kapatmaları gerekiyor. Bu çok önemli. Geniş vakit kazandıran bir şey bu. Müslüman’ın kendi içinde gücünü harcaması, Kuran’da haramdır. Bu belirtilmiştir. Birbirinizle çekişmeyin, diyor Cenab-ı Allah. Gücünüz gider, diyor. İnsanların azmini ve gücünü kıran bir şey. Kendi aralarında güçlerini kırmamaları gerekiyor, inşaAllah. Bunun dışında, birbirlerine karşı düşkün olmaları, birbirlerini koruyup kollamaları lazım. Birbirlerinin aleyhinde bir şey duyduklarında inanmamaları lazım. Her habere hemen inanılması, bu doğru değil. Mutlaka araştırılması gerekir, hüsn-ü zan esastır. Evet. Bana bir soru sor da oradan konuşalım. Var mı soruların?

SUNUCU: Var tabii, Hocam. “Sayın Hocam, Allah dünya hayatında her şeyi karşıtıyla birlikte yaratmıştır. Dünyada güzel-çirkin, sıcak-soğuk, temiz-kirli, genç-yaşlı hep biraradadır. İnsan nefsinde de; cimrilik, bencillik, kıskançlık, hüzne yatkınlık gibi ruhu kirleten her türlü eğilim olduğu gibi, cömert, fedakar, çalışkan, mülayim ve mazlum olmaya yatkın ahlak özellikleri de vardır. Allah’ın hem çevremizde hem de kendi nefsimizde bu zıtlıkları yaratmasındaki hikmetlerinden birisi, dünya hayatında kıyas yaparak nimetlerin daha şuurlu olarak farkına varabilmemiz olabilir mi? Kıyasın önemini lütfen açıklar mısınız Hocam?” Gürkan Kiremitçi, Konya.

ADNAN OKTAR: Kıyas olmazsa birçok şeyi anlayamayız. Yani iyi insan, güzel insan, güzellik hemen hemen her şeyde Allah kıyası esas almıştır. Kıyasla birçok şeyi anlayabiliriz. Gece ile gündüz, negatif ile pozitif, iyi ile güzel bunlar hep kıyasla olur. Kıyas, Allah’ın bir sanatıdır. Allah’ın yarattığı bir harika yapıdır, bir güzelliktir. Mesela eğer münafıklar olmasa, fasıklar olmasa, kafirler olmasa Müslüman onun içinde pek fark edilmez. Onların varlığıyla biz onları daha çok fark edebiliyoruz. Onların değerini anlayabiliyoruz. O yönüyle bir hayli önemli. İmtihanın bir sırrıdır o. Cenab-ı Allah’ın yarattığı bir sırdır. Mesela, herkesin korkak olduğu bir yerde bir insan cesursa bu çok dikkat çeker. Herkesin pinti olduğu bir yerde, bir insan cömertse bu da çok fark edilir. Herkesin sustuğu yerde birisi konuşuyorsa, tebliğ yapıyorsa, bu çok fark edilir. Herkesin zulmettiği, bağırdığı, çağırdığı bir yerde bir insan çıkıp ortalığı sakinleştiriyorsa, sükunete davet ediyorsa bu da çok dikkat çeker. Bir üstünlüktür, bir güzelliktir. Bu yönleriyle, imtihanın bir sırrıdır bu, inşaAllah.

SUNUCU: Ben bir soru sorayım Hocam. “Muhterem Adnan Hocam, Nur cemaatindeki kardeşlerimizin birçoğu sizin haklı olduğunuzu ve söylediğiniz hususların Nur Risaleleri’nde olduğunu anlamaya ve kabul etmeye başladı. Daha önce dikkat etmedikleri birçok konuyu şimdi daha dikkatli okuyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” Hamit Kaplan.

ADNAN OKTAR: Hamit Kaplan, rahmetli Hamit Kaplan aklıma geldi. Ağır sıkletti tahmin ediyorum, ünlü güreşçimizdi. Altın madalyalı güreşçimiz. Güzel bir ismi var arkadaşımızın. Risale-i Nur Külliyatı. Bu yavaş yavaş, tabii bu açılacaktır. Bu sür-git, bu şekilde gitmeyecek, belli ki anlaşılmaz gibi görünen, anlamazlıktan gelinen bir dönem olacaktır ama anlamanın açıldığı bir dönem de olacaktır. Bediüzzaman ahir zamanı alenen ve açıkça anlatmıştır. Çok net ve sarihtir. Benim zamanımda bu, eskiden hakikaten örtbas edilirdi ama biz anlattıkça, gizlenecek bir yönü olmadığı ortaya çıktı ve çıkıyor. Bir süre sonra çok aleni hale gelecektir. Kimsenin örtüp kapatamayacağı bir hale gelecektir. Dolayısıyla kardeşimizin sözü doğru ama tabii bunu yaygınlaştırmak lazım: internette bu Bediüzzaman’ın ahir zamanla ilgili sözlerini birbirlerine göndermeleri, birbirlerine anlatmaları, bunun gerçekliğinin iyi vurgulanması son derece önemli.

OKTAR BABUNA: Siz anlatmaya başlayana kadar hemen hemen hiç bilinmiyordu Hocam bu konular, inşaAllah, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Nedir, sen şimdi ne göstereceksin Oktar?

OKTAR BABUNA: Ara geçiş formları en azından, siz söylediniz Hocam, anlattınız, patolojik, asimetrik olması lazım. Böyle kafası eğri büğrü, gözü birkaç tane var, çenesi başka bir yerden çıkmış, başının arkasından yeni bir baş çıkmış, parmakları asimetrik, patolojik, avucun içinden parmak çıkıyor, iki parmak birbirine bağlı, ortada daha uzun ve değişik bir parmak var. Göz yuvaları mesela böyle alında olabilir, başın üstünde olabilir, çenenin altında olabilir, boynun üzerinde, gövde de olabilir. Böyle el iskeletlerinin, ayak parmaklarının çok farklı, asimetrik, bozuk olması gerekiyor, ara geçiş formu olması için, eğer tesadüfi değişiklerle olacaksa, evrimcilerin iddia ettikleri gibi mutasyonla olacaksa. Bu şekilde mutlaka fosillere rastlamamız lazım. Halbuki bunlardan bir tane bile yok doğada. Hepsi mükemmel. Mükemmel omurgalar var, mükemmel baş, mükemmel göz yapıları, nereye baksak milyonlarca tür mükemmel olarak, hem tarihteki fosilleri bu şekilde hem şimdiki halleri bu şekilde Hocam.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Ara fosil konusu daha yeni yeni anlaşılıyor. Eskiden bu, o kadar bilinmiyordu fakat biz tarif ettikten sonra, ara fosil olmadığını anlamış oldu insanlar. Var mı bu konuda başka anlatacağın bir şey?

OKTAR BABUNA: Fosiller var Hocam, gösterebiliriz. Sizin Yaratılış Atlası’ndan inşaAllah. Fosiller kesin olarak evrimi yalanlıyor. Mesela bu sizin Yaratılış Atlası’ndan 33 milyon yıllık tavşan kafatası. Günümüzdekiyle bakın, detaylarına da baktığımızda hiçbir fark yok. Günümüz tavşanlarının baş yapısıyla, diş yapısıyla, gözlerinin çukurları, hepsi evrimi kesin olarak yalanlayan bir yapıya sahipler.

ADNAN OKTAR: Hakikaten dişler aynısı.

OKTAR BABUNA: Mesela 50 milyon yıllık yılan. Çok detaylı olarak da bakıldığında, şimdi daha yakın çekimle bakın, iskelet yapısı, kemiklerinin yapısı milimetrik olarak günümüzdekiyle aynı. En ufak bir değişiklik yok. 50 milyon yıl önce ne ise günümüzde de tıpatıp aynısı. Mesela 50 milyon yıllık kurbağa, bakınca bacak yapısı, eklemlerinin yapısı, parmaklarının yapısı milimetrik olarak aynı günümüzdekiyle, hiçbir değişiklik yok 50 milyon yıl boyunca. Daha yakın çekim. Bu, evrimin kesin olarak olmadığını gösteriyor, yaratıldıklarının kanıtı. 50 milyon yıllık timsah kafatası. Yine aynı şekilde buradaki fosili görüyoruz, 50 milyon yıllık. Gerçek timsah kafatası, hiçbir değişikliğe uğramamış. Çok detaylı bir çekim. 23 ile 5 milyon yıllık arası sırtlan kafatası. Bu da günümüzdekiyle aynı, hiçbir değişikliğe uğramamış. Sırtlanların hiç evrime uğramadığını kesin olarak kanıtlıyor, Allah tarafından yaratıldığını. MaşaAllah. Daha yakın çekim. Diş yapıları, çene kemiği yapıları mükemmel zaten, simetrileri. En ufak bir patoloji yok. Biraz önce gördüğümüz asimetrik, bozuk yapılardan hiç eser yok. Fosiller kesin olarak evrimi yalanlıyor ve dediğiniz gibi 300 milyon fosil var Hocam bu şekilde, maşaAllah.

SUNUCU: “Sayın Hocam, bazı insanların çıkarlarını elde etmek için uyguladıkları kafalama mantığından biraz bahseder misiniz?”

