Sohbet -2123 Ocak 2010
SUNUCU: İyi akşamlar sevgili izleyiciler ve dinleyiciler. Saygıdeğer konuklarımız, Sayın Adnan Oktar hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk efendim. Oktar Hocam ne anlatalım?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, siz anlattığınız zaman tüm dünyaya vesile oluyorsunuz, maşaAllah. Bu son İsrail olayında da gördük, İran olayında gördük. Bir savaşın eşiğine gelmişlerdi; Allah sizi vesile ederek o savaşı durdurdu. Nükleer silah da kullanacaklardı belki.
ADNAN OKTAR: Evet, İran’ı işgal etmeyi düşünüyorlardı; o doğru, nükleer tesisleri bombalamayı düşünüyorlardı, bir karşı atak durumunda da atom bombası kullanmayı düşünüyorlardı. Allah’ın izniyle bunlara engel olduk. Vesile olduk inşaAllah. İsrail’le gereksiz bir savaşın içine gireceklerdi. İran ve İsrail. Onu engelledik Allah’a çok şükür, vesile olduk. Çünkü Ehl-i Kitap Kuran’da açıkça hükmü belirtilen bir konudur. Yani öyle bilinmeyen bir konu değil. Ehl-i Kitap deyince bazı cahil insanlar nerede bulunursa öldürülür, nerede bulunursa başına bomba atılır, dinamit atılır, düğünlere girilir, kadın kız, çoluk çocuk görmeden hepsine suikast düzenlenir. Öyle biliyorlar, değil. Bu haramdır, Müslümanlıkta böyle bir şey yok. Müslümanlıkta şefkat ve merhamet vardır. Yed-i emanımızdadırlar. Türk İslam Birliği döneminde inşaAllah onlar bizim korumamız altında olacaklar. Hatta bak burada diyor ki; Hz. Ömer (ra) döneminde Hira Hıristiyanları ile Müslümanlar arasında yapılan anlaşmada; “şayet onlardan biri güçten düşerse -Hıristiyanlardan herhangi birisi- veya yaşlanırsa veya hastalıktan acı çekerse veya zengin iken yoksullaşırsa o ve ailesi İslam toprakları içerisinde bulundukları sürece Beyt-ül Mal’dan, kamu hazinesinden yardım görecektir.” Nerede burada öldürme, asma, kesme, bombalama, nefret. Eğer Resulullah (sav) dönemini esas alıyorlarsa, Kuran’ı esas alıyorlarsa yaptıkları yanlış. Kuran’a göre, Resulullah (sav)’in yaptığı yöntemlere göre, Resulullah’ın sünnetine göre uygulama bu şekilde. Bak: “Şayet onlardan biri güçten düşerse -Hıristiyanlardan- veya yaşlanırsa veya hastalıktan acı çekerse veya zengin iken yoksullaşırsa” yani bu olağanüstü bir şey. Bu kendi vatandaşlarına da uygulanıyor fakat Hıristiyanlara esaslı şekilde uygulanıyor. “O ve ailesi İslam toprakları içerisinde bulundukları sürece Beyt-ül Mal’dan yardım göreceklerdir, kamu hazinesinden.” Hz. Osman (ra) döneminde Debil’in fethi sırasında -bir Ermeni kenti- şehirde yaşayan Hıristiyanlara, Musevilere ve Mecusilere verilen emannamede mabetlerin korunacağı garantisi sunulmuştur. Yıkılan kiliselerin onarılmasına, yeni havraların ve manastırların inşa edilmesine her zaman izin verilmiştir. Patrik Mar Amme tarafından daha önce yakılmış olan bir manastır Hz. Osman (ra) döneminde yeniden inşa edilmiş. Huzeyfe bin el Yeman (ra) Mah Dinar ahalisine verdiği emanda, bu emanı onların canları, malları bak canları malları, bombalama yok. Asma kesme yok. Üstelik malları, toprakları için vermiştir. Onların dinleri zorla değiştirilmez. Kendileriyle şeriatları arasına girilmez. Evet, bu konuda binlerce açıklama var. Böyle sahabe döneminden, dün de değil mi, hadislerden açıkladın. Bunların amacı şu, bak dikkat edersen deccal yanlıları, yani iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları birbirlerini çok iyi koruyup kolluyorlar. Bakın iti kopuğu, ateisti, komünisti, Maocusu hep böyle sürü halinde iç içeler. Ve birbirlerini çok iyi koruyorlar ve aralarında muazzam bir zincir bağı var. Demiyor ki adam “bu ateist mason, bu komünist, bu bilmem ne”? Hepsi birbirlerini çok iyi koruyorlar ve muazzam bir zincir oluşturmuşlar. Türk halkına, Türk milletine karşı bir mahvetme planı hazırlamışlar. Milletin karısına kızına, çoluğuna çocuğuna yönelik de böyle akıl almaz bir kıyım hazırlığı içindeler. Ve bazı kafalar da avanakça onları destekliyor daha hala. Babanı kesmiş, ananı kesmiş, kardeşlerini kesmiş adam, domuz bağıyla adamları bağlamış öldürmüş. Sen deli misin? Böyle bir sistem desteklenir mi? Ahir zamanın deccaliyeti işte. Tam deccal ordusu. Buna karşı devletin tam anlamıyla desteklenmesi lazım. Hükümetin tam anlamıyla desteklenmesi lazım. Diyor ki mesela “ben hükümete karşıyım”. Kardeşim tamam karşı ol ama bu konuda, haklı olan bir konuda destekle. Bir hükümetin her şeyi yanlış olmaz ki, burada doğrular. Yanlış gördüğün yerde desteklemiyorsan destekleme ama bu konuda alabildiğine desteklenmeleri gerekir. Ben tabii bu tutuklu olan adamları kastetmiyorum. Benim bildiğim, bir iddia edilen Ergenekon örgütü var. Ben bunu kastediyorum. Bu, azılı katillerden oluşan bir yapı. Amerika’dan korkuyorlar ama, Türk milletine karşı kabadayılar. Mazlum ya millet, mesela benim Güneydoğulu vatandaşlarım, Karadenizli vatandaşlarım hep mazlumdur, İç Anadolu, mazlum. Onlara dayılıkta sınır tanımıyorlar. İsrail’den korkuyorlar. İsrail’e yalakalık yapacağız diye İsrail bayrağını aldılar amblemlerine, altı köşeli yıldızı. Masonların amblemlerini koymuşlar. Ama Türk milletine gelince nasıl asıp keseceklerinin planlarını yapıyorlar; nasıl mahvederler, nasıl binalarını yıkarlar, nasıl Türk milliyetçilerini yok ederler. İlk, Atatürkümüz’den başladılar. Onu kininle şehit ettiler. Sıradan ondan sonra başladılar. Nerede bir Türk milliyetçisi var, nerede vatansever var, nerede dindar insan var, tek tek adamlar fişliyorlar. Bu, çok büyük bir tehlike. Bu konudaki gaflet, akıl almaz bir rezillik olur. Bu konuda bütün Türk milletinin elele vermesi lazım. Var güçleriyle bu melanet yapılanmasını yerlebir etmeleri gerekiyor. Ayrıca iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları da örgütü ele versinler, bir an önce. Tekrar ediyorum, kimse onların hapsedilmesine, eziyet görmesine falan meraklı değil. Örgütün dağıtılması önemli. Türk İslam Birliği’nin önündeki bir heyula bu. Korkak ve kahpe bir yapılanma ayrıca. Acayip korkaklar. Sinsi ve kapı ardından, mesela gizlenecek, pusu kuracak, sırtından vuracak. Bir yere bomba koyup kaçacak. Bir de kendilerinden çok eminler de. Sanki böyle askeri, polisi, her şeyi yönlendireceklerini zannediyorlar. Bir kere bizim askerimiz kahramandır, delikanlı, yiğittir. Bunları lime lime eder Allah’ın izniyle. Türk polisi son derece yiğittir. Bizim milletimizi bunlar tanımamışlar. Zannediyorlar ki istediğimiz gibi yönlendiririz. Bir plan yaparız, bir uygularız, konu biter. Orayı burayı bombalarız. Bir karmaşa meydana getiririz. Kan revan içinde bırakırız. Hemen olaylar olur istedikleri gibi. Öyle bir şey yok. Said Nursi diyor; “kahraman ordu” diyor, “imanlı millet”. “Hakikat hali göreceği bu dehşetli komitenin” diyor, “tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor” diyor. Bak “Kuran ışığıyla” diyor, “hakikat hali göreceği” diyor. Bizim ordumuz anlı şanlıdır, kahramandır. Her zaman mukaddesatına saygılı ve sevgi dolu olmuşlardır. Ordunun içine sızmaya kalktılar hemen karşılandılar, polisin içine sızmaya kalktılar hemen karşılandılar ama yargı içerisinde bir zırh oluşturdukları için orada bir türlü yaklaşılamıyor bunlara şu an. Bütün Türk milleti görüyor bunu. Onun için mutlaka referandum yapılması gerekiyor. Hemen referandumla bu oyunların bozulması gerekiyor. Gerekirse hemen Anayasa değişikliği yapılması lazım; çünkü bir kale örmüşler adamlar. Bu kalenin içinde iyi de saklanıyor, kötü de saklanıyor. İyinin saklanmasına ne gerek kardeşim? Bizim hakimlerimiz çok yiğittir, çok efendidir ama içlerindeki üç beş kişiye müsaade etmemeleri için mutlaka Anayasa’nın değişmesi gerekiyor. Mutlaka referanduma gidilmesi gerekiyor ki o pislikler atılsın, yargı tertemiz olsun. Yüksek Yargıda da var bu adamlar. Hakimler içerisinde de varlar. Sızmışlar, yıllardan beri böyle bütün milletin kanını, iflahını kesiyorlar. Bir de akıl almaz paralar alıyorlar milletten, akıl almaz, bunlar sahtekar oldukları için ondan para alıyor, bundan para alıyor. Senin davanı bağlarım diyor, ondan para alıyor. Senin davanı bağlarım diyor, ondan para alıyor. Muazzam bir mafya yapılanması da oluşturmuşlar. Bir menfaat örgütlenmesi, bir an önce sonuçlandırılması gerekiyor. “Hadi bakalım” demeyle olmaz. Herkes elindeki bilgiyi aktaracak. Mesela dikkat ediyorum; iddia edilen Ergenekon Örgütünde bazı yargılanan kişiler artık bilgi vermeye başladılar. Korkmayın kardeşim verin bilgiyi. Tekrar ediyorum, kimse sizin hapsedilmenize meraklı değil. Örgütün çökmesi önemli. Niye istiyoruz? Türk İslam Birliği’nin önündeki tek engel. Devlet içindeki mafya çok büyük bir tehlikedir. Devlet memurları bir insan, tek bir insan. Şimdi farz edelim Yargıtay’da bir insan, çekiniyor adam. Çoluğu çocuğu var. Kapıya geliyorlar. Şimdi onlar da korkuya dayalı gidiyorlar, mesela zincirleme bir korku sistemi var, o ondan korkuyor, o ondan korkuyor, o ondan korkuyor, o ondan korkuyor, ortada bir şey yok, korkuyu bir alsan hepsi diyecek ki, “ne oldu” diyecek, “boş yere bu işin içine girmişiz” diyecekler. Hepsi birbirinden korkuyorlar, korkacak bir şey yok, Allah’tan korkacaklar.
