Sohbet -77 Ocak 2010

SUNUCU: İyi akşamlar sayın izleyicilerimiz ve dinleyicilerimiz, bir Adnan Oktar’la Başbaşa programına daha hoş geldiniz. Hocam nasıl başlamak istersiniz, sorularımız var veya sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

ADNAN OKTAR: Ben önce şu kitabımla başlayayım. Bakın “Deccal Nasıl Öldü?” isimli kitabım piyasaya sürüldü, çok güzel tavsiye ederim. 336 sayfa, mükemmel bir eser. Tabii bunu internetten de ücretsiz indirebilir kardeşlerimiz, ama tavsiye ederim alsınlar. Darwinistlerin 150 yıl içerisinde nasıl bir gelişme gösterdikleri ve onların nasıl böyle Kayseri pestili gibi ezildiklerini ve dümdüz olduklarını bu kitapta çok detaylı anlatıyoruz. Bilimsel kaynaklara dayalı, çok şahane bir eser tavsiye ederim.

SUNUCU: Mert Aslan’ın sorusu var, Fransa’dan. “Adnan Hocam Gazze konvoyu Türkiye’nin girişimleri ile Mısır’a girmeyi başardı, bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?”

ADNAN OKTAR: Helal olsun, diyorum. Yalnız böyle bir konu niye var ki, yani çok acayip. Filistinli kardeşlerimiz zaten çok zor durumda o çocuklar, o insanlar. Bir kere hamile anneler var, çocuk doğurmuş anneler var, küçük çocuklar var. Zaten aç sefil perişanlar yani bunlara ilaç bir kere çok rahat ulaştırılsın, yiyecek çok rahat ulaştırılsın değil mi, hayati. Biz silah, bomba ulaştırılsın demiyoruz ki; kitap ulaştırılsın, kıyafet, giyecek malzemeler ulaştırılsın. Bu konuda hiçbir sorun çıkmasın istiyoruz. O tüneli açsınlar legal hale gelsin, ne istiyorlarsa götürsünler. Zaten bir olay çıktığı da yok, gittikçe iyiye doğru gidiyor. Filistin’le İsrail’in arası düzelecek gibi. Çünkü biri Hz. İbrahim (as)’in oğullarından İsmailoğulları, biri de Yakupoğulları. Her ikisi de aynı Allah’a inanıyor, tek Allah’a inanıyorlar. Dolayısıyla aynı peygamberlere inanıyorlar, geçmiş peygamberler olarak. Tabii onlar Hz. Muhammed’e (sav) tabi değiller ama, Musevilerin şöyle güzel iyi bir özellikleri var; Hıristiyanlar gibi değil. Hıristiyanlar Müslümanları kafir olarak görürler. Bu kötü, hatta deccal taraftarları olarak görürler. Ama Museviler hak ehli olarak görürler Müslümanları, yani Ben-i Nuh olarak görürler. Hatta büyük bir bölümü de Kuran’ı hak kabul ediyorlar. “Hak doğru Kitap’tır” diyorlar “ama biz Museviyiz diyorlar. Allah bize Tevrat’ı muhafaza görevi verdi” diyorlar. Fakat “Kuran da hak” diyorlar. Hz. İsa (as)’ın zamanında zaten hepsi Müslüman olacaklar. Hz. İsa (as)’ın gelişine de çok az bir süre var. Onun için rahatsız olacakları, huzursuz olacakları da hiçbir şey yok. Dolayısıyla Filistinlilerle, Arap kardeşlerimizle, oradaki diğer kardeşlerimizle Musevilerin arasını bulmak, onların huzur içinde yaşaması çok elzem. Bu konuda Türkiye’nin çok güzel bir atağı var; Türkiye her yeri barışa, sevgiye, dostluğa, demokrasiye, kardeşliğe çekiyor. O yönüyle Türkiyemizi tebrik ediyorum, milletimizi tebrik ediyorum. Allah onları her yerde böyle öncü ve güzelliklerin sahibi olarak yaratıyor. Türk İslam Birliği’nin doğal lideri olduğunu bir kere daha gördük mü; gördük. Başka ülkeler bunu yapabildi mi; yapmadı. Kim yaptı; Türkiye yaptı. Neden; sevilen ülke de onun için, sevilen millet.

