Sohbet -1314 Ocak 2010

SUNUCU: İyi akşamlar. Her akşam canlı olarak yayınlanan Adnan Oktar ile Başbaşa programına hoş geldiniz. Bu akşamki çok değerli konuklarımız Beyin Cerrahı Sayın Oktar Babuna ve kitapları bütün dünyada okunan ve takip edilen Sayın Adnan Oktar. Nasılsınız? Hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Teşekkür ederim, siz de hoş geldiniz.

SUNUCU: Hocam, çok güzel sorular var elimde. Bu arada sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı, nasıl başlamak istersiniz?

ADNAN OKTAR: Efendim, sizin soru sormanız bizim çok hoşumuza gider. Sizin soru sormanızı isterim.

SUNUCU: Ben şu an gündemi oluşturan, herkesin derinden üzüldüğü depremden bahsetmek istiyorum. Onunla ilgili bir soru var. İlk başta ona yer vermek istiyorum. Haiti’deki meydana gelen deprem, 200 yılın en büyük depremiymiş. Yaklaşık 500 bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyormuş. Deprem ile ilgili ne düşünüyorsunuz Hocam, diye sormuş Aslı Yürekli, Sakarya’dan sormuş.

ADNAN OKTAR: Deprem olduğu için ben üzülmedim, üzülmem de. Çünkü deprem, Allah’tan kaderin tecellisi olarak meydana getirilen olaydır ve hikmetle, hayırla meydana getirilir. Ölenler şehit olurlar. Yanarak ölenler, depremde ölenler genellikle şehit olurlar. Onları Allah verdi, Allah aldı, dolayısıyla üzülme olmaz. Yani hiç kimsenin de üzülmesine gerek yok. Çünkü üzülme Allah’a isyan anlamına gelir, değil mi, canları alan Allah’tır. Biz dünyaya gelirken nasıl Allah (haşa) bizden izin almadıysa değil mi, geri alırken de bizden izin almaz. Hikmet ve hayırla olur o. Haiti’de çok fazla Müslüman kardeşimiz var. Haiti, biliyorsunuz İslamiyet’in çok yayıldığı bir ülke, halen de hızla yayılıyor. Bir de Vodoo dini yaygın, yani büyü dini yaygın böyle, gördüğüm kadarı ile. Ama mühim olan, tabii hepsi insan nihayet. Cahil oldukları için, İslam’ı bilmiyorlar, dini bilmiyorlar, o insanlara yardım etmemiz lazım. Şimdi biz ne yapacağız? Bizim yapacağımız, oradaki kardeşlerimize gücümüzün yettiği kadar yardım etmek. Müslüman kardeşlerimiz oraya gidecek, işte İHH olsun, diğer şeyler Deniz Feneri, efendim başka ne varsa böyle Kızılayımız, oraya gidip bu kardeşlerimizle samimi olacaklar, onların gönüllerini alacaklar, onları yatıştıracaklar. Onları üzüntüye teşvik etmek cinayet olur. Ağlamaya, bağırmaya teşvik etmek cinayet olur, sağlıkları bozulur, ruh sağlıkları bozulur. O çok tehlikelidir, yani üzülün, ağlayın, bak işte anneni kaybettin, babanı kaybettin, nasıl üzülmezsin sen, ne biçim insansın değil mi, at kendini yerden yere, bayıl, komaya gir, hastaneye kalk, o zaman sevdiğini anlayalım denmez. Yani bunlar sevginin ölçüsü değildir. Geride kalanlara biz sağlık, sıhhat, selamet diliyoruz. Allah onlara uzun ömür versin. Dolayısıyla orada onlara sevecen yaklaşacağız. Onların sevgiye, şefkate, merhamete ve hepsinin üzerinde derin imana ihtiyaçları var. Derin Allah sevgisine ihtiyaçları var. Biz onlara bunu sağlayacağız. Maddi yardım yapacağız, ilaç yardımı gerekir. Ondan sonra, prefabrik evler gerekiyor, çadırlar kurulacak, Kızılay zannediyorum bol miktarda çadır götürür, umuyorum. Ama biraz acele gidilmesi lazım, yani 10 gün sonra giderse bunun pek o kadar kıymeti olmaz. Çünkü 10 gün içersinde o insanlar akılalmaz yıpranırlar, yani açık havada falan çok güç olur. Yıldırım hızı ile olması lazım. Hemen bu akşam karar verip yarın orada olmaları lazım hemen, yıldırım gibi. Hava yolu tercih edilecek, ağır nakliye uçakları olacak. Gemi ile de olmaz, bu iş uzar. Daima nakliye uçakları ile jet gibi götürüp hemen şey yapmaları lazım. Mesela şu çocukcağızın böyle ağlaması (Haiti’den fotoğraf), bunun teşvik edilmesi akılcı bir şey değildir. Bu çocuğun teselli edilmesi, bunun rahatlatılması çok önemlidir. Çünkü bu, bu sefer ruh hastası olur bu. Yani bir de oradan kaybedersiniz bunu, inşaAllah. Birini enkaz altından çıkarırsın, öbürünün aklını enkaz haline getirirsin, kafasını enkaz haline getirirsin. Onun için üzüntüye teşvik olmaz. Hayır gözü ile bakacağız, hayır ile yaklaşacağız. Sağımız hayır, solumuz hayır, her tarafımız hayır. Şeytandan Allah’a sığınırım. Müminun Suresi, 75. “Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek de” yani üzerlerindeki zararı giderirsek de, “taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.” Yine devam ederler, diyor Allah. “Andolsun, Biz onları azapla yakalayıverdik fakat yine de Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp-yalvarmadılar.” Allah, Bana yalvarın diyor. Bana kul olun, Beni sevin, Ben sizi ibadet için dünyaya gönderdim diyor. “Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.” Mesela bak bu da olmaz, umutlarını kaybetmek. Allah, Bana dönün ve Beni sevin diyor, umut kaybedecek bir şey yok. Müslüman bunu yapmaz, umudunu kaybetmez. “O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz” diyor Allah. Bakın ne demek istiyor Cenab-ı Allah, Ben sizi imtihan ettiğimde, umudunuzu kaybetmeyin, Ben bunu beğenmiyorum diyor Allah. Az şükrediyorsunuz diyor, az şükrederseniz nimeti elinizden alırım diyor, değil mi? Yalvarıp yakarın diyor, dua edin Bana diyor, değil mi, Ben sizin ilahınızım diyor Allah ve boyun eğin Bana diyor Allah. “Rablerine boyun eğmediler” diyor. “O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir.” Tabii biz yani daha önceyi hatırlamıyoruz, birden bizi dünyaya getirdi Allah. “Hepiniz yalnızca O’na döndürülüp toplanacaksınız.” Bak bu çok önemli. Demek ki hiç kimse bu dünyada kalmıyor. Depremle de olsun bilmem başka şeyle de olsun gidecek olan gidecek yani. Dolayısıyla işte şurada deprem oldu, adamlar öldü. Kardeşim, sen ölmeyecek misin? Sen de kanserden öleceksin, kalbin tutacak öleceksin, trafik kazasında öleceksin, bir şey ile öleceksin ve Allah’ın huzuruna gideceksin. Demek ki hepimiz gideceğiz. O zaman, o üslup çok yanlış. Rabbine, mümin boyun eğecek, inşaAllah. Topluca ölmüş; tek tek mecburi değil Allah can almaya, bazen de toplu alır. Tek vefat ettiğinde niye şaşırmıyorsun, toplu olunca niye şaşırıyorsun? “O, yaşatan ve öldürendir;” Ben yaşatırım, Ben öldürürüm, diyor Allah. Bakın deprem öldürmez, Ben öldürürüm, diyor Allah. “Gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) de O’nun (kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?” diyor Allah. “Hayır; onlar, geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler. Dediler ki: “Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?” Yeniden mi dirileceğiz, diyorlar. Yani bırak diyor, bunları diyor, toprak olduk artık kemik olduk diyor, biz nasıl diriliriz diyor. Peki daha önce hiç yoktun, renkli bir dünya görmeye başladın, ses duyuyorsun, konuşuyorsun, hatıraların var, yiyiyorsun, içiyorsun, müzik dinliyorsun, birden canlı bir varlık haline geldin. Bunu yapan güç bir daha niye yapamıyor yani, yani neye göre yapamıyor, nereden çıkarttın bunu? Bir kere tam anlamıyla yapmışsa, buna güç yetirdiyse, bir daha bunu rahatça yapabileceği anlaşılmıyor mu? “Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı” diyorlar. Bak, bu tehdit bize de yapıldı, daha önceki atalarımıza da. Her zaman her dinde bu yapılmıştır. İşte helala harama dikkat edin, yeniden siz dirileceksiniz gibi. “Bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.” Bırakın bunları diyorlar, yani doğduk işte, olduk diyor. Nasıl oldun? Boşver, diyor. Tamam işte, boşverse ona göre, boşvere göre karşılık alır işte. İnşaAllah. “De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?” diyor Allah, soruyor. Kime ait o binalar her yer kime aittir? “Allah’ındır diyecekler” diyor Allah. “De ki: “Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?” diyor. “De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” Yedi göğün, yani katmanlar, yedi gök katmanları, “ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” diyor Allah. “Allah’ındır diyecekler. De ki: “Yine de sakınmayacak mısınız?” Peki nasıl oluyor bu yani? Kime sorsan, Allah’a inanıyorum, diyor. Peki ahirete nasıl inananmıyorsun? Yani bu nasıl bir İlah inancı? “De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin: ) Her şeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor.” Allah, Benim korunmaya ihtiyacım yok diyor, ama Ben koruyorum diyor. "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?" Niye büyünün içine giriyorsunuz, diyor Allah. “Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir.” Bak Allah Hıristiyanların o düşüncesini de eleştiriyor. “O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi.” Yani çatışma olurdu aralarında diyor Allah, öyle bir şey olsaydı. Kendi yarattığını götürürdü. “Ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı.” Ve ilahlar savaşırdı o zaman diyor, mücadele ederlerdi diyor. “Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir. Gaybı ve müşahade edilebileni bilendir;” Yani geçmişi de bilir, geleceği de bilir, şu anı da bilir, diyor Allah. “... onların ortak koştuklarından yücedir. De ki; "Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,” "Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma." Beni başka bir yere götür Ya Rabbim diyor. Bakın diyor, "De ki: Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,” yani o yeri yakıp yıkacaksan diyor Allah, ayet. "Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma." Beni oradan çıkart, diyor. “Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.” Yani bunu yaparız diyor Allah. “Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır;” tebliğ yapın diyor, dini yayın, anlatın. “Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.” Ne yaptıklarını biliyoruz diyor Allah, çünkü Kendi yaratıyor. “Ve de ki: "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim." Şeytandan Allah’a sığınılacak. Yanında bulunmalarını da istemiyor. “Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin." Yani getir dünyaya diyor, bak nasıl mümin olacağım, nasıl iyi olacağım diyor. “"Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Yani güzel, samimi amellerde bulunayım, samimi eylemler yapayım. “Asla,” diyor Allah. “... gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.” Asla dönemezler diyor, Allah. Reenkarnasyoncu arkadaşlara buradan özellikle belirtiyorum, ayette bak önlerinde, “onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar ”, Kıyamet, insanların ayağa kaldırılacağı güne kadar, “bir engel berzah vardır” diyor. “Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur.” Artık kavim, ırk düşün hiçbir şey yoktur diyor Allah. “... ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.” Sen hangi ailedensin, işte, Bebek’te mi oturuyorsun falan filan böyle sormazlar, diyor. “Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Tabii tartı deyince böyle bazı tipler terazi zannediyor o üzerine çıkılan, öyle bir şey yok. O Allah’ın yaptığı tespit burada kastedilen. “Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, Cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır. Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler” diyor Allah. Yani bütün yüzlerindeki etler dökülecek diyor Allah cehennemde, cehennem ateşinde diyor. Ve Benim bütün bu tehditlerimle diyor onlar daha da azıyorlar diyor Allah, başka bir ayette, yani daha da uzaklaştırıyor diyor açıklamalarım. Ama tabii bunu da yaratan Allah’tır. Dolayısıyla bizim, yani ölüm durumunda, bu tip olaylarda yapmamız gereken şeyleri Allah bize söylüyor. Bak, boyun eğmemiz, yalvarıp yakarmamız, umudumuzu kaybetmememiz, çok şükretmemiz, çok şükredilmesi, Ahiret inancımızın güçlü olması, ölümün Allah tarafından yaratıldığını bilmemiz ve diğer güzel Allah’ın müjdeleri. Mesela diyor ki Cenab-ı Allah, depremde ölenlenler şehittir diyor Cenab-ı Allah. Ne güzel, yani dünyada kalıp ne yapacak yani? Şehit olarak gittiyse, son derece rahat bir hayat onun için. Daha ne istiyor yani, inşaAllah. Dolayısıyla Allah hepsine, vefat edenlere rahmet etsin. Ondan sonra, canını verenlere, Cenab-ı Allah’ın Katına ulaşanlara Allah güzellik, rahmet ihsan etsin, sağ kalanlara da sabır, sağlık, sıhhat, mutluluk, neşe nasip etsin Allah. Dolayısıyla biz de onların üzülmesini istemiyoruz. Üzülecek bir şey yok, gayet normal. Nasıl bir trafik kazasında bir insan öldüğünde bir felaket değilse bu, bir hayırsa değil mi, mesela kanserden ölüyor, ülserden ölüyor, beyin kanamasından ölüyor. Tabii, ne bileyim işte kuş gribinden, domuz gribinden, her şeyden ölüyor insanlar. Yani durduk yere sebepsiz de ölüyorlar. Dolayısıyla ölümü felaket gibi göstermek olmaz. Ölüm, doğum gibi son derece doğal, tabii bir şeydir. Allah’ın bir kanunudur. Mümin onu saygı ile karşılayacak ve güzellik olarak görecek. Felaket tellallığı olmaz. Buna dikkat edeceğiz inşaAllah.