OKTAR BABUNA: Dediğiniz gibi Hocam, bu hükümet meselesi değil bu, Türkiye’nin var olma meselesi inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii ki, ben şahsen hükümetin bu konudaki politikasını var gücümle destekliyorum. Herkes de desteklesin, hiç fark etmez başka partiden olması. Yani biz mesela başka bir parti olsaydı desteklemeyecek miydik böyle bir faaliyet yapsa? Ne fark eder kardeşim? Mühim olan bu vatanın menfaati, milletin menfaati, dinin, imanın, mukaddesatın, Türk milliyetçiliğinin menfaatidir. Evet, bu konu tamam. Oktar Hocam başka ne anlatalım?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam.
ADNAN OKTAR: Şimdi bunların oyunu da şu; bakıyorlar şimdi Müslümanlar birlik. Ne yapalım? Alevi Sünni ayrımı yapalım, Müslümanları birbirine kırdıralım. En pratik yol adamlar için. Ne yapmak lazım? Üç beş tane yobazı ayarlayalım; bunlar milleti provoke etsinler, hiç bizim uğraşmamıza dahi gerek yok. Onu ona ezdirelim, onu ona ezdirelim, sonra da hepsini birden ezip ortadan kaldıralım, kafaları bu. Bu oyunu tezgahlayanları, Müslümanlar gördüğü halde anlamazdan geliyor, bazı Müslümanlar. Mesela bir avuç Hıristiyan var, bir avuç Musevi var, mesela dindar Müslümanların birçoğu dünyanın birçok yerinde eziliyorlar. Varsayalım Norveç’te. Yüz tane Musevi var, iki yüz tane Hıristiyan var, yüz tane de Müslüman var; birbirlerini destekleseler ne namazlarına söz gelir, ne camiye söz gelir, ne minareye söz gelir. Birbirlerini desteklemeyince önce ikisini bir araya getiriyorlar onu eziyorlar; sonra da öbürünü alıyorlar, onu eziyorlar. Kardeşim desene; kiliseye de laf söyletmem, manastıra da laf söyletmem, camiye de laf söyletmem; ittifak edelim desene, tek Allah’ta ittifak edelim desene. Sen bunu deyince Hıristiyan olmazsın ki kardeş, Musevi de olmazsın. Herkesin dini kendisine, yani ahirette Allah bizim hükmümüzü verecek, her din kendini hak bilir. Yani bu başka türlü olmaz ki, zaten Ehl-i Kitap ise adam, normal kendini hak bilecektir tabii. Yoksa Hıristiyan olmaz o zaten. Niye kendini hak biliyorsun diyebilir miyiz biz? Adam diyor yani, o şekilde inancı o, Allah onu öyle yaratmış. Güzellikle biz onlarla tartışacağız, konuşacağız, tek Allah inancına onları çekmeye çalışacağız. Hz. Mesih İsa (as) geldiğinde zaten herkes Müslüman olacak ama ondan önce bak “Mehdi” diyor, “Musevilere Tevrat’ın gerçeğiyle hükmeder.” Tevrat’a bakacak, Kuran’a uygun Tevrat hükümleriyle onlara hükmedecek. İncil’e bakacak, Kuran’a uygun İncil hükümleriyle de Hıristiyanlara hükmedecek. Yani Hz. Mehdi (as) zamanında Musevi yine Musevi, Hıristiyan da yine Hıristiyan, ne zamana kadar? Mesih gelene kadar. Mesih İsa (as) zamanında hepsi birden Müslüman oluyorlar. Mehdi (as) bunları bombalayalım diyor mu, hadislerde?
OKTAR BABUNA: Demiyor Hocam, hiç kan akıtmıyor.
ADNAN OKTAR: Asalım, keselim diyor mu, kan akıtma var mı? Yok. Hz. Mehdi (as) onları güzellikle, sevgiyle, şefkatle muhafazaya memurdur. Onların dinini, imanını, mukaddesatını arındırıyor. Mesela, tek Allah inancına onları çekecektir Mehdi. Ama onları ezmek yönünde bir tavır olmayacaktır, dışlayan bir tavır olmayacaktır, onlara şefkatle yaklaşacaktır ki Bediüzzaman da bu konuya işaret etmiştir. “Hıristiyan ruhanilerle ittifak ederek” diyor, “deccaliyeti ortadan kaldırır” diyor. Bakın diyor ki; “ayrı ayrıyken mağlup olan” diyor, “Hıristiyanlık ve Müslümanlık” diyor, “ittifak ettiklerinde” diyor, “galip olacak istidadındayken” diyor, “galip olacak istidadındayken, cismi beşerisiyle semavatta olan Hz. İsa (as)’ı” diyor. “İnişi kat-i olmakla beraber” diyor Said Nursi ve devam ediyor, yani bir yerden bir yerden aldım, Bediüzzaman’ın izahları. Hz. İsa (as) indiğinde tam anlamıyla bir ittifak oluyor ama Hz. Mehdi (as), bundan önce Hıristiyanlarla ittifak halinde deccaliyete karşı; çünkü ayrı ayrıyken mağlup oluyorlar fakat birleştiğinde güç yetiremiyor deccaliyet. Çünkü bak deccaliyet birleşmiş, yani tam anlamıyla ittifak; iti, kopuğu, çakalı, ateist masonu, hepsi ittifak halinde, birbirini koruyorlar. Basınında, televizyonunda, gazetesinde, her yerde işte internetinde birbirlerini koruyorlar. Fakat Müslümanların bölünmüşlüğü ve Allah’a inananların bölünmüşlüğü, deccaliyetin tam istediği konu olmuş oluyor; çünkü o zaman onları çok rahat ezebiliyor, onlara karşı mücadele verebiliyor. O yüzden bir kere mezhep ayrımı Müslümanlıkta hiç olmaması gereken bir konu. İşte Hz. Mehdi (as) bunu ortadan kaldırıyor. Mezhep ayrımını ortadan kaldırıyor. Birinci görevi bu. İkincisi, Ehl-i Kitap ile omuz omuza hareket ediyor. O zaman kahredici bir güç meydana geliyor. O zaman işte bileği bükülmüyor. Bunu kim söylüyor? Said Nursi Hazretleri söylüyor. Bunu nereden anlıyoruz ayrıca? Kuran’ın mantığından anlıyoruz, hadislerden anlıyoruz. Bak, dün okuduğumuz konularda bu da açıkça görülüyor. Onların dinine dokunulmuyor, dinlerine saldırılmıyor, kiliselerine saldırılmıyor, manastırlarına saldırılmıyor. Böyle bir şey ibadet olmaz, haram olur. Bunu kahramanlık olarak görüyorlar. Kardeşim şimdi bir avuç Hıristiyan var. Bir avuç Müslüman var. Zibil gibi de dinsiz var. Sen onu bombalayacaksın, o seni bombalayacak yok olup gideceksin. O zaman adamın seninle uğraşmasına dahi gerek yok. Mücadele etmesine gerek yok. Adam köşeden seni seyreder. Böyle bir enayiliğe, böyle bir akılsızlığa ne gerek? Kuran ahlakıyla ahlaklanan bir insan nasıl hareket eder? Allah’ın birliğine inananlarla ittifak edip, Allah’ı inkar edenlere karşı bir ilmi mücadele içerisine girer. Onları yendikten sonra, hüküm Allah’ın zaten. Adama anlatırsın. İnanırsa inanır, inanmazsa “senin dinin sana, benim dinim bana”. Dinde zorlama yok. Zorla adamı Müslüman yapamazsın. Ama Cenab-ı Allah müjdelemiş; Hz. İsa (as) geldiğinde herkes Müslüman olacak. Çok az da bir vakit var. Bu arada işte şeytan yoğun faaliyet içerisinde. “Hadi Sünniler Şiileri mahvedin, camileri bombalayın. Hadi Şiiler Sünnileri bombalayın. Hadi Hıristiyanlar Müslümanlara saldırın. Hadi Müslümanlar siz de onlara, onlar onlara işte Musevilere saldırın.” Bunlar çok büyük akılsızlık ve şeytanın oyunudur. İnananların ittifak edip ateizmi, Darwinizm’i, dinsizliği bir kere yeryüzünden kaldırmaları gerekiyor. Sonra da herkes kendi dinine göre hareket edecek inşaAllah. Kardeşçe ve arkadaşça, birbirlerine zulmetmek yok inşaAllah.
SUNUCU: Hocam kısa bir VTR’miz var dilerseniz onu izleyelim. VTR
ADNAN OKTAR: Bakıyorlar ki “kardeşim” diyor, “sen” diyor, nereden çıkardın” diyor, “tek Allah’a inandıklarını” diyor? Adam söylüyor; tek Allah’a inanıyorum diyor. Ben nasıl diyeyim sen tek Allah’a inanmıyorsun diye? Yani çok anormal bir mantık bu. Hıristiyanların çok büyük bir bölümü tek Allah’a inanıyor. Bunlardan haberleri yok. Teslis inancı gittikçe geriliyor ve tamamen yok olacak bir süre sonra. Hz. Mehdi (as)’ın görevlerinden biri de budur, yani onları tevhid inancına çekmektir. Tasaffiye vesile olacaktır ve Hıristiyanlarla ittifak edecektir Hz. Mehdi (as). Biz de Hz. Mehdi (as)’ın öncüsü olduğumuz için ona zemin hazırlıyoruz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bunu söyleyen de herhangi biri değil, siz daha iyi bilirsiniz Hocam, oradakilerin lideri Ortodoksların.
ADNAN OKTAR: Tabii, İsrail’deki Ortodoksların lideri. İsrail hapishanelerindeki gençlerin, insanların durumu ne olacak diyor? Ben senden mi öğreneceğim onu? Zaten biliyorum ben onu, anlatıyorum da dinlemiyorlar ki. Diyorum adamlar ayda bir yıkanıyor, kulakları tıkanmış kirden, duymuyor. Bir arada sırada kulaklarını yıkarlarsa inşaAllah duyacaklar.
OKTAR BABUNA: Allahualem biraz haset etme gibi bir şeyleri olabilir mi Hocam?
