Sohbet -1617 Ocak 2010

SUNUCU: Evet bugün yine değerli Hocamız Adnan Oktar ve Sayın Doktor Oktar Babuna bizlerle bu güzel pazar gününde. Hocam sizinle başlamak istiyorum, hoş geldiniz programımıza. Nasılsınız Hocam?

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Siz de hoş geldiniz, sefa geldiniz. Bize nur getirdiniz.

SUNUCU: Çok teşekkür ederim. Çok sağ olun. Evet Hocam, sorularımız var. Ama dilerseniz, siz nasıl isterseniz öyle başlayalım.

ADNAN OKTAR: Tamam. Şimdi İslam aleminde, Türklük aleminde en büyük mesele Türk İslam Birliği. Özellikle Avrupalı kardeşlerimizin, Azerbaycan'daki kardeşlerimizin, Türklük alemindeki bütün kardeşlerimizin -ki onlar da şu an izliyorlar- interneti çok iyi kullanmaları gerekiyor. İnternette güzel arkadaş grubu oluşturmak ve her vesileyle Türk İslam Birliği'nden bahsetmek, bunun için dua etmek, bunun için gayret etmek, her türlü resmi, fotoğrafı, belgeyi sitelerine koymak. Çünkü Allah bizi evden eve komşuluktan çıkarttı bir anlamda, fakat internet ile komşuluk meydana getirdi. Komşu diyoruz kapıyı çalıyoruz, direkt bir başka kardeşimizin evine giriyoruz. Ve başlıyoruz sohbete. Evimizi gezdirebiliyoruz değil mi, efendim, anlatabileceklerimizi anlatabiliyoruz, hem de ne kapsamlı. Normal ev sohbetinin çok üstünde anlatma imkanımız var. Çünkü belgeleri koyuyoruz, dökümanları koyuyoruz, her şeyi koyuyoruz, her şeyi anlatabiliyoruz. Dolayısıyla komşuluk bağlantısını güçlendireceğiz. Herkesin çok fazla tanıdığı olsun. Arabistan'dan, Türkmenistan'dan, Kazakistan'dan, Amerika'dan, Avrupa'dan, her yerden tanıdıkları olacak. Birbirlerini çok sevip, koruyup kollayacaklar. Ama Hıristiyanlara da şefkat gösterecekler, bu çok önemli. Hıristiyan gördü mü, "aman bunlar kafir, işte şöyledir, böyledir", bu olmaz. Türk İslam Birliği'nde bu yok, İslam'da bu yok. Kuran'da bu yok. Onlar bize Allah'ın emaneti, onlara şefkatle yaklaşacağız. Museviler, "aman işte Musevidir, onlar tabutluklarda insanların kanını çekerler, işte çocuk keserler" falan, böyle dehşet verici hikayelerle de Musevilere karşı öfke geliştirmek, bu da hem günah hem ayıp hem de yazıktır. Çünkü onlar da Ehl-i Kitap, Allah'ın kulları, mazlum kulları, Allah'a teslim olmuş insanlar. 3000 yıllık bir sadakat, Hz. Musa (as)'a değil mi, Hz. İbrahim (as)'ı, Hz. İshak (as)'ı, Hz. Yakup (as)'ı hepsini çok severler. Allah'ın birliğine inanırlar. Cennete, cehenneme inanıyorlar. Yani zulüm olur. Tamam her dinde psikopat çıkar, her kavimde psikopat çıkar. Onu bütününe mal etmek doğru olmaz. Mazlum, tertemiz insanlar var içlerinde. Dolayısıyla sevgi bizim en büyük silahımız. Türk-İslam aleminin atom bombası gibi olan silahı sevgidir. Sevgi, şefkat, merhamet, dostluk, kardeşlik, sanat, marifet, ittifak. Üstad Bediüzzaman'ın dediği. Sanat; her türlü sanat, ilim bunun içerisinde ve marifet; marifetli olmak, becerikli olmak, başarılı olmak ve ittifak; insanların birbirleriyle tam bağlantı halinde olması. İttifakı internetten zaten çok rahat elde edebiliyoruz. Ama şahsi dostluklar da ayrıca olabilir. Mesela davet eder arkadaşını, gelin görüşelim der. Şahsi dostluklar; mesela Türkmenistan'dan birisini çağırırsın, Azerbaycan'dan bir arkadaşını çağırırsın. Mesela şimdi İsrail'den tanıdıklarımızı çağırdık. Oradaki bütün dini liderler geliyorlar, İsrailli. Bütün grupların, ama her grubun dini liderleri, bir kişi geliyor. O kaçırılan İsrailli bir delikanlı var, onun babası geliyor. Yazık çocukcağıza. Şimdi 3.5 yıl. Hepsine yazık, hepsine acıyorum. Filistinli kardeşlerime de acıyorum, o çocuğa da acıyorum ben. Annesine, babasına da acıyorum. Gönlüm istiyor ki İsrail hapishaneleri boşalsın. Özellikle o siyasi suçlular. Çıkınca yine terör estirir mi, yine kan döker mi gibi endişeleri oluyordur. Tabii bunun halledilmesi lazım. Bu konuda bir söz alınması lazım. Gönül insanlarının orada gidip konuşup, o insanlarla bu konuda bir anlaşması lazım. Çünkü kan dökerek, bombalayarak bir İslam ahlakı hakimiyeti yok. Hz. Mehdi (as) devrinde sevgi var, şefkat var, dostluk var, sanat var, bilim var, estetik var. Dolayısıyla o metottan eğer vazgeçerlerse çok güzel netice alacağız inşaAllah diyorum, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Dediğiniz gibi Hocam. İki taraf da çok rahatlar. Barış herkese huzur getirir, onlar da gergin, onlar da acı çekiyor, onlar da acı çekiyor. Tam sizin söylediğiniz çözüm, tek çözüm inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yalnız gazetede tabii bazı çarpıtmalar olmuş. Onları da düzeltmek lazım. Mesela Akşam gazetesinin haberi var. Efendim, bu nedir? Radikal'in haberi var. Mesela diyor ki; "Yahudi ve masonları yazınca ceza almıştı." Ben ne zaman ceza aldım Yahudi ve masonları yazınca? Radikal'in yanlış haberi. "Bilim Araştırma Vakfının kurucusu Adnan Oktar, 1986'da ‘Yahudilik ve Masonluk' kitabında Türkiye'deki Yahudi ve masonları ‘halkın dini ve ahlaki değerlerini erozyona uğratmakla suçlamış', ardından tutuklanıp hapse atılmıştı". Peki şimdi bu alenen yalan. Şimdi bunu ne yapacağız? Bu net. Ben bundan beraat ettim. Ben Yahudiliği ve masonluğu eleştiren bir eser yazmıştım. Ama haklı yönleriyle anlattım. Masonluğun ben ateist ve materyalist yönünü eleştirdim. Halen de eleştiriyorum. Benim masonlarla bir alıp veremediğim yok. Bu vatanın evlatları. Ama bazılarının ateist yönlerine, materyalist yönlerine karşıyım, Darwinist yönlerine karşıyım. Onu eleştiriyorum. Yahudilikte de, ateist Yahudilerin yaptıkları zulmü eleştiriyorum. Benim dindar Yahudilerle bir alıp veremediğim yok. Onlara karşı ben şefkatliyim, sevgi doluyum. Dolayısıyla bir kere Radikal'in bu haberi yalan. İkincisi Shalit'in babası. Konuşmalarını yazmışlar, bunlar doğru, gelecek. Likud milletvekili var, evet doğru. Fakat burada yine mesela ikinci bir kişiye daha gelecekleri yazılmış. Böyle bir şey yok. Buraya sadece bizimle görüşmek için geliyorlar. Ayrıca evet, Ortodoks Hıristiyanların lideri de geliyor, doğru. Akşam gazetesinin yanlış haberleri var, onlara bakalım. Bu iki kişi diyor, öyle bir şey yok. Sadece benimle görüşme, onu söylemiştim. "İslam dünyasındaki radikal örgütler üzerinde etkinlik mücadelesi veriyor" benim bir mücadelem yok. Ama radikal örgütlere tabii ki şefkati, sevgiyi, merhameti, barışı ve kardeşliği tavsiye ediyorum. Kuran'ın emri. Kuran'ın emrini bildiriyorum. "İran'la iyi ilişkileri var" diyor, doğru. Yani Ahmedinejad beni sever, ben de onu severim, şefkat duyarım. Hameney'i çok severim, saygı duyarım. Onların da bize sevgisi, saygısı vardır. "Hamas dini temeller üzerine kurulu olduğu için, onlarla ancak dini liderler konuşabilir" diyor. Doğru, dindarlar daha iyi birbirleriyle anlaşırlar. "Daha ahlaki, ideolojik ve ruhani yöntemlerle sonuca varmayı başarabiliriz'" ruhani yöntemler, bu doğru. "Yaklaşık 2.5 sene önce Hamas tarafından kaçırılan er Gilat Shalit'in halen hayatta olduğu geçtiğimiz aylarda ailesine yanına gönderilen mektup ve görüntülerle kanıtlanmıştı" diyor. Allah'ın izniyle Gilat'ı da herhalde babasının yanına gelecek şekilde bir program uygulayacağız Allah'ın izniyle. Çünkü yeter çocukcağız orada 2.5 seneden beri...

OKTAR BABUNA: 3.5 Hocam.

ADNAN OKTAR: 3.5 mu? Yazık çocuğa, tek başına orada. Hayır, bir de ölüm korkusu da vardır. O onu çok yıpratabilir, çok yıpratır. Tabii İsrail hapishanelerindeki insanların konumu, genç kızlar, delikanlılar, siyasilerin konumu, onlar da içler acısı. Ben istiyorum ki hepsi kurtulsun. Ama işte dayatma da olmaz tabii. Biz anlatırız, izah ederiz. Şefkati, merhameti, sevgiyi tavsiye ederiz. İnşaAllah Allah nasip eder, inşaAllah. "Jerusalem Post gazetesinde yer alan habere göre baba Shalit’in, Hamas ve İranlı yetkilillerle iyi ilişkileri olan ve açıkça siyonizm karşıtı olduğu bilinen Adnan Hoca ile görüşüp…" kardeşim tamam, ben hangi siyonizme karşıyım?

OKTAR BABUNA: Ateist siyonizm.

ADNAN OKTAR: Ateist siyonizm, yani ateist masonluk. Zulüm yapmaya, kan dökmeye yönelik her harekete ben karşıyım, acımasızlığa karşıyım. Yoksa ben İsrail'in orada yaşaması, orada vatan kurmasına karşı değilim. Kıyamete kadar orada yaşasınlar. Mazlum insanlar, Hz. İbrahim (as)'ın nesli, nereye gidecekler, babalarının yurdu. Yani "oraya git" diyorlar, "buraya git" diyorlar, "şuraya git" diyorlar. Nereye gitsin bu insanlar? Bütün atalarının mezarları orada. Ata toprağı, tabii ki orada yaşayacak. En önemlisi bu, Kuran'a göre oradalar. Kuran orada olacaklarını söylüyor. Ama kardeşçe, sevgi bağıyla, dostça, Müslümanlarla, Hıristiyanlarla Museviler içiçe, güzelce yaşayacaklar. Kime yetmiyor bu topraklar, nereye bu sıkıntı, bu zorluk? Nereye gidiyor bu acımasızlık?

OKTAR BABUNA: Siz hatta Türk İslam Birliği kurulduğunda niye sadece oraya sıkışıp kalasınız, istediğiniz yerde yerleşin, rahat, güvenlik, huzur içinde yaşayın demiştiniz inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii kardeşim ne alaka. Gelsinler Ürdün'e de yerleşsinler, Türkiye'nin her tarafına gelebilirler. Onlar, bizim canımız ciğerimiz, Allah'ın emaneti bize. Bütün o Kenan diyarına istedikleri gibi yerleşsinler. Başka yerlere de yerleşsinler. Dünyada nereyi istiyorlarsa gelsinler. Her yerde sevgiyle, muhabbetle karşılanacaklardır. Çünkü artık Hz. Mehdi (as) devri gelmiştir. Diyorlar ki, İsrail yumuşadı. Ne oldu İsrail'e? Çünkü Hz. Mesih (as), yani Hz. Mehdi (as) zuhur etti de onun için. Çünkü Hz. Mesih (as)'ın ruhu, Hz. Mehdi (as)'ın ruhu her yerde şu an. Yani zıl ve gölgesi etrafı kapladı. Yoksa İsrail böyle barışçıl bir yaklaşıma asla yanaşmaz ve dindarların baskısıyla bu oluştu, İsrailli dindarların. Bakın oradaki, yine dindarların hemen olayın akabinde gelmeleri de dindarlığın İsrail'de ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor ve hükümete de devlete de etkisini gösteriyor inşaAllah. Dolayısıyla Mehdiyet’in bu nuru, sıcaklığı bir tek orayı değil, Amerika'yı da, Rusya'yı da, her yeri kaplamıştır. Hugo Chavez'e varıncaya kadar. Bak diyor, "Hz. Mehdi (as) geldi" diyor, "Hz. İsa (as) da gelecek" diyor Chavez.

