Sohbet -1111 Ocak 2010
SUNUCU: İyi akşamlar sayın izleyicilerimiz ve dinleyicilerimiz. Her akşam canlı olarak yayınlanan Adnan Oktar’la Başbaşa programına hepiniz hoş geldiniz. Yanımda birbirinden değerli konuklarımız var. Beyin Cerrahı Sayın Oktar Babuna ve tüm dünyada kitapları büyük bir ilgi ile takip edilen Sayın Adnan Oktar. Hoş geldiniz öncelikle. Nasıl başlamak istersiniz.
ADNAN OKTAR: Oktar’a sormak lazım.
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, nasıl uygun görürseniz. Her gün bir müjde oluyor. Lübnan’la da vize kalkıyor inşaAllah Hocam. Tam sizin dediğiniz doğrultuda muazzam bir süratle gelişiyor İslam ahlakının hakimiyeti Türk İslam Birliği.
ADNAN OKTAR: Lübnan’la vize kalkıyor. Oktar Hocam her zaman soruyorum ama 2 yıl önce ben ne dedim?
OKTAR BABUNA: Tam bunu söylediniz Hocam. Vizeler kalkacak hatta pasaportlar kalkacak, dediniz. Serbestçe gidip gelinecek, dediniz.
SUNUCU: Tokat’tan sormuşlar. “Allah bir ayetinde, “temiz akıl sahipleri öğüt alınıp düşünürler” diye bildiriyor. Bir vesvese geldiğinde ona cevap vermek yerine aklımı temiz tutup vesveseye hiç cevap vermeyerek aklımdan uzaklaştırıyorum. Hocam vesveseye karşı bir Müslüman aklını ve vicdanını daha nasıl güçlü hale getirebilir. Allah’ın dilemesiyle inşaAllah”.
ADNAN OKTAR: İnsanların dünyada en zor olarak değerlendirdikleri konulardan bir tanesi de vesvesedir. Yani gece gündüz insana vesvese gelir. Sağlığı ile ilgili gelir, imanı ile ilgili gelir, diğer insanlarla diğer olaylarla ilgili gelir, güzelliği ile ilgili gelir. Bu çoktur mesela, kadınlar aynaya bakarlar bir gün çirkin olduğuna kanaat getirir, ertesi gün güzel olduğuna, öğlen yine çirkinleştiğine, o gençlerde delikanlılarda da vardır. Bir gün işte olağanüstü yakışıklı olduğuna böyle, ertesi gün başka türlü olduğuna; bu insanların karşılaştığı acz ancak cennette son buluyor. Cennette durur ama, insanların gelişmesi için buna müthiş ihtiyaç var. Eğer vesveseler olmasaydı beynimiz çok durağan olurdu. Biz onunla mücadele ederek hem kişiliğimizi geliştiriyoruz, hem cennetteki karakterimizin sağlamlaşmasını sağlıyoruz. Yani çok güçlü bir karaktere doğru gidiyoruz. Hatta en sonunda mümin diyor ki -Kuran ayeti var-, Ya Rabbi diyor, “sen benden hoşnut olarak, ben de senden hoşnut olmuş olarak” diyor, özetle söylüyorum. Yani iki tarafın da Cenab-ı Allah’ın da, kulunun da hoşnutluğunu Cenab-ı Allah hedefliyor, bunu söylüyor ve her ikisi oluştuktan sonra salih Müslümanların yanına cennete gideceklerini söylüyor Allah. Vesvese geldiğinde ne yapılır? Vesveseye bir çözüm de şudur, 10 yıl ilerisine bıraksınlar. 10 yıl sonra o vesvesenin hiçbirisini hatırlayamazlar, aklına bile gelmez. Yani o günün en büyük derdi olan problemi olan konu, 10 yıl sonra “neydi” deseler, “neydi hatırlıyor musun” deseler aklına gelmez. O gün yaşamaktan beziyor bazen, Allah esirgesin, bayağı bunalım yapıyor. 10 yıl sonra hatırlattığında “neydi” diyorsun, “hatırlayamıyorum, çıkaramıyorum” diyor. Demek ki bomboş bir şeymiş. En güzeli sürekli Allah’a sığınmaktır, kaderi unutmamaktır ve Allah’ın yarattıklarına karşı şefkatle bakmaktır. Yani insanın ruhunda böyle kin ve intikam duygusu vardır. Nefret duygusu vardır, bunlar da çok güçlü duygulardır. Yani nasıl insan börek piştiğinde canı çeker, ister değil mi, et piştiğinde yemek ister. Kin ve nefreti de aynı şekilde ister. Öfkeyi de ister. Yani intikam almayı kırıp yıkmayı da ister.
SUNUCU: Ben hiç kinci değilim, her insan öyle değil mesela.
ADNAN OKTAR: Ama Allah ayette belirtiyor, Allah “zaluma ve cehula” diyor Allah; zalim ve cahildir diyor Allah, insanlar zulme yatkındırlar. Tabii, müstesna iyi insanlar var ama her insan öyle olmaz. Yani kini bir meslek edinir adeta, nefreti. Mesela, o özellikle kokona kadınlar olur böyle 50 yaş çevresinde böyle; oksit sarı saçlı -ben her zaman tarif ederim-, böyle kartal tırnağı gibi tırnakları olur böyle. Kokoş derler kokona. Ondan sonra, sevdiği hiç kimse yoktur bunların. Ne eşini sever, ne oğlunu sever, ne sokaktaki kimseyi sever. İktidara homurdanır, belediyeye homurdanır, ailesine homurdanır, komşularına homurdanır. Yani sürekli laf sokar, sürekli bağırır çağırır, ne desen lafa laf on da üste. Böyle kin ve nefretten, iguanaya benziyor zaten onlar. Allah ellerinden yüzlerinden böyle nuru alıyor, böyle iki ayak üstünde gezen iguana gibi oluyorlar. Yani böyle nefret küpü, öfke küpü. Bu aynı şekilde erkeklerde de oluyor; nefret dolu elinden yüzünden melanet akıyor. Değil mi, böyle çok stresli, gergin.
SUNUCU: Zaten kıskançlıktan oluyor biraz da.
ADNAN OKTAR: Hasetlik, kıskançlık tabii yani kıskançlık çok büyük bir beladır. Okullarda da vardır. Hatta çocuklar, ben okuldayken bilirim. Mesela, “nasıl geçti” derler birbirlerine “imtihanın”, “çok kötü geçti” der. 10 alacak öğrenci, niçin böyle der? “İyi geçti” derse haset edip onun başına bir iş getirirler diye çekinir. 10 aldığında da şaşırır gibi yapar. Der ki, “nasıl oldu” falan, “hayret” der “ya bomboş kağıt verdim, 10 aldım.” Ama bir taktiktir yani. Mesela, hasetlerinden mesela kolay bir problemin çözümünü arkadaşlarına anlat dediğinde onu zor anlatır. Böyle karmakarışık, onun anlayamayacağı gibi, yani “sürünsün” tarzında. Mesela farz edelim, bilgisayarda bir bilgi. Kolaysa onu kolay yönü ile anlatmak istemez yani kolayca kavranacak şekilde anlatmaz. Zor ve çetrefil hale getirir. Onun da kökeninde hasetlik vardır. Çok güzel bir insana, “güzelsin” demezler hasetten dolayı. Haset birisi çıksın akılalmaz kusurlar bulur sana, yani böyle o pis şom ağzıyla, çok aşağılık bir şeyle kindarlıkla. Hayretler içerisinde kalırsın, şaşırırsın. Nefret ruhunu kapladığı için halbuki bir insan birisine baktığında onun sadece güzel yönlerini görmesi lazım. Allah onda tecelli ediyor. Değil mi, şefkat nazarıyla, merhametle, koruma hissi ile Allah’ın mazlum bir kulu. Allah’ın mazlum bir tecellisi. Merhametle bakıldığında ve her şeyde bir güzellik olarak bakıldığında, Allah onu güzelleştirir. Yani her şeyde güzel yönüne bakmak lazım. Hatta Hz. İsa (as) talebeleriyle giderken yanında, bir köpek görüyorlar, ölü köpek. Diyorlar ki adamlar, ne kadar kötü diyor görünüşü. Hz. İsa (as) diyor ki, dişleri ne kadar temiz diyor. Bembeyaz dişleri diyor. Yani dişleri çıkmış sadece görünüyor. Onun için her şeyin güzelini değerlendirmek lazım. Cennet de güzellik yurdu, biz güzelliği seçebilecek ruhta olmalıyız. Çünkü cennete Allah -anlamanız için söylüyorum, Allah emek vermez de özene de ihtiyacı yoktur Allah’ın, emeğe de- emek emek, özene özene yaratmış, çok muhteşem yaratılmış bir cennet var. Şimdi biz orada detayları eğer görmezden gelirsek, o zaman Allah esirgesin bu olmaz. Bu dünyada da böyle. Allah ne kadar özenle hücreyi yaratmış, kofulları, mitokondrileri yaratmış. Canlıları, meyveleri, bitkileri, sebzeleri yaratmış. Mesela ben bazen İstinye’ye gidiyorum. O meyve satılan bir yer var pazar yeri, yani nefes kesici görünüş. Böyle kıpkırmızı elmalar, nefis armutlar, biraz öyle kıpkırmızı erikler, kavunlar, karpuzlar. Yerden Allah tahta bir çöp, yerde bir tahta saplı çamurun içerisine tahtadan meyve yağıyor, ağaçlardan. Dünyanın her yerinden kamyonlara dolduruyorlar, hallere getiriyorlar. Dünyanın her yerinde yerden, topraktan meyve fışkırıyor. Ve bütün dünyayı doyuruyor bu, bak insanları doyuruyor, hayvanları doyuruyor bir kısmı da çürüyüp atılıyor. O kadar bol. Şimdi adam bunu görmezden gelirse, bu “tesadüfen oldu” derse, işte Allah da ahirette ona tesadüfen meydana gelmiş görünümünde meyve yaratacak ve tadına tuzuna bakacak. Mesela cehennemde meyveler var. Ama tam onların dediği gibi. Tesadüfen meydana geldiğini tahmin ettikleri tarzda. Yani rezil tatta böyle berbat. Mesela yerden Allah mükemmel memba suları fışkırtıyor, yani nereden artezyen açsan su fışkırıyor. Pırıl pırıl, yani gayet kaliteli su çıkıyor. Cehennemde öyle değildir. Cehennemde yerden çıkan su kükürtlü ve kaynardır. Hiçbir şekilde soğuk su içemezler. Yiyecekleri son derece iğrençtir. İnsanların görünümü son derece iğrençtir. Yani simsiyah kirli tozlu ve “mutasyona uğramış” diyorlardı ya onlar, tam o tarzdadır. Mesela kolu ile bacakları yer değiştirir. Yani garip mahlûklar. Şimdi adam mutasyona inanmıyor muydu, “tesadüfen oldum” demiyor muydu? Tamam, işte tesadüfen olmuş o da orada değil mi yani; Allah onu tesadüfen gibi gösterecek ona. “Tesadüfen yaratılış böyle olur” diyecek Allah. Tesadüfen meydana geliş kainatta böyle olur, her yer ateşler dumanlar değil mi, iğrençlikler. “Senin inancına uygun, değil mi” diyecek Cenabı Allah. “İnancın bu değil miydi, işte inancına göre yarattım” diyecek Allah. “Onların inancı bu idi, onlarda cennet inancı vardı, Ben de onlara cenneti yarattım” diyecek. Yani “herkese kendi inancına göre bir yer yarattım” diyecek. “Adaletsiz bir şey var mı” diyecek Allah soracak, yok, çünkü canı gönülden ahirette de inanacak onlar. Ahirette de o kafada olacaklar. Dolayısıyla şikayet edeceği bir şey yok. Bu dünyada son derece emin anlatıyorlar Darwinizm’i, mutasyonu, anormal eminler. İşte orada da çok emin anlatacaklar yine. Orada mutasyonları, Darwinizm’i falan çok kapsamlı etraflarına toplarlar böyle cehennemin itine kopuğuna onlara anlatacaklar. Onlar da dinleyecek orada inşaAllah. Yani anlamasalar bile sorun değil yani, inşaAllah. Oktar sen şu arıların olayını bir anlat.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. Arıların gerçekten çok mucizevî bir dansları var. Bakın şimdi göreceğiz birazdan. Dans ederek çiçeklik bölgenin yerini ve uzaklığını tarif edecek tam yönünü ve uzaklığını.
ADNAN OKTAR: Bunu bilim adamları çekiyor, değil mi bu filmi.
OKTAR BABUNA: Evet ,bilim adamları çekiyorlar.
ADNAN OKTAR: Bununla ilgili çok fazla çalışma var, çok fazla çekilmiş film var. Hepsinde aynı netice alınmış.