ADNAN OKTAR: Hasedin hem de en berbatı var. Hz. Yusuf (as)’a da biliyorsun kardeşleri haset ediyorlardı. Müslümanlarda bir hasetlik duygusu, meşhur bilinen bir konudur bir kısmında. Bu büyük bir ahlaksızlıktır. “Hasidin iza haset.” “Haset edenin şerrinden Allah’a sığınırım” inşaAllah. Hem kendi bir şey yapmaz. Yapanı da kendince durdurmaya çalışıyor. Ben İsrail’deki kardeşlerim için yıllardan beri mücadele veriyorum ama onların da hakkını koruyorum ben, Musevilerin de. Ben onları da ezdirmem, onları da ezdirmem inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hocam sizin bu Kurani bakış açısını açıklamanız, bütün bölgeye hakim olmaya başladı. Hakikaten bütün gerilimde bir azalma meydana geldi. İran Cumhurbaşkanı üslubunu değiştirdi. İsrailliler, hükümet size geldiler. Hem yardım istiyorlar hem birlikte hareket ediyorlar dini liderleriyle birlikte maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Nasıl mazlumlar ki bak mesela o diğerleri de öyle. Suriye ile birleşelim diyorlar.
OKTAR BABUNA: Evet, sınırları açalım diyorlar.
ADNAN OKTAR: Sınırları açalım diyorlar. Bir rahatlık, bir kolaylık ve bir güzellik peşindeler ki bizim yıllardan beri anlattığımız konuları talep etmiş oluyorlar.
OKTAR BABUNA: Hatta bunun çok güzel örneği toplantıda da yaşandı. Orada bir televizyon muhabiriyle hükümet görevlisi arasında hafif bir gerginlik olduğunda siz anlattınız; kan dökmenin ne kadar yanlış olduğunu, hiçbir haklılığı olmadığını. Bunun üzerine hemen geri çekildiler ve onlar da rahatladılar. Ortam tamamen sizin hakemliğinizle değişti, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak orada ben dedim ki: “kanın hiçbir şekilde açıklaması olmaz, kim dökerse döksün” dedim. Ve ben dedim ki: “ferdi teröre de karşıyım, devlet terörüne de karşıyım” dedim. İşte bu yağlı kulaklar bunu duymuyor. Adamlar kulağını badana fırçasıyla kendileri arada şöyle bir temizleseler o tıkanmış kulaklarını duyacaklar. Anlamıyorki adam. Ne dediğimizden haberi bile yok. Hasetten beyni tıkanmış adamın. Kafası böyle dumura uğramış. O dün okuduğun kısımlar yanında mı senin?
OKTAR BABUNA: Kuran’da Ehl-i Kitab’a karşı sevgi ve merhamet ayetleri var Hocam inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Al-i İmran Suresi, 64)
ADNAN OKTAR: Şimdi bu tasaffi mi?
OKTAR BABUNA: Tasaffi Hocam, çok açık.
ADNAN OKTAR: Bediüzzaman doğru mu söylemiş?
OKTAR BABUNA: Kesinlikle Hocam, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Cübbeli ne diyor? “Said Nursi nasıl konuşmuş?” diyor. “Yanlış konuşmuş” diyor. “Tasaffi olur mu Hıristiyanlıkta?” diyor. Allah diyor bak. Adamın Kuran’dan haberi yok. Yani okuduğu boğazından aşağı inmesi lazım, tabii.
OKTAR BABUNA: Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) Kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
ADNAN OKTAR: Allah burada Hıristiyanları, Musevileri bombalayın, öldürün demiyor.
OKTAR BABUNA: Evlenebilirsiniz diyor Hocam.
ADNAN OKTAR: Sofra kurun, birlikte yemek yiyin diyor Cenab-ı Allah. Onlar sizi yemeğe davet ettiklerinde gidin, evine girin, yemeğini yiyin diyor. Yemeği yiyince insan boş boş, mel mel yüzüne bakmaz. Sohbet eder, konuşur. Ayrıca o bayanlarla evlenin, diyor. Evlenince ne demektir? Eşi oluyor. Çocuğu oluyor yani. Birlikte yaşıyorlar yani. Aynı yatakta yatıyor adam. Asıp kesme var mı burada? Bu kadar cehalet olacak iş değil. İnanılır gibi değil. Tabii ama Hıristiyanlarda tek Allah’a inananların kestiği, Musevilerin de hepsinin kestiği yenir inşaAllah. Teslis inancı olmaz. Onu yıllardan beri söylüyoruz. Her seferinde söylüyoruz.
OKTAR BABUNA: “Şüphesiz, Kitap Ehli’nden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.” “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.”
ADNAN OKTAR: En güzel biçimde, bombayla dinamitle demiyor değil mi Kuran? Sevgiyle, şefkatle, dostça, arkadaşça, kardeşçe, merhametle, onları ikna etmeye çalışarak. Kabul ediyorsa, etmiyorsa etmez. Onun dini ona, bizim dinimiz bize. Kuran’ın hükmü açık, evet.
OKTAR BABUNA: “Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.”
ADNAN OKTAR: Biz ne yaptık? O rahibi alıp getirdik. Musevilerin, İsrail’in ünlü rahibini alıp getirdik. Müslümanlara yakın bulursun diyor, değil mi Cenab-ı Allah? Diyorlar ki; niye getirdin Hıristiyanı? Niye onunla ahbap oluyorsun? Niye görüşüyorsun? Kuran söylüyor bunu bize, Allah söylüyor, en yakın bulursun diyor Cenab-ı Allah. Bak adamın gördüler sevgisini, şefkatini, yakınlığını ve tek Allah’a inanıyorum diyor. Biz, Kuran’ın hükmünü uyguluyoruz. Biz cahil cühelanın veya hasutların hareketlerine göre tavır almayız.
OKTAR BABUNA: Hatta çok tevazulu ve çok hürmetli bir üslubu vardı. Sizin için de Hocam maşaAllah “dünyanın lideri sizsiniz” diye bir ifadesi olmuştu maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Dünyanın lideri… Evet, o hüsn-ü zan ediyor, Allah razı olsun. Biz Allah’ın herhangi bir naçiz kuluyuz.
OKTAR BABUNA: Bir de “bu zamanda Hz. Muhammed (sav) gibisiniz” dedi. Peygamberi (sav) de işaret ederek inşaAllah, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Yani o yine hüsn-ü zan ediyor. Biz Resulullah (sav)’in en naçiz, sıradan bir tabisiyiz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehli’yle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz."
ADNAN OKTAR: Mesela İsrailli çocuklar, kadınlar, mazlum yaşlılar falan, bunlar ne yapıyorlar? Hayır İsrail’de anormallik yapan adam var. Ahlaksızlık yapan adam var yani her ülkede vardır bu, her yerde var. Türkiye’de yok mu? Her yerde var. Bunun ayrımının iyi yapılması lazım. Dindar, kendi halinde mazlum İsrailli kardeşlerimize niye zulüm yapılsın, niye psikopat hareketler yapılsın? Çocukların ne suçu var, genç kızların, yaşlı annelerin ne suçu var? Kim zulüm yaptıysa onunla muhatap ol. Kuran ölçüleri içerisinde olur o da. Kuran’a göre hareket olur yani şahsi, kendi kafasına göre hareket edemez. Kuran’da her şeyin bir usulü, adabı vardır, bir yöntemi vardır inşaAllah.
OKTAR BABUNA: “Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir.”
ADNAN OKTAR: Ben Musevi biliyorum mesela adam “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” diyor adam. “Peygamber” diyor, “haktır” diyor. Kuran haktır, diyor. Namaz kılıyor.
OKTAR BABUNA: Namaz kılıyor, Sultan Ahmet Camii’nde namaz kıldı.
ADNAN OKTAR: Tabii, maşaAllah.
OKTAR BABUNA: “Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” “Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.”
ADNAN OKTAR: Yani özetle, mazlum Hıristiyanlara, Musevilere zulüm yapılması haram olur. Suçlu kimse gider onun yakasına yapışırız. O da kendi kafasına göre değil. Kuran ölçüleri içerisinde. Resulullah (sav) zamanında nasıl oluyorsa o şekilde. Yani dindar, kendi halinde, ibadet eden, Allah’tan korkan Hıristiyanlara, Musevilere saldırmak bir yiğitlik, kahramanlık değildir, mücahitlik hiç değildir. Bunlar münasebetsiz, yanlış, haram olan eylemlerdir, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hadisler vardı Hocam konuyla ilgili. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir zimmiyi (sorumluluk altına alınan kişi) haksız yere öldüren cennetin kokusunu duyamaz. Halbuki onun kokusunu kırk yıllık yoldan duyabilir." Tam söylediğiniz gibi Hocam.
ADNAN OKTAR: Bak mesela onu adam cehd etmek olarak görüyor. Cenab-ı Allah haram diyor, cehenneme gider ve sonsuz kalır diyor.
OKTAR BABUNA: Peygamber Efendimiz (sav): "Her kim zimmîye zulmeder veya taşımaktan aciz olduğu yükü yüklerse, o kimsenin hasmıyım.”
ADNAN OKTAR: Bak zulüm de olmuyor. Hiçbir şey yapılamıyor. Ne yapılıyor? Şefkat gösteriliyor, korunup kollanıyor.
OKTAR BABUNA: "Kim bir muahime zulmeder veya gücünün üstünde bir iş yükler ya da zorla ondan bir şey alırsa Kıyamet günü ben onun hasmıyım." (Ebu Davud) Sahih hadis bu da.
ADNAN OKTAR: Bak çok açık. Değil öldürmek, asmak, kesmek; bak zulüm de yapamıyor, canını yakamıyor, rahatsız edemiyor, üzemiyor. Tabii, haram bunlar inşaAllah.
OKTAR BABUNA: "Kim bir zimmiye eziyet ederse ben onun davacısıyım. Ben kime (bu dünyada) davacı olursam, Kıyamet gününde de davacı olurum." (Acluni, Keşfu'l-Hafa') "Sakının. Kim, böyle insanlara (yani kendileriyle anlaşma yapılmış olanlara) zalim ve sert olursa, onların haklarını kısarsa veya tahammül edebileceğinden fazlasını yüklerse veya hür iradeleri dışında onlardan bir şey alırsa, hüküm günü ben onlardan davacı olacağım." (Ebu Davut)
ADNAN OKTAR: Bak anlaşma yapıldıysa diyor. Anlaşma yapmışlar. Zalim de olunmuyor, sert de olunmuyor. Nedir bu o zaman? Şefkat, merhamettir.
OKTAR BABUNA: “Hz. Ömer (ra) zamanında fethedilen ülkelerin hiçbirinde, tek bir ibadet yerine bile, hiçbir zaman saygıda kusur edilmemiştir. Ebu Yusuf yazıyor: "Bütün ibadet yerleri olduğu gibi bırakıldı. Ne onlar yerlebir edildi ne de mağluplar eşya ve mallarından yoksun bırakıldı."” (Ebu Yusuf, Kitab-ül Harac)
ADNAN OKTAR: Bak, talan da yok demek ki. Bak fetih olduğu halde, ne ibadethanelere dokunuluyor, ne malına, mülküne dokunuluyor. İşte İslam ahlakı budur. Sahabe dönemi böyle. Evet, devam et.