OKTAR BABUNA: Filistin'e de yardım konvoyu göndermiş Hocam Hugo Chavez.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bunlar olağanüstü gelişmeler. Mesela Putin'in görüyorsunuz tavrını. Camiler açtırıyor, İslam'ı destekliyor, İmam Hatipler açtırmaya çalışıyor, Türkiye ile iş birliği yapıp, Diyanet'e benzer kurumlar kurdurmaya çalışıyor. Efendim, İngiltere’de öyle, Fransa’da öyle, Amerika’da öyle. Her yerde İslam'a karşı müthiş bir sevgi var. Obama gelir gelmez iktidara, hemen ilk Türkiye'ye geldi ve bir cami ziyareti yaptı. Bunlar hep işaret. Haham Froman söyledi. "Ben" dedi, "onunla konuştum. İlk Türkiye'ye git dedim" dedi. "Tavsiye ettim" dedi.

OKTAR BABUNA: Türk İslam Birliği modelini anlatmıştı Hocam, sizi ziyarete gelip. Size geldiğinde de Hocam Froman, ben sizinle konuşmaya başladıktan sonra ikinci cümlesi "ben dünya barışının bugün burada sizin yanınızda olduğuna inanıyorum" demişti ve gözleri dolmuştu.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bakın yeni kitabım: Ateist Siyonizm Felsefesi. Bizim karşı olduğumuz ateist siyonizmdir. Ateist siyonizm. Benim dindar Musevilere karşı muhabbetimi, sevgimi herkes bilirler.

OKTAR BABUNA: Onlar da size karşı muazzam bir muhabbet duyuyorlar.

ADNAN OKTAR: Ateist siyonisti ne yapmak lazım? Ona da şefkat duyarız. Biz onun düzelmesi için gayret ederiz. Ateist siyonist deyince, bazı vatandaşların dediği gibi kıtır kıtır kesilir. Bizim kesmek, pırasa gibi doğramak, böyle bir iddiamız yok. Ateist mason deyince yine öyle, pırasa gibi doğrama muhabbetimiz yok, konuşmalarımız yok. İkna etmeye çalışırız, konuşuruz. Eğer ikna olmazsa, Allah selamet versin, kendi bilir.

SUNUCU: Onların da iyilikleri için tabii ki. Onlar da bizim kardeşimiz.

ADNAN OKTAR: Tabii, onlar da Allah'ın kulu, Allah onları öyle yaratmış. Marksist ile de konuşuruz. Der ki adam "ben kendi fikrimde kararlıyım." "İyi, Allah selamet versin" deriz. Ne diyeceğiz yani? Kırıp yıkmaya, düşmanlığa yönelik bir tavır Müslümanlıkta olmaz. Ne kadar haysiyet kırıcı bir şey. Bir adama sopayla, değnekle namaz kıldırmak, bir adamı zorla hiza etmek, bunun nasıl bir öfke ve nefret meydana getirdiğini görmüyor muyuz biz? Hangi devlet vatandaşına zulmederse o vatandaş orada, kim yapıyorsa ona karşı nefret duyuyor ve tiksiniyorlar. Mesela iddia edilen Ergenekon örgütü zulüm felsefesi geliştirdi ve muazzam bir nefret meydana geldi onlara karşı. Türkçülüğü ve Türklüğü muhakaten kullanmaya kalktılar, başarılı olamadılar. Kahraman ordu, imanlı millet zincirleri kırdı. Said Nursi'nin ifadeleri bunlar inşaAllah. "Ve bu melanet örgütün tahribatını tamire çalışacağı" diyor, "rivayetlerden anlaşılıyor" diyor Said Nursi. Bu yüzyıl Said Nursi yüzyılı artık. Said Nursi'nin derin, insanın ruhuna güzellikle hitap eden o eserleri dünyaya şifa olacak. Kuran'dan sonra, en makbul eserdir söyleyeyim, hadis-i şeriflerden sonra, hadis kitaplarından sonra en makbul eserlerdir. Herkese tavsiye ederim, Risale-i Nur Külliyatı'nı. İki sayfa bile insan okumuş olsa çok olağanüstü etkisi olan, ruhu ferahlatan, özel etkisi vardır. Tiryaki gibi, ilaç gibidir. Yani baksınlar, okusunlar hemen görecekler.

SUNUCU: Her cümlesi çok değerli gerçekten Hocam.

ADNAN OKTAR: Tabii, çok ferahlatıcı, çok samimi bir insanın ilhamla yazdığı eserlerdir. Risale-i Nur Külliyatı daha önümüzdeki yıllarda daha da kıymeti bilinecek eserdir. Ve sırları daha da ortaya çıkacaktır inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Bir iftira atmaya kalkmışlardı, yok otuz yerinde ehl-i sünnete aykırı şeyler olduğunu duyduk diye.

ADNAN OKTAR: Cübbeli'nin o yanlış sözlerinden bir tanesi o. Diyor ki mesela, "Hıristiyanların tasaffi edeceğini söylüyor" diyor, "saflaşacağını söylüyor" diyor. Ve diyor, "bu çok büyük hatadır" diyor. Neye göre söylüyorsun? Kendi kafasına göre söylüyor. Kuran'da Cenab-ı Allah tasaffi edeceklerini söylüyor Hıristiyanların. Ne diyor? Gelin, ortak kelimeye gelin diyor, Allah'ın birliğine gelin diyor. Bu tasaffi değil midir? Demek ki doğru söylemiş Said Nursi. Cübbeli bir şeyi konuşurken, kendi mantığına göre değerlendiriyor birçok konuda. Kuran'a göre değerlendirmesi lazım ve hadis-i şeriflere göre değerlendirmesi lazım.

SUNUCU: Remzi Değirmenci Kocaeli'nden sormuş Hocam. "Sayın Adnan Hocam, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in konuşmasından bir bölüm aktarmak istiyorum, ki sizin ne zamandır üzerinde durduğunuz bazı konular hakkında şöyle diyor: 'Ne yazık ki yargı sistemi şu anda tıkanmış durumdadır. Yetkili idarenin bu yönde gerekli değişiklikleri yapmaya yönlendirilmesi gerekir. Yargıda yangın büyüyor, ateş bacayı sardı' diye konuşan Gerçeker; yargının iş yükü ve altyapı sorunları bulunduğunu, hakim ve savcı sayısının yetersiz olduğunu, tarafsızlığın sağlanması için de, yargının tam bağımsız olması gerektiğini anlattı. Ayrıca, yargının dosya sayısını şu an itibariyle 1 milyon 700 bin civarında olduğunu söyledi. Siz bu konuşmalar hakkında ve iddia edilen Ergenekon örgütünün yargı ayağı hakkında ne düşünüyorsunuz Hocam?" demiş Kocaeli'nden Remzi Bey.

ADNAN OKTAR: Remzi kardeşimiz çok önemli bir konuyu sormuş. Yargıda bir kere düzenleme olması için, bir düzenlik oluşması için anayasa değişikliği gerekiyor. Bir kere Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeniden organize ve tanzim edilmesi gerekiyor. Yani mevcut sistemin, Avrupa'daki ve Amerika'daki sisteme uygun hale getirilmesi lazım. Orada bir yanlışlık var. Yani kendi içinde kapalı bir sistem olmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi ana güçtür, asıl güçtür. Hakim güç olması gerekir. Ve Meclis'teki iradenin her yere yansıması lazım. Kendi içinde kapalı bir yapı makul bir şey değil. Yani bambaşka bir şeye dönüşebilir o ve dönüşüyor da. Sonucunda da bu tıkanıklıklar meydana geliyor. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun mutlaka tanzim edilip, düzenlenmesi birinci konu. İkincisi, iddia edilen Ergenekon örgütünün elemanlarının yargı içerisinden tamamen temizlenmesi gerekiyor. En azından geçici olarak açığa alınmaları lazım. Mesela adamın biliniyor, iddia edilen Ergenekon örgütünü desteklediği, fakat yeterli kanıt elde edilemediği için adam faaliyetlerine alenen devam ediyor. Yani var öyle çok vaka var. Geçici olarak el çektirilmesi gerekir. Bu tam netleşinceye kadar, durum netleşinceye kadar. Ama en önemlisi vatandaşların ihbarları. Vatandaşlarımız, iddia edilen Ergenekon örgütüyle ilgili her türlü bilgiyi, yargı mensuplarına bildirmeleri lazım. Mahkemelere, özellikle savcılara, hatta Başbakana, Cumhurbaşkanı'na bildirebilirler. Gitsin, şart değil adres vermeleri de şart değil, her türlü bilgiyi gönderebilir. Ama, doğru bilgi vermeleri gerekir. Yanlış bilgiden kaçınmaları gerekiyor. Türkiye'nin en hayati konusu, en önemli meselesi bunlar. Çünkü Türkiye'nin konumunun tam oturması için, Avrupa'da ve dünyada etkili olması için, hukukun bir kere tam oturması gerekiyor. Hukukla tam güven ortamı oluşur. Hukuk tam oturmadan güven ortamı oluşmaz. Bunun oluşması için de iddia edilen Ergenekon örgütünün gölgesinin yargı üzerinden tamamen kalkması gerekiyor. Daha cesur, daha kararlı tavır konması gerekiyor. Bir de bu konu da yorulma olmaz. Mesela bir evi temizliyorsun, "ben yoruldum evin yarısını temizledim, yarısını bıraktım" olmaz. O evi gıcır gıcır etmek lazım, tertemiz olacak, hatta bir de deterjanla da iyice temizlenmesi gerekiyor. Hiç leke kalmaması lazım. Ondan sonra bir rahatlık olur. Mesela bakın, iddia edilen Ergenekon örgütü şu an ciddi şekilde geriye çekilmiş durumda. Ben dedim ki, iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları itiraflarda bulunsunlar. Yani yargılananlar da daha mensubu değil ama, iddia ediliyor. İddia edilen kişiler var, yargılanıyor. Bu kişiler itiraflar da bulunsunlar, anlaşsınlar bu örgüt mutlaka dağıtılsın. Bu vatanseverliğin bir gereğidir dedim. Nitekim, hiç ummadığımız insanlar bile iddia edilen Ergenekon örgütüyle ilgili ihbarlara başladılar, yargılananlardan. Bu çok faydalı olmaya başladı. Mesela bakıyorsun orada adam yargılanıyor diyorsun, herhalde bu konuşmaz diyorsun. Gayet güzel açıklıyor. Helal olsun, tebrik ediyorum bilgi verenleri. Sonucunda gitsinler, yüzlerce sene, işte bin sene hapis cezası alsınlar, ben onun şeyinde değilim. Vatan kurtulsun, millet rahat etsin, insanlar huzura kavuşsun onlar da rahatlasınlar. Bizim istediğimiz bu. Yani iddia edilen Ergenekon örgütü tamamen dağıtılıp, millet rahatladı mı, bu, vatana çok büyük bir hizmettir. İnsanlığa çok büyük bir hizmettir. Çok büyük bir sevap kazanmış oluyorsun. Türkiye, Türk İslam Birliği'ni bunlar yüzünden kuramıyordu. Bakın şu an, Türk İslam Birliği coştu. Çünkü zincir kırıldı. Daha önce mümkün müydü Türk İslam Birliği ile ilgili bir çalışma yapmak? Tabii, konuşamıyorduk. Konuşulamıyordu. Her konuşanı indiriyorlardı aşağıya.

OKTAR BABUNA: Hatta sizin bir sözünüz yüzünden o cezayı vermişlerdi. "Türk milletindenim, İslam kavmindenim" dendiği için Hocam o dönemde.

ADNAN OKTAR: O zaman tabii, biz saygı duyarız ellerine sağlık. Doğru, 19 ay hapiste kaldık.

OKTAR BABUNA: Sonra da pardon dediler.

ADNAN OKTAR: Pardon, evet. Ama hakikaten bak, "Türk kavmindenim İslam milletindenim" dedim. Bu kadar. Hakim sordu, "sen bu sözü söyledin mi söylemedin mi?" dedi. Ben o zaman da bilmiyorum, avukatım da yok o zamanlar çok değişik, Özal devri. "Söyledim" dedim, hiçbir mahsur görmedim. "Tamam" dedi hakim, zaten tek hakim vardı. "Yaz" dedi, "sanığın tutuklanmasına" dedi. "Niçin?" dedim, yani "anlayabilir miyim?" dedim. "Sana anlatırlar" dedi, "hapishanede, içeride" dedi. Baktık öyle pek şeyi yok. Hatta ben bilmiyorum, ben zannettim ki orada Adliyede bir yerde tutulacağım zannettim. Yani nasıl hapsolacağımı da bilmiyorum ben, yani ne anlama geldiğini. Tutuklama deyince, gözaltına alınma gibi bir şey mi yani tam çıkaramadım o zamanlar. Tecrübem olmadığı için. Oradan bir gittik Bayrampaşa'nın o karantinasına, öyle devasa yataklar var, böyle brandaya kaplı. Ama brandalar da patlamış içinden yünler, böyle ipler falan çıkmış. Banyodan şarıl şurul sular akıyor bir varilin üstüne, başka da su yok zaten. Rezalet böyle paçadan akıyor. Herkes üst üste, böyle tek tip kıyafet, mavi bir kıyafet. Böyle torbanın içinde kirli kıyafetleri getirdiler. Ama acayip leş gibi kokuyor böyle, bayağı kirli. Bunları giyeceksin dediler. Tamam dedik, çıkarttık üstümü başımı falan. Baktık garip bir şeyler, yırtık pırtık bir şey, onu da üstümüze aldık, bir tane pantolon gibi bir şey var onu da giydik. Üç gün kadar karantinada durduk. Oradan bizi koğuşlara sevk ettiler. Siyasi suçluların bulunduğu koğuşa koydular, komünistlerin olduğu koğuşa. Yani çocuklar güzel saygılıydı işin doğrusu. Her fraksiyondan vardı. Ama şimdi tabii orada insan da rahat edemiyor. "Benim başka bir yere geçmem mümkün mü?" dedim. "Tabii" dediler, "sana bir kolaylık yapalım" dediler. Beni aldılar, tek kişilik bir hücreye. Üstümü de kitlediler, ondan sonra 9 ay orada kaldık. Tek kişilik hücrede. Mesela bak o bebek katili Abdullah Öcalan'a şimdi bakıyorum, adam püfür püfür kapısı açık. Bizim kapımız mümkün mü açılsın? Kapı açmak diye bir konu yoktu, kapı kitlendi mi kalıyordu o kadar. Pencere mencere diye de bir şey yoktu yani. Kalın demirlerle kapalıydı.

