Sohbet -1718 Ocak 2010
SUNUCU: İyi akşamlar değerli izleyenler ve dinleyenler. Adnan Oktar’la Başbaşa programına daha hoş geldiniz. Bugün yine değerli Hocamız Sayın Adnan Oktar ve Doktor Oktar Babuna ile birlikteyiz. Hoş geldiniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk efendim. Sizler de hoş geldiniz, şeref verdiniz. Evet, Oktar Hocam neler anlatalım?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Siz nasıl uygun görürseniz. Çok konu var, heyecanla bekliyor seyircilerimiz sizin sohbetlerinizi.
ADNAN OKTAR: İnşaAllah, peki. O zaman bir soru sor bana.
SUNUCU: Pelin Polatlı Ankara’dan. “Hocam, Türkiye 57 ülkeyle vizelerini kaldırdı ve bu sayı artarak devam ediyor. En son Lübnan ve bir AB ülkesi olan Romanya’yla da vizeler kaldırıldı. Ayrıca basından duyduğumuz haberlerden de biliyoruz ki ‘Arapları da Türkiye yönetsin’ diye seslerini duyurmaya çalışan Araplar da bir Türk İslam Birliği özlemi içindeler. Hocam, Türk İslam Birliği sınırları çizilmeye başlandı. Söyledikleriniz birer birer çıkıyor. Bundan sonra ne gibi gelişmeler olacak sizce?”
ADNAN OKTAR: İslam dininden olan insanların bölük pörçük olmasının bir açıklaması yok; bu bir gariplik. Kuran’da buna dikkat çekilmiştir. Ve Allah bunu telin ediyor. Birlikte bereket vardır. Bölünmede zarar ziyan, rahatsızlık vardır. Bundan sonra neler olacak? Bundan sonra malum, Türk İslam Birliği oldu mu, anlı şanlı, güzel, muhteşem bir medeniyet meydana gelecek. İnsanların hiç tahmin etmedikleri bilimde gelişmeler olacak, sanatta gelişmeler olacak. Eskiden nasıl muhteşem binalar yapılıyordu; onların kat kat daha güzelleri yapılacak mimaride. Her türlü sanatta olağanüstü gelişme olacak. Her yer bağlık, bahçelik, yeşillik, güzellik içerisinde olacak. Hayvanların güzelliğini insanlar bütün açıklığıyla görecekler. Şimdi bir ceylan görmek meseledir şehir içerisinde. Bir kuzu görmek mesele, bir sincap görmek mesele. Hz. Mehdi (as) devrinde, onlarla iç içe yaşayacağız inşaAllah. Meyve ağaçlarıyla iç içe yaşayacağız. Şehirde meyve ağacına rastlamak mümkün mü? Çok zor. Halbuki her yerin meyve ağacı olması lazım. Salkım salkım üzümler böyle sokakta, elma ağaçları, portakal ağaçları, limon ağaçları olması lazım. Sincaplar da sevimli sevimli bize tepemizden bakıyor olması lazım. Tavşanların oraya buraya kaçışmaları lazım. Bu, rahatça mümkün. Bu, sevgiyle olur, taleple olur, Allah’tan istemekle olur. Bütün bu güzellikleri inşaAllah önümüzdeki aylarda, yıllarda, eğer iyi gayret edersek, Allah bize nasip edecek inşaAllah. Eğer iyi gayret etmezsek yine nasip edecek, çünkü kader böyle inşaAllah. Evet, ikinci sorumuza geçelim.
OKTAR BABUNA: Bu yönde sürekli haberler çıkıyor, gelişmeler oluyor Hocam maşaAllah. Mesela dün çıkan bir haber: Suriye ile Türkiye arasında olan anlaşmayı Uluslararası Stratejik Anlaşmalar Kurumu; “Bu anlaşma bir ilk. Ortadoğu Birliği için çok büyük adım” diye nitelemiş Hocam. Her gün bu şekilde haberler çıkıyor maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Yalnız şimdi bu birlikler, Hz. Mehdi (as)’ın evinin çatısını yapıyorlar, temelini yapıyorlar, pencerelerini yapıyorlar. Ev bitecek ama evin içi yine boş olacak; Hz. Mehdi (as) evin sahibi. Evin sahibi içeri girdi mi, misafirlerini çağıracak. Ondan sonra şenlik, güzellik, ihtişam başlayacak.
SUNUCU: Evet Hocam, Ankara’dan yine bir sorumuz var. Ayşegül Hanım’dan. “Sayın Adnan Hocam, www.hzmehdi.com isimli internet sitesinde okuduğum bir hadisi aktarıyorum. ‘Mehdi benim evlatlarımdandır. Onun gaybet dönemi olacaktır. Bu dönemde ümmetten birçoğu delalete düşecektir. O, peygamberlerin nişaneleriyle (alametleriyle) gelecek...’ (Bihar-ul Envar, c. 51, s. 72) diye belirtmiş. Hocam, Peygamberimiz (sav)’in nişanelerinden bazıları yani Hırka-ı Şerifi ve Sancak-ı Şerif’i Topkapı Müzesi’nde olduğuna göre; bu hadis de Hz. Mehdi (as)’ın İstanbul’dan çıkacağına bir delil diye düşündüm. Siz nasıl yorumlarsınız?”
ADNAN OKTAR: Tabii kutsal emanetler bir yerde, Hz. Mehdi (as) bir yerde olmaz. Allah’ın kutsal emanetleri İstanbul’a getirmesinin nedeni, Hz. Mehdi (as)’ın buraya geleceği içindir. Kutsal emanetleri de buraya getirmiştir Allah, Hz. Mehdi (as)’ı da buraya getirmiştir. Hz. Mehdi (as) da kadere tabi olup gelir, kutsal emanetler de kadere tabi olup gelir. Mesela kutsal emanetleri yakabilirlerdi, kaçırıp gizleyebilirlerdi, her şey olabilirdi. Başka bir devletin kontrolünde olabilirdi, dünyanın ücra bir yerinde olabilirdi ama Allah İstanbul’a getirmiştir. Kader öyle. Hz. Mehdi (as) da öyle. Kaderi, onun İstanbul’a gelmektir. İstanbul’u Allah Hz. Mehdi (as) için süslemiştir, hazırlamıştır. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti için. Kültür başkenti oldu biliyorsunuz. Onu da Allah yarattı. Orada bir işaret var. Yani dünyanın başkenti. Dünya başkenti. Kaç yıllık? Kıyamet’e kadar. Kudüs’le İstanbul, inşaAllah. Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul; bu dördü çok önemli şehirlerdir. Evet, devam edelim.
SUNUCU: “Almanya’da Müslüman olmak, bir de hele Türk olmak çok zor. Hocamın görüşleri, bu konu hakkında nelerdir? Bizler için çok önemli. Allah razı olsun sizden ve Hocamdan. Selamun aleykum.”
ADNAN OKTAR: Zor olursa zaten Müslümanlık olur. Kolay oldu mu Müslümanlık nasıl olsun? İmtihan olmaz ki. Yani, her yer Müslümanla doluysa, İslam ahlakı zaten hakim olduysa, münafık yoksa, kafir yoksa, İslam’a saldıran yoksa, ekonomik rahatlık varsa; oradaki imtihanın derecesi birse, zorluk olduğunda milyon olur. Müslüman ahireti amaçladığına göre, sonsuz ahiret hayatını istediğine göre bire kimse tabi olmak istemez. Herkes milyonu ister. Dolayısıyla zorlukta büyük bereket ve nimet vardır. Almanya’da, gurbet denilen o güzel yurtlarda Allah’ın dinini yaymak, Allah’ın şiarını güçlendirmek çok büyük bir nimettir. Yani bunu Allah’tan bir rahmet, bir bereket olarak görecekler. Hz. Mehdi (as)’ın Mehdi olmasının sebebi, zorluklar değil mi? Hz. Musa (as)’ın Musa olmasını zorluklar meydana getirdi. Hz. Yusuf (as)’ı Yusuf yapan, zorluklardır. Resulullah (sav)’in Peygamber olmasındaki, en güzel ahlakı göstermesindeki vesilelerden birisi de zorluklardır. Zorluklar, müminin nimet olarak görmesi gereken Allah’tan lütuflardır, inşaAllah.
SUNUCU: Devam ediyorum Hocam. “Hocam, İsrail Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Ehud Barak, Türkiye’ye yaptığı ziyaretinde, Musevilere en çok Osmanlıların hoşgörü gösterdiğini söyledi. Hocam, bence bu söz açıkça İsrail’in de Türk İslam Birliği’ni destekleyeceğinin bir kanıtıdır. Zaten siz söylemiştiniz; İsrail’in yumuşamaya başlamış olmasındaki ana sebep, Hz. Mehdi (as)’ın geldiğine inanmaya başlamalarıdır. Türk İslam Birliği kurulduğunda, hem İsrail hem Filistin çok rahat edecek ve huzur içinde yaşayacağız inşaAllah, değil mi Hocam?”
ADNAN OKTAR: Zaten şu fitne mucizedir. Yani Filistin ile İsrail’in mücadele etmesi, kan dökülmesi, şu huzursuzluk mucize. Hiçbir sebep yok. Hepsine yetecek bereketli topraklar var. Gayet bereketli bir ortam var. Neşeli, güzel bir ortam olabilecekken bir mücadele var. Bu, Allah’ın özel yaratması. Yani Hz. Mehdi (as)’a zemin hazırlamak için Allah bunu meydana getiriyor. Bu ne demektir? Ancak Hz. Mehdi (as) geldiğinde huzurlu olacaksınız, yani onların Mesih dediği, bizim Mehdi dediğimiz kişi. Tevrat’ta Mesih çok geniş övülmüştür, anlatılmıştır, çok detaylı.
SUNUCU: Duygu Hanım’dan bir soru gelmiş. “Değerli Hocam, müminin hastalıklar karşısındaki tavrı nasıl olmalıdır? Hastalıkların hikmetleri nelerdir?”
ADNAN OKTAR: Hastalıklar, o zorlukların en önemlilerindendir. Mesela, başı ağrıyan bir insanın namaz kılması ile başı ağrımayan bir insanın namaz kılması çok farklıdır. Mesela ayağı ağrıyan bir insanın yahut beli ağrıyan bir insanın -tabii olduğu kadar, yapabildiği kadar- namaz kılmasıyla sağlıklı bir insanın arasında çok büyük fark vardır. Mümin o haline şükredecek çünkü eğer o imtihan olmamış olsa, melek konumunda olur insan. Dolayısıyla meleklerde bir gelişme olmuyor biliyorsunuz, sabit kalır. Bir tek insana mahsustur gelişme. Alabildiğine yükselir. Meleklerden çok çok üstün olma gücü vardır insanın. İşte bu da; hastalıklar, dertler, belalar, korkular ve sıkıntıların içinden geçilerek oluyor. Melekler de eğer böyle bir sistemin içinden geçmiş olsalardı, onlar da yükselebilirlerdi ama onlar yükselemiyorlar. Sürekli sonsuza kadar sabittirler. Allah yükseleni beğeniyor, daha çok beğeniyor. Onun için Allah insanı melekten daha üstün tutuyor, gelişmesi koşuluyla inşaAllah. Allah’ın en beğendiği insandır, çünkü sonsuz yükselme gücü vardır Allah’ın dilemesiyle. Alabildiğine yükselebilir, alabildiğine gelişebilir, alabildiğine derinlik alabilir. Allah’ı alabildiğine tutkuyla sever, derin iman geliştirebilir; ama meleklerin sınırlı, o yüzden bu nimeti mümin sonuna kadar en iyi şekilde kullanacak. Büyük bir heyecanla, şevkle bu nimeti değerlendirecek inşaAllah.
