Sohbet -1819 Ocak 2010
Sayın Adnan Oktar’ın İsrail’den Gelen Heyetle Canlı Yayında Sohbeti
OKTAR BABUNA: İyi akşamlar sayın izleyiciler. Bir Adnan Oktar ile Başbaşa programına daha hoşgeldiniz. Bugün çok önemli konuklarımız var: İsrail’den tüm dinlerin liderleri ve tanınmış, önde gelen politikacılar bu akşam konuğumuz olacaklar. Ben öncelikle Hocamız’a hoşgeldiniz diyorum ve sizlere konukları tanıtacağım. Hoşgeldiniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Hoşbulduk. Sağ olun.
OKTAR BABUNA: Konuklarımızı tanıtmak istiyorum. Önce Ayoob Kara Bey’den başlayacağım. Ayoob Kara Bey İmar Bakan Yardımcısı İsrail Hükümeti’nin, Necef ve Celile için Kalkınma ve İmar Bakan Yardımcısı. İsrail Hükümeti’ndeki tek Musevi olmayan kişi. Başbakan Benjamin Netanyahu’ya en yakın olan Musevi olmayan kişi aynı zamanda. Museviler, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve diğer tüm dinler arasında güçlü ve sıcak bir ilişki kurulması hedefine sahip. Hemen yanımda oturan kişi Bedevi lider Ataf Krinawi. Kendileri Bedevilerin lideri İsrail'de. Hemen yanımda daha önceden de tanıyorsunuz Haham Hollander var. Sanhedrin Beni Nuh Mahkemesi Başkanı kendileri. En solumda oturan da Ortadoks Hıristiyan Lider Sayın Mussa Hadi - Hurrian Dimitri. Hoşgeldiniz diyorum.
KONUKLAR: Teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Evet ben de hoşgeldiniz diyorum. Şeref verdiniz, lütfettiniz. İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Şimdi bir giriş konuşması yapalım. Bu misafirlerimizin geliş amacı İslam düşüncesi içinde, Hıristiyanlık düşüncesi içinde, Musevilik düşüncesi içinde bir kardeşlik anlayışı vardır, bir sevgi anlayışı vardır. Bunu pekiştirmek; dünyadaki anarşiyi, kargaşayı ortadan kaldırmak, sanata, bilime, sevgiye, şefkate, merhamete, dostluğa önem vermek ve bunu ön plana çıkartmak diyebiliriz. Dünyada ateistler, Allah'a inanmayanlar birbirleriyle tam bir ittifak halindeler, tam destekleme halindeler. Fakat buna karşılık Allah'a inananların çoğu birbirlerini desteklemiyor, bu çok yanlış bir tavırdır. Allah'ı sevenlerin birbirlerini desteklemeleri, birbirleriyle kardeş olmaları son derece önemlidir. Tabi, Allah'a inanmayanlara düşman olacak değiliz. Onlar da Allah'ın kullarıdır. Onların da iyi olması için gayret ederiz tabi, ama demokratik usullerle, sevgiyle ve şefkatle, sertlikle ve şiddetle değil. Ve fikir özgürlüğüne saygı göstererek, düşünce özgürlüğüne saygı göstererek. Her din kendisini hak din olduğuna inanır. Bu son derece normaldir. Yani Ehl-i Kitap dediğimiz vakit, Hıristiyanlar ve Museviler akla gelir. Ve Müslümanlar vardır ayrıca. Müslümanlar tabii ki kendilerinin hak yolda olduğuna inanırlar, yoksa öbür türlü Müslüman olamazlar. Ama bir Hıristiyan da kendisinin hak yolda olduğuna inanır ve cennete gideceğine inanır, aksi durumda Hıristiyan olamaz. Bir Musevi de yine kendisinin hak yolda olduğuna inanır, kendilerinin cennete gideceğine inanır ve başka türlü zaten Musevi olamaz. O zaman bütün dinlerin birbirlerine saygı duyması, şefkat duyması, Allah'ın kulları olarak birbirlerini koruyup kollamaları gerektiğini buradan anlıyoruz. Her dinin kendisini hak görmesi de son derece makul ve normaldir. Ama yeter ki kavga olmasın, gürültü olmasın, savaşlar olmasın, fikir özgürlüğüne baskı olmasın, bunlar olduktan sonra zaten Allah diyor ayette "Sizi çeşitli ümmetler olarak yarattım" diyor. O yüzden bunun makullüğünü ve normal olduğunu zaten Kuran bize bildiriyor. Dünyada en büyük sorun ateizmdir. Yani Allah'a inanmama sorunu en büyük olaydır. Darwinizm ve materyalizm en büyük sorundur. Üç dinin mensupları ittifak ederek Darwinizm'e, materyalizme ve ateizme karşı ilmi akılcı ve kardeşçe bir mücadele vermeleri gerekmektedir. Çünkü Museviler birçok yerde eziliyor, Hitlerin zamanında ezmeye kalktılar, İspanya'da ezmeye kalktılar, kendi yurtlarında ezmeye kalktılar. Aynı şekilde Hıristiyanları, Protestanları, Ortodoksları birçok yerde ezmeye kalktılar ve onlara acı verdiler. Müslümanlara yapılan zulüm zaten dünyaca meşhur, biliniyor. Bakın burada demek ki bir şeytani oyun oynanıyor, yani Hıristiyanları Müslümanlara, Müslümanları Hıristiyanlara, Musevileri Müslümanlara, Müslümanları Musevilere düşman ederek birbirlerine kırdırarak ateistler, Darwinistler, materyalistler ve ateist dünya masonluğu bir yola girmeye çalışıyor. Bir şeytani taktik uyguluyor. Biz bu oyunu kıracağız. Öyle bir şeye müsaade etmiyoruz. Allah'ı sevenler birbirlerini destekleyecekler, birbirlerine yardımcı olacaklar, herkes kendi dinini özgürce yaşayacak. Ve her dine de saygılı olacağız. Musevileri tabii ki Museviler idare edecektir. Hıristiyanları tabii ki Hıristiyanlar, Müslümanları da Müslümanlar idare edecektir. Kuran'ın işaret ettiği nokta budur. Yani ‘Hıristiyanları ve Musevileri veliler edinmeğin’den kasıt; idareciler, yöneticiler edinmeyin anlamındadır. Bu da son derece normaldir. Tabii herkes kendi inancında olan bir insanın kendini yönetmesini ister. Bu anlamdadır yoksa Peygamber Efendimiz (sav) zamanında, Hıristiyanlara ve Musevilere şefkat gösterildiği, sevgi, ilgi, alaka gösterildiği, onları korunup kollandığı Siyer kitaplarında yazar. Herkes bilir. Fatih Sultan Mehmet devrinde Hıristiyanların ve Musevilerin ne kadar rahat yaşadığını, ne kadar huzurlu yaşadıklarını herkes bilir. Ayrıca onları İspanya'dan nasıl alıp getirttiğimizi Musevileri, burada onlara nasıl imkan tanıdığımızı, huzur içinde yaşattığımızı da herkes bilir. Atalarımız bu güzelliği, bu saygı anlayışını çok güzel uygulamışlardı. Bizler de bu güzel uygulamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla böyle konuları anlamazlıktan gelip kan dökmeyi, şiddeti, inananları birbirine kırdırmayı düşünen zihniyet, deccaliyete ve şeytana hizmet etmiş olur. Ne Hıristiyanların ateist olmasına müsaade ederiz, Darwinist ve materyalist olmalarına, ne Musevilerin ateist ve materyalist olmasına müsaade ederiz, ne de Müslüman kardeşlerimizin ateist ve materyalist olmasına müsaade ederiz. Dünyada imansızlığa, dinsizliğe karşı çok kararlı bir mücadele vereceğiz, inşaAllah. İsrail'de ateizme hiçbir şekilde müsaade etmediğimiz biliniyor. Ve bu konuda yoğun bir gayret içerisinde olduğumuz biliniyor. Dindar Hıristiyanlara da ateistlerin, Darwinistlerin etki etmemesi için yoğun gayret içindeyiz. Ama tabii ki herkesin kendi dini içerisinde son derece özgür olması da son derece önemlidir. İsrail ile Türkiye'nin arasını açma çabalarını da boş bir gayret olarak görüyorum ben. İsrail, Ehl-i Kitap bir ülkedir. Onlarla aramızda bir gerilim olmasını bir mücadele olmasını asla kabul etmeyiz. Nasıl atalarımızın zamanında dostça yaşadıysak, şimdi de aynı şekilde dostça yaşayacağız. Aynı şekilde bu Hıristiyan kardeşlerimiz için de böyledir. Onlar da Allah'ın kullarıdır. Onlar da bir ümmettir. Onlara da şefkatle yaklaşacağız. Yani romanla, filmle, tiyatroyla biz ne Musevilere düşman oluruz, ne Hıristiyanlara düşman oluruz, ne de buna müsaade ederiz. Bu konuda endişe de yersizdir.
BAKAN YARDIMCISI AYOOB KARA: Öncelikle burada Sayın Harun Yahya’nın Türkçe olarak anlattıklarını dinlemekten sevinç duyuyorum. Sanırım burada, Orta Doğu’da ve dünyada neye ihtiyaç duyduğumuzu anlayan dini liderlerin olduğunu daha fazla anlamamızı sağlıyor. İhtiyaç duyduğumuz tek şey var; Harun Yahya’da gördüğümüz gibi anlayış sahibi liderler; insan haklarını anlayan, insanları, dinleri seven liderler. Hiçbir durumda çatışmaya girmeyen, hiçbir şartta birbirine vurmayan. Dünyada insanların bir arada yaşamalarına yetecek kadar yer mevcut. Bu yüzden burada hissettiklerimizi ifade etme olanağına sahip olduğumuz için çok memnunum. Biz Musevi değiliz. Fakat İsrail’in çok demokrat olduğunu düşünüyoruz. İsrail kendisiyle barış içerisinde yaşamak isteyen her insanı, herkesi seviyor. Ben de Arap, Hıristiyan, Müslüman, Bedevi ve Dürziler birarada olarak Sayın Yahya’ya bize bu akşam kendisiyle birlikte olma fırsatını verdiği için teşekkür etmek isterim. Tüm dinlerin bu akşam bir arada olmasını sağlayan düşünceniz için size teşekkür ederim.
ORTODOKS HIRİSTİYAN LİDER HURRIAN DIMITRI: Öncelikle sizinle bir arada olmaktan çok mutluyum. Sizin yüzünüzü gördüğümde, Kuran’da yazıldığı gibi, “yüzünüzün Güneş gibi parladığını” gördüm. Siz bizim bölgemizde, toplumumuzda barışı hızlandıracak ilk kişi olacaksınız. İzin verirseniz size ülkemiz İsrail’de tüm dinler olarak, yani tüm dinlere mensup bizler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Musevi ve Dürziler olarak iyi ilişkiler içerisinde yaşadığımızı söylemek isteriz. Tüm toplumu sevgi temelleri üzerine kurmak güzel bir amaç, çünkü Allah sevgidir. Tüm dinler Allah’ın sevgi olduğuna inanır. Bizler de tüm dünyaya ve Türkiye’ye sadece barışa inandığımızı ve barışı kurmaya inandığımızı söylemeye geldik. Burada masanızın etrafında oturuyoruz, çünkü siz çok ünlü birisiniz ve çok çok çok ilgi gören birisiniz. Pek çok insanla görüşmelerde bulunuyorsunuz. Bizim ülkemize de ilişkiler kurmak için yardım edebilirsiniz; İran ile İsrail arasında, Suriye ile İsrail arasında ilişkiler kurmada. Size İncil’den bir söz okumak istiyorum; “gördüğü kişiyi sevemiyorsa, göremediği Allah’ı nasıl sevecek?” Bu demektir ki eğer bu izlenmesi doğru bir yolsa, Türkiye ve İsrail, Suriye ve İran arasındaki ilişkiler için gösterilecek çabalar biz Hıristiyanlar ve bölgedeki tüm vatandaşları çok mutlu edecektir. Ayrıca siz çok ünlü birisiniz ve bu nedenle sizin etkinizin bölgeye barışın gelmesinde çok etkili olacağına inanıyorum.
ADNAN OKTAR: İnşaAllah, maşaAllah.