OKTAR BABUNA: En azılı katillere veriyorlar o cezayı Hocam.

ADNAN OKTAR: Şereftir bizim için. Bir de mesela o Abdullah Öcalan'ın yattığı yerin, abartmayayım ama üçte biri kadar falan bir şeydi. Yani şu kadarcık bir yerdi benim kaldığım, küçük. Ufacık bir hücre yani. Ama benim hiç gıkım çıkmadı, bir şey de demedim. Risale-i Nur Külliyatları’nı getirttirdim. Diğer eserleri getirttirdim. Sabahtan akşama kadar kitap okuyordum. Bazı işte şeyler geliyordu, Albay vardı orada, ünlü oranın Albayı, böyle eli arkada falan geliyordu. Gelip arada sırada ziyaret ediyorlardı böyle askerlerle beraber. Ben çok seviyordum askerleri. Sonra Albay, ben tahliye olduktan sonra, bir gün orada konuşuyorduk, o da geldi. "Ben" dedi, "bunun yanına böyle birçok cinayet işlemiş" dedi, "kişileri koydum ama" dedi -kendi görüşüne göre tabii- "çok tehlikeli insanlardı bunlar" dedi. Hakikaten öyleydi, birkaç cinayet işlemiş, cezaevinde cinayet işlemiş insanlardı. Ama güzel huylu insanlardı, ben konuştuğumda çok insancıl bağlantılar kurabiliyordum. "Hocayla konuştuktan sonra" dedi, "onlar kedilere bile çok şefkatli hale geldiler" dedi. Yani, "orada hayvanlara bile müthiş sevgileri var" dedi. "Çok insancıl ve çok merhametli oldular" dedi, "çok değiştiler" dedi. Orada anlatıyordu, şu an isteyen konuşabilir Bayrampaşa'nın Albayı. Aynı bu ifadesi var. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hocam, şu an Amerikan devleti, Amerikan hapishanelerinde sizin kitaplarınızı okutuyor. Ve Amerika'da İslamiyet'te en büyük yükseliş hapishaneler de görülüyormuş, Müslüman sayısında en büyük artış maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet bizden rica etmişlerdi. Hapishanelere, Amerikan hapishanelerine kitaplarımızı göndermeyi. Biz de bol miktarda göndermiştik. İnşaAllah şifa olmuştur.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah oluyor Hocam, inşaAllah. Topluma son derece faydalı insan olarak çıkıyorlar, birçok mahkum.

ADNAN OKTAR: Araf Suresi, Cenab-ı Allah diyor ki 55. ayette "Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin" diyor. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez." Bakın, "yalvara yalvara için için dua edin." Duada bir sır vardır. İnsanlar diyor ki, "dua ediyorum ama olmuyor. İşte şöyle oluyor, böyle oluyor" diyor. Şimdi her dua bir kere kabul olur. Ama Allah -yani onun sevabını alır, duanın sevabını alır- meydana getirmiyorsa, onda mutlaka bir hayır vardır. Mesela diyor ki, "üniversite imtihanını illa kazanacağım." Kazanırsın çok mutsuz bir yola girersin, kazanmamak senin için bir hayırdır. Orada hayır göreceksin. Mesela ben Akademiye ilk girdiğimde kazanamamıştım. 78'de girdim, 1978'de kazanamadım. Akademi'ye bir daha gittim 79'da, bu sefer üçüncü olarak kazandım. Allah 78'de kabul etmiyor. Kader öyle çünkü. Mesela gidecektim, bir türlü gidemedim. Okullar açıldı, annem ısrarla git dedi. O geminin patladığı akşam, gece annem "illa bu akşam gideceksin" dedi. Ben bir bahane bulmak için, "burada gemi patlamış" dedim. "Ortalık birbirine karışmış" dedim. "Yok" dedi, "gideceksin, olsun git" dedi. Geminin patladığı o akşam gittim. Akşam dediğim, sabahına gittik ortalık böyle duman, ateş böyle şey gibi. O işte benim kaderim. Mesela o gün o olacak. Ben de o gün oraya gideceğim. Yani daha önce gidemedim. Allah göndermedi. Kader öyle inşaAllah. Kadere tam tabi olmak lazım. Hayır oldu, mesela Akademi'de, ben Akademi'yi bitireyim diye düşünmüştüm. Sonra baktım, tebliğ, İslam ahlakını yaymak daha önemli, vazgeçtim. Benim için daha hayırlı oldu, daha hikmetli oldu.

SUNUCU: Hocam, merak ettiğim bir şey var, bir de hani hayırlısıyla olsun diye bir dua şekli de var. Hayırlısıyla olsun.

ADNAN OKTAR: Tabii, hayırlısını istemek Cenab-ı Allah'tan. "Ya Rabbi hayırlısını ver" diyecek, "hayırlıysa nasip et" diyecek tabii ki. Ama bakın duada, çok müthiş sırlar vardır. Yani duayla dünyanın şekli değişir. Duayla mesela İslam ahlakı dünyaya hakim olur. Duayla Hz. Mehdi (as)'ı görmek mümkün olur. Duayla Hz. İsa Mesih (as)'ı görmek mümkün olur. Duayla Hz. Hızır (as)'ı görmek mümkün olur. Hatta, hatta melekleri görmek mümkün olur. Yani çok çok üstünde durulursa meleği görmek mümkün olur. Ama, tabii insan suretinde görünür. Bazen fark edemeyebilir o ayrı. Hz. İbrahim (as) nasıl fark edemedi? Hz. Meryem nasıl fark edemedi? Melek geldi fark edemedi, insan zannettiler. Melek de görebilir. Başka ruhani özellikler kazanabilir. Derin iman elde edebilir, çok derin iman. Mesela iman zafiyetinden birçok insan muzdariptir. Dua etmediklerinden. Dua ediyorum, öyle dua olmaz ki. Bak ne diyor ayette Allah? "Yalvara yalvara için için" diyor. Bu ayrı bir duadır. Dua etmek ayrıdır, yalvara yalvara, için için dua etmek ayrıdır. "İçin için"de müthiş bir konsantrasyon kastediliyor. Derin konsantrasyon. Onunla bambaşka bir aleme geçersin. Yani Allah'la doğrudan bağlantıdır bu, inşaAllah. Onun için duanın derinliğini kavramak lazım. İnsanlar vardır mesela, namazdan sonra hemen bir tesbih çekerler, hemen elini kaldırıp bir dua eder. Tamam, Allah kabul etsin. Ama kastedilen dua o değil. "Ürpere ürpere" diyor Cenab-ı Allah, yalvara yalvara. Derinlik alarak, tutkuyla, aşkla, Allah sevilecek. Derin teslimiyetle, derin bir korku ve derin bir saygıyla Allah'la bağlantı kurulacak inşaAllah. "Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?" diyor Allah. Tebliğ yapılacak değil mi ahir zamanda? İslam'ı anlatıyoruz, insanlara Kuran'ı anlattığımızda insanlar şaşırıyorlar. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da. "İçinizden sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?" Peygamber Efendimiz'e (sav) hitap ediyor ayetin birinci kısmı. Ama ikinci kısmına baktığımız da, işari manasına baktığımız da "Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak" 1993 ebcedi. "Bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?" 2011. Bak her ikisi de ebcedi Hz. Mehdi (as) devrini veriyor. Başka da ebcedi yok, bunu veriyor. "Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde görüyoruz". Sen delisin diyorlar Peygamberimiz (sav)'e. "Ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." Yalan söylüyorsun sen diyorlar. Ahir zamanda İstanbul'da zuhur edecek yobaz da, Hz. Mehdi (as)'a karşı ayaklanacak yobaz da, Hz. Mehdi (as)'ı yalancılıkla itham edecek. "Yalan söylüyor" diyecek. Bak, o zamanın yobazları da Peygamber (sav)'e aynı şeyi söylüyor. "Doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz" diyorlar. Ahir zamanda, Hz. Mehdi (as)'a karşı huruç edecek, Hz. Mehdi (as)'a karşı tavır alacak azılı bir yobaz vardır. Bu kişi özel yaratılmıştır Allah tarafından. İmamı Rabbani birçok detay varken, ahir zamanla ilgili Hz. Mehdi (as) devrinde, onun üstünde çok durmuştur. Ahir zaman yobazının üstünde çok durmuştur. Hz. Mehdi (as)'a karşı tavır alacak yobazın üstünde durmuştur. "Hud dedi ki: Ey kavmim. Bende 'akıl yetersizliği' yoktur," ben deli değilim diyor. "Ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" diyor. Ben bir tebliğciyim diyor inşaAllah. Herhalde bitmiş vaktimiz anladığım kadarıyla. Bir ara verelim, devam ederiz inşaAllah.

SUNUCU: Kısa bir aranın ardından kaldığımız yerden devam edeceğiz... Sevgili izleyenler ve dinleyenler programımız kaldığı yerden değerli Hocamız Adnan Oktar ve Doktor Oktar Babuna ile devam ediyor, efendim. Evet Hocam, en son sizde kalmıştık.

ADNAN OKTAR: En son ne yapıyorduk? Araf Suresi'ni okumuştuk. Araf Suresi'yle devam edelim. 68. ayet, "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum." Dini tebliğ ediyorum, Kuran'ı tebliğ ediyorum. "Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." Güvenilir olmak çok önemlidir. Hz. Mehdi (as) mesela güvenilir bir insandır, Peygamberimiz (sav) güvenilir bir insandır. Ve öğütçüyüm, öğüt veriyorum diyor. Şeytandan Allah'a sığınırım. Tabii Peygamberimiz (sav)'e bakıyor ayet, birinci anlamı, fakat ikinci işari anlamına bakıyoruz, "size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum". Arapça bilen kardeşlerimiz baksınlar tam 2029 ebcedi. İslam ahlakının dünya hakimiyeti. Hz. Mehdi (as)'a bakıyor inşaAllah. "Dediler ki: "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin?" Sadece Allah'a, " her şeyi Allah yarattı diyen bir insansın" diyorlar, "Allah'a tapmamızı istiyorsun ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin?" Yani, "Darwinizm'i, materyalizmi bırakmamız, ateizmi bırakmamız için mi geldin?" diyorlar. Şu anda da Hz. Mehdi (as)'a böyle diyecekler. "Eğer gerçekten doğru isen, bize vaat ettiğin şeyi getir, bakalım". Vaat ettiği şeyler neler? Tabii, burada kastedilen şey Kıyamet, çöküş ve azap. Ama ikinci anlamı, Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru, Hz. İsa (as)'ın nüzulü değil mi, inşaAllah. "Atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin?" Şimdi ataları, atalarına bakıyoruz adamların, mesela İbni Miskeveyh. Darwinist, materyalist adam. Ünlü Darwinistlerden, İbni Miskeveyh falan, yani bu tipler. Ateist masonluğun ne kadar eski olduğunu da gösteriyor. Ta Hz. Süleyman (as) devrinde, hatta onlar diyorlar "biz Hz. Adem (as) devrinden beri hareket halindeyiz" diyor masonlar. Firavun da Darwinizm’i savundu, İbni Miskeveyh de, işte o vatandaş da bunların hepsi aynı kafadaydılar. Eski Sümerler de, Eski Yunanlılar da hepsi evrim teorisini savunmuşlardır. Cenab-ı Allah, "Ben yarattım" diyor, "ol derim olur" diyor. Cennette huriler, gılmanlar ve vildanlar var, bu adamlara sorsan, mesala İbni Miskeveyh'e sorsan, "evrimle oldu" diyecek. Peki cennetin koltukları, cennetin örtüleri, "o da evrimle oldu" diyecek. Meyveleri, "o da evrimle oldu." Cinler, melekler, "onlar da evrimle oldu" diyecek. Ama demiyorsa, yok onlar evrimle olmadı diyorsa kardeşim insandan ne istiyorsun o zaman? İnsan neden evrimle oluyor o zaman? Bırak burada oyun oynamayı, ya hepsi evrimle olur, ya hiçbiri olmaz. Oyunu bırakacaklar.

OKTAR BABUNA: Siz şeyi söylüyorsunuz Hocam Hz. Musa (as)'ın asasıyla, Hz. İsa (as)'ın kuş biçimindeki...