SUNUCU: Meleklerden aşağı olmak da üstün olmak da bizim elimizde yani Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii, Allah vermesin, öbür türlü iblis konumuna da düşebilir insan, ama meleklerden de üstün hale gelebilir, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: İsrail’den bahsedilmişti Hocam, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak: “Türkiye’de antisemitizm yok” demiş Hocam. Buna da sizin uzun süredir yaptığınız anlatımlarınızla, Kuran’ın Ehl-i Kitab’a bakış açısı da çok vesile oldu Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii yani yıllardan beridir anlatıyoruz. Tamam, biz ateist siyonizmi eleştiriyoruz, zulmü eleştiriyoruz fakat Hz. Musa (as)’ın nesline, Hz. İbrahim (as)’ın nesline laf söyletmeyiz. Onlara şefkatliyiz, sevgi doluyuz çünkü 3000 yıllık bir sadakat göstermişlerdir. Allah’ın bizlere onları emanet bıraktığı çok aşikardır. Ehl-i Kitab’a koruyucu olmak, Osmanlı’nın güzel ahlakının bir parçasıydı. Ta İspanya’dan aldık getirdik onları, Allah öyle vesile etti. O bak bizim tarihimizin bir şerefidir. İstanbul’un güzel semtlerine onları yerleştirdik o mübarek nesli, çok iyi koruyup kolladık. Ama her zulüm yapan kim olursa olsun biz onun karşısında oluruz tabii ki, ister Hıristiyan olsun, ister Musevi, ister Müslüman olsun. Yani Musevidir diye dokunmamazlık etmeyiz. Eleştiririz ama canını yakalım, asalım, keselim böyle hiç kimse için bunu demeyiz tabii inşaAllah.
SUNUCU: O zaman devam edelim sorularımıza. Gülcan Karakaş: “Kıymetli Hocam selam, Müslümanlar Bakara Suresi’nde “ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler” şeklinde tarif edilir. Ayetin devamında ise “işte bunlar doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır” (Bakara Suresi, 117) şeklinde buyrulur. Fakat ne yazık ki günümüzde insanlar söz verip tutmamayı bir alışkanlık haline getirdiler. Bu konuda değerli fikir ve açıklamalarınıza ihtiyaç olunduğu kanısındayım, selam ve duayla”.
ADNAN OKTAR: Aleykum selam, evet Gülcan kardeşimiz “ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, işte bunlar doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır”. Bir kere Allah’a verilen ahit nedir? Biz diyoruz “Kuran’a uyacağız”, mümin Kuran’a tam anlamıyla tabi olacak. Bir kısmını yapıp bir kısmını yapmazsa uymuş olmaz. Kuran’a tabi olmamış olur, vefasızlık olur. Mesela Allah peygamberlerden de söz aldı değil mi? Bir elçi gelecek diyor Cenab-ı Allah, bir Mehdi, bir mürşit gelecek. Siz diyor, bu gelen kişiye yardım edeceksiniz, bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı diyor. Bu ahdi kimler veriyor? Peygamberimiz (sav) bir, iki Hz. Musa (as), Hz. İsa (as), Hz. Nuh (as), Hz. İbrahim (as) hepsi birden söz veriyorlar, ya Rabbi diyorlar, Senin kastettiğin şahıs geldiğinde biz ona yardım edeceğiz diyorlar. Fakat Resulullah (sav)’den de bu söz alınıyor. Bu ayetin ikinci işari anlamı Hz. Mehdi (as)’a bakıyor. Çok aşikar olarak çünkü bak Resulullah (sav) de söz vermiş. Geriye sadece İsa aleyhisselam kalıyor, şu ana kadar böyle bir şey olmadığına göre, geriye İsa aleyhisselam kalıyor. İsa aleyhisselam indiğinde, Hz. Mehdi (as)’a yardım ettiğinde bu söz yerine gelmiş olacak. İkinci işari anlamı budur, inşaAllah. Oktar’ım anlat bir şeyler.
OKTAR BABUNA: Hocam, tohumların filizlenmesinin hızlandırılmış bir görüntüsü var, gösterelim mi onları inşaAllah?
ADNAN OKTAR: Göreyim. Nedir bunlar? Fasulye mi? Bayağı güzel açıyorlar.
OKTAR BABUNA: Tam Allah’ın yaratma mucizesi, maşaAllah. Siz hep vurguluyorsunuz Hocam, kara topraktan mükemmel meyveler, çiçekler, Allah kokuları güzel, besleyici.
ADNAN OKTAR: Bak nasıl arıyor görüyor musun sarmak için? Açılış şekli de gramofona benziyor, çok güzel, bak geri kapanıyor Güneş gittiğinde, maşaAllah.
OKTAR BABUNA: Dediğiniz gibi Hocam, bunun ufacık parçasında bile tüm hem o bitkinin bilgileri hem de gelecek nesillerin bilgileri var.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah bak simetriyi görüyor musun, düzgünlüğünü? Sağda ne varsa solda da aynısı var. Kusursuz bir simetri var, mutasyonda simetri olmaz. Burada özel bir süsleme olduğu görülüyor.
OKTAR BABUNA: Dünyanın en ünlü biyoloji kitabında, siz daha iyi bilirsiniz Hocam, mutasyonun etkisini bir arabanın motoruna pompalı tüfekle ateş edip, bu arabanın motorunun daha iyi fonksiyon göstermesi daha güçlenmesi gibidir, diyor.
ADNAN OKTAR: Tabii ki çok güzel söylemiş.
OKTAR BABUNA: Bunlar da Hocam mayıs böcekleri, Macaristan’da çıkıyorlar. 2 sene boyunca larva olarak suyun altında yaşıyorlar. Zamanı geldiğinde kozalarından böyle bu şekilde çıkıyorlar.
ADNAN OKTAR: Mayıs ayında.
OKTAR BABUNA: Evet Mayıs ayında ama milyonlarcası böyle bu şekilde, tabii ilk çıkanlar biraz avlanıyorlar önce kuşlar ve balıklar tarafından ama sayı çok büyük olduğu için daha sonra...
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, ama hazret de torpido gibi.
OKTAR BABUNA: Kuşlar da aynı şekilde fakat tabii sayı daha sonra çok artıyor. Bu şekilde hepsi zamanı geldiğinde çıkıyorlar fakat çok az vakitleri var, ağızları ve mideleri olmadığı için yarım saatlik enerjileri var o larva döneminden kalma. O süre içerisinde çiftleşmeleri gerekiyor. Önce bir tekrar kabuk değiştiriyorlar, kanatları saydamken ikinci bir defa bu sefer mavi çok güzel kanatları çıkıyor.
ADNAN OKTAR: Ne kadar süre içinde oluyor bu?
OKTAR BABUNA: Yarım saat vakitleri var, hepsini tamamlamak için. Güzel iplikçikler sarkıyor vücutlarından, çıktılar şekil değiştirmiş olarak. Şimdi bunlar uçup kendilerine yer arayacaklar, çiftleşecekler, dişilerin biraz daha uzun süre dayanabiliyorlar. Onlar da döllenmiş yumurtaları bırakacaklar. Ta ki 2 sene sonrasına kadar nehrin altında yer alıyorlar. Nehrin baş tarafına gidiyorlar akıntının ve derinliğin daha fazla olduğu. Bu yarım saatlik sürenin sonunda da ölmeye başlıyorlar, uçamayacak duruma gelip önce.
ADNAN OKTAR: Çok muhteşem, ben böyle olduğunu bilmiyordum.
OKTAR BABUNA: Kendilerine yer arıyorlar şimdi. Evet, güçleri kalmayınca suya düşmeye başladılar yavaş yavaş.
ADNAN OKTAR: Balıklar bir hayli seviniyordur, bunlardan.
OKTAR BABUNA: Evet, suyun üzeri dolmaya başladı. Kendilerine yer arayan dişiler daha uzun süre dayanabilenler, onlar da döllenmiş yumurtalarını bırakacaklar suya. Bu şekilde bir yaşamları var maşaAllah Allah tarafından belirlenmiş.
ADNAN OKTAR: Akıl almaz süratle gelişiyorlar maşaAllah. Başka neler var Oktar Hocam anlatacağın?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, güzel canlılar var. Güveler var Hocam inşaAllah. Bunlar da çok değişik, çok güzel canlılar maşaAllah. Dediğiniz gibi simetri ve mükemmel kusursuz, Altın Oran’la yaratılmış.
ADNAN OKTAR: Moda defilesi gibi baksana. Her birinin kıyafeti birbirinden güzel. Simetri de mükemmel, renkler mükemmel. Tepesi orası burası her yeri çok süslü. Saçlar platin, bu daha değişik bir şeymiş. Bunun renkler nefis, bayağı güzelmiş maşaAllah. Yeşil beyaz çok güzel deseni.
OKTAR BABUNA: Dün göstermiştik bir film, bir balığın büyük göz gibi kuyruğunda var Hocam yanıltmak için, o şekilde kamufle ediyor kendini. Gözünün üzerinden de bir siyah şerit geçiyor, saklıyor gözünü, kuyruğunda gibi gözüküyor ve balığı daha büyük ve heybetli gösteriyor o büyük göz deseni, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bu diğer hayvanların ondan korkmasını sağlıyor değil mi bunlar? Kendini savunmada. Ama mükemmel bir simetri ile yaratılmış, değil mi? Bu kadar diyorsun. Başka nelerin var?
OKTAR BABUNA: Sizin kitabınızdan Hocam, Yaratılış Atlası’ndan fosillerimiz var. Bakın bu 95-72 milyon yıllık denizkestanesi fosili, burada görülen, Hocamız’ın Yaratılış Atlası’ndan. Bunlar da günümüzdeki halleri, tıpatıp aynısı. En ufak bir değişiklik yok, 90 milyon yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramamış, tabii bu evrimin olmadığının çok net kanıtı. Burada da denizyıldızı var, 430 milyon yıllık denizyıldızı fosili, kayanın üzerinde. Bunlar da günümüzdeki hali.
ADNAN OKTAR: Evrimciler ne diyordu? Bunlar kolla bacağa dönüştü, sonra balık oldu, sonra maymun oldu, maymundan da insan oldu diyorlardı. Hiçbir değişikliğe uğramamış.
OKTAR BABUNA: Hocam siz dün cevap verdiniz gerçi ama bugün devamını yazmış o dede. Güya İslam’da evrimin olduğunu iddia etmiş yine aynı şekilde. O yine o Cahizleri o şeyleri Miskeveyhleri söylemiş.
ADNAN OKTAR: Dedem 1921 takılıyor. Muallim Naci Bey devrinde biz neler görmüştük muhabbeti. 300 milyon fosil olduğundan haberi bile yoktur. Proteinlerin de tesadüfen olamayacağından haberi yoktur.
OKTAR BABUNA: Bir de onlardan alıntılar yapmış, çok komik alıntılar zaten yani böyle. Güya deniz mercanları ara geçiş formu imiş. Hurma deniz canlıları ile kara canlıları arasında ara geçiş formuymuş. Maymundan insan, bunları söylemiş Hocam.
ADNAN OKTAR: Eski toprak alim diyordur o, biliyor diyordur. Hurma insanın atası mı imiş?
OKTAR BABUNA: Evet Hocam, kara canlılarının atası imiş hurma.
ADNAN OKTAR: İbn-i Miskeveyh diyor. Daha nelere inanıyordur kim bilir? Allah akıllarını fikirlerini açsın. Ama dedem kendi yazıyor kendi okuyor, kimsenin böyle bir şeye inandığı yok, gençler zehir gibi şimdi. Tabii, giriyorlar internete dedem atsa bile gençler topluyorlar, bakıyorlar, işin doğrusunu anlıyorlar. Gazetede, “tabii hoca dediğin böyle olacak” falan diyorlardır. O da coşuyordur. “Ne alim hoca” diyorlardır. “Alim dediğin böyle olacak, böyle kalmadı senin gibi alim” falan diyorlarsa at Miskeveyh’ten, at Cahiz’den cihazdan bilmem ne. Savurmak serbest ama hepsini yakalıyoruz. Ben dedemle uğraşmaya dahi gerek duymuyorum yani ilmi yönden, çünkü dedemin anlattıkları zaten çoktan hallolmuş konular. Ama dedem dinlenip dinlenip, evde uyuyup uyuyup gelip yazıyor herhalde. Bir insan internete girer babam, bir okur bir şey yapar yani bu ne biçim dededir böyle? Bir protein molekülünün nasıl olduğundan haberi var mı dedemin? 300 milyon fosil olduğundan da haberi yok.