SUNUCU: “Saygıdeğer Adnan Hocam, geçen günlerde Malezya’da Rabbimiz’in Allah isminin gayrimüslimler tarafından kullanılmasının Müslümanlar tarafından tepki ile karşılandığının ve 3 kilisenin ateşe verildiğinin haberini okudum. Müslümanlar Hıristiyanların misyonerlik yaptığını düşünüyorlarmış. Böyle bir tutum doğru olur mu Hocam?” Doğan Yazıcı, İzmit’ten sormuş.

ADNAN OKTAR: Doğan kardeşimiz güzel söylüyor, böyle bir şey tabii ki mahsurlu değil. Niye mahsurlu olsun, biz zaten Allah demeleri için uğraşmıyor muyuz? Yani bu çok şeytani bir hata olur. Adam namaz da kılabilir Hıristiyan. Niye namaz kılıyorsun; dört kilise daha yakalım. Adam oruç tutacak; 10 kilise daha yak. Şarap içmeyecek; 90 kilise daha yak. Bunlar akıl değil, çok çok yanlış, şeytanın kışkırtması. Allah’ın adını anmaları çok büyük bir nimettir; zaten Cenab-ı Allah da Kuran da söylüyor; “gelin” diyor, “tek bir kelimeye gelelim, Allah inancına, tevhide gelin” diyor, Hıristiyan alemine. Bu bir arınmadır, dolayısıyla güzel bir şey. Hıristiyanlar Hz. İsa (as) zamanında hepsi Müslüman olacaklardır. Onlar bizim şefkatle, sevgiyle, muhabbetle koruyup kollamamız gereken Allah’ın emanetleri. Zaten her yerde eziliyorlar, zaten 100 küsur seneden beri ezildiler, bir de Müslümanlar devreye girip onları ezmeye kalkarsa bu çok vahşiyane bir hareket olur. O kilise yakanlar genellikle dinsiz oluyorlar. Yani kilise yakan gece gündüz camiye giden mi oluyor? Darwinist, materyalist, orada burada okumuş, İngiltere’de Avrupa’da okumuş, komünist kafalı, terörist kafalı, anarşist kafalı kişiler. Kilise yakılır mı? Kuran’da kiliselerin hükmü var. Kiliselerin ve sinagogların özellikle korunması gerekiyor. Bu akıl alacak gibi bir şey değil, yani çok şeytani çok büyük bir hata, çok yanlış. Musevilerin de korunup kollanmaları lazım, sinagoglar, kiliseler, camiler değil mi; Kuran’da özel olarak yeri olan, onların kutsiyeti ayrıca belirtilen ibadet yerleridir. Dolayısıyla oralara titiz olunur. Kardeşlerimiz herhalde bunu anlamışlardır tahmin ediyorum. Bu konuda çok özenli olsunlar inşaAllah.

SUNUCU: Evet Hocam diğer soru. “Hocam çevremde bazı insanlar kader konusunu samimiyetsizlikten ya da bilgisiz oldukları için yanlış değerlendirebiliyorlar. Mesela Hz. Hızır (as)’ın Kuran’da geçen kıssasında gemiyi delmesiyle denizde çalışan yoksulları zorba bir kraldan kurtarması hadisesi için Hz. Hızır (as)’ın haşa kadere müdahale ettiği gibi bir yanılgıları oluyor. Oysa siz söylüyorsunuz her şey kaderde bellidir diye. Acaba bu konuyu açıklayabilir misiniz?” Ufuk Hayıdoğlu, Kahramanmaraş’tan sormuş.

ADNAN OKTAR: İşte Hz.Hızır (as)’ın gemiyi delmesi kaderin bir bölümü. Yani mesela insan der, “bana doğru yol da gösterildi, yanlış yol da gösterildi, şimdi ben burada doğru yolu seçiyorum” der. Onu dediği an o da yine kaderinde olmuş olur. Ben der, cüzi irademle şu an karar verdim diyor, böyle haraket edeceğim diyor. cüzi iradesiyle karar verdiği şey zaten kaderinde olan olaydır. Cüzi irade denen olay kaderin içindeki bir bölümdür. Kaderin dışında cüzi irade olmaz. Yani bunu yanlış biliyor bazı kardeşlerimiz; cüzi iradeyi kaderin dışında zannediyorlar. Cüzi irade denen olay, kaderin içindedir. Allah’ın önceden bilmediği, önceden yaratmadığı hiçbir olay yoktur. Mesela bizim buradaki bu konuşmamız daha Big Bang’den önce vardı, daha kainat yokken vardı. Bunu çoktan konuşmuştuk ve bu soru çoktan sorulmuştu. Tabii ilk önce denizler oluştu, işte karalar oluştu, ağaçlar, hayvanlar oluştu. Sonra gelişti gelişti Selçuklular dönemi oldu, Osmanlı’nın yıkılışı oldu, cumhuriyet dönemi oldu, en sonunda biz olduk ve sonra da biz bunu konuştuk. Ama bu ne zaman konuşulmuştu? Daha Big Bang olmadan. Sonsuz evvelde konuşmuştuk. Sonsuz sonrada da sonsuz evvelde de Allah bunu bilir, bu şekilde olduğunu. Biz Allah’ın Katında her an hazırız, her an hazırız. Mesela çocukluğumuz, çocukluğumuzda evde süt içiyoruz, Allah Katında o sürekli durur hiç kaybolmaz. O sütten aldığımız tat, annemizle yaptığımız konuşma, okula giderken okul çantasını tutma şeklimiz, yürüyüşümüz, her adımımız, giydiğimiz pantolon, pantolonun markası hepsi Allah Katında hazır durur, hiçbir şekilde değişmez. Sonsuza kadar kaybolmaz. Konuşmalarımız, aldığımız tat, görüntüden aldığımız lezzet, vücudumuzda duyduğumuz hislerin tamamı, yani olduğu gibi canlı varlığımız tamamen canlı olarak Allah Katında duruyor. Şu an biz Allah Katında yine okula gidiyoruz, ilkokula gidiyoruz. Tabii şu an gidiyoruz ilkokula, yani ayrı bir zaman boyutunda şu an ilkokuldayız biz. Mesela oraya gitsek yine ilkokula başlamış oluruz. Ayrı bir zaman boyutunda lisedeyiz şu an, arkadaşlarımızla yine konuşuyoruz. Ayrı bir zaman boyutunda buradayız, ayrı bir zaman boyutunda da Hz. İsa (as)’la beraber sohbet ediyoruz şu an. Ayrı bir zaman boyutunda cenaze namazımız kılınıyor, ayrı bir zaman boyutunda herkesle birlikte kalktık. Ondan sonra değil mi, inşaAllah önümüzde ışığımız olacak, sağımızda da ışığımız olacak inşaAllah. Toplanma yerine doğru gidiyoruz Allah Katında şu an. Aynı anda inşaAllah cennette koltuklarda karşılıklı sohbet ediyoruz şu an. Aynı anda mesela 1000 katrilyonuncu senede yine cennetteki sohbetimiz devam ediyor. An olarak Allah Katında şu an hazır durumda, canlı olarak. Ve Allah kaybolmayacağı için haşa o görüntüler ve varlıklar da asla kaybolmaz. Sonsuz evvelde de, sonsuz sonrada da o sürekli durur canlı olarak. Kare kare de durur, canlı olarak da durur.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz Hocam inşaAllah, bazı anlayamayanlar oluyor bu zamansızlığı. Allahualem an olmasını mı kavrayamıyorlar acaba, orada mı takılıyorlar?

ADNAN OKTAR: Zamansızlığı kavrayamamak; kaderde olan bir şeydir kavrayamaması. Kavrayacak insanlar vardır, kavrayamayacak insanlar vardır. Yani kavrayamayınca Allah’a zarar verdiklerini zannediyorlar bazı insanlar, öyle bir şey olmaz. O zaten o şekilde anlayamayacak şekilde özel yaratılmıştır. Mesela tartışmacı tipler var. Cehennemde bol bol vakitleri olacak tartışmak için. Yani cehennem tam tartışmanın ve kavganın yeridir. Akşama kadar boğuşma halinde olacaklar. Sürekli birbirlerinin kafasını gözünü patlatacaklar, birbirlerini dövecekler. Bağıra çağıra tartışmalar var. Sık sık ateşe sunulmaları var. Yani her türlü canlarının istemediği ve rahatsız oldukları ama gerçeğinde de hoşlanacakları belki de. Çünkü derler ya, “itin canı cefada gerek” diye. Bir anlamda onların ruhuna tam hitap edecek şekilde yaşatılmış olacaklar. Yani teşbihte hata olmaz, o anlamda diyorum inşaAllah.

SUNUCU: İnşaAllah Hocam. Diğer sorumuz, “Adnan Hocam ABD, Afganistan ve Irak’la arasındaki savaşı fiili olarak sonlandırmış gibi gözükse bile bu ülkelerde hala oturmuş bir güvenlik ve yönetim sistemi oluşturulamadı. O bölgelerde yaşayan hem Müslüman, hem gayrimüslim halkın huzur içinde yaşaması için ne yapılmalı Hocam? Güvenli bir sistemin oturması için uzun bir süre mi geçmesi gerekiyor?” Hamza Kadrihan sormuş.

ADNAN OKTAR: Mehdi (as) gelmeden dünyada Müslümanlar asla ve kesinlikle rahat etmezler söyleyeyim, mümkün değil. Yani tek bir beynin hakim olmadığı bir topluluk asla birleşemez. Yani gerek sürat açısından, gerek kolay çözüm açısından, gerek şefkat, sevgi açısından, gerek genel heyecan ve mutluluk açısından Mehdi (as)’ın gelmesi şarttır. Yani mümkün değil öbür türlü. Bu monotonluk sürekli gider. Mesela bütün ülkelerde vizeler kaldırıldı. Mehdi (as) olmuş olsa, vize kalkması çok büyük netice verir. Pasaportun kalkması çok büyük netice verir. Mesela şimdi pasaportlar da kalkacak ama hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü bir manevi heyecan olmadıktan sonra pasaportların kalkmasının hiçbir etkisi olmayacağı da açıktır. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Siz söyledikten sonra da bayağı bir tırmanışla böyle gidiyor. 57 ülke olmuş Hocam vizelerin kalktığı. Şimdi Rusya’yla da kalkıyor.