ADNAN OKTAR: Tabii Hz. Musa (as) asayı attığında anında yılana döndü mü, evrimle mi oldu o orada? İbni Miskeveyh'e sorsan, o yavaş yavaş, işte uzun dönemler içinde falan diyerek anlatacak. Şimdi asrımızda da bazı dedeler halkımızı kandırmaya çalışıyorlar. Köşe yazarlığı yaptırılan bazı Hoca Efendiler var. Dedem beni kandırmayı bırak, bırak haberin yok senin. Bir protein daha tesadüfen olamıyor, haberin yok senin bundan. Bir proteinin meydana gelmesi için, başka bir proteine ihtiyaç var. Dolayısıyla bir protein dahi tesadüfen meydana gelemiyor iken sen bana nereden evrim teorisini anlatıyorsun, Darwin’in teorisini anlatıyorsun? Fosilleri ortaya koyduğumuzda, 300 milyon fosil hepsi yaratılışı ispat ediyor. Eğer sen Kuran'a tabii isen, samimi Müslümansan, Allah yaratılışı araştırmamızı istiyor ve yer altındaki kanıtlara bakmamızı istiyor Allah ayette. Baktığımızda biz yaratılışı görüyoruz. İbni Miskeveyh'in yalan söylediğini görüyoruz ve diğer takımın yalan söylediğini görüyoruz. Ve onun devamı olan kişilerin de yalan söylediğini görüyoruz. Sana durduk yere dedenin hatırına orda köşe yazarlığı vermiyorlar. Sen işte Darwinist olduğun için sana orada köşe yazarlığı veriyorlar değil mi? Bize burada bir köşe yazarlığı verebilir mi adam? Hani belki tuttururuz diyeyim, yani kenardan oraya yapıştırıyorlar. Ben olduğum müddetçe, arkadaşlarım olduğu müddetçe ve ben olmadığım müddetçe de, arkadaşlarım olmadığı müddetçe de bu konu bitmiştir. EvelAllah çünkü milyonlarca Harun Yahya dünyanın her tarafında şu an, bu konu kapandı. Dedem de diyor ki "ben kenardan bağıracağım", bağır dedem inşaAllah. Al maaşını, yaz yazını, ama kimse seni dinlemez, inşaAllah. Bana İbni Miskeveyh muhabbeti veriyorlar. Yani bıraksınlar bunu, zaten ateist masonun şahı adamlar, ırkçı. Mesela bir de dedemin utanmaz bir üslup takınacağını da düşünemiyorum, herhalde cahilliğinden böyle yapıyor. Azılı Türk düşmanı bir adamı, azılı ırkçı ve düşman olan bir kişiyi, zencilerden nefret eden bir kişiyi, Türk ırkını haşa hayvan gibi görüp tarlalarda çalıştırılması gerekir diyen bir adamı utanma hissini biraz bastırarak örnek vermiş. Çok ayıp yapıyor. Ben diyorum ki İbni Miskeveyh aşağılık herifin tekidir, şerefsizin tekidir, o kadar. Ben net teşhisi koyuyorum. Bıraksınlar bunları, bir de göğüslerini gere gere bunları örnek diye veriyorlar, böyle örnek olmaz. Örnek bilimdir, bana bilimle karşıma çıksın. Getirsin paleontolojiden delil getirsin, bana böyle dede muhabbeti yapmaya gerek yok. Koysun önüme paleontolojik delilleri, fosilleri koysun bir göreyim ben, nasıl evrimle olmuş? Hayır olabilirdi, Cenab-ı Allah öyle de yaratabilirdi, fakat ne yalan söylüyorsun, yok öyle bir şey. Olmayan bir şeyi niye varmış gibi gösteriyorsun?

OKTAR BABUNA: Siz açıklamıştınız Hocam, ateistlere, Darwinistlere karşı olan eziklikten dolayı böyle...

ADNAN OKTAR: Kardeşim aynı zamanda bu tipleri hücre olarak tutuyorlar, dondurulmuş hücreler bunlar, sıfırın altında işte -70 derecede dondurulmuş. Zamanı geldiğinde bunları piyasaya çıkartıp alın size Darwinist dedeler diyorlar. Böyle bayat fasulyeleri ortaya koymasınlar. Biz bunlardan etkilenmeyiz, kimse de etkilenmez, bunun modası geçti. Bıraksınlar bunu yani. "Ee bana maaş vermezler, beni işimden atarlar, işte gazetede köşe yazarlığı yapamam." Yapma, git limon sat sokakta yine bu hallere düşme. Biraz akılcı düşün, bak bilimsel delillere, benimle bilimle konuş, akılla konuş. Bana İbni Miskeveyh dedi diyor, kardeşim adam zır cahil adamın teki, ırkçı ve psikopat ve ahlaksız, haysiyetsizin teki adam. Ve ırkçılığın en azgını içerisinde faaliyet göstermiş adam. Yani Türk düşmanlığını adam ana felsefe haline getirmiş.

OKTAR BABUNA: Mecusi ateşe tapıyor ondan sonra...

ADNAN OKTAR: Kardeşim daha öncesi önemli değil, Mecusi de olabilir, bilmem ne de olabilir, önemli değil. Ama adam vazgeçmemiş. O kafada devam ediyor adam, ateist masonik kafada devam ediyor. Konu bu.

SUNUCU: Elif Hanım sormuş, Çanakkale'den. "Değerli Hocam, Hz. Mehdi (as)'a çok az sayıda kişinin tabii olacağı ile ilgili bir hadis okudum. “Doğrusu benim oğlum benden sonraki Kaim Hz. Mehdi (as)'dir. Uzun ömürlülükte ve gaybette (Hz. Mehdi (as)'ın alenen zuhur etmediği dönem), Peygamberlerin sünneti Hz. Mehdi (as)'da vukuu bulacaktır. Bu süre çok uzadı diye bazı kalpler taş gibi sertleşecektir. Allah'ın, kalbıne iman yazdığı ve rahmeti ile desteklediği kimseler dışında, Hz. Mehdi (as)'a inanan kalmayacaktır.” (Kemaluddin, sayfa 526), diye de bildirmiş. Demek ki ancak samimi Müslümanlar Hz. Mehdi (as)'ı fark edebilecekler. Hocam, bu hadis ile ilgili sizin söyleyecekleriniz var mı?"

ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as), fark edilemeyecek birisi değil. Ama insanlar tabii emin olmak isterler, yani kesin kanaat getirmek isterler, yoksa çok aşikar anlaşılacaktır. Ama başlangıcında hakikaten belli olmaz. Said Nursi diyor, "kendisi dahi kendini bilmez" diyor. "Yakın talebeleri, imanın nuru ile tanırlar onu" diyor, Hz. Mehdi (as)'ı, yani öyle bir durum var. Ama yani zamanı gelince de artık kör göz bile görecek inşaAllah, yani manevi körlük içerisinde olan. Gerçek körler, onları ben tebrik ediyorum. Onlar cennetin arslanları, inşaAllah. Çok çok makbuldür körlük. Yani körken, ama olarak namaz kılmak, ama olarak ibadet etmek çok mükemmel bir şeydir, inşaAllah. Yani herhangi bir sakatlık vücuttaki ibadetin değerini kat kat artırır. Mesela ayağı tutmuyor, kat kat artırır, kolu tutmuyor, kat kat artırır, tabii yani sağlam insandan çok farklıdır. Mesela çirkin insan, güzele göre çok daha fazla sevap kazanır. Çünkü onun imtihanı daha zordur, çok değerlidir. O yüzden o nimetin değerini bilecekler. On misli, yüz misli daha çok sevap alırlar, inşaAllah.

SUNUCU: Bu da Hocam Allah'ın adaletinden tabii ki kaynaklanıyor.

ADNAN OKTAR: Tabii ki tabii ki, inşaAllah. Hz. Süleyman (as) konusunu açmışsın. "Andolsun, Biz Süleymanı imtihan ettik, tahtın üstüne bir ceset bıraktık, sonra döndü". Yani bir baygınlık geçirmiş, anladığım kadarı ile, Hz. Süleyman (as). Bir şöyle ölür gibi olmuş, ona işaret ediyor Allah-u Alem. "Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin." Hz. Süleyman (as) devrindeki hakimiyet, hiç kimseye nasip olmayan bir özelliktedir. Çünkü hiçbir devir hiçbir devire benzemez. Ama Hz. Mehdi (as) devri, Hz. Süleyman (as) devrinin kat kat kat fazlasıdır, kıyas olmaz. Çünkü 7 milyar insan iman edecek. O zaman, Hz. Süleyman (as) devrinde, hadi diyelim 1 milyon insan vardı, hadi diyelim 2 milyon insan vardı. Ama şu an 7 milyar insan var.

OKTAR BABUNA: İleride daha da artabilir.

ADNAN OKTAR: Tabii, daha da artacak. "Böylece, rüzgarı emrine verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi". Planör, uçak, çeşitli araçları kullandığını anlıyoruz. Adamlar diyorlar ki, "kardeşim nasıl olur, Hz. Süleyman (as) devrinde uçak, planör nasıl olur?" Kardeşim, çoluk çocuk bile yapıyor planör değil mi, yamaç paraşütü yapıp uçuyorlar, şunu bunu yapıyorlar. Yani o kadar zor, içinden çıkılmaz bir şey değil ki. Nihayet deri ile, ahşap ile bu çok rahat yapılabilecek bir şeydir yani. Kanat yapılacak, dengesi tutturulacak, yüksek bir alandan rüzgara karşı değil mi, rüzgara karşı uçuş elde ettiğinde havada uçmuş olursun. Bu kadar karmaşık bir şey değil. Hz. Nuh (as)'ın gemisinde de, buharlı gemi nasıl oluyor, diyor. Kardeşim, bir kazan olacak, bir boru ve buhar. Suyun içine verirsen, sırf ondan bile, onun basıncı ile bile, hafifçe hareket etmesi geminin, hafif bir hareketi bile, buharlı gemi hükmüne gelir. Yani bu o kadar akıl almaz bir olay değildir. Veyahut buharın bulunduğu yere, olduğu yere bir kapak yapılmış olsa, o kapağı her atışta buhar değil mi, kapağı mesela geriye doğru her atışında, gemi biraz daha ileri gidecektir, su-buhar basıncı ile. En basitinden bunun bile yapılması çok rahat mümkün. Ayrıca vahiy ile hareket eden insanlar, bunu rahatça yapacakları anlaşılıyor, inşaAllah. Onun için yani nasıl oluyor, aklımız almıyor mantığını bıraksınlar. Mesela pil de, Bağdat Pili var, çok eski. Yani pil karmaşık bir şey değil ki. Biz lisede yapardık. Bir asidik bir de baz ortamı olacak, bir çinko bir de bakır oldu mu al sana pil.

OKTAR BABUNA: Sizin Kabataş Yalanı kitabınızda Hocam bunların hepsinin resimleri var. Duvarda helikopter resimleri, eski çağlardan kalma. Pil resimleri dediğiniz gibi, uçak resmi var.

ADNAN OKTAR: Yahut o şöyle de olabilir, peygamberlere vahiy ile bildirilen bilgiyi, onlar bir şekilde elde etmiş olabilirler. Mesela gelecekte olacak bilgileri aktarmıştır Hz. Süleyman (as). O zaman yat yapılacak, işte helikopter şöyle olacak uçacak, işte şöyle gemi olacak, bunları anlatmıştır, onlar da duymuşlardır ve onun resimlerini yapmış olabilirler. Yani duydukları şeylerin. Ama bizim anladığımız anlamıyla, yani klasik helikopter anlamında değil oradaki şey, yani benim anladığım. Fakat olağanüstü bir teknoloji kullanıldığı, elektriğin olduğu anlaşılıyor. Çünkü iç aydınlatmada, mesela o piramitlerin yapılışında rastlanmıyor. Yani herhangi bir is, mum veyahut yağ yakarak aydınlatma yapılmamış. Ama karanlık dehlizler yani, zifiri karanlık. Buranın bir şey ile aydınlatılması gerekiyor. Bu adamlar burayı ne ile aydınlattılar? Elektriğin dışında da bir imkan yok. Bir metot ile elektrik elde etmişler adamlar. Zaten bakıyoruz, lambalar var, lambalar görülüyor. Aydınlatıcı olduğu görülüyor, elektrik akımı, kablolar görülüyor. Adamlar resmini yapmışlar. Ne şekide yapmışlar bilmiyoruz. Ama muhtemelen pil tarzı, yani büyük batarya tarzı bir şeyler yapmışlar anladığım kadarı ile, kablolar ile de oraları aydınlatmışlar. Yani o kadar akılların almayacağı bir şey değil. Solcuların hani, kitaplarında yazılanları görüyorum, bir türlü akılları basmıyor. Çok makul yani, olmayacak bir şey yok.

OKTAR BABUNA: Ayrıca Hocam şey var, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, 30 bin yıllık mesela mağaralarda resimler var. Onların bozulmadan yapılması için çok büyük bir teknolojiye ulaşılmış olması gerekiyor. Yine on binlerce yıllık flüt var, iğneler var, yani eski dönemlerde medeniyet yaşandığını gösteren.

ADNAN OKTAR: Evet flütlü adamlar fasıl yapmışlar. Bir tane iki tane de değil.

OKTAR BABUNA: Neandertal adamlar fasıl yapmışlar.