OKTAR BABUNA: Bu söylediğiniz yönde de yine haberler var, Hocam. Aynı şekilde, sizin dediğiniz gibi Türkiye’nin doğal liderliği, Türkiye’nin çok güçlü bir ülke olduğu yönünde. “Filistin birleşsin, bayram yapalım” demiş Başbakanımız açıklama yapmış.

SUNUCU: Hocam bu konu ile ilgili bir soru var, Filistin’in birleşmesi ile ilgili. İsterseniz güzel açıklamanızdan önce ben soruyu yönelteyim, hepsini bir toparlamış olursunuz. Hülya Ayyılmaz Ankara’dan sormuş, “Sayın Hocam Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve Başbakan Erdoğan’ın biraraya gelmesi, sizin üzerinde durduğunuz önemli konuların konuşulmasına vesile oldu diye düşünüyorum. Erdoğan bu konuşma da; “siz Filistinliler kendi aranızda birleştiğiniz zaman, ihtilaflarınızı çözdüğünüz zaman biz burada bayram yapacağız” diye konuştu. Hocam siz Müslümanların birlik olmaları gerektiğini, öncelikle iç çatışmaların durdurulmasının çok önemli olduğuna daha önce değinmiştiniz. Bu konunun tekrar gündeme gelmesi çok büyük iyi bir gelişme diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?” diye sormuş.

ADNAN OKTAR: Tabii ki bayağı güzel. Filistin’de bir kere toprak bölünmeleri var, değil mi ayrı ayrı çok küçük böyle ufak ufak parçalar halinde. Onların birleşmesi gerekiyor bir, çünkü çok ehemmiyetli bir şey. Şimdi Allah vermesin Konya bizden ayrı, arada başka bir şey var, olmaz. Hepsini bir birleştirmek lazım. İkincisi de manevi bölünmenin kalkması lazım, işte Hamas’la Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yek vücut olmaları lazım. Çünkü Allah’ımız bir, Kitab’ımız bir, kardeşiz. Hatta ırk olarak bile birler, hepsi İsmailoğulları’ndan. Dolayısıyla bölünme kalkacak tabii, ama bu sorunu halletmez. Ne olması gerekiyor, Türk İslam Birliği olması gerekiyor. Asıl olay bu, Türk İslam Birliği’dir. Türk İslam Birliği olmadan Filistin birleşse bile fitne kalkmaz, kargaşa bitmez, dinmez ve rahatlık olmaz. Birleşme hiçbir şeyi çözmez. Hatta daha da başka olaylar meydana getirebilir ve birleşmesinden de bir bereket çıkmaz. Tek çözüm Türk İslam Birliği’dir, Türkiye’nin liderliğinde bölgede büyük bir yapılanma oluşması ve bu güzelliklerle de Avrupa Birliği’ne girmemiz. Avrupa Birliği de bizim Türk İslam Birliği’mize dahil olacak, çok şahane bir şey olacak. Evet, dünyanın sonu güzel bitiyor, inşaAllah.

SUNUCU: İnşaAllah, bir sorumuz daha olacak, “Hocam geçen gün golgi cisimciği ile ilgili gösterdiğiniz video çok dikkatimi çekti. Öğrendim ki bu küçük organel bütün hücrelerde bulunuyor ve özellikle proteinlerle ilgili önemli görevler üstleniyor. Yeni sentezlenen proteinlerin hazırlanmasında türlerinin seçimi ve ayrılmasında da bu önemli bir rol oynuyor. Hücrenin çeşitli bölümlerinde bulunan proteinler, endoplazmik retikulum denilen organelde sentezlendikten sonra, dakikalar içinde golgi cisimciğine gidiyorlar. Bazılarına karbonhidrat, bazılarına sülfat, fosfat ya da yağ asitleri ekleniyor. Golgi cisimciği bu proteinleri alıyor, türlerine ve gidecekleri organa göre paketleniyor. Hocam küçücük bir hücrenin içindeki, yine küçücük bir organel müthiş büyük işler başarıyor. Ona o işi ilham edenin, o görevi veren ve yaptıranın Yüce Rabbimiz olan Allah olduğu bu kadar açıkken, evrimciler bu durumu nasıl kör tesadüflerle açıklayabiliyorlar?” Çok güzel bir soruymuş. Zafer Altınkılıç, Konya’dan sormuş.