OKTAR BABUNA: Bakın arılar dansa başladı, titreşimler yapıyor. Fakat hep aynı yöne doğru yapıyor, yönü sabit. Çünkü yönünü gösteriyor. Yaptığı titreşim sayısı ve dansın süresi de uzaklığını belirliyor, gidilecek bölgenin. Son derece hassas bir ölçümle yapıyor bunu, önce gidilecek yeri keşfediyor, sonra geri dönüyor. Bunu diğer arılar da bakın, izliyorlar.
ADNAN OKTAR: Onlara bilgi veriyor şu an, dans ederek.
OKTAR BABUNA: Şu anda dik yukarı doğru yaptığı şey Güneş’in yönünü gösteriyor, Güneş’e doğru olduğunu istikametinin.
ADNAN OKTAR: Olay Güneş’e göre diyor, evet. Yani çiçeklerin bulunduğu yer, Güneş istikametinde evet.
OKTAR BABUNA: Şimdi aşağıya doğru yapıyorsa, Güneş’in tam aksi istikametinde olduğunu gösteriyor bu. Ya da Güneş’e dik bir açıyla mesela, bakın burada tam dik bir açıyla olduğunu gösteriyor. Bunların hepsi değişik çekimlerle tabii. Mesela burada 45 derece bir açıyla güneşe uzaklıkta. Titreşim sayısı uzaklığı veriyor.
ADNAN OKTAR: Onlar titreşim sayısını da sayıyorlar.
OKTAR BABUNA: Evet sayıyorlar. Son derece hassas olarak gidip elleriyle koymuş gibi bulabiliyorlar gidilecek yeri.
ADNAN OKTAR: Arıları da ayrıca numaralandırıyorlar, üstlerine tek tek işaret konuyor arıların.
OKTAR BABUNA: Evet. Şimdi burada şunu da hesaplıyorlar. Güneş’in her dakika 4 derecelik bir hareketi oluyor. Arı bunu hesaplayarak, Güneş’in yapacağı hareketi, dansında onu da hesaplamış olarak yönünü gösteriyor. Yoksa şaşırırlardı, çünkü Güneş hareket edeceği için. Hareketin başlangıcıyla, gidilecek zamana kadar Güneş farklı bir konumda olacak dönene kadar. Onu hesaplayarak yapıyor bu dansını. Ve gideceği yeri eliyle koymuş gibi buluyor.
ADNAN OKTAR: Kuran’dan ayet okuyorum ben. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur.” Hastalık olabilir, bela olabilir, insanlardan gelen bir fitne olur. Ben kaldırırım, diyor Allah. Çünkü meydana getiren de Allah. "O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O’nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir." Mesela Cenab-ı Allah onun zengin olmasını dilerse, mutlaka o zengin oluyor. Bir işte başarılı olmasını dilerse başarılı oluyor. Ama bazen ne kadar isterse istesin, Allah ona onu nasip etmez, onda bir hayır vardır. Mesela doktor olmak ister, mühendis olur veyahut hiç okuyamaz, ama onun için hayır olur. Nasıl hayır olur? Onu ahirette de dünyada da görür. Ama asıl onun yeri, yani neden olduğunu Allah ona ahirette anlatacak İnşaAllah. “Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.” Müslümanların yapacağı sürekli Allah’a sığınmaktır. O zaman ruhen ve bedenen sağlıklı, zinde olur. Ama her şeyi kendi yapmaya kalkarsa onun stresini vücudu kaldırmaz. İnsan vücudu çok zayıf yaratılmıştır, çok güçsüzdür. Yani böyle, ben yaptım, ben edeceğim şu bu falan derken bir de bakarsın kanser olur, kalp hastası olur. Mesela stres kolesterolü acayip yükseltir. Yani strese bağlı kolesterol patlaması olur. Yani bundan kalp enfarktüsü geçiren çok insan vardır. Yani streste aniden vücutta muazzam kolesterol yükseliyor birden. Ve o da damarı tıkıyor. Mesela tevekküllü adamda böyle bir şey olmuyor. Allah’a teslim oluyor, hiçbir şey olmuyor. Mesela omurga fıtıkları, boyun fıtıklarında da yine kökeninde stres vardır. Yani muazzam kendini kasma çok yaygın. Gençlerde de görüyorum ben, daha 20 yaşında 25 yaşında kız olsun, delikanlı olsun herkeste var, yani çoğunda var insanların. Tabii mide hastalığı, mesela gencecik kız ben görüyorum onları, midem rahatsız diyor. Sürekli mesela, migren, tek sebebi tevekkülsüzlüktür. Allah’a tam tevekkül eden adam, zımba gibidir yani bayağı sağlıklı olur. Ve çok da uzun ömürlü oluyorlar. Mesela bak Hz. Musa (as) 120 yaşında vefat etti. Hep Peygamberler 130, 160, 220 sene 230 sene. Çok uzun yaşıyorlar.
SUNUCU: Niye peygamberler sadece o kadar uzun yaşıyor?
ADNAN OKTAR: O zaman ki ashabı da öyle, onlar öyle. Tevekkül çok önemlidir yani sinir ve stres insanı ezer. Ama bir de şöyle, tabii bunun asıl sebebi bu değil. O zamanlar nüfus azdı, onun için Allah insanın ömrünü uzun tutuyordu. Ama nüfus çoğalınca Allah insanın ömrünü gittikçe kısalttı. Daha kısaldı. Fakat ahir zamanda Mehdi (as) devrinde yeniden ömürler uzayacak. Yani son dönemde zaten bunu da gördük, eskiye oranla mesela 1800’lü yıllara göre şu an ömürlerde muazzam uzama oldu. Çok çok uzadı, hatta her yıl daha da artıyor ömürde uzama. Gittikçe artıyor evet. “Andolsun, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alırsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür. ” Önce mesela zengin oluyor para kazanıyor, Allah onu iflas ettiriyor. Umudunu tamamen kesiyor. Allah’a da isyan ediyor haşa nankör hale geliyor, sonra da intihar etmeye kalkıyorlar. Kafasını duvarlara vuruyor, sanki daha önce ona onu veren Allah değilmiş gibi. Veren de Allah’tır, geri alan da Allah’tır. Her ikisini de yapan Allah’tır, inşaAllah.
Hud Suresi’ni açmışsın. 72. sure. "Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey" diyor bak, kadın diyor ki ben kocamışken, yaşlanmış kadın artık, kocam da ihtiyar iken doğuracak mıyım? Normal de yaşlılıkta insanın cinsel gücü kalmaz, yani kadın olsun erkek olsun, çoğunda öyledir yani klasik. Kadın doğuma elverişli olmuyor, doğuramıyorlar. “Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid'tir." Bu da aynı zamanda Abdülmecit devrine bakan bir ayettir. İnşaAllah. “İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman,” diyor devam ediyor işte kavmi konusunda tartışmaya. Fakat burada dikkat çeken şu yine; imanlı olursa bir insan Cenab-ı Allah mucize tarzında geliştirir. Mesela, Oktar normalde yüzde yüz ölmesi gereken bir hastaydı. Yani yüzde yüz, gelişen kanser türü en azgın ve dünyada kurtulan hiç hasta olmayan bir hastalık.
SUNUCU: Ne kanseriydi?
ADNAN OKTAR: Kan kanseriydi ama en azgın türü. Yani hiç tedavisi yok dünyada.
OKTAR BABUNA: Richter sendromu.
ADNAN OKTAR: Richter sendromu, bir de en azılı. Kurtulan da en fazla birkaç yıl yaşıyordu, yani geçici kurtuluyordu birkaç yıl içinde. Bak, Oktar tam anlamıyla kurtuldu yani elhamdülillah. Yani eskisinden daha sağlıklı oldu.
SUNUCU: Nasıl kurtuldu?
OKTAR BABUNA: Sizin vesilenizle Hocam İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Eğer imanı olmasa, eğer tevekküllü olmasa yıkılır giderdi.
SUNUCU: Ama imanlı olan herkes de kurtulmuyor ki.
ADNAN OKTAR: İmanlı olan insan da bazen Cenab-ı Allah tabii ki canını alır ama, iman genellikle hep kurtuluş nedenidir. Mesela az sayıda insanla başarılı olursun. Mesela farz edelim ahir zaman da şimdi Mehdi (as) çıkacak. Bu insanların özelliği ne; imanlı olmaları. Az sayıdalar ama, İslam ahlakını dünyaya hakim ediyorlar, hakim oluyor. Başarı işte bu, elle tutulur bir şey. Bütün insanların gözüyle göreceği bir şey bu, bu nettir. Mesela, Resulullah (sav) imanlıydı, çok imanlı bir insan. Dört tarafından düşmanla sarıldığı halde ve amaç savaşta sadece onu şehit etmek bakın, savaşın amacı bu. Ve it sürüsü gibi küfür etrafını sardı müşrikler, onların arasında kaldı ve çok uzun süre kaldı yani savaş anında. Adamlarda mızrak var, ok var, kılıç var yani insan öldürmeye yarayan her türlü alet var. Buna rağmen ona orada hiçbir şey yapamadılar, üstünde zırh olmadığı halde. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Ve buna tarih şahit yani müşriklerin kendi de şahit. Bu nedir? Bu iman gücüdür. Ama mesela Hz. Zekeriya (as)’ı da şehit ettiler. İmanlıydı ama şehit oldu, ağaç kovuğuna saklandı. Ağaç kovuğunu biçtiler. O da kendisi içerisindeyken Allah’ı zikrede zikrede şehit edildi. Ama onun kaderi öyleydi. Oğlu Hz. Yahya (as) da şehit edilmştir. Hatta Hz. Yahya’nın kolu biliyorsunuz kutsal emanetlerdedir Topkapı’da.
SUNUCU: Kolu mu?
ADNAN OKTAR: Evet kolu. Böyle bir altın muhafazanın içerisinde, böyle tabii zamanın etkisiyle tabii ki bir çürüme göstermiş ama, kemikleri falan olduğu gibi duruyor. Hz. Yahya (as)’nın koludur o. Ama onun kaderinde zaten şehitlik var. Şehitlik de bir kazançtır. Yani kayıp değildir, çünkü şehitlik ahirette müthiş bir nimet, yani şereftir. Cennette büyük bir şeref, onun için bir mutluluk vesilesi bu. Ama bak, senin için en belirgin şey bunu söylüyorum; imanlı olan insan mesela, farz edelim grip olsa, gribi çok daha rahat atlatır imanlı bir insan. Yani daha vücudu dirençlidir, daha sağlıklıdır. Bu bütün dünyada bilinen bir şeydir. Hatta iman kuvveti derler, iman kuvveti yani. Hatta kendimden şimdi örnek vermek istemezdim ama vereyim madem öyle diyorsunuz. Emniyette gözaltına alınmıştık. Bizim çocukların hepsine orada askeri nizamla spor yaptırıyorlardı, gözaltındayken. Böyle ördek yürüyüşü mü diyorlar, bir şey diyorlar, timsah yürüyüşü.
OKTAR BABUNA: El arabası, ördek yürüyüşü.
ADNAN OKTAR: Böyle çok ağır sporlar yaptırıyorlardı. Ben de orada duruyordum. Hocam dediler senin de yapman lazım dediler spor. Ben onları yapmayayım da dedim ben size şınav çekeyim dedim. Hiç böyle sektirmeden 50 kere şınav çektim, ama tam anlamıyla böyle yani. Bilhakkın 50 kere saydırdım, sayın dedim. Polisler, maşaAllah iman kuvveti dediler.
OKTAR BABUNA: Onu yaparken de, günlerce uyumadan yaptığınız bir şeydi o.
ADNAN OKTAR: Tabii, tabii 7 gün uykusuz bırakmışlardı, yani böyle. Ellerim arkadan kelepçeli. Bak 50 şınav yani olacak gibi değil.
SUNUCU: Ama, öyle diyorsunuz da niye o zaman İslam ülkelerinin çoğu fakir? Neden kötü yaşamdalar mesela?
ADNAN OKTAR: Kuran’a uymuyorlar. Bak işte Allah söyletiyor işte bu. Mısır, Suriye, Irak, Lübnan, Fas, Tunus, Cezayir, Libya hepsi sosyalist yönetimler vardı. Hep Darwinist, materyalist yönetimler vardı. Daha biz yeni yıktık Darwinizm’i. Ondan sonra İslam aleminin ciğeri bir açıldı, bir oh dediler yani. Daha yeni, Hıristiyan aleminin de boynundaki bağı çözdük. Onları da boğuyorlardı. Biz onları deccalin ağzından aldık. Katolikleri, Ortodoksları mahvetmişlerdi Rusya’da, insanlıktan çıkartmışlardı adamları. Her yerde alay edilip, her yerde eziliyorlardı. Yani çünkü anlattıklarında diyorlar ki, dünyanın ömrü 6000 yıl diyorlar. Yani bütün kainat. Halbuki kayalara baktığımızda milyarlarca yıllık olduğu anlaşılıyor dünyanın. Fosillere de baktığımızda milyonlarca yıllık fosiller olduğu anlaşılıyor. Nerenin 6000 senesi? Onu demelerinden dolayı da rahatça her yerde alay edilip eziliyorlardı. Ama biz ortaya çıktıktan sonra, böyle malta eriği yutmuş kurbağa gibi oldular. Gözleri dört açıldı ve apıştı kaldılar. Dedik, gelin bakalım beşer beşer, neredesiniz siz? Bütün millet araziye geçti. Gelin bir de bizimle alay edin bakalım, nasıl oluyormuş yani?