BEDEVİ LİDER ŞEYH ATAF KRINAWI: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Şeyh, burada olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Burada konuşulan her kelimeyi anlamıyor, fakat sizin kalbinizden onun kalbine giden ruhu anlıyor ve sizin bahsettiğiniz ve düşündüğünüz birlikteliği de anlıyor. Aynı zamanda Sayın Kara’ya da, buraya kendisini davet ettiği için teşekkür ediyor. Bu, sizin sevginizi hissettiği mutlu bir deneyim. Sizin gibi insanların daha çok olması gerektiğini, sizin gibi liderler olması gerektiğini düşünüyor. Siz İslam dünyası için bir onursunuz. Ayrıca burada bulunmaktan dolayı, sizin davetinizden dolayı çok memnun olduğunu ve teşekkür ettiğini belirtiyor. Size içten teşekkürlerini ifade ediyor.
ŞEYH ATAF KRINAWI: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Şeyh mütekabil olmak istediğini, sizin bizleri üç gün için buraya davet ettiğinizi, kendisinin de sizi İsrail’e davet ettiğini belirtiyor. Sizi, kendi topluluğu ile tanıştırmak ve sizin kendisini konuk ettiğiniz gibi o da sizi en az üç gün boyunca, en şerefli konuğu olarak ağırlamak istediğini söylüyor. Eğer gelirseniz bunun çok önemli ve büyük bir deneyim olacağını ve yalnızca Şeyh’in değil, İsrail’in davetlisi olacağınızı belirtiyor. Ve Sayın Kara da, sizin duygularınızın, kalbinizin ve düşünce tarzınızın büyüklüğüne uygun şekilde, özel bir kabul ile ağırlanacağınızı garanti edecektir.
AYOOB KARA: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Sayın Kara sizin İslam dünyasının lideri olmanız gerektiğini; düşüncelerinizle, kalbinizle, anlayışınızla tüm İslam camiasını yönetmeniz gerektiğini söylüyor. Bu, bütün dünyaya barış getirecektir.
ADNAN OKTAR: Biz Müslümanların en aciz, en garibanı, en sıradan bir mensubuyuz. Allah’ın herhangi bir kuluyum ben inşaAllah. Allah razı olsun.
AYOOB KARA: Üç, dört ya da beş ay önce Suriye ve İsrail arasındaki havayı daha iyi hale getirmek için çok uğraştım. İki ülke arasındaki ilişkilerin iyi olabilmesi için bütün gücümü kullandım. Ve sonunda sınırı açtırmayı başardım, ilk defa olarak 600 İsrailli Suriye’ye girebildi. Umarım, Sayın Yahya Suriye ile İsrail arasındaki sınırın tamamen açılması için ikna edebilir.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah bütün sınırları açacağız Allah’ın izniyle. İnşaAllah.
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Ben bir şey söylemek istiyorum. Tamamen farklı bir konuşma hazırladım. Ama önce Tevrat’dan bir şey söylemek istiyorum, ardından konuya geçeceğim. Burada, tekrar Türkiye’de bulunmaktan dolayı çok memnunum. Türkiye, Hz. Nuh (as)’ın tufandan sonrasında yaşadığı yer olan Ararat dağının bulunduğu yerdir. Ve yine Türkiye, Allah’ın Hz. Nuh (as)’a emirlerini vahyettiği yerdir. Bunlar, medeni insanların toplumsal yaşamındaki temelleri içeren yedi emirdir. Bu Tevrat’dan verdiğim bilgiydi. Şimdi size cevap vermek istiyorum, biliyorum çok fazla vaktim yok, bu nedenle üç saat boyunca konuşmak yerine bunu iki dakika içinde yapmaya çalışacağım. Ateizm, Darwinizm ve materyalizme karşı mücadele etmekten bahsettiniz. Medeniyetler Çatışması kitabını yazan Bay Huntington’un dinler hakkında yeterli bilgisi olmadığı açıktır. Ayrıca, İsrail ve Araplar arasındaki ve diğer pek çok ülke arasındaki çatışmanın büyük bir kısmının, dinin insanların hayatlarındaki yerinin yanlış anlaşılmasından kaynaklandığı da açıktır. Buraya gelmeden önce, bir üniversitede iki dakika geçirdim ve “God is Back” kitabını aldım. (Allah’ı tenzih ederiz). İnsanlıkla, Allah ve ülkeler arasındaki ilişki, ki bu insanların toplamı ile Allah arasındaki ilişkidir, seküler insanların hayal edebileceğinden bile çok daha önemlidir. Onlar dindar insanları neyin tetiklediğini anlamazlar. Asıl çatışma sizin tarif ettiğiniz çatışmadır. Bu çatışma, inananlar ile inanmayanlar arasındaki çatışmadır. Temel olarak iki grup inanmayan insan vardır. Bunlardan birincisi, tıpkı müziğin sesini duyamayan insanlar gibi bir şeylerden yoksun olan, anlamaya muktedir olmayan insanlardır. Onlar sağırdırlar. Bu insanlar inanamazlar. İkincisi ise Darwinist eğitimden etkilenen insanlardır. Biliyorsunuz geçen gelişimizde Sayın [Haham Moshe] Loebel de bizimle birlikteydi. Romanya’dan geldi, komünist rejim ile büyüdü. Orada onların bir dini vardı, bunun adı da Darwinizm idi. Bu, gerçek dinin yerine geçmiş, “Allah yok (Allah’ı tenzih ederiz) yalnızca doğa var” diyen bir dindi. Ne yapmamız gerekir? Dünyaya insanların dinleri arasında barışı getirecek olan Mesih (as)’ın gelişi için gerekli olan ilk aşamayı tamamlamalıyız. Bunun için bu eğitime sahip olmayan kişileri eğitmeliyiz. Ve umarım bu oldukça yakın bir zamanda olur. Burada gördüğünüz gibi, dinler arasında birlik için, biz hepimiz burada birlikteyiz ve insanlar güçlü şekilde bizim bu dünyada birlikte olduğumuzu, Doğu ve Batı arasındaki muhtemel çatışmalardan kaçınmak istediğimizi anlayacaklar. Bizler, bu durumu, insanları entelektüel bir aşamaya getirmek ve ruhumuzu, dünyada Allah’ın gücünü kavrayacak bir seviyeye getirmek istiyoruz. İnsanlar bunu yaptıklarında, bütün dünya ile barış yapmayı kabul edecekler ve hep birlikte Allah’a ibadet edeceğiz, her kişi kendi ibadet tarzıyla, Dürziler kendi ibadet yöntemleriyle, Museviler kendi, Müslümanlar kendi ve Hıristiyanlar da kendi ibaret yöntemleriyle. Bütün bu yöntemlerin tümü Allah Katında geçerlidir. Başta da belirttiğimiz gibi, Musevilerin yalnızca kendilerini doğru yolda gördüklerine dair anlayış tamamen yanlıştır. Bu bir hatadır. Musevilerin Musevilere has ibadet yöntemleri vardır, Dürzilerin de Dürzilere has. Ve bunların her ikisi de Yüce Allah’ın Katında geçerlidir. Her kişi, her birey ve her devlet kendi kişiliğini, kendi ruhunu geliştirmeye çalışmalıdır. Böylelikle Yüce Allah ile ilişkilerini güçlendirebilir ve bu, ülkeler arası barışın sağlanması için bir garanti olacaktır.