ADNAN OKTAR: Bu, toplumda çok yaygın olan, insanların sık sık rastladıkları, hatta argoda da karşılığı olarak kafalama tabir ederler, bir üslup vardır yani ikna etmek için. Mesela bunu bir şey satarken de olabiliyor, bir yere bir insanı götürmesi gerektiğinde oluyor, herhangi bir konuda olabiliyor. Bir konu anlatımında samimiyetsiz, itici, yalan olduğu açıkça belli olan, insanları sıkan bir üslupla konuları vulgarize ederek anlatmak, bu çok yaygın. Samimiyetsizlik dünyanın şu an en büyük sorunlarındandır. Toplumda en büyük sorun, samimiyetsizliktir. Bu da hep insanların çıkar çatışmasından kaynaklanıyor. İnsanlar eğer çıkarın peşinde olmazlarsa samimiyet insanın beynini açar. Bir anda insana güzel konuşma kabiliyeti gelir, neşe gelir, rahatlık gelir, huzur gelir. Ama samimiyetsiz olduğunu insan iyice anlarsa, üslubuna yansıtırsa veyahut karşısındakinin samimiyetsiz olduğunu anlarsa olumsuz bir ortam meydana gelir. Bu, insanların tavrına etki eder. Burada yapılacak şey, insanın içinden gelen samimi duygularını dile getirmektir. Yani kendini baskı altına almamasıdır. Olaylara çok iyi niyetli, sevecen, Allah’ı düşünerek bakmasıdır. Yani her şeyi Allah’ın yaptığını bilerek meydana getirmesi konuşmaları, o çok önemlidir. Yani ben konuşuyorum, ben ediyorum, ben yapıyorum derse bu, konuşmasına olumsuz etki yapar. Ama aksine her şeyi Allah yaratıyor derse, samimi düşünürse o zaman konuşmalarında olumlu, güzel bir yapı meydana gelir. Samimiyetsizlik toplumun en çok sıkıldığı konulardan bir tanesidir. O kafalama tabir edilen üslup güzel yani tam karşılığıdır. Karşıdaki kişi de kafalama üslubuyla karşılık veriyor ona. Dolayısıyla işte derya muhabbeti tabir edilen halk arasında boş, amaçsız, televole kültürünü andıran bir üslup meydana geliyor. Birçok kişide görüyoruz bunu. Demin söyledim, bir genç kız önce çok takva olduğunu, Allah’tan korktuğunu, Allah için yaşadığını söylüyor. Fakat hiç tanımadığı, bilmediği bir adamla sırf zengin diye, sırf parası var diye, birkaç kere de Allah’tan bahsetti diye gidip evleniyor. Mesela bu çok samimiyetsiz bir hareket.

SUNUCU: Bu çıkar için oluyor Hocam.

ADNAN OKTAR: Çıkar tabii. Ama bunu biraz konuşturduğunda o da işte klasik -dini konuları tenzih ederim- kandırma mantığıyla başlıyor izaha. Ben onu yetiştirmek için aldım diyor. O zaman bir Müslüman gidip bir ateistle de evlenebilir o zaman, o kafayla. Kuran bunu yasaklamış. Mümin erkekler, mümin kadınlara diyor; mümin kadınlar, mümin erkeklere diyor Cenab-ı Allah. Orada Peygamber Efendimiz (sav) zamanını esas almaları lazım. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) zamanında sahabe hanımları neye dikkat ediyorlardı? Takvaya çok önem veriyorlardı ve son derece cesurdular. Her türlü mücadelede erkeklerin önünde gidiyorlardı. Hiçbir zaman için geride kalmıyorlardı. Atak tavırları vardı, yiğit tavırları vardı ve şefkatli, akılcı bir üslup içerisindeydiler. Böyle şeylerde Hz. Ayşe’yi, Hz. Fatma annemizi, Hz. Meryem’i kendilerine örnek almaları lazım. Öyle bir üslup içerisinde olmaları gerekiyor. Ticarette de, başka olaylarda da, tebliğde de, sosyal hayatta da hep alabildiğine candan ve doğru hareket etmeleri gerekiyor. Samimi tavır göstermeleri lazım.

OKTAR BABUNA: Siz daha önce anlatmıştınız Hocam, samimiyetin bir bedeli vardır diye inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii, samimi olduğunda insan birçok kayba uğrar. Onu kabul edecek. İnsanların samimiyetsizliğinin nedeni, zaten kaybetme korkusudur. Çok temkinli olması mesela Müslümanlarla arkadaş olmaması, dost olmamalarının nedeni kökenine gittiğimizde bir şeyleri kaybetme korkusudur. Mesela Müslümanlardan çekinen adam bir de bakıyorsun ki komünistlerin hakim olduğu bir okulda gidip okuyabiliyor bir genç kız. Ama Müslümanlardan çok çekiniyor. Onlarla görüşmek istemiyor. İşte onlar Nur talebesi diyor, ben onlarla görüşmem diyor veya Süleyman Efendi’nin talebeleri diyor, onlarla görüşmek istemiyorum diyor. Ama bir de bakıyorsun aynı kişi dinsizlerle omuz omuza, gayet samimi, candan bir üslupla arkadaş olabiliyor, konuşabiliyor. Yahut komşusu mesela dinsizse bile gidip onunla hoşsohbet ortamına girebiliyor. Demek ki böyle bir amacı yok. Orada asıl amaç, kaybetme korkusu oluyor. Elbette dinsizle konuşulmaz diye bir şey yok. Bilakis dinsizle de görüşülür, konuşulur ama Müslümanla da görüşülür. Bu çok önemli. Orada anormallik o. Yani dinsizi risksiz görüp Müslüman’ı riskli görmeleri, çok anormal bir hareket. Buradaki samimiyetsizliğin kırılması gerekiyor. Ama tabii ki dinsizle de konuşulur, ateist masonla da konuşulur, komünistle de konuşulur. Zaten onlar da Allah’ın yarattığı kullar. Onlara da hakkı, doğruyu anlatmakla mükellefiz. İyi örnek olmakla mükellefiz.

OKTAR BABUNA: Bir halk sorusu var. Okuyayım mı Hocam inşaAllah? Mail olarak gelmiş. “Selamun aleykum Adnan Hocam.”

ADNAN OKTAR: Aleykum selam.

OKTAR BABUNA: “Sizi çok seviyoruz. Ben lise öğrencisiyim. Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’nin talebesiyim. Bir şey sormak istiyorum size. Bizim Din Kültürü Hocamız ‘Mehdi’ demek yol gösteren demektir. Her yol gösteren kişi Mehdi demektir. Ayrıca bir insan çıkmayacaktır Mehdi diye diyor. Bu konu hakkında ne diyorsunuz?” Esra.

ADNAN OKTAR: Birinci kısım doğru, her hidayete vesile olan kişi mehdidir. Yani her tebliğ yapan kişi, İslam ahlakını yayan insan eğer hidayete vesile oluyorsa mehdidir. Hz. Mehdi (as) çıkmayacak; biraz beklerse anlar. Bir 10 yıl, 15 yıl beklerse görecek. Çıkmayacak demesinin zaten Mehdi (as)’ın çıkış alameti olduğunu biz biliyoruz. Hadislerde insanların yaygın olarak Mehdi (as) çıkmayacak şeklinde sözler sarf edeceği söyleniyor. Şimdi hiçbir dönemde söylemeyip de bu dönemde durup durup insanların böyle ısrarla, koro halinde Mehdi (as) gelmeyecek, Mehdi (as) çıkmayacak demesi Mehdi (as)’ın çıkış alametidir. Mesela 100 yıl önce böyle bir söz yoktu. Hiç kimse böyle bir şey demedi. 200 yıl önce de böyle bir şey yoktu. Mehdi (as) çıkmayacak diye kimse bir şey söylemiyordu. Ama bu yüzyılda ve bu günlerde, bu yıllarda yoğun olarak dindarlarda da, dinsizlerde de, herkeste biz bunu görüyoruz. Mehdi (as) çıkmayacak, Mehdi (as) çıkmayacak... Mehdi (as)’ın çıkış alametini Allah onlara zorla oluşturtuyor, Allah Cabbar ismiyle. Yani normalde hiç bu konuya girmeyebilir. Der ki, ben Mehdi (as) konusunda konuşmak istemiyorum diyebilir. Ama bak Mehdi (as) çıkmayacak diyor. Bunu diyecekler diyor Resulullah (sav). Allah onlara bunu zorla dedirtiyor ve Mehdi (as)’ın çıkış alametini oluşturmuş oluyorlar, inşaAllah. 10 yıl içerisinde Mehdi (as)’ı İslam ahlakının hakimiyeti şeklinde görecekler inşaAllah. Bir Türk İslam Birliği oluşacak. Mehdi (as) da inşaAllah onun manevi lideri olacak. O zaman Mehdi (as) var mıymış, yok muymuş anlayacaklar inşaAllah. Şeyh Nazım Hocamız’a da buradan yine selam ediyorum. Onu çok seviyorum, çok değerli ehl-i sünnet alimidir, büyük alimdir. Mehdi (as)’ın bu yüzyılda çıkacağını belirten değerli bir mürşittir. Hatta diyor benim gençlere söylüyor, talebelerine, sizler Mehdi (as)’ın talebesi olacaksınız diyor. Mehdi (as)’ın geldiğini söylüyor. Bu yüzyılda diyor, Hicri 1400 ile 1500 arasında Mehdi (as)’ı göreceksiniz diyor. Şeyh Nazım Hocamız’ın bu güzel bir müjdesidir. Diğer büyük alimler gibi o da bu konuda Müslümanlara müjde veriyor. Şeyh Nazım, samimi bir insandır. Cübbeli’nin elini öptüğü, Kutub olarak gördüğü bir insandır. Fakat Cübbeli, kendi kafasına güveniyor, fakat Şeyh Nazım’ın ilmine güvenemiyor. Burada bir acayiplik var, çelişki var. Madem Kutub olarak görüyorsun, madem elini öpüyorsun, madem onun huzuruna gidiyorsun, alim olarak gördüğüne göre güvenmen lazım. Hadislere zaten güvenen bir üslubu yok. Mürşitlere güvenen bir üslubu yok. Durup durup tarih değiştiriyor. 570 sene var diyor Mehdi (as)’ın çıkmasına, bu sefer 200 sene var diyor. Daha önce her an çıkabilir diyordu. Baş göz üzerine şu an çıkabilir diyordu. Sonra işte bu yüzyıl başında çıkacak dedi; Hicri 1400 ile 1500’ün başında çıkacak dedi. Yok yanlışlık oldu dedi, 570’te. Bütün bunlar, bu panik, Mehdi (as)’ın çıkışının oluştuğunu gösteriyor. Bu kadar panik normal değil, bir harikalık var.