ADNAN OKTAR: Şimdi mühim bir konu var, mesela golgi cisimciği biz diyoruz Allah böyle harikalar yaratıyor. Bilim adamları inceliyorlar, sistemin nasıl çalıştığı anlaşılıyor. Yani karmakarışık muazzam kanunlara dayalı, adeta böyle bir saatin içi gibi veyahut bir bilgisayarın içi gibi bir sistemle karşılaşıyoruz. Darwinistler diyor ki, ateistler “hani Allah yaratmıştı” diyorlar, “bak anladık sistemi” diyorlar. Yani kardeşim birazcık zeka kırıntısı bile olsa, şimdi bir bilgisayarın sistemini biz çözdüğümüzde, bunun imal edilmediği, bunda bir mühendisin çalışmadığı, bununla işçilerin uğraşmadığı, emek verilmediği mi ortaya çıkar? Bir plan yapılıyor değil mi, ince ince parçalar tek tek elden geçiriliyor, uğraşılıyor. Profesörler, teknik adamlar hepsi uğraşıyorlar. Uzun emekler sonucunda, akıl kullanılarak ortaya çıkıyor. Senin çözdüğün ne; Allah’ın kanununu çözmüş oluyorsun, kanununu anlamış oluyorsun. Kanunu yaratmıyorsun ki sen. Velev yaratsan bile, onu da Allah yaratır yine. Çünkü beyninin içinde yaratacaksın, kafanda yaratacaksın. Onun için mesela diyor ki falanca insanlar daha önce “Allah yarattı” derlerdi diyor, mesela “şimşek, yıldırım Allah yarattı.” Kardeşim sen kanununu buluyorsun onun, yani onun sistemini kurmuş Allah, tabii ki Allah’ın yarattığını anlarız. Yani mesela bir kitapta da biz harfler buraya dizildiyse, düzgünce yazıldıysa bir emek verilmiştir buna. “Yok diyorlar matbaada basıldığını anladık”, işte “birisinin, redaktörün düzelttiğini anladık”. Kardeşim emek verilmiş buna, yani uğraşılmış, birisi yazmış yani. Dolayısıyla bu kadar kolay bir mantığı kavrayamayacak konumda olan insanlarla karşı karşıya kalmış oluyoruz. Bunun da ayrıca ara ara vurgulanması lazım. Yani bir materyalistle, bir Darwinist’le, bir ateistle tartışırken; akılalmaz derecede zayıf mantık örgülerinden yola çıktıklarını göreceklerdir insanların. Yani zannediyorlar ki çok normal bir vaka ile karşılaşıyor, öyle değil, yani en basit şeyi bile bazen düşünemiyorlar, en basit bir şeyi. Mesela var öyle sosyalistlerden benim arkadaşlarımdan da oluyordu öyle eskiden. Şimdi onun için bazı insanlar hemen böyle sinirlenip bırakmak istiyorlar. Halbuki çok itinalı, sabırlı, en ilkel mantığı bile düşünemeyen bazı insanlarla karşılacaklarını bilecekler. Zaten bunu bilir, demek olmaz. Mesela şu anlattığım, bunu hakikaten bilmiyor ilk defa duyuyor. “Hakikaten onu düşünmemiştim” diyor. Mesela hücreyi de o zamanlar Darwin’in devrinde, su dolu bir torba gibi görüyorlardı. Dışında bir zar var, su dolu bir torba. Bir de baktılar ki, İstanbul şehrinden daha karışık. Elektron mikroskobu ile incelenince. Onun için ilkel düşünmeye karşı sabırlı olmak lazım. Bir de anlatılan hemen etki etmeyebilir. Bazı insanlar oluyor, anlatıyor, “anlattım hiç etkilenmedi” diyor. Nereye etkilenmedi, 3 yıl sonra, 5 yıl sonra etkisi çıkar onun. Yani bir şey anlatacaksanız, bırakacaksınız. Hz. Musa (as)’ı değil mi annesi nasıl sandığa koyuyor, bırakıyor. Allah sonunda onu bir hayra götürüyor. Biz de hayrı, bereketi, güzelliği bırakırız, o mutlaka ileride bir şeye yarar o insan için, etkili olur. Onun için aceleci olmamak lazım. Mesela ben Akademideyken tebliğ yapıyordum. 