OKTAR BABUNA: Hz. Ali (ra)’dan: "Her kim ki bizim zımmimizdir, onun kanı bizimki kadar kutsaldır, malları bizim mallarımız kadar tecavüzden masundur" dedi. Başka bir kaynakta, Hz. Ali'nin şöyle dediği naklediliyor: "Zımmi durumunu açıkça kabul edenlerin malları ve hayatları bizimki (yani Müslümanlarınki) gibi kutsaldır." (İslam’da Devlet Nizamı, Ebu-l A'la-El Mevdudi)
ADNAN OKTAR: Çok açık. Mehdi (as)’ın yed-i emanındadırlar inşaAllah bütün Hıristiyanlar ve bütün Müslümanlar ve Museviler inşaAllah. Onun koruması altındadır, Allah ona emanet etmiştir. Biz de Mehdi (as)’ın öncüsüyüz. Tabii ki ona göre tavır alacağız inşaAllah.
OKTAR BABUNA: “Şarkta ve Garpta yaşayan tüm Hıristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah'ın, Peygamberin ve tüm müminlerin himayesindedir. Nasraniyet dini üzere yaşayanlardan hiç kimse kerhen İslam'a icbar edilmeyecektir. Hıristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalırsa Müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar" maddelerini yazdırdıktan sonra: "Ehl-i Kitap ile ancak en güzel yöntemlerle mücadele edin. Ankebut, 29/46 ayetini okudu.” Hazreti Peygamber (sav) (İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, Hz. Peygamber (sav)'in, Hıristiyan olan İbn Harris b. Ka'b ve dindaşlarına yazdırdığı anlaşma metninde)
ADNAN OKTAR: Şarkta ve Garpta, Avrupa’da olsun nerede olursa olsun Şark’ta, Doğu’da olsun hepsinin canı, malı, ırzı, namusu Müslümanlardan soruluyor. Müslümanların yed-i imanında inşaAllah. Ayrıca bakın onları öldürmek değil, değil onları, onlara birisi öyle cinayete tevessül ederse onları koruyup kollamakla mükellefiz, inşaAllah. Yani canını koruyoruz, malını, ırzını, namusunu koruyoruz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hatta siz daha iyi bilirsiniz Hocam, Kuran’da “müşrikleri bile eman istedikleri takdirde güvenlik içinde olacağı yere ulaştır” diye emrediyor Allah. Peygamberimiz (sav) ve dört halife döneminde Musevilere ve Hıristiyanlara yapılan uygulamalar: Suriye Hıristiyanlarının Ebu Hubeyde (ra)‘a sundukları ve tarihe “Ömer Akdi” olarak geçen belgede yer alan ifadeler: Gece veya gündüz kiliselerimizi Müslümanlardan esirgemeyeceğiz. o Onların kapılarını yolculara ve yolda kalmışlara açık tutacağız. o Müslüman yolcuyu geleneksel usulümüzle ağırlayacağız ve onları besleyeceğiz. o Müslümanları incitmeyeceğiz ve her kim bir Müslüman’ı incitirse, kendi haklarını ceza olarak kaybedecektir. (Macid Kuduri, İslam’da Savaş ve Barış, Fener Yayınları)
ADNAN OKTAR: Bakın, Hıristiyanlar da Müslümanları koruyup kolluyorlar. Peygamberimiz (sav) nereye hicret etmişti?
OKTAR BABUNA: Medine’ye. Habeşistan’a.
ADNAN OKTAR: Habeşistan’a. Hangi din üstüneydiler onlar?
OKTAR BABUNA: Hıristiyan.
ADNAN OKTAR: Hıristiyandılar. Nasıl bir muamele gördüler orada?
OKTAR BABUNA: Çok güzel, merhametli, sevgi, şefkat dolu bir muamele gördüler Hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: İşte Müslümanlıkta da hüküm aynı. Bir Hıristiyan gelirse bize, hicret ederse aynı şekilde biz de onları korumak ve kollamakla mükellefiz.
OKTAR BABUNA: Hz. Ömer (ra) 637’de Kudüs’ü bizzat fethettiğinde, Kudüs halkına bir emanname vermiş ve Kitap Ehli’nin ibadethanelerine dokunulmayacağını bildirmiştir. Hz. Ömer (ra)’ın Medain Hıristiyanlarına verdiği taahhütte, “Hıristiyan dini üzere olanlardan hiç kimse istemeyerek Müslüman yapılmaya zorlanmaz” ilkesi yer alıyordu. Hz. Ömer (ra) döneminde Hira Hıristiyanları ile Müslümanlar arasında yapılan antlaşmada zımmiler hakkındaki madde çok önemlidir. Şayet onlardan biri güçten düşer ve yaşlanırsa veya hastalıktan acı çekerse veya zengin iken yoksullaşırsa, o ve ailesi İslam toprakları içerisinde bulundukları sürece Beyt-ül Mal’dan yani kamu hazinesinden yardım görecektir.
ADNAN OKTAR: Bu hükmü demin de okuduk. Bakın burada da çok açık. İşte cahil cühela bunu bilmiyor. Hıristiyan gördü mü, Musevi gördü mü asalım keselim diyorlar. Harama giriyorlar. Bunu savunmak ve uygulamak haramdır, karşılığı cehennem olur. Sahabe döneminde de böyle bir uygulama yoktur. Kuran’a göre de böyle bir şey yoktur. Müslümanlıkta şefkat, merhamet, koruyup kollama vardır. Aklı başında olacaklar, ne yaptıklarının farkında değiller. Kendilerine gelecekler inşaAllah. Ama mesela bir Müslüman katil yahut Musevi katil, Hıristiyan katil; tamam, onun bir karşılığı vardır, kimse o ama. Ama bunu, sivil halk bunun uygulamasını yapamaz. İlgili kişi ve kurumlar, devlet bunu yapar. Kuran’a göre bunun bir usulü, adabı vardır. Yoksa herkes herkesi cezalandırmaya kalkarsa çok acayip bir sistem olur. Kuran’a göre tavır bellidir. Zamanımızda da yine öyle. Bu, devletin yapacağı bir uygulamadır. Yani bunu şahıs kendi yapamaz, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hz. Ömer (ra)’ın Şam halkıyla yaptığı antlaşma öncesinde yaptığı açıklama: Allah’ın lütfettiği toprakları insanların ellerinden almayın ve Allah’ın Kitabı’nda belirttiği gibi güçlerine göre cizye koyun. Şayet cizye onlar tarafından ödenirse daha fazlasını istemeyin. Toprakları kendi aramızda paylaşırsak evlatlarına hiçbir şey kalmayacaktır. Eğer topraklar asıl sahiplerine bırakılırsa Müslümanlar onların ürettiğiyle yaşayabilirler. Onların üzerine cizye koyabilirsiniz ama asla onları esir alamazsınız. Onları incitecek ya da onlara zarar verecek haksızlığı yapamazsınız ve üzerinde hakkınız olmadıkça onların mallarını alamazsınız. Onlarla yaptığınız antlaşmalarla kabul ettiğiniz yükümlülükleri yerine getirmek zorundasınız.
ADNAN OKTAR: Cizyeden kasıt da, orada Müslümanlar bir hizmet veriyor; yollar yapıyorlar, köprüler yapıyorlar, fakirleri doyuruyorlar. Bunlar bir ihtiyaç, para var. Müslümanlardan nasıl alınıyorsa orada tabii Ehl-i Kitab’ın da destekçi olması gerekir. Yani, Kuran’ın buradaki güzel bir hükmüdür bu inşaAllah. Sonunda o onlara hizmet olarak, güzellik olarak dönmüş oluyor. Yani aksi zaten acayip bir şey olur, değil mi yani? Zaten o katkıyı onlar gönüllü olarak, severek yapmaları gerekir. Nerede olursa olsun değil mi insan, mesela biz de Avrupa’da oluyoruz; belediye hizmet yapıyor, biz belediyeye vergiyi veriyoruz, ödüyoruz çünkü hizmet olarak bize dönecek inşaAllah. Tamam, peki bu konu yeterli şimdilik. Ne anlatalım Oktar Hocam, var mı göstereceğin resimler?
OKTAR BABUNA: Var Hocam inşaAllah eğer uygun görürseniz bir örümceğin avlanma taktiği var. Bu, Afrika’da yaşayan dev bir örümcek. 1-1,5 metre çapında büyük bir ağ örüyor. Bunun ortasına yerleşip böyle beklemeye başlıyor.
ADNAN OKTAR: Ama şahane örmüş. Bayağı kaliteli, güzel çalışmış.
OKTAR BABUNA: Geldiğinde de onu yakalıyor fakat bir özelliği var. Bu, ortasında beklerken, bunun ayaklarında çok hassas alıcılar var, hangi tarafta ipliği oynattığını, titreştirdiğini çok kesin olarak algılıyor ve oraya gidip yakalıyor. Bu da ondan çok daha küçük bir örümcek, onun yüzde biri ağırlığında. Bu da ipin üzerinde yürüyerek geliyor onun avlarından yararlanmaya çalışıyor.
ADNAN OKTAR: Onun avından yararlanıyor?
OKTAR BABUNA: Fakat çok hafif olduğu için fark ettirmeden gelip yaklaşabiliyor. Mesela şimdi buradaki bir böceğe yaklaşıyor, sineğe.
ADNAN OKTAR: Bu bedavacı.
OKTAR BABUNA: Daha sonra nasıl sistemle onu oradan aldığını gösterecek. Fakat o tabii farkında ev sahibi örümcek. Geldi, hemen aldı onu, kaptı, gidiyor. Ufak örümcek bu kez yararlanamadı. Fakat tekrar gelecek şimdi. O, onu beslenirken tabii şimdi örümcek onunla besleniyor. Bir tane daha böcek yakalandı, bir sinek. Şimdi diğer örümcek tekrar geliyor onu kapabilmek için. Onu sezdirmeden almaya çalışacak.
ADNAN OKTAR: Onun mekanında mı faaliyetler yapıyor?
OKTAR BABUNA: Evet.
ADNAN OKTAR: Tam televoleci yani bu, bedavacı.
OKTAR BABUNA: Şimdi şöyle yapıyor: O, etrafındaki ağla bağlantılı olan iplikçikleri kesiyor. Önce bağlantısını izole ediyor önce bir.
ADNAN OKTAR: Süper uyanık.
OKTAR BABUNA: Fakat hepsini kesmiyor düşmemesi için. İşine yarayacak olanları bırakıyor. Onlara tutunarak aldı fark ettirmeden, çünkü bunu yaparken, etrafındaki iplikçikleri kestikten sonra artık diğer örümcek onun farkında da olmuyor o titreşimlerin.
ADNAN OKTAR: Hakikaten teker teker kopardı.