OKTAR BABUNA: Siz demiştiniz Hocam, dünya kadar Mehdi (as) olduğunu iddia edenler var. Onlarla ilgili en ufak bir şey söylemiyor.

ADNAN OKTAR: Evet. Bediüzzaman Emirdağ Lahikası’nda, yayınlanmamış mektubunda bahsi geçen, “dindar İseviler” sözüyle kimleri kastetmektedir diyor? Bakın, Emirdağ Lahikası 1, Said Nursi’nin bu yayınlanmamış mektubu. “Gerçi hakikat noktasında, ahir zamanda gelecek Büyük Mehdi (as), siyaseti tam dindar İsevilere bırakıp, yalnız İslamiyet hakikatlerini ispata, izhara, açığa çıkartmaya (ortay koymaya), icraya çalışır” diyor Said Nursi. Buradan da Hz. İsa (as)’ın faaliyette olduğunu da anlıyoruz. Çünkü Mehdi (as) ile aynı dönemde göreve başlayacağı anlaşılıyor, inşaAllah. Evet, Büyük Mehdi (as)’ın diyor çok fazla vazifeleri var diyor Üstad. Siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, mücadele aleminde, yani cehd aleminde. Bir kısım kardeşlerimiz ne diyor? Bir vazifeyi yapacak diyorlar. Tabii, burada hepsini yapacağı, bu görevleri yerine getireceği belirtiliyor. Oktar Hocam, başka ne anlatacaksın?

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, güzel sevimli hayvanlar var, gösterelim mi inşaAllah?

ADNAN OKTAR: Göreyim.

OKTAR BABUNA: "Allah," şeytandan Allah’a sığınırım, “... gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır.” diyor inşaAllah. Bedii sıfatı var Allah’ın, O’nun tecellileri.

ADNAN OKTAR: Bunlar ne şeker şeyler böyle, maşaAllah. Bunlar kardeş anladığım kadarı ile. MaşaAllah. Oktar Hocam, ben sana bir kitap vereyim, oradan sen bizlere bir şeyler oku. Bak, Emre Ataoğlu Hatay’dan yazmış, onu okuyabilirsin.

OKTAR BABUNA: "Cübbeli Ahmet'in müteşabih hadisleri yorumlama tarzı gerçekten çok ilginç. Akılla, mantıkla, adetullah ile uyuşan hiçbir yönü yok. Üstad Bediüzzaman Hazretleri "... Bir kısım zahiri ulemalar (hadislerin dış anlamlarına bakarak hüküm veren alimler), o rivayet ve hadislerin zahirine (dış anlamlarına) bakıp şüpheye düşmüşler veya sıhhatini (doğruluğunu) (hurafe gibi, masallarda anlatılan gerçek dışı bir şey gibi yanlış) inkâr edip veya hurafevari bir mana verip adeta muhal bir sureti (adeta imkansız, aklın vicdani kanaatle karar verme özelliğini ortadan kaldıracak özelliklerde bir şahsı) bekler bir tarzda (anlattıkları için), avam-ı Müslümine (böyle metafizik açıklamalara inanmada zorlanacakları veya bu sebeple hiç inanmayacakları için, halktan bilgisi olmayan Müslümanlara imani yönden) zarar verirler” diyor.

ADNAN OKTAR: Sen onu açıkla, anladıklarını.

OKTAR BABUNA: Evet, imkansız tariflerle, mantığa aykırı tariflerle, imani yönden halka zarar vereceklerini, hadislerin dış, zahiri anlamlarına bakarak bir kısım ulemanın, zahiri ulemalar diyor batınına giremeyen, dışarıdan bakan, bu şekilde zararlı bir anlatım içerisinde olacaklarını söylüyor Üstad, ahir zamanda inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Değil mi, bak 60-70 sene öncesinden bu zamana dikkat çekmiş, tehlikeye dikkat çekmiş. Evet, devam et.

OKTAR BABUNA: Bir bölüm daha kalmıştı, pardon Hocam inşaAllah. “MaşaAllah, sanki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bugünleri görmüş gibi isabetli tespitlerde bulunmuş. Merak ediyorum acaba Cübbeli Ahmet bu sözlerden kendisine pay çıkartıyor mu?” Nuh Yüce, Yozgat: “Peygamber Efendimiz (sav)'den rivayet edilen hadislerde Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'de zuhur edeceği çok açık ifade edilmiş. Değerli din büyüklerimiz de bu hadisler ışığında bütün Müslüman alemini Hz. Mehdi (as)'ın zuhuruyla müjdeliyorlar. Nimetullah Hoca Efendi ‘Bu yüzyıl, İslam’ın yüzyılı olacak. Şüphesiz Hz. Mehdi (as) gelecek.’ diyor. Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri ‘Bizim bulunduğumuz asır; Hz. Mehdi Aleyhisselamın asrıdır.’ diyor. Said Nursi Hazretleri, Sözler kitabı, sayfa 318'de ‘İstikbal-i dünyevide (dünyanın geleceğinde) 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler.’ diye bildiriyor.”

ADNAN OKTAR: Yani Mehdi (as)’ın 1400’de çıkacağını söylüyor Said Nursi, evet.

OKTAR BABUNA: “Mahmut Hoca Efendi, mürşidi Efendi Baba (Ali Haydar Efendi), Sami Efendi, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin değerli talebeleri olan ağabeylerimiz hepsi Hz. Mehdi (as)'ın içinde bulunduğumuz yüzyılda çıkacağını ifade ediyorlar. Cübbeli Ahmet de çıkmış, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinin aksine Hz. Mehdi (as) bu yüzyılda gelmeyecek, sonraki yüzyıllarda gelecek diyor. Söyleyecek bir şey bulamıyorum. Allah doğruyu görmesini nasip etsin. Selamlar.”

ADNAN OKTAR: Aleykum selam. Ali Haydar Efendi’nin, Hicri 1400’de Mehdi (as)’ın çıkacağına dair kanaatini biz nereden anlıyoruz?

OKTAR BABUNA: Yerine bir halife bırakmıyor Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yerine halife bırakmadı. Çünkü halifeliği Mehdi (as)’a bıraktı, tabii. Çok büyük bir Nakşi büyüğüdür, büyük bir alimdir fakat tarikatı sonlandırmıştır, Mehdi (as)’a bırakmıştır. Mehdi (as)’da hatem buluyor, inşaAllah. Mehdi (as) ile sonlanmış oluyor, inşaAllah. Çünkü en büyük mürşit varken, bir mürşit tayin ederse bu, doğru olmaz. Mehdi (as)’ı bildiği için hilafeti ona bırakmıştır, inşaAllah. Dolayısıyla da gelininden korktuğu için değil, Mehdi (as) zuhur ettiği için bırakmıştır inşaAllah. Mehdi (as)’ın çıkacağını bildiği için bırakmıştır. Cübbeli’nin dediği gibi “gelininden korktu” mantığı yanlış, inşaAllah. Böyle büyük bir mürşit, böyle cesur bir insan, böyle büyük bir mücahit gelininden çekinip böyle büyük kutsi bir görevi terk etmez, inşaAllah. Evet. Oktar Hocam, sen oradan herhangi bir sayfa aç. Ondan sonra, bana oradan bir şeyler anlat.

OKTAR BABUNA: Abdülhadi Çalık, Niğde. “Hem bu üç vezaifi (vazifeleri) birden bir şahısta, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerh etmemesi (çürütmemesi) pek uzak, adeta kabil (mümkün) görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi'nin (Peygamberimiz (sav)'in soyunun) cemaat-i nuraniyesini (nurani cemaatini) temsil eden Hz. Mehdi (as)’da ve cemaatindeki şahs-ı manevi de ancak içtima edebilir (toplanabilir). (Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 139) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 186) Hem bu üç vezaifi (vazifeleri) birden... Hz. Mehdi (as)’da ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir (toplanabilir). Demek ki neymiş? Ahir zamanda Hz. Mehdi (as) zamanında üç vazifenin, üçü de aynı zamanda icra edilecek. (Diyanet, saltanat ve siyaset alemindeki vazifeler.) Bediüzzaman "bu benim zamanımda Allahualem mümkün değil" diyor. Demek ki büyük Mehdi iki vazifeyi yapmayacak, bir vazife de yapmayacak. Kaç vazifeyi birden yapacak? Üç vazifeyi birden yapacak. Bu hususu kim söylüyor? Said Nursi Hazretleri söylüyor. Bu kutsi vazife ne zaman olacak? Said Nursi Hazretleri'nden sonra, Bediüzzaman'ın tabiriyle ahir zamanda, yani günümüzde. Allah aşkı için bu konunun anlaşılmayacak bir yönü var mı? Neden bazı kişiler anlamazlıktan geliyor, ben anlayamıyorum. Demek ki ahir zamanda bir kısım insanların basireti, feraseti kapanacak. Ne bu konuyu anlayabilecekler ne Hz. Mehdi (as)'ı fark edebilecekler. Hz. Mehdi (as) 313 kişilik talebesiyle o üç vazifeyi yapmak için cansiperane gayret edecek, inşaAllah. Selamlar, hürmetler, saygılar.” Aleykum selam.

ADNAN OKTAR: Kim söylemiş, anlatmış bu konuyu?

OKTAR BABUNA: Abdülhadi Çalık, Niğde’den Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, ne anladın oradan, anlattıklarından?

OKTAR BABUNA: Bediüzzaman Said Nursi, bu vazifelerin benim zamanımda gerçekleşmesi mümkün görülmüyor diyor Allahualem.

ADNAN OKTAR: Nereden anladın onu?

OKTAR BABUNA: Hem bu üç vezaifeleri birden Hz. Mehdi (as)’da ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir. Yalnızca Hz. Mehdi (as)’da gerçekleşebilir diyor. Bu zamanda gerçekleşmesi mümkün değil diyor.

ADNAN OKTAR: Said Nursi?

OKTAR BABUNA: Evet, Said Nursi.

ADNAN OKTAR: Nerede söylüyor bunu, hangi eserde?