OKTAR BABUNA: Kaçacak yer arıyorlar Hocam. Siz bir de para teklif ediyorsunuz. Bir fosil getirin, 10 trilyon vereceğim dediniz böyle, bütün dünyada haber oldu bu. Bir kişi yok.
ADNAN OKTAR: Tabii, bak kardeşim açık diyoruz yani. Bir tane tek hatta şu kadarcık dedim, razıyım.
SUNUCU: Neye güvenerek söylüyorlar o zaman? Boştan atıyorlar.
ADNAN OKTAR: Meydanı boş bulmuşlar zamanında, at oynatıyorlar. Biz ortaya çıktık, ne oluyor burada dedik. Bütün millet böyle kovboy kasabası gibi araziye çekildiler.
OKTAR BABUNA: Hatta Hocam bu Richard Dawkins sizin 10 trilyonunuzu yanlış anlamış. 10 trilyon pound olarak anlamış. Bu para diyor, İngiltere bütçesinin bilmem kaç katı diyor, Türkiye bütçesinin 100-200 katı diyor.
ADNAN OKTAR: O elma yanağı da buraya davet ettik. Madem öyle delikanlısın, fikrine güveniyorsun; bak ben seni birinci sınıf 5 yıldızlı otelde ağırlayacağım, dedim. Saygıda, hürmette kusurumuz olmayacak. Günlerce ağırlayalım. Sen bize sadece bir yarım saatçiğini vereceksin, dedik. Yani geleceksin, bir röportaj yapacağız kısa. Bir tartışacağız seninle, dedik. Fellik fellik kaçıyor. Hani senin kabadayılığın? Herkesle gidip tartışıyorsun. Ortodokslarla, Katoliklerle, rahiplerle tartışıyor. Çocuklarla gidip tartışıyor, garibanlarla. İdi... Bakın en sonunda adamın gele gele geldiği nokta ne biliyor musunuz? Benden sonra yalnız ağzı, çenesi çıkmıştı, çenesini düzelttim. Proteinleri, önce herkese yediriyordu bu. Tesadüfen olur proteinler, diyordu. Sonra geçen günler çıktı, proteinler tesadüfen olur mu, dediler. Olmaz, dedi. Peki nasıl açıklayabiliriz, dediler. Uzaylılar yapmıştır, dedi. Be hey kerata, belli ki köşeye kaçacaksın yani, ne oturup böyle hava atarsın. Yakalanacağını biliyorsun. Bir de biz halk diliyle anlattık. Şimdi Darwinistlerin en büyük oyunlarından bir tanesi halkı böyle Afrika büyücüleri gibi Latince, İngilizce kelimelerle hipnotize ediyorlardı. İşte osgokigis bilmem ne, işte x eşittir 70, 70 bilmem ne falan, m c kare, falan demek ki Darwinizm doğru...
SUNUCU: Kimse de anlamıyor bir şey.
ADNAN OKTAR: Tabii milleti hipnotize ediyorlardı. Her yer ara fosil kaynıyor kardeşim diyor, hep ara fosiller dolu. Canım ciğerim, dedik. Kaynıyor tamam güzel, bir tane bize getirsene, dedik. Bir tane, tek bir tane rica ediyorum başka bir şey istemiyorum, dedim. Yok, dediler. Nerede, dedik? Şeyde dediler, müzede var dediler. Beraber gidelim müzeye, dedik. Müzede depoda, diyor. Depoyu kaçırdılar, diyor. Yani bırakın, yok. Alenen bütün milleti kandırmışlar. Şimdi bak anormal bir sessizlik var. Çıt yok dikkat ederseniz bakın. Hürriyet, Milliyet, Vatan falan sükût. Değil mi böyle yıkılmış şey gibi oldu, ortalık süt liman oldu.
OKTAR BABUNA: Son bir iki denemeleri daha oldu. Onu da siz açıklayınca hemen özür dilediler, Ida ile Ardi fosilleri.
ADNAN OKTAR: Kardeşim dedim bak, yalan söylemeyin, anında ağzınıza geri teperim, dedim. Bunlar denemeye kalktılar, anında cevaplarını verdik. Rezil rüsvay oldular. Hatta Arapların kanalı vardı, neydi o?
OKTAR BABUNA: El Cezire.
ADNAN OKTAR: El Cezire’ye Oktar çıktı. Git şunların cevabını ver, dedim. Ondan sonra bittiler.
OKTAR BABUNA: Sizin vesilenizle Hocam, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii. Şimdi bekliyoruz yeni bir yalan. Eğer yeni bir yalan krizleri olursa yine anında katlayıp yutturacağız inşaAllah.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah Hocam, Allah razı olsun.
ADNAN OKTAR: Biz sade anlatıyoruz. Kardeşim diyoruz, bir protein tesadüfen meydana gelebilir mi? Bizim cahil, Türkiye’de böyle cahil cühela takımı var. Onlar uçuyor zaten. Protein niye meydana gelmesin ya, diyor. Sen diyor böyle çamurlu bir ortam hazırla diyor, derhal olur. Hatta orada böcekler bile oluyor diyor, durduk yere diyor. Bakteriler oluşuyor diyor çamurlu suda, niye olmasın diyor. Yani o bakterinin başka bakteriden ürediğinden haberi yok, oradaki böceğin de yumurtadan türediğinden haberi yok. Uçuyorlar böyle. Var ya eski dönemde de öyle kirli, paçavralar falan olursa orada bilmem ne ürer falan, artistlik yapıyorlardı.
OKTAR BABUNA: Pasteur söylüyor onun olamayacağını, neden olamayacağını anlatıyor. Onlar diyor, larvaları, böceklerin yumurtaları diyor. Oradan oluyor diyor, sizin dediğiniz gibi.
ADNAN OKTAR: Tabii, kavanoza samanı koyun diyor, suyu diyor, bir süre sonra orada canlılar oluşur diyor. Yani onun evrimle oluştuğunu düşünüyor. Ette de kurtlanma olur, diyor. O dışarıda yani, artık bakın, safatorikliğin şiddetine bak yani. Geçenlerde o dedeler toplantısında neydi o, embriyonal safhayı anlattılar.
OKTAR BABUNA: Evet, Haeckel’in embriyolarını güya aradaki benzerlikten dolayı evrimin kanıtı olarak diyor. Mesela, balık, tavşan, başka embriyolar göstermiş. Resmi de var, isterseniz.
ADNAN OKTAR: Göster. Bizden yalanın geçmeyeceğini bir gösterelim. Ne Cübbeli’ye müsaade var, ne bunlara.
OKTAR BABUNA: Şimdi Ernst Haeckel diye birisi var. Charles Darwin’in de yakın arkadaşı. 19. yüzyılda çıkıyor. Bu yalanı uyduruyor. Sahte çizimler yapıyor. Diyor ki balık, işte semender, bu amfibiyenlerin bir türü -kurbağa gibi-, kaplumbağa, tavuk, tavşan, insan diyor, embriyoları birbirine benziyor dolayısıyla birbirlerinden türemişlerdir diye. Halbuki bakın gerçekleri burada. İnsanın embriyosu tavşana hiç benzemiyor. Tavşanınki tavuğa hiç benzemiyor. Bunların üçü diğerlerine hiç benzemiyor gördüğünüz gibi. Hileli çizim yapıyor, sahtekarlık yapıyor. 1950’li yıllarda ders kitaplarından çıkarttırılıyor Hocam bu. Bizim yerli evrimcilerin hala haberi bile yok bundan.
ADNAN OKTAR: Geçenlerde dedeler toplantı yapmıştı. Kırık dökük tahtalardan oluşmuş böyle eski, antika dedeleri toplamışlar. Bu üstteki çizimi anlatıyor. Evrime delildir, diyor. Yani adam özür diledi, kendisi değil mi, bizzat söyledi sahtekarlık yaptığını. Ne dedi?
OKTAR BABUNA: Ernst Haeckel’a soruyorlar niye sahtekarlık yaptın, diye. Ernst Haeckel da diyor ki pişkin pişkin; evet diyor, ben sahtekarlık yaptım ama, herkes zaten yapıyor diyor.
ADNAN OKTAR: Yani hırsızlık yapana niye hırsızlık yaptın diye sorsan, herkes hırsızlık yapıyor diye bir laf yani. Değil mi, kim yapıyorsa o sorumludur.
SUNUCU: Bir de çok saçma. Hepsi birbirinden farklı canlılar. Nasıl benzeyebilir ki yani?
OKTAR BABUNA: Sahtekarlık yapıyorlar, yani benzemiyor tabii ki.
ADNAN OKTAR: Bundan sonra atış yasak. Tabii, atış yasak. Evet, bir de halkın rahatça anlayacağı gibi anlattığımız için ciğerlerine oturdu. Biz mesela onların o stilinde gitmedik. Böyle Latinceler, Fransızcalar, karmakarışık böyle. Direkt Osmanlı Türkçesi ile anlattık. Kardeşim dedik, protein tesadüfen meydana gelir mi? Protein için ne gerekiyor; hücre gerekiyor. Ne gerekiyor; kromozom gerekiyor. Başka ne gerekiyor?
OKTAR BABUNA: Ribozom gerekiyor.
ADNAN OKTAR: Ribozom. Başka?
OKTAR BABUNA: Golgi gerekiyor.
ADNAN OKTAR: Golgi.
OKTAR BABUNA: 60 tane ayrı enzim gerekiyor.
ADNAN OKTAR: 60 ayrı enzim.
OKTAR BABUNA: Hücrenin zarı gerekiyor tabii, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hücre zarı gerekiyor. Ondan sonra protein olabiliyor. Bu ne demektir biliyor musun? Proteinin olması ihtimali; sıfır artı sıfır artı sıfır artı sıfır... Hiç olamaz demektir. Burada zaten konu bitmiş oluyor. Bunu artık anlatmaya gerek yok ki. Konu burada tıkanmış oluyor. Adam ne diyor? Uzaylılar yaptı, diyor. Daha ne desin? Bitmiş, Darwinizm diye bir şey yok. Fosil falan anlatmaya bile gerek yok adamlara yani.
OKTAR BABUNA: Yalnız Hocam maşaAllah. Bunu dünyada ilk söyleyen Hocamız. Gerçekten ben dünyanın en ünlü üniversitelerinde okudum. Türkiye’de de eğitim gördüm. Her yerde evrim anlatılıyordu. Her yerde ama. İlk defa Hocamız bunu 30 sene önce başladığı faaliyetleri ile söyleyince dünyada yıkıldı, şu anda bitti.