79’da girdim Akademi’ye, 81, 82, 83’e kadar iki arkadaşım oluyor, üç arkadaşım oluyor, dört oluyor, beş oluyor. Üçü gidiyor, ikisi kalıyor. Yine bir iki kişi daha gidiyor, beş kişi kalıyor. En fazla beşe çıkabiliyordu sayımız. Ama onlar da sürekli gidiyorlardı, gelen gidiyor. Çünkü okulun ilk yıllarında Anadolu kültürü yahut İstanbul kültürünü devam ettiriyorlar, ama bir süre sonra okuldaki o klasik entel sanatçı havasına giriyorlardı. İşte boğazına fular bağlamalar, işte kazağın kolunu buraya kadar çekmek falan böyle elini aşağı sallandırmalar. Ondan sonra bir sanat eseri olduğunda elini çenesine koyup böyle uzun uzun seyretmek falan, kalemle ölçü alma. Şimdi o havalara girince, bir süre sonra tabii değişiyorlar, garip bir şeye giriyorlar idi bazıları, hepsini tenzih ederim de bazılar kişiler. Sonradan hakikaten hayata atılacağını, yani iyi bir sanatçı olacağını falan düşünüyorlardı. Gerçi öyle de olmuyordu, mesela resim bölümünden bir arkadaşım vardı böyle heykeltraş Rodin takılırdı, böyle bir hareketleri falan vardı. Yıllar sonra karşılaştım, üstünde başında böyle kireç izleri vardı. “Ne iş yapıyorsun dedim”, “badanacılık yapıyorum” dedi. Yani tabii o duvarı beyaza boyamak da bir sanat olarak, tabii öyle değil, işin doğrusu pratikte öyle bir şeyle karşılaşmıyorlar. Onlar hayal ediyorlar, çok ünlü bir sanatçı olacağını, tablolarının milyarlar edeceğini, halbuki öyle bir şey yok yani. Her yerde var sanatçı, öyle bir şey yok. Ama o havaya girince işte dini unutuyor yani anlattıklarımızı unuttu, etkilenmediler yani. Çok büyük şeyler olacak, hayata atılacaklar zannettiler, dünyaya kapıldılar ve vazgeçmişlerdi. Ama sonradan Allah artırdı tabii, şu an gayet güzel gidiyor. Güzel gidiyor derken tabii zorluklarla da karşılaşıyoruz. Şimdi iddia edilen Ergenekon Örgütü, direkt bir şey yapamadı. Üç beş kere suikaste falan yeltendiler, baktılar olacak gibi değil. Ondan sonra bize mermi falan da gönderemiyorlar, çünkü yuttururum o mermiyi hukukla kanunla. Hakimlerimizi, savcılarımızı yalnız zannettikleri için onlara daha pervasızlar. Daha bir küstah, şerefsiz ve kahpece bir üslup kullanıyorlar. Hani nasıl olsa etrafında insan yok. Bütün Türk milleti onların arkasında. Hakimlerimizin, savcımızın, polisimizin de arkasındayız. Kılına tüyüne zarar getirttirmeyiz, sıkıysa bir hareket etsinler en ufak bir şeyde, bir kıpırdasınlar yani. Ama uzaktan uzağa ötebilirler böyle. Umarım bundan sonra böyle bir terbiyesizlik de yapmazlar inşaAllah. Oktar Hocam sen bana güzel resimler gösteriyordun. Var mı öyle elinde resimler?