OKTAR BABUNA: Bunu, Kastamonu Lahikası, s. 139, (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 186)

ADNAN OKTAR: İki eserde birden.

OKTAR BABUNA: Evet, iki eserde birden söylüyor.

ADNAN OKTAR: Evet. Anlat, başka?

OKTAR BABUNA: Sebahat Özyiğit, Antalya. “Ahir zamanda, Hz. Mehdi (as) devrinde, Hz. İsa (as)'ın nüzulüyle beraber Allah dünyaya İslam ahlakını nur olarak hakim edecektir. Allah'ın nuru her yeri kaplayacaktır. İslam ahlakı bütün dünyaya hakim olacaktır. Ağızlarıyla güya Allah'ın nurunu söndürmek için bir kısım masonlar, yani ateist masonlar, Darwinistler, materyalistler, Marxistler, ateistler büyük bir çaba veriyorlar, fakat bütün bunlara rağmen ehl-i tuğyan ve ehl-i delalet mağlup olacak. Sevgi, barış, kardeşlik, dostluk, adalet bütün dünyaya hakim olacak, inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.” (Tevbe Suresi, 32) MaşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah bak, her yer kaynıyor. Gençler çok şuurlular, maşaAllah. Bayağı güzel anlatmış. Başka ne anlatıyorlar orada Oktar Hocam?

OKTAR BABUNA: Nazım Kutlu, Samsun. “Cübbeli Ahmet'in yeni çıkarttığı Hz. Mehdi (as) ile ilgili CD setinin 2. CD'sindeki açıklaması aynen şöyle. Takdir milletimizin. Ben ilk duyduğumda inanmamıştım ama gerçekten doğruymuş. Müteşabih hadisi-i şerifleri Cübbeli Ahmet açıklamayı bilmiyor. Cübbeli'nin bu sözleri, birçok insanın imanına olumsuz etki ediyor olabilir. Bediüzzaman Hazretleri'nin, Harun Yahya Hocamız'ın açıklamaları nerede, Cübbeli'nin açıklamaları nerede? Harun Yahya Hocamız’ı Allah başımızdan eksik etmesin. İşte Cübbeli’nin sözleri: "Hz. Mehdi (as) çıktığı zaman, yeryüzü içinde bulunan altın madenlerini dışarı vurmaya başlayacak. Hocaefendi desene hiç gidilmez. Niye? E bir de baktın ki evin bahçesinden kocaman direk gibi, sütun gibi altın çıktı. E şimdi sen bu altını bırak da git Mekke'ye. Aç susuz Mekke'de ne yiyeceksin. İşte ne diyorum sana işler zorlaşacak, kolay olmayacak. Yeryüzü diyor, nasıl olsa artık Kıyamet yaklaştı, altının gümüşün kimseye yarayacağı yok. Direk gibi altınlar. Direk ne demek biliyor musun? O caminin direkleri var ya koca koca direkler. Yani bizim camiye bakma sen. Bizim caminin buranın direkleri apartman direkleri, bunlar küçük. Sen Fatih Camisi'nin direklerini biliyor musun? Süleymaniye'nin direklerini, fil ayaklarını biliyor musun fil ayaklarını. O, kaç ton. O direkleri gör işte bak, kafandan takken düşer, o kadar uzun direkler. O direkler gibi altınları toprak çıkaracak dışarı atacak. Bir de bakacaksın böyle koca koca sütunlar gibi altın madenleri, som altın. Dışarı vurmuş. Şimdi millet bir küpe için bir yüzük için birbirinin kafasını kırıyor. Millet birbirini öldürüyor yahu. O kadar altını sokakta görenler ne yapacak acaba? İşte Kıyamet yaklaştı."

ADNAN OKTAR: Evet, Cübbeli’nin ne, minare gibi mi diyor? Yerden som altın çıkacak diyor.

OKTAR BABUNA: Direkler, fil ayağı gibi.

ADNAN OKTAR: Bahçelerden?

OKTAR BABUNA: Evet.

ADNAN OKTAR: Anladığım en az bir yüz metre falan boyunda, 5 metre çapında, som altından külçeler yer altından fışkıracak diyor. Her yerden, bütün Müslümanların bahçelerinden, dolayısıyla bir altın enflasyonu olacak diyor. Evet, ama işte bunlarda olacak ki, insanlar kıyas yapsın. Doğruyu, hakikati daha iyi kavrayabilsinler. Buradaki acayipliği görmeleri lazım ki hakkı, doğruyu daha iyi anlayabilsinler. Eğer böyle izahlar olmasa hakkı, doğruyu kavramada da bir zorluk olabilir. Bir de ahir zamanın ne kadar şiddetli olduğunu görmeleri açısından da çok manidardır ki bir tanesi bu izahlarından. Yalnız biz tabii Cübbeli derken bir zihniyet var; o, onu temsil ettiği için onun adını kullanıyoruz. Yoksa Cübbeli ile bizim bir alıp veremediğimiz yok, inşaAllah. Senin hoşuna gidiyor bu konuları anlatmak Oktar Hocam. Evet, devam edelim.

OKTAR BABUNA: Refik Coşar, Diyarbakır. “Bediüzzaman Said Nursi’nin sözleri: “Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kutsi çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz. (hazırlıyoruz)” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189, Mektubat, 34)” Yani, Bediüzzaman inşaAllah Hocam, kendi çalışmalarının Hz. Mehdi (as) ve öğrencilerine zemin hazırladığını ifade ediyor bu sözleriyle inşaAllah. “Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvette) bir hamiyet-i âliye (yüce bir gayret) feveran edecek (coşacak) ve Hz. Mehdi (as) başına geçip, tarik-ı hak (hak yola) ve hakikate sevk edecek.” (Mektubat, s. 473) Said Nursi Hazretleri Hz. Mehdi (as) ve talebelerine zemin hazırladığını “O nurani zatlara zemin izhar ediyoruz” diyerek belirtmiştir. Ahir zamanda Bediüzzaman'ın kastettiği vakit Allahualem gelmiştir. Feveran, şiddetli coşku oluşmak üzeredir. Hz. Mehdi (as) bu güzel hareketin manevi lideri olarak görev alıp insanları hak yola, doğru yola sevk edecek. Bunun sonucunda muhteşem bir Türk İslam Birliği oluşacak.” MaşaAllah Hocam.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, kim bunu söyleyen?

OKTAR BABUNA: Refik Coşar, Diyarbakır’dan.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Diyarbakır’ın aslanlarından demek ki. Diyarbakırlılar çok dindardırlar. Güneydoğu’daki kardeşlerimiz olsun, Anadolu olsun bütün Türkiye hep dindar. Yüzde 99; Darwinizm’e inanmayanların oranı. Avrupa ve dünyada birinciyiz iman konusunda, elhamdülillah. Üzerimize yok.

OKTAR BABUNA: MaşaAllah, sizin vesilenizle Hocam. Avrupa da çok değişti Hocam. İngiltere’de % 25’lere düşmüş ki tam tersiydi.

ADNAN OKTAR: % 25, Darwinizm’e inananların sayısı % 25, evet.

OKTAR BABUNA: Evet, tam tersi idi. Çok büyük oranda, zaten oranın beşiği yani Darwinizm’in. Bütün ülkelerde aynı şekilde; Fransa da aynı şekilde, tepetaklak gidiyor, Amerika da gidiyor, Uzak Doğu da gidiyor. Sizin eserleriniz 200 ülkede okunuyor Hocam, maşaAllah. 100 milyonun üzerinde kitap indiriliyor.

ADNAN OKTAR: Çünkü yalanlarını ortaya koyduk. Bundan sonra insanları kandıracak bir güçleri kalmadı. Fakat sadece çaylı toplantılar yapıp, milletin çay ihtiyacını gideriyorlar anladığım kadarı ile inşaAllah. Bu yarınki Vakit Gazetesi mi?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Vakit, bak her zaman söylüyorum, Vakit Gazetesi delikanlı gazetedir. Çok samimi bir gazete, o yönüyle tebrik ediyorum ben Vakit’i. Bu bir şirket üstünlüğü falan değil de, hakikaten dürüst, Allah için hareket eden, samimi insanlar. Eğer onlar hakkı anlatmada bu kadar cesur olmasalar, bazı sorunlar çıkabilirdi. Böyle cesurca hakkı savunmuş olmaları çok büyük bir hizmet, çok faydalı güzel bir çalışma, inşaAllah. Burada da bir ilan var. Onu da gösterelim. Yarın çıkacak Vakit’teki ilan. Annenin bizimle ilgili olumlu sözlerini yayınlamışlar değil mi orada?

OKTAR BABUNA: Evet, öve öve bitiremiyorlardı bir zamanlar Hocam. Babam da aynı şekilde.

ADNAN OKTAR: Annenin, babanın, Türkan Akyüzalp’in bizleri öven sözleri var. Ondan sonra çeşitli konular var bunlar önemli olduğu için herhalde anladığım kadarıyla ilan olarak verilmiş. İnşaAllah vardır bir hayır, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Onlar zaten samimi kanaatleri Hocam, yani daha sonraki tavırları değil. Samimi kanaatleri öncekiler o öven. Babam siz göstermiştiniz Hocam Objektif proğramında çıkıp öve öve bitiremiyor. “Ben” diyor, “seyahat ederek, birlikte yatıp kalkarak tanıdım bu insanları” diyor. “Çok güzel ahlaklılar” diyor, “çok iyi yetişmişler” diyor. “O kitapları sizden başkası yazamaz” diyor. “Ben bu konunun uzmanıyım” diyor, “mümkün değil başkası yazamaz” diyor. Faaliyetlerinizi takdir ediyor, sizinle görüştü defalarca, sonradan ne olduysa oldu.

ADNAN OKTAR: Allah hidayet versin ne diyelim, dua edelim inşaAllah. Sen devam et güzel şeyler anlatıyorsun.