ADNAN OKTAR: Evet. Ahzab Suresi, 56. Aynı zamanda 1956’ya bakan bir ayet. 1956’da ne oldu; Risale-i Nur Külliyatı serbest bırakıldı ve Üstad, “münafıkane sistemin çöküşünün başlangıcı” diyor artık. Yani bu tarihten itibaren İslam ahlakı hakim olacak, diyor Said Nursi. Gittikçe gelişecek, diyor. Şeytandan Allah’a sığınırım, 56. ayet, Ahzab Suresi. “Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” Ne demek biliyor musun; Peygamber (sav)’e canı gönülden sevgi duyun, bağlanın, teslim olun, itaat edin. Coşkuyla ve muhabbetle onun dediklerini yerine getirin. Onun hakkında hayır konuşun, hayır söyleyin ve hayırlı şekilde destek olun. Bu aynı zamanda ahir zamana bakıyor. Bu ne demektir; Mehdi (as)’a da çıktığında destek olun, sevgi gösterin, yardımcı olun, kalben, manen her yönden destekleyin anlamı çıkar. Çünkü “Ey iman edenler,” diyor, “siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” Selam demek zaten “benden sana zarar gelmez, senden bana zarar gelmez” anlamındadır. İyilik temennisidir. Ebcedi kaç; 1986. Demek ki 86’da bir şey var. Yardım edilmesi gereken bir durum var, inşaAllah. Bak diyor ki; “Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin. Allah ve melekleri Peygambere salat ederler,” destekçiler, inşaAllah. “Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler”, size, kardeşlerine ne yaptılar? Emniyete götürdüler. Bunlar kimdi; mümin erkekler ve mümin kadınlardı. “İrtikab etmedikleri” işlemedikleri, “(bir suç) nedeniyle” hayali suç nedeniyle, “işkence edenler” diyor Allah, “eziyet edenler ise gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir” diyor. Bakın, buna da ayette işaret var. Yani her devre, her şeye, her olaya işaret vardır. Biz Mehdi (as) öncüsü olarak bize de bu oluyor. Mehdi (as)’ın talebelerine de bu yapılacaktır. Eziyet edilecektir. Mümin kadınlardan ve mümin erkeklerden oluşan bir topluluk olacaktır. Deccal kafalı olanlar onlara zulmedecektir, acı vereceklerdir. “Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. ” Yalan söylemek haram. Bakın, ne diyor Cenab-ı Allah; 70. ayet, Ahzab Suresi. “Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin.” Yani insanların arasında yalan söylemek peynir ekmek gibi. Çok normal sıradan bir konu gibi oluyor. Haramdır. Sebe Suresi, 34. İstanbul’u da işaret eden bir Sure. Daha önce söylemiştim. “Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler var ettik.” Buradan baktık mı başka semtleri görüyoruz, değil mi, birçok şehirden oluşuyor İstanbul. Küçük küçük şehirlerden. Mesela değil mi, Kadıköy efendim, Bakırköy, Ortaköy birçok küçük şehirden oluşuyor. İstanbul’a işaret var bu ayette. “... görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkanlarını) takdir ettik. ” Her yer yollarla dolu. “"Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik).” Daha bu sağlanamadı İstanbul’da. Yani güvenlik içinde geceleri ve gündüzleri dolaşmak mümkün değil. Ama 2023’te mümkün olacak. Çünkü ayetin ebcedi 2023’ü veriyor.
SUNUCU: Bu ayetlerin yanında yazan numaralar, o yılla ilgili bir şey mi anlatıyor.
ADNAN OKTAR: Yani işaridir, tabii biraz o gözle bakıldığında harikadır. Yani şaşırtıcıdır. Mesela 34, İstanbul’un kodunu verir. Ama burada mesela bu ayetin, bak; “orada yürüme (imkanlarını) takdir ettik: "Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik).” Ayetin bu bölümü 2023’ü veriyor. Yani harf toplamı. Bu Arapça harfler var. Her harfin bir rakam karşılığı var. Ona ebced deniyor. Bunlar toplandığında bir tarih çıkıyor, tek bir tarih çıkıyor.
SUNUCU: Neden 34’te İstanbul'u anımsıyorsunuz da 1934’ü anımsamıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: O gözle de bakılabilir. 1934, o gözle de bakılabilir. Ama konuyla mutabakat olması gerekir. Bu tabii kesin bir hüküm olmaz. Ama bir işarettir. Bu ebcedler de kesin hüküm değildir. Fakat bir işarettir, anlayan anlar buradan.
OKTAR BABUNA: Ama dediğiniz gibi Hocam matematiksel olarak imkansız yani, hem anlamla mutabık olacak, hem de sayı toplamının böyle bir sayı çıkması, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak mesela diyor ki, Fatır Suresi, 5. “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır;” Allah ne vadediyor; Mehdi (as) çıkacak diyor, Hz. İsa (as) inecek, İslam ahlakı dünyaya hakim olacak. “Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın”, yani dünyaya kapılıp dünya ile uğraşmayın. Kendinizi Allah’a teslim edin, güzel yolda hareket edin, dünyanın nimetlerinden istifade edin, fakat haktan ayrılmayın. “Ve aldatıcı(lar) da” deccaller, süfyanlar “sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.” Yahut yobazlar değil mi, mesela İstanbul’da çıkacak o yobaz. Mehdi (as)’a karşı mücadele edecek olan o yobaz. Şimdi bakın, “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır;” “Aldatıcılar sizi Allah’ın adını kullanarak aldatmasın.” Şimdi ayetin ebcedine bakıyoruz, iki parçalı olarak biri 1997’yi veriyor, biri 2015 tarihini veriyor. Demek ki bir mükemmellik olacak, bak ne diyor; “Ey insanlar, şüphesiz Allah'ın va'di haktır;” Demek ki Allah’ın vaadi yerine gelecek, inşaAllah. “Ey insanlar siz Allah’a karşı fakir olan muhtaçlarsınız, Allah ise Gani (hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır), Hamid’dir (övülmeye layıktır)”. Onbeşinci ayet. Biz niye fakiriz? Niye fakiriz Oktar? Bak “siz fakirsiniz” diyor Allah, “sizin malınız yok” diyor. “Sizin hiçbirinizin malı yok” diyor Allah. “Zengin olan Benim” diyor Allah, “sizin hiçbirinizin malı yok.” Beynimizin içine bir bakıyoruz. Gözümüzle bastırdığımızda, malımız bir böyle gelip gidiyor. Bir de bakıyoruz ki beynimizin içinde bir görüntüden başka bir mal yok. Paralara bakıyoruz, masamızın üstüne koyuyoruz, gözümüze kenardan bastırdığımızda paralar böyle böyle gidip geliyorlar. Beynimizin içinde bir görüntü paralar. Altınlar da görüntü. Evler, arabalar da birer görüntü. Allah sizin diyor, malınız yok diyor, fakirsiniz diyor Allah. Nasıl fakir biliyor musunuz; mutlak fakir. Hiçbir şeyiniz yok, diyor Allah. Muhtaçsınız diyor Allah ayrıca. “Allah ise Gani hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır” diyor Allah. O görüntüyü ben veriyorum size, diyor Allah.
SUNUCU: Şimdi bu görüntüyse ben buna nasıl dokunuyorum?
ADNAN OKTAR: Beyninin içinde şu an onu algıladın. Beyninin içinde hissediyorsun. Parmak ucunda hissetmiyorsun. Görüntüden dolayı yani 3 boyutlu olduğu için, parmak görüntüsü ikisiyle birleştiğinde beyninde, hepsi aynı yerde algılandığı için 3 boyutlu algıdan kaynaklanan bir hisle sanki parmağının ucuyla dokunduğunu zannediyorsun. Parmağının ucundaki his yoktur. O anlamda his yoktur. Sadece his beyindedir. Mesela benim görüntümü görüyorsun. Uzakta gibi görünüyorum aynı yerdeyiz. Senin yaka mikrofonunla benim yaka mikrofonum aynı yerde. Beyninin içinde aynı yerde oluşuyoruz.
SUNUCU: Neden o zaman mesela ikimiz de sizi aynı yerde görüyoruz. Nasıl aynı görüyoruz o zaman?
ADNAN OKTAR: Evet. Ama dışarıda bir madde gerçekliğimiz var, yani fakat saydamız dışarıda. Saydam atomun yapısından kaynaklanıyor bu. Fakat simsiyah karanlık vardır dışarıda. Fotonlar var. Fotonları biz ışık olarak algılıyoruz. Ses dalgaları var dışarıda, dalgalar var. Beynimiz radyo gibidir. Beynimize gelir dalgalar, beynimizdeki radyoda o sese dönüşür. Beynimizin içindeki kulak duyuyor. Bu kulakların hepsi sağırdır iki kulak da, bunlar cihaz. Yani titreşimi elektriğe dönüştüren cihazdır kulaklar. Yani dışarıdan gelen ses dalgalarını elektrik akımına dönüştüren cihazlardır. Kulakta hiçbir şekilde insan duyamaz. Burun da öyledir, insanlar burunla koklayamaz. Burun dışarıdan gelen gazları, kimyasal maddeleri, elektrik enerjisine dönüştürür ve beyne iletir. Beyinde biz koklarız. Yani beynimizin içindeki gülü koklarız biz. Gülün görüntüsü de yani dışarıdaki gül görüntüsü siyahtır, karanlıktır ve saydamdır, ışık olsa bile saydamdır. Dolayısıyla gülün o kırmızı rengi, yaprağının yeşil rengi tamamen beyinde oluşuyor, bir algıdır. Bunu savunmayan hiçbir bilim adamı yok. Dinsizi, imansızı, budisti, Müslümanı, Hıristiyanı hepsi bu konuda ittifak halindedir. Yani bilimsel bir gerçek. Fatır Suresi yine 24. “Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 1983. Açıp baksınlar. Harf harf sayın.
SUNUCU: 24 ne oluyor?
ADNAN OKTAR: Ayet numarası.
SUNUCU: Onun bir anlamı yok mu yani?
ADNAN OKTAR: Yok, orada ben onu, çok nadirdir o yani 34 bir yerde geçiyor zaten. Bir yerde. Fakat bunlar daha güçlü delillerdir. Yani o, ona göre daha zayıf bir delildir. Ama mutabakatta olduğu için şaşırtıcı. Çünkü bir yerde geçiyor bu konu fakat, tam İstanbul’un koduna uygun. Yani tek bir ayet var bu konuyu açıklayan o da İstanbul’un koduna uygun olduğu için şaşırtıcı.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz; bir yerde de ‘güzel bir şehir’ geçiyordu. Onun da 1453’tü ebcedi inşaAllah.
ADNAN OKTAR: “Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 1983. “Hiçbir ümmet yoktur ki içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.” Yani mutlaka Mehdiler gelmiştir, diyor Allah. O da 2026’yı veriyor. Neden bu ayetlerin tamamı bu devri veriyor? Normalde 3418, 4775,7918 gibi rakamlar çıkıyor, çok büyük.
OKTAR BABUNA: Evet 826 vs. her şey olabilir.
ADNAN OKTAR: Burada bir harikalık var. 33. “Adn Cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir.” Yine evrimci Hocalara cevap bu, Miskeveyhci kafalara. Çünkü buradaki bilezikler, inciler ve ipek elbiseler evrimle olmuyor. Orada terzi de yok ahirette. Doğrudan Allah’ın yaratması. Tabii fabrika da yok. “Derler ki bizden hüznü giderip yok eden Allah’a hamdolsun.” Hüzün insanların başının belasıdır dünyada, derttir. Her şeye hüzünlenirler. Güneş batıyor, ona da hüzünleniyor. Çocuk doğuyor, ona hüzünleniyor. Ölür, ona hüzünlenir. Yaşlanır hüzünlenir. Okulun şampiyonu oluyor, ona da hüzünleniyor, ağlıyor. Okuldan mezun olurlar, hepsi ağlarlar. Mezuniyet ağlaması; işte aynı çatı altında yaşadık, aynı yollardan geçtik... Sanki aksini savunan varmış gibi. Değil mi? Aynı suyu içtik. Böyle nutuk atarlar uzun uzun. Arkasından ağlamalar, bayılmalar. Her okulda vardır, bilirsiniz. Çık bir nutuk at derler böyle okulun en zeki kızlarına. Onlar da artık iki gün, üç gün öncesinden edebiyat tarzında hazırlanırlar. Ne desek, ne desek? İşte aynı koridorlarda yürüdük. Aynı sınıfta oturduk. Sanki aksini söyleyen varmış gibi. Aynı havayı soluduk. Aynı öğretmenlerden ders aldık. İşte bugün ayrılma günü geldi. Ne olması gerekiyordui? Ondan sonra da artık sakinleştirebilenlere helal olsun. Katıla katıla ağlamalar.
Bak Cenab-ı Allah diyor ki, 82. ayet Yasin Suresi. “Bir şeyi dilediği zaman O’nun emri yalnızca “Ol” demesidir, o da hemen oluverir” diyor evrim geçirmeden.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Fosiller de tam bu şekilde. Hepsi birdenbire kusursuz ve eksiksiz olarak ortaya çıkıyorlar tarihte. Milyonlarca tür.
ADNAN OKTAR: Mesela, işaret neler var diyorsun. Mesela bak şu bir işarettir. Fussilet Suresi, 11. ayet. “Sonra duman halinde olan göğe yöneldi.” Şimdi benim bildiğim bir tek bu ayet var Kuran’da bu konuda. Yani ilk önce kainatın her tarafı duman kaplıydı, diyor Allah. Bilimsel bir gerçektir bu, ayrıca bak. Kuran’ın bir mucizesidir. Kainatın ilk yaratılışında atmosfer oluşmamıştı. Yeryüzünün üstündeydi gazlar. Her yer duman kaplıydı. Bak ayette Allah diyor ki, “Sonra duman halinde olan göğe yöneldi.” İlk önce atmosferin duman kaplı olduğunu söylüyor Kuran. Bunu bilimden 1400 sene önce söylüyor. Bilim adamları bunu bulmadan. Bak mesela çok acayip. Ama şimdi ikinci anlamına bakıyoruz. “Sonra duman halinde olan gök”. Duman ve 11. Ne aklına getiriyor senin? İlk aklına gelen. 11 tarihi ve bir duman toz duman.