OKTAR BABUNA: Estağfurullah, var Hocam inşaAllah. Renkli çok güzel böcekler var Hocam.

ADNAN OKTAR: Bak altın yeşili, yeşille altın rengi karışık, metalik. Sırtı bakır rengi, bak biraz da bakır rengi var. Metalik yeşil değil mi, metalik lacivert. En ala arabalar da bile bu renk zor buluyorlar. MaşaAllah, bir de birbirlerini nerden bulurlar kardeşim, evleniyorlar böyle çoluk çocuğa karışıyorlar, torun tosun sahibi oluyorlar. Herifler yani hiç ummazsın böcek diyoruz ama, binbir türlü marifet. Bak bak, şu altının mükemmelliğinin rengine bak sen. Cayır cayır yani 24 ayar altın gibi. Patilerin ucundaki şeyler falan, tam simetrik düzgün. Evrimcilere sorsan, bir mutasyon sağa olmuş, bir bacağı olmuş; bir mutasyon sola olmuş, aynısı simetriği bir tane de karşıya çıkmış. Bir mutasyon burada oluyor, bir ayak eklemi çıkıyor, aynısı ne hikmetse bir mutasyon da karşıda oluyor. Ama milimi milimine mutasyonlar, hep de kör tesadüf yapıyor nasıl oluyorsa.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz, sinekler de öyle mutasyonla bacakları kafadan çıktı dediğiniz gibi böyle sakat olup öldüler hepsi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim mutasyon, yani anormal yamultur, kanatları hayvanların yukarıya doğru kıvrılıyor, kafa göbeğin altına doğru gidiyor. Mutasyonda yamulur hayvanlar. Karman çorman ve asimetrik olur. Sağı solundan ayrılıyor, solu sağından ayrılıyor. Tabii bak jilet gibi, tornadan çıkmış gibi. Bak süslere baksana adamın, sağda ne varsa solda da aynısı var. Allah tek tek, benek benek süslemiş maşaAllah. Hazret çok yakışıklı Versace renklerini seçmiş böyle, tam Versace takılıyor. Baksana çok şahane renkler, yine metalik yeşil. Çok acayip süslenmiş. Yakışıklı olmanın huzuruyla da geziniyor gördüğüm kadarıyla, maşaAllah. Bu ne yapıyor, tepe üstünde amuda mı kalkmış? Nedir o örümcek mi? Kardeşim şu örümcek, yani sırf şu tek başına çok büyük olay. Yani herkesin evinde vardır, bahçesinde vardır, bulunur. Kardeşim şimdi hayvan sarkmaya başlıyor, ipi bırakarak. Kardeşim çıkan sıvı, çıkar çıkmaz donuyor. Ama bakın şimdi sıvıyla, çıkma yerinin arasında bir sıvı kısım var, orada normalde kopması lazım. Donunca tamam olabilir ama, sıvıyken bildiğin su. Su olan kısmından kopması gerekiyor, kopmuyor. Mesela bu bir mucize. Aşağı adam asansörle iner gibi iniyor, jet gibi ve jilet gibi de düzgün. Sonra bakıyor aşağıda durum nahoş, canı yukarı çıkmak istiyor. Yani akılalmaz bir hızla o ipeği yemeye başlıyor, saldığı ipeği. Yiyerek yukarı çıkıyor ama, olacak iş değil. Yani normal tırmanma hızından da yüksek bir hız. Akılalmaz bir şey yani, kardeşim sen ne zaman tutunuyorsun, ne zaman yiyorsun? İnsana ye deseler sandviçten falan bir şey olsa, avurdunda dolar hiçbir şey yapamaz yani. Sandviç yeme yarışmaları yapılıyor, millet yamuluyor yapamıyor.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz, tırmandığı ipi yemek gibi bir şey bu yani.

ADNAN OKTAR: Evet, tabii, aynı aynı bu şekilde. Ve defalarca olsa yine inip çıkıyor.

SUNUCU: Hocam, Peygamber Efendimiz (sav)’in bununla ilgili bir mucizesi var, örümcekle ilgili.

ADNAN OKTAR: Evet. Hira Mağarası’na saklandığında değil mi, Hz. Ebubekir (ra) ile.

SUNUCU: Örümcek ağlar kuruyor ve içeriye kimsenin girmediği düşünülüyor. Çünkü örümcek ağını bozmadan içeri girmek mümkün değildir. Dolayısıyla örümcek kurtarmış oluyor Peygamber Efendimiz (sav)’i. O mucize beni çok etkilemişti. İlk yani yıllar önce çok küçük yaşta dinlemiştim.