OKTAR BABUNA: Sabri Sadık Atamer, Burdur. “Kehf suresi, 65. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım. “Derken, Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” 67. ayet, “Dedi ki: ‘Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?’ Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.’” Ahir zamanda Allah’ın Katından bir rahmet verdiği ve bir ilim, yani vehbi ilim ve ilmi batın öğrettiği Hz. Mehdi (as)’ın birçok yaptığı iş harika olacak. Avam bu uygulamaların hikmetini anlayamayacak, yani halk anlayamayacak. Onu delaletle ve yanlış yola gitmekle suçlayacaklar. O yüzden de talebelerinin sayısı çok az olacak, 313 kişi. Hatta gafil, cahil bazı hocalar ona karşı tavır alacaklar. Bu hususlar hadis-i şeriflerde açıkça belirtilmiştir.”

ADNAN OKTAR: Sen anladığını anlat.

OKTAR BABUNA: Kefh Suresi’nde Hz. Hızır (as)’dan bahsediliyor, O’nun batın ilminden. Hz. Musa (as) O’nun yaptıklarını öncelikle kavrayamıyor. Daha sonra Hz. Hızır (as) kendisine neden olduğunu anlatıyor. İlk bakışta anlaşılmaz diyor. Hz. Mehdi (as) buna benzetilmiş, ahir zamanda da Mehdi (as)’ın benzer bir ilimle donatılacağı ve yaptıklarının hemen insanlar tarafından anlaşılamayacağı, hatta yanlış yolda olacağını düşünecekleri, daha sonradan Mehdi (as)’ın yaptıklarını kavrayacakları ve sevecekleri ifade ediliyor burada Hocam bu benzetmeyle inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet, başka devamında güzel şeyler olması gerekiyor devam et.

OKTAR BABUNA: “Mehtap Gürsoy, Manisa. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.” (Hac Suresi, 41). Bu ayet-i kerime bir yönüyle açıkça Hz. Mehdi (as)’ı işaret etmektedir. Hz. Mehdi (as) şu an marufu emrederek, münkerden sakındırarak manevi bir iktidara doğru süratle ilerlemektedir. 2014’ler, 2021’ler bu müjdenin açıkca görüleceği yıllar olacak.” Kuran’daki ayette hakimiyet verildiğinde salih müslümanlara, ki bu Mehdi (as)’a işaret eden bir ayet olarak inşaAllah. İktidar sahibi kılarsak diyor Allah, namazı dosdoğru kılacaklarını, zekatı vereceklerini, iyiliği emredip, kötülükten sakındıracaklarını buyuruyor Allah. Hz. Mehdi (as) da inşaAllah bu şekilde olacak. Manevi lideri olduğunda Türk İslam Birliği’nin ve dünyanın inşaAllah, daha sonra tam bu şekilde davranacağını anlıyoruz inşaAllah.

ADNAN OKTAR: İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: “Gürkan Şaşmaz, Karabük. ‘Deccal bir nehre gelecek akmasını emredecek akacak, sonra yukarıya dönüp akmasını emredecek akacak, kurumasını emredecek kuruyacak.’ (Hammadoğlu Nuaym, Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci). Rivayette deccal zamanında barajların kurulmasına işaret edilmektedir. Zira kapakları kapatıldığında nehirler hemen kurumakta, açıldığında tekrar akması sağlanmaktadır (Doğrusunu Allah bilir). Bu da otomatik kumanda ile yapılmaktadır. Harun Yahya Hocamız bu konuyu çok iyi açıklamış, cahil, cühela olsa bu konu zahir anlamı üzerindedir müteşabih değildir diyerek kim bilir nasıl açıklardı.”

ADNAN OKTAR: Sen anladığını anlat şimdi.

OKTAR BABUNA: Deccalin nehirlerin kuru dediğinde kuruması ve yapıl dediğinde yapılması ahir zamana bakan ve ahir zamanda barajların kurulmasıyla ve bunların otomatik kumanda sistemleriyle, mesela nehrin suyun akışını durduruyor baraj dilediği zaman, kapaklar açıldığı zaman da akmaya devam ediyor. Bu ahir zamandaki teknolojiye işaret ediyor. Yoksa zahirine bakıldığında o cahil hocalar bunun işte bir sözle nehrin duracağı, bir sözle akacağı anlamını da verebilirlerdi ama, kesinlikle bu şekilde değil.

ADNAN OKTAR: Evet şu an değil mi istendiğinde bir anda baraj kapakları açılıyor, bir anda kapatılıyor. Daha önce böyle bir teknoloji var mıydı? Ahir zamanda Hz. Mehdi (as) devrinde oldu bu teknoloji. Dolayısıyla hadiste ahir zamandaki teknolojiye bakıyor.

OKTAR BABUNA: “Altay Şen, Eskişehir. Şeytandan Allah’a sığınırım. “De ki: ‘Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz.’” (Taha Suresi, 135). Hz. Mehdi (as) konusunda birçok kişi, birçok değişik fikir öne sürüyor. Hemen herkes bu konuyu gözetliyor. Sonunda vakit geldiğinde sahib-ül zaman kimmiş, doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında görüp bilecekler. Allah'ın kaderini hiç kimse değiştiremez. İstemekle, çalışmakla, gayretle Hz. Mehdi (as) olunmaz. Kaderde Hz. Mehdi (as) olmak gerekir. Reddedenler olmasına rağmen, "birkaç yüzyıl sonra gelecek" diyenler olmasına rağmen, "şahıs değildir, şahsı manevidir" diyenler olmasına rağmen, "daha önce geldi geçti" diyenler olmasına rağmen kaderdeki gerçek Hz. Mehdi (as)’ı bütün insanlık yakında bilip tanıyacaktır”. Herkes gözetliyor, bekliyor. Hocam Hz. Mehdi (as) bir ispat makamıdır, iddia makamı değildir siz daha önce de söylemiştiniz inşaAllah. Kaderdeki Hz. Mehdi (as) kimse mutlaka O’dur. Eze eze Hz. Mehdi (as) görevini yapacaktır ve görevini tamamlayacaktır. İslam ahlakını dünyaya hakim kılacaktır inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bunu yazan kim?

OKTAR BABUNA: Altay Şen, Eskişehir’den.

ADNAN OKTAR: Her yerde maşaAllah çok kaliteli gençler gelişti. Üslup, mantık mükemmel, anlatım. MaşaAllah hep mürşit oldular, maşaAllah çok şahane. Çok akılcı izahları inşaAllah. Bayağı güzel.

OKTAR BABUNA: “Kamuran Artınç, İstanbul. Resulullah (sav) hadis-i şeriflerinde şöyle bildirmiştir; ‘Şüphesiz ki Kaim Hz. Mehdi (as) zamanında bir mümin doğuda olsa, batıda olan kardeşi kendisini görür. Hakeza batıda olsa doğuda olan kardeşini görür’. İkdu'd-Durer'de der ki: ‘Bu ses bütün yeryüzüne yayılacaktır, her kavim kendi dilinden duyacaktır’. Başka bir hadis-i şerifte ise Resullullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Semadan dünya insanlarına yönelik olan bir ses ki, herkes bunu kendi dilinde işitir.’ (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman). Hadislerde ayrıca, yine internet, televizyon radyo gibi iletişim kanalları yoluyla her toplumun, Hz. Mehdi (as)’ın sesini ve görüntülerini, kendi konuştukları lisanda tercüme edilmiş olarak dünyanın her yanından dinleyebileceklerine de işaret edilmiştir. Nitekim günümüzde bu durum aynı şekli ile oluşmaktadır ve bu çok büyük bir mucizedir. Hz. Mehdi (as)’ın zamanında da Hz. Mehdi (as) ile ilgili haberleri her kavim kendi diline tercüme edilmiş olarak duyacaktır. Hadis-i şerifler bu duruma işaret etmektedir. Bazı cahil hocalar ise, kanatlı meleklerin göğü kaplayacağını ve gökten herkese kendi lisanında bağırarak Hz. Mehdi (as) hakkında bilgi vereceklerini, bütün insanlarında bu melekleri göreceğini söylüyor. İstanbul'u düşünüyorum. Laleli, Aksaray, Eminönü'nde yüzlerce turist var. Gökten meleklerin, hepsine kendi dilinde hitap ettikleri takdirde nasıl bir durum oluşacağını bir düşünün. Seslerin, konuşmaların hepsi birbirine karışır. Böyle bir durumda kim, kendisine hitap edildiğini nereden anlasın? Gök kanatlı meleklerle dolu olur, görünmeyecek hale gelir. Bu durumda imtihan ortamı kalkmış olur, aklın ihtiyarı da kalkar. Zira hiçbir peygamber döneminde böyle bir olay olmamıştır. Bu cahil hocalar, bu üsluplarıyla dine, İslam'a çok büyük zarar vermiş olmuyor mu?”

ADNAN OKTAR: Hadisler nasıldı? Bir daha oku bakalım. Başından o konu ile ilgili.

OKTAR BABUNA: ‘Şüphesiz ki Kaim Hz. Mehdi (as) zamanında bir mümin doğuda olsa, batıda olan kardeşi kendisini görür. Hakeza batıda olsa doğuda olan kardeşini görür”.

ADNAN OKTAR: Nasıl oluyor bu? Şu an teknolojik olarak.

OKTAR BABUNA: Tabii internet teknolojisiyle. Televizyonla, telefonla bu mümkün.

ADNAN OKTAR: Telefonla konuşurken karşıdaki kişiyi görüyor. O da onu görüyor. Görüntülü konuşma. Hadis bunu açıkça anlatıyor.

OKTAR BABUNA: İkdu'd-Durer'de der ki: Bu ses bütün yeryüzüne yayılacaktır, her kavim kendi dilinden duyacaktır.

ADNAN OKTAR: Tercüme edilmiş olarak. Veya internette. Tercüme edilmiş olarak duyuluyor. Evet.