ADNAN OKTAR: Evet, onlar da Ben-i Nuh olarak görüyorlar değil mi Müslümanları, hak olarak görüyorlar, yani Museviler.
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Evet kesinlikle. Bunu daha önce anlatmıştık.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah doğru evet.
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Müslümanlar hiçbir şekilde kendi ibadetlerinde en küçük bir değişiklik yapmamalıdırlar. Bu ibadet şekli, Yüce Allah’ın Katında tam anlamıyla geçerlidir.
AYOOB KARA: Başka bir şey daha söyleyebilir miyim?
ADNAN OKTAR: Bir ara vereceğiz hemen arkasından yine devam edelim. Daha geniş geniş konuşuruz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Evet Sayın izleyicilerimiz, kısa bir aradan sonra yine birlikteyiz. Yine önemli konuklarımız var. Ben Hocamız’ın yanından başlıyorum saymaya. Samaritlerin lideri Japhet Tsedaka Beyefendi bizle birlikteler. İmar Bakanı Yardımcısı Ayoob Kara Bey son sözlerini söyleyecekler. Sol tarafıma döndüğümde Dürzi topluluğu lideri Şeyh Ameen Kablan Beyefendi bizimle birlikteler. Yanımda da, daha önceden de tanıdığınız Sayın Haham Benjamin Abrahamson, Sanhedrin’in İslam konusundaki danışmanı.
ADNAN OKTAR: Anlatmak istediğimiz özetle; Allah’a inananları, samimi dindarları birbirine düşürmeye kalkan şeytani oyuna gelmeyiz. Buna asla müsaade etmeyiz. Her dini topluluk, her inanç, fikirlerini, samimi olarak savunacaktır ve samimi olarak yaşayacaktır, Museviler kilise, sinagogda, Hıristiyanlar kilisede, Müslümanlar da camide ibadetlerini yapacaktır. Birbirine düşürüp, birbirine kırdırıp, birbirine huzursuz bir ortam meydana getirtme çabaları tamamen şeytanidir. Bu yüzden de son yüzyılda özellikle her inanç sahibi çok acı çekti. Museviler de, Hıristiyanlar da, Müslümanlar da çok çok acı çektiler, bu yüzyılda biz bu acıyı artık durduracağız, Allah’ın izniyle bitiyor bu. Türk İslam Birliği’nin, sıcak, bereketli kucağında, bütün dinler Allah’ın izniyle son derece özgür olacaklar, her devlet kendi içinde bağımsız olacak. Her devlet kendi inancını savunacak ve yaşayacak, insanlar kendi inançlarını savunup yaşayacaklar. Tam bir özgürlük ortamı olacak inşaAllah. Sanat, bilim, güzellikler, her şey alabildiğine gelişecek, ki özgürlük ortamında gelişir zaten sanat da, bilim de. Özgürlük ortamı olmadığı için sanat ve bilim de gelişmedi. Bu ortamda bilim, insan aklının alamayacağı derecelere gelecektir, sanat insan aklının şaşacağı noktalara gelecektir, dolayısıyla mükemmel bir dünya kurulacaktır. Zaten de dünyanın da son zamanlarındayız. Son anlarındayız. Mesih (as)’ın vaktindeyiz. Hz. Mehdi (as)’ın çıkış vaktindeyiz. Tevrat’ta da belirtilen Mesih, Müslümanların kastettiği Hz. Mehdi (as) aynı şahıslardır. İnşaAllah. Fakat, bir dünya kardeşliği, bir dünya birliği, kaçınılmaz bir gerçek. Çünkü bu, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kuran’da da belirtilen gerçeklerdir. Biz tabi inancımıza göre ayrıca, Hz. İsa Mesih’i de bekliyoruz. Onun nüzulünü de bekliyoruz inşaAllah. O dönemde de tam bir güzellik, huzur ve barış ortamı olacaktır inşaAllah. Sayın Kara Bey’in bir konuşması olacaktı, onu dinleyelim inşaAllah.