OKTAR BABUNA: 11 Eylül’de “tozlu dumanlı bir fitne” olmuştu Hocam, hadislerde bildiriliyor.
ADNAN OKTAR: 11 Eylül’de bütün her yeri duman kapladı. O binalar yıkıldığında yangından. Doğru mu?
SUNUCU: Evet, 11 Eylül doğru. Çok büyük bir olaydır ahir zamanda. Ama bu bir tek sizin aklınıza geliyor. Ben okusam benim aklıma gelmez yani.
ADNAN OKTAR: Zaten normal inşaAllah. Çünkü daha araştırmalara yeni başladığın için senin aklına gelmemiş olabilir ama, bundan sonra gelir inşaAllah. Mesela, yine Fussilet Suresi’nin 4. ayeti çok manidardır. Bakabilirler ebcedine. Bir müjdeden bahsediliyor ve bir uyarıcıdan bahsediyor ayette ve 2057 tarihini veriyor. Bakabilirler kardeşlerimiz inşaAllah. Şura Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur.” Doğru yolda hiç şaşmadan devam et. “Onların hevalarına uyma” yani istek ve tutkularına, yapmacık düşüncelerine uyma, Kuran’a uymayan düşüncelerine uyma. “Ve deki; Allah’ın indirdiği her kitaba inandım.” Tevrat’a da, İncil’e de, Kuran’a da hepsine inandım. “Aranızda adaletli davranmakla emrolundum.” Adalet; Hz. Mehdi’nin bir özelliği. Ve yine Hz. Mehdi’nin bir diğer özelliğidir, her kitaba inanır Mehdi. Tevrat’a da, İncil’e de ama, Tevrat’ın gerçeğine, İncil’in gerçeğine. Ve Kuran’a tabidir Hz. Mehdi. Geldiği vakit ne yapacak? Tevrat’ın aslı ile Musevilere, İncil’in aslı ile Hıristiyanlara hitap edecek. Ayet buna işaret ediyor aynı zamanda. Bak; “aranızda adaletli davranmakla emrolundum.” Hz. Mehdi’nin en birinci özelliği adalettir. Kan akıtmayacak, uyuyan kişiyi uyandırmayacak. “Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.” Bakın Müslümanların da Rabbi, Hıristiyanların da Musevilerin de Rabbidir. Hepimizin Allah’ı, diyecek. “Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir” Biz Allah rızası için ibadet ediyoruz, siz de Allah rızası için ibadet ediyorsunuz. Allah nasıl takdir ederse, biz bilemeyiz. Ahirette karşılaşacaksınız, diyecek inşaAllah. “Bizimle aranızda deliller getirerek tartışmaya gerek yoktur.” Demek ne yapacağız? Hıristiyanlarla, Ortodokslarla, Musevilerle tartışmamıza gerek yok. Bak diyor ki Allah; “Bizimle aranızda deliller getirerek, tartışmaya gerek yoktur.” Tartışmayalım, diyor. “Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır, dönüş O’nadır.” İlk başta Mehdi (as) onlara İncil’le davranıyor ve Tevrat’ın gerçeği ile. Hz. Mesih geldiğinde hepsi Müslüman oluyorlar. O zaman zaten tartışma da yok, inşaAllah ama ondan önceki safhada Allah “tartışmayın” diyor “deliller getirerek tartışmayın.” Sadece anlatın, hakkı, doğruyu anlatın. Allah’ın birliğini anlatın. Onları kendi haline bırakın. Ne yaparlarsa kendileri bilir artık inşaAllah. 13. ayet; “O dini dosdoğru ayakta tutun ve ondan ayrılığa düşmeyin.” Bu ayrılığa düşmeyi işte ortadan kaldıracak Hz. Mehdi; bütün mezhepleri kaldıracak ve İslam’ı sahabe dönemindeki gibi yapacak, Resulullah dönemindeki gibi olacak. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (ra)’a hitap neydi? Halifeti Resulullah, ilk halifelerin hepsine o şekilde hitap edilmiştir. Hz. Mehdi’ye Peygamberimiz (sav) diyor ki; “Ona yapılacak hitap böyle değildir” diyor Resulullah. “Benden sonraki halifeler ‘Halifeti Resulullah’ diye anılacak” diyor. “Ama o Allah’ın halifesidir” diyor. “Halifetullah’tır” diyor Hz. Mehdi için. Bir tek ona mahsus. “Hz. Ebu Bekir ve Ömer ona üstün olamaz” diyor Resulullah (sav) Hatta “birçok Peygamberlerden daha üstün olacaktır” diyor Hz. Mehdi. Peygamberimiz (sav)’in açık ifadesi, Resulullahın. “O dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Bak “dosdoğru ayakta tutun”, nasıl oluyor bu? Sahabe dönemi. “Ve ayrılığa düşmeyin.” Ama diyor ki Allah arkasından; “Senin kendilerini çağırdığın şey müşriklere ağır geldi.” Adam alışmış şirk koşmaya, alışmış dinde bidatler getirmeye, anormal inançlara, şirke. Onlara ağır geldi diyor, kaldıramayacaklar. Bakın, “Kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.” Kuran konusunda şüphe içindeler, Ehli Kitap. Kitab’a mirasçılar, Tevrat’ı almışlar ama tahrif olmuş. İnşaAllah o tahrif de kaldırılacaktır, Tevrat’ın gerçeği bulunacaktır. Hz. Mehdi tarafından bulunacaktır. Tevrat’ın aslı ve İncil’in aslı. Antakya’daki mağarada, başka Teberriye Gölü’nün çamur dolu tabakalarının alt kısmında. Altınla kaplanmış bir sandık içerisinde. Mum ve altınla kaplanmış içi, açıldığında orijinal olarak görülecek. Neden altın; altın çürümez, asitten etkilenmez, binlerce sene kalır hiçbir şey olmaz inşaAllah. Terütaze olarak sandık açılacak, inşaAllah Allah’ın izniyle.
SUNUCU: Tevrat’la İncil değişmiş Kuran-ı Kerim değişmemiş mi?
ADNAN OKTAR: Evet değiştirilmedi. Tevrat ve İncil’in değiştirildiği çok açık görülüyor. Zaten İncil; dört tane kitap var. Dört ayrı kitap.
OKTAR BABUNA: Daha fazlaydı dörde indirmişler sonra.
ADNAN OKTAR: Tabii, dörde indirmişler. Bir de en vahimi teslis inancı. Yani üçleme. Hz. İsa’yı Allah olarak görüyorlar haşa. Allah diyor ki “gökler neredeyse parçalanacaktı bu sözlerinden dolayı” diyor Allah. Hz. İsa’ya soruyor Allah ahirette; “insanlara, Beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin” diye sen mi söyledin?" diyor. “Ya Rabbi sen bilmişsindir haşa ben öyle bir şey demem” diyor. “Allah’ın birliğini savundum, Senin birliğini söyledim” diyor, inşaAllah.
SUNUCU: Değiştirildiği kanıtlanmış mı?
ADNAN OKTAR: Her yerinden anlaşılıyor. Bir tane, iki tane, üç tane, dört tane delille değil. Hz. İsa (as) Allah’a dua ediyor. Allah Kendine dua eder mi?
OKTAR BABUNA: Haşa.
ADNAN OKTAR: Hz. İsa (as) yemek yiyor, ihtiyaçları var. Allah’ da böyle bir şey olur mu, haşa?
OKTAR BABUNA: Tabii ki, haşa, olmaz.
ADNAN OKTAR: Uyuyor, uykusu geliyor, acıkıyor insan bu. Ve sürekli Allah’ın birliğinden bahsediyor Hz. İsa (as). Tevrat’tan, İncil’den bahsediyor. Buna rağmen teslis inancı var. Ve bu yüzden Hıristiyan ülkelerde dinsizlik acayip yaygın, yoksa çok büyük bir bölümü onların dindar Hıristiyan olurdu. Nasıl inansın adam, delikanlı çocuk, üniversite genci.
OKTAR BABUNA: Mantıklı gelmiyor.
ADNAN OKTAR: Yemek yiyen, uyuyan bir insana bir insana nasıl Allah desin?
SUNUCU: Onlar bu durumda cehenneme mi gidecek yani?
ADNAN OKTAR: Şöyle, eğer Kuran’ı incelemediyse, Kuran’dan haberi yoksa Fetret Ehli’dir. Cübbeli diyor ki, Fetret Ehli nasıl olur diyor. Resullulah nasıl Fetret Ehli oldu? Hz. İsa’dan hemen biraz sonra geldi Peygamber Efendimiz (sav). Hz. İsa (as)’ın ayaktaydı dini. Buna rağmen Fetret Ehliydi o. Resulullah (sav) Hz. İbrahim’in dini bakiyesiyle yaşadı. Bakiye dini ile yaşadı. Vahiy gelmeden, peygamberlik görevi almadan vefat etseydi, ne olacaktı? Cehenneme mi gidecekti, haşa? Cennete gidecekti. O zaman, demek ki Fetret Ehli var. Dolayısıyla Hıristiyanlar da Kuran’a ulaşamadıysa, Kuran hakkında bilgileri yoksa cehenneme giderler, diyemeyiz. Samimi olarak eğer kendi dinine inanıyorsa ki akılcı bakarsa tek Allah’ın olduğunu İncil’den anlar. Şu anda tahrif olmuş İncil’den de anlar. Namazın olduğu zaten İncil’de açık görülüyor. Namazlarını kılar, zekat verir, helale harama dikkat eder. İnşaAllah umulur çok samimi ise cennete gitmesi umulur. Kuran’dan da haberi yoksa, bilgisi yoksa Fetret Ehli olmuş olur. Ama Kuran’ı bilip de bir insanın Müslüman olmaması, ben samimi olarak söylüyorum...
SUNUCU: Okumamıştır belki.
ADNAN OKTAR: Onu söylüyorum işte okumadıysa Fetret Ehli’dir. Samimi ise ve İncil’in içindeki Kuran’a uygun hususları da uygularsa… Uyguluyorsa çünkü birçok Hıristiyan var namaz kılan. Resimleri var bizde, ben göstereyim. Museviler de namaz kılıyor. Normal, kıyam, rükû, secde; bildiğimiz gibi namaz kılıyor. Buraya gelen Abraham’dı. Geldi beraber camide namaz kıldılar.
OKTAR BABUNA: Sultan Ahmet Camii’de namaz kıldık.
ADNAN OKTAR: Kendi inancına göre o, Musevilikte var, namaz kılıyor. Müslümanlarla birlikte namaz kıldı. Yani bunu yapıyorsa, zekatını veriyorsa, helale harama dikkat ediyorsa, Allah’ın birliğine inanıyorsa ve samimiyse, umulur.
SUNUCU: Ama bunu yapan insan sayısı azdır bence. Çünkü küçüklükten beri artık kafasında bir şey kurulmuş, bir şeye inanmış. Herkesten beklenemez ki o davranış.
ADNAN OKTAR: Evet, Allah cennete gidecekleri zaten yaratmış, cehenneme gidecekleri de yaratmıştır. Ama, Allah diyor ki “Size Allah zulmedip de ne yapsın” diyor Allah. Ben zulmetmek yanlısı değilim, diyor Allah. Zulmetmekten hoşlanıyor değilim, diyor Allah. Buna da ihtiyacım yok, diyor Allah. Ben sizin iyi olmanızı istiyorum, diyor Allah. Bana iman etmenizi, Beni sevmenizi, cennete gitmenizi istiyorum, diyor Allah, Ben ne yapayım sizi Cehenneme koyup da. Özetle bu anlamda söylüyor ayette. Allah ne yapsın diyor size azap edip de. Ayet var.
OKTAR BABUNA: Allah “İman edip şükrederseniz, Allah azabınızla ne yapsın” diyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela, Hıristiyanlık da tasaffi vardır. Cübbeli yine burada da cahillik ediyor. Nereden çıkarttı Said Nursi bunu, diyor. Kuran’dan çıkarıyor, ayet var. “Gelin” diyor Cenab-ı Allah, “bir sözde anlaşalım, Allah birdir diyelim” diyor, ayet var Hıristiyanlara. Demek ki bu geçerli bir şey ki Allah bu tasaffi, yani tahrifattan kurtulma bir esas ki Kuran bunu söylüyor. Said Nursi durduk yere bunu söyler mi? Büyük alim, müceddid. Daha iki günlük cahil insan oturup ortaya “nereden çıkardı” diyor. Sen Kuran’ı okudun mu? Bu ayetlere o gözle bir baktın mı? Said Nursi Kuran’ı su gibi ezberden bilen bir insan, müceddid ve bütün hadisleri ezberden biliyor. Bak diyor ki ayette: “Allah batılı yok edip ortadan kaldırır.” Batıl nedir? Darwinizm, materyalizm, ateizm. “ve Kendi kelimeleriyle” Kuran’la “hakkı hak olarak pekiştirir.” Yani perçinler, tam oturtturur ve mükemmel hale getirir. Ebcedi kaç; 2014. Açıp baksınlar. 24. ayet, Şura Suresi. “Yoksa onlar: “Allah’a karşı yalan uydurdu” mu diyorlar?” Bak, ayette. “Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler” diyor Peygamber Efendimiz (sav)’e Cenab-ı Allah. “Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.” Kalplerinizde ne varsa ben bilirim, diyor Allah. Ama bakın buradaki ayet: “Allah batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir. ” Baksınlar, bu ayet 2014’ü veriyor. İnşaAllah.