OKTAR BABUNA: Başka bir hadis-i şerifte ise Resullullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Semadan dünya insanlarına yönelik olan bir ses ki, herkes bunu kendi dilinde işitir.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman). Aynı şekilde ahir zaman teknolojine işaret eden, tercüme edilmiş olarak duyurulacağını bildiren bir hadis. Halbuki zahiren bakacak cahil bir kişi çok farklı bir şekilde yorumlayabilir. Ondan da insanın imanına zarar verecek bir durum ortaya çıkar inşaAllah. Rasim Ada, Malatya. Şeytandan Allah’a sığınırım. Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104). Asrımızda bu ayet-i kerimede belirtilen görevi tam anlamıyla yapacak olan Hz. Mehdi (as) ve talebeleridir. Fakat Hz. Mehdi (as) ve talebeleri çok şiddetli baskı, iftira, hakaret, saldırılara ve zorluklara maruz kalacaklar. Bu da onların makamlarını yükselmesine ve aldıkları sevabın kat kat artmasına vesile olacaktır. "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir". (Al-i İmran Suresi, 186).

ADNAN OKTAR: O ayetten ne anlıyorsun Oktar Hocam?

OKTAR BABUNA: Bu görevleri tam anlamıyla yapacak olan iyiliği emredip, kötülükten sakındıran Hz. Mehdi (as) ve talebeleridir. Ancak bunu yaparken de Allah’ın adetullahı gereği çok büyük iftiralara, baskı ve zulme maruz kalacaklardır. Ancak bunlara sabretmeleri dolayısıyla bu onların makamlarını yükseltecektir inşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bak diyor ki, Hz. Ali (ra); Hz. Mehdi (as)’ın kıyamının getirdikleri yani Mehdi’nin çıkışında ortaya çıkan olaylarla ilgili şöyle diyor: “Halkın kişisel reylerini -halkın kişisel kanaatlerini, yorumlarını- boşverir Hz. Mehdi (as). Yani ondan etkilenmez. İnsanların aleyhte konuşmaları, ters izahları, şu bu, hani var ya olumsuz konuşan insanlar olur. Onlardan etkilenmez diyor. Kuran’ın hükmünü icraya başlar diyor Hz. Ali (ra), Hz. Mehdi (as) çıktığında. Evet. “İnsanlar Kuran’ı kendi nefislerine göre yorumladıkları zaman Hz. Mehdi (as) onların düşüncelerini Kuran’a doğru yönlendirip onu Kuran’ın gerçeklerinin hizmetine sunacak. Sonra size Kitap ve sünnetin nasıl unutulduğunu gösterecek ve onun canlı anlamlarını ihya edecek.” (Neçhül Belaya, s. 134) “Resulullah (sav)’in her yaptığını Mehdi (as) da yapacaktır. Resulullah (sav) cahiliye temellerini yıktığı gibi o da cahiliyenin temellerini yıkacaktır. O da İslam’ı yeniden baştan alacaktır”. (Mikyarul Mekail, c. 1, s. 57). Evet, sen devam et Oktar Hocam.

OKTAR BABUNA: “Seyfullah Pazarcı, Ordu. Resulullah Efendimiz (sav) hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor; Naim buyurdu ki: “Ben Hz. Mehdi (as)’ı peygamberlerin suhufunda (sahifelerde; Adem, Şit, İdris ve İbrahim peygamberlere indirilen sahife şeklindeki kitaplarda) şöyle bulurum: "Hz. Mehdi (as)’ın amelinde ne zulüm ne de ayıp yoktur." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 21) Peygamberlere dair olan kitaplarda, "Hz. Mehdi (as)’ın işi zulüm ve kötülük değildir" şeklinde işaret edilmiştir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49) Daha önceki Peygamberlerin kitaplarında ve suhuflarında bile Hz. Mehdi (as)’dan bahsedilmesinin, çap ve dünya insanlığına yaptığı etki açısından ve birçok yönden dünya tarihinin en büyük olayı olduğu anlaşılıyor. (Allahualem)

ADNAN OKTAR: Evet. Tevrat’ta Hz. Mehdi (as), Mesih olarak çok detaylı anlatılır. Mesih olarak geçer Mehdi (as)’ın adı. Fakat Hz. Mesih, İsa Mesih (as) ayrıdır. O da gelecektir. Kuran’da üç ayet var geleceğine dair. Fakat Tevrat’ta tarif edilen Kral olarak geçen Mesih; Hz. Mehdi (as)’dır. Onun alametlerini biz ayrı bir kitap olarak yaptık. “Mehdi, Hz. İbrahim neslindendir” diye bir kitap. Onu www.harunyahya.org adresine giren kardeşlerimiz oradan görebilirler. Ücretsiz olarak indirebilirler.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. Zaten siz anlattığınızda da tabii ilk defa duymuşlardı o İsrail’li Musevi kardeşlerimiz inşaAllah. Çok hoşlarına gitti. Çok da sevindirler. Memnun oldular. İnşaAllah.

SUNUCU: “Sevgili Hocam; insanın rahatsız olduğu beğenmediği tavırlara karşı nasıl davranması gerekir? Bir insanı hatasını anlayıp bunu sona erdirdiğinde mi affetmek gerekir? Yoksa her halükarda affetmek gerekir mi?”

ADNAN OKTAR: Müslümanda intikam, kin duygusu olmaz. Müslüman yaptığı anormalliğe buğz eder onu düzeltmesini ister ama insanlara karşı çok şefkatli, merhametli olmak lazım. İnsanlar zayıf yaratılmıştır, ayet var. Anlayışlı olmak lazım. Hata yapabilir, unutabilir, şaşırabilir. Üstüne gitmek, onu ezmeye kalkmak doğru olmaz. Ama etkileyici söz söylemek önemlidir tabii ki. Ama şefkat ve merhamet, her zaman en güzel tavır olur. Affedici tavır en güzel olan ahlaktır. En güzel ahlak çeşitlerindendir. Ama tabii insanın düzelmesi için de Kuran’ı esas alan bir üslup kullanılması gerekir. İnsanı terbiye ederken, anlatırken mutlaka Kuran’a dayanması gerekir. Ben kafama göre böyle söylüyorum dediği zaman o insan bundan etkilenmez. Ama Allah böyle söylüyor dersen çok etkilenir. Çünkü adam ben öyle düşünüyorum derse, o da ben de böyle düşünüyorum der. Olmaz. Ama Allah böyle istiyor dendiğinde, Allah hepsinin üstünde olduğu için o zaman kanaati gelir. İnşaAllah. Oktar Hocam devam et.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. Ali Bozkurt Fatihan, Kayseri. “Türkiye'nin liderliğinde Türk Devletleri’nin desteğiyle, çok yakın zamanda büyük bir Türk İslam Birliği'nin oluşacağı anlaşılıyor, inşaAllah. Hz. Mehdi (as)’ın zuhuruyla birlikte bu birlik muhteşem bir hal alacak. O zaman ne PKK sorunu kalacak, ne ekonomik sıkıntı. Çok zengin, mutlu, müreffeh, büyük bir Türkiye olacak. O dönemde cahil cühela birçok kişi mahçup olacak, inşaAllah.”

ADNAN OKTAR: Kim bunu söyleyen?

OKTAR BABUNA: Ali Bozkurt Fatihan-Kayseri’den Hocam.

ADNAN OKTAR: Hey maşaAllah. Kayseri’nin aslanlarından. Kayseri aslandır, bütün Anadolu gibi maşaAllah.

OKTAR BABUNA: Sadullah Hilal, Nevşehir. “Hadis-i şeriflerde Hz. Mehdi (as)’ın Türkiye'den ayrılmayacağını ve yurt dışına çıkmayacağını şöyle bildirilmiştir. ‘Mehdi Rum’dan, Türklerden (çünkü, eskiden Türkiye'ye diyar-ı Rum deniliyordu.) ayrılmayacaktır.’" (İş'afü'r-Rağıbîn'den naklen Tılsımlar Mecmuası, Bediüzzaman Said Nursi, s. 212)”.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Rum’dan ayrılmayacak diyor. O zaman hep burada. Hz. Mehdi (as) inşaAllah, İstanbul’u manen fethedecek. Said Nursi ne diyor? “Basra, Kufe ve Şam gibi yerleri tasavvur etmişler” diyor, “halbuki” diyor, “İslam aleminin başkenti hep değişti” diyor. “Bir Basra’daydı, bir Küfe’deydi, bir Şam’daydı ama alimler zannetti ki hep orada kalacak, onun için Basra dediler” diyor, “Küfe dedi” diyor, “Şam dedi” diyor çeşitli alimler. Doğrusu İstanbul inşaAllah. Son olarak İstanbul’da kaldı, çünkü hilafetin merkezi burasıydı. Sonra kaldırıldı gerçi bu ama en son İstanbul’da kalmıştı. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as) da İstabul’da zuhur edecek inşaAllah.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. Siz söylemiştiniz Hocam hadis-i şerifte de inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii açıkça söylüyor. “Hangi Medine?” diyorlar Peygamberimiz (sav)’e. “İstanbul’dur” diyor. Medine demek şehir demektir çünkü. “Hangi şehirdir?” diyorlar, “İstanbul’dur” diyor.

OKTAR BABUNA: “Murtaza Kocahisarlı, Amasya. Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunda çift kuyruklu bir kuyruklu yıldız çıkacak. 24 Şubat 2009 tarihinde dünyaya en yakın, noktadan geçen Lulin kuyruklu yıldızı. ‘Ve öyle parlak olacak ki Dolunay gibi parlayacak. Bu yıldızın çıkışından sonra öyle çok yağmur yağacak ki, büyük hasar olacak. Fakat halk bu yağmurları sevinçle karışlayacak. Çünkü bundan önceki birkaç yılda hiç yağmur yağmamış olacak.’ (Murtaza Laka-Tayrıl Basım evi, Londra 1993). Bu olayın zamanımızla aynı olmasıyla dünya çapında çok büyük bir olay olması, bütün medyada duyurulması gerekiyordu. Demek birçok kişiyi bu olay rahatsız etti ki, güya konuyu kapatmak istiyorlar. Bunlar boşa çabalar. Allah’ın kaderini hiç kimse durduramaz, Allah doğruların yardımcısı olsun. Selamlar.”