ADNAN OKTAR: Neandertal ne demek tabii, adamlar yamanmış yani o zamanlar. Bir de Kuran'da belirtilen izahlar, anlatımlar, yani bilim ile ilgili izahlar, tabii ki yorumdur. Yani Kuran ile insan beyni açılır. Yani onu yorumlarsın, bir daha yorumlarsın, bir daha yorumlarsın, çeşit çeşit yorumlarsın. Tevrat için de böyledir. Mesela Tevrat alimleri Museviler çok zeki insanlardır. Sürekli Tevrat üzerine düşünüyorlar, düşündükçe beyinleri açılıyor ve çeşit çeşit yorumlar yapıyorlar. Yani Kuran, tabii ki bilim kitabı değildir. Ama bilime genel anlamda emir olarak teşvik eder Allah. Yani emreder, yapacaksınız der. Mesela genel hatları ile Kainat'ın yokluktan var olduğunu söylüyor Allah, yoktan var olduğunu. Bilim adamları, bunu bugün buldular. Sıfır hacim, sonsuz yoğunlukta bir şeyden oldu diyorlar Kainat. Sıfır hacim ne demektir, yokluk. Kuran'ın dediği doğru çıktı işte. Zaman izafidir diyor Kuran, Einstein çıktı, "evet" dedi "zaman izafidir" dedi, hepsi birden inandılar. Kardeşim, 1400 sene inanmadınız, Einstein çıkınca inandınız. Demek ki Kuran doğru söylemiş. Ama mesela bazı konular yorum ile anlaşılır. Mesela petrol, petrole işaret eden ayet bir yorumdur tabii ki. Yani alenen petrol olarak geçmez. Ama birçok şekilde yorumlanabilir, ama bir yönüyle de petrole baktığı anlaşılıyor. Ama asıl olan, bizi Cenab-ı Allah'ın bilime yöneltmesidir ve bilimi bize emretmesidir. "Bakın, Benim sanatımı bulacaksınız" diyor Allah. "Ben size bulduracağım" diyor, "bilimi vesile edeceğim" diyor Cenab-ı Allah. O şekilde bilim bize Allah'ın harikalarını, Allah'ın sanatını bize göstertmiş oluyor. Mesela hücrenin yapısını bilim ile anladık, kromozomları, kofulları, mitokondrileri, golgi cisimciğini değil mi. Mesela proteinlerin tesadüfen olamayacağını, atomun yapısını hepsini bilim ile anladık. Paleontoloji mesela, insanın evrim geçirmediğini paleontolojiden anladık. 300 milyonun üzerinde fosil bulundu, baktık hiçbir delil yok, ara geçiş formu yok. Ama bilakis yaratılışı ispat eden 300 milyon fosil olduğunu gördük.

SUNUCU: Hocam, hala ara fosillerden bahsediliyor nedense.

ADNAN OKTAR: Geçenlerde bir debelenme, çırpınma tarzında bahsediyorlardı. Hangi gazetedeydi o?

OKTAR BABUNA: Radikal gazetesinde inşaAllah Hocam.

ADNAN OKTAR: "Radikal falan bundan sonra konuşamaz" dedim geçen günlerde, "konuşacak halleri kalmadı" dedim. İşte onlar da, "biz konuşuruz" gibisinden çocuk gibi bir ortaya çıktılar. Hani böyle, "bana ne" mantığı var ya çocuklarda, onun gibi. Bayatın bayatı, yani bayat haber yapıyorlar ama, bayatın en bayatı bir haber yapmışlar. İşte yok bademcikler, yok kör bağırsak, yok bilmem ne falan, yüzlerce kere cevabı verilmiş, konusu kapanmış konuları delil olarak getiriyorlar. Kardeşim, bize bademcik muhabbeti yapacağına, sen bize bir paleontolojiden bahsetsene, 300 milyon fosil var. Çıkar Radikal gazetesi de, dersin "bak arkadaş, al sana ara fosil." Çarşaf çarşaf yayınla, bir görelim, yayınlayamıyorsun. Proteinler tesadüfen olur de bir bakalım. Radikal'de bir görelim biz, olur diyemiyorsunuz tesadüfen, uzaylılar yaptı diyorsunuz.

OKTAR BABUNA: Yok apendiks körelmiş organ, yok bademcik körelmiş organ deyip 150 yıllık şeyleri getiriyorlar.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi, yani her yönden çökmüş adamlar, ama işte kapının paspası var, kapının paspası olduğuna göre burada bir ev var. Kardeşim öyle olur mu? Ev varsa biz binanın içine bir girer bakarız. Hayali muhabbete gerek yok. Radikal, Hürriyet, Milliyet, Vatan bize ne yapacaklar biliyor musun? Ara fosil getirecekler, ara fosil.

OKTAR BABUNA: Siz 10 trilyon veriyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Ben bir göreceğim resmini. Aslında cismini görsek daha mükemmel olur da, resmine de razıyız. Bak resmine de razıyım. Resmine de 10 trilyon vereceğim. Yani resmini bulana da 10 trilyon vereceğim, bak ona da razıyım. Fotoğrafını koysunlar, şimdi konsept değişti. Eskiden direkt kendini istiyordum, şimdi fotoğrafına da razıyım. 10 trilyon vereceğim. Gelsinler notere birlikte gidelim, yani kesin vereceğim. Bir tane resim gösterecekler. Kardeşim, sen bana bir tane ara fosil gösteremiyorsan, gazetene çıkarıp şunu bunu konuşturmakla, ben bunlarla ikna olmam. Ben delil ile bilim ile ikna olurum. Yahut çık, bir proteinin molekülünü koy ortaya, dersin ki "kardeşim protein tesadüfen olur" de, bir göreyim, yiğitliğin varsa. Diyemiyorsun.

OKTAR BABUNA: Onlar da biliyorlar olamayacağını.

SUNUCU: Hocam, bildikleri halde artık herhalde inanmak istiyorlar yani, istedikleri için bu inat herhalde Hocam.

ADNAN OKTAR: Darwinizm'e mi inanmak istiyorlar?

SUNUCU: Evet.

ADNAN OKTAR: İnanmak istiyorlar, zaten inanmıyorlar da fakat başka yol bulamıyorlar. Çünkü dini o kadar içlerine sinderemeyince bazı yönleri ile, öyle diyelim, yahut dini hiç kabul etmedikleri için veyahut kabul edip de işte hani bu da var gibi mi demek istiyorlar, tam da anlayamadım. Yani ağır da konuşmak istemiyorum ben aslında. Tam karşılığını biliyorum da bu sözlerin, bu tavrın. Yani yenilmenin acısı ile şu an gururun da verdiği ızdırap ile bir debelenme ve çırpınma içerisindeler. Kardeşim, açıkça eze eze yendik, işte bu kadar yani. Bırakın yani, oturup da kenardan köşeden...

SUNUCU: Yani Hocam dine inanmak artık daha kolay. Zaten bilim de dinden yana.

ADNAN OKTAR: Bilim de dinden yana, zaten din ile bilim iç içe yani. Bilimi Yaratan Allah. Komünist olması sorun değil. Mesela Hugo Chavez de komünist adam, ama "Hz. Mehdi (as) geldi" diyor. Benim o canım ciğerimdir. Yani komünist olsun da, baş tacı ederiz, öyle bir sorun yok. Samimiyetsiz olmak sorun. Komünisttir de adam, Darwinizm'in sahte bir teori olduğunu bilir ama, der sosyal adalet olsun der, işte fakirlere yardım edelim der. Biz zaten bunu en şiddetli şekilde savunuyoruz. Yani Hz. Mehdi (as)'ın görevi ne; tam bir sosyal adalet. Tamam, orada gönüller rahat olsun. Bütün fakire fukaraya mal dağıtacak mı Hz. Mehdi (as)? Dağıtacak. Fakir kalacak mı memlekette? Kalmayacak. Sosyal adaletin alası bu, hiçbir komünist ülke bunu yapamadı. Sosyalistler de yapamadı. Milleti süründürdüler, perişan ettiler.

OKTAR BABUNA: Hatta siz daha iyi bilirsiniz Hocam inşaAllah, siz anlatmıştınız, bu mesela evrimi kullanarak milyonlarca insanın ölümüne sebep oluyorlar. Lysenko diye biri var Rusya'da, güya evrimi ispatlamak için, soğuk bölgelerde buğday evrimleşip yetişecek diye Sibirya'da 8 milyon hektara buğday ekiyor, bütün tamamının ihtiyacını karşılayacak Rusya'nın. Milyonlarca insan açlıktan ölüyor. Aynı deneyi, evrimi ispatlamak için Mao Çin'de deniyor, 40 milyonun üzerinde insan ölüyor onun yüzünden açlıktan. Bu evrim saplantılarından.

ADNAN OKTAR: Ne yapıyorlar, buğdayı ne yapıyor?

OKTAR BABUNA: Buğday evrimleşip soğukta da yetişir diye bunu ispatlamak için Sibirya'da 8 milyon hektara, ki bu bütün Rusya'nın ihtiyacını karşılayacak büyüklükte bir oran bu, buğday ekiyor. Tabii soğukta yetişmediği için açlıktan ölüyorlar milyonlarca insan.

ADNAN OKTAR: Bak safatorikliğe bak. Yahu kardeşim hiç olmazsa bir bahçeye falan, bir yere ek bir küçük bir yere, bir dene. O kadar geniş bir alana ekip milleti helak etmenin alemi ne? Şimdi işte, özellikle eski komünistlerin, kafa böyle daha bir değişikti. Gittikçe şimdi kafalarına kan gelmeye başladı. Gittikçe daha düzeliyorlar. İnşaAllah tam akıllanıp düzelecekler, yani eksiklikleri tam gidecek, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hep de dindarlaşma haberleri geliyor. Mesela Kayahan da bir açıklama yapmış Hocam. Ben diyor, kızıma diyor, iki tane kitap okuturum diyor. Biri Kuran diyor, egoistlikten de kurtulması gerekir diyor inşaAllah, gelişmesi için.

ADNAN OKTAR: Kayahan, bu...

OKTAR BABUNA: Evet, ünlü sanatçı Hocam.

ADNAN OKTAR: Ünlü sanatçı. Evet, maşaAllah. Çok iyi.

OKTAR BABUNA: Kızımı yetiştirmek için faydalanacağı iki kitabı açıkladı diyor. Birisi Kuran-ı Kerim, diyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Öbürü ne?

OKTAR BABUNA: Öbürü devletin yasaları diyor.

ADNAN OKTAR: Güzel, maşaAllah.

OKTAR BABUNA: Egoist olmadan yaşamayı öğretmeye çalışıyoruz, demiş.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Kayahan'ı tebrik ediyoruz o zaman, maşaAllah. Bak güzel ve dürüst bir üslup, samimi bir üslup inşaAllah. Evet, bak diyor ki, Amerika Birleşik Devletleri Büyük Mason Locası'ndan diğer bir eyalet olan, işte falan diyor, masonlara mektup internet adresine, "masonluk kendi içinde bir devlettir" diyor. "Masonluk, kendi hükümranlığına ve kendi hukukuna sahiptir. Kendi inancının öğretilerine ve prensipleri dışında bir şey tanımaz. Bir kardeşinin davası savaşlarla yok olmaz ve bağ bir kere kuruldu mu sadece ölümle kopar, bir daha masonluktan çıkamaz" diyor, inşaAllah. Bak, masonluk kendi içinde bir devlettir diyor. İşte bizim dediğimiz Masonik Dünya Devleti denen olay bu. Gizli Dünya Devleti. Masonların El Kitabı yayınından, "mason biraderlerinizin tüm suçlarını gizlemelisiniz." Adam hakim ise, birbirlerini kolluyor mason hakimler. Birbirlerinin suçunu gizliyorlar. “Ve eğer mason biraderiniz aleyhine şahitlik için çağrılırsanız, onu her zaman koruduğunuzdan emin olmalısın.” Bak hukuka girmiş zaten, bakın. "Mason biraderinize aleyhinize şahitlik için çağırılırsanız, onu her zaman koruduğunuzdan emin olmalısın." Yani mutlaka koruyun diyor. "Lehinde konuşacaksın, yalancı da olsa şahitlik yapın" diyor. Bunu yapmak yalan şahitlik olabilir, bu doğru. Fakat sen yükümlülüklerini yerine getiriyorsun. Üstad Mason El Kitabı, kendi yayınladığı, masonluğun adalet sistemi anlatılıyor. "Üstad Mason bu mahkemenin en üst düzey memurudur. Her büyük loca bir masonik yargı merciine başkanlık eder." Bakın, her büyük loca masonik yargı merciine başkanlık eder.

OKTAR BABUNA: Yani yargının üzerinde.

ADNAN OKTAR: Evet, "büyük loca bir masonik yargı mercii için yönetim merkezi görevi görür". Bak, "büyük loca bir masonik yargı mercii için yönetim merkezi görevi görür. Siyaset ve prosedürleri belirler, kuralların ve düzenlemelerin uygulanmasını sağlar." Hakimlerin özellikle mason derneklerine üye olması son derece tehlikeli bir şey. Buna karşı da tedbir alınması lazım. Ateist mason hakimler, iddia edilen Ergenekon örgütü içerisinde de daha şiddetli ve daha tehlikeli bir yapılanmaya gitmiş oluyorlar. O zaman adaleti loca sağlamış oluyor. Loca başkanı mesela diyor ki; "bu adam Darwinizm'e, materyalizme, masonluğa karşı." "Evet ne yapmam gerekiyor?" "Bu adamı mahkum ettir" diyor. "Ne olursa olsun mahkum ettir." Bitti. Adam locanın sözünü dinliyor. Artık yani orada adalet duygusu kalmıyor. O yüzden özellikle iddia edilen Ergenekon örgütüne mensup hakimlerin, özellikle mason olan hakimlerin çok iyi izlenmesi, tespit edilmesi ve görevden alınmaları çok önemli.

SUNUCU: "Esselamun aleykum".

ADNAN OKTAR: Aleykum selam.