OKTAR BABUNA: Size biraz önce iki tane soru gelmiş Hocam. “Değerli Hocam televizyonlarda sürekli olarak açlıktan, hastalıktan ve katliamlar sonucu ölen Afrikalıları görüyoruz. Türk İslam Birliği kurulduğu zaman bu tür problemler de çözülecek mi? Salih Çimen.”
ADNAN OKTAR: Salih kardeşim, mübarek kardeşim. Türk İslam Birliği olur da Afrika’da açlık olur mu? Tır hesabıyla, dağlar gibi yığılacak yiyecek Allah’ın izniyle. Fisebilillah. Olur mu? Bir tek o değil. Evleri, yiyecekleri, arabaları... Her şey mükemmel olacak. Çünkü şu an bütün para silaha yatırılıyor. Geçen günler Yemen. Gariban bir ülke. Kaç katrilyonluk silah alıyor. Yani sizin neyinize? Katrilyonluk silahla senin ne işin var? Halk perişan. Oradan buradan ülkelerden gemilerle, mavnalarla gidiyor silah. Bir avuç gariban var. Onları da mı yok etmeye kalkıyorsunuz yani? O mu zorunuz yani? O silahı sen nerede kullanacaksın? Hz. Mehdi devrinde o silahlar işe yaramaz hale gelecek. Tanklar, toplar, hepsi eritilecek. Tevrat’ta da geçiyor. Kılıçlar diyor, mızraklar hepsi eritilecek, sabana çevirecek diyor toprağı... Tabii, sanayiye çevrilecek, tarımda kullanılacak diyor Tevrat’ta. Tevrat’ta Hz. Mehdi çok uzun anlatılır. Yani çok kapsamlı anlatılır Tevrat’ta. Yani Museviler de onun farkına vardılar. Şimdi konuşuyoruz bak, Amerika’dan da Museviler gelecek şimdi buraya. Herkesin Mesih’in geldiğine kanaatleri geldi. Mesih’in ışığını gördük diyorlar. Yani bizim Mehdi dediğimiz kişinin Mesih olduğuna inanıyorlar Museviler. Aynısı. Çünkü İsrail’den çıkmayacak diyorlar, Mehdi. Mesih. İsrail’in dışında çıkacak diyorlar ve gelip İsrail’i kurtaracak, diyorlar. Doğru, Hz. Mehdi bütün Musevileri kurtaracak aynı zamanda. Davut soyundan gelecek. Evet, aynı zamanda. Hem Peygamberimiz (sav) soyundan. Çünkü Hz. Ali (ra) Hz. Davut (as) soyundan. Peygamberimiz (sav) de ben-i Adnan’dır, inşaAllah. O da Hz. İsmail (as)’a, oradan da Hz. İbrahim (as)’a dayanıyor, inşaAllah. Dolayısıyla Müslümanlarla Musevilerin beklediği Hz. Mesih ve Hz. Mehdi aynıdır. Çünkü Tevrat’taki tariflere bakıyorum, tıpkısının aynısı hadislerin. Bir tane, on tane, yirmi tane çok fazla hadis var. "Şüphesiz Hz. İsa Aleyhisselam Kıyamet saati için bir alamettir", diyor Allah. “Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın.” 2026 ebced tarihi. Şurada çok az bir vakit kaldı 2026’lara. Cübbeli yüzyıllar sonrasına ertelemeye çalışıyor ama, Cübbeli bakalım nasıl anlatacak Hz. Mehdi (as)’ı gördüğünde. Hz. Mesih (as)’i gördüğünde. O kasetleri de duruyor, kitabını da saklayacağım onun. Ondan sonra Hz. Mehdi (as) geldiğinde, onun yanında kitabını ona hediye edeceğim. Bu kitabını al, şimdi oku diyeceğim, inşaAllah. O CD’lerini de ona vereceğim, bunları da dinlersin diyeceğim, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bir soru daha vardı Hocam, kısa bir soru. “Merhaba, ben sizi Azerbaycan’dan arıyorum. Size sorum; ahiret zamanı bizleri ne bekliyor?” Şahin Eyderli.
ADNAN OKTAR: Ahiret zamanı, Allah’ın izniyle işte hep beraber topluca kalkacağız. Allah diyor, hepsi diyor çekirgeler gibi topluca bir anda kalkacak. Herkes o düz arazide bir şaşıracaklar. Yani uykudan uyandıklarını zannedecekler ehl-i küfür. Ama müminler anlarlar. Çünkü müminlerin ön tarafında bir ışık ve sağ tarafında bir ışık olacak, diyor Allah. Kuran bilgileri olduğu için, o bilgiyi bildikleri için, Kuran’ı da unutmadıkları için o ışıktan anlayacaklar ve de yanlarında mihmandarları var, yani ne yapacaklarını, nasıl hareket edeceklerini onlara gösteren bir melek, yardımcı. Kalktıklarında onlar anlayamıyorlar önce. Birbirlerine soruyorlar. “Biz diyorlar uyuyorduk burada” diyorlar. “Bizi kim kaldırdı, biz neredeyiz?” diyorlar. Uzakta bir çağırıcı var. “Buraya gelin” diyor, çok uzaktan. Hepsi diyor, çağırıcıya uyarlar diyor ister istemez ve o tarafa doğru koşmaya başlıyorlar topluca. O zaman oraya geldiklerinde anlıyorlar. “Eyvahlar bize” diyorlar. “Bu din günü” diyorlar. “Ölmüşüz biz” diyorlar. “Ahiret gerçekmiş” diyorlar. “Eyvahlar bize” diyorlar. Ondan sonra başlıyor olay işte. Ondan sonra Allah diz çöktürüyor. “O gün” diyor “sesler kesilmiştir, sadece bir hırıltı duyulur” diyor. “Bütün başlar öne doğru saygıyla eğilmiştir” diyor. “Müminler için o gün korku yoktur” diyor. “Hüzne de kapılmayacaklardır” diyor Allah. Müminler gıcır gıcır üstleri başları tertemiz, ellerinden yüzlerinden nur akacak. Allah, hepsini cennete alacağım, diyor. Yedi kapısı vardır cennetin, hepsini cennete alacağım diyor ama, şimdi biz ne kadar düşünürsek düşünelim ne cennetin renklerini, ne kapısını, ne içini. Çünkü “hiçbir göz görmedi” diyor Allah. “Hiçbir nefis tatmadı. ” Yani hiç bilmediğimiz bir ortam olacak. Çok çok hoşumuza giden ama, hiç bilmediğimiz bir ortam. Fakat meyveler benziyor dünyadakilere. Biz diyorlar dünyada bunların benzerlerini görmüştük diyorlar. Yani cenneti incelemeye başlıyorlar böyle geziyorlar, bakıyorlar, meyveleri görünce “biz bunları dünyada görmüştük” diyorlar. Biliyoruz bunu dünyadan. “Ne kadar kaldınız?” diyor Allah. Soruyor. Oradakilere soruyorlar. Bir kısmı ""bir gün kadar herhalde diyorlar. Yani bir gün, uyuduklarını zannediyorlar." Bir gün". Bir kısmı, diyorlar bir günün bir vakti kadar olması gerekiyor. Yani öğlenden akşama kadar olabilir, diyor. O kadardı, diyor. Bir kısmı daha başka türlü söylüyor. Göz açıp kapama kadar. Bir an kaldık geldik, diyor. Allah diyor “Normal süresinde kaldınız” diyor yani, o süresi kadar kaldınız diyor.
Fetih Suresi, 10. “Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa” kim kahpelik yaparsa, münafıklık yaparsa “artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse” Allah’a verdiği yemini, sözünü yerine getirirse, “artık O da ona büyük bir ecir verecektir” diyor. Şimdi bakıyoruz: “Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir.” Hz. Mehdi (as)’a biat olacaktır biliyorsunuz. Tarihi 2025’i veriyor, miladi. Bu çok kolaydır ebced. Öğrensinler kardeşlerimiz baksınlar kendileri, bizzat tespit edip baksınlar.
SUNUCU: Evet sayın izleyicilerimiz, kısa bir aradan sonra yine birlikteyiz. Bu kez programımızda bir konuğumuz var. Kadir Limani Bey, Balkan gazetesi İstanbul Temsilcisi. Balkan gazetesi de Makedonya, Bosna Hersek, Bulgaristan, Arnavutluk gibi ülkelerde yayın yapan, bütün Balkan ülkelerinde yayın yapan bir gazete. Gazetenin temsilcileri kendileri. Buyrun Hocam.
ADNAN OKTAR: Benden önce Hocamız buyursun. Siz buyrun.
KONUK: Hocam, merhaba.
ADNAN OKTAR: Hoş geldiniz, sefa geldiniz.
KONUK: Hocam, Balkan ülkelerinden birkaç tane sorular sormak istiyorum.
ADNAN OKTAR: Tabii buyrun.
KONUK: Siz yaklaşık 300 tane kitap yazdınız ve bunlardan 60 taneden fazla dile çevirdiniz. Boşnakça, Arnavutça, Bulgarca, Romence, Yunanca diller olarak ve bu kitaplar orda dağıtılıyorlar ve millet okuyor. Birincisi benim sorum şu olacak: Siz oralarda tanınan bir kişisiniz şu anda ve sizlere ilgi gösteren kişiler var oralarda, size olan tepkiler nasıl?
ADNAN OKTAR: Gayet güzel, maşaAllah. Biliyorsunuz orası hep evlad-ı fatihan. İnşaAllah, yakın bir zamanda Avrupa zaten boydan boya Türk İslam Birliği’nin bir ili olacak, inşaAllah. Ve oralara mutluluk, güzellik, saadet, zenginlik getirecek. Ama tabii oradaki kardeşlerimiz, Osmanlı döneminden kalan yiğitlerimiz, Anadolu’dan giden aslanlarımız oraların süsü. İnşaAllah oralarda imani, Kurani, akılcı, bilimsel çalışmalar yaparak Darwinizm’in, materyalizmin geçersizliğini insanlara anlatıyoruz. Kuran’ın hakikatlerini insanlara anlatıyoruz. Sevgiyi, barışı, kardeşliği, dostluğu, modernliği, sanatı ve güzelliği de insanlara tavsiye ediyoruz. Bu yönde çalışmalar inşaAllah yapıyoruz. Oradaki kardeşlerimiz de bunu destekliyorlar. Çok güzel gidiyor. Allah’ın izniyle yakın bir zamanda 10-20 yıla kadar zaten bu güzelliği göreceğiz. Türk İslam Birliği de gerçekleşmiş olacak inşaAllah.
KONUK: Hocam biliyorsunuz siz, benden çok daha iyi biliyorsunuz ki bu ülkelerde aslında eski Osmanlı zamanından kalan çok milletler var ve bunları tabii ki bu kitapları görmeden önce ufak bilgiler vardı. Sizin bilgiler orada daha büyük ilgi gösterdi. Buna ne diyeceksiniz?
ADNAN OKTAR: Daha önceki bilgiler Darwinizm’i, materyalizmi görmezlikten gelen veyahut görse bile yeteri kadar onu ezemeyen üslup içerisindeydi. Daha ziyade biraz olayın duygusal yönüyle yaklaşan bir üslup içerisindeydiler. Biz önce Müslümanların boğazına sarılmış ipi çıkarttık. Hıristiyanların, Musevilerin boğazına sarılmış ipi çıkarttık. Onu bir kere koparttık. Darwinizm, materyalizmdi bu. Ondan sonra Kuran’ın hakikatlerini en akılcı şekilde, bilimsel delillere dayalı, insanların çok rahat anlayabileceği gibi samimi bir üslupla anlattık. Bir de baktılar ki Kuran, 1400 yıl öncesinden bu zamanın bilimini, modern bilimi en kapsamlı şekilde anlatmış. Hadislere baktılar, ahir zamanın bütün olayları gerçekleşmiş. Bir de baktılar ki ahir zamandayız, Hz. Mehdi devrindeyiz, Hz. İsa (as)’ın inişi arefesindeyiz. Bu Müslümanlarda şok bir sevinç yarattı. Çok mutluluk meydana getirdi. Bir anda bir enerji yüklemesi oldu Müslümanlara, muazzam bir enerji yüklemesi. Amerika’dan tut, Fransa’dan çık. Fransa’dan gir, Çin’den çık. Her yer, yer yerinden oynuyor şu an, maşaAllah. Türk İslam Birliği heyecanı bütün dünyayı sardı. Baktılar ki Resulullah’ın dedikleri aynısıyla doğru. Oralarda, şehidimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun da biliyorsunuz, alperen ocaklarında oralarda çok güzel faaliyetleri var. Oraları, serhat boylarını özlemle bekliyorlar, inşaAllah Türkiye ile birleşir diye. Ki bunun neticelenmesi için çok az bir vakit var. Bakın şimdiden vizeler kalktı. Bir süre sonra pasaportlar kalkacak, Bosna Konya gibi olacak, inşaAllah.