ADNAN OKTAR: Şimdi Mehdiyet’e zemin hazırlanıyor şu an. Yani Mehdiyet’in evi hazırlanıyor. Mehdi (as)’ın gelişi için dünyadaki bu büyük evin odaları hazırlanıyor. Tek bir eve dönüştürülüyor dünya inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Siz söyleyene kadar kimse hayal bile etmiyordu bunu. MaşaAllah birdenbire zincirleme gitmeye başladı böyle, dediğiniz gibi zemin hazırlanıyor elhamdülillah.

ADNAN OKTAR: Yani vizeler, pasaportların kalkması, onun arkasından hukukun oturması, özgürlüklerin artması, internetin gelişmesi, işte televizyon sistemlerinin gelişmesi bunların hepsi Mehdiyet için zemindir. Yani beyin olmadan vücut hareketlenmez. İslam aleminin beyni Mehdi (as)’dır. Yani karar mekanizması, şuur mekanizması odur. Lidersiz bir topluluk asla hareket edemez. “Hadi birini seçelim”; böyle bir şey olmaz. Yani ne Şiiler kabul eder, ne Sünniler kabul eder, ne Vehhabiler kabul eder, ne başka ülkeler kabul eder; hiçbir şekilde tek bir insanda anlaşamazlar. Tek bir insan olmadığı bir ortamda da mutlaka karmaşa meydana gelir. Onun için Mehdi (as)’ın zuhuru için Müslümanlar, -Mehdi (as) zaten geldi- zuhuru için dua edecekler. Hz. Mesih (as) gelmeden de Hıristiyan alemi asla Müslüman olmaz söyleyeyim, asla. Ama o geldiğinde de asla Müslüman olmamazlık edemezler. Müslüman olmayacağım, diyemezler asla. Kaderleri öyle. Allah onu görevlendirmiş. İsa Mesih (as) artı hidayet, İsa Mesih (as) yoksa Allah hidayeti vermiyor, Mesih’le birlikte. Onun görevi o. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) geliyor; Kuran gelse ama Peygaberimiz (sav) yok, İslam yayılmaz. Yani öyle olsa, şu anda da Kuran var evlerde. Adam dinlemiyor Kuran’ı. Demek ki bir de imama ihtiyaç var, peygambere ihtiyaç var. Bir elçiye, bir mehdiye, bir mürşide, bir kutba ihtiyaç var. Bu her devirde böyle olmuştur. Yani başsız bir topluluk olmaz. Müslümanların mutlaka bir manevi önderi olacaktır. Topluluğun heyecanını, coşkusunu, azmini, kararlılığını tam anlamıyla böyle coşturan ve çok seri hareket eden bir beyne ihtiyaç var. Şimdi İslam alemi toplandılar işte. Meclis önce toplanır. Açılış, gündem, konuşmalar, kapanış. Açılış, gündem, konuşmalar, kapanış. Hiçbir şey çıkmaz. İslam Birliği toplantıları yıllardan beri yapılıyor. Güzel ala pastalar, limonatalar da dağıtılıyor, herkes sohbet ediyor. Evli evine, köylü köyüne. Herkes işine gücüne bakıyor ondan sonra. Hiçbir şey de çıkmıyor. Çıkmaz. Niye? O İslam toplantısı olacak da orada Mehdi (as) olacak, o toplantı öyle bitecek. Mümkün mü? İslam alemi yıkılır. Yıkılır böyle yer yerinden oynar Mehdi (as) çıkarsa. Ne demek öyle o kadar sükunet olsun? Deli heyecanı olmadan İslam ahlakı hakim olmaz. Yani deli heyecanıyla olur. Deli aşık heyecanıyla. Tabii, yani böyle dünya bir hop oturup şöyle bir hop kalkacak. Tabii. Dünya zangırdayacak. Yoksa sakin sakin işte falanca kim ne demişti, hadi çaylarımızı içelim, sohbet edelim. Ondan sonra zaten sohbet ettikten sonra uykular gelmeye başlıyor, uyumaya başlıyorlar. Devriliyor hatta, böyle yan yatıyorlar falan. Birçok vakalar var böyle. Hatta adamlar ne diyor; kardeşim diyor, 300, 400, 500 yıl sonra Mehdi (as) gelecek diyor. Yani, kardeşim bu güzel gidiyor böyle, diyor. Uyuyoruz işte hep birlikte diyor. Ondan sonra, adam zaten evlenmiş, karısı da var, arabası da var, işi gücü de var. Herkes bir gelir kaynağı da bulmuş. Mutlu adam. İşte pilav yemek sünnet, diyor. Hadi pilav yiyelim, diyor. Kavun yemek de sünnet, o da sünnet... Peki İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti? Onu bırak şimdi, diyor. O ayrı mesele, diyor. Yani en önemli konuyu 400-500 yıl sonraya atıyor. Yani İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti hayati. İnsanlar ölüyor, mahvoluyor insanlar. Hemen bu hafta, hemen bu ay, hemen yarın olması için gayret edilmesi lazım. Yeri göğü birbirine katmak lazım. Mesih (as)’ın gelişi adamları ilgilendirmiyor. Bir ulu’l azm Peygamber yeniden 2000 yıl sonra dünyaya dönüyor. İnsan yerinde duramaz. Uyku tutmaz insanı heyecandan. Anormal sakinler. Mehdi (as) övülmüş, bütün alametleri çıkmış. Bütün gücüyle alametleri gizlemeye saklamaya çalışıyorlar. Yüzlerce alameti saklamaya çalışıyorlar. Hangi birini saklayacaksın? Hayır, tamam bir kısmı cahilliğinden diyelim. Bir kısmı şöyle. Mesela Nur talebesi kardeşlerimiz bile Bediüzzaman açıkça söylediği halde, tarih verdiği halde -Bediüzzaman, “şahs-ı manevi değildir, şahıstır” diyor. “Talebeleri var. Talebeleri ve şahsından oluşan bir şahs-ı manevi olacak” diyor.- Yok, diyorlar; şahs-ı manevi olarak gelecek. Zaten Mehdi (as) da gelmiştir, diyorlar. Bundan sonra gelecek kişi de diyorlar, en fazla bir siyasi lider olabilir diyorlar. Onun da o kadar önemi yok, diyorlar. Zaten o da Risale-i Nur Külliyatı’nı okuyacak birisi olacaktır, diyorlar. Yani bir Mehdi heyecanını, Said Nursi’nin verdiği, Resulullah (sav)’in verdiği Mehdi (as) heyecanını müslümanlardan yok etmeye çalışıyorlar. Peki o zaman bu durumda da Allah onun karşılığını veriyor. Niye şaşırıyorsunuz o zaman? Ne istiyorsan ona göre karşılık alırsın. Ama bütün bunlara rağmen yine Cenab-ı Allah verdiği sözden asla caymaz. İslam’ı Ben hakim edeceğim, diyor Allah, Mehdi (as)’la. Hiç kimse olmasa dahi Allah İslam ahlakını hakim edecektir bir avuç talebesiyle. Bakın dünyada bunu kimse durduramıyor. Mesela diyorlar ki: “Rusya’da vize kalkıyor.” Kardeşim, sen eskiden Moskof bilmem ne diyordun. En büyük tehlikeydi Türkiye için. Bütün yani doğudaki ordu direkt Rusya’ya göre konuşlanmıştı. En büyük düşman olarak biliniyordu. Peki bunu Allah niye değiştirdi? Ve niye vizeler kalkıyor? Niye pasaport kalkıyor? Çünkü Rusya da Türk İslam Birliği’nin içine girecek. Allah bak bir bir Türk İslam Birliği’ne girecek ülkelerin hepsinden vizeleri kaldırdı. Şu an o ülkeler tek tek manen damgalandı. Resulullah (sav)’in damgası hepsinin alnında şu an, bir bir. Yani bu sayılan, vizesi kalkanların hepsi Türk İslam Birliği içine girecekler. Onun hazırlığı var. Ama Mehdi (as) bu olayın beynidir. O geldiğinde bedene ruh gelecektir. Şimdi Hz. Adem (as)’ın durumu gibi. Yani önce balçıktan pişmiş balçıktan seramik bir heykel gibi İslam aleminin ana çatısı oluştu. Nasıl Allah ona Ruhu’ndan üfürdüğünde, kalk dediğinde kalktı Hz. Adem (as), şimdi Mehdi (as)’ın ruhunun bu bedene girmesiyle de Mehdi (as)’ın gelmesiyle de can gelecek İslam alemine inşaAllah. Mesih (as)’ın inişiyle de bütün dünyaya İslam ahlakı hakim oluyor. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Bu sizi sevenler Hocam Ergin Aliyev kardeşimiz ve diğerleri Azerbaycan’da internet sitesi kurmuşlar. Türk İslam Birliği’ni bu şekilde böyle anlatan.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. İşte kastettiğim bunlar.

OKTAR BABUNA: Yüzlerce kişi oylama yapmış Hocam. Hepsi Türk İslam Birliği kurulsun demişler. Bir tane hayır oyu çıkmamış maşaAllah yapılan oylamada.

ADNAN OKTAR: Koç yiğitlerim benim. Aslanlarım. Azerbaycan yani tam anlamıyla delikanlı bir ülkedir. Her tarafı yiğit doludur. Hepsine selam ediyorum. Allah hepsinin imanını, şevkini, heyecanını artırsın. İlk birleşeceğimiz Türk ülkesi de burasıdır. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Bu sizin kitaplarınızı okuyan kardeşimiz buraya gelmişti, sizinle röportaj yapan. En büyük kanallarında evrimcileri yerle bir etti. Bu evrimcilerden bir tanesi namaza başlamış. Sormuş, üniversitede nasıl kılabilirim, diye. Devamlı görüşüyorlarmış. Diğeri de görüşmek için telefon almışlar böyle, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bak görüyor musun Azeri terbiyesini, Azeri güzelliğini? Bazı dangal tipler ne kadar inanırsa inansın, ne kadar kanaati gelirse gelsin eğer mesleğiyse, mesleğinden alacağı gelir yani para, alacağı maaş nedeniyle hiçbir şekilde kabul etmiyor. Yani yüzde yüz kanaati gelse bile. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor. Canım ciğerim kardeşim, diyorum. Bir protein herhangi bir protein, tesadüfen meydana gelmesi mümkün mü? Değil, diyor. Kardeşim bundan sonra yüzünde senin böyle teneke mi çakılı? Bunu nasıl anlatıyorsun arkasından tesadüfen oldu diye? Biraz daha üstüne gidersen uzay muhabbetine geçiyor. Uçan daireler, bilmem neler falan artık böyle. Şu Darwinistleri bir uçan daireye bindirip şöyle bir gezdirip tur atsalar uzaylılar, neredeyse o adamlar. Bunlar tam rahatlayacaklar yani. Uzaylılar, yani o kadar akıllı varlıklar? Medeniyeti kim yaratıyor? Bunu düşünmüyorlar mı? Konu yine gelip dolaşıp aynı yere gelecek. Allah’ın yaratmasına gelecek. Ne direnirsiniz çocuk gibi? Geçenlerde dedim ki, bak, Hürriyet, Sabah, Vatan, ondan sonra Milliyet, Radikal falan bunların hepsi dedim dillerini yuttular evrim konusunda. Ağırlarına gitmiş hazretlerin. Dün mü, evvelsi gün mü, evrimle ilgili bir tane atış yapmışlar. Düz atış. Ondan sonra, şimdi onun cevabını vereceğim. Benden yakalarını kurtaramazlar. En fazla 12 saat dedim. 12. Hadi bilemedin 24 saat olsun. Anında sırtlarını yapıştırırım. Boş yere çırpınıyorlar.