SUNUCU: "Size şunu sormak istiyorum; İran, Suudi Arabistan'ı Yemen'deki şiddet olaylarından dolayı suçluyor. Suudi Arabistan da İran'ı suçluyor. Bildiğiniz gibi Suudi güvenlik güçleri Yemen'deki Husi Şeyhi gruplarıyla savaşıyor. Bazı Şii Yemen gruplar Suudi Arabistan'daki Suudi'lerle savaşıyor. Suudi Arabistan'dan ve İran'dan da birçok insanının www.harunyahya.com sitesindeki makaleleri okuduğunu biliyorum. Yani eğer Sayın Adnan Oktar bir şey söylerse onu anlayacaklardır. Ben bunun, bazı grupların Şiiler ve Sünniler arasında maksatlı olarak bir gerilim yaratmak için yaptıklarını düşünüyorum.” demiş Arif Kaan ABD' den. “Allah razı olsun” demiş. A

DNAN OKTAR: Kardeşimizden de Allah razı olsun. Şii-Sünni ayrımı ne zaman bitecek biliyor musunuz? Hz. Mehdi (as)'ın zuhuruyla bitecek. Bunu Peygamber (sav) söylüyor. “Bütün mezhepleri kaldıracak” diyor. “Fitne onun elinde sürünecek” diyor, "kör fitne onun elinde sürünecek” bak, “kör fitne” diyor. Yani anlamsız, mantıksız, hiçbir sebebe dayanmayan fitne. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru için, Hz. Mehdi (as) gelmiştir, fakat aleni zuhuru için Müslümanlar dua etsinler, kardeşlerimiz inşaAllah. Hz. Mehdi (as) zuhur ettiğinde bu konular yıldırım hızıyla hallolur. Yani dakika, saat, gün hesabıyla… Haftasına kalmaz, yıldırım hızıyla ama öbür türlü toplantılar oluyor, ara bulucular oluyor, bitmez bu kavga. Ne İsrail- Filistin sorunu çözülür, ne Sünni- Şii ayrımı çözülür, ne Hıristiyan- Müslüman mücadelesi çözülür, ne Musevilerle Müslümanların mücadelesi çözülür. Tek çözüm Hz. Mehdi (as)'ın -yani Musevilerin beklediği Mesih (as) ile Peygamberimiz (sav)'in anlattığı Mehdi (as) aynıdır- onun zuhuruyla konu bitecektir. Hz. İsa Mesih (as)'ın da inişiyle dünya tam anlamıyla huzura ve güvenliğe kavuşacaktır. Hz. İsa Mesih (as)'ı 15-20 yıl içerisinde göreceğiz. Bakın çok net söylüyorum. Hz. Mehdi (as)'ı da, her ikisini de görecekler, ama gece gündüz dua etsinler kardeşlerimiz. "Ya Rabbi bize Hz. Mehdi (as)'ı göster, Ya Rabbi Hz. İsa Mesih (as)'ı göster. İnişlerini, zuhurlarını çabuklaştır ya Rabbi” diyecekler. “Hemen olsun ya Rabbi” diyecekler. Buna dua edebilirler. Buna dua etmek mümkün, yani olur. Dua edecekler "onlara asker kıl bizi” diyecekler. “Hz. İsa Mesih (as)'a ve Hz. Mehdi (as)'a, muntazar Mehdi (as)'a” inşaAllah. "Sahib-ül Zaman’a bizi asker kıl” diyecekler. Ama insanlar şu an istese de istemese de, bütün dünya Hz. Mehdi (as)'ın askeri konumunda. Herkes Hz. Mehdi (as)'a hizmet ediyor. Mesela Darwinist bir köşe yazarı, "Hocayım, alimim” diyor Darwinist. Hz. Mehdi (as)'a hizmet eder. O yazmasa Darwinizm'le ile ilgili konu ortaya çıkmaz zaten. Mesela Radikal çıkıyor bir yazı yazıyor Hz. Mehdi (as)'a hizmet etmiş oluyor. Çünkü karşı atak olmaz o zaman. Yani hepsi ister istemez Hz. Mehdi (as)'a hizmet edeceklerdir. Biz de Hz. Mehdi (as)'ın askeriyiz, aynı zamanda Hz. Mesih İsa (as)'ın da askeriyiz. Ona zemin hazırlıyoruz ve onun gelişini müjdeliyoruz inşaAllah.

SUNUCU: Berrak Yetişir İstinye'den sormuş. "Hayırlı günler. Hocam işten geldikten sonra sizin programınızın başlamasını iple çekiyorum ki sizi dinlemeye başlayıp Allah'ı düşündüğümden beri Allah kalbimde bir ferahlık, hoşluk hissi yaratıyor elhamdülillah. Hocam, benim rahatsız olduğum bir konu var. Televizyonu açtığımda dizi adı altında insanların bir biriyle çekişmesi, huzursuzluk hikayeleri, ağlayan kavga eden insan tipi sürekli yaklaşık her kanalda arka arkaya tekrar bölümleri defalarca izlettirilerek bizlere sunuluyor. Sonra internete bakıyorum. Bu sefer de forumlarda dizilerdeki kişiler, hikayeler hakkında uzun uzun yazışmalar oluyor. Hocam ahir zamanda Kıyamet alametleri bu kadar oluşmuşken, Hz. Mehdi (as) zuhur etmişken, yani son derece önemli bu dönemde, bazı kişilerin bu konuda son derece yoğun ilgilenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?"

ADNAN OKTAR: Evet, ben bazen gazetelerde de görüyorum, televizyonda da görüyorum. İşte "Naciye kavuşacak mı? Hüsnü ne yaptı? Hüsnü bu ızdıraptan kurtulacak mı? Milyonlar heyecanla bekliyor…" Yani kardeşim bize ne Naciye'den, Hüsnü'den bilmem şunun kavuşmasından. Hayali olaylarla niye biz heyecanla bekleyelim? Niye bekleyeceğiz heyecanla? Biz heyecanla Hz. Mehdi (as)'ı bekliyoruz. Heyecanla Hz. Mesih (as)'ı bekliyoruz. Allah'ın rızasını istiyoruz. Biz bununla mutlu oluruz, sevinçli oluruz. Belli ki o uyuşturucu bir izah. Uyuşturucu anlatım. Dolayısıyla öyle bir şeyden bizim mutlu olmamız mevzubahis olmaz. Vakit çok kıymetlidir dünyada. Zaten çok az bir vakit verilmiş. Yarısı uykuyla geçiyor neredeyse. Bir kısmı yemekle, banyoyla falan geçiyor. Az bir vakit, onu da oturup Naciye'ye mi ayıracağız yani?

SUNUCU: Gerçekler yeter de artar bile.

ADNAN OKTAR: Tabii. Biz kültürümüzü artıracağız. Dostluk ve kardeşliğimizi geliştireceğiz, bilimde ve sanatta ilerleyeceğiz. Evimizi güzelleştireceğiz, çevremizi güzelleştireceğiz. Komşumuza gideriz onunla güzel şeyler konuşuruz. Kitap okuruz birlikte, sohbet ederiz. Bir de bir kısım diziler çok beceriksiz ve çok sıradan. Çok çok sıradan. Özellikle bazı evlendirme programları var. İşte Naciye Teyzeyi evlendireceğiz. Rahmi Dayıyla yahut Naci Dayıyla… “E anlat bakalım. Ne kadar malın var? Ne kadar maaşın var?" Sanki koyun alıyor yani. Paraya göre durum değerlendiriyor. Ne kadar içler acısı bir durum. Nerede burada tutku, nerede burada Allah aşkı? Nerede burada sevgi, nerede burada derinlik? Tanımazsın, bilmez etmezsin. Ne oluyorsun? Önce bir maliye müfettişi gibi mal beyanında bulunuluyor. İşte şurada şu kadar malım var, burada bu kadar malım var. Malın konumuna göre olay şekilleniyor. Böyle olay olur mu? Tabii çok acayip, çok çok acayip. Ben, ibret ve hayretle hatta şaşkınlıkla izliyorum. İnsaf, çok acayip. Tabii bunlar bir kısım programlarda ama işte. Bir kısım izleyen insanların amacı da Allah'ı ahireti unutma amaçlı oluyor. Yani kendini uyuşturmak istiyor. Ölümü unutmak, ahireti unutmak, cenneti, cehennemi unutmak için yapıyorlar. Allah'ın rahmetinden kaçmış oluyorlar. Halbuki cennete gittiklerinde insanlar sonsuza kadar orada yaşayacaklar, müthiş mutlu olacaklar. Burada kendinizi uyuşturmanızın alemi ne? Allah'a tam teslim olun. Neşe ile huzur ile yaşamak varken, böyle bir kafaya girmenin anlamı ne? Biz vaktimizi öldürecek şeylerden şiddetle kaçınmamız lazım. Vakit çok kıymetli. 2 dakika bile. 10 dakikamız bile kıymetlidir. Mesela bak burada röportaj yapıyorum, konuşuyoruz veyahut sohbet ediyoruz, buranın 10 dakikası bile değerlidir. Biz buna çok önem vereceğiz. Herkes önem verecek inşaAllah. Necm Suresi. 27. Sure, 48. ayet. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Şehirde dokuzlu bir çete vardı. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlardı ve dirlik ve düzenlik bırakmıyorlardı.” İddia edilen Ergenekon terör örgütün 9 kişilik yönetim kadrosu vardır, üst yönetim kadrosu. Kuran buna işaret ediyor birinci dereceden inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Bir de 9 harften oluşuyor Hocam, Ergenekon kelimesi.

ADNAN OKTAR: Tabii, 9 harften oluşuyor, “9'lu bir çete vardır” diyor. “Aralarında Allah adına and içerek dediler ki”, bir de Allah'ı, dini de demek ki kendilerince kullanıyorlar haşa. “Gece” bak, gece “mutlaka ona ve ailesine baskın düzenleyelim, sonra velisine, ailesine; ‘yok oluşuna biz şahit olmadık, gerçekten doğru söylüyoruz' diyelim.” Tam iddia edilen Ergenekon örgütünün kahpe yöntemlerinden bir tanesi. Kalleşçe, faili meçhul, Kuran'da burada faili meçhulden bahsediyor. Faili meçhulde nasıl sinsilik yaptıklarından bahsediyor. “Onlar hileli bir düzen kurdu” diyor Allah. "Biz de onların hilesine karşı farkında olmadıkları bir düzen kurduk.” Karşı bir düzen kurduk diyor. “Artık onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak” diyor. Nasıl çökecekler, nasıl perişan olacaklar bir bak diyor Allah. “Biz onları ve kavimlerini topluca yerlebir ettik.” Şu an iddia edilen Ergenekon örgütü yerlebir Allah'ın izniyle. Bakın görüyor musun? “Gece mutlaka”, gece niye? Çünkü şahit elde etmek zordur gece, çünkü karanlık. "Baskın düzenleyelim sonra velisine ailesinin yok oluşuna biz şahit olmadık gerçekten doğru söylüyoruz diyelim" diyor. Yalancı ve sahtekarlık yönlerini ve faili meçhulleri nasıl organize ettiklerini Kuran gösteriyor. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Geçtiğimiz günlerde Hocam İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun bir açıklaması vardı. Bütün faaili meçhullerin, suikastlerin şeyi iddia edilen Ergenekon’a dayanıyor diye.