AYOOB KARA: Anlaşmazlığı çözmek için insanlar şunu anlamalıdırlar, Allah’a inanan ve kendisini Allah’a vakfeden her insan Müslümandır. Bizler, Musevilerin, Dürzilerin, Hıristiyanların, Samaritlerin, Bedevilerin, tamamının Müslüman olduğuna inanıyoruz. Çünkü Müslüman nedir? Kendisini Allah’a teslim eden. Yani hepimizin Allah’ı tektir. Yani Sayın Yahya’nın söylediği hepimizin yolu. Bu aynı şeydir, farklı değil. Anlaşmazlıkları sona erdirmek için, ki radikal düşünce Kuran’da anlatılanlara uymaz. Biz de Sayın Yahya’nın yolundan gidelim, çünkü bu yüzden Mehdi (as)’a ihtiyaç var. Bu yüzden İslam’a ihtiyaç var. Barış elde etmenin yolu bu. Bu yüzden Sayın Yahya bu şekilde devam etmenizi istiyoruz, çünkü bu İslam’ın gerçeği, İslam’ın doğrusu sizin ilerlediğiniz yol ve Sayın Gilad Shalit’i ailesine geri döndürmek için bize yardım etmenizi istiyoruz. Çok teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Evet Gilad Shalit tabii o da bizim evladımız, o da bizim kardeşimiz. Biz annesinden, babasından ayrı kalmasını, öyle gerilim içinde yaşamasını tabii ki hiçbir şekilde istemeyiz. Bu ahir zamanda Müslümanlara, Musevilere ve Hıristiyanlara oynanan bir oyunun bir parçası; gereksiz savaşlar oldu, gereksiz mücadeleler var. Biz istiyoruz ki Filistin’le İsrail kucaklaşsın, bütün hapishaneler boşalsın, herkes huzur, bolluk, bereket ve kardeşlik içerisinde yaşasın. Ne İsrail hapishanelerinde insan kalsın, ne Filistin hapishanelerinde insan kalsın, ne er Gilad Shalit o şekilde gerilim ve huzursuzluk içerisinde tutulsun, biz bunları istemiyoruz. Hatta İsrail’deki duvarları tamamen Allah’ın izniyle yıkıp kaldıracağız. İsrail alabildiğine özgür olacak, Filistinliler alabildiğine özgür olacaklar. Çok geniş topraklar, alabildiğine geniş topraklar. Hatta gelsinler Ürdün’e de yerleşsinler, Türkiye’ye de yerleşsinler, onlar bizim canımız, yani yerleşme sorunları da yok. Onları biz misafir olarak ağırlamayı, dostumuz, kardeşimiz olarak ağırlamayı da çok iyi biliriz. Çünkü biz zamanında ta İspanya’dan alıp getirmiştik Musevi kardeşlerimizi ve burada ağırlamıştık. Onlar bizim La İlahe İllaAllah kardeşlerimiz, Müslümanlar da La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah kardeşlerimiz. Dolayısıyla inşaAllah Gilad Shalit de özgür olacak, diğer Filistinli kardeşlerimiz de özgür olacak, bir barış ortamı olacak, çok az bir şey kaldı. Mesihiyet ve Mehdiyetin gölgesi, ruhu bütün dünyayı kapladı, gönülleri çok rahat olsun, bu müjdemin doğru olduğunu yakın bir zamanda inşaAllah görecekler.
AYOOB KARA: La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah, maşaAllah.
OKTAR BABUNA: Sayın izleyiciler, yeni konuğumuz Ayoob Kara Beyden sonra katılan Efraim Lahav, Efi Lahav, Başbakanlık ofisinde Strateji Danışmanı, Baş Danışman, aynı zamanda Kudüs Akademik Birliği Yönetim Kurulu Başkanı. Hoşgeldiniz Sayın Lahav.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah, maşaAllah. Fakat burada tabii hapishaneler boşalırken terörist olarak boşalmalarını zaten istemeyiz, yani bu anlamda değil, bu çok önemli. Yani teröristi bırakalım yine terör yapsın, adam öldürsün, milleti bombalasın, katletsin anlamında değil. Biz bütün radikal dindar diye tabir edilen kardeşlerimizin Mesihiyetin, Mehdiyetin şefkat anlayışına girmesini sağlayacağız inşaAllah. Damla kan akıtmayacaklar, insanların burunlarını dahi kanatmayacaklar, uyuyan kişiyi uyandırmayacaklar. Kuran terbiyesini, Mehdiyet terbiyesini alacaklar inşaAllah. Sevgi insanları olarak hapishanelerden çıkacaklar, muhabbet insanları olarak, muhabbet fedaileri olarak çıkacaklar inşaAllah. Dolayısıyla eskiden terör yapan insanlar şimdi etrafa sevgi ve muhabbet saçacaklar, o kardeşlerini şefkatle bağırlarına basacaklar; dolayısıyla bölgenin kalkınmasına, güzelleşmesine oraların cennet gibi olmasına gayret edecekler inşaAllah.
BAŞBAKANLIK DANIŞMANI EFRAIM LAHAV: Evet, iyi akşamlar. Bu gece çok özel ve güzel bir televizyon programı yaptığımızı düşünüyorum. Umuyorum Türk vatandaşlarının çoğu bu programı izleyecektir. Bildiğiniz gibi biz burada kalışımızı çok önemli görüyoruz. Gördüğünüz gibi heyetimizdeki denge çok iyi kurulu ve tam yetkilidir. Her din adına temsilcimiz var ve İsrail dünya dinlerini aynı şekliyle adapte etmiştir. Biz İsrail’de her zaman pozitif enerji vardır, pozitif bir liderlik anlayışı vardır ve pozitif bir aktiflik vardır. Bu yüzden sizinle temas kurmak çok kolay oldu, çünkü bunu sizde gördük, tüm ekibinizle temas kurmak çok kolay oldu. Sadece birkaç saat oldu ama çok güzel temaslar kurduk. Neler yaptığınızı anlamaya çalıştık. İnsanları nasıl etkilemeye çalıştığınızı anlamaya çalıştık. Bu şekilde devam edersek dünyanın şu an olduğundan çok daha farklı olacağını hissediyoruz. Yani biz İsrail’de dünyayı barış içinde yönetecek, çok pozitif bir şekilde yönetecek liderler arıyoruz. Bu yüzden iki ülke arasındaki diyaloğu açıp başlatmaya geldik.
EFRAIM LAHAV: Birkaç cümle daha söylememe müsaade edin. Bildiğiniz gibi konuşmak, söylemler vermek güzeldir. Fakat biz tecrübelerimiz ve davranış şeklimiz bunları eylemlerimize uyarlamak. Ve Sayın Oktar sizin yaptığınız şey bunun bir örneği, temsilciler arası alış veriş, kültür alış verişi, diyaloglar oluşturmak, etkili bir faaliyet. Eğer bu standardı alırsak ve bunu başka bir imkan haline getirirsek, ümit ettiklerimizin gerçekleşeceğini gerçekten hissediyorum.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. İnşaAllah bu yüzyıl Allah’ı sevenlerin, Allah aşıklarının yüzyılı, Allah aşıkları çoşkuyla Allah’a hamd edecekler inşaAllah. Kudüs’te Hıristiyanlar, Museviler, Müslümanlar bir araya geleceğiz, kucaklaşacağız. Müslümanlar camilerde, Hıristiyanlar kiliselerde, Museviler sinagoglarda Allah’a hamd edecekler. Güzel kurbanlar keseceğiz, etler kızartacağız; böyle mis gibi kokusu yayılacak, oraları cennet gibi yapacağız inşaAllah. Allah’ın izniyle Hz. Süleyman (as)’ın Mescidi’ni yeniden kuracağız, diğer geçmiş Peygamberlerimizin mezarlarının yanında da yine böyle güzel ibadethaneler açacağız. Musevilerin de Müslümanların da Hıristiyanların da ibadet edeceği gibi dünyayı inşaAllah en güzel hale getireceğiz. Bu ahir zamanda olacağı belirtilen bir gerçektir, Tevrat’ta da bu belirtiliyor zaten, aynı şekilde Kuran’da da buna işaret ediliyor, hadislerde de Peygamber Efendimiz (sav) bu konuya işaret etmiş.