KONUK: İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii. Arnavutluk Eskişehir gibi olacak inşaAllah. Ataşehir Alperen Ocakları “Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nu Anma ve Alperen Dostluk Gecesi” düzenlemiş. Koç yiğitler buraya gelmişti demin, aslanlarım benim. Onlar bize Allah’ın bir emaneti, koç yiğitlerimiz. Bu güzel toplantıda şehidimiz anılacak ve alperenlerimizin güzel faaliyetleri olacakmış, inşaAllah. Allah hayırlı, bereketli, uğurlu yapsın, gönüllerini açsın. Ölümüne yanlarındayız Allah’ın izniyle ölümüne. Hepsi bize şehidimizin emaneti, canımız ciğerimiz koç yiğitlerimiz. İnşaAllah Allah yollarını açsın, ferasetlerini, basiretlerini açsın, hidayetlerini artırsın. Tertemizler. Demin konuştum, çok efendi, yiğit delikanlılar maşaAllah. Sevgileri, saygıları çok güzel elhamdülillah, maşaAllah. Çok özlü Türk ruhunu, Türk İslam ruhunu çok güzel temsil eden koç yiğitler onlar, maşaAllah. Bütün Anadolumuz öyle zaten, inşaAllah çok güzel netice alacağız. Onların da öyle dış Türklere karşı, Türk İslam alemine karşı biliyorsunuz derin muhabbetleri vardır. Aman Türk İslam Birliği olsun, aman birleşelim derler. Var güçleriyle gayret ediyorlar ama, daha da şevkli gördüm delikanlıları maşaAllah. Çok güzel atakları var. Onun için Balkanlar, serhat türküleri dinleyecek oralar Allah’ın izniyle inşaAllah. “Kırım’dan gelirim” diye Kırım tarafında, efendim, “akma Tuna akma, ben bir dertliyim” diyor. Ondan sonra o güzel serhat türküleriyle oralar inim inim inleyecek, inşaAllah.
KONUK: Peki Hocam, Balkanlarda biliyorsunuz daha önce de bu konuyu açıkladım. Eski Osmanlı’dan özü, barış, birlik ve dayanışma ve özlem var. Peki, bu hasret bitecek mi?
ADNAN OKTAR: EvelAllah, Allah o aşkı böyle sonuna kadar geliştirdi. Ahir zamanda da müjdeledi. Şimdi o müjdenin oluşması safhasındayız. Cenab-ı Allah oraya niye o camileri kurdu, niye o güzelim köprüleri kurdu Allah, niye Osmanlı kervansaraylarını yaptı; gönlümüz orda kalsın diye yaptı. O güzel kardeşlerimizi niye orada yaşattı Allah, niye orada onları besledi, büyüttü, niye sayılarını artırdı, niye imanlarını muhafaza etti, niye bizim öncülerimiz, koç yiğitlerimiz olarak Allah oralara onları değil mi görevli kıldı; bugünler içindi işte. Vakit, saat geldi. Allah’ın izniyle bunu kimse durduramaz. Oralar zaten Anadolu olmuş, buram buram. MaşaAllah. O Osmanlı evlerinde inşaAllah güzel böyle ud seslerini duyacağız pencerelerden, inşaAllah. Çok güzel Osmanlı yemekleri yiyeceğiz. Osmanlı değil mi kültürünü, Osmanlı eşyalarını, Osmanlı sanatını, Osmanlı mimarisini her yerde göreceğiz, inşaAllah. İnsanın ruhuna ferahlık getiren, insanı açan, insanda derin zevk veren muhteşem bir sanattır Osmanlı sanatı. Mesela Kırım, sanki Anadolu’da bir sokakta geziyorsun. Allah’ın hikmeti, muhteşem. Tam böyle eski Osmanlı. Bosna’ya gidiyorsun aynı şekilde.
KONUK: Hiçbir fark yok.
ADNAN OKTAR: Aynı Amasya’nın evleri gibi. Oradaki, zaten buradan gitmişler aslanlarımız. Allah oraya emanet koymuş. Ne zamana kadar? Cenabı Allah diyor, siz Hz. Mehdi (as) gelene kadar burada bu camileri bekleyeceksiniz, siz bekçisiniz. Bu camileri yaptım. Burada Hz. Mehdi (as) ile namaz kılacaksınız, Mesih Hz. İsa (as) ile namaz kılacaksınız. Çünkü Mesih (as) dünyanın her yerini gezecek Hz. Mehdi (as) ile birlikte. Oraya da gelecekler, inşaAllah. Bosna’da inşaAllah Bosna köprüsü üstünden geçecekler Hz. Mehdi (as) ile Hz. Mesih (as), inşaAllah. O köprüyü Allah yıktı, yeniden yaptı. Yıktılar daha sağlamını yaptı Allah. Bak, şu güzelliğe bak Hz. Mehdi (as) ile Hz. Mesih (as), inşaAllah o köprünün üzerinde durup o güzelliği boydan boya seyredecekler. Orada da dua edecekler inşaAllah, Allah’ın izniyle.
KONUK: Peki Hocam, Balkan ülkeleri biliyorsunuz bayağı eziyet çekti. Bu konular onları kültürden, dinden uzaklaştırdı. Hani Arnavutluk gibi, Enver Hoca gibi diktatör kullandı ve her şeyi yok etti, camiiler her şeyi yok etti. Aynı zamanda Bosna da bayağı zarara uğradı. Şimdi son senelerde ilerleme bayağı var. Bunun katkısı nedir, ne kadardır?
ADNAN OKTAR: Allah diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlar bir tuzak kurdular” diyor Allah. “Ben de bir tuzak kurdum” diyor. “Ama Benimki pek çetindir” diyor Allah. “Onların tuzağının yanında Benimki pek çetindir” diyor. “Kahredicidir Benim tuzağım” diyor. Allah’ın tuzağına düştüler. Eğer onlar o çileyi çekmeseydi, şu evliya ruhu şu derinlik şu iman aşkı oluşmazdı. Bosna’da da yüzbinlerce evliyanın oluşmasına sebep oldular. Her yer “Allah” nidaları ile inliyor şu an, maşaAllah. Değil mi, aşk getirdi o. Çile olmadan, aşk olmaz. Oralara Allah fisebilillah böyle şehitler dizdi Allah. Niye, Hz. Mehdi (as) gelecek diye oraları süsledi Allah, toprağı süsledi, mezarları süsledi Allah. Her yer şehit dolu. Onların bereketi, onların ışığı pırıl pırıl aydınlatıyor oraları. Çok az bir süre kaldı. Biraz daha dayansınlar, geliyoruz Allah’ın izniyle inşaAllah.
KONUK: Hocam, sizlere tekrar bir sorum var. Siz daha önce bir mesaj verdiniz. Diyorsunuz ki, Hz. İsa (as) şu anda dünyada. Peki, şu an Balkan ülkeleri içinde olabilir mi?
ADNAN OKTAR: Hz. Mesih (as)’in yerini Allah şu an gizliyor, gizler. Yani, çünkü düşmanı çok. Yani her yerden düşmanı çok. Ama Hz. Mesih (as) vahiy ile hareket eden bir insan. Yani yenilebilecek bir varlık değil, yenemezler. Ama onun kendine has özel bir yöntemi var, yani insanları şaşırtıyor, Hızır (as) gibidir Hz. İsa (as) da. Yani bakan, anlayamaz. Çıkaramazsınız, talebelerinden de çıkaramazsınız. Yöntemlerini anlamak mümkün değildir, vahiy ile hareket edecek. Eze eze o da ilerliyor şu an, ilerleyecek. Ama Hz. Mehdi (as) onun kardeşidir. Hz. Mehdi (as)’a Allah vezir olarak gönderiyor böyle ulul azim bir Peygamberi. “Ekserin” diyor Said Nursi, “makbul olan” diyor, “bir peygamber gerekir” diyor. “O da” diyor, “Hz. İsa (as)’dır”, yani ekserinin beğendiği, herkesin. Çünkü biz Müslüman olarak biz de çok seviyoruz, Hıristiyan alemi de çok seviyor, değil mi, deli aşığız. O güzeller güzelini hepimiz bekliyoruz. Ama o da çile çekecek, imtihansız yok. İllaki imtihandan geçecek. Bakın, ölüyü diriltiyor artık, “kumbiiznillah!” "Allah’ın izniyle kalk" diyor, kalkıyor ayağa. Ama böyle bir Peygamber çile çekiyor. Tabii, mesela eliyle yüzünü mesh ediyor, kör anında görür, anadan doğma kör. Yahut mesela cilt hastalığı oluyor, mesela elini sürüyor, geçiyor. Bir tane, iki tane, üç tane, dört tane değil, tabii. Şimdi de geldiğinde yine mucize gösterecek. Ama bütün bunlara rağmen adetullah geçerlidir dünyada, kendini gizlemesi gerekir. Hz. Mehdi (as)’ın da gizlenmesi vardır, biliyorsunuz. Bir uzun süreli gizlenmesi bir de kısa süreli gizlenmesi vardır. Hapsedilecek o mübarek Mehdi (as), çile çekecek. “Müslümanım diyen bir yobaz”, İstanbul’daki bir yobaz, Hz. Mehdi (as)’ın karşısına dikilecek. Yani bu hayret edilecek bir şey. Mesela aynısıyla olacak. Mesela “Kenane” diyor, o devirde çıkacak. “Topal bir adam” diyor, “siperden fırlayacak topal”. Bakın bir özelliğini vermiş Peygamberimiz (sav). “Başı tıraşlı bir kısım yobazlar”, “başı tıraşlı” diyor bak, Peygamberimiz (sav) söylüyor, hadis, “başı tıraşlı” diyor. “Kuran’ı okuyacaklar” diyor, “boğazlarından geçmeyecek” yani konuşmaları ile bakacaksın Kuran’a tam muhalif. Ama sorduğunda Kuran’a tam uyduğunu söyleyecek, fakat Kuran’a tam muhalif. Böyle tipler de deccal ile bağlantı kuracaklar. Bütün bunların arasında Hz. Mehdi (a.s ) mücadelesini sürdürecek ve başarılı olacak. Hz. Mesih (as) ile Ayasofya’da bir namazları var inşaAllah, bir de Kudüs-ü Şerif’te. İnşaAllah Topkapı’dan alınacak Kutsal Emanetler. Peygamber Efendimiz (sav)’in Hırka-i Şerifi’ni giyecek üzerine, teberrüken kılıcını takacak, Sancak-ı Şerif’i çıkaracaklar, inşaAllah. Hz. Mehdi (as) sağ eline alacak Sancak-ı Şerifi, ondan sonra İslam alemi yıkılacak işte, ben söyleyeyim yani. Bundan sonra bu konu bitiyor. Ondan sonra ne PKK kalır, ne bilmem nesi, ne şusu ne busu. Sancak-ı Şerif çıktı mı, manen yok oldu demektir küfür, o gün bitti yani. Pakistan’ı, Libya’sı, Fas, Tunus hepsi yani. Yani artık ikinci bir söz söylenecek gibi olmayacaktır. Hz. Mesih (as)’da işte tam o sürede iniyor, inşaAllah karşılaşacaklar. Hz. Mehdi (as) kabul etmiyor namaza geçmeye. “Efendim” diyor, “namaza geç” diyor Hz. Mesih (as). “Sensin” diyor. “Çünkü sen” diyor “seyitsin”. Kureyşi olması gerekiyor Müslümanların liderinin, “sen seyitsin”. Zaten vahiy ile alıyor bunu. Hatta yüzünü mesh edecek Hz. Mehdi (as)’ın, cennetteki makamını söyleyecek. “Ben sana tabi olmakla görevliyim” diyecek Hz. Mesih (as). “Allah’ın bana verdiği görev bu” diyecek, “ben senin vezirinim, geç namaza” diyecek. Ona rağmen Hz. Mehdi (as) utanacak, diyecek “siz layıksınız Efendim, buyrun”, yok zorla sırtından itip Hz. Mehdi (as)’ı namaza geçirttirecek. Bütün Hıristiyan alemi Hz. Mehdi (as)’a bağlanıyor işte onun arkasından. Ondan sonra İslam dininden başka hiçbir din yok. Sadece Müslümanlık kalıyor. Arkasından da, çok kısa bir süre sonra Hz. Mesih (as) ve Mehdi (as) vefat ediyorlar. Hz. Mesih (as), Hz. Mehdi (as)’ın cenaze namazını o kıldıracaktır, Hz. Mesih (as) kıldıracaktır. O bir süre daha yaşayacak, onun vefatından sonra dünya gittikçe gerilemeye başlayacak. Kader böyle, inşaAllah. Var güçleri ile uğraşacaklar, adım adım adım dinsizlik, imansızlık hakim olacak. Artık gizli mağlubane diyor Said Nursi. Hicri 1506’dan sonra. Açık, belki açık galibane, 1506’lardan yani herhalde 1510, 11, 12, 13’ten sonra iyice bozulmaya başlıyor, ta ki 1543’e kadar diyor Said Nursi. 1543’ten sonra din, iman, Allah, Kitap hiçbir şey insanlar artık dinlemeyecek hale gelecekler. Kuran ref ediliyor. İki yıl kadar sürecek, diyor Said Nursi. 1543’ten 45’e kadar. 1545’in uygun bir ayının, uygun bir gününün, uygun bir saatinde. Dakikası da belli. Esaslı bir çarpma ile Dünya’ya birinci vuruş. İkinci bir çarpma daha diyor Allah, ikinci bir çarpma daha var ayette, bu sefer Dünya dönüş istikametini çeviriyor. Yani tersine dönmeye başlıyor. Güneş batıdan doğuyor, yani vurmanın etkisi ile ama Dünya darmakeşan. En sonunda bir esaslı vuruş var, son vuruş var. Bir yıldız çarpması var. Muhtemelen Tarık Yıldızı. Onun çarpması ile -yani Kuran’da işaret onun gibi, o gibi görülüyor, ona verilen isim gibi görülüyor- tuz buz oluyor, dümdüz, tamamen açılıyor. Ondan sonra da diyor Cenab-ı Allah “sizi yepyeni bir yaratılışla yeniden yaratacağım” diyor. Azrail (as)’a varıncaya kadar hepsinin canını alacağım, diyor Allah. Azrail, en son onun canı alınacaktır. Yani bütün meleklerin canı alınıyor, Azrail (as) tarafından alınacak herkesin, en son da o. Ondan sonra Allah “hepsini yepyeni bir yaratılışla yeniden yaratacağım” diyor Allah. Müminler ayrı, kafirler ayrı. Kafirler işte Darwinist, materyalist düşünceleri ne ise, orada anlatacaklar artık. Mutasyon mu, artık nedir düşündükleri, özgürler zaten orada cehennemde, alabildiğine özgürler. Birbirlerini kovalayacaklar. Dövüyor, sövüyor, kavga ediyorlar, eziyorlar, birbirlerini tepeliyorlar, değil mi, kafası sırtında olanlar, boynu arkası kafaya, mutasyona uğramış çünkü adam onun inancına göre. Allah mutasyonun ne olduğunu onlara gösterecek orada.