SUNUCU: “Sayın Hocam. Bir televizyon programında kadınlara uygulanan şiddetle ilgili yeni alınan önemlerin değerlendirilmesi halka soruluyordu. Kadınlara kötü muamelede bulunan erkekler için geliştirilen elektrikli pranga gibi alternatif çözümler üzerinde duruluyordu. Elbette çözüm aramak çok güzel. Fakat dikkatimi çekti. Şiddetin asıl kaynağının Kuran ahlakından uzaklaşıldığı gerçeğinden kimse bahsetmiyordu. Hocam kadına uygulanan şiddette çözüm Kuran ahlakının eşler arasında uygulanması diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?”

ADNAN OKTAR: Tabii, güzel söylüyor. Yani prangayla, kelepçeyle, sopayla bu durdurulmaz. Yani zaten prangalık, kelepçelik, sopalık adamsa o zaten evlenmesine de gerek yok yani. Yani ayağına öyle, çok komik tabii. Çok anormal bir şey yani oradan medet ummak. Adam ayağında prangayla evin içinde gezecek, ondan sonra evli olacaklar. Kafasına da pranga taksınlar bir tane. Kafada daha iyi olur, havalı durur. İlginç durur. Yani evlilikte şefkat, merhamet, sevgi, saygı, koruyup kollama ruhu, acıma, akıl, derinlik, tutku bunlar olmadıktan sonra Allah esirgesin maymunla evlenmiş gibi bir his içinde olur adam o zaman. Yani kadın için de, erkek için de olur bu. Kadına erkek de tüylü maymun gibi bir varlık olarak gelir. O da ona tüyü yolunmuş bir maymun gibi gelir. Yani dinsiz imansız olursa, ateist olursa ve bundan kaynaklanan, ruhunda da bir yozlaşma ve yokluk hissi varsa. Yani karşısındakini maymundan türemiş bir mahluk olarak görüyorsa, başka nasıl görsün ki? Adam zaten söylüyor, diyor; bu diyor, bu maymundan türemiş bir mahluk diyor. Kadın ona öyle diyor eşine. Sen diyor, maymundan türemiş bir mahluksun diyor. Bir maymun türüsün. O da ona diyor ki sen de bir maymun türüsün diyor. Daha alt tabakadan diyor, daha az gelişmiş bir maymun türüsün. Çünkü Darwin söylüyor bunu. Köpek beslemekten daha iyidir, diyor. Yani ilkel bir varlıktır diyor kadın, Darwin. Şimdi bu kafayla bakınca iki taraf da birbirini biri tüylü maymun olarak görüyor, biri tüysüz maymun olarak görüyor. İki maymunun birbirine ne saygısı olabilir? Yani yok olacağından emin. Ahiret inancı yok. Böyle bir ortamda şefkat, merhamet, sevgi ve derinlik zaten komik olur onlar için. Yani anlamsızdır. Yani ona ekmek arasına köfte koyacaksın, adam yiyecek, işte ilkel ihtiyaçlarını giderecek. Saygısız böyle küt ve odun gibi bir nesil yetiştirmeye çalışıyor bu kafa, bu mantık. Sonucunda da ateist, satanist, böyle garip insanlar oluşuyor. Tabii bazen ateist olup da yine insancıl yönleri kalan insanlar oluyor ama, onlar da yine din ahlakından kopmamış insanlar oluyor. Yani yine dinin etkisinde kaldıkları için bunu yapıyorlar. Çünkü ahlakın kökeni dindir.

OKTAR BABUNA: Okuyayım mı Hocam? Buldum inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet.

OKTAR BABUNA: Darwin, “Türlerin Kökeni” adlı kitabında, kadınların idrak etme, hızlı kavrama ve taklit konusunda "daha aşağı ırkların özelliklerini taşıdıklarını ve bu nedenle daha eski ve alt bir medeniyet seviyesine sahip olduklarını" yazmıştır. “Sizinle ilgilenecek biri, bir köpekten daha iyi oyalayabilecek, ev ve evin sorumluluklarını alacak biri” olarak tarif ediyor kadınları.

ADNAN OKTAR: Köpek besleyeceğinize işte diyor, bir kadın alın diyor eve. Evin işini yapar, diyor.

SUNUCU: İnanmıyorum. Nasıl bir tariftir bu? Nasıl yani? Söyleyecek şey bulamıyorum.

ADNAN OKTAR: Darwin söylemiş. Alt kültür diyor, beyni falan gelişmemiş diyor, değil mi, kadın için? Ne diyor?

OKTAR BABUNA: “Sizinle ilgilenecek biri, bir köpekten daha iyi oyalayabilecek, ev ve evin sorumluluklarını alacak birisi.”

ADNAN OKTAR: Yani iyi ütü yapar, yemek yapar, hani bulaşığı yıkar, onun çamaşırını yıkar.

OKTAR BABUNA: İdrak etme ve hızlı kavrama konusunda daha aşağı ırkların özelliklerini taşıdığını söylüyor.

ADNAN OKTAR: Yani “beyni gelişmemiş”, diyor. Bir maymun türü olarak görüyor. Şimdi böyle iki Darwinist, materyalist bu şekilde birbirine bakarsa; kafasına, gözüne prangadan başka ne gerekiyor o zaman yani? Başka türlü gitmez ki bu sistem. Zaten gelişmiş bir maymunsa o, tabii seleksiyonla onu ezmesi gerekmiyor mu Darwinist diye? Güçlü olan zayıfı ezmiyor mu Darwinizm düşüncesine göre? Herif de aygır gibi olduğuna göre, kadın daha zayıf güçsüz oluyor. Ağızını burnunu kırıyor ondan sonra. Dövüp sövüyor, aşağılıyor, sokağa atıyor. Ondan sonra ne diyor? Ben Darwin’in teorisini uyguluyorum, diyor. Evrim teorisini uyguluyorum, diyor. Çünkü ben, değil mi, bu kanunlara tabiyim ve bilimsel bir gerçek, diyor. Sen de maymunsun ben de maymunum, diyor. Ama ben daha gelişmiş bir maymunum, diyor. Gelişmiş maymunlar az gelişmiş maymunları ezip elimine etmiyorlar mı, diyor. Ben de bunu uyguluyorum, bu kadar, diyor. Zaten ahiret yok, diyor. Dirilmeyeceğiz, diyor. Allah da yok, diyor. Hesap da vermeyeceğim ben, diyor. Senin ağzını burnunu da kırarım, ezerim de, diyor. Ben maymuna böyle muamele yaparım, diyor. Benim şeyhim, mürşidim Darwin’dir, diyor. Sen de diyor, beyni gelişmemiş bir mahluksun,a diyor. Adam kendince güya bilimsel izah yapmış ve çamaşır bulaşık yıkatmak, çocuk doğurtmak için bir et yığınıdır o, diyor. Döversin de, diyor. Bu anlayışla bu gelir. Ama Kuran’a göre Allah’ın tecellisiyle karşı karşıyasın sen. Allah’ın ruhunu taşıyan bir varlıkla karşı karşıyasın. Allah sana onu emanet ediyor ve sonsuza kadar beraber yaşayacağın Allah’ın insan şeklindeki tecellisiyle evlenmiş oluyorsun. Kadın da erkeğe Allah’ın insan şeklindeki tecellisi olarak bakıyor ve sonsuza kadar beraber olma arzusu içerisinde. O zaman zaten Allah onlara özel bir tutku, derinlik, aşk ve muhabbet veriyor ki bu altıncı bir, yedinci bir histir. Ne yemek yemeğe benzer, ne denizde gezmeye benzer. Bambaşka derin bir zevk. Mesela deseler ki insana, sen yemek yemek mi istersin, kotrayla gezmek mi istersin, yoksa bir kadının sevgisi mi; kadının sevgisidir tabii ki. Yani onun verdiği zevk kıyası kabil değil. Yani o katrilyonsa, o birdir yani. Anlaşıldı mı? Yani çok yüksek bir zevktir. Ama Allah bunu kime veriyor? Müminlere, muttaki olanlara, Allah’tan korkanlara veriyor. Aşkı ve tutkuyu Allah müminlere verir. Çünkü kadının gözünden tutku akar, erkeğin gözünden tutku akar kadına. Bu ancak müminlere verilmiş güzel bir histir ve şiddetli bir duygudur. Onun için Allah diyor, cennette eşlerine gözlerini dikmiş, sadece eşlerine tutku ile bağlı kadınlardan bahsediyor Allah. Tutkunun önemine dikkat çekiyor Allah. Ondan sonra kadının diğer özelliklerine geçiyor Allah ama, hep bakışlarına. Bakıştan akıl akar, tutku akar, derinlik akar, aşk akar ve en şiddetli zevki de bu verir. Bir ahmak, mesela herif iri yarı, sığır gibi, öküz gibi bakıyor kadına yani. Adam zengin öküz yani böyle. Kadın işte onun esiri oluyor. Bu sefer öküz olunca öküzlüğünün gerektirdiğini yapıyor; o boynuzu vuruyor ya bilmem ne yapıyor, çiğnemeye kalkıyor. Ama kadının da hatası, öküz ile evlenmesi işte. Yani burada bu hatayı yapmayacak. Kabul etmiş oluyorsun orada yani. Görüyorsun, göre göre niye gidersin yanına? Niye insanın yanına gitmiyorsun da öküzün yanına gidiyorsun? Allah sana tanıtmış, anlaşılmayacak gibi değil ki. Mesela hırlayan köpeğin yanına insan gider mi? Belli ki bir şey yapacak. Kudurmuş hayvan yani. Ama diyor, cins köpek. O işte zengin işine benziyor bu. O zaman zengin işi ile ısırır o da yani. Onun için Müslüman tam Kuran’a tabi hareket edecek. Kuran’ın güvencesi içersinde hareket edecek. Allah bizim için en güzel yolu göstermiş Kuran’da. Bakın, siz bilmezsiniz, Ben bilirim diyor Allah. Siz nasıl vücudunuzu kullanacağınızı bilmezsiniz diyor, sosyal olarak nasıl davranacağınızı bilmezsiniz, birbirinize tavırlarınızı bilmezsiniz, evlenmenin nasıl olması gerektiğini bilmezsiniz. Ben size öğreteceğim, diyor Allah. Şimdi Ben size bir Kitap gönderdim, burada detay detay anlattım diyor, Allah. Dikkatlice baştan sona kadar okursan sen, anlaşılması da kolay, diyor bak. Anlaşılması kolay, diyor. Ayet var ve her konuyu da anlattım, diyor. Samimi bakarsanız anlayacaksınız, diyor. Samimi bakan da anlıyor. Karmaşık bir şey yok Kuran’da. Tutkuyla, aşkla, Allah rızası için evlenilecek. Allah’ın rızasını en çok kimde buluyorsa, en takva kimi buluyorsa, en güzel ahlaklı kimi buluyorsa ona gidecek, onda Allah’ın sevgisini arayacak. Parası için giden, zengin öküze giden, zengin karşılamasıyla karşılaşır. Yani öküz tipi bir karşılaşma olur. Parası için giden, parasının altında kalır. Tipi için giden, tipinin altında kalır. Çünkü tip anında değişen bir şey. Yani bir anda tiksinirsin. Çünkü adam ben maymunun dedi mi, kadın bir anda maymun ile karşı karşıya olduğunu anlar. Kıllı kılçıklı bir maymun aklına geliyor. Ne yapsın onu o kadın? Adam ben maymunum diye bağırıyor. Ben maymun alametleri gösteriyorum, diyor. Açık gösteriyor. Darwin’den de anlatıyor, izah ediyor. Yani sen diyor, modern bir insansın diyor. Bana inanmıyor musun, diyor. Bütün dünya kabul ediyor diyor, yüzde 80-90 diyor. Ben de kabul ediyorum. Ne var bunda, diyor. Yani dünyanın belası işte buradan geliyor, bundan kaynaklanıyor. Haklı mıyım?