OKTAR BABUNA: Haberi yok Hocam inşaAllah. Hurmayı atası zannediyor.
ADNAN OKTAR: Böyle dedeler çok katı oluyor ve “her şeyi ben bilirim” kafasında oluyor ama aklına gelen her şey. Bunlar yani ne sorarsan sor, ben bilirim diyor. İstediğin kadar ispat et, anlat yani kemik canlanıyor onlar canlanmıyorlar yani böyle inşaAllah.
SUNUCU: O da bir kader olsa gerek Hocam. Kader mi sizce?
ADNAN OKTAR: Tabii kaderinde. Allah onu öyle yaratmış. Ama bir de bakıyor ki ondan hem makam mevki elde ediliyor, hem para pul veriyorlar. Hem gazetede çıkıyor resmi çıkıyor, televizyonlara çıkarıyorlar; dedem anlat diyorlar, dedeler coşuyor böyle. Bir de bağırıyor çağırıyor böyle eski Osmanlı dede havalarında böyle. Onlar öyledir. Bağıra çağıra, milleti azarlarlar; “sus, konuşma”, “terbiyesiz” falan o tarz. O derece olmasa da, ona yakın böyle coşarak. Yalnız dedemi şöyle bir açık oturuma davet etsek bir gün, değil mi? Dedemle bir konuşsak çünkü dedeme soracağım sorular var; bir kere Hz. Süleyman (as)’ın asasına biliyorsunuz kurt musallat oluyor. Hz. Musa (as)’ın asası yılana dönüşüyor. Şimdi bu ikisinin arasında bir bağlantı var. Ama burada asıl olan, Darwinizm’i yıkan, Hz. Musa (as)’ın asasının bir anda aniden yılana dönüşmesi. Hani evrim vardı?
OKTAR BABUNA: Cansız madde, bir anda canlı maddeye dönüşüyor.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah orada gücünü göstermiş mi? Ağaçtan, Allah bir anda Ben yılan yaptım diyor. Hz. İsa (as) çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıyor. Allah üfür diyor, anında yumurtlayan normal kuş oluyor. Dedeme bunu sormuşlar mı? Dedem oraları geçmiş, okumamıştır. Ahirette huriler var, vildanlar var, gılmanlar var. Bunlar evrimle mi oldu? Melekler, cinler evrimle mi oldu? Değil. Peki bunları evrimle yaratmıyorsa Allah, niçin bir tek insan evrimle olması gerekiyor? Yani hepsine gücü yettiğine göre Cenab-ı Allah’ın, hepsini bir anda yarattığına göre, niçin insanın evrimle yaratılması gerekiyor? Bakın onları düşünmemiş oluyor. Şimdi dedem, haberi bile yoktur. Desek ki melekler nasıl yaratıldı? Cinler nasıl yaratıldı? Kalır orada. Yani mesela gidip sorsun orada o ilgili şahıs ona, dedeye. Melekler, cinler nasıl yaratıldı? Hz. Musa (as)’ın asası nasıl bir anda yılana dönüştü? Hz. İsa (as)’ın çamurdan kuş biçiminde yaptığı, o çamur bir anda nasıl kuşa dönüştü? Bunları bize bir anlatsın. Cennet elbiseleri, cennet yatakları, cennet koltukları, cennet vasıtaları, cennet meyveleri, cennet hurileri, gılmanlar işte vildanlar, cennet köşkleri, bunlar da mı evrimle yaratılmış? Bir sorsunlar bakalım. Diyecek ki: Allah yarattı. Kardeşim hepsini Allah yarattığına göre, niçin bir tek insan evrimle yaratılması gerekiyor? Hepsini birden yarattığına göre Allah, onu da Allah yaratıyor. Yani toptan hepsi aynı hükümde olan varlıklar, değil mi? İşte dedem oraları pek düşünemiyor. Pek değil hiç düşünmüyor, aklına dahi gelmiyor. Hatırlatıldığında duruyorlar. Mesela benimle öyle konuşanlar oldu Pakistanlı bir radyoyla konuşmuştum. Dedemin kafasında, bunlar zamanında yetişmiş yetiştirmişler böyle kelebek bıyıklı falan.
OKTAR BABUNA: İngiltere’den bir radyoydu Hocam, Pakistanlıların radyosu İngiltere’den.
ADNAN OKTAR: İngiltere’de, böyle leylek gibi uçuyorlardı. Biz modern Müslüman’ız, işte evrimciyiz, devrimciyiz o tarzda. Peki dedik amca kabul, Hz. Musa (as)’ın asası yılana dönüştü bir anda. Burada evrim var mı dedik? Yok dedi. Hz. İsa (as) çamurdan kuş biçiminde bir şey yaptı bir anda uçtu. Burada evrim var mı dedik? Yok. Aman aman dediler, kesin yayını, duralım dediler. Daha bunu bile düşünemeyecek durumdasınız. Tamam, keselim yayını da yani siz de bu münasebetsizliği kesseniz, bu yalanları kesseniz, atışı kesseniz. Aman aman dur dur ile olur mu? Ondan sonra biz zaten defalarca başka kanallardan yine yayın yaptık. Kafa bu; aman bir yandan mikrofonu alın, aman susturun, aman yayını keselim. Bak bu kadar kolay bir şeyi düşünemeyecek durumdalar. Akıllarına gelmemiş. Geçenlerde o Freddy’nin kabusu böyle pirana dişleri gibi dişler, baygın böyle akık gözleriyle falan anlatıyordu. Coşmuş, gençleri de toplamış, serbest atıştaydı. Aklının ucundan geçmiyor, cennetteki varlıklar, cenneteki yapı. İnsanlar dirilince de yine evrimle açılacaklar diyor, bak deliliğine bak, yani hani Allah diyor ya çekirgeler gibi hepsi bir anda kalkarlar diyor. Orada da evrimle oluşacak diyor. Önce bir embriyo oluşacakmış, sonra o zigot falan işte gelişecekmiş. Yavaş yavaş evrimleşip uzun süreç içinde, ondan sonra kalkacaklarmış. Kafaya bak sen, peki vildanlar nasıl oldu diyoruz, haberi yok ki adamın zaten ilk defa sorulacak haberi yok vildanlardan. Huriler, gılmanlar değil mi cennet köşkleri, cennet eşyaları, cennet bardakları, yastıklar ağır atlastan işlenmiş yataklar vardır diyor Allah değil mi, yastıklar var diyor ağır işlenmiş. Onları terzi yapmadı ki, cennet köşklerini mimarlar, mühendisler yapmadı. Bir anda Allah yaratıyor. Buna kafaları basmıyor işte, bunu anlamıyorlar. Yani artık İbn-i Miskeveyh’in kafası ta o devirden bu vakte kadar devam etmiş. Ta Firavun devrinde vardı ateist masonluk, bu ihtiyar dedelerimi de böyle kendilerince halkı kandıracak bir hücre şeklinde tutmuşlar, kendi kafalarınca. Bizi hesap etmediler. Daha önce hakikaten kandırıyorlardı. Bunlar Mısır’ı, Suriye’yi batırdılar zamanında. Filistin’i baştanbaşa komünist yapmışlardı. Mısır’ı komünistlerin eline vermişlerdi, Irak komünistlerin elindeydi, Suriye komünistlerin elindeydi. Fas, Tunus, Cezayir, Libya hep komünistlerin elindeydi. Hepsini kandırmışlardı, biz dedik şöyle güm diye masaya elimizi vurduk, “ne oluyor?” deyince hepsi birden havaya hopladılar. 300 milyon fosil var dedik. Allah’tan korkun bırakın yalan söylemeyi dedik, nerede dediler? Burada dedik, al sana Atlas dedik. Kafalarına küt diye tuğla gibi düştü Atlas, binlercesi, çok az bir kısmını yayınladık zaten. Arkasından dedik ki kardeşim sizin milyonlarca var dediğiniz ara fosillerden bahsediyorsun dedik değil mi? Her yer zibil gibi dolu falan diyor, canım dedem dedim, bak tek bir tanesini getir 10 trilyon vereceğim dedim. Bir tane. Pır serçe gibi uçtu dede, tombul dede, uçtu bulamıyoruz. Şimdi konsept değişti; dedik ki kardeşim fosilden vazgeçtim, bana fotoğrafını getirin. Sahte de olsa kabul edeceğim artık o dereceye geldik. Sahte de olsa bana bir ara fosil fotoğrafı getirsinler. 10 trilyon vereceğim. Yok.
SUNUCU: Sahteyi de mi beceremediler Hocam?
ADNAN OKTAR: Sahteyi de beceremiyorlar, bak Piltdown adamını yaptılar, hemen havada yakalandılar. Eye ile yaptılar. Yani bari eyeyi törpü ile bir şey yap da kaybet eye izini, kafa çalışmıyor sahtekarlarda. Yani o kadar net keskin eye izleri meydana gelmiş ki böyle beşgen, altıgen keskinlikler oluşturmuşlar hani var ya böyle elmas yüzeyinde olur, inişli çıkışlı falan yani alenen törpü ile törpülemişler. Potasyum dikromat suyuna da batırmışlar. Kardeşim eskiteceksen malzeme mi yok, koy toprağın altına değil mi, başka bir şeyle çürüt, asitle çürüt, yapılabilir onu da akledememişler. Potasyum dikromat başka kimyasalın eriğin içerisine sokunca eridi tabii. Kemik şakur şukur ortaya çıktı. Eye izleri alenen görünüyor, sahtekarlıkları yakalandı fakat yıllarca milleti kandırdılar. Yani dünyadaki insanları kandırmak ne kadar kolay oluyor. Büyük bölümünü kandırmak çocuk işi, yani şu Darwinizm’le bütün dünyayı kandırdılar. % 99’unu kandırdılar. Ne akıldır bu?
OKTAR BABUNA: Hocam 300 milyon fosilden kimsenin haberi yoktu, siz ortaya çıkartana kadar. Müzelerde sorunca depoda diyorlardı, depoda niye diyorduk. Bu New York Doğa Tarihi Müzesi’nde olmuş olan bir olay Hocam. Tanıdığımız biri söylüyor: “ben ara geçiş formu görmek istiyorum” diyor, “depoda” diyor müze müdürü. “Niye diyor, çok olması lazım, trilyonlarca olması lazım”, “çok değerli” diyor. “Nasıl olur diyor ara geçiş formu trilyonlarca olması lazım”. “Ben böyle hiç düşünmemiştim” diye cevap veriyor. O sırada orada da lise öğrencileri var, “biz de ara geçiş formu görmek istiyoruz” diye bağırmaya başlıyorlar Hocam.
ADNAN OKTAR: Depo nerede, alt katta; alt kat nerede, zemini çöktü. Zemin nerede, havaya uçtu; hava nerede, buharlaştı, bize müsaade ondan sonra. Olmaz öyle şey, yani en ilkel yalanlarla Darwinizm’i savunuyorlar, en ilkel. Kardeşim yalanın bile bir şekli şemali vardır. Yani bu kadar ilkel yalan olur mu? O domuz dişi muhabbetleri vardı, bir tane tek bir domuz dişi buldular, bütün milleti kandırdılar. Yıllarca onun üzerine ailesini yapmışlar artık domuzun dişinin üzerine, adamı önce adam haline getiriyorlar, karısının, çoluğunun çocuğunun resimlerini yaptılar. Bütün milleti kandırdılar, inandı millet de. Bayağı bir insan inandı. Ne yapacağız Oktar Hocam bu tiplerle?