DÜRZİ TOPLULUĞU LİDERİ ŞEYH AMEEN KABLAN: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM BEN ABRAHAMSON: Tüm Musevi topluluğu adına size teşekkür etmek ve şükranlarımızı bildirmek istiyor, size uzun bir hayat ve her şeyin en iyisini diliyor. Musevi topluluğu çok imanlı inançlı bir topluluktur...
SAMARİTLERİN LİDERİ JAPHET TSEDAKA: (İbranice konuşuyor.)
EFRAIM LAHAV: Herkesi kendi kardeşleri, evlatları, ailesi gibi görüp yardım etmek Musevi topluluğunun görevidir diyor.
ADNAN OKTAR: Evet inşaAllah, inşaAllah Allah bizleri ümmetler olarak yaratmış, Kuran’da belirtiyor, “isteseydim sizi tek bir ümmet yapardım” diyor “fakat sizi ümmetler olarak yarattım” diyor. Herkes kendi dini içerisinde en mükemmeli yapmaya çalışır. Tabii ki her inanç kendisinin hak din olduğuna inanır ki; bu normal zaten, öbür türlü olmaz, demin de söylemiştim. Ama her inanca tam anlamıyla saygı duymak, her devlete saygı duymak, her millete saygı duymak, onları koruyup kollamak, sevmek Kuran’ın bize emrettiği bir düsturdur. Bunu bizim atalarımız uygulamıştır. En başta Resulullah (sav) uygulamıştır ve Osmanlı döneminde de, Osmanlı Sultanları da bu güzel ahlakı uygulamışlardır ve vaktimize kadar gelmiştir. Türk İslam Birliği döneminde de inşaAllah bütün Türklük alemi, bütün İslam alemi birleşecek, kardeşliği, sevgiyi, barışı, sanatı, güzel ahlakı bütün dünyaya yayacaklar. Museviler ve Hıristiyan kardeşlerimiz de adeta cennet gibi ortamda yaşayacaklar inşaAllah.
ŞEYH AMEEN KABLAN: (İbranice konuşuyor.)
EFRAIM LAHAV: Şeyh Ameen sizler için her şeyin en güzelini dilediğini bildirmek istiyor. Buradaki tüm konuklarınıza teşekkür ediyor. Ve Allah’tan size uzun ömür vermesini diliyor, önümüzdeki yıllara sizi hazırlamasını istiyor. Önünüzde hiçbir engel olmadığını söylüyor.
ŞEYH AMEEN KABLAN: (İbranice konuşuyor.)
EFRAIM LAHAV: Size teşekkür ettiğini, bu delegasyonu burada bir araya getirerek sizinle tanıştırdığı için Ayoob Kara’ya da teşekkür ettiğini söylüyor. Barışla geldiğini ve yine barışla İsrail’e geri dönmeyi umut ettiğini söylüyor. Teşekkürlerini ifade ediyor.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. İnşaAllah. Bütün dünyada o kardeşlik ve barış hakim olduğunda İsrail’de, Kudüs’te, başka kutsal bütün yerlerde inşaAllah hep birlikte olacağız, hep beraber olacağız yine inşaAllah. Bunun olmaması için hiçbir sebep yok. Suni nedenlerle, Darwinist, materyalist düşünceyle durduruldu. Darwinizm şu an yıkıldı. Artık sevginin kapısı sonuna kadar açıldı. Barışın, kardeşliğin kapısı sonuna kadar açıldı.
ŞEYH AMEEN KABLAN: (İbranice konuşuyor.)
EFRAIM LAHAV: Şeyh Kablan Dürzilerin Suriye’de aileleri ve tapınakları olduğunu söylüyor ve sizden onlara, Dürzi topluluğuna yardım etmenizi rica ediyor. Durumu ele alıp yardımcı olursanız kendileri için çok iyi olacağını söylüyor.
ADNAN OKTAR: Evet. Her din, her inanç, her mezhep özgür olmalı; yani zora dayalı bir inancı istemek çok anormal bir harekettir. Her inancın, hatta komünistler de öyle, masonluk da öyle. Onları da zorla durdurmak olmaz. Her fikir, her düşünce ve her inanç özgür olmalı, fakat kimsenin kimseye zarar vermemesi çok önemlidir. Dinde zorlama yok, Kuran’ın açık hükmü. Nasıl Sünni Şii ayrımı mantıksızsa, yani bu yüzden birbirleriyle mücadele edenleri kınıyorsak, aynı şekilde Hıristiyan Müslüman mücadelesi de mantıksızdır. Musevi-Müslüman mücadelesi de mantıksızdır. Bu Mesihiyet, Mehdiyet devrinde tamamen yeryüzünden kalkacak inşaAllah.