SUNUCU: Haklısınız Hocam, tabii ki, estağfurullah.

ADNAN OKTAR: Evet, bana bir sayfa aç ver. Ya Allah bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım. Meryem Suresi’ni açmışsın. "Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: “Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.” Hz. İsa (as)’a, Allah tarafından hamile kaldığında, Hz. Meryem (ra)’ın gayrimeşru bir şey yaptığını iddia ediyorlar. Yani gayri meşru ilişkiye girdiğini iddia ediyorlar ki çok büyük bir imtihandır. Bak bu bir iftiradır. Demek ki Müslümanlara cinsellik iftirası atılıyormuş. Kız olsun, erkek olsun. En hassas noktadır. İnsanlara oradan genellikle yaklaşırlar. İftira atarlar. "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi.” Bakın, nereden gidiyorlar. Artık ta babasına kadar olayı ulaştırıyorlar. “... ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi." Yani ima ediyorlar. Yani hem kötü kişisin diyorlar, azgın ve utanmazsın demeye getiriyorlar (haşa). Onun için Hz. Meryem (ra), bunların hepsine sabrettiği için bütün alemlerdeki kadınlardan üstün kıldım diyor Allah, bütün alemlerde. İmtihanı çok şiddetli, inşaAllah. “Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz Mehdi olan bir çocukla” Mehdi’de olan bir çocukla, kundakta. Kundak, Mehdi anlamına gelir aynı zamanda. Mehdide “(beşikte) olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?” (İsa Mesih) Dedi ki; şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni Peygamber kıldı” diyor. Bu mucizedir bu. “Nerede olursam olayım beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emretti)” diyor. Demek ki Hıristiyanlar namaz kılacaklar o zaman, zekatı da verecekler. “Anneme itaati de ve beni mutsuz bir zorba kılmadı” diyor. “Ben güzel huyluyum” diyor. “Selam üzerimedir, doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden kaldırılacağım gün de. İşte Meryem oğlu İsa Mesih hakkında şüpheye düştükleri “Hak söz”. Allah’ın çocuk edinmesi olacak şey değil” diyor Allah. “O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse ancak ona “Ol” der. O da hemen oluverir " diyor Allah. Evrim yok. “Gerçek şu ki; Allah benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.” İçlerinden birtakım gruplar ayrılığa düştüler. İşte, Protestanlar, Katolikler, Evanjelikler, Ortodokslar… “Artık büyük bir günden dolayı var inkar edenlere” diyor Allah.

SUNUCU: Tekrar sizlerleyiz sevgili izleyiciler.

ADNAN OKTAR: Tamam devam edelim inşaAllah. Ben şimdi Hac Suresi’ni okuyordum. 47. “Allah vaadine kesin olarak muhalefet etmez.” Bir şey vaat etti mi mutlaka yapar Cenab-ı Allah. Neyi vaat etmiştir? Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunu, Hz. Mesih (as)’ın gelişini. Bak diyor ki, “Allah vaadine kesin olarak muhalefet etmez” (Hac Suresi 47.) “Gerçekten senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir. Nice ülkeler vardır ki (halkı) zulmediyorken, ben ona bir süre tanıdım” önce bir vakit verdim diyor Allah, sonra yakaladım diyor. “Yakalayıverdim, dönüş yalnızca Banadır.” (41. ayet, Hac Suresi.) “Onlar ki yeryüzünde kendisini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak” iktidara getirirsek, hakim edersek, “dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar.” Tebliğ yaparlar, diyor. Bu Hz. Mehdi (as)’ın özelliğidir, bir yönüyle Hz. Mehdi (as)’a bakıyor. “Bütün işlerin sonu Allah’a aittir”. “Yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak” ebcedi 1979, Hz. Mehdi (as)’ın çıkış tarihini veriyor. Net 1979 inşaAllah. Mesela 78. ayet, Hac Suresi. “Allah adına gerektiği gibi cehd edin (gayret edin). O sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir. Atalarınız İbrahim’in dininde olduğu gibi.” Demek ki dinimiz kolay, İslam dini, Hz. İbrahim (as)’ın dini gibi. “O Allah Kuran’da sizi Müslüman olarak isimlendirdi. Elçi sizin üzerinize şahit olsun, siz de insanlar üzerinde şahitler olasınız diye.” Elçi, yani Hz. Mehdi’ye işaret var. “Elçi sizin üzerinize şahit olsun.” Mehdi (as) sizin üzerinize şahit olsun. “Siz de insanlar üzerinde şahitler olasınız diye”, ebcedi 2026. İslam ahlakının hakimiyet tarihini veriyor. “Allah’a sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte ne güzel Mevla ne güzel yardımcı”. Bak Allah’a sarılın diyor, Cenab-ı Allah. Müminun Suresi. Rahman Rahim Olan Allah’ın adıyla. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Müminler gerçekten felah bulmuştur.” Ancak müminler felah buluyor, kurtuluş buluyorlar. “Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır”, yani kafası dağılmayan, dikkatlice namazlarını kılıyorlar. “Onlar tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir.” Böyle televole kültürü içerisinde olmuyorlar. Aklı başında oluyorlar. “Onlar zekata ilişkin (söz ve görevlerini) mutlaka yerine getirenlerdir.” Yani bol bol harcıyorlar Allah rızası için. “Ve onlar ırzlarını, iffetlerini koruyanlardır.” Yani gayrimeşru cinsel ilişkiye girmezlerdi diyor, helaliyle inşaAllah. “Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı” yani eşleri ya da cariyelerine karşı, “tutumları hariç, bu durumda kınanmış değillerdir.” Ya nikahlısı olacak ya cariyesi. “Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.” Gayrimeşru fuhşa girmiş olurlar, diyor Allah. “(Yine) Onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir.” Biri emanet verdi mi emanete riayet edeceğiz. Ahit ve sözleşmeye riayet edeceğiz. “Onlar namazlarını titizlikle koruyanlardır.” Beş vakit namazlarını kılacaklar. Tadil-i erkan ile sünnete uygun kılacaklar. “İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine varis) olacak onlardır.” Yeryüzüne kim hakim olacak?

OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as) Hz. İsa (as) ile birlikte inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Burada Mehdi (as)’ın özellikleri de sayılıyor. “Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır.” Sonsuza kadar. Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim, şu an Türkiye’nin en önemli konusu iddia edilen Ergenekon Örgütü’dür. Türk milletinin var olma ve yok olma mücadelesidir. Ya var olacak, ya yok olacak. Ya iddia edilen Ergenekon Örgütü tümüyle tasfiye olacak yok edilecek, ya yoksa bizim milletimizde rahatlık olmaz. Özellikle iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün yerleşim alanı yargı içidir. Yargıda muazzam bir yapılanmaları var. Çok şımarık arsız bir yapılanma içindeler ve pervasız bir yapılanma içindeler. Yargının da kendine has zırhını kullanıyorlar bunlar. Yani mesela bir hakime dava açamıyorsun, yargılayamıyorsun. Yargıtay da mesela, mümkün mü? Tabii. Polis araması yapmak, teknik takip yapmak, telefon dinlemek adeta imkansız gibi. Oradaki iyi insanları ben tenzih ederim ama, bu zırhın içerisinde işte iddia edilen Ergenekon Örgütü adeta cirit atıyor. Onun için hiçbir gizli kapı kalmaması lazım. Her yere polisin girebilmesi lazım, herkesi polisin dinleyebilmesi lazım. Ama tabii demokratik usullerden ayrılmaması, insanların mağdur edilmemesi çok çok önemli. Bunu yaparken de devletimize tam anlamıyla destek olmamız lazım. Bak, sahtekar köpekler, arama yapan hakime 8 tane mermi gönderiyorlar. En güzel yöntem onları, onlara teker teker yutturmak ama, hangi yöntemle; kanunla hukukla. Kanun hukuk içerisinde. Bakın terbiyesizliğe ve ahlaksızlığa. Hakim devletin görevlisi, tertemiz memuru. Tertemiz mazlum insan, efendi insan. Devleti emretmiş, devlet adına, devlet olarak oraya gidiyor arama yapıyor. 8 tane mermi. Peki madem öyle delikanlısın çıksana ortaya bir göğüs göğüse, nasıl oluyor bu yani. Kahpelikte bu olur. Ayrıca bizim hakimlerimiz de delikanlıdır, vız gelir tırıs gider. Böyle itlikle korkutmaya çalışarak yok Doğan Öz’ü şehit etmeler, onu örnek gösteriyorlar. Milyonlarca Doğan Öz veririz yani öyle bir konu yok. Şehit olmaya bütün Türk Milleti hazır. Biz esaret altında yaşayamayız. Türk Milleti’ni (haşa) böyle kendi aşağılık kafaları ile aşağılamaya çalışan bir mantık içindeler. “Sizi biz köle yapacağız, iddia edilen Ergenekon Örgütü hükümet olacak, 3 milyon insani şehit edeceğiz.” Ee, ne istiyorsunuz? “Türkiye’yi de 20’ye böleceğiz, 20’nin üzerinde vilayete ayıracağız.” Yani böyle devlet, 20 ayrı devlet, federasyon tarzında. Kardeşim, ne istiyorsunuz bu milletten? Niye 3 milyon kardeşimizi şehit edeceksiniz, niye 20’ye bölünmemiz gerekiyor ve bundan sonra niye ferahlıyorsunuz siz, bu size ne rahatlık getirecek yani? Böyle bir amaç olur mu, böyle bir ilke olur mu? Ve dini imanı da ortadan kaldıracağız, diyorlar. “Türk milliyetçiliğini de ortadan kaldıracağız.” Ne istiyorsunuz? “Biz öyle istiyoruz.” Şimdi bir şey diyecektim yani, sizin istemenizle bu olmaz. Sizin istediklerinizi size yedirirler, yani inşaAllah Allah’ın izniyle. Bak kanunun ve hukukun pençesinin altında inim inim inleyecekler. Ve mutlaka hiza olacaklar ama, işte “hakim araştırmaya gitmiş, seyredelim.” Seyretmek yok, devlete bütün millet yardım edecek. Yardım nasıl olur; istihbari olur, bilgi verecekler. Savcılıklara, Başbakanlığa da göndersinler, Cumhurbaşkanlığına da göndersinler, İç İşleri Bakanlığına göndersinler, savcılara göndersinler. Her türlü bilginin gitmesi lazım. Odacı kapıcı kardeşlerimiz, oraya yük taşıyan bir hamal olabilir kardeşimiz. Bir bilgi olduğunda ama dürüst olacak, samimi olacak, hakikaten bir anormallik varsa bildirsinler, boş şeylerle devleti meşgul etmesinler. Savcıları meşgul etmesinler. Gerçekten önemli bir bilgi ise. Ama Emniyet içinde de var iddia edilen Ergenekon Örgütü mensupları, yargı içinde de var. Her nerde olurlarsa olsunlar, enselerinden yakalanmaları gerekiyor. Şu akla bak, yani başbakanları şehit ettiler. Milletvekillerini şehit ettiler. Gün Sazak rahmetli, Türk milliyetçisi idi, şehit ettiler. Nihat Erim, başbakandı şehit ettiler. Generaller, Eşref Bitlis namazında niyazında nur gibi insandı, onu da şehit ettiler. Gaffar Okkan, son derece temiz delikanlı, dindar tertemiz bir insandı. Nerede munis, efendi, dindar, vatanını seven bir insan varsa onun üzerine gidiyorlar. Ve mutlaka, mesela Uğur Mumcu son derece dürüst bir insandı, Muhsin Yazıcıoğlu mübarek şehidimiz. Böyle bir kahpe örgütlenme, böyle kansız bir örgütlenme. Bir de kabadayılık yapıyorlar ama, ucuz kabadayılık yani zarfın içine mermi koyup gönderiyor, bilmem ne. Sulu ve cıvık çok kahpece hareketler, çok gıcık hareketler yani. Fakat en çok şımardıkları nokta, yargı içerisindeki adamlarına güveniyorlar. Aman aman aman yani ne bilgi varsa vatandaşlar göndersinler ve bu konuda da çok titiz davranılması lazım. İşte yargı mensubudur biz giremeyiz, dinleyemeyiz olmaz. Kanunlar değişsin gerekirse, dinlenecek. Yani polis takibi olacak dinlenecek, teknik takip de olacak. Biz nasıl dinleniyorsak, nasıl takip ediliyorsak, nasıl bizim evimize ellerini kollarını sallayarak geliyorsa o aslanlar, onları da izleyecekler. Böyle şey yok. Yani birinci sınıf Müslüman, ikinci sınıf vatandaş öyle bir şey yok ki, bütün Türkiye’deki vatandaşlar birinci sınıftır, hepsi de eşittir, hepsi eşit muameleye tabi olacaktır yani hukuk hepsine uygulanacaktır. Ben hakimim, ben yargıtay üyesiyim bana dokunmayın, olmaz.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, söylemiştiniz onları kurtarmak için de bunun faydalı olacağını. Mesela, bir hakimin kızının görüntülerini almışlar, bunu baskı yaparak böyle.