ADNAN OKTAR: Doğru söylüyor tabii ki. Şeytandan Allah'a sığınırım, Taha Suresi. Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. "Ta, Ha" bunda da şifre var, bu da zamanı gelince ortaya çıkacak inşaAllah. "Biz sana bu Kuran'ı Kerim'i güçlük çekmen için indirmedik." Demek ki Kuran bize kolaylığı getiriyor. Hz. İbrahim (as)'ın dini gibi kolay, zorluk yok. "Sözü açığa vursan da gizlesen de birdir, çünkü şüphesiz O, gizliyi ve gizlinin gizlisini de bilir." Yani bilinçaltınızı da bilirim diyor Allah Ben. İçinizden geçeni de, bilinç altınızıda bilirim. "Rahman çocuk edinmiştir dediler", Şeytandan Allah'a sığınırım, "Andolsun siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup geldiniz." Bakın "Allah çocuk edindi," Hıristiyanların bu sözünü Allah nasıl karşılıyor? "Neredeyse bundan dolayı gökler paramparça olacak ve yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçü verecekti" diyor. Yani çok çirkin bir söz ediyorsunuz, diyor. O Allah'ın bir kulu Allah'ın bir Peygamberi, Allah niçin çocuk edinsin? "Ve onların hepsi Kıyamet günü O'na yapayalnız tek başlarına gelecekler" diyor. Bunda da bir sır var daha önce anlattıklarımı düşünenler ne demek istediğimi anlarlar. En'fal Suresi, şeytandan Allah'a sığınırım, "Onlar seni aldatmak isterlerse şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekledi." İkinci anlamı olarak, Hz. Mehdi (as)'a bakan bir ayet aynı zamanda, "onlar seni aldatmak isterlerse şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekledi". Yani müminler topluluğu, inşaAllah. "Ve onların kalplerini uzlaştırdı, sen yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile onların kalplerini uzlaştıramazdın. Ama Allah aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır. Hüküm ve hikmet sahibidir". İşte bizim de yapacağımız budur. Ne yapacağız? Müminlerin kalplerini uzlaştıracağız. Aralarını bulup düzelteceğiz Şii, Sunni ayrımını kaldıracağız. Bu Hz. Mehdi (as)'ın görevidir aynı zamanda. "Çünkü O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." Bizim de Hz. Mehdi (as) öncüsü olduğumuz için bu görevi yapmamız gerekir. "Ey Peygamber sana ve seni izleyen müminlere Allah yeter." İkinci anlamı, ‘Ey Mehdi sana ve seni izleyen müminlere Allah yeter.' İkinci anlamı budur. "Ey Peygamber, müminleri cehde karşı hazırlayıp teşvik et, eğer içinizden sabreden 20 kişi bulunursa ikiyüz kişiyi mağlub edebilirler ve eğer içinizden yüz sabırlı kişi bulunursa , kafirlerden binini yener. Çünkü onlar gerçeği kavramayan bir topluluktur." Ayeti Hz. Mehdi (as)'a uyguladığımız da ‘Ey Mehdi müminleri tebliğe hazırlayıp teşvik et, İslam ahlakının yayılması, Türk İslam Birliği için teşvik et. Eğer içinizden sabreden yirmi kişi bulunursa", demek ki küçük bir kadroya işaret ediyor inşaAllah, "ikiyüz kişiyi mağlub edebilirler." Yani dünya ne kadar kalabalık olursa olsun siz o küçük grubunuzla dünyaya hakim olacaksınız diyor Cenab-ı Allah. "Ve içinizden yüz bulunursa kafirlerden binini yener." Şimdi iki yüz ve içinizden yüz birleşince ne yapar? Üç yüz, Hz. Mehdi (as)'ın talebeleri kaçtı? Üç yüz on üç -ki yirmi kişiyi de eklersek üç yüz yirmi oluyor. Evet. Kafirlerden bakın binini yener diyor. "Çünkü onlar gerçeği kavramayan bir topluluktur" diyor. "İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cehd edenler, hicret edenleri barındıranlar ve yardım edenler işte gerçek mümin olanlar bunlardır". Bak iman edenler, hicret edenler, hicret ediyor Allah yolunda ailesini bırakıyor, kardeşlerini bırakıyor Müslümanların yanına gidiyor. "Allah yolunda cehd edenler (gayret edenler) müminleri barındıranlar" kendi evine alıyor kardeşlerini, adam mesela annesi babası ahlaksız oluyor, dinsiz imansız oluyor veyahut ensest ilişkiye girmeye çalışıyor ahlaksız adam. Evinden kaçıyor çocuk. Mesela kız çocukları vardır ensest ilişkiye teşvik edilen ve yahut ailesi ateist mason oluyor seni de ateist mason yapacağım diyor. PKK'lı oluyor seni de PKK'lı yapacağım diyor. Çocuk kabul etmiyor ve hicret ediyor. "Onları barındıranlar ve yardım edenler", para yardımında bulunuyor yiyecek yardımında bulunuyor, kıyafet yardımında bulunuyor. "İşte gerçek mümin olanlar bunlardır onlar için bağışlanma ve üstün bir rızık vardır" diyor Allah.

SUNUCU: Evet Hocam İzmir'den Metin Bey'in sorusuyla mı devam edelim? Yoksa?

ADNAN OKTAR: Ne diyor o kardeşimiz?

SUNUCU: Okuyorum o zaman Hocam sorumuzu. "Darwinist ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie Mayıs 1999 sayısının kapağında insanın atası ilan edilen Lucy'ye “Elveda Lucy” diyerek veda etmişti. Dergi de Lucy ve onun türü olan Australopithecus bir maymun olduğu ve insan soyunun ataları olmadıkları anlatılmıştı. Hocam kısa süre önce sizin evrimcilerin yalanlarını ortaya çıkarmanız sayesinde Ardi'nin de aslında nasıl bir maymun olduğunu anlattıklarına şahit olduk. Artık Darwinistler bu inadı bıraksınlar, ara form yok insan her zaman insandı, maymun da maymun sayın Hocam siz bu konuda neler söylersiniz?" demiş Metin Bey.

ADNAN OKTAR: Nedir Oktar? Sen bilirsin bu işleri.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Australopithecus bu Afrika maymunun insanın atası gibi ilan etmeye kalkmışlardı. Tabii alakası yok. Siz de Ardi'yi geçtiğimiz günlerde açıkladınız Hocam. Özür dilettiniz, yeri öptürdünüz.

ADNAN OKTAR: Bak Ardi onlara sevimli sevimli gülüyor, "ben buradayım" diyor ve "hiçbir değişikliğe uğramadım" diyor hayvan.

OKTAR BABUNA: Ondan sonra özür dilediler zaten hemen akabinde Ida diye bir şey çıkardılar Lemur fosili dediniz. Gösterdiniz birkaç hafta sonra hemen özür dilediler. The New York Times'da çıktı, hatta kayıp halka diye bakın bu şekilde ilan etmişlerdi. Türk basınında yer almıştı ondan sonra siz düzelttikten sonra hayır bu Lemur Fosili dedikten sonra. The New York Times'da çıktı Hocam.

ADNAN OKTAR: Anladığım her halkayı bunların kafasına geçiriyoruz. İnşaAllah. Var ya Afrika'da tipler halkaları üst üste boyunlarından geçiriyorlar. Halkalardan boyunları uzadı böyle inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Geçtiğimiz günlerde de bir ayak izi fosilini Hocam, siz ona da cevap verdiniz. Normal 397 milyon yıllık bir timsah ayak izi. Timsahın yürüme stili var; ayaklarını çapraz olarak atıyor. Böyle mükemmel bir canlıya ait. Bunu güya kara canlılarını ara geçiş formu gibi göstermeye çalıştılar. Halbuki normal mükemmel bir timsaha ait olduğu çok açık bir şekilde anlaşılıyor. Bunu hep yapıyorlar Hocam mesela, ata da yapmışlardı, siz açıkladınız birçok şeyleri var. Küçük bir kara canlısı, kurt benzeri bir şeyi atın benzeri gibi göstermeye kalktılar. Halbuki bunun böyle olmadığı çok net bir şekilde belli, çünkü o gösterdiklerini iddia ettikleri fosilden çok daha eski at kafatası var. Bakın bu Yaratılış Atlası'ndan Hocamızın, 45 milyon yıllık ‘Eosen dönemine' ait at kafatası. Halbuki bunların atası diye iddia ettikleri, normal bir kurt benzeri bir kara canlısı. Güya atın atası diye göstermeye kalktılar. Aynı dönemden at kafatası var mesela göz, sadece süngerlerin ve solucanların yaşadığını iddia ettikleri bir dönemde mükemmel göz ortaya çıktı. Bakın fosillerde ‘Trilobit' denen bir canlı türü bu nesli tükenmiş mükemmel bir göz yapısına şahit 350- 400 milyon yıllık hatta 500 milyon yıllık olanlar var. Bu da Hocamızın Atlas'ından. Yani her söyledikleri yalan çıkıyor.

ADNAN OKTAR: Hepsini diyorsun, Hocamız boğazlarına tıkıyor diyorsun.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam inşaAllah. MaşaAllah.

ADNAN OKTAR: EvelAllah. Apiticus tipiticus bilmem ne falan bize sökmez, gereğini yapıyoruz inşaAllah. Orada burada dindar hocaları, evrimci hoca diye ortaya çıkarsalar? O da kurtarmıyor.

OKTAR BABUNA: Siz zaten Kuran'daki delilleriyle açıkladıktan sonra sustular, bir şey diyemeyecek hale geldiler.

ADNAN OKTAR: Bana fosil getirecekler kardeşim. Bak, biz fosil getiriyoruz, onlar da bize fosil getirecekler. Getiremedikleri müddetçe konuşacakları laf yoktur. Proteinlerin tesadüfen meydana gelemeyeceğini onlara ispat ettik. Başka neler var, sen de güzel resimler vardır Oktar, göster.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, güzel canlılar var inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Mesela bak, yavrusunu bilmesi, gidip ona yiyecek getirmesi, kuş kafalı diyorlar. İnsanlar bile egoist. Çocuklarını cami kapılarına bırakıp kayboluyorlar. Çocuğunu atıyor adam, sokağa bırakıp gidiyor. Bak, hayvan olduğu halde çok uzak mesafelerden kendisi aç bile olsa, yiyecek bulup, alıp getirip yavrusuna onu yediriyor, maşaAllah. Bak hepsinde simetri ve Altın Oran var. Bak, süsler, güzellik, renkler, maşaAllah. Milyonlarca çeşit böyle maşaAllah. Bak hepsinde Altın Oran, masumluk, temizlik değil mi, Allah'ın Cemal isminin tecellileri. Renklere bak maşaAllah, renk cümbüşü, her renk var. MaşaAllah cennet kuşu gibi.

OKTAR BABUNA: Siz söylemiştiniz Hocam, vahşi hayvanların da bu kadar dost olması bu dönemde.

ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as) devrinde olacak bu, Hz. Mehdi (as) devrinin özelliğidir, evet. MaşaAllah, bak renkler nasıl göz alıcı, nasıl güzel. MaşaAllah, nasıl mükemmel simetri var. Hani mutasyon, hani tesadüf? Sağda ne varsa solunda da aynısı var. Rengarenk ve birbirinden güzel maşaAllah. Bak, hepsinde bir mazlumluk ve tatlılık var, efendilik var. Deve de çölde çok mübarek bir hayvan, güzel hizmetler veren, değil mi çok dayanıklı bir hayvan. Allah çöl için özel yaratmış. Darwin ne diyor "tepem mi atıyor" diyor, tavus kuşunun süsünü görünce diyor.

OKTAR BABUNA: Teorimden soğuyorum diyor, hastalanıyorum diyor.

ADNAN OKTAR: Eksi altmış derecede donuyor herhalde. Çünkü bunu açıklayamıyor yani, buradaki simetri, buradaki mükemmellik, buradaki süs. Hayvanın başında sorguçlar, alnı, bütün vücudu boydan boya muhteşem süs içerisinde. Evrimle nasıl açıklasın bunu? MaşaAllah, Hz. Süleyman (as) kıssasında var, Hz. Süleyman (as) "boyunlarını ve bacaklarını okşuyordu" diyor atların. Çok muhteşem görünüşleri maşaAllah. Bunların konuşması da hayret verici. Geçenlerde bir tanesi vardı, çocuk yanında kalmış uzun süre, aynı çocuk gibi ağlıyor, çocuk gibi gülüyor yani tam ayırt edemezsin. Onun filmini gösterelim yarın, inşaAllah. Mesela bak görüyor musun kanattaki simetriği, tek tek tek aynısı öbür tarafta da var.

SUNUCU: Bu da Darwin'i zor duruma sokan bir canlı.

ADNAN OKTAR: Zor duruma değil, komaya sokuyor.

OKTAR BABUNA: Siz hep vurguluyorsunuz Hocam, Altın Oran’la yaratılış var yani bu çok büyük bir mucize. 1.618 diye bir rakam çıkıyor oranladığınız zaman kaşının, gözünün genişliğini işte burun genişliğine oranı ya da ellerdeki, parmaklardaki oranlar. Kaplanın yüzünde, çiçeklerde, kozalaklarda, her şeyde çıkıyor doğada maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah insanda da, hayvanda da hep 2'yi çok kullanır. Çünkü bak 1'den geriye gittiğinde sıfıra geçersin, ama 1'den 2'ye geçtiğinde, o tarafa doğru bir adım atılmıştır artık. Yani Kuran'da da bu çok geçer, yani 2, 2, 2, 2 hep 2'ler geçer. Birinin yanında hep birisi vardır, mesela meyveleri de Allah çift yaratıyor cennette de. Mesela insanın da iki gözü var, iki burun deliği var, iki kulağı var. Mesela azı dişi sağda varsa, solda da var, iki kolu var. İki bacağı var yani her şey simetri, hep 2'yledir. Mesela beş parmak sağda, beş parmak solda. Ayakta da yine beş parmak sağda, beş parmak solda. Toplam 20, yine 2'nin katı, 2'nin 10 katı. Yani hep 2'yi Cenab-ı Allah kullanıyor, simetri de temel yani bir tarafta ne varsa, öbür tarafta da o var inşaAllah. Furkan Suresi, 56; "Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik" diyor Cenab-ı Allah Peygamberimiz (sav)'e. "Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik", Hz. Mehdi (as)'ın da vasıflarıdır bu özellik. 56. ayet, 25. sure. 25 çarpı 56 hicri 1400 veriyor. 1400. Ebcedi 1981'i veriyor. O da aynı tarihi vermiş oluyor ve dolayısıyla Hz. Mehdi (as)'a baktığını anlıyoruz.

OKTAR BABUNA: 1956 da Risale-i Nur'un serbest bırakılışı ve 56 münafıkane sistemin çöküşü diyor Said Nursi.

ADNAN OKTAR: Evet. 1956'yı Said Nursi çok önemli bir tarih olarak görüyor. O yönden de ilginç tabii. Enbiya Suresi'nde 107. ayet: "Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik." Hicri 1430.

OKTAR BABUNA: 2009.