HAHAM BEN ABRAHAMSON: Ben sürekli olarak tarihten bahsettiğim için, bir araya geldiğimiz bu akşam, bana tarihteki bir dönemi, 2000 yıl önce Musevi krallarının Tapınak Tepesi’ni, Harem-i Şerif’i genişlettikleri zamanı anımsattı. Orada rahipler, İsrailliler ve uluslar için temel anlamda üç ayrı bölüm vardı. Uluslar için olan bölüm çok büyük yapılmıştı; çünkü Arabistan’dan, Part Krallığı’ndan, Pers Krallığı’ndan, Suriye’den, Bedevilerden çok fazla sayıda inançlı kişi, yireh shomaym denilen, yani Allah korkusu olanlar geliyordu. Bunların hepsi Pentekost bayramında Musevilerle bir araya gelip hep birlikte dua ediyor ve bizim İbranice “Hug” dediğimiz, Arapça’da ise “Hac” olarak adlandırılan zamanda, hepsi bir araya gelip güzellik ve kudsiyet içerisinde ibadet ediyorlardı. Bu akşam bazı açılardan bizler, birlikte ibadet etmiş olan bu insanların torunlarının torunları olarak bu masa çevresinde oturmuş, birlik içerisinde Allah’ın sözlerini anlatıp, bizim Musevilikte Ben-i Nuh Öğretileri olarak adlandırdığımız samimi imanı birbirimize öğütlüyoruz. Buradaki hemen herkesle daha önce konuştum ve umarım Mesih çok kısa süre içerisinde gelecek ve biz hep birlikte Kudüs’te barış içinde ibadet ederek bunu kutlayacağız.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah. Bizim daha önce de söylemiştim, Tevrat’ta belirtilen Mesih ile Müslümanların beklediği Mehdi aynıdır. Tarifleri de aynıdır, anlatımı da aynıdır, görevi de aynıdır. İnşaAllah bu güzel günleri göreceğiz. İnşaAllah La İlahe İllAllah göklere çıkacak, her yeri kaplayacak. Ne ateizm, ne Darwinizm, ne materyalizm kalacak. Her düşüncenin özgürlüğü yaşanacak. İnsanlar ne kadar güzel dünya varmış, ne güzel hayat varmış diyecekler. Korku tamamen yeryüzünden kalkacak, terör tamamen yeryüzünden kalkacak. Kadınlar istedikleri yere yalnız başına istedikleri gibi gidecekler. Kapılarda kilitlere gerek kalmayacak. Kontrol kameralarına gerek kalmayacak. Adım başı polise ihtiyaç kalmayacak. Mahkemeler boşalacak. Karakollar da boşalacak. Çok nadir mahkemelere iş düşecek inşaAllah. Çok huzurlu ve güzel bir hayat bizleri bekliyor inşaAllah. Bu Tevrat’ta da geçer. Oklar, yaylar, mızrakların, demirlerin eritilip çiftçi sabanı yapılacağı ve toprağı sürmede kullanılacağı belirtiliyor. Aynı şekilde Hz. Mehdi (as) devrinde de bütün silahların ortadan kaldırılacağı, insanlara faydalı aletlere çevrileceği bunların belirtilir. İnşaAllah silahlar da tamamen kalkacak. Kan da tamamen yerüzünden kalkacak. İnsanların burnu dahi kanamayacak. Böyle güzel bir devri bu yüzyılda tam anlamıyla yaşayacağız inşaAllah. Yarın inşaAllah büyük bir toplantımız olacak biliyorsunuz. Büyük bir otelde yapacağız. Basınımız da davetliler. Muhterem zevat da inşaAllah davetli. Yarın daha detaylı, daha güzel konuşacağız. Bugün misafirlerimizi yormayalım. Biraz dinlensinler. Yarın inşaAllah görüşeceğiz Allah’ın izniyle. Er Gilad Shalit’in babası da önümüzdeki günlerde gelecek. Fakat biz Gilad Shalit’in babasının, yani Noam Shalit Bey’in gelişinin tarihini gizli tutacağız. Saatini de gizli tutacağız, güvenlik nedeniyle. Ama şu an zaten görüşmelerimiz var, onunla bağlantı halindeyiz. Bir görüşmemiz oldu. İyi de gidiyor inşaAllah. Güzel olacak Allah’ın izniyle. Bütün İslam alemi için, bütün İsrailli kardeşlerimiz için, bütün Hıristiyan kardeşlerimiz için mutlu haberler, güzel haberler peşpeşe gelecek bundan sonra inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Şimdi bir ara verelim. İnşaAllah.
OKTAR BABUNA: Sayın izleyiciler yine çok değerli konuklarla, Sayın Hocamız’la birlikteyiz. Samaritlerin lideri Japhet Tsedeka Beyefendi konuşacaklar. Samaritler Museviliğin çok benzeri olan, Museviliğe çok paralel olan, çok benzer olan bir din. Beyefendi liderleri, şu anda konuşacaklar. Buyrun.
JAPHET TSEDEKA: İngilizce benim ana dilim değildir. Eski İbranice, Yeni İbranice ve Arapça biliyorum. Bu nedenle Haham Hollander’den söylediklerimi çevirmesini rica ettim. Fakat her şeyden evvel belirtmek istediğim bir konu var ki, o da hepimizin Allah’ın kulları olduğumuzun bilincinde oluşumuz. Allah: “Kulum Benim yolumdan git ki, Ben de seninle birlikte gideyim” diye buyurmuştur. Şimdi ise bizler Sayın Yahya ile birlikte burada barış için bir adım daha atılmasına vesile olması için birarada bulunuyoruz. Barış için belki atılmış ilk adım değil, ama yardım amacıyla atılmış bir adım, hepsi bu.
JAPHET TSEDEKA: İbranice konuşmak istiyorum, çünkü değinmek istediğim pek çok nokta var. (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Samaritler, Musevi toplumunun bir parçasıdır. Musevi toplumunun özel bir koludur.
JAPHET TSEDEKA: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Samarit toplumu Harun Yahya’nın bahsettiği toplumlara güzel bir örnektir. Samarit toplumunun tarihi eskilere dayanmaktadır. Bunun belirli dönemlerinde çekişmeler, yanlış anlaşılmalar ve kimi zaman Musevi kabilelerinden, kimi zaman ise Araplardan Samaritlere yönelik negatif tutumlar yaşanmıştır. Fakat Samaritler zaman içinde hem İsrail’deki Musevilerle hem de yakınlarındaki Araplarla karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak, uyum ve barış içinde yaşamayı öğrenmişlerdir. Biz de birbirimizle nasıl barış ve anlayış içinde yaşayabileceğimizi onlardan öğrenebiliriz.
JAPHET TSEDAKA: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: Samaritler İsrail’de ve Kutsal Topraklarda Musevilerle şu anda birlikte barış içinde yaşamaktadırlar. Musevilerden önceki dönemden ve en son olarak yakın zamanda Samaritlerin nüfusunun yarısının yaşadığı Har Greizim’in kontrolü Filistinli Araplara verildiğinden beri de, Filistinli Araplarla Samaritler barış içinde yaşamışlardır. Arafat, Samaritlerin konseyde bir temsilcileri olmasına karar vererek onlara saygı duyulmasını sağlamış ve böylece tüm taraflar ile barış içinde yaşamayı başarmışlardır.
JAPHET TSEDAKA: (İbranice konuşuyor.)