OKTAR BABUNA: Bitirdiniz Hocam maşaAllah, çatır çatır gidiyor artık inşaAllah.
ADNAN OKTAR: EvelAllah, evelAllah dedem bizden nasıl kurtuldu sence?
OKTAR BABUNA: Hocam siz dün açıkladınız. Öyle yapmasa, o televizyonlara çıkarmazlar.
ADNAN OKTAR: Dedem nasıl kurtuluyor biliyor musun? Dedem okumuyor, internete girmiyor. Kitap okumuyor, dedenin böyle 1800’lerden kalma kitapları var, tozlu kitapları, onları yalayarak böyle sayfaları çeviriyor. İbn-i Miskeveyh’in masallarını okuyor, değil mi? Cahiz dedemin masallarını okuyor. Kafa ne oluyor, buğulanıyor. Ondan sonra da diyorlar ki çok şahane alimsin, sen çok büyük alimsin diyorlar, o da öyle uçuyor.
OKTAR BABUNA: Bir de siz açıkladınız Hocam, o İbn-i Miskeveyh son derece ırkçı, Türkleri ve zencileri son derece aşağılıyor.
ADNAN OKTAR: Kardeşim Darwin de tam klasik alçak, bakın diyor ki “Türk milleti tamamen elimine edilmesi gerekiyor” diyor, yok olacak diyor Türk milleti. Bu kafayı İngilizlere, Fransızlara, Yunanlılara hepsini ikna etmişti zamanında, Avrupa’ya. Ondan sonra Türkiye işgal edildi biliyorsunuz. Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler herkes işgal etti. Darwin’in talimatları doğrultusunda yapıldı bu işgal, yani Türk milletinin yok edilmesi. Bir de baktılar ki Türk milleti delikanlının delikanlısı, yiğidin yiğidi, baktılar evrim tersine işliyor, onlara yutturdular tabii Türk milletine yapacakları o oyunları, dar paça kaçtılar. Hani ilkel bir türdü Türkler? Demek ki delikanlı bir türmüş, yiğit bir türmüş, aslanmış, Allah’ın aslanları imiş.
OKTAR BABUNA: Haşa aşağı ırk diyor Türkler için, yok olacaklar diyor.
ADNAN OKTAR: Zenciler için, Aborjinler için gariplerim ne istiyorsunuz Aborjinlerden? Çingeneler, kadınları zaten mahluk olarak görüyor.
OKTAR BABUNA: Köpekten estağfurullah daha aşağı olduğunu söylüyor.
ADNAN OKTAR: Tabii köpek gibi diyor, evde besleyebilirsiniz diyor, eğlendirir sizi diyor, kafası gelişmemiştir onların diyor, ilkel bir maymun türüdür diyor. Türklerden nefret ediyor. Dedemi de böyle bir adamın şakşakçısı olarak görevlendirmişler. Dede uçuyor, haberi yok bunlardan, İbn-i Miskeveyh’in kim olduğundan haberi yok. Allah hidayet versin, Allah akıllarını açsın o kemikleşmiş yapı inşaAllah zamanla açılır.
SUNUCU: Hocam merak ettiğim bir şey var benim: Sizce evrim araç mı, yoksa amaç mıdır onlara göre?
ADNAN OKTAR: Tabii ki araç, onu kullanıyorlar. Önce dinsizliği bir ortaya koyuyorlar, sonra bu. Aslında dedem biraz değişik bir adam yani imanı da zayıf. Şimdi biz onu alim biliyorduk zamanında, yıllar önce. Ben bunu anlatmamıştım da ilk defa anlatıyorum. Bize davet etmiştik dedemi, fakirhaneye geldi. Normal mütevazı bir ev; süslü, güzel ama benim bulunduğum yerler genellikle güzel olur, temiz bakımlı olur. “Ben cenneti istemiyorum” dedi, “bana” dedi, “şurası olsun yeter” dedi. “Şu evin şu bölümü olsun, yeter” dedi. O zaman anladım laubaliliğini. Kardeşim cennet neresi, dünyadaki herhangi bir ev neresi? Bak, “cenneti istemiyorum” diyor. Bak laubaliliği görüyor musun? Bir Müslüman’ın konuşacağı söz mü şu? Kim bilir özel sohbetlerinde neler konuşuyor? Yani çok cahil, çok dar düşünen, asabi, insani derinlikleri gelişmemiş bir insan. Şefkat göremezsin, merhamet göremezsin, incelik göremezsin, sanat-kültür göremezsin, nezaket zaten hiç yok, adap-edep bilmez. Ama o üslup çok hayatiydi, o zaman anladım. Bakın “ben cenneti istemiyorum”. Ne demek? Müslüman Allah’ın ikramı olan, Allah’ın güzelliklerinin tecellisi olan cenneti nasıl istemez? “Ben buraya razıyım” diyor. Şuraya, evin köşesi, yani salonun bir bölümünü kastediyor. “Ben buraya razıyım” diyor. Bak hem yağcılık yapıyor kendince hem münasebetsiz, hem dine karşı. Cüretine bak. Ben bunların hakkında aslında çok şey biliyorum ama yine de Müslüman bilindikleri için pek bir şey söylemiyorum. Zamanı gelince mecbur olursam birkaç kelime söylüyorum. Yoksa bunların birçoğuyla ben zamanında görüştüm, biliyorum ne olduklarını, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz sadece Hocam Darwinizm’e, ateizme hizmet ettikleri zaman, öyle bir şeyle ortaya çıktıkları zaman cevap veriyorsunuz. Onun dışında söylemediniz.
ADNAN OKTAR: Her halukarda tamir taraftarıyım ben. Yani daha iyi olsun, düzelsin, hatasını üzerinden atsın taraftarıyım. Ama makam mevki hızı, böyle şakşaklanmak insanları delirtiyor. Dengesiz olmalarına sebep oluyor. Yani samimi inancını savunamıyor. Mesela Darwinist profesör oluyor, kürsüsü Darwinizm’le ilgili oluyor farz edelim. Adam bir daha bırakamıyor onu. İstediğin kadar ikna et, istediği kadar kanaati gelsin, onu artık meslek olarak kabul ettiği için “Ben bu yaşımdan sonra başka iş yapamam. Dolayısıyla da ben bu doğru bile olsa ben bunu savunamam” diyor. Bu, dürüst bir hareket değil ki. Çok samimiyetsiz bir tavır bu ama buna rağmen bakın Darwinist profesörlerin hepsi dillerini bir bardak suyla yuttular. Hiç çıtları çıkmıyor. Geçen günler, Radikal herhalde değil mi? Bir can havli bir atak yapmaya kalktı ama yine devrilip düşerek falan zoraki böyle hani “ben ölmedim” der gibi. Suyun içinden böyle makas işareti yapıyor artık. Hem boğuluyor, hem bir yandan da makas işareti yapıyor. Öyle bir kafayla 60-70 sene önce çürütülmüş safsataları oturmuş dizmişler tek tek. 70 sene oluyor çürütüleli.
OKTAR BABUNA: Çok cahiller Hocam, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Ben dedim ki; bak bunlar bundan sonra konuşamazlar, dedim. Yok, hani konuşuruz demeye getiriyor. Kardeşim bari atış yapıyorsan yine bir bul bir maymun falan yine atış yapıyorsan biz hemen sana yutturalım onu. Ne 70 sene önceki bitmiş safsataları bize anlatıyorsun? Yok bademcikmiş, yok kör bağırsakmış. Kardeşim bunlar zaten meşhur cevabı verilmiş şeyler. Sen bize proteinden bahsetsene. Sen bize fosillerden bahsetsene. Sen dipten patlamışsın. Dipten bitmişsin zaten. Proteinlerden yıkılan bir adamın, temeli yıkılan bir binanın üstü hakkında konuşma yapılır mı artık? Temelden bitmiş, kökü yıkılmış artık. Tuğlaların da gitmiş. Bütün fosiller tepene dökülmüş. İşte tavanın kiremitlerindeki çatlaklardan bu konuyu tespit edebiliriz diyor. Kardeşim sen binanın bütünü çökmüş, sen ne çatlaktan bahsediyorsun? Ve o çatlakların da açıklaması var ayrıca. Bademcikler otuz kere dedik; vücuda direnç kazandıran savunma kaleleridir vücudun. Hastalıklara karşı vücutta direnç sağlar. Özel olarak Allah tarafından yerleştirilmiştir. Kör bağırsak da öyle. Hem bir mukus salgılıyor hem de faydalı bakterilerin yuvasıdır. Yani vücutta sürekli faydalı bakteriye ihtiyaç var. Mesela K vitamini bağırsakta yapılıyor ama bakteriye ihtiyaç var bunun olması için. Yani birçok şeyin parçalanması ve değil mi, sindirilebilir gıda haline gelmesi için yine bakterilere ihtiyaç var. Bakteriler sindirimde çok önemli. Bu bakterilerin oluştuğu bir yer. Mesela antibiyotik alıyor şahıs. Antibiyotik de bütün bakterileri öldürüyor ama apandisitten gene bu bakteri desteği devam ediyor vücuda. Bu yönüyle çok önemli ve bir de mukus salgılaması yönüyle ki bu bilinen. Daha bilinmeyen birçok yönü de olabilir. Yani bizim bilmediğimiz, mesela hiç tahmin etmedikleri hormonlar salgılayan bir yer de olabilir. Vücudun ehemmiyetli bir organı da olabilir. Daha bilmiyorlar bunu. O kuyruk sokumundaki kemik. Kardeşim birçok kas oraya tutunmuş. Kas havaya mı tutunsun? Nereye tutunacak? Allah onu öyle yaratmış. Ayrıca dış darbelere karşı da mükemmel koruyucu. Yani 5 atış 25 kafasındalar. At, eğer tutamazsan havada uçuyor. Hepsini yakalayıp yutturuyoruz. Atış yasak.
OKTAR BABUNA: Bir de haberleri de yok. Siz daha iyi bilirsiniz Hocam, çok cahiller. Yurt dışında bile artık savunmuyorlar bunları. Dediğiniz gibi 60-70 yıl önce savunmayı bırakmışlar zaten.
ADNAN OKTAR: O gözlüklü teyze var ya çıkıyor hani sizin olaylarınızda; zır cahil. Dergilerden, oradan buradan okumuş Darwinizm hakkında bilgisi var. Bak sizin karşınıza çıkıp iki kelime edemedi. Ne fosilleri bilir, ne proteinlerin yapısını bilir, ne molekül yapısını bilir, ne paleontolojiden haberi var, ne gökbilimlerinden haberi var. Hiçbir şeyden haberi olmuyor bunların.
OKTAR BABUNA: Geçenlerde bir kanala çıkartmışlar Hocam. Şunu söylüyor: “Evet” diyor. “Ara geçiş formu yok.” diyor. “Doğru” diyor. “Denizin altında kalmış diyor ara geçiş formları.”
ADNAN OKTAR: Denizin altı nereye gitmiş? Havaya uçmuş. Hava nerede? Yerin altında. Yer nerede? Havanın üstünde. Yani bıraksınlar bunu, bıraksınlar. Denizin altı, denizin üstü; her yeri eştiler, her yere baktılar. 300 milyon fosilden bir tanesi bile dedikleri türde değil. Hepsi yaratılışı ispat eden tarzda.
OKTAR BABUNA: Siz söylemiştiniz Hocam zaten, 300 milyon fosilin yüzde 99’unun ara geçiş formuna ait olması lazım eğer evrim olsaydı.