ADNAN OKTAR: Yani kardeşim zaten sorun o. Bizim hakimlerimiz nur gibi, onları tehditle robot haline getirmeye kalkıyorlar. Mesela, kızını bir şekilde tuzağa düşürmüşler, filme almışlar. Bir yargıtay üyesi biliyoruz, adamcağıza baskı yapıyorlar. Şimdi pislik herifler musallat olmuşlar. Ondan sonra gidiyor mesela düğününe gidiyor, sırıtarak içeri giriyor. Adam git dese bir türlü gitme dese bir türlü yani onun açısından. Ama bütün millet bu insanların yanında olursa korkmazlar çekinmezler. Ve çok fazla hakim tehdit altında, çok fazla yargı mensubu tehdit altında oluyor. Bunlar it kopuk örgütü, her yere dağılmışlar adamlar örümcek ağı gibi. Bunlara öyle hak ettikleri karşılık verilmezse, bunlar itliklerine devam ederler. Onun için böyle korkak titrek hareket etmek çok büyük bir zulüm olur. Bütün Türk Milleti’ne karşı bir zulüm olur. Ne gerekiyorsa yapılması lazım. Hakimlerin de bu konuda kolaylık göstermesi lazım. Telefonumuz dinlendi falan şamata yapıyorlar. Peki nasıl anlayacağız seni? Yani telefonun dinlenmezse senin, teknik takibin olmazsa sen şaibe altında kalmaz mısın? Ve can güvenliğinin korunması son derece zor olmaz mı? Telefonun dinlensin ki o itler seni aradığında, tespit edilebilsin. Nasıl tespit edilecek o zaman, nasıl can güvenliğini, seni koruyacağız? Irzını namusunu nasıl koruyacağız? Senin kızını kameraya alan, seni tehdit eden adamdan seni nasıl kurtaracağız izlemezsek? “Aman bizi izlemeyin, aman bizi dinlemeyin. Vatandaşı onları dinleyin izleyin ama, bizi dinlemeyin” diyen kişiler var. Çok yanlış bu. Bilakis diyecek ki, dinleyin, bizim evimizi takip edin, telefonumuzu dinleyin, bizi güvenlik altında tutun. Bizler de özgürce hukuku uygulayalım, demeleri lazım. Baskıdan arınalım, demeleri lazım. Bir telefon çalıyor mesela bir hakime, bitti. Mesela öyle vakalar oluyor, olay beyazken birden siyaha dönüşüyor. Bununla ilgili kaç tane dava açıldı, kaç tane olay var. Hakim de insan, baskıya bir dereceye kadar dayanabiliyorlar bazıları. Bazıları delikanlı oluyorlar dayanıyor ama, bir kısmı dayanamıyorlar. Ama hepsini tenzih ederim tabi, nur gibidir bizim hakimlerimiz, savcılarımız tertemiz insanlar, vatansever insanlar. Ama bir kişi. “Sen koskoca iddia edilen Ergenekon Örgütü’ne dayan, biz sana karışmayız, sen kendini koru” denmez. Mahallesinde, sokakta her yerde koruyacaklar inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, o şekilde teknik takip ile yakalanan hakimler de oldu zaten. Bugün yine öyle bir haber vardı, bir hakimin nasıl, bir davada bir Ergenekon mensubu ile yaptığı konuşmadan sonra iş bitirdiği gazetelerde yayınlandı bugün Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yani o yaygara yapmaları çok çok yanlış. Bakın, telefon dinlemesi, teknik takip yaygarası bu çok yanlış. Özellikle bunun üzerinde durulması lazım. Bu yaygarayı yapanlardan insan gayri ihtiyari şüpheleniyor da yani niye acaba bunlar bu kadar tedirgin. Çünkü yarası olan gocunsun kardeşim, ben telefondan niye tedirgin olmuyorum yani dinleniyor benim telefonum. Hiç rahatsız değilim ben, iftihar ederim ne güzel güvenlik olur benim için. Teknik takip son derece güzel. Aslanlarımız onlar, onlar da bizim vatanımızın evlatları, tertemiz kardeşlerimiz. Bizden ayrı insanlar mı, başka ülkeden mi geliyorlar yani? “Allah göklerin ve yerin nurudur.” Şeytandan Allah’a sığınırım. “O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nur Suresi, 35) Bakın, “nur üstüne nurdur, Allah kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-iletir.” Ebcedi 1980 tarihini veriyor, Mehdi (as)’ın çıkış tarihini. Mehdi (as)’da nurlu bir insan olacak hadis var. Siması nurludur, diyor Resulullah (sav).

OKTAR BABUNA: Yüzünün nuru saçına vurur diyor.

ADNAN OKTAR: Kandil gibidir, yüzünü aydınlatacaktır. Bu da hadiste var Mehdi (as)’ın özelliği olarak. Bak, “incimsi bir yıldızdır ki” diyor. Yine Mehdi (as) için de “incimsi bir yıldız gibi parlar” deniyor. Hatta yanağındaki beni için de “incimsi bir yıldızı andırır” diyor yanağındaki ben için. “Doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir.” Nur saçıyor. “Nur üstüne nurdur.” Ve Mehdi (as)’ın yine Risale-i Nur’la bağlantısına da işaret var. Aynı zamanda, “Risale-i Nur Külliyatı’ndan istifade edecek” diyor Said Nursi. “Risale-i Nur’un gerçek sahibidir” diyor “Mehdi (as).” Bakın bu bir gerçektir, kimse buna itiraz edemez; Nur talebeleri değildir Risale-i Nur’un gerçek sahibi. Mehdi (as) ve talebeleridir. Bunu kim diyor; Bediüzzaman diyor. Bu ayet bayağı bir şeyleri açıklıyor fakat fazla bir şey söylemedik, mesela “Allah göklerin ve yerin nurudur.” Bu ayetin ebcedi de 1959; Bediüzzaman’ın son zamanlarına yani en kamil devirlerine işaret ediyor. “Allah göklerin ve yerin nurudur”; 1959. “O'nun nurunun misali” diye de devam ediyor. Biraz da şu hadislerden okuyayım. Bakın, “ne zaman, adaletsiz hakimlerin eliyle zulüm ve haksızlık, hile ve dolandırıcılık tüm insanları ezmeye başlarsa, benim temiz ailemden, benim isim ve nişanımı taşıyan Hz. Mehdi (as) kıyam edecek ve huzur her yere yayılacaktır.” Peygamberimiz Efendimiz (sav)’in hadisi. Ne zaman, diyor; zamanı açıklıyor: “adaletsiz hakimlerin” adaletten uzak hakimlerin “eliyle, zulüm ve haksızlık”, demek ki bir kısım hakimler zulüm yapacaklar, haksızlık yapacaklar, “hile ve dolandırıcılık”, hile yapacaklar demek ki, dolandırıcılık yapacaklar, “tüm insanları ezmeye başlarsa” yani insanların bir çoğunu ezmeye başlarsa; “benim neslimden benim ailemden, benim isim ve nişanımı taşıyan” Peygamberimiz (sav)’in soyadı neydi?

OKTAR BABUNA: Adnan.

ADNAN OKTAR: Adnan evet, Ben-i Adnan. Yani boş yere benim üzerime gelmesinler bu konuda. Ben kendimle ilgili yemin ettim, ben bu konudan çıktım yani. Allah adına yemin ettim, böyle bir iddiam olmaz. Ama, Peygamberimiz (sav)’in ismi, bak, “adı adıma uygun”, diğer bir hadiste de zaten ahir zamanda belli olacağı söyleniyor. Bu isimdeki sırrın ne olacağının ahir zamanda belli olacağını söylüyor hadis, o hadisi göstereceğim. Çünkü Ahmed, Mahmud, Muhammed, Mustafa dört tane isim var. Adı adıma uygun deyince bunlardan bir tanesi. Peygamber niye gizlesin? Der, direkt Mahmud der, yahut Ahmed der, yahut Mustafa der, yahut Muhammed der, net söyler. Niçin böyle kapalı bir üslup kullansın? Adı adıma benzer, denk düşer diyor. Ama Peygamber babasının adı da aynıdır diyor, babasının adıyla. Onun babasının adıyla benim babamın adı, benim adımla onun adı aynıdır. Şimdi tek bir isim olması gerekiyor o zaman aynı olması için. Tek bir isim, tek bir soyadı gerektiriyor. Tek bir tane soyadı var Peygamberimiz (sav)’in; Adnan’dır. Yani Muhammed Adnan, soyadı budur. Adı Muhammed, soyadı Adnan. Yahut Ahmed Adnan; Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Adnan’dır. Babasının adı nedir? Abdullah. Soyadı ne? Adnan. Mesela sorsalar değil mi, isminiz ne? Abdullah, diyecekti. Soyadınız nedir? Adnan. Peki biz nasıl hitap ederiz? Şu anda Türkiye’de nasıl hitap ediliyor? Birisine Abdullah diyor muyuz, bir insana? Diyemeyiz. Sayın Adnan deriz babasına, Peygamber Efendimiz (sav)’in babasıyla karşılaşsak Sayın Adnan diye hitap edecektik. Resulullah (sav) ile karşılaşan insan ne diyecekti? İsmini mi söyleyecekti, yoksa soyadıyla mı hitap edecekti? Aynı babasına olduğu gibi yine Sayın Adnan diyecekti. Çünkü bu şey böyle. Hz. Ali (ra), yazdığı kasidede de yine Mustafa Adnan Peygamber diyor. Bak adı Mustafa, soyadı Adnan Peygamber diyor. O devirde de demek ki hitap öyle, yani bir tek bu devir için değil. Dolayısıyla “benim isim ve benim nişanımı taşıyan.” Nedir; sırtındaki ben. Peygamberimiz (sav)’in nişanı o, omuz hizasında ben vardır. Bir de Mehdi (as)’da bir et beni daha olacak, diyor Peygamber Efendimiz (sav), yaprak şeklinde.

OKTAR BABUNA: Evet mersin yaprağı ve reyhan yaprağı.

ADNAN OKTAR: Birinde mersin yaprağı diye geçiyor, birinde reyhan yaprağı diye geçiyor, iki hadis var. “Mehdi (as) kıyam edecek”, kıyam ne demek ayağa kalkacak, görünür hale gelecek, “huzur her yere yayılacaktır.” Demek ki ahir zamanda bir kısım bazı hakimler, zulüm, haksızlık, hile ve dolandırıcılık yapacaklar. Demek ki bu var. Demin ne anlattım?

OKTAR BABUNA: Tam bu konu geldi maşaAllah. Ben de onu söyleyecektim Hocam.

ADNAN OKTAR: Sayfayı sen açtın, ben söyledim değil mi açtın? Tam mutabık konu çıktı.

OKTAR BABUNA: Bu ama hep oluyor Hocam, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bu bilinir, evet. Kuran’da açtığımda da tam ilgili yer çıkıyor maşaAllah.