OKTAR BABUNA: Şimdi bir tane daha çekiyor işini sağlama almak için, tek bir iplikçik vardı oraya bağlayan. İşte onun üzerinden giderek işini sağlama bağlıyor. Bir tane daha çekti ki taşıyabilsin diye ağırlığını çünkü sineğin ağırlığı ondan daha fazla. O tabii beslendiği için farkında değil olanların.
ADNAN OKTAR: O kendinden geçmiş vaziyette, evet.
OKTAR BABUNA: Evet, kendinden geçmiş vaziyette. Tüm usta hareketlerle iyice bağlantılarını kesip alıp götürecek şimdi onu. Tekrar geldi. Son bağlantıları da koparıp götürüyor.
ADNAN OKTAR: Çok akıllı maşaAllah. Yani en az insan aklı kadar akıl gösteriyor, inşaAllah. Her birinde ayrı bir akıl oluyor, her birinin ayrı bir tekniği var, her birinde ayrı bir yöntem; Allah tarafından özel yaratılıyor bunlar da maşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bugün Hocam kar yağdı her tarafa. Kar tanelerindeki Altın Oranı gösterelim mi?
ADNAN OKTAR: Göster.
OKTAR BABUNA: Altın oran, Orta Çağ’da Fibonacci isminde bir matematikçinin bulduğu bir sayı var. Buna göre her iki sayının toplamı olan bir sayıyı, önceki sayılara oranladığınızda 1,618’lik bir oran çıkıyor. Mesela 0 ile başlayıp 0 ile 1 toplandığı zaman 1, 1 ile 1 toplandığı zaman 2, 2 ile 1; bir önceki sayı toplandığı zaman 3 diye gidiyor bunlar böyle. 13. sayıdan sonra sabitleniyor bu oran. 1,618 sayısı çıkıyor. Allah bu sayıyı kullanarak bu oranla doğada canlılarda çok güzel simetrik yaratılışlar ortaya koymuş. Mesela kar taneleri hem Altın Oranla yaratılmış, hem de muazzam bir simetriye sahip. Fakat kar tanelerinin bir özelliği daha var, hiçbir kar tanesi diğer kar tanesine benzemiyor. Her birinde muhteşem bir desen ve birbirinden tamamen farklı, trilyonlarcası, katrilyonlarcası birbirinden farklı; geçmiş bütün kar taneleri ve gelecek kar taneleri. Mikroskobik görüntüler tabii bunlar, mikroskopla bakıldığı zaman.
ADNAN OKTAR: Allah’ın sonsuz yaratma gücünün bir tecellisi.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah Hocam hiçbiri birbirine uymuyor. Yani dışarıdaki yağan kar tanelerinin tamamı bu şekilde. Tabii bu Altın Oranı hem canlılarda, insan yüzünde, çiçeklerde, kozalaklarda, doğada her şeyde Allah’ın bu şekilde bir yaratışı var; simetrik ve Altın Oranda maşaAllah. Hocam bir kedinin temizlenmesi var, gösterelim mi onu?
ADNAN OKTAR: Göster, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Temizliğine çok düşkün.
ADNAN OKTAR: Bak bakışa bak, salaklık artık hat safhada. Renk de çok şahane, ne yapıyor bu böyle?
OKTAR BABUNA: Temizliğini yapıp sevimli sevimli bakıyor.
ADNAN OKTAR: Başka bir şey var mı?
OKTAR BABUNA: Var Hocam inşaAllah. Dans eden bir kuş var, karşı cinsi etkilemek için.
ADNAN OKTAR: Rap yapıyor bu.
OKTAR BABUNA: Bu ayda yürüme hareketi var, onun aynısını bu şekilde dans etme hareketini.
ADNAN OKTAR: Michael Jackson’ı mı taklit ediyor?
OKTAR BABUNA: Ayda yürüme hareketi vardı, çok benzerini. Şimdi geldi diğer kuş, karşı cins onu etkilemek için kullanıyor inşaAllah. Bu da Hocam suda yürüyen bir kertenkele. Kostarika kertenkelesi. Çok seri hareketlerle perdeli ayaklarıyla yürüyebiliyor suyun üzerinde.
ADNAN OKTAR: Hayret, bu da belirli bir akıl gerektiren bir şey.
OKTAR BABUNA: Evet maşaAllah Hocam. Çünkü siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, daha yavaş bir süratle olsa bu şekilde yürüyemez ağırlığı fazla gelirdi. Ayak yapısı uygun olmasa yine yürüyemez.
ADNAN OKTAR: Tamam, bu nedir?
OKTAR BABUNA: Bu Hocam kuşların kendilerini nasıl kamufle ettikleriyle ilgili bir film eğer uygun görürseniz?
ADNAN OKTAR: Tamam. Bulundukları ortama çok uygun kamuflaj teknikleri kullanıyorlar yuvaları için. Mesela burada bitkilerden yapılan, oradaki bitkileri kullanarak bir yuva yapıyor kendisine. Örümcek ağlarını kullanıyor bunları birbirine bitiştirmek için, bağlamak için. Tıpkı bir terzi gibi özel dikiş atıyor ve birbirine bağlıyor düğümler atarak. Bunda da örümcek ağlarını kullanıyor.
OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah, tam bir terzi gibi özel bir düğüm atma tekniği de var.
ADNAN OKTAR: Tam anlamıyla dokuyor evet. Severim ben onun güzel gözlerini, çok şahane bakıyor.
OKTAR BABUNA: Bu şekilde çok iyi kamufle oluyor, etraftan ayrılmıyor.
ADNAN OKTAR: Tabii, mükemmel oldu.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah. Şimdi başka kuşları gösterecek yine kamufle etmek için bunlar da çok güzel teknikler kullanıyorlar. Mesela yine buradaki kuş ağaçların kabuklarını da kullanarak, yine koza iplikçiklerini vs. kullanıyor, onun dışına da ağaç kabuklarını koyuyor ki kamufle etsin diye. Yuva gözükmesin diye.
ADNAN OKTAR: Rengi anlaşılmasın diye ağacın görünümüne büründürüyor.
OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah. Bu da çamurlu, çamurla kullanıyor yine böyle. Yine ağaç kabuklarını kullanarak özel, çimenlerle ve çamurla.
ADNAN OKTAR: Ama mükemmel oldu yaptığı.
OKTAR BABUNA: Evet inşaAllah, uzaktan bakınca zaten hiç ayırt edilmiyor. Birazdan uzaktan çekim yapacak, kuş yuvası olduğu hiç belli olmuyor.
ADNAN OKTAR: Evet ağacın dokusuna tam uydurmuş, maşaAllah. Biraz da sündürerek hacim aldırıyor gördüğüm kadarıyla. Yerleşeceği hale getiriyor. Kabukları yedire yedire yerleştiriyor. Abisi onu sevsin, o güzel tatlı canını.
OKTAR BABUNA: Tamamen ağacın desenine de uygun hale getiriyorlar. Uzaktan fark edilmeyecek şekilde maşaAllah.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Oktar Hocam başka anlatacağın yok.
OKTAR BABUNA: Estağfurullah var Hocam eğer uygun görürseniz? Güzel canlılar var gösterelim mi onları?
ADNAN OKTAR: Göreyim. Bunlar iki ahbap çavuş, bunlar iyice anlaşmışlar. Su açılsa hoplar ama bu. Bu da bilgisayarın üstünde öğlen istirahatına mı çekilmiş? Bence parmaklıklarda bu da istirahata çekilmiş. Bu gerçekten bu kadar iri tavşan var mı? Bu nedir böyle hükümet gibi? Hayret bunların birbirinin türlerini bulmaları. Hayret, Allah’ın hikmeti. Bu ne bu böyle? O da bacağını ısırmaya mı çalışıyor?
OKTAR BABUNA: Bu da yine büyükçe bir kedi Hocam.
ADNAN OKTAR: Kedi dediğin böyle olacak kardeşim, çok şahaneymiş. MaşaAllah. Bakışa bak, tatlılığına şunun. Bir suç işlemiş olabilir bu, bakış normal değil.
ADNAN OKTAR: Bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım, Zümer Suresi 61, “Allah takva sahiplerini inanarak ve inançlarını uygulayarak, zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır.” “Allah takva sahiplerini inanarak ve inançlarını uygulayarak, zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır, onlara kötülük dokunmaz. Ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir,” diyor Allah. “Allah, her şeyin Yaratıcısı'dır. O, her şey üzerinde vekildir” her şeyin yaratıcısı, sandalyenin, kapıların, bilgisayarların, değil mi, arabaların, gemilerin, her şeyin yaratıcısı Benim diyor Allah. “O her şey üzerinde vekildir. Göklerin ve yerlerin anahtarları O’nundur”. Demek ki göklerde ve yerde kilitli yerler var, Cenab-ı Allah onları açacak inşaAllah. “Allah’ın ayetlerine karşı inkar edenler, işte onlar hüsrana uğrayanlardır. Ahirette ve dünyada bir hüsran var onlar için. “De ki: Ey cahiller bana Allah’ın dışında bir başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz.” Hz. İsa (as)’ı mesela Allah olarak gösteriyor. Bu çok anormal bir harekettir. Kuran buna da işaret ediyor. Ki Hıristiyan gençleri, Hıristiyan insanları bu düşünceyle mahvettiler. Yani rahatça iman edecekken bu insanlar, iman edemeyecek konuma getirdiler. Adam nasıl inansın yani bir insan, uyuyor, yemek yiyor, Allah’a dua ediyor, doğal ihtiyaçları var, bu insana Allah diyor. Şimdi aklı başında bir insan buna nasıl inansın. Olacak bir şey mi bu? Şeytandan Allah’a sığınırım, “Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): “Eğer şirk koşacak olursan”, yani Allah’tan başka bir ilah edinirsen, “şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen hüsrana uğrayanlardan olanlardan olacaksın. Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol." Allah’ın tek ve bir olduğu çok açık. Yani inanlara bu zulmetmek olur, iyilik yapmış olmazlar, çok büyük kötülük yapmış olurlar. Hz. İsa (as)’a güya sevgi adına değil mi ona zulüm yapmış oluyorlar. Hz. İsa (as) niçin istesin öyle bir şeyi. Cenab-ı Allah ahirette soruyor, “Allah’ı bırakıp da bana kulluk edin diye sen mi dedin?” diyor. “Ya Rabbi” diyor, “ben böyle bir şey demişsem Sen bilmişsindir,” diyor. “Ben böyle bir şey demedim” diyor Hz. İsa (as). Demez de inşaAllah. “Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler.” Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini, gücünü. İnsanlar hep Allah’ı, birçok insan dar planda değerlendirebiliyor. Mesela biraz düşündürünce Allah’ın büyüklüğü kavramaya başlıyorlar. “Oysa Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve Yücedir.” Bakın, “Oysa Kıyamet günü yer bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır,” yani bütün kainat, bütün alem O’nun avucundadır diyor Cenab-ı Allah, yani O’nun kontrolündedir. Biraz da düşünmeleri için Allah müteşabih bir açıklama yapıyor. Cenab-ı Allah mesela bir elin içerisine de mesela insan şeklinde Allah tecelli etse, bir elin içerisine de bütün kainatı alabilir. Veyahut bütün kainat tamamı bir atomun çekirdeğine sığabilir veyahut bir fotonun içerisine sığabilir, Kuran buna işaret etmiş oluyor. Şu kutuları oku bana Oktar, ben de onları şerh edip açıklayayım.