ADNAN OKTAR: En az % 99’u, tabii. En az % 99,99’u bozuk, asimetrik -simetrisi bozuk- Altın Oran olmayan garip mahluklardan oluşması gerekiyordu. Kafası gözünde, gözü kafasında karmakarışık mahluklar olması gerekiyordu. Hepsi jilet gibi dümdüz, simetrik, Altın Oran’la yaratılmış, kusursuz. Yani mühendislik harikası varlıklar, canlılar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Yusuf Suresi, Hz. Yusuf (as) diyor, babası diyor ki: “Demişti ki: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma” Mehdiyet konusunda da, Mehdiyetin sırlarını etrafa verme, anlatma. Yoksa sana bir tuzak kurarlar. Mesela İstanbul’daki o yobaz veyahut topal veyahut diğer ahir zaman deccalleri, değil mi? Hz. Mehdi (as)’a karşı atak yapacaklar. Mehdiyetin sırları verilmez. Bakın diyor ki: “Demişti ki: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma” Hz. Yusuf (as) da dünya hakimi olacağını rüyasında görüyor. Sakın anlatma diyor bakası. Bak, “kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Bak “kardeşlerine” Müslüman; demek ki Müslümanların içinde de hasut, kahpe, karaktersiz, alçak insanlar çıkacak Hz. Mehdi (as)’a karşı. İnsan demiyorum sadece, insanlar. “Yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan sana öğretecek” Yani güzel, hikmetli konuşmayı öğretecek. “Ve daha önce ataların İbrahim...” Hz. Mehdi (as) kimin neslinden?
OKTAR BABUNA: Hz. İbrahim (as)’ın neslinden.
ADNAN OKTAR: “İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Aynı zamanda biliyorsunuz Hz. Davut (as) neslindendir Hz. Mehdi (as). Ona da Kuran işaret ediyor. Ebcedi 2020. Hz. Mehdi (as)’ın en mükemmel yıllarını veriyor. 5 ve 6. ayetlerde bu açıklanıyor.
OKTAR BABUNA: 56, 1956.
ADNAN OKTAR: Evet. Bu da Risale-i Nur’un serbest bırakıldığı tarihtir. Münafıkane akımın çöküş tarihi verir. 7, Hz. Yusuf (as) ile 7’nin bağlantısı vardır biliyorsunuz. “Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.”
OKTAR BABUNA: Hocam Hz. Mehdi (as)’ın sırlarını vermemekten bahsetmiştiniz. Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, bir de hadisi açıklamıştınız. Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as)’ın adını bildiğini ama açıklanmamak üzere Hz. Ali (ra)’dan söz aldığını söylemiştiniz hadiste Hocam.
ADNAN OKTAR: Evet, Hz. Ali (ra)’a söylüyor; "söyleyemeyeceksin" diyor, “ismini sana söylüyorum” diyor. Cabir Ebu Cafer’den naklediyor; “Ömer (ra) iman edenlerin prensine, Hz. Ali Keremullahi Veche Mehdi hakkında sorunca şöyle dedi; Ya İbni Ebu Talib (yani Hz. Ali) bana Mehdi’yi anlat” diyor. Hz. Ali’ye soruyorlar; “adı nedir?” İman edenlerin Prensi Hz. Ali (ra) dedi ki; “Benim sevgili ve yakın dostum Peygamberimiz (sav) dedi ki; Yüce Allah Mehdi’yi ortaya çıkarana kadar onun adını kimseye söylememem için benden söz aldı.” Ben adını biliyorum diyor fakat söz aldım, söylemeyeceğim diyor. Demek ki Ahmet, Mahmut, Muhammed, Mustafa değil, bu dördü değil. Öyle olsa zaten “adı adıma benzer “deyince, tamam bunlardan biri denir ve gizlenecek bir sır olmazdı bu. Sır olduğuna göre bilinmiyor. Onun, Hz. Mehdi (as)’ın adı, Yüce Allah’ın elçisine emanet ettiği bilgilerden biridir. Ama ne zaman ortaya çıkacakmış? “Yüce Allah onu ortaya çıkarana kadar, onun adını kimseye söylememek için benden söz aldı” demek ki Hz. Mehdi (as)’ın zuhur yıllarında ismi belli olacak. Ben ne dedim? Resulullah (sav)’in soyu Ben-i Adnan’dır. Adnan soyundan gelir. Silsile olarak devam eder. Silsile mi o?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, Kaside-i Erzüce’deki ifade.
ADNAN OKTAR: Bakın, Hz. Ali Peygamberimiz (sav)’in adının Adnan olduğunu belirttiği ‘Kaside-i Ercüze’ herkes bilir, Kaside-i Ercüze; Hz. Ali’nin kasidesi, ünlü. Bir olay üzerine Hz. Ali’ye Ebu Turab künyesini veren Hazreti Peygamberimiz (sav)’e, Hz. Ali “Hadi olan- Mehdi olan” Mustafa Adnan Peygambere” bakın “Hadi (Mehdi olan) Mustafa Adnan Peygamber” Peygamberimiz (sav)’e hitabı bu bak. “Mehdi olan Mustafa Adnan Peygamber” diyor, o devirde. "Bundan dolayı iki isim sahibi oldu." Bir de künye ki daha önce hiç duymamıştım, Ebu Turab ki bu bana künyeyi vermişti, “Hadi olan Mustafa Adnan Peygamber.” Dolayısıyla Hz. Mehdi (as)’ın isminin ”Adnan” olduğunu anlıyoruz çünkü soy ismi, yani bir insanı mesela en sonunda bilinen kişi kimse onun soyu odur. Oradan gelir onun soyu. Peygamber Efendimiz (sav)’in bilinen, yani şecere olarak bilinen ilk başlangıçtaki dedesinin ismi Adnan’dır. Dolayısıyla bütün o kavmin hepsi Ben-i Adnan’dır, Adnanilerdir. Peygamber Efendimiz (sav), Adnanidir. Babasının ismini sorduğumuzda Peygamber Efendimiz (sav)’in, hitap edildiğinde ”Muhterem Adnan” deriz babasına, oğluna "Muhterem Adnan" deriz, soyadıyla hitap ediliyor çünkü biliyorsunuz, Peygamberimiz (sav)’e de şimdi olsaydı, ”Muhterem Adnan” diyecektik. Oğlu da olsa yine aynı şekilde, babası da olsa yine aynı şekilde "Muhterem Adnan" diyecektik. Dolayısıyla diyor ki; “Adı adıma uygun, babasının adı da babamın adına uygun” denktir, aynıdır. Nasıl olabilir bu? Ancak soy ismi ile olur ki soy ismi de asıl hitap ismidir. Bunu Hz. Ali söylüyor, “Mehdi olan Mustafa Adnan Peygamber” diyor Peygamberimiz (sav)’e. Dolayısıyla; Ahmet, Mahmut, Muhammed, Mustafa tarzındaki izahların doğru olmadığını görüyoruz. Fakat Peygamber Efendimiz (sav)’in ona verdiği isim, yani o devirde verdiği bir isim “Muhammed”dir, Ahmet ismini de vermiştir. Muhammed, Ahmet bu isimleri vermiştir ama asıl ismini gizlemiştir. Bu hadisten görüyoruz. Ama en az 1 milyon Adnan çıkar tabii İslam aleminde, en az.
OKTAR BABUNA: Hocam, bir oylama yapılmış yurt dışında. Dava aktiviteleri yönünden en etkili Müslüman olarak maşaAllah sizi yüzde 70 ile seçmişler, uluslar arası bir oylamada. “2009 yılının da yıldızı” demiş burada maşaAllah, resminizi de koymuşlar. Sıralama da böyle devam ediyor. Oyların % 70’ini almışsınız maşaAllah ve birinci seçilmişsiniz.
ADNAN OKTAR: Nerede olmuş bu?
OKTAR BABUNA: Yurt dışında Hocam. İnternet sitesi; ”interact” diye, Amerika kökenli muhtemelen.
ADNAN OKTAR: İyi, tamam, Allah razı olsun, teşekkür ederiz. Nedir beni seviyorlar mıymış? O anlamda mı?
OKTAR BABUNA: Çok seviyorlar Hocam. Daha önce de Reuters, dünyanın en büyük haber ajanslarından birisi; “En etkili Müslüman” oylaması yapılmıştı. 2 milyon oyla Hocam, birinci seçilmiştiniz maşaAllah, dünyanın her tarafındaki Müslümanlardan.
ADNAN OKTAR: Allah sevgilerini artırsın inşaAllah. Sevgilerine layık hale getirsin. Şimdi tabii ”Adnan” deyince, senin ismin de Adnan, kaşın benziyor, gözün benziyor dolayısıyla sen kendini iddia ediyorsun diyorlar. Milyon kere desem yine bıkmam, bak aynı şeyi söylüyorum; “ömrüm boyunca, hayatta son nefesime kadar eğer Mehdilik iddia edersem veyahut herhangi bir şekilde ben kendimin Mehdi olduğumu iddia edersem Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti üzerime olsun. Yani ahir zamanın Mehdisi benim” dersem Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti üzerime olsun. Asla demem, yemin ediyorum Allah adına.” Nasıl denir böyle bir şey? Müslüman nasıl söyler böyle? Ne cesaret yani?
OKTAR BABUNA: Haramdır demiştiniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Bu ne demektir biliyor musun? Ben yüzde yüzcennete gideceğim, demektir. Benim imtihanım kalktı, demektir. Bu nasıl olur böyle bir şey? Müslüman bunu nasıl söyler? Kim söylüyorsa “ben Mehdiyim” diye; deccaldir söyleyeyim. Mehdilik asla iddia edilemez ama etrafındaki insanlar hüsn-ü zan edebilirler, dersin “inşaAllah cennetliktir, inşaAllah velidir”. Mesela ben Bediüzzaman için diyorum; inşaAllah velidir diyorum ama bilemem, hüsn-ü zan olur. Ziyade hüsn-ü zan her zaman için olur ama kalptedir o hüsn-ü zan. Ama ortaya çıkıp ”işte ben veliyim, evliyayım, cennetliğim veyahut Mehdiyim” demek, bu haramdır bunlar, dinden çıkar Allah vermesin. Ama aklına bir zayilik geldi de söylüyorsa o ayrı mesele, o ondan sorumlu olmaz ama aklı yerinde geldiğinde söylerse o ayrı, o zaman haram olur.
OKTAR BABUNA: Siz sadece Hz. İsa (as) söyleyebilir demiştiniz, o vahiy aldığı için.
ADNAN OKTAR: Vahiy aldığı için tabii ”Ben Mesih’im” diyecek, ben İsa’yım”. Amenna, çünkü mucize gösterecek ayrıca ve hüküm de getirmiyor, Kitap da getirmeyecek. Kuran’a tabidir.
OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as)’ın da makamını söyleyeceğini söylemiştiniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Evet, yüzünü mesh edip onun cennetteki makamını söyleyecek. Buna inanmak farz değildir. Hüsn-ü zan edilir, inşaAllah denecek. “İnşaAllah Hocam, inşaAllah dua edin öyle olurum“ denecek. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Andolsun Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler vardır.” ibretler vardır 7. ayet. 8: Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Demek ki ahir zamanda Hz. Mehdi (as)’a haset eden, cahil, alçak, ahmak insanlar olacak. Müslüman olduğu halde Hz. Mehdi (as)’a haset edecek. Ona da işaret ediyor Kuran. “Öldürün Yusuf‘u” bakın azgınlığı görüyor musunuz? “Öldürün” Artık hasetlik, kıskançlık bakın ne hale getiriyor. “Veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” sırf hasetlik ve kıskançlıktan kaynaklanan bir olay görüyor musunuz Hz. Yusuf (as)’da? Hz. Mehdi (as) da aynı şekilde hasetlik ve kıskançlıktan kaynaklanan bir ahlaksızlar furyası oluşacaktır ve Hz. Mehdi (as)’a karşı tavır alacaktır. Başta İstanbul’daki azılı yobaz olmak üzere ki o mahlûkun gelişini Resulullah (sav) bildirmiştir 1400 sene öncesinde, “İstanbul’da bir yobaz mahlûk çıkacak, Hz. Mehdi (as)’a karşı tavır alacak” ve Hz. Mehdi (as)’a karşı kapsamlı bir mücadele verecek bu yobaz, inşaAllah. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz." Bir de takvadan bahsediyor arkasından görüyor musunuz? Hem anormal bir üslup kullanılıyor hem de takvadan bahsediliyor. “Yusuf’u yeryüzünde yerleşik kıldık” bu aynı zamanda Hz. Mehdi (as)’a bakıyor. Cenab-ı Allah’ın yeryüzünde Hz. Mehdi (as)’a hâkimiyet vereceğine bakıyor. “Ona sözlerin yorumundan olan bir bilgi öğrettik.” Güzel yorumlayacak demek ki. Hz.Yusuf (as) çok güzel yorumluyordu, Hz. Mehdi (as) da Kuran’ı güzel yorumlayacak. “Allah, emrinde galib olandır.” Ebcedi 2014. Hz. Mehdi (as)’ın vaktini veriyor. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.” Mesela hakimlik, hüküm verme yetkisi. Hz. Mehdi (as) ne olacak? Hakim olacak. Hz. Yusuf (as) ne? Hakim, hüküm veriyor. “Ve ilim verdik.” Hz. Yusuf (as)’da ne var? Her türlü ilim var. Hz. Mehdi (as)’da hangi ilimler olacak? Ledün ilmi olacak, batın ilmi yani ve vehbi ilim olacak inşaAllah. “İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz” diyor Cenab-ı Allah. Bak “kapıları sımsıkı kapatarak” diyor, yalnız kalmak cahil insanlarla tehlikeli olabilir. Mesela cahil bir kadın iftira atabilir. O yüzden Hz. Yusuf (as)’a bu iftirayı kadın rahatça atabilmiş. Hz. Yusuf (as) kaçıyor biliyorsunuz, kaçıp arkasından gömleğini yırtıyor. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası) diyor ki: "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür.” Yani iftira attı mı kadın, çok tehlikeli oluyor. Toplumda insanlar kadına inanıyorlar çünkü. Yani “sen o adama tecavüz ettin” demiyorlar, “adam ona tecavüz etti” deniyor. Toplumda kadın daima haklı olur. Mesela bu da, Kuran buna işaret ediyor. Hz. Yusuf (as) kurtulmak istiyor tabii, yırtıyor yani kadın gömleğini. Eğer diyor önden yırttıysa kadın haklıdır, ama arkadan yırtıldıysa gömleği Hz. Yusuf (as) haklı, bir de bakıyorlar ki arkadan yırtılmış gömleği, kaçmış çünkü. Ama kadın da herhalde güçlü, kuvvetli bir kadınmış, tırnakları da uzun anladığım kadarıyla gömleği yırtmış. O benim aslanım Hz. Yusuf çok iffetli, çok terbiyeli, nefis yakışıklıydı. Kadınlar gördü mü nefesleri kesiliyordu Hz. Yusuf (as)’ı. Yani dizlerinin bağı çözülüyordu, o kadar yakışıklı ve güzeldi. “(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum” diyor. Ya Rabbim sana sığınıyorum diyor, beni koru diyor, inşaAllah. “Hükümdar diyor ki: ’Ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen bilginler, eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözün‘” diyor. O’na soru soruyorlar Hz. Yusuf (as)’a, “nedir bunun hikmeti?” diyorlar. “Dedi ki: "Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın. Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir”, işte bu başladı; ahir zamanda Hz. Mehdi (as) devrindeki yedi yıl sürecek kıtlık dönemi. 2007’de başladı, 2014’e kadar devam edecek. “Sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir." Burada tarıma önem verilmesi, yani ekonomik kriz anında tarıma önem verilmesi Kuran’da tavsiye ediliyor. Ve hayvancılığa, mesela öküzden bahsedilmesi, buğdaydan bahsedilmesi değil mi, ekonomik krizde en iyi çözüm budur. Yani tarıma ağırlık verilmesidir. “Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar." Müthiş bir bolluk olacak; bu, Hz. Mehdi (as) devrindeki bolluğa da bakıyor ayet inşaAllah. “(Yusuf) Dedi ki: ’Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl.’” Mısır zaten dünyanın en büyük devleti o zamanlar, en güçlü devleti. Eğer Mısır’a hakim olunca dünyaya hakim oluyor zaten adeta. “Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim." Mehdi (as)’ın de özellikleridir bu, her yönde güçlü bir liderdir Hz. Mehdi (as). 56. ayet: “İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç, imkan ve iktidar verdik.”; 2017, 56.ayet. Bak, “İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç, imkan ve iktidar verdik.” Hakim ettik, iktidara getirdik diyor Allah. 2017 ve 56. ayet. “Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konaklardı.” Her yer sağlam olmuş artık, anarşi, terör hiçbir şey yok; can güvenliği mükemmel. “Biz kime dilersek rahmetimizi nasip ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.” “Ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız”; 1998 yine Hz. Mehdi (as)’a bakıyor. “(Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler, onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.” Hadis-i Şerif’te Mehdi’nin vasfı anlatılırken bu ayetle anlatılıyor. Nasıl diyor Hz. Yusuf (as)’ı kardeşleri tanımadı, ama O kardeşlerini tanıyordu; aynı onun gibi olacak diyor, Hz. Mehdi (as) sokaklarda gezecek insanlar Hz. Mehdi (as)’ı tanımayacaklar, ama Hz. Mehdi (as) onları tanıyacak diyor, herkesi tanıyacak diyor inşaAllah. “Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki: ‘Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin.’” Hz. İbrahim (as) da babadan olan kardeşidir. Hz. İsa (as), Hz. İbrahim (as)’dan değil mi, tabii Hz. Mehdi (as)’ın kardeşidir. İkisi de bir babadan geliyor, Hz. İbrahim (as)’dan geliyor, baba tarafından aynıdır. Bak burada da ayette ne diyor Cenab-ı Allah? “Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin.” Evet, bu Sure çok uzun, bu kadarla bu Sure'yi bitirelim.
OKTAR BABUNA: Bu Hocam İslamonline sitesi, ekleyeyim hemen inşaAllah. Onun yaptığı bir oylama, dünyanın her tarafından katılan Müslümanların oylarıyla inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Ne zaman yapmışlar bu oylamayı?
OKTAR BABUNA: Yeni yapıldı Hocam, yeni sonuçlandı. Yüzde 70’ini almışsınız maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet maşaAllah. Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da her yerde sevenlerimiz çok maşaAllah, Azerbaycan’da.
OKTAR BABUNA: 2 milyon oyla oyların yarısını aldınız. Dünyanın en etkin Müslüman’ı oylamasında Reuters’in. Bütün dünya Müslümanlarından katılım olmuştu. Bütün ülkelerden. Çok büyük sevgi ve muhabbet var Hocam size maşaAllah dünyanın her tarafından.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Evet, Araf Suresi’nde “Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar.” Tabii bu birinci anlamı Peygamberimiz (sav)’e bakıyor, fakat ikinci anlamı, “yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları” Tevrat’ta da İncil’de de Mehdiyet, Tevrat’ta çok fazla, yani neredeyse yüze yakın izah var Tevrat’ta. İncil’de de aynı şekilde Hz. Mehdi (as)’a işaret eden izahlar var. “(geleceği) yazılı bulacakları ümmi”; Hz. Mehdi (as) da ümmidir. Arapçayı pek bilmez diyor Peygamberimiz (sav), inşaAllah. Ebcedi 2025 veriyor. “Yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici olan elçiye uyarlar”; açsın baksınlar 157. ayet Araf Suresi, 2025 ebcedi. “Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.”; demek ki Ben-i İsrail’den gizli Müslümanlar var. Bak “Musa'nın kavminden hakka ileten” bir de faaliyet halindeler, cemaat oluşmuşlar “ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır”; demek ki hakim bir güç. Bunlar da Hz. Mehdi (as)’ın yardımcıları olacak inşaAllah. Oktar Hocam, senin anlatmak istediğin bir şey var mı?
OKTAR BABUNA: Estağfurullah. Göz ardı edilen Kuran hükümleri vardı Hocam, ondan bahsetmek uygun olur mu, inşaAllah? Şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran Suresi, 134) Siz daha önce bahsetmiştiniz Hocam, öfkeyi yenmenin önemini, öfkenin nelere sebep olduğunu inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bir kere "darlıkta infak" etmiyor insanlar. Halbuki çok az parası varsa, 100 lirası varsa onun hiç olmazsa 5 lirasını vermesi lazım. Yani “param yok, ben zaten fakirim” olmaz, 5 lirasını olsun verecek. “Öfkelerini yenerler” mesela öfkelendi mi ağızlarından köpükler saçarak, kendilerini kaybederek sonuna kadar öfkeyi muhafaza edip geliştirmeye çalışıyorlar. Halbuki, öfkeyi yenmek farzdır. İnsan öfkelendiğinde hemen Allah’a sığınacak hatta Resulullah (sav) gidip bir abdest alın diyor. Sakinleşecek. “İnsanlardaki haklarından bağışlama ile vazgeçenlerdir” yani illa ki intikam almak istiyorlar. Halbuki bağışlayıp vazgeçmek lazım, “haklısın, Allah razı olsun” deyip, eğer helal harama müteallik bir konu değilse bağışlamayla vazgeçmesi lazım. Haram bir konu ise de ayetle açıklayıp kendi haline bırakmak lazım. “Allah iyilik yapanları sever”; zaten kainatın yapısında Cenab-ı Allah bunu yaratmıştır. İyilik zeminde sürekli olacak.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım: “Allah'a ve Resulü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)
ADNAN OKTAR: Bak “Allah’a ve Resulü’ne itaat edin”. Kuran’a uyacağız, Resulün (sav) sünnetine uyacağız. Müslümanlar birbirleriyle çekişmeyecekler Alevi, Sünni, Bektaşi şu-bu falan diye ayrılıp birbirlerine düşman olmayacaklar. Birbirleriyle uğraşmayacaklar, kardeş olacaklar, birlikte olacaklar. Aksi halde ne diyor Cenab-ı Allah? Bak "çözülüp" bir kere çözülürsünüz, gücünüz çözülür yani ve "yılgınlaşırsınız" yani mücadele gücünüz kalmaz diyor Allah, mücadele edecek azminiz kalmaz. Gücünüz gider diyor Allah. Güç gidince ne oluyor? Mağlup oluyorlar. Mağlup olunca ne oluyor? Eziliyorlar. Ve sabredin diyor Allah, sabırlı olacak Müslüman, her şeye sabredecek, isyan etmeyecek. İtaatli, saygılı, güzel huylu olacak. "Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." Zaten cennetin mühim sebeplerindendir sabır. Birçok ayette de geçer.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım: “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)
ADNAN OKTAR: Bak, "kullarıma sözün en güzel olanını söylemelerini söyle"; mesela konuşuyorlar hani derler ya langur lungur, tepeden düşme, patavatsız, münasebetsiz konuşmalar. Bunun sonucunda insanlar birbirlerine düşman oluyorlar. Öfke meydana geliyor, kin meydana geliyor veyahut mesela gönlünü alarak anlatabileceği bir şeyi düz anlatıyor, bu da onu çok sarsıyor. "Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır." Zaten insanlar ufacık bir şeyden düşman olmaya hazırdır. Ufacık bir menfaat çatışmasında bile hemen kafası bozulur, ona tavır alır. Buna karşı Müslüman sürekli uyanık olacak, böyle bir özelliği olduğunu bilecek. Bir anda soğumak, bir anda muhabbetinin gitmesi, sevginin gitmesi an meselesi olabilir; ama önceden tedbir alır, akıllı davranırsa böyle bir tuzağa düşmez, şeytanın tuzağına düşmez. Bak "çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır." diyor, demek ki her Müslüman’ın arasını bozmak için büyük bir gayret içerisinde şeytan. Enayi gibi gidip şeytanın ayaklarının altında ezilmek aptallıktır. "Şüphesiz şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır." diyor Allah. "Açıkça bir düşmanıdır", Müslüman oyuna gelmeyecek.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım: "Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever." (Saf Suresi, 4)
ADNAN OKTAR: Kendi yolunda -Allah yolunda- şimdi biz ne yapıyoruz? Allah yolunda mücadele ediyoruz. “Sanki birbirine kenetlenmiş bir bina gibi”; bu çok önemli, yani çimento ile tutturulmuş gibi, betonarme bina gibi, o kadar sıkı olacak. O zaman ne yapacak? İfrat derecesinde irtibat, sık görüşecekler, birbirlerini çok sevecekler, güvenecekler, sabredecekler, vefalı olacaklar, birbirlerine değer verecekler, sırdaş olacaklar, birbirlerini teşvik edip heyecanlarını artıracaklar, birbirlerine cesaret verecekler, birbirlerine maddi manevi destekleyecekler, birbirlerinin üstüne yük olmamaya gayret edecekler. Bu tarzda bir mücadele yapacaklar, buna Kuran “çarpışma” diyor. Yani ilmi mücadele; çünkü biz şu an mesela Darwinizm ile çarpışıyoruz. İki zıt birbirine çarptı mı ne olur, pozitif ile negatif? Bir mücadele meydana gelmiş olur. Pozitif daima galip gelecektir, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam, Belçika’dan bir izleyicimiz bir soru göndermiş: “Hocam ben Belçika’dan Faruk Yılmaz. Belçika’da hala insanın maymundan geldiğini ilkokullarda bile öğretiyorlar. Ben Hıristiyan okuluna gidiyorum. Ortaokulda öğretmenlere “sen insanın maymundan geldiğine inanıyor musunuz?” dediğimde, utanarak “evet” diyorlar. Ben bunların yanlış olduğunu sizin açıkladığınız gibi anlatıyorum fakat bir türlü kabul ettiremedim. Bunu bunlara kabul ettirmem için ne yapmalıyım?”