OKTAR BABUNA: Çok şahit olduk.

ADNAN OKTAR: Ömer Kayacan Edirne’den yazmış. “İnsanların ümitsiz olduğu,” artık “biz bitmişiz” yani, “bundan hayır çıkmaz, bundan iş çıkmaz” var ya halk arasında, “ve hiç Mehdi falan yokmuş dediği bir sırada”, “yüzyıllar sonra gelecek” birisi diyor, yahut “gelip geçmiş”, yahut “şahs-ı manevidir, yok Mehdi (as)” diyorlar. “Hiç Mehdi falan yokmuş dendiği sırada Allah Hz. Mehdi’yi gönderir.” (Ali Bin Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 55.) “Mehdi Resullullah’ın bayrağı ile”, nerede Resulullah’ın bayrağı?

OKTAR BABUNA: Topkapı’da Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Topkapı’da, İstanbul’da. Bayrak neredeyse, Hz. Mehdi (as) da orada. "İnsanların başlarına, bela üzerine bela yağdığı" Yani hayat pahalılığı, ekonomik kriz, kavgalar, hapsedilmeler, sürgünler, hakaretler, her türlü “bela üstüne bela yağdığı ve çıkışından çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar.” “Yok artık” diyorlar yani adam diyor “500 yıl sonra çıkacak, Mehdi (as) diye bir şey yok” diyor. Bir kısmı da “şahs-ı manevi” diyor, öbürü de zaten “hiç yok” diyor. Evet, burada arkadaşımız izah etmiş, uzun bir açıklama. “Adaletsiz hakimlerin eliyle zulüm ve haksızlık, hile ve dolandırıcılıkla tüm insanları ezmeye başlarsa, Mehdi (as) çıkar diyor.” Bir üstteki hadiste de “İnsanlar Allah’ın dinini bozarlar, Allah’ın hükmünü değiştirirler.” Yani Kuran’a uymazlar. “Hakimler olarak yalan söz dinlerler ve devamlı haram yerler.” Bak, “hakimler olarak yalan söz dinlerler.” Mesela, yalancı şahitlere itibar ederler diyor hadiste. Yani parayı veriyorsun, mesela 200 milyon; git yalan iftira et diyorsun, al sana yalancı şahit. Hemen 5 dakikada dava açılıyor. Bak ne diyor hadiste? “Hakimler olarak yalan söz dinlerler” yani biliyorlar adamın yalan, iftira attığını, para karşılığı gelen bir sahtekar olduğunu biliyor ama, ona göre hüküm veriyor. Böyle olaylar olacak, diyor Peygamberimiz (sav). Bir arka sayfadan devam ediyor. “İşte bu öyle bir zamandır ki o muhakkak batıl olanı hak, yanlış olanı doğru olanı kaplar.” Bakın, “muhakkak batıl olan,” kötü olan yanlış olanı kaplar. Mesela doğru olanı, yanlış olan doğru olanı kaplar. Yani iyi yok ediliyor, kötü üste çıkmış oluyor. Sahtekarlar daha önde oluyorlar. “Hükümleri paraya karşılık satarlar”, yani bir kısım hakimlerin para karşılığı insanların aleyhine hüküm vereceği, bir kısım insanlara paraları karşılığında taraftar olup insanları haksız yere hapse atacaklarını, onlara eziyet edeceklerini, eza edeceklerini söylüyor hadis. “Bu satışa da hakimler razı olduklarından, hüküm hakka ters olur” diyor. Hak ile hüküm vermeyecek bir kısım hakimler, diyor. “Haklıyı haksız gösterirler” bu hakimler, “ve hakka ulaşılmaz” hak oluşmaz diyor, doğru olana ulaşılmaz. “Adalete kıymet verilmez hale gelir.” İnsanlar artık adalete güvenmez, diyor ahir zamanda Mehdi (as) devrinde. Yani adalete güvenilmez, artık adalet güvenini kaybetmiş olur, diyor. İşte ondan sonra devam ediyor “işte onlar Allah’ın dinini bozarlar, Allah’ın hükmünü değiştirirler, hakimler olarak yalan söz dinlerler.” Yani sahte şahitlere, yalancı şahitlere itibar ederler, “ve devamlı haram yerler” diyor. Verirsin parayı, alırsın istediğin hükmü gibi olur, diyor. Bu hadis nerede yazıyor, (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, İmamı Şarani). Büyük İslam Alimi, ehli sünnetin göz bebeklerindendir. (Tezkiretil Kurtubi, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1981 baskısı, s. 457) Satılıyor, dışarıdan alabilir insanlar. Yine hadis devam ediyor demin okuduğum, bakın, “adaletsiz hakimlerin eliyle, zulüm ve haksızlık, hile ve dolandırıcılık tüm insanları ezmeye başlarsa” yani yaygın olarak başlar, diyor. İslam ülkelerinde biz bunu görüyoruz, bir çoğunu. Kısmen de olsa var, ama çok yaygın. Ve her yerde yaka çırpıyorlar. Mısır’da, Suriye’de, Fas’ta, Tunus’ta, Cezayir’de. Oktar senin bize anlatacağın konular vardır, bakalım.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Çok ilginç böcekler var Hocam. Bu bir böcek Hocam inşaAllah. Bu da ayrı bir böcek. Çok değişik böcekler var.

ADNAN OKTAR: Uzay böceği gibi yani çok şahane bir şey. Bu nedir, bale yapar gibi bir şey yapmışlar.

OKTAR BABUNA: Kollarını açmış Hocam.

ADNAN OKTAR: Bayağı süslü kerata, rengarenk. Bak tam simetrik, görüyor musunuz? Orada sarı varsa, orada da sarı var. Gözler ayrı boncuk gibi gözler zaten. Orada mavi varsa, orada da mavi var. Siyah, siyah. O çıkıntılar da bak, en ince detayına kadar bak tek tek say. Bak, öbür taraftaki çıkıntıları da. O tutma yerlerindeki ince detaylar da, en ucuna kadar tıpkısıyla birbirinin aynı. Hani mutasyonla oluyordu? Böyle mutasyon olur mu? Böyle simetrik, böyle Altın Oranla mutasyon olur mu? Mutasyon bir tane buna vurduysa darmekeşan eder bir şey yapar. Öbür tarafta o düzgünlüğü nasıl açıklıyoruz? Burada da mutasyon oldu, aynı bir kopyada orada oldu, diyorlar. Yani yapmasınlar, ayıp yapıyorlar. Bu da uzay böceği gibi çok şahane, çiçek gibi. Böyle tipler var, Allah Allah. Bu çok şekermiş, acayip süslü.

SUNUCU: Üzerindekiler su tanesi gibi.

ADNAN OKTAR: Evet, süper güzelmiş.

OKTAR BABUNA: Bu da uğur böceğinin bir benzeri.

ADNAN OKTAR: Şahane, plastikten yapmış gibi bayağı güzel. Cam gibi saydam, bayağı güzel. Bak tam simetrik acayip düzgün. Hazret yeni mi doğuyor, bu nedir?

OKTAR BABUNA: Değişik bir böcek, kanatlarıyla.

ADNAN OKTAR: Bak jilet gibi adam. Çok şeker. Bayağı da yakışmış kıyafeti. Bu nedir böyle? Koç boynuzu gibi kafasının içine. Bu da bayağı süslü. Allah ne kadar çok çeşit yaratıyor, maşaAllah. Bir de bunların mesela patisinin ucunda, ufacık bir yerde bile bütün vücudunun özellikleri kodlu. Değil mi, milyonlarca özellik kodlu.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz Hocam, bugün bilinen türler mevcut türlerin çok ufak bir kısmı. Yani ismi konulmuş olanlar.

ADNAN OKTAR: 100 kısımdan 99 kısmı yok oldu değil mi türlerin?

OKTAR BABUNA: Evet, yüzde 99’u yok oldu. 30 milyona yakın türü olduğu tahmin ediliyor. Onun da yüz binler hesabıyla adı konmuş türlerin. Yani milyonlarcasının adı bile bilinmiyor.

ADNAN OKTAR: Evet, maşaAllah. Bu çok şahaneymiş bu. Vay kerata, ilk defa görüyorum ben böyle bir şey.

SUNUCU: Kumaş gibi, yani bu üstündeki pelerin sanki böyle bir yün, bir kumaş gibi. Çok değişik.

ADNAN OKTAR: Evet, defile gibi olmuş bu. Değişik bir şey. Bak bunda da mesela mükemmel bir simetri var. MaşaAllah. Bu Afrika vatandaşı herhalde, değil mi, o deminki Afrika vatandaşı. Türkiye’de var mı böyle bir şey?

OKTAR BABUNA: Yok Allahualem, bunlar çok nadir.

ADNAN OKTAR: Evet, yabancı vatandaşlar.

OKTAR BABUNA: Bu gözleri de, siz daha iyi bilirsiniz Hocam, detaylarda binlerce mercekten oluşuyor böyle.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bak el gibi olmuş kafasındaki şeyler. Birbirlerini nasıl buluyorlar, nasıl tanışıyorlar, evleniyorlar, çoluk çocuğa sahip oluyorlar falan. Yani hayret edilecek şey, maşaAllah. Bu da bayağı güzel. Bak desenler mükemmel görüyor musun, şahane.

SUNUCU: Çok güzel, özel dokunmuş kumaş gibi.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bir de gürbüzler de bayağı. Bedava otlar var tabii, yiyip içiyorlar.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. Gözlerin detayları gözüküyor burada. Onların her biri ayrı bir mercekten oluşuyor. Binlerce var böyle ve çok detaylı görüyorlar onun için.

ADNAN OKTAR: O merceklerin tek tek hepsi görüntüyü beyne iletiyor.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam. O görüntü de birleştiriliyor beyinde daha sonra Hocam.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. O gazete haberinden bahsetmiştin şu evrim ile ilgili, var mı onunla ilgili sende hazır bilgi.

OKTAR BABUNA: Okudum Hocam, bilgi olarak var da gazete haberi yok önümde şu anda. Çok cahilce açıklamalar yapmışlar. Güya 20 yaş dişini, apandiksi, ondan sonra bademcikleri evrime, körelmiş organ gibi evrime delil olarak göstermeye çalışmışlar.

ADNAN OKTAR: Bunu yeni haber olarak veriyor.

OKTAR BABUNA: Bu kadar cahil olmaları hayret verici.

ADNAN OKTAR: Kardeşim insaf, artık yani söyleyecek laf bulamıyorum. Yani dönüp dolaşıp bunu bulabilmişler.

OKTAR BABUNA: Siz 15 senedir kitaplarınızda bunu, yani 15 sene önce verdiniz bunların cevaplarını zaten. Evrim Aldatmacası kitabında, başka kitaplarda hepsinin cevabı tek tek var. Şimdi yeni bir şey gibi buna sarılmışlar en son.

ADNAN OKTAR: Allah Allah. Bir daha anlatalım bari de biraz rahatlasınlar. Nedir bu bademcik olayı?

OKTAR BABUNA: Bademcikler Hocam, bunlar karakol görevi yapıyorlar. Bağışıklık sisteminde önemli rol oynuyorlar. Ama yani tabii iltihap yaptığı zaman çıkartılıyor. İnsan bundan zarar görüyor gibi gözükse de çok faydalılar. Zararı, yararından fazla olduğu zaman çıkartıldığı için rahatlıyor hasta. Ama buna karşılık bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi var.

ADNAN OKTAR: İnsanların büyük bölümünde bademcikler var ve bu onların vücudunun savunmasını güçlendiriyor.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, ilk karakol. Ağza gelen bakteriler orada karşılaşıyorlar lenfositlerle ve bağışıklık sistemiyle karşılaşıyorlar, onu temizliyorlar dolayısıyla.

ADNAN OKTAR: Öbür türlü bademcik alındığında peki adam kurtuluyor mu bu işten? Mikrop direkt giriyor, bütün boğazını, her tarafını kaplıyor. Çok zor durumda kalıyorlar. Bademcik olduğunda ilk karakol görevi gördüğü için böyle bir konu olmuyor.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, koruyucu görevi var.