OKTAR BABUNA: Tamam Hocam, inşaAllah. “Hazreti İsa (as), İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden deccali öldürür.” (Mektubat, s. 6)
ADNAN OKTAR: Bir şahsı manevi var, bir de Hz. İsa (as) var. Şahsı maneviyi temsil eden bir insan var. Dinsizliğin şahsı manevisini yine bir şahıs temsil ediyor. Ve onu öldürür diyor, Hz. İsa Aleyhisselam, yani manen, fikren öldürmüş olacak. Evet devam et sen.
OKTAR BABUNA: “Ancak harika ve mu'cizatlı (mucizeler sahibi) ve umumun makbulü (umumun kabul ettiği) bir zât olabilir ki: O zat, en ziyade alâkadar ve ekser (birçok) insanların peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dır...” (Şualar, s. 463)
ADNAN OKTAR: Ne anladın oradan?
OKTAR BABUNA: Bunu yapacak olan ancak harika ve mucizatlı, Allah’ın Peygamberi olan bir zat olabilir, bir kişi olabilir. O da Hz. İsa aleyhisselamdır.
ADNAN OKTAR: Mucizatlı yani mucizeler gösteren. Ve harika bir insan. Hz. İsa (as) olabilir, o yüzden Hz. İsa (as) gelecektir diyor, değil mi, Bediüzzaman evet.
OKTAR BABUNA: “Bir İsevi cemaati namı altında ve "Müslüman İsevileri" unvanına lâyık bir cem'iyet, o deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın riyaseti (liderliği) altında öldürecek...”
ADNAN OKTAR: Hz. İsa (as) demek ki Müslümanlığı çok andıran bir Hıristiyan cemaat içerisine geliyor. Onları yönlendirerek deccaliyeti yok ediyor.
OKTAR BABUNA: “İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tabi' olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidinin (ruhani mücahidler cemaatinin) kemmiyeti (sayısı)....” diye devam ediyor. (Şualar, s. 464)
ADNAN OKTAR: Demek ki Hz. İsa (as) bir Hıristiyan cemaati içerisine Cenab-ı Allah tarafından bırakılacak, uyur halde. Onu oradaki seçkin kişiler, alim olan insanlar tanıyıp ve anlayacaklar ve ona tabi olacaklar. Ve o cemaat aynı Müslümanlığı andıran bir cemaat olacak, Hıristiyan cemaati. Onları yönlendirerek deccaliyeti etkisiz hale getiriyor, daha sonra da Hz. İsa (as) bütün insanlığı Kuran’a davet edecek, bütün Musevileri ve Hıristiyanları ve hepsi Müslüman olmuş olacak.
OKTAR BABUNA: Hattâ "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i Mehdi (as)’a namazda iktida eder, tâbi' olur." diye rivayeti, bu ittifaka (birleşmeye) ve hakikat-ı Kur'aniyenin metbuiyetine (Kuran hakikatlerine uyulmasına, tabi olunmasına) ve hâkimiyetine işaret eder. Hz. Mehdi (as)’a namazda iktida eder, tabii olur, diye rivayeti, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as) inşaAllah Kudüs-ü Şerif’de namaz kılarken, Hz. Mesih (as) gelecek inşaAllah, Hz. Mehdi (as) onu imamlığa geçirmek isteyecek. Kabul edecek mi Hz. İsa (as)? Hayır, Hz. Mehdi (as), Hz. İsa (as)’ı namaza geçirmek isteyecek. Hz. İsa (as) hiçbir şekilde kabul etmiyor. Sensin diyor dünyanın lideri, Müslümanların imamı sensin, bütün İslam aleminin lideri sensin, çünkü vahiyle hareket ettiği için Hz. İsa (as) Hz. Mehdi (as)’ı sırtından iterek imamlığa geçiriyor yani Mehdi (as)’ın geri çekilme nedeni o zaten, Hz. İsa (as)’ı imamlığa geçirmek için, tabii. Kabul etmiyor, inşaAllah. İkisi de kabul etmiyor ama Hz. İsa (as) zorla Mehdi (as)’ı imamlığa geçiriyor. Çünkü vahiyle hareket ediyor.
OKTAR BABUNA: “Bu da en büyük alamet olur” demiştiniz Hocam inşaAllah o zaman.
ADNAN OKTAR: Biz diyeceğiz ki o zaman “Allahualem herhalde o, Mehdi (as) bu, bu şahıs” diyeceğiz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: "Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, o eşhas-ı ahir zaman (ahir zaman şahısları) tanınabilir.” (Sözler, s. 343-344)
ADNAN OKTAR: İmanın nuruyla, kafa peki müsait değilse tanıyamayacak. Durgun olacak, tanıyamayacak. Tanıyamayanlardan biri de İstanbul’da zuhur edecek. Deccal taifesinden bir yobaz hocadır. Meşhurdur, İmam Rabbani Hazretleri Mektubat’ında bildiriyor. Mehdi (as)’a karşı çıkacak, Mehdi (as)’a karşı tavır alacak, halkı kışkırtacak fakat beceremeyecek. Rezil rüsvay olacak, eline yüzüne bulaştıracak, küçük düşüp ezilip geri çekilecek, inşaAllah. Bu Mehdi (as) değildir, Mehdi (as) gelmeyecektir veyahut işte başka türlüdür diyerek ama asıl olarak da Mehdi (as)’ı yalancı göstererek, dinsiz göstererek halkı kışkırtmaya çalışacak. Ne diyor İmam Rabbani “Bu kişi...” diyor “... dinimizi izale etti diyecek” diyor. Dinimizi yok etti diyecek diyor, bu ahir zamandaki yobaz deccal. Bu sahtekarın kendi çevresinde böyle bir ufak da çetesi olacak. Bu eylemi yapacak. İmam Rabbani bunu belirtiyor inşaAllah. Bunu da benim anladığım herkes gördü, böyle bir şahıs zuhur etti, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah. “Hem de o eşhasın (o şahısların) şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi (yani fevkalade eserleri, izleri) o eşhasın (şahısların) zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı hârika (harika şahıslar yani Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler.” Tam o şekilde.
ADNAN OKTAR: Evet. O zaman tanıyamayanlar; mesela Cübbeli. Mehdi (as) çıkıyor, çıkmadı diyor. Niye? Çünkü bütün halk tanıyacak gibi bir şekil verdikleri için o da zannediyor ki Mehdi (as) tank ateş edecek, etkilenmeyecek, işte gökten melekler gelecekler, bu Mehdi (as) diye bağıracaklar. Bir de bakıyor, böyle biri yok. O zaman Mehdi (as) yok diyor. Halbuki Said Nursi de diyor; böyle bir şekil vermişlerdir fakat böyle değildir diyor. O kısmı baştan al. Bir daha anlat.
OKTAR BABUNA: “Hem de o eşhasın (o şahısların) şahs-ı manevisine veya temsil ettikleri cemaate ait asar-ı azimeyi...”
ADNAN OKTAR: Şimdi burada dur. Büyük neticeyi. Bakın bir cemaati var, şahıs var ve bir de cemaati var ve o cemaatten meydana gelen bir şahs-ı manevi var ve büyük bir netice alınıyor. O şahsın bizzat kendisi yaptı zannettikleri için, bütün o faaliyetleri talebeleriyle beraber yaptığı o faaliyeti sırf kendisi yaptığı zannettikleri için o eşhası harika çıktığı vakit herkes tanıyacak gibi bir şekil vermişler diyor. “Halbuki bu dünya” diyor “bir tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır ama ihtiyari elinden alınmaz. Öyleyse o eşhas” diyor, “hatta deccal dahi diyor çıktığı vakit kendisi dahi kendisini bilmez.” diyor. “Belki o eşhas-ı ahir zaman” Mehdi (as) ve Hz. İsa Aleyhisselam “imanın nuruyla tanınabilir” diyor. İmanın nuru yoksa tanıyamayacaklar, evet.
OKTAR BABUNA: “O eşhasın (şahısların) zatlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı harika” harika şahıslar yani Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) “çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler.”
ADNAN OKTAR: Bakın o demek ki tefsirde hata yapıyorlar. Yani olağanüstü olaylar anlatılıyor. Müteşabih hadisler öyle bir anlatılıyor ki, yani hiçbir zaman olmayacak olaylar, böyle metafizik, böyle akıl almayacak olaylar o şahısta tezahür edecek gibi anlatılıyor. Halbuki teşbih çözülürse konu çok makul anlaşılır hale geliyor. Mesela “Mehdi (as) avucuna bakar” diyor “talebelerini ve herkesi görür” diyor. İstediği herkesi görebilir diyor. Nedir bu? Cep telefonu ve iPod’a işaret ediyor. Veyahut “İnsanlar” diyor mesela “evlerinde oturduklarında Mehdi (as)’ı” diyor “akşamları evlerinde görürler” diyor “oturdukları yerden.” Nedir bu? Televizyon. Ama onların tarif ettiği nedir? Mehdi (as) herkesin evinde zuhur edecek. Çok bedenli olacak. Yani milyonlarca bedeni olacak, milyonlarca bedende evlerde görülecek. Bu şekilde değil. Bu aklın ihtiyarını kaldırır. Bediüzzaman’ın anlattığı da bu, evet.
OKTAR BABUNA: “Halbuki ahir zamanın o büyük şahsı Al-i Beyt’ten, (Peygamberimiz (sav)’in ev halkından, yani soyundan) olacaktır.” Emirdağ Lahikası.
ADNAN OKTAR: Evet. Seyittir Mehdi (as). “Ben seyit değilim” diyor Said Nursi, “ben Kürt asıllıyım” diyor. “Seyit olanın” diyor “seyitliğini gizlemesi haramdır” diyor, “seyit olmayanın da ben seyidim demesi haramdır” diyor. “Ben o yüzden” diyor, “kendimi seyit bilmediğim için”, “ben kendime seyidim demiyorum” diyor. Evet. Kürt’üm ben diyor ki iftihar edilir. Benim canım ciğerim kardeşlerimdir Kürtler. Ve “o gelecek şahıs da seyittir, Peygamberimiz (sav)’in neslindendir” diyor.