ADNAN OKTAR: Sen bunu açıkla biraz.

OKTAR BABUNA: Hadislerde özellikle İmam Rabbani, dikkat çekiyor; iki kuyruklu bir yıldızın çıkacağından bahsediyor. Boynuz gibi normalden daha parlak olan, dolunay gibi parlak bir yıldızın ve bunun doğudan batıya hareket edeceği bildiriliyor. Bütün diğer gök cisimlerin aksine. Bu aynısıyla Şubat 2009 yılında gerçekleşti. Buna ilaveten, bundan önce bir kuraklığın olacağı, bu kuyruklu yıldızın çıkmasıyla sel gibi yağmurların yağacağı, hatta hasar vereceği ama insanların bundan kuraklıktan dolayı memnun olacağı bildiriliyor. Bunlar aynısıyla gerçekleşti Hocam.

ADNAN OKTAR: Ne bu kuyruklu yıldızın adı?

OKTAR BABUNA: Lulin kuyruklu yıldızı.

ADNAN OKTAR: İki uçlu iki ucu da parlıyor.

OKTAR BABUNA: Bu da siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Kuyruklu yıldızlarda hiç alışılmış bir durum değil. Hepsinin tek kuyruğu var mesela Halley kuyruklu yıldızı gibi, bunun çok farklı olarak iki kuyruğu var.

ADNAN OKTAR: Bu Hz. Mehdi (as)’ın çıkış alametidir aynı zamanda. İki kuyruklu yıldızdan birisidir. Hz. Mehdi (as) zamanında çıkacak olan.

OKTAR BABUNA: Bir de ‘Halley’ çıkmıştı Hocam. 1986 yılında ona da işaret var inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet, o da hadis-i şeriflerde belirtilmiştir.

OKTAR BABUNA: Evet, inşaAllah Hocam. “Ebru Özkan, Tekirdağ. Bir rivayette: ‘Şu muhakkak ki ahir zamanda, Magrib memleketinin en uzak mevkiinden Hz. Mehdi (as) denilen bir zat çıkacak. Ve ön tarafında 40 bin mesafe olarak yardım yürüyecek. Hz. Mehdi (as)’ın bayrakları beyaz ve sarıdır, içinde çizgiler bulunur. Bayrakların da Allah’ın ismi azamı yazılmıştır. Onun bayrağı altındaki hiçbir birlik mağlub edilmez buyurulmuştur.’ (İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir zaman Alametleri, Muktasaru Tezkiret-il Kurtubi, s. 438). Beyaz kağıt sayfaları, sarı altın yaldız süsler, çizgiler, Allah’ın ismi azamı yazan yazılardan oluşan kitaplar ve bu kitapların ateistlere, Darwinistlere, materyalistlere, Marksistlere karşı kesin ve ezici galibiyeti Hz. Mehdi (as)’ın eserlerinde görebileceğimiz güzellikler olarak harika bir tarzda açıklanmış Allahualem.”

ADNAN OKTAR: Yani bayraktan kasıt kitaplarıdır. Tarzında.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah. Beyaz zemin ve sarıdır diyor inşaAllah. Altın yaldızlı çizgilerle inşaAllah. “Mehmet Emin Akyürek, İstanbul. İmam Rabbani Hazretleri Mektubat-ı Rabbani isimli eserinde o devirde doğan kuyruklu yıldızla ilgili olarak, ‘halbuki bu doğuş Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru zamanın da olacak zuhur değildir. Zira onun zuhuru yüzbaşlarında olacaktır. Şu anda dahi yüzbaşını 18 yıl geçmiş vaziyettedir’ demiştir. İmam Rabbani Hazretleri’nin bu sözünde kullandığı ‘şu anda dahi yüzbaşını 18 sene geçmiş vaziyettedir’ ifadesi de önemlidir. İmam Rabbani Hazretleri bu sözüyle eğer ki Hz. Mehdi (as) çıkmış olsaydı kesif ve keramet sahibi veli bir insan olarak kendisinin de yüzyıl başından o ana kadar geçen zaman içerisinde, 18 yıl içerisinde yaşanan zuhur alametlerin tahakkukundan Hz. Mehdi (as)’ı imanın nuruyla hissedeceğine ve fark edeceğine işaret etmektedir. Oysaki İmam Rabbani Hazretleri’nin kendisi döneminde yüzyıl başını 18 sene geçmiş olmasına rağmen Hz. Mehdi (as)’ın çıkış alametleri gerçekleşmemiş dolayısıyla Hz. Mehdi (as) zuhur etmemiştir.” Onun döneminde 18 yıl geçmiş olmasına rağmen zuhur alametleri gerçekleşmediği için Mehdi (as)’ın çıkmayacağını bildiriyor çok açık bir şekilde.

ADNAN OKTAR: Çünkü çok fazla alamet var. Bunları görmediğine göre Mehdi (as) da çıkmadı diyor. Haklı olarak.

OKTAR BABUNA: “Dolayısıyla İmam Rabbani Hazretleri Hz. Mehdi (as) zuhur eder etmez, İslam ahlakının bütün dünyaya hakim olacağı, dolayısıyla da Hz. Mehdi (as)’ın bakan herkes tarafından hemen tanınacağı yönünde bir izahta, imada bulunmamaktadır”. Böyle bir izahı yoktur İmam Rabbani’nin gerçekten de.

ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav) alametlerini niçin belirtiyor Hz. Mehdi (as)’ın? Önce alametleri belirecek de onun için. Önce şahsı belirecek demiyor. Önce alametler çıkacak, sonra kendisi çıkacak, onun için alametleri anlatıyor.

OKTAR BABUNA: Hatta önemli bir süre tanınmayacağını bildiriyor Peygamberimiz (sav) inşaAllah, hadislerinde. Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Hz. Yusuf (as) gibi tanınmaz diyor.

OKTAR BABUNA: “O insanları görür ama insanlar onu görmezler” diyor inşaAllah. “Hz. Mehdi (as) ilk zuhur ettiğinde, herkes tarafından hemen tanınmayacağı, halkın arasında olmasına rağmen bilinmeyeceği ancak keşif ve keramet sahibi veli insanların onu, iman nurundan, imanın derinliğinden ve iman heybetinden tanıyabilecekleri Said Nursi Hazretleri’nin ifadelerinden de anlaşılmaktadır”.

ADNAN OKTAR: Said Nursi ne diyor? “O şahıs, eşhas” diyor “imanın nuruyla tanınabilir” diyor.

OKTAR BABUNA: “Harun Yahya Hocamız bu konuyu çok güzel açıklamış, ben sadece naklediyorum. Hürmet ve selamlarımla”. İnşaAllah. Cemalettin Tekpençe, Konya. Fırat’ın suyunun barajla kesilmesi Afganistan’ın, Azerbaycan’ın, Irak’ın işgali, Müslümanlara zulüm uygulanması, Kabe’nin işgali, Ramazan ayında 15 gün ara ile Ay ve Güneş tutulmalarının olması -1981 ve 82 yıllarında oldu bu. Bir kuyruklu yıldızın çıkması -ki 1986 yılında ‘Halley’ kuyruklu yıldızı çıktı, Dünya’nın yakınından geçti- ikinci bir kuyruklu yıldız çıkması İmam Rabbani Hazretleri’nin bildirdiği yıldız ‘Lulin’ kuyruklu yıldızı, bu yıldızın batıdan, doğuya doğru hareket etmesi, iki uçlu ve parlak olması ve bu kuyruklu çıkışından önce yağmurların kesilmesi, Bağdat’ın alevler içinde kalması”.

ADNAN OKTAR: Bağdat niye alevler içinde kaldı?

OKTAR BABUNA: “Irak savaşı, Irak’ın işgalinde bu gerçekleşti. Bağdat’ın yıkılması, Irak’ın para biriminin kaldırılması, para birimi kalktı Irak işgal edildiğinde, Irak’ın yeniden yapılanması, bu da oldu. İran-Irak arasında savaş olması, bu da oldu 1980 yılında. Hayat pahalılığının artması, ekonomik kriz, binaların yükselmesi, tozlu-dumanlı bir fitne, ki bu 11 Eylül tarihinde ABD’nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen tarihi bir saldırı”.

ADNAN OKTAR: Ekonomik kriz de devam ediyor halen.

OKTAR BABUNA: “Şam ve Mısır meliklerinin öldürülmesi, Mısırlı devlet yöneticilerinden Enver Sedat, Butros Gali, Ahmet Maher Paşa, Mahmut Nukraşi Paşa’nın öldürülmeleri, yaygın katliamların meydana gelmesi, Haşimilerden üst düzey birilerinin öldürülmesi”.

ADNAN OKTAR: Yaygın katliamlar var mı İslam aleminde, Türkiye’de?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: PKK olayı var.

OKTAR BABUNA: Afganistan’da bu şekilde oldu.

ADNAN OKTAR: Irak da var.

OKTAR BABUNA: Ürdün Kralı Abdullah’ın öldürülmesi, zinaların artması, sistemlerin değişmesi.

ADNAN OKTAR: Mesela hangi sistemler değişti? Rusya yıkıldı, komünizm yıkıldı.

OKTAR BABUNA: Çeşitli Müslüman ülkelerinde de bu şekilde oldu.

ADNAN OKTAR: Mesela başka, Romanya’da komünizm yıkıldı, başka birçok ülke de yıkıldı. Arnavutluk’ta yıkıldı.

OKTAR BABUNA: Doğu Almanya’da. ‘Berlin Duvarı’ kalktı inşaAllah. 20. yüzyılda dünyanın dört bir yanında hakim olan komünist rejimlerin yüzyılın sonlarına doğru yıkılması. Doğu tarafından bir ateşin görülmesi, 1979 yılında İstanbul’da batan Independenta gemisi, semada büyük bir patlama ile gerçekleşti, bu da gerçekleşti Hocam.

ADNAN OKTAR: Ne zaman oldu? 79’da.