ADNAN OKTAR: 2009'u veriyor evet. "Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik." Peygamberimiz (sav)'e hitap var, ama ebcedi de Hz. Mehdi (as)'a bakıyor inşaAllah. 1430, 2009 tarihini veriyor. "Andolsun", bir üstteki ayet, "andolsun, Biz zikr'den sonra Zebur'da da şüphesiz arza salih kullarım varisçi olacaktır diye yazdık". Bu ayet zaten doğrudan Hz. Mehdi (as)'a bakıyor. Çünkü arza hakimiyet var. Ve Tevrat'ta ve Zebur'da Hz. Mehdi (as)'dan bahsediyor zaten. Çok uzun bahseder. 2051 veriyor ebcedi de. Dünya hakimiyeti. Tam dünya hakimiyeti. İnşaAllah. Enbiya Suresi'nde bu ayete kardeşlerimiz isterlerse bakabilirler. Mesela Enbiya Suresi yine 86, "onları rahmetimize soktuk." Allah rahmetiyle onları kuşattı diyor Cenab-ı Allah. "Şüphesiz onlar salih kimselerdi." Bu ayetin ebcedi de 2066. Yine dünya hakimiyetinin en güçlü tarihlerini veriyor. En gelişmiş tarihlerini veriyor. Avrupa'daki yiğit kardeşlerimiz şu an bizleri izliyorlar. Azerbaycan'dan izliyorlar. Bütün Türkiye şu an izliyor. Hepsi gece gündüz dua etsinler. "Ya Rabbi bize Türk İslam Birliği'ni nasip et. Ya Rabbi bize Hz. Mehdi (as)'ı nasip et. Ya Rabbi bize Hz. Mesih İsa (as)'ı nasip et. Ya Rabbi dünyada dirlik düzenlik nasip et. Biz görelim" diyecekler "Ya Rabbi, bize gözlerimizle görmeyi nasip et" diyecekler. İnşaAllah. Yoğun dua etsinler. Herkesi duaya teşvik etsinler. Bakın kısa sürede İslam ahlakının dünyaya hakim olduğunu görecekler. Bütün İslam alemi dua ettiğinde yani ay, yıl hesabıyla hakim olacak söyleyeyim. Yani çok kısa bir süre kaldı inşaAllah. Sadece dua. O kadar. Yani dediğimin doğru olduğunu görecekler. Yani "Hocamız demişti hakikaten" diyecekler. Hayret edecekler. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Her dediğiniz hakikaten Allah size söyletiyor ve oldurtuyor Allah ondan sonra hemen akabinde.

ADNAN OKTAR: İnşaAllah. Şimdi bak şimdi sorun ne biliyor musun? Mesela bak köşe yazarı Darwinist hocalar var bazı. Bunlara sorun. Diyorlar ki insan maymundan türemiştir. Peki diyoruz: "İslam ahlakı dünyaya hakim olabilir mi Hocam?" diyoruz. "Olur mu öyle şey" diyorlar. "Geçmiş o artık" diyor. Bu birbirine paralel. Onun için böyle insanların yüzünden İslam ahlakı dünyaya hakim olmuyor. Bu kardeşlerimiz, bütün mümin kardeşlerimiz bu etkiden çıksınlar, dua etsinler. "Ya Rabbi İslam ahlakını dünyaya hakim et" desinler, İslam ahlakı dünyaya hakim olacak inşaAllah. İsra Suresi'nde 7. ayet, "Sonunda vaat geldiği zaman" diyor. Ebcedi 2019. Allah'ın vaat ettiği Hz. Mehdi (as). Kıyamet’e işaret ediyor, ama ikinci anlamı Hz. Mehdi (as)'a işaret ediyor. "Sonunda vaat geldiği zaman." Net tarihi 2019 veriyor ebcedi. Harf harf toplasın kardeşlerimiz, bakabilirler.

OKTAR BABUNA: Bazı canlılar kamuflaj için çeşitli yöntemler kullanıyorlar. Bu da çeşitli cisimlerin altına saklanarak gizliyor kendini.

ADNAN OKTAR: Vay uyanık vay, vay uyanık vay. Tam arazi konumunda şu an.

OKTAR BABUNA: Tam, evet, inşaAllah. Bazı diğer değişik balık türleri var. Bunlar da yakalanmaktan bakın şu şekilde kurtuluyorlar. Şimdi yaklaşıyor. Bunu yakalamaya çalıştığı anda, bakın şişerek yiyemeyeceği bir konuma geliyor. Dolayısıyla dişini geçiremiyor ve bırakacak biraz sonra.

ADNAN OKTAR: Koskoca dobiş o artık. Ne yapsın onu hayvan.

OKTAR BABUNA: Evet, o anda şişti kurtardı kendini. Yoksa çok yavaş hareket eden bir balıkmış normalde, ama Allah bu şekilde bir korunma mekanizması yaratmış.

ADNAN OKTAR: Bu herif ne yapıyor?

OKTAR BABUNA: Bu da diken çıkartıp şişiyor korunmak için.

ADNAN OKTAR: İşte Allah her birini bir süs olsun diye yaratıyor. Bir harikalık. Yani her hayvanda bir harikalık vardır. Her böceği bir harika yönü var. Arının ayrı, karıncanın ayrı, başka hayvanın ayrı. Mesela diğer büyük hayvanların da. Mesela atın kendine has özellikleri oluyor. Kirpinin kendine has, tilkinin kendine has... Tilki kurnazlıklarıyla ünlüdür biliyorsunuz ama yavrularına bakışında, yavrularına yaklaşımındaki tavrıları da çok orijinal ve değişik oluyor.

SUNUCU: Zebra da çok enteresan. O da göz kamaştırma özelliğini kullanıyor. Yani karşısındaki canlının gözlerini kamaştırıyor üzerindeki deseninden dolayı Hocam.

OKTAR BABUNA: Bu bir Mantis karidesi. Ahtapot yaklaşıyor kendisine doğru. Önünde tokmak. Bir önce kendini gösteriyor böyle kalkıp.

ADNAN OKTAR: Dayılanıyor.

OKTAR BABUNA: Evet. Ahtapotun en hassas kısımları gözleriymiş. Mantis karidesinin de tokmak gibi. Bakın burada göreceksiniz böyle kalkül şeklinde önde organları var. Bununla gidip gözüne vurup. Bakın şimdi gidip aynı şeyi tekrar yapacak. Normalde başetmesi imkansız ahtapotla ama bu şeyle gidiyor çok süratli olarak gözüne çakıp kaçıyor. Zaten ondan sonra ahtapot da bırakıp gidecek.

ADNAN OKTAR: Yani bak dayı olduğu için arkasından da kovalıyor. Beşer beşer gelin ne fark eder falan gibisinden.

SUNUCU: Bunu yapacağını nereden biliyor işte?

OKTAR BABUNA: Evet. Gözünün hassas olduğunu nereden biliyor? MaşaAllah. Bu balıkta da mesela kuyruğında göz biçiminde bir desen var. Bakın bunda da kuyruğu ve başı aynı, hemen hemen aynı. Karıştırıyor canlılar onun için böyle. Koruma şeklinde yaratılmış. Koruma mekanizması şeklinde. Bu da bir yosun değil, deniz atı yosun şeklinde böyle. Bu da bu şekilde kamufle edebiliyor kendini. Diğer canlılar farkına varamıyor bakın. Tam yosuna benziyor. MaşaAllah. Burada da zehirli bu şey, her canlıyı felç edebilen bir deniz bitkisi bu. Ama bu Palyaço Balıkları'nın özel bir mekanizması var. Transparan bir madde var üzerlerinde. Sürtünerek bakın o kesecikleri patlatıyorlar. Her canlıyı felç eden madde salgılanıyor fakat bunlara etki etmiyor ve bunlarda hemen bağışıklık sistemleri bir immunite geliştiriyor bu maddeye karşı, dolayısıyla sadece bunlar bu değişik deniz canlısının içinde yaşayabiliyorlar. Yoksa her canlı ölüyor onunla temas eden.

ADNAN OKTAR: Oktar Hocam, şu Feride Hakcan'ın Tokat'tan gönderdiği yazıyı oku.

OKTAR BABUNA: "İnsanların ümitsiz olduğu ve hiç Hz. Mehdi (as) yokmuş dediği bir sırada Allah, Hz. Mehdi (as)'ı gönderir." (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 55). "Hz. Mehdi (as), Resulullah (sav)'in bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı zaman ve çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar." (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman) Kimi şahıs çıkıyor Hz. Mehdi (as) yüzyıllar sonra gelecek, diyor. Kimi Hz. Mehdi (as) geldi geçti, diyor. Kimi şahs-ı manevidir, diyor. Kimi Hz. Mehdi (as) hiç yoktur, diyor. Hepsinin ortada ittifak ettikleri tek bir konu var: "Bu yüzyılda İslam ahlakı hakim olmayacak, olsa bile bir lideri olmayacak, lideri olsa bile o Hz. Mehdi (as) değildir". Özetle, Hz. Mehdi (as)'ın bu yüzyılda gelmemesi konusunda kararlı bir tutum sergiliyorlar. Hiçbir güç Allah'ın takdirini bozamaz. Hiç Mehdi falan yokmuş dendiği bu asrımızda Allah Hz. Mehdi (as)'ı zuhur ettirecek, maşaAllah. Siz daha iyi bilirsiniz, alamet olmuş oluyor; Hz. Mehdi (as) hiç gelmiyecektir diyenlerin olması.

ADNAN OKTAR: Evet, tabii, tam bir panik havası var birçok kişide, inşaAllah. Başka bir yer daha aç oku.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. Necati Rahvan, Kastamonu. Şeytandan Allah'a sığınırım. "Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer gerçekten iman etmişseniz, en üstün olan sizlersiniz". (Al-i İmran Suresi, 139). "Hz. Mehdi (as) işi sıkı tutacak". (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 175.) Şeytandan Allah'a sığınırım. "Yoksa onlar işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz, Biz de işi sıkı tutanlarız". Hz. Mehdi (as), mücadelesinde asla bir gevşeklik göstermeyecek, mücadelesini çok sıkı tutacaktır. Azimli, kararlı, cesur, sabırlı, metanetli ve vefalı olacak. Çok yüksek bir ahlaka sahip olacaktır. Türk İslam Birliği oluşuncaya kadar, önüne çıkan her engeli aşarak, müthiş bir mücadele verecektir. Bu birliğin arkasından da Hz. İsa (as)'ın nüzulü ile birlikte İslam ahlakının dünya hakimiyeti gelecektir. Allah, görünmeyen meleklerle Hz. Mehdi (as)'a yardım edecektir. Maddi manevi her yönden "İman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz", ayet-i kerimesi, dünya çapında tahakkuk edecek ve iman eden gerçek Müslümanlar Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) devrinde dünyaya hakim olacaklardır. Bütün alametler oluşmuş, vakit gelmiştir. Anlamazlıktan gelenler önemli değil. Bu durum Allah'ın kaderini değiştirmez inşaAllah. "Hz. Mehdi (as), doğu tarafından çıkacak. Karşısına dağlar bile dikilse onaları ezip geçecek. O dağlarda kendisine yol bulacaktır". (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar)

ADNAN OKTAR: Yani karşısına engeller çıkacak demek ki, Hz. Mehdi (as) o engelleri aşacak.

OKTAR BABUNA: Evet. Allah'ın vaadi de var. Mutlaka kaderde olacak, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet. Bütün mesele müminlerin birbirini sevmesinde. İnsanların birbirine şefkatle yaklaşmasında. Kardeşçe yaşamamız. Zaten Kıyamet’e çok az bir vakit kaldı. Dünya; pir-i fani dünya. Son anlarındayız dünyanın. Sevgi ile, muhabbet ile, Allah'ın Kitabı'na sarılacağız, Allah'a sıkı sıkıya sarılacağız. Cenab-ı Allah'tan rahmetini, cennetini, rızasını talep edeceğiz. Ama hepsinin üzerinde rızasını isteyeceğiz. Allah'ın rızasına kavuşursak, Allah'ın izniyle zaten her şey tamam demektir. Müminin tek amacı Allah'ın rızası olacak. Cenneti de Allah'ın takdirine kalmış, inşaAllah. Lütfeder de bizi cennetine koyarsa, yedi kapısından gireceğiz Allah'ın izniyle. Firdevs cennetlerine, Adn cennetlerine inşaAllah. Orada Resulullah (sav)’i kucaklayacağız, Hz. Musa (as)'ı kucaklayacağız. İbrahim (as), İshak (as), Yakup (as), Said Nursi, Elmalılı Hamdi Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, İmam Rabbani Hazretleri, Abdülkadir Geylani, hepsi oradalar Allah'ın izniyle. Sohbet edeceğimiz, konuşacağımız çok konu var. Şehitlerimiz. Hz. Ali (ra), Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra)... Ondan sonra Hz. Ömer (ra), Hz. Ebubekir (ra) inşaAllah. Hepsi inşaAllah. Yeni şehitlerimizi de orada göreceğiz, onlardan da feyz alacağız, güzel sözler duyacağız inşaAllah. Böylece güzelliğin, mutluluğun, sevincin en yüksek noktalarına çıkacağız inşaAllah. Cenab-ı Allah'ın bizi burada tutmasının sebebi zaten bu güzellikleri görmemiz. Yoksa cennetin sırf meyveleri, sırf kıyafetleriyle biz mutlu olmayız. Tabii. Allah aşkıyla biz orada mutlu olacağız inşaAllah. Allah sevgisiyle mutlu olacağız.

OKTAR BABUNA: Allah razı olsun Hocam.

SUNUCU: Hocam ağzınıza sağlık. Çok teşekkür ederiz tüm dinleyicilerimiz ve izleyicilerimiz adına size. Oktar Bey size de çok teşekkür ederiz.

OKTAR BABUNA: Ben teşekkür ederim.