HAHAM YESHAYAHU HOLLANDER: İncil’de İyi Samiriyeli [Samarit] adlı bir öykü vardır, burada Samaritlerin sadece Araplarla değil, Hıristiyanlarla da iyi ilişkiler içinde olduğu ortaya konulmaktadır. Şimdi söylediklerini çevireyim. Siz Türkçe’ye mi çevireceksiniz, tamam. Ama isterseniz söylenenler unutulmadan önce İngilizce’ye çevireyim. Sayın Tsedaka Samaritlerin küçük bir topluluk olduğunu, yaklaşık 750 kişiden oluştuğunu ve desteğe ihtiyacı olduğunu ifade etti. Nitekim bu topluluk İsrail’in ikinci Cumhurbaşkanı Yitzhak Ben-Zvi’nin o dönemde desteğini almış, daha sonrasında da Dini İşleri Bakanlığı’nın yöneticiliğini yapan Sayın Lipel tarafından desteklenmiştir. Son zamanlarda ise buradaki konuğumuz Ayoob Kara gibi Samarit topluluğunun gelişimi ve ruhani bağımsızlığını önemseyen koruyucu kişiler Samaritlere destek sağlamaktadır.
ADNAN OKTAR: Bazı düşüncedeki insanlar mesela Sünnilerle Şiilerin müthiş bir kanlı mücadeleye girmesini istiyorlar. Yahut Vahabilerle Sünnilerin, Şiilerin yani hepsinin birbiriyle savaşmasını, bu da onlara yetmiyor Musevilerle, Hıristiyanların, Müslümanlarla Hıristiyanların, Müslümanlarla Musevilerin savaşmasını istiyorlar. Böyle bir konumda dünyada insan kalmaz zaten. Bu gözü dönmüş şeytani bir düşüncedir. Her inanç sevgiyle, kardeşlikle barış içerisinde yaşayacaktır. Allah esirgesin bir tahayyül edelim böyle bir dünyayı, dünyada taş taş üstünde kalmaz. Bu şeytanın insanları tarafından savunulan bir düşüncedir. Müslümanlarla Museviler savaşsın diyenler, Müslümanlarla Hıristiyanlar savaşsın diyenler, yahut bazı Hıristiyanlarda da bu var, Müslümanlarla Musevilerin savaşmasını istiyorlar. Veyahut herkesin birbiriyle savaşmasını istiyorlar. Bu Müslümanlarda da var. Her inançta var. Musevilerde de bazen buna rastlıyoruz. Bu çok çok yanlıştır. Genel olarak Musevi toplumu barışçıldır. Genel olarak Müslüman topluluğu barışçıldır. Genel Hıristiyan toplum barışçıldır. Dünyaya barışı hakim edeceğiz inşaAllah. Bunun önünde hiçbir güç duramaz. Çünkü Allah’ın kaderi bu şekilde inşaAllah.
AYOOB KARA: 1973’te İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki savaşın ardından, savaşın çözüm olmadığı anlaşıldı. Mısır Başkanı Sedat, İsrail Başbakanı Begin’i arayarak Kudüs’e, Knesset’e gelmek istediğini belirtti. Böylece Knesset’e geldi ve artık savaş ve çatışma istemediklerini belirterek bunun son savaş olması gerektiğini; çünkü savaşın bir çözüm olmadığını söyledi. Bence Sedat çok akıllıca davrandı. Tüm Sina’nın savaş olmaksızın Mısır’a geri verilmesini sağladı ve Mısır’la İsrail arasında günümüzde hala geçerli olan bir barış anlaşması bulunmaktadır. İslami bakış açısına göre tüm bölgede sulh olmasını, kardeşliğin hakim olmasını sağlayan akılcı yöntem budur. Kimsenin aşırı tutucu örgütlerde yer almayı, insanları öldürmeyi haklı gördüğünü düşünmüyorum. Ve size, dünyayı daha iyi yapmanın yolunun insanları sevmekten, tüm dinleri sevmekten, barıştan geçtiğini söylediğiniz ve bu yönde adımlar attığınız için tekrar teşekkür etmek istiyorum.
ADNAN OKTAR: Ben de size çok teşekkür ediyorum. O zaman İsrail Enver Sedat’a, konuştuklarında, Sina bölgesini geri mi vermişlerdi?
OKTAR BABUNA: Evet savaştan sonra geri vermişler.
ADNAN OKTAR: Güzel. Barış zaten mutlaka hakim olacak, güzellik hakim olacak, buna Tevrat da açıkça işaret ediyor, Kuran da açıkça işaret ediyor. Hadis-i şeriflerde buna açıkça ifade ediyor. Bu sözümü 10-20 yıl içerisinde bütün insanlık görecek. Bu kesin, net olan bir gerçektir, aksi mümkün değil. Zaten şu ana kadar olan gelişmeler de bunun gerçek olduğunu gösteriyor. Her gün dünyada inananların gücü artıyor ve her gün Darwinizm ve materyalizm bir darbe yiyor ve geriliyor. Demek ki bu yüzyıl Allah’ın güzelliğinin insanların gözlerini kamaştıracağı yüzyıl. Allah’ın nurunun bütün dünyayı kaplayacağı yüzyıl. Allah’ın nuru her yeri kaplamış da insanlar bunu görecek inşaAllah. Dolayısıyla şimdiden bu sevinci yaşayabiliriz inşaAllah. İsrail’le de Türkiye’nin arası asla açılmaz. Buna da asla müsaade etmeyiz onu da söyleyeyim. Bu mümkün değil. Kıyamet’e kadar da mümkün değil. Gönlünüz çok çok rahat olsun.
AYOOB KARA: Söylemek istediğim birşey var, benim ailemin kökeni Türk. Osmanlılar, Türkler büyük büyük babamı Türk Ordusunda hizmet vermesi için 400 yıl önce Haifa yakınlarına, Har Hacarmel’e göndermiştir. Ve biz bu döneme kadar da orada kaldık, buraya geri dönmedik. Dolayısıyla Sayın Yahya bilmenizi isterim, İsrail’de bir acentanız var.
ADNAN OKTAR: Programımız da bu arada bitti mi Oktar?
OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Peki yarın görüşeceğiz.
OKTAR BABUNA: Sayın seyirciler iyi akşamlar diliyoruz hepinize, programımız burada sona erdi, yarın tekrar görüşmek üzere.