ADNAN OKTAR: O doğru, ayrıca da güvercin de yuva yapmış oraya. Ondan sonra onu da görünce oradaki takipçiler, ünlü iz sürücüler bakıyorlar, burada olması mümkün değil diyor. Burada örümcek ağı örtmüş, ondan sonra güvercin de var, buradan biz gidelim diyorlar. Yani mümkün değil, bir kere Peygamber Efendimiz (sav)’in 63 yaşına kadar yaşamış olması, sırf Peygamberliği için mucize olarak yeter. Yani öyle bir insanı yaşatmaları, yani Allah’ın dilemesiyle. Mekke müşrikleri bakın tek hedef Peygamber (sav), Resulullah. Şimdi savaşta etrafını; bakın, sağdan, soldan, önden her yerden sarıyorlar daire şeklinde. Peygamber (sav) ortada, müşrikler. Savaşın amacı ne biliyor musun? Sırf Peygamber (sav)’i şehit etmek. Yani etrafı tam anlamıyla sarılır da ellerinde baltalar var, kılıçlar var, mızrak var, ok var. Çok uzun süre bu bakın, çok uzun süre, Peygamberimiz (sav) döne döne mücadele ediyor, savaşıyor. Haydar-ı Kerrar inşaAllah, döne döne savaşan Ali Haydar’ın lakabıdır. O da Hz. Muhammed (sav)’in de lakabıdır aynı zamanda. Orada şehit edilmemesi, sırf şu yeterlidir Peygamberliği olarak. Hatta diyor ki sahabeler diyor “ne oldu, şehit mi edildi acaba” diyorlar. Uzun süre kayboluyor. Yani sırf bu yeterlidir, buna Atatürk de dikkat çekmiş. Atatürk de o savaştaki başarı diyor, sırf tek başına bu yeterlidir diyor. Atatürk’ün dini bilgisi beribenzer müftüde yoktur. Tabii, beribenzer din adamında yoktur yani. Atatürk sürekli Kuran’ı araştıran bir insan, bilinmiyor bu. Mesela her gördüğü mecliste sorar, mesela şu surenin anlamı ne, bu surenin anlamı ne. Hocaları hep imtihan edermiş, tabii. Bilmeyen oldu mu, başka Hocalara, onlara sordurtturarak. Tarih bilgisi de çok güçlüydü Atatürk’ün.

SUNUCU: Tarih bilgisi genelde bilinir ama dini açıdan bilgisinin çok geniş olduğu genelde halk tarafından çok bilinmez.

ADNAN OKTAR: Çok bilinmezdi, fakat benden sonra şu an biliniyor. Benim çıkarttığım eserlerden, kitaplardan sonra.

OKTAR BABUNA: Bugün bir haber vardı Hocam, gazetede. Bir resmi belge bulunmuş, Türkiye’de Cumhuriyet kurulduktan itibaren Atatürk’ün vesilesiyle 12 yıl Peygamberimiz (sav)’in kutlu doğum haftası, doğum günü, resmi bayram olarak kutlanmış.