ADNAN OKTAR: Bademciği aldırdım, kurtuldum olmuyor. Çok daha berbat olaylar oluyor o zaman.

OKTAR BABUNA: Bunlar bilinmiyordu, 19. yüzyılda söylüyorlardı bunları. Bizim Darwinistler yeni bir şeymiş gibi. Halbuki fonksiyonları anlaşıldı. Bunlar biliniyor artık. Apandiks de aynı şekilde, apandiksi söylemişler. O da bağışıklık sistemine faydalı bir organ. Kalın bağırsakta bulunan.

ADNAN OKTAR: Bir de mukus salgılıyor. Orada yararlı bakterileri bağırsağa veriyor.

OKTAR BABUNA: Evet, yararlı bakteriler olduğu anlaşıldı.

ADNAN OKTAR: O kuyruk sokumunda bir kemik vardı, ne onun adı?

OKTAR BABUNA: Koksiks deniliyor ona. O da kasların yapışma yeri olduğu anlaşıldı. Aynı zamanda oraya bir sertlik de veriyor. Oturup kalktığımız zaman koruyucu özelliği de var aynı şekilde.

ADNAN OKTAR: Bu iç organları koruyor. Dış çarpmalara karşı koruyucu.

OKTAR BABUNA: Evet İnşaAllah. 20 yaş dişini söylemişler. Halbuki 20 yaş dişi, evet günümüzde beslenme alışkanlığı ile çenelerde biraz küçülme oldu. Bu fast food dedikleri, kullandığımız besinlerden dolayı, daha yumuşak besinlere geçildiği için. Eskiden daha sert besinlerle besleniliyordu. Çene yapıları biraz daha büyükçeydi, bugüne göre. Ama burada önemli olan nokta şu; siz daha iyi bilirsiniz İnşaAllah, genlerde bir değişiklik yok, fark yok. Yani biz eski beslenme alışkanlıklarına döndüğümüz takdirde çene hemen eski formuna gelecek. Dolayısıyla bir rahatlama olduğu için 20 yaş dişi rahatlıkla çıkabilecek ve çiğnemekte etkili. Yani körelmiş bir organ kesinlikle değil.

ADNAN OKTAR: Yani şöyle diyebilir miyiz? Şimdi gençler var, çöp gibi kolları falan var böyle dışarıda geziyorlar. Ama bunlar çocuk yaşta ‘body’e başlasa, vücut çalışsa Arnold gibi oluyorlar. Ama olmadığında, çalışmadığında zayıf kalıyorlar, güçsüz kalıyorlar.

OKTAR BABUNA: Ama genetik olarak hiçbir fark yok.

ADNAN OKTAR: Ama bu evrim olmamış oluyor. Eğer vücut değil mi, bir yere de, sürekli el bir yere çarparsa nasırlaşıyor. Bu insanın sürekli nasır olmasını gerektirmiyor. Bir yere çarparsa geliştiriyor vücut onu. Dolayısıyla bu bir evrim değil. Vücudun hazır mekanizması, savunma mekanizması. Vücut, spor yaptığında vücut gelişiyor. Diş de kullanıldığında, 20 yaş dişi kalıyor. Mesela bende duruyor 20 yaş dişi.

OKTAR BABUNA: Bende de var Hocam İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bayağı delikanlı gibi duruyor yani. Hiçbir şeyi de yok. Demek ki gerektiği yerde duruyor kullanıldığında.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz Hocam İnşaAllah. Bunu Lamarck diye birisi savunuyordu, Charles Darwin’den de önce. Kullanıma bağlı olarak organların geliştirilmesi. Mesela zürafalar demişti o zaman, iddia etmişti. Güya yüksek ağaçların yapraklarına yetişmeye çalışa çalışa böyle geyik benzeri hayvanlardan türemişler de, o değişmiş. Halbuki genetik bilim ortaya çıktıktan sonra, daha 19. yüzyılda anlaşıldı bu, Mendel tarafından genetik bilimin prensiplerinin ortaya konmasıyla. Hiçbir şekilde genlere yansımıyor bu. Yani normalde bodyci bir adamın oğlunun da bodyci gibi doğması lazım o mantıkla. Hiçbir zaman öyle olmuyor. Charles Darwin hatta sünnetlilerin derisinin kısalacağını iddia etmişti, öyle bir iddiası da var onun. Bunun böyle olmadığı genetik olarak çok net olarak anlaşıldı.

ADNAN OKTAR: Museviler binlerce yıldan beri sünnet olurlar. Her seferinde doğumları sünnetsiz oluyor. Yani istediği kadar sünnet olsunlar bir şey değişmiyor. Yani milim, santim bir değişme yok.

OKTAR BABUNA: Çünkü siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, genlerde bir değişiklik yok.

ADNAN OKTAR: Gende değişiklik olmuyor evet.

OKTAR BABUNA: Bunlar çok cahil Hocam.

ADNAN OKTAR: Peki bunu Aydın Doğan Bey’e mi oturup anlatmamız gerekiyor, yoksa Milliyet’in yahut Radikal’in yahut Vatan’ın genel yayın müdürleriyle mi görüşeceğiz? Kime anlatalım? Anlatsak da fayda etmez gibi de görünüyor ama.

OKTAR BABUNA: Siz epey anlattınız onlara zaten Hocam. Biraz kafaları almamış olabilir mi?

ADNAN OKTAR: Tek tek acaba yazı mı göndersek nasıl yapsak?

OKTAR BABUNA: Olabilir İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Hayır bunların cevabının verileceğini bile bile niye yazıyorlar böyle bir şeyi?

OKTAR BABUNA: Çok zor durumda kaldılar Hocam. Siz batıl felsefelerini ellerinden aldınız. Bunlar böyle…

ADNAN OKTAR: Kardeşim, peki niye yeni bir şey çıkarmıyorlar da böyle eski çorbayı kaynatıp kaynatıp geri getiriyorlar. Bu 100 senelik falan hikaye değil mi bu anlattıkları?

OKTAR BABUNA: Daha bile eski.

ADNAN OKTAR: Daha da eski. Peki bunları kendileri zaten defalarca kabul etmedi mi burada yanlışlık olduğunu, bunun evrime delil olmayacağını?

OKTAR BABUNA: Yurtdışındaki Darwinistler bile savunmuyor artık bunları.

ADNAN OKTAR: Ama Vatan savunuyor, Milliyet savunuyor. Radikal savunuyor. Aydın Doğan, ondan sonra Ertuğrul Bey, başka?

OKTAR BABUNA: Türker,

ADNAN OKTAR: Alkan mı?

OKTAR BABUNA: Alkan evet.

ADNAN OKTAR: Ama o biraz değişti, imanı oturdu gibi onun. Eskiden Darwinistti o. Benim yazılarımı okuya okuya o şimdi Allah’a inandığını söylüyor. Başka kim vardı Hürriyet’te kafası Darwinizm’e karışmış?

OKTAR BABUNA: Vatan’da var, Mine Kırıkkanat var.

ADNAN OKTAR: Mine Kırıkkanat. Ne yapıyor o? Duruyor mu o gazetede o?

OKTAR BABUNA: Bildiğim kadarıyla orada, eğer yanılmıyorsam evet inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Barut gibi o, niye öyle sinirli o?

OKTAR BABUNA: Bizim programa bağlanmıştı Hocam.

ADNAN OKTAR: Çok öfkeli. Fakat bayağı bilgisiz, bayağı bilgisiz. Evrim konusunda hiçbir bilgisi yok. Mesela siz orada konuşurken hiçbir konuya giremedi, gitti sizin yaka iğnelerinize kafayı taktı. Evrimin yaka iğnesiyle ne alakası var yani.

OKTAR BABUNA: Bir de enteresan şeyler söyledi Hocam. “Her şey hiçbir şeydir, hiçbir şey her şeydir” falan gibi böyle. Kimse ne dediğini anlamadı pek ama.

ADNAN OKTAR: O zaman biraz neşesi yerindeymiş demek ki. Allah Allah, maşaAllah şu meyvelerin görünüşünün güzelliğine bak şunların maşaAllah. Bak dalda Cenab-ı Allah bunu böyle. Bunun milyonlarca özelliği, tadı, kokusu, kıvamı, değil mi, rengi, içindeki vitaminlerin bütün çeşitleri, proteinler, yani çok fazla protein çeşidi var. Değil mi, bir tane protein çeşidi yok. Birçok protein. O protein çeşitleri, hangi vitaminler olacağı, C vitaminin türü, miktarı, B vitaminleri, potasyum -muz da çok yüksek potasyum. Muza has bir şey. Efendim mesela Amasya elması kütür kütür. Değil mi bak, vernikli gibi üstü. Mis gibi de kokuyor. Amasya elması, kendisine has kokusu var. Bunun da mesela sapı, yaprağı veyahut, yaprağını alıyorsun, yaprağında küçücük bir parçada bu elmanın bütün özellikleri kodlu. Tadı, kokusu, kıvamı, sululuğu, değil mi, maşaAllah. Mesela portakal, C vitamini miktarı içerisinde, kabuğu mis gibi kokuyor, ayrı bir kokusu var. Ambalajı mükemmel. Açtın mı gıcır gıcır içinden tertemiz değil mi, portakal dilimleri çıkıyor. Onlar da tam insana göre ayarlanmış böyle. Dilim dilim ayrılıyor. Kokusu da çok nefis, maşaAllah. Her birinin kokusu ayrı. Bak çilek de öyle, gıcır gıcır maşaAllah. Şunun güzelliğine bak. Kırmızı. Pırıl pırıl da parlıyor maşaAllah. Şahane kokusu. Yaprakları falan, mesela al şu yaprağını, bunun içerisinde yani milyonlarca çilek çıkaracak bilgi var. Çileğin kokusu, tadı, şekeri bilmem neyi falan. Bir de kendine has özel şekeri var. Bak şeker ayrı, protein ayrı, karbonhidrat ayrı, mineraller ayrı, kalsiyum, vitaminler yani insanın vücudunun ihtiyacı olan bütün kimyevi maddeleri topraktan teker teker topluyor. Kara çamurlu toprak, bir tane ot içeri giriyor, incecik kökler, böyle milimetrenin onda biri kadar, milimetrenin yarısı kadar. Toprağın ne çamuru, ne kokusu, hiçbir şeyi karışmıyor, ne mikrobu ki mikrop dolu toprak. Muazzam mikrop dolu. Hiçbirine müsaade etmiyor. Memba suyu gibi gıcır gıcır suyu alıyor. Tertemiz suyu alıp geliyor. Mis gibi bir koku ekliyor, güzel de bir şeker atıyor içine. Protein de koyuyor, vitaminleri de koyuyor içerisine, güzelce bir karıştırıyor, güzel de bir kıvam veriyor. Nefis bir kokuyla karşımıza getiriyor. Kim yapıyor, Allah yapıyor. Neyi kullanıyor Cenab-ı Allah, çamuru. Bütün dünya dev bir hal, meyve hali gibi. Yere, toprağa tahtalar dikilmiş vaziyette, tahtalardan meyve fışkırıyor bütün dünyada. Kamyonları doldurup, hallere götürüp insanlara dağıtıyorlar. İnsanlar yiyor, bir daha gidiyorlar yine. Bütün olay şu; yere, toprağa tahtanın sokulmasında. Tahtadan muzlar, portakallar, limonlar, elmalar, erikler, greyfurtlar, her türlü meyve fışkırıyor ama, kamyonlar dolusu. MaşaAllah.

SUNUCU: Hocam süremiz sona ermiş, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

ADNAN OKTAR: Eklemek istediğim; Allah inşaAllah dünyada da, ahirette de hepimizi birlikte etsin. Bütün milletimize de Allah bereket, bolluk versin, iyilik, güzellik versin İnşaAllah.

SUNUCU: Teşekkür ediyorum.

ADNAN OKTAR: Ben de teşekkür ediyorum.