ADNAN OKTAR: Yalnız kabul etme ile inanmanın arasında çok büyük fark vardır. Şimdi kabul ettirmenin değil de inandırmanın üzerinde dursun kardeşimiz. Şimdi o, bilimsel delillerle anlatırsa karşıdaki adam inanır. İnandı mı tamam, kabul etme ayrı mesele, kabul etmemesi önemli değil. İnanması önemlidir. Bizim her anlattığımız adam inanıyor. Ama kabul etmemesi de mevzu bahis oluyor, nadir kabul eden olur çünkü gurur vardır insanda, kibir vardır, enaniyet vardır. Bunu aşamaz adam kolay kolay, “ben evet kabul ettim, doğru söylüyorsun” demez ama içinden anlar. Şimdi uyuyan adama diyorsun ki “Güneş doğdu kalk” diyorsun, “Güneş doğmamıştır, sen beni bırak, ben yatayım, uyuyayım” diyor. Yani biliyor Güneş’in doğduğunu o, anlamazdan geliyor yani uyuması gerekiyor çünkü, anlaşıldı mı? Onlar da uykusuna devam etmek için “Güneş doğmadı” diyorlar. Biz bu anlattığımız insanlara, milyonlarca insanın hidayetine vesile olduk. Yani mesela o bizim tombul dededen tut, bunların hepsi inanmıştır, hepsinin kanaati gelmiştir. O gün Habertürk’te konuştuklarımız var ya yani yüzde yüz inanmışlardır. Ama kabul etmez, kabul ederse çünkü etrafındaki insanlara karşı itibarları sarsılır, dışlanırlar, ezilirler, alaya alınırlar ve bunları onlar tahammül edecek bir güçleri olmayabilir. Ne yapar o zaman? Pasif müdafaaya geçer. Ne yapıyor pasif müdafaada? Arkadaş diyor ben kalben iman ettim ama dil olarak zahiren de iman etmiyorum, diyor. Zahiren iman etmediğinde onların alayından, baskısından şunundan, bunundan kurtulmuş olur. Kalben iman da esas olduğu için tamamdır. Yani bir insanın doğruyu anlatıp da makul bir insanın kabul etmemesi diye bir konu yoktur. Ama Allah ayette diyor ki bakın; "zulüm ve büyüklenme dolayısı ile doğruyu bildikleri halde kabul etmediler" diyor Allah. Bak kabul, inanmadılar demiyor Allah, değil mi? Kabul ayrıdır, inanma ayrıdır. Vicdanları kabul ettiği halde diyor Allah, içten kabul ediyor. Bizim görevimiz, vicdanen kabul ettirmektir. Zulüm ve büyüklenme nedeniyle kabul etmeyebilir insan. Dünya yaratıldığından beri var. Hazreti Adem devrinden beri var. Onun için anlattıktan sonra kendinizden çok emin olabilirsiniz. Yani yüzde yüz inanmıştır. Ama delille, bilimle anlatacaksın; fosilleri şakır şakır ortaya koyacaksın. Proteinin molekül yapısını koyacaksın; arkadaşım diyeceksin bak proteinin oluşması için başka proteinlere ihtiyaç var, kofula ihtiyaç var, mitokondriye, hücreye, golgi cisimciğine hepsine ihtiyaç var. Dolayısıyla protein tesadüfen olamaz, buradan olay bitti mi? diyeceksin temelden bitti. Demek ki Darwinizm olmuyor. Ama ben üstüne üstlük sana biraz daha bilgi vereyim diyeceksin. Al sana 300 milyon fosil, yetmedi bir de diyeceksin -adama yetmeyebilir- bir tane ara fosil yok diyeceksin. Bunu anlattıktan sonra zaten detay detay girmeye gerek yok, olay biter. Bunun doğru olduğunu hepsi biliyor. Mesela biz dedik ki “Hz. Mehdi (as) gelecek”, Cübbeli anladı Mehdi (as)’ın geldiğini. Adam bununla ilgili sırf bunun için kitap çıkartmış. Tarihinde olmamış bir şey bu yani, olacak şey değil yani. Halbuki onun yakın bildiği tanıdıkları kişilerden, arkadaşlarından her ilde, her yerde mehdi olduğunu alenen ve açıkça iddia eden, o kadar çok insan var ki şimdi saymaya kalksam sabaha kadar bitmez. Ve ünlü insanlar bunlar, tanınıyorlar. Hiçbiri onları etkilememiş. Ben dedim ki, ben Mehdi (as) değilim, yemin ediyorum dedim, öyle bir iddiam yok. Yani böyle bir iddiam olmayacak, yemin ediyorum dedim. Akıl almaz bir panik; Habertürk’te defalarca ki büyük bir kanal, diğer gazetelerde de öyle. Mehdi, Mehdi, Mehdi... Artık yemin ediyorum; muazzam bir panik. Adam bunun için kitap yazmış ve kitapta birçok hadisi çıkarttı, birçok hadisi yanlış, kasten yanlış yorumladı.
OKTAR BABUNA: Değiştiriyor hatta.
ADNAN OKTAR: Tabii. Diyor ki, “Ama Rabbime hamd olsun ki, bugünkü sözü ifaya muvaffak kıldı” diyor, “Harun Yahya müstear isimli Adnan Oktar’ın Hz. Mehdi (as) hakkındaki hadis-i şerifleri” diyor, “tahrif ederek konuyu kendine yönlendirdi” diyor. Tahrif değil, tam doğrusunu anlatıyorum. Tahrif burada var çünkü Hz. Mehdi (as)’ı zayıf bir insan olarak gösteriyor. Hz. Mehdi (as), uzun burunlu ondan sonra, zenci gibi bir insan diyor. Bu, tahrif budur ve 500 küsur sene sonra gelecek diyor.
OKTAR BABUNA: Zayıf diyor mesela, halbuki geniş heybetlidir diyor hadiste.
ADNAN OKTAR: Tabii. Diyor ki, “konuyu kendine yönlendiriyor”. Halbuki ben yemin ediyorum değilim diye, değil mi? Bak, “ve kendisine uyan hiçbir hadis-i şerif bulunmadığı halde”, bu ne panik. Nasıl bana uyan hadis olmaz? Ben bir kere orta boyluyum, Hz. Mehdi (as) orta boylu. Geniş alınlıyım, Hz. Mehdi (as) geniş alınlı. Kaşı kavisli, geniş omuzlu diyor. Karnı büyüktür diyor, karnı geniştir diyor, uylukları geniştir diyor, sırtında ben vardır diyor. İkinci bir ben vardır yaprak şeklinde diyor, bacaklarını da, ayaklarını dışarı doğru atar yürürken. Burnu küçüktür diyor, yanağında ben vardır diyor. Kaş çatma çizgisi vardır diyor, alnının ortasında tek bir çizgi vardır diyor, alnında bir iz vardır diyor, alnında bir iz vardır, sağ bacağında yine ben vardır diyor bir leke vardır diyor.
OKTAR BABUNA: Konuşurken sağ elini kullanır, diyor.
ADNAN OKTAR: Evet, bunların tamamı bana uyuyor. Bak diyor ki, “kendisine uyan hiçbir hadis-i şerif bulunmadığı halde” diyor, işte bu panik ifadesi bu. Halbuki dersin ki, kardeşim tamam uyuyor olabilir, milyonlarca insana uyar bu, değil mi, ama Mehdilik de iddia etmiyor, açıkça var, demesi lazım. Dürüstlüğü, dürüst ifade budur yani. Ama bu panik ifadesi, kanaatinin geldiğini gösteriyor, yani demek ki Hz. Mehdi (as) gelmiş. Bak, “kendisine uyan hiçbir hadis-i şerif bulunmadığı halde”, yani burada böyle bir çarpıtma yapıyorsa demek ki Mehdiyetin farkında. “Yüz hadis bana uyuyor şeklinde” diyor, ben bir kere yüz hadis bana uyuyor demedim, yüz elli hadis var, bütün alametler çıktı. Yani fizik alameti olarak yüzü bulmaz, ama mesela Fırat’ın suyunun kesilmesi, Ramazan Ayı’nda 15 gün ara ile Ay ve Güneş tutulması olması, Afganistan’ın işgali, Kabe baskını, İran-Irak arasındaki savaş.
OKTAR BABUNA: Irak’ın işgali, üçe bölünmesi, Bağdat’ın alevler içinde yanması.
ADNAN OKTAR: Evet, yani çok çok fazla hadisi-i şerifin tamamı, 150 hadisin hepsi zuhur etti. Dolayısı ile Mehdiyete uyuyor dedim, bana uyuyor demedim. Ve, ama Hz. Mehdi (as)’ın zuhuruna alamet olması açısından, bütün cümle alem gördü bunun olduğunu. Daha da beteri diyor, Kıyamet’in, bak daha da beteri diyor, niye beter oluyor ki? Kıyamet her an kopabilir. Her an, niye korkuyorsun? “Kıyamet’in sene 1500’de kopacağı hususunda bir hadisin olduğunu ortaya atarak” diyor, “Resulullah (sav)’e iftira etmesi” diyor. Ben bunu Suyuti’nin sahih hadislerinden aldım. Dünya’nın ömrü 7000 yıldır diyor, 5600 yılı geçmiştir diyor, İmam-ı Hanbel söylüyor bunu, mezhep imamı, ben söylemiyorum. 7000’den 5600’ü çıkarttığımızda, 1400 sene kalır. Ümmetin ömrü 1400 ile 1500 arasında olacağı buradan açıkça görülüyor. Niye yalan olsun bu?
OKTAR BABUNA: Ayrıca Hocam, hadislerin orijinalini çıkartıp, Arapçası ile de ispatladınız, orijinal kitaptan.