KONUK: Hocam şunu sormak istiyorum. Hani farkındasınız son zamanda Osmanlı kardeşliği sanki daha yaklaşmış gibi geliyor.
ADNAN OKTAR: EvelAllah. Yani oldu olacak, oldu olacak.
KONUK: Sanki 10-15 yıl arasında bayağı bir fark oldu.
ADNAN OKTAR: Bütün İslam ülkelerinde, Türk ülkelerinde vize kalktı. Bunu kim söyledi?
OKTAR BABUNA: Siz söylediniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Allah’ın izniyle, Allah söyletti, beni vesile etti. Ama birileri de görevde bu arada ama. Hz. Hızır (as) kol geziyor. Vize kalkması, yani ne demektir bu? Bütün ülkelere bak, yine bir ülkede daha, bir ülkede daha, her gün bir yerde. Bugün nerede kalktı? Lübnan. Bizim bir vilayetimizdir Osmanlı döneminde. Şimdi yine aynı, yaklaşık yine aynısı olacak. Yine müstakil devlettir, ama o kardeşlik bağı ile sanki bizim etimiz kemiğimiz olacak. İnşaAllah.
KONUK: Peki Hocam, bundan sonra neler olacak? Balkan milletleri neler yapmalı?
ADNAN OKTAR: Birbirlerini bir kere çok sevecekler. Çok iyi koruyup kollayacaklar. Birbirlerine mukayyet olacaklar. O camileri doldurup-taşırsınlar. Oraya geleceğiz o camilere. Namaz kılmaya geleceğiz. Oraları çok temiz tutsunlar. Kuran kurslarını böyle güzelce temizlesinler. O hafız kardeşlerimizin değerini, onların değerini iyi bilsinler. Bol bol birlikte yemek yesinler. Her yerde birbirlerini davet etsinler yemeklerine. Arnavutlar koç yiğittir. Bosnalılar koç yiğittir. Şahane insanlardır. Bu aslanlar her yerde birbirlerine, mesela tavuk kestiler, hemen konu-komşu toplasınlar. Hıristiyanları da çağırsınlar, Hıristiyanlar kardeşleri. Çünkü hep beraber olacağız. Musevileri de çağırsınlar.
KONUK: Zaten yapıyor halk.
ADNAN OKTAR: Hep beraber birlikte güzel yemek yesinler, sohbet etsinler. Muhabbet yoğunlaşsın. Mümkün ise Risale-i Nur’dan okusunlar, Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Bediüzzaman’dan; bereket gelir, sözümü dinlesinler. Bir bildiğim var. Benim kitaplarımdan okusunlar. Ondan sonra, internetten bedava indirsinler. Fisebilillah. Biraz Allah’tan bahsetmek bile sohbet etmek bile kalbinizi açar, özellikle o ata yadigarı yerlerde. Hatta kırlara, havalar iyi olduğunda geniş yaygılar sersinler, sohbet edin. Şehitlerimizden bahsedelim. Gelmek üzereyiz. Bir parça bekleyecekler, bir parça, az bir şey kaldı yani, inşaAllah.
KONUK: Ben biraz önce bir de bu konuyu, hani dedim, Osmanlı zamanı sanki daha birbirine yaklaştı kardeşler. Çünkü Arnavutlar daha önce de söylemiştim, Enver Hoca döneminde cami kalmadı, hiçbir şey kalmadı. Şu anda orada, camiler her köşede var. Namaz kılanlar % 60, % 70 demeyeyim daha fazla. Kurslar da devam ediyor her tarafında ülkenin.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah.
KONUK: Bayağı genişledi. Eski zaman unutuldu.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah.
KONUK: O yüzden dedim ki, birazcık bu konuyu tartışalım şöyle. İnsanın içinden gelmesi lazım bu konunun, din konusunun ve bunları gelen bir insan, bizim Osmanlılara herkese içinden gelen bir duygu bu. Bu hemen döndü Arnavutluk’ta, Bosna da aynı şekilde.
ADNAN OKTAR: Oranın insanları o kadar mübarek insanlar ki o kadar hoş insanlar ki Allah oraları da o kadar güzelleştirmiş ki. Bosna oralar, Arnavutluk yani rüya oralar. Akılalmaz güzel yani. İnanılmaz güzel maşaAllah. Allah oraları daha da güzelleştiriyor. Pırıl pırıl hale getiriyor. Hz. Mehdi (as)’ın Hz. Mesih (as)’ın geçeceği sokakları tertemiz yapsınlar, daha da temizlesinler. Oralara misafirlerimiz var inşaAllah, ona hazırlansınlar. Sofraları da hazırlasınlar. Ondan sonra, bilgilerini artırsınlar ki sohbette güzel sözler olsun. Her bir yeri sohbet ortamı yapalım. Camilerde, evlerde, her evi mescit haline getirsinler. Evlerde mesela beraber toplu namazlar kılınsın. Evler de mescit olsun, inşaAllah. Beraber 15 dakika da olsa, 20 dakika da olsa mutlaka Kuran okunsun, topluca. Allah’a hamd etsinler. Çünkü şükretmek bereketi artırır. Sevgi, barış, kardeşlik, dostluk, bunu ısrarla savunmak. Türk İslam Birliği için dua etsinler. Hepsi, Ya Rabbi Türk İslam Birliği’ni bir an önce nasip etsin diye, göklere ellerini açıp dua edecekler inşaAllah. Herkes bunu söylesin, bu olacak. Ama bakın bir şey daha söyleyeyim, söylemeseler de olacak. Yani bu kader. Bu oldu çünkü yani olacak değil, oldu. Peygamberimiz (sav) olan bir şeyi anlatıyor. Olmak üzere olan bir şeyi anlatmıyor. Var, görmüş. Gördüğünü anlatıyor. Bu şekilde oldu, diyor. Yani bu şekilde olacak demiyor, oldu bu, olay bu.
OKTAR BABUNA: Hocam, 57 ülkenin listesi vardı vize uygulaması kaldırılan.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah say say bitmez.
KONUK: Hocam bir de Makedonya soracaktım. Makedonya biliyorsunuz büyük bir kısmı Hıristiyan bir ülkedir. Orada da aynı şekilde camiler, kurslar devam ediyor durmadan. Bir de son zamanlarda ben iyice biliyorum bu konuyu, orada bayağı geniş oldu bu mesele.
ADNAN OKTAR: Makedonlar hep Müslüman eğilimli, Osmanlı hayranı kardeşlerimizdir. Onlara çok sevgi göstersinler, bağırlarına bassınlar, evlerinize getirin, yemek yiyin, sohbet edin. Türk İslam Birliği’nin güzelliğini anlatın. Biz onları kurtarmaya geleceğiz. Hıristiyanlar istedikleri gibi ibadet yapacak, Museviler istediği gibi ibadet yapacak. Hz. Mehdi (as) geldiğinde İsrail alabildiğine özgür olacak. Her yer onların Allah’ın izniyle. İşte Allah’ın vaadi de gerçekleşecek onlara. İnşaAllah. Ferahlık yaşayacaklar. Ama ne ferahlık, ne bereket, ne bolluk. Ne onları ezen, ne onlara rahatsızlık veren... Hıristiyanlar da öyle istedikleri gibi ibadetlerini yapacaklar. Hz. Mehdi (as) devri Altınçağ’dır adı üstünde ferahlık. Ama Müslümanların birbirlerini çok iyi koruyup kollamaları. Mezhep ayrılığı hiç fark etmez. Alevi, Sünni, Bektaşi hep canım ciğerim onlar benim. Allah birdir demiyorlar mı? La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah demiyorlar mı? Bitti. Basın bağrınıza, hiç çekinmeyin. Yani bu var mı yok mu? Ehl-i Kitap ne diyor? La İlahe İllallah. Onlar da bizim La İlahe İllallah kardeşlerimiz. Muhammeden Resulullah diyenler de La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah kardeşlerimiz olur. Sanata, bilime, estetiğe, güzelliğe, sevgiye, saygıya, barışa, huzura, insancıllığa, anlayışa, derinliğe çok önem vereceğiz. Allah bunu istiyor bizden. Cennette de zaten bu var. Ama bakın Allah’ın vaadinin gerçekleşmesi insanların nefesini kesecek. İslam yok oldu, diyorlardı 60’larda, 70’lerd falan. Bitmek üzere, diyorlardı. Marks falan “din afyondur” diyorlardı. Değil mi bak? Afyonu onlar yuttular. Allah tam boğazlarının içine soktu yani afyonu. Tabii, yemese de zorla yedirttik Allah’ın izniyle. Sonra da afyondan gözleri dört açıldı yani inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Dediğiniz gibi 70’li yıllarda tam hakimdi dinsizlik ama Allah oradan döndürdü maşaAllah, sizi vesile ederek maşaAllah. Hocam programın sonuna gelmişiz.
ADNAN OKTAR: Tamam. Hayırlı, uğurlu, bereketli olsun. Bütün Bosna’ya, bütün Trakya’ya, bütün serhat illerine, bütün Tuna boylarına selam ediyorum. Bütün kardeşlerime.
KONUK: Teşekkür ederim.
ADNAN OKTAR: Hepsine Allah bereket, bolluk, huzur, güzellik versin. Türk İslam Birliği’ni görmekle şereflendirsin, inşaAllah.
KONUK: İnşaAllah.
OKTAR BABUNA: Evet, sayın seyirciler Balkan gazetesinin İstanbul temsilcisi Kadir Limani Beye çok teşekkür ediyoruz. Hocam Allah razı olsun, size de çok teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Cümlemizden inşaAllah.