OKTAR BABUNA: Vefat ettikten sonra geleceğini de söylüyor. Siz daha iyi bilirsiniz Hocam inşaAllah. Zamanını veriyor hatta, hicri 1400’ü veriyor. 1400 sene sonra olduğunu söylüyor inşaAllah. “Ona karşı, Ali-i Beyt-i Nebevi’nin silsile-i nuranisine” yani Peygamberimiz (sav)’in nurani soyuna “bağlanan ehl-i velayet” velilerin “ve ehl-i kemalin” kamil iman sahiplerinin “başına geçecek, Al-i Beyt’ten Muhammed Mehdi (as) isminde bir zat-ı nurani” yani nurlu bir şahıs “o Süfyanın şahs-ı manevisi olan cereyan-ı münafıkaneyi” yani münafıklık akımını öldürüp dağıtacaktır.”
ADNAN OKTAR: Darwinizm, materyalizm, iddia edilen Ergenekon örgütü evet.
OKTAR BABUNA: “O zat uzun taifenin uzun tetkikatı” yani o topluluğun uzun araştırmaları, incelemeleri ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak. Onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.
ADNAN OKTAR: O birinci vazife ne?
OKTAR BABUNA: Darwinizm, materyalizmin ortadan kaldırılması. Münafıkane akımların, Darwinizm’in, materyalizmin...
ADNAN OKTAR: Bu hangi eserlerden istifade edecek diyor? Ne hazırlayacak diyor?
OKTAR BABUNA: Ondan önceki bir taifenin hazırladığı eserlerden...
ADNAN OKTAR: Bilim adamlarının, araştırmacıların, paleontologların, efendim biyokimyacıların hazırladıkları hazır eserlerden, hazır araştırmalardan kendisine kitaplar hazırlayacak, eserler hazırlayacak. Onunla diyor o birinci vazifeyi tam yapmış olacak diyor. Yani Darwinizm’i, materyalizmi yıkacak diyor. Evet, birinci vazifesi o.
OKTAR BABUNA: “Bu vazifenin istinad ettiği (yani dayandığı) kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (yani dayanışma)sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir” öğrencilerdir. “Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”
ADNAN OKTAR: Ne anladın oradaki izahtan?
OKTAR BABUNA: Burada ona yardımcı olacak olan tesanüd yani dayanışma, ihlas yani samimiyet özelliklerine sahip ama manen bir ordu kadar kuvvetli olan öğrencileri inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mehdi (as)’ın öğrencileri. Evet, küçük bir cemaat, küçük bir topluluk, evet.
OKTAR BABUNA: Ama manen çok güçlü inşaAllah. Said İtiraznamesi’nde demiş ki: “Ben seyit değilim, Mehdi (as) seyit (Peygamber soyundan olan kimse) olacak.” diye onları reddetmiş. Şualar, sayfa 368. “Ben de onlara demiştim: Ben kendimi seyit (yani Peygamberimiz (sav)’in soyundan) bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki ahir zamanın o büyük şahsı Al-i Beyt’ten (Peygamberimiz (sav)’in ailesinden) olacaktır.”
ADNAN OKTAR: Üstad’a olan sevgide bir yanlış uygulama yapıyorlar. Üstad’a olan sevginin gideceğini zannediyorlar. Eğer Mehdi (as) değilse Üstad, sevgi yok olur diye düşünüyorlar. Halbuki yani ben “Mehdi (as)’ın pişdar bir neferiyim (öncü bir askeriyim), ona yer hazır eden bir dümdarıyım” diyor Said Nursi. Çok büyük bir şereftir. “Mehdi (as)...” diyor “... ve talebeleri benim eserlerimi (Risale-i Nur’u) hazır bir program olarak neşr ve tatbik edecekler.” diyor.
OKTAR BABUNA: “Gerçek sahipleridir” diyor.
ADNAN OKTAR: “Gerçek sahipleridir.” diyor, “Mehdi (as) ve talebeleri” diyor. Dolayısıyla Said Nursi’nin makamını bu küçük düşürmez. Yani Mehdi (as) zaten Said Nursi’nin güzelliğini, yüceliğini, değerini en iyi vurgulayacak insanlardan birisidir ve Mehdi (as), Said Nursi’ye sahip çıkacaktır. Değerini dünyaya gösterecektir. Said Nursi mesela birse, Mehdi (as) zamanında Said Nursi trilyon olacaktır. Yani dar bölgede bilinen bir alim bütün dünya çapında tanınır hale gelecektir ve bunu Mehdi (as) ve talebeleri yapacaktır. Onun için Said Nursi söylüyor: “Gerçek sahipleri” diyor “Mehdi (as) ve şakirtleri” diyor “gelir, bu tohumlar sünbüllenir, biz de kabrimizinden Allah’a şükrederiz” diyor. Ben kabrimden göreceğim diyor. Demek ki vazifesi devam ediyor daha Said Nursi’nin.
OKTAR BABUNA: “O ileride gelecek acib bir şahsın (yani şaşılan ve hayret uyandıran şahsın) bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı (yani önceden gelen takipçisi) ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum.” (Barla Lahikası.)
ADNAN OKTAR: Ne anladın buradan?
OKTAR BABUNA: Kendisinin ona zemin hazırladığını, onun bir neferi hizmetçisi olduğunu söylüyor.
ADNAN OKTAR: O kim?
OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as)’ın. Burada çok açık, kendisinin de Mehdi (as) olmadığını, dolayısıyla ondan sonra gelecek bir Mehdi (as) olduğu, dolaylı olarak çok net bir şekilde ortada inşaAllah. “Ahirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müctehid (yani içtihat eden İslam alimi), hem en büyük bir müceddid (yani her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi (yenileyen, yenileyici)), hem Hakim, hem Mehdi (as), hem Mürşid” (doğru yolu gösteren kişi) “Kutb-u Azam (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan zamanın en büyük mürşidi) olarak bir zat-ı Nuraniyi gönderecek ve o zat da, Ehl-i Beyt’i Nebevi’den” (yani Peygamberimiz (sav)’in soyundan) “olacaktır.” (Mektubat.)
ADNAN OKTAR: Bana tefsir et onu, anlat.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. Gelecek ahir zamanın büyük şahsı için, en büyük bir müctehid, ictihad eden İslam alimi, en büyük müctehid, yani gelmiş geçmiş en büyük müctehid.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah. En büyük müceddid, her yüzyıl başında gelen büyük İslam alimi.
ADNAN OKTAR: Yani en büyük mezhep imamı. Mezhep imamlarının üzerinde, evet.
OKTAR BABUNA: Evet, en büyüğü. Hem hakim, hükmedici yani inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hakim, yargılanan değil, yargılayan olacak.
OKTAR BABUNA: Hem Mehdi (as), hidayete erdiren. Hem mürşit, doğru yolu gösteren.
ADNAN OKTAR: Mürşit.
OKTAR BABUNA: En büyük mürşit.
ADNAN OKTAR: Yani bütün tarikatların üzerinde, bütün tarikatlar ona bağlanacaklar. Dolayısıyla bütün tarikatlar kalkıyor, sadece Mehdi (as) kalacak. Ali Haydar Efendi niçin devam ettirmedi hilafeti?
OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as) çıkacağı için.
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as)’a bıraktı hilafeti. Yani tarikatı devam ettirmedi. Yani istese devam ettirirdi. Cübbeli ne diyor; gelininden korktuğu için diyor Ali Haydar Efendi diyor, hilafeti vermedi diyor. Yazdı, hazırladı ama vermedi diyor. Yani bu büyük mücahid, bu Allah’tan başka kimseden korkmayan bu yiğit insana, reva gördüğü üsluba bak. Gelininden korkmuş. Üsluba bak sen yani. Yani hani kediden korktu der gibi. Hiç ağıza alınacak söz mü şu? Ali Haydar Efendi’nin gözlerinden cesaret akıyor, Allah’ın aslanıydı, Hz. Ali (ra) gibi. Böyle Hayber’in kapısını sökecek adam yani böyle. Yiğit ve delikanlı, büyük mürşid, padişahın huzur hocası. Padişahı eğitiyor. Padişah çekiniyor ondan. Saygı duyuyor, el pençe duruyor karşısında, Hocam diye. O da diyor ki; gelininden korktu diyor. Çekindi diyor, hilafeti vermedi diyor. Çünkü tarikatı götürmedi. Ne yaptı? Mehdi (as)’a bıraktı ve bunu da ifade etmiştir, inşaAllah. Ve birçok mürşit zamanımızda, hilafeti devam ettirmiyorlar, halife bırakmıyorlar yerlerine. Tarikatı devam ettirmiyorlar, Mehdi (as)’a bırakıyorlar. Yani hemen hemen bütün büyük mürşidler Mehdi (as)’a bıraktılar, hiçbiri götürmedi, inşaAllah. Yani mümkün değildir öyle bir şey, yani bak yüzlerce yıldan beri devam ettiriyorlar ama Mehdi (as)’da durduruyorlar. Çünkü o, en büyük mürşit o. Mürşit, ona bağlanıyorlar, inşaAllah. Tarikatlar onda düğümleniyor, yani onda toplanıyor, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: En büyük mezhep imamı, en büyük mürşid.
ADNAN OKTAR: Yani bu devirde tarikatlar tamamen, işte onun için Said Nursi, tarikat devri bitmiştir dediği o, Mehdi (as) geldiği için, Mehdi (as)’a devrediliyor. Anlaşıldı mı? En büyük mürşit olduğu için, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Ve en büyük Kutb-u Azam, yani Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet.
OKTAR BABUNA: "Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri (yani Mehdi (as) ve şakirtleri, talebeleri, öğrencileri) Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sümbüllenir." (Sikke-i Tasdik-i Gayb-i, Kastamonu Lahikası)
ADNAN OKTAR: Ne anladın?
OKTAR BABUNA: Ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (as) ve öğrencileri, bu asıl sahipleri yani Risale-i Nur’un, bu daireyi genişletir, her tarafa İslam ahlakının yayılmasına vesile olur.
ADNAN OKTAR: Evet, mevcut olan daireyi genişlendiriyor, yani hiç Müslüman yok değil. Var Müslüman, Türkiye’de evelAllah kale gibi, bunu dünya çapına yayıyor. Evet.
OKTAR BABUNA: “Hem bu üç vezaifi (vazifeleri, birden) hem bu üç vezaifi birden bir şahısta, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerh etmemesi, yani çürütmemesi, pek uzak adeta kabil-i mümkün görülmüyor.”
ADNAN OKTAR: Ne anladın?
OKTAR BABUNA: Onun zamanında, bu vazifelerin meydana getirilmesi.
ADNAN OKTAR: O kim?
OKTAR BABUNA: Said Nursi’nin kendi zamanında meydana gelmesinin imkansız olduğunu söylüyor, zamanın şartları itibarıyla. Çünkü Mehdi (as) zamanında, şartlar çok farklı olacak inşaAllah. Dünya çapında İslam ahlakının hakimiyeti olacak.