ADNAN OKTAR: Ve ayrıca korktu, dedi ki, önce 7000 yıl ile ilgili hadis yok, dedi. Arkasından dedi ki, 7000 yıl ile ilgili hadis vardır, dedi. Sonra dedi ki, bu hadisten hesap çıkmaz dedi, nasıl hesap çıkmıyor? 7000’den 5600 çıktığında, hesap değil mi bu? 1400 sene kalıyor. Ümmetin ömrü demek ki 1400 ile 1500 arasında. Hicri 1545’te de Kıyamet kopacak diyor Said Nursi. Bak, “kopacağı hususunda bir hadis olduğunu ortaya atarak, Resulullah (sav)’e iftira etmesi”. Asıl iftirayı kendilerinin attığı ortaya çıktı çünkü ben hadisin varlığını ispat ettim ve 8 tane hadis verdim ben. Ama o, önce dedi ki, böyle bir hadis yok dedi, sonra böyle bir hadis var, kabul etti. Dolayısı ile iftirayı kendinin attığı ortaya çıkmış oldu. Bak diyor ki, “iftira etmesi, kendileri hakkında çalışma yaptığım diğer konular arasından, bu konuyu öne almama sebep oldu”. Bu ne panik kardeşim. Sakin ol, sakin ol. Hz. Mehdi (as) gelmeyecek ise niye heyecanlanıyorsun, değil mi? Yani madem 570 sene sonra çıkacak, niye heyecanlanıyorsun? Bir şey yok ve o kadar Mehdilik iddia eden, burnunun dibinde birçok insan var. Niye panik olmuyorsun onlardan, değil mi? Alenen televizyona çıkıp, ben Hz. Mehdi (as)’ım diyen adamlar var. On binlerce taraftarı var, niye oradan tedirgin olmuyorsun da, bu konudan böyle korkup tedirgin oluyorsun? “Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı hakkında gün verip, o gün geldiğinde zuhur etmeyince de insanların imanın tehlikeye sokan” diyor. Bak, gelmeyeceğine kanaati gelmiş. İmanının da orada, sanki zayıf insanların üslubunu gösteriyor. Nereden biliyorsun gelmeyeceğini? Yani emin. Daha önce diyordun ki sen, her an Hz. Mehdi (as) çıkabilir diyordun, bu zamanda gelmeyeceğinden eminsin, bu sefer de gelmeyeceğinden emin. Peki, 570 sene sonra çıkacağından nasıl emin oluyorsun sen? Bak, kendi gün verirken serbest, 570 sene sonra kesin çıkacak diyor, değil mi? Yahut işte 500 sene sonra falan, işte 450-500 sene. “Hakkında” diyor, “gün verip o gün geldiğinde zuhur etmeyince de insanların imanını tehlikeye sokan”. Bizim imanımız hiç de tehlikeye girmez. Hz. Mehdi (as) çıkmazsa, biz İslam ahlakını yaymaya devam etmiyor muyuz? Ben Kuran’a tabi olmuş bir insanım, sünnete tabi olmuş bir insanım. Hiç tavrımızda, mücadelemizde asla bir değişiklik olmayacağı belli. Niye olsun yani? "Din, Allah’ın oluncaya kadar, fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar" diyor Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, "dini yaymaya devam edin", İslam ahlakını hakim etmeye uğraşın diyor Allah. Gayret edin diyor. Ben Kuran’ın emrine uyuyorum. Nur Suresi’nin 55. ayetinde Allah, İslam ahlakının dünyaya hakimiyetinden bahsediyor. Bu da Mehdiyetin işareti olan bir ayettir. Yani Hz. Mehdi (as)’a işaret eden bir ayettir. Bak diyor, “bu şahsın” diyor, “zararlı fikirlerinden sakındırmak için derlenen bu eser” diyor, “sırf ben bunun için yazdım bu kitabı” diyor. Nasıl zararlı fikir oluyor İslam ahlakının dünyaya hakim olması? Sen niye çıkıp İslam ahlakı dünyaya bu sene, bu yüzyıl hakim olacak diyemiyorsun? Zararlı fikir budur. Ben diyorum ki, Türk İslam Birliği bu yüzyılda dünyaya hakim olacak diyorum. Bu nasıl zararlı fikir oluyor? Sen de diyorsun ki, bu yüzyılda İslam ahlakı kesinlikle hakim olmayacak diyorsun. Zararlı fikir işte budur ve Müslümanları meskenete, güçsüzlüğe, iradesizliğe, değil mi, boş vermişliğe, ümit kesmeye iten bir üslup kullanıyorsun, zarar işte budur. Müslümanların heyecanını, şevkini kırmaktır değil mi? Bak, amacı budur diyor eserin, sadece bunun için yazdım diyor. Sonra da tabii başka türlü bir şeyler söylemeye çalışıyor ama burada açıkça yazmış. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as)’ın çıkışının kesin olduğunu da bu tarz, panik dolu ifadelerden anlıyoruz; Habertürk’ün paniğinden, Cübbeli’nin paniğinden, Habertürk’ün Cübbeli’ye bu kadar sahip çıkmasından. Yani evlatları gibi kardeşim, neredeyse elini ayağını öpecekler, böyle acayip bir muhabbet. Elele geziyorlar, birlikte dolaşıyorlar. Yerlere yatıyorlar böyle güleceğiz diye. Adam bir şey söylüyor, dine uygun olmayan bir üslup oluyor, ona gülüyor, o da gülüyor beraber. Yani bu ayıptır, günahtır demiyor.
OKTAR BABUNA: Hatta siz beni dışarıda görseniz, o zaman daha da iyi anlarsınız gibi bir ifadesi olmuştu.
ADNAN OKTAR: Yok, evde görseniz diyordu. Özelde diyor. Orada nasıl bir animasyon yapacaksa? Demek ki başka bir şeyler var, bir numaraları var. Evet, daha neler var diyor. Yani milletin önünde böyle bu kadar oluyor diyor, özele gelirseniz diyor, çok daha değişik şeyler göreceksiniz diyor. Yani böyle şaşırtacak başka şeyleri varmış, olayları varmış, bakalım ne acaba onlar da yani? Ne ile geçiniyorsunuz, diyor. Kitapları satıyorum, onunla geçiniyorum, diyor. Bu kitapları tavsiye ederim, herkes alsın diyor. Tamam, alsın ama caminin hizmetinde kullanacaksan verelim. İslam ahlakının yayılması için kullanacaksan verelim, değil mi? Gidip Malta’da orada burada Mısır’da şurada burada eğlence yerlerinde yiyeceksen, o zaman olmaz.
OKTAR BABUNA: Jetskiye binecekse olmaz.
ADNAN OKTAR: Jetskiye parasını değil mi, o dünyanın parası, onlara biz para vermeyiz, inşaAllah. Müslümanların parası, yetim parası gibidir. Yani onu yiyen iflah olmaz. Allah, insanlara kusturur o parayı. Sağlığını, sıhhatini elinden alır, bela verir, her şeyi yapabilir. Kuran’ın satışı olmaz. Dini eserlerin satışı olmaz, yani ondan kâr edilemez, ondan yiyipi çilmez. Onunla geçim sağlanmaz. Allah insanı kusturur, Allah esirgesin. Tabii, sağlığını, sıhhatini bozar, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, sizin bir yılda satılan kitap sayısı 100 milyonun üzerinde. Yani ondan bir kuruş para almadınız.
ADNAN OKTAR: Yani Allah vermesin, aklımın ucundan dahi geçmez. Ama şu kitaptaki panik bile olayın büyüklüğünü ve Hz. Mehdi (as)’ın zuhur ettiğini gösterir, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hocam, bir okuyucu sorusu daha var: “Değerli Hocam, öncelikle Allah’ın selamı, bereketi, rahmeti sizlerin ve kutlu talebelerinizin üzerine olsun. Aziz Hocam, Hz. Mehdi (as)’a verilecek olan ledün ilmi, vehbi ilmi hakkında bilgi verip, Hz. Mehdi (as)’ın Tevrat ve İncil’in hakikatleri ile, orijinalleri ile ortaya çıkmasının nasıl gerçekleşeceğini ve bu olayın bu ilimlerle bağlantısı olup olmadığını açıklar mısınız?”
ADNAN OKTAR: Aleykum selam. Zamanı geldiğinde, az bir şey kaldı, biraz daha beklesinler. En fazla bir 10 yılı kaldı. Her şeyi, bütün açıklığıyla görecekler. Şimdi Cübbeli Ahmet diyor ki, 7000 yıl ile ilgili hadis diyor, yani ümmetin ömrünün 1500 sene olması ile ilgili bilgi, bu yalandır diyor. Ben bu kitabı bütün Müslüman kardeşlerime tavsiye ediyorum. Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri. Suyuti ile Cübbeli’yi bir karşılaştırsınlar. Cübbeli, Suyuti’nin azametinin yanında bir toz olarak kalır, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz zaten hadislerin Arapçasının orijinalini çıkarttınız Hocam. Ahmed İbn-i Hanbel’in müfessirlerinden.
ADNAN OKTAR: “Dünya’nın ömrü” diye bir bölüm var. Burada açık açık 8 tane hadis-i şerif verilmiştir ve nakledenler de hep büyük alimlerdir. Hani yalandı bu Cübbeli Efendi? Bak, bu yalanı ortaya çıkartmak için kitap yaptım diyorsun. Ben de senin yalanını ortaya, ehl-i sünnet alimleri eserleriyle çıkarıyorum. Dünya’nın ömrü 7000 yıl, 5600 yılı geçmiştir diyor İmam-ı Hanbel, geriye 1400 ile 1500 kalıyor. 1400 ile 1500 arasında hepsi bitecek. 1500’den sonra 1600’e varmadan da Kıyamet kopuyor 1545’te, inşaAllah. Çünkü Habertürk’ten geldiler, “aman aman Kıyamet çok sonra kopacak değil mi?” diyorlar. Aman aman her gelen onu söylüyor, çok çok sonra kopacak. Şu an 19-20 yaşında olan insanlar hem İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini görecekler hem de gerileme çağını görecekler, gerilemesini. Hem Hz. Mehdi (as)’ı hem Hz. İsa (as)’ı görecekler. Onların çocukları da Kıyamet’i görecek. Ben buradayım, herkes burada. Yani bu kitap, paniğin bir ifadesi değil mi? Ve niye senin kitabından biz bu konuları öğrenelim? Niye Suyuti’den, Suyuti’yi tavsiye etmiyorsun? Niye İbn-i Hacer Mekki’nin Beklenen Mehdi’nin Alametleri kitabını tavsiye etmiyorsun? Çekiniyor musun bu kitaplardan? Niye senin eksik bilgilerinden değil mi, çarpıtılmış bilgilerinden, tahrifat yaptığın bilgilerinden yanlış yönlenelim? Niye ehl-i sünnet alimlerinden doğrusunu öğrenmeyelim? Niye Said Nursi’den, İmam-ı Şarani’den öğrenmeyelim? Mesela Ölüm, Kıyamet ve Diriliş, İmam-ı Şarani’nin. Biz Cübbeli Efendi’nin kitaplarından değil, ehl-i sünnet eserlerinden bunları öğreniriz çünkü bu kitaplarda çarpıtma yok, yalan yok, tahrifat yok. Hz. Mehdi (as)’ı biz öğrenmek istiyorsak, ahir zamanı öğrenmek istiyorsak buralardan öğreniriz. Ama ibret vesilesi olarak da kitabını alırız. Yani ahir zamanda biz Hz. Mehdi (as) zuhur ettiğinde, ben bu kitabını götüreceğim Cübbeli Efendi’ye. Şu kenar kısımlarından şöyle, yazı olamayan kısımlarından keseceğiz şöyle inşaAllah, ondan sonra o kitabı ona hediye edeceğiz, inşaAllah.
SUNUCU: Hocam, programımızın sonuna geldik. Değerli izleyenler, bir Adnan Oktar’la Başbaşa programının daha sonuna geldik. Allah’a emanet olun.