OKTAR BABUNA: Büyük bir patlama ile patladı, hakikaten hadiste tarif edildiği gibi uyuyanları uykusundan uyandırdı. Ayakta olanları oturtacak şekilde, oturanları da kaldıracak derecede. Can ve mal kaybına yol açtı, hadiste belirtildiği gibi. Ayrıca büyük bir parlamadan bahsediliyor Hocam, aydınlanmadan.

ADNAN OKTAR: Gündüz oldu zannettiler. Hadiste de öyle geçiyor.

OKTAR BABUNA: Çok büyük bir parlamayla İstanbul kırmızı bir şekilde aydınlanmıştı Hocam inşaAllah. Gece yarısından sonra. “Sema’dan bir el uzanması”, uzayda insan eli biçiminde oluşan ve NASA tarafından saptanan el şeklinde bir görüntü saptadılar, hakikaten böyle büyük teleskoplarla çekilmiş olan. Ele çok benziyordu hakikaten. “Zamanın kısalması, ani ölümlerin çoğalması,”

ADNAN OKTAR: Zaman kısaldı mı?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, ahir zamanda, hakikaten çok hızlı geçmeye başladı zaman.

ADNAN OKTAR: Değil mi haftalar, günler, saatler çok hızlı geçiyor.

OKTAR BABUNA: “Salgın hastalıkların artması”. Ayrıca bununla ilgili hadisler de gerçekleşti. Siz tarif etmiştiniz, domuz gribine işaret eden ve kuş gribine işaret eden hadis var Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet Buhari’de geçiyor, sahih hadis kitabı.

OKTAR BABUNA: Bu olaylarının hepsinin, Hz. Mehdi (as)’ın zuhur alameti olarak ahir zamanda gerçekleşeceği hadis-i şeriflerde belirtilmiş. Hicri 1400 yılından itibaren de bu olaylar günümüze kadar geçen süre içerisinde art arda gerçekleşti. Bu olayların gerçekleşmesi, Resulullah (sav)’in gösterdiği, inkarı mümkün olmayan çok büyük bir mucizedir. Bu açık mucizeleri anlamayan bazı insanların olması da ayrıca bir mucizedir. Hz. Mehdi (as)’ın açık ve aleni zuhuru yaklaştıkça, harika olaylar da giderek artmaya devam ediyor. MaşaAllah.

ADNAN OKTAR: İmam Rabbani zamanında oldu mu bu alametler?

OKTAR BABUNA: Hiçbiri olmadı Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Olmadığı için de ne dedi? “Hz. Mehdi (as) çıkmadı” dedi çünkü alameti yok. Önden bir alamet, gül kokusu geliyor Mehdi (as)’dan önce. Sonra Hz. Mehdi (as) geliyor. Gül kokusunu duymayınca ne dedi İmam Rabbani? “Mehdi (as) çıkmadı” dedi. Hz. Yusuf (as)’ın babası da önce Yusuf (as)’ın kokusunu aldı, gelmeden önce sonra Yusuf (as) geldi. Hz. Mehdi (as) da gelmeden önce, onun güzel kokusu gelecek, sonra Hz. Mehdi (as) çıkacak, en sondur Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı. Bütün alametleri bir bir gelir, tek tek hepsi çıkar, en sonunda da onun cismi çıkar. Önce onun ilmi yayılır, etkisi yayılır, tebliği yayılır, en sonunda da kendisi çıkar, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: “Burcu Ak, Ankara. Ebu Sayid, Peygamber (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Gökyüzü ve yeryüzünün sakinleri ondan, yani Mehdi (as)’dan razı olacaklar.” (El Beyan es-Sevaiki'l-Muhrika - Yenabiül Mevedde).” Üç ayrı kaynak. “Müminler, samimi Müslümanlar Hz. Mehdi (as)’dan razı olacaklar ve onu çok sevecekler fakat deccale tabi olan bir kısım cahil hocalar; Hz. Mehdi (as)’a kin, nefret ve öfkeyle yaklaşacaklardır. Ümmetimden başı sarıklı yetmiş bin alim kişi, deccale tabi olacaklar". (İmam Ahmet Bin Hanbel, Müsned, s. 796) Saygılar, selamlar…” Aleykum selam. Deccal zamanında yetmiş bin sarıklı sözde alimin, ona hizmet edecekleri.

ADNAN OKTAR: “Ona”, kime?

OKTAR BABUNA: Deccale hizmet edecekleri, Hz. Mehdi (as)’a karşı mücadele edecekleri bildiriliyor.

ADNAN OKTAR: Darwinizm’e, materyalizme, iddia edilen Ergenekon örgütüne, komünistlere hizmet edecekler, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: “Celal Gündoğan, Denizli. Cübbeli Ahmet Hoca, Harun Yahya’nın “Ahir Zamana Yönelik İşaretler” makalesini okursa, yanlış olarak bildiği birçok konunun doğrusunu öğrenebilir kanaatindeyim. Makaleyi bu adreste bulabilir; www.harunyahya.org. Güneş’in hızında hareket eden, başı bulutlara değen, bir eliyle denizin dibine dokunan deccal örneğinde olduğu gibi birçok konuda hakikati, gerçeği görebilir. Resulullah (sav)’in birçok mucizesine şahit olabilir bu vesileyle.”

ADNAN OKTAR: Göğe nasıl ulaşıyor deccal?

OKTAR BABUNA: Uçakla. Bugün astronomik olarak da, atmosferin dışına çıkmak da mümkün oldu.

ADNAN OKTAR: Denizin dibine nasıl?

OKTAR BABUNA: Denizaltılar çok gelişmiş teknolojilerle okyanusun derinliklerine inilebiliyor.

ADNAN OKTAR: Değil mi, hadis bunlara bakıyor?

OKTAR BABUNA: “Deccal herkesi aldatmak için evvela iki dağı yanına alıp yürüyecek. Dağların birinde bol ağaç ve meyve mevcuttur. Diğerinde ise; duman ve ateş vardır." (Hakim, İbn-i Asakir Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed El- Hüseyin El Berzenci). Bu rivayette; ahir zamanda trenlerin ve tren vagonlarının konumu anlatılmaktadır. Tren vagonları ağaçtan yapılmakta ve meyve taşımacılığında kullanılmaktadır. Rivayette belirtildiği gibi şimendiferlerde de duman ve ateş vardır. Deccalin iki dağı yanına alıp yürümesi, bir yandan şimendiferi bir yandan da bol meyve yüklü bu vagonları kumanda edip kullanmasına işaret edilmektedir. Mazotla veya kömürle çalışan trenlerin motor kısımlarında ateş, baca kısımlarında da duman oluşmaktadır. Rivayetteki iki dağ ifadesi; şimendifer ve vagonlardan oluşan iki büyük kitleyi işaret etmektedir. Yanına alıp yürüme ifadesi ise; treni yöneten kişinin de vagonlarla birlikte aynı anda gitmesine işaret etmektedir (Doğrusunu Allah bilir). Cübbeli olsa, kim bilir bu hadis-i şerifleri nasıl açıklar? Müteşabih olduğu açıkça belli olan hadis-i şeriflerin, düz anlamını almak çok yanlıştır. Biraz düşünen bunu anlar, anlayamayanlara şaşıyorum.”

ADNAN OKTAR: Tamam, bir tane daha konu anlat.

OKTAR BABUNA: “Serhat Gümüşdere, Çankırı. ‘Hz. Mehdi (as) doğu tarafından çıkacak, karşısına dağlar bile dikilse, onları ezip geçecek. O dağlar da kendisine yol bulacaktır.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar, s. 39). Olaylar aynı hadis-i şerifte belirtildiği gibi gelişiyor ve inşaAllah daha da gelişecek. Allah selamet versin. Selamlar”. Aleykum selam.

ADNAN OKTAR: Sen o hadisten ne anladın?

OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as)’ın işinde çok kararlı olacağı ve mutlak zafer kazanacağı, Allah’ın verdiği zaferi kazanacağı.

ADNAN OKTAR: “Önüne dağlar çıksa” diyor “bir yol bulur geçer”. Etkilenmiyor.

OKTAR BABUNA: Mümkün değil, durdurulamaz inşaAllah.

ADNAN OKTAR: EvelAllah. Biz de öncüsü olduğumuz için Mehdi (as)’ın, bizim de önümüze dağlar çıkıyor, bizde bir yol bulup geçiyoruz.

OKTAR BABUNA: MaşaAllah. Hocam Darwinizm’i çatır çatır ezdiniz dünya çapında. Yenilmez, yıkılmaz görünen Darwinizm’i bitirdiniz.

ADNAN OKTAR: EvelAllah, maşaAllah. Allah’ın verdiği güçle, Allah’ın vesile kılmasıyla... Son bir şey daha söyle kapatalım inşaAllah.

OKTAR BABUNA: “Berrin Gence, Ankara. ‘Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru Allah’ın yarattığı bir kader...” İnşaAllah. “Hiçbir güç, hiçbir insan, hiçbir ülke Hz. Mehdi (as)’ın çıkışını durduramaz. Zira o kaderde zaten çıktı, vazifesini yaptı. Hz. İsa (as) çoktan indi, Kıyamet çoktan koptu. Resulullah (sav), Hz. İbrahim (as), Hz. Musa (as), Hz. İsa (as) ve diğer bütün peygamberler ve Hz. Mehdi (as), sıdıklar, şehitler şu an hepsi birlikte cennetteler. Bu güzelliklerin hepsi Allah’ın güzel kaderidir. Hocamız Selam ediyorum. Saygılar, sevgiler”. Aleykum selam.

ADNAN OKTAR: Demek istediği “tek bir an vardır, tek bir an içerisinde her şey olup bitmiştir." Sonsuz önce, sonsuz sonra bitmiştir. Hz. Mehdi (as) çoktan zuhur etmiştir. Hz. İsa (as) da çoktan zuhur etmiştir. Cennette de zaten biraradalar şu an diyor. “Kimse durduramaz” derken buna da işaret edilmiş oluyor, tek bir an olmasına. MaşaAllah. Bununla bitirelim.

OKTAR BABUNA: Tamam, inşaAllah Hocam.