ADNAN OKTAR: Çünkü Bediüzzaman zamanında, internet var mı? Yok. Televizyonlar yok. Dünya çapındaki bu iletişim hızı yok. Ayrıca yapı da müsait değil, demokrasi oturmamış. Sistem daha oturmamış. Oktar, Hz. Mehdi (as) için, hidayete erdiren şeklinde ifade kullanmıştı diyor, doğru. Hidayete vesile oluyor Mehdi (as), doğru. Yani o, bir suç, yanlış bir ifade değil. Mehdi (as), zaten kelime kökeni o, hidayete erdiren, hidayete vesile olan yahut hidayete ermiş. Yani mesela ben bir insanın hidayetine vesile olabilirim. Mehdi (as) da bir insanın hidayetine vesile olabilir. Veyahut bir vatandaş bir konu anlatır, bir insanın hidayetine vesile olur. Devam et.
OKTAR BABUNA: “Ahir zamanda Al-i Beyt-i Nebevi’nin (Peygamber Efendimiz (sav)’in soyunun) cemaat-i nuraniyesini (yani Nurani cemaatini) temsil eden, Hz. Mehdi (as)’da ve cemaatindeki şahsı manevide ancak içtima edebilir, (toplanabilir).”
ADNAN OKTAR: Benim zamanımda olamaz, diyor Said Nursi. Ama Mehdi (as) devrinde, iletişim artıyor. İnternet, televizyonlar, her şeyde bir gelişme var. Onun zamanında olur bu diyor. Bu üç vazifenin hepsi birden yapılabilir diyor. Ama benim zamanımda yapılması mümkün değil diyor. “Birbirini cerh etmemesi mümkün değil” diyor. “Ancak bir cihette, bir yönü yani bir vazife, bir cihette yapılacak, yapılmıştır” diyor. “Geçmişte de böyle olmuştur” diyor. Mesela “Abdülkadir Geylani, diyanet yönünde bir cihette yapmıştır” diyor. Mesela başka ne diyor? Siyaset yönünde kim var? Abbasiler. Abbasiler evet. “O dönemde de” diyor, “bir yönde yapılmıştır” diyor. Ama “Mehdi (as) döneminde, her yönden tam anlamıyla olacaktır” diyor. “Üç vazife de, her yönüyle mükemmel olarak olacaktır Mehdi (as) zamanında” diyor.
OKTAR BABUNA: Diyanet, siyaset ve saltanat, inşaAllah. "Mehdi (as)’ı, Al-i Resul’ün temsil ettiği Kudsi cemaatinin, şahsı manevisinin üç vazifesi var." (Emirdağ Lahikası). Diyanette, saltanatta ve siyasette, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Üç vazifesi var. Tek yokmuş demek ki. Bazı şahıslar çıkıyor, bunu üçe bölüyor, üç tane Mehdi (as) çıkacak diyorlar. Diyanet Mehdi (as)’si ayrı, siyaset Mehdi (as)’si, saltanat Mehdi (as)’si. Yani bu, nerede geçiyor bu Said Nursi’nin izahlarında? Bunların delilleri yok, ama bizim delillerimiz var. Evet, devam edelim.
OKTAR BABUNA: “Bu Zat-ı Al-i Şanın, şanı şerefi yüksek şahsın dahi, bu emirde muktedir olmasında, kuvvetli olmasında şüphe duyanların bu vehimlerini (yani kuruntularını, düşüncelerini) bertaraf edecek (yani ortadan kaldıracak) itimatlarını temin edecek (yani güvenlerini sağlayacak) gayet kuvvetli Güneş gibi bir hakikat.”
ADNAN OKTAR: Evet, yine Mehdi (as)’a bakan bir izah. Devam et.
OKTAR BABUNA: "Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi, önemlisi ve en büyüğü ve en kıymettarı, kıymetlisi olan, iman-ı tahkiki-i neşr, yani gerçek imanı yayma ve ehl-i imanı delaletten, yani iman edenleri sapmaktan kurtarmak." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi). En önemli vazifesini söylüyor inşaAllah Hocam.
ADNAN OKTAR: Evet, Darwinizm’i, materyalizmi yıkacak, iman hakikatlerini yayacak, en önemli görevi bu, birinci görevi bu. Devam et.
OKTAR BABUNA: "Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi)
ADNAN OKTAR: Kim o sonra gelecek o mübarek zat?
OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as). “Bu zamanda, öyle fevkalade hakim cereyanlar, fikir akımları var ki, her şeyi kendi hesabına aldığı için, faraza (farz edelim) hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse...” (Kastamonu Lahikası)
ADNAN OKTAR: Bir asır sonra gelecek demek ki. Said Nursi, hicri 1300’de. Bir asır sonra, hicri 1400 yapıyor. Evet, bu zat dahi bu zamanda gelse dahi diyor, evet. Bu zamanda gelse, siyasete diyor ağırlık vermez, siyasetle ilgilenmez, direkt imani konulara ağırlık verecektir diyor. Siyasete ağırlık vermez diyor. Ne demek istiyor Mehdi (as)’a? Siyasetle ilgilenme, sadece imani konulara ağırlık ver ve öyle devam et diyor. Nitekim Mehdi (as) da o şekilde yapacaktır, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz Hz. İsa (as) için demiştiniz siyasette.
ADNAN OKTAR: Evet, “Dünya siyaseti ile Hz. İsa (as) ilgilenecek” diyor. “Mehdi (as) o konuya girmeyecek” diyor. “Mehdi (as), ona bırakmıştır o görevi” diyor, inşaAllah. Yani şu an, dünya siyasetini yönlendiren bir güç görülüyor. Bunun Hz. İsa (as) olduğunu sonradan anlayacağız, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz söylemiştiniz Hocam, devlet başkanları İslam’ın lehinde konuşmaya başladılar, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: "Rivayetlerde ahir zamanın alametlerinden olan ve Ali-i Beyt-i Nebevi’den (yani Peygamberimiz (sav)’in soyundan) Hz. Mehdi (as)’ın Radiallahuanh hakkında ayrı ayrı haberler var. O zat, bütün ehl-i imanın, iman edenlerin, manevi yardımlarıyla ve İttihad-ı İslam’ın muavenetiyle, yani İslam Birliği’nin yardımlaşmasıyla ve bütün ulema ve evliyanın, alimlerin ve velilerin ve bilhassa Al-i Beyt’in neslinden (özellikle Peygamber Efendimiz (sav)’in neslinden) her asırda kuvvetli ve kesretli çok sayıda bulunan, milyonlar fedakar seyitlerin iltihaklarıyla (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) o vazife-i uzmayı, büyük görevi yapmaya çalışır. Seyitlerin, milyonlara varan seyitlerin iltahaklarıyla o vazifeyi gerçekleştirir”.
ADNAN OKTAR: Baştan başla, açıkla.
OKTAR BABUNA: “O zat, Hz. Mehdi (as), bütün ehl-i imanın, iman edenlerin manevi yardımları ile”, iman edenlerin yardımlarını alıyor.
ADNAN OKTAR: Bütün Müslümanlar destekleyecekler Hz. Mehdi (as)’ı. Evet, bir.
OKTAR BABUNA: "İttihad-ı İslam’ın muavenetiyle, İslam Birliği’nin kurulması ve yardımlaşması ile"
ADNAN OKTAR: İttihad-ı İslam, Said Nursi’nin hep savunduğu bir gerçektir bu. Yani Türk İslam Birliği. İttihad-ı İslam, evet.
OKTAR BABUNA: "...ve bütün ulema ve evliyanın, alimlerin ve velilerin"
ADNAN OKTAR: Bütün ehl-i sünnet ve Şii alimlerde dahil. Bütün alimlerin ve ulemaların, evliyaların, tarikat şeyhlerinin hepsini, evet.
OKTAR BABUNA: "... ve bilhassa Al-i Beyt’in neslinden (özellikle Peygamber Efendimiz (sav)’in neslinden), her asırda kuvvetli ve kesretli çok sayıda bulunan, milyonlarca seyidin, fedakar seyitlerin iltahaklarıyla (katılımları ile)...".
ADNAN OKTAR: Bu seyitler, mesela Ürdün’de var, Suriye’de var, Suudi Arabistan’da var, İran’da var. Her yerde bunlar kilit noktalardadır. Mesela kimi devlet bakanıdır, kimi genel müdürdür. Kimi bir üniversitenin başında, hep büyük görevlerdedirler. Mesela Ürdün Kralı da seyittir. Bu bölgede mesela birçok kişi seyittir, inşaAllah. Mesela yöneticiler var. İran’da da seyitlerin alameti nedir, nasıl anlaşılıyor onlar?
OKTAR BABUNA: Siyah sarık takıyorlar Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Siyah sarık, evet.
OKTAR BABUNA: Buraya gelmişti size, Mehdi Konferansı’nın temsilcileri gelmişti Hocam size, biri seyitti. Siz akrabamsınız dedi hatta, siyah sarıklıydı.
ADNAN OKTAR: Evet o öyle dedi, akrabam oluyorsunuz dedi. seyitti evet, seyitler siyah sarık takarlar.
OKTAR BABUNA: “... Fakat çiçekler baharda gelir. Böyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle, o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz, hazırlıyoruz.” (Sikke-i Tasdik- Gaybi)
ADNAN OKTAR: "Ben Mehdi (as)’a zemin hazırlıyorum" dedi, değil mi Said Nursi? Evet.
OKTAR BABUNA: “... Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek (yani iman edenlerin doğru yoldan sapmalarını engellemek) ve bu vazife, hem dünya, hem her şeyi bırakmakla çok zaman tetkikat ile, araştırma ile, meşguliyeti iktiza ettiğinden, yani gerektirdiğinden, Hz. Mehdi (as)’ın o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.” (Emirdağ Lahikası)
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as)’ın, öyle paleontoloji üzerine, jeoloji üzerine oturup öyle araştırma yapacak vakti yoktur diyor Said Nursi. Ondan evvel bir taifenin hazır eserlerinden bir araya getirecek diyor. Vakti müsait ve hali de müsait değildir diyor. “Vakit ve hal müsaade etmez.” Çünkü çok yoğun Hz. Mehdi (as), inşaAllah. Yoğunluğundan dolayı bu işlere ilgilenemez diyor, bu konularla ilgilenemez. Hazır eserlerden istifade eder, onları bir araya getirir, o eserlerle o birinci vazifeyi, tam yapmış olur diyor. Hatta “avamın dahi” diyor, “imanı kurtarma vazifesi” diyor. Halkın da diyor, yani sırf üniversite öğrencilerine, lise öğrencilerine, üniversitelere yönelmeyecek diyor. Aslında Mehdi (as)’ın birinci hedefi budur. Said Nursi bunu açıkça söylüyor, yani üniversite öğrencileri ve üniversiteler ve aydın kesim. Ama diyor, halkın da imanını kurtaracak şekilde faaliyet yapacaktır diyor. Avamın da diyor.
SUNUCU: Hocam teşekkür ederim bu güzel sohbet için.
ADNAN OKTAR: Ben de teşekkür ederim.