ADNAN OKTAR: 12 yıl, maşaAllah. Kutlu doğum haftası, Atatürk’ün emriyle bayram olarak kutlanmış. Bak şu kitapları da tavsiye ederim, okumayan gençler varsa; “Samimi Bir Dindar Atatürk” bir, “Atatürk ve Gençlik” iki, benim en önemli eserlerimden. “Atatürk’ü İyi Anlamak” üç. Kendi sahasında en kaliteli eserlerdir Atatürk hakkında yazılmış, Cumhuriyet tarihinde yazılmış en kaliteli eserlerdir bunlar. Atatürk’ü anlatan böyle kağıt kalitesiyle, görüntüsüyle, anlatım tekniğiyle, içeriğiyle, böyle mükemmel eser hiç yoktur, maşaAllah. Mesela ne diyor Cübbeli; “İslam bu yüzyılda dünyaya hakim olmayacak” diyor. Mesela bu çok vahim, çok vahim. Kardeşim tamam Mehdi (as)’dan vazgeçtin, tamam kabul. Kabul, bir şey demiyoruz. İsa (as) gelmeyecek diyorsun, ona da kabul. Bir şey demiyoruz, öyle diyen çok insan var. Peki İslam ahlakının niye hakim olması gerekmiyor dünyaya, bunun ne mahsuru var? Kardeşim Filistin kurtulacak, Afganistan kurtulacak, Irak kurtulacak, Türkiye, Fas, Tunus, Cezayir her yer mutluluğa gark olacak, kardeş olacağız. Ne mahsur var bunda? De ki, kardeşim, elimizden geleni yapalım, Allah rızası için İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti için var gücümüzle gayret edelim, Allah hakim etmese de Allah hakim etmez. Ama biz bu uğurda hiç olmazsa ölürüz Allah rızası için. Gayret edelim, demesi lazım. Bunu diyemiyor adam. Bu çok acayip bir şey. Talebeleri sorması lazım, kardeşim ne var bunda? Peki, Kuran’ın neresini açsak hep hakimiyetten bahsediyor Allah. Allah’ın hukukundan bahsediyor değil mi, Allah’ın ahlakından bahsediyor. Allah’ın ahlakı niye dünyaya hakim olması gerekmiyor? Bir an önce hakim olmasını istemesi ve o uğurda Müslüman’ın gayret etmesi gerekir. Ben mesela Mehdi (as) çıkacak diyorum, İsa (as) inecek diyorum. Farz edelim böyle bir şey olmasaydı, mesela Mehdi (as) ile ilgili hadisler olmasaydı, ben ne yapacaktım yani? “Arkadaşlar İslam ahlakı dünyaya hakim olmayacak demek ki, duralım” mı diyecektim? Var gücümle İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti için çalışırdım, yine çalışıyorum. Ben Mehdi (as)’ı görmüş değilim, var gücümle İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti için çalışıyorum.

OKTAR BABUNA: 30 yıldır tek bir gün ara vermediniz Hocam, şahidiz inşaAllah.

SUNUCU: “Değerli Hocam, Allah hayırlı akşamlar versin. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Büyükelçiler Konferansı’na katılan büyükelçilerle Çankaya Köşkü’nde bir araya geldi. Gül Türk diplomasisinin artık dünyanın her tarafında olduğunu söyledi ve elçilere, arkanızda çok güçlü bir ülke var güvencesi verdi. Hocam siz uzun yıllardır Türk İslam Birliği’nden, bu birliğin dünya çapında oluşturacağı güven, huzur ve refah ortamından bahsediyorsunuz. Kanaatimce sizin bu fikri mücadeleniz vesilesiyle Türkiye güven verici, koruyucu, birleştirici özelliğini ortaya çıkardı ve Türk İslam Birliği fikrine yaklaştı. Hocam bu konuda neler söylemek istersiniz?” Konuştuğumuz konuya değinmiş Gökalp Sayın, Kahramanmaraş’tan.

ADNAN OKTAR: Türk İslam Birliği’nin hakimiyeti aslında o kadar kolay ki, o kadar kolay ki. Bakın ben diyorum ki, açık, net söylüyorum; İslam alemindeki, Türklük alemindeki kardeşlerimiz diyecekler ki, bir kahvehaneye, bir yere gittiğinde, evinde veyahut bir tanıdığına, bir devlet yetkilisine, “ben Türk İslam Birliği’ni istiyorum, teşekkür ederim”, bu kadar. Bunu desinler, İslam ahlakı dünyaya hakim olacak diyorum. Bak, başka bir şeye gerek yok. Sırf bunu yapsınlar, hakim olacak. Ne diyorlar biliyor musunuz, “İslam ahlakı dünyaya hakim olmayacak” diyorlar. O yüzden Allah hakim etmiyor. “Olmayacak” diyenlerin yüzünden hakim etmiyor Allah. Sırf “olacak” demeleri yeterli, başka bir şeye gerek yok. Evinde otursun adam, yani para pul vermesine de gerek yok. Bir şey yapmasına da gerek yok, bunu derse hakim olacak. Bu denmediği için, bu uğursuzluk hakim oluyor dünyada. Bunu söyleyecekler, bu toplu dua olmuş oluyor, Allah dualara icabet ediyor inşaAllah, bunu söyleyecekler. İnternet sitelerinde böyle güzel gruplar oluştursunlar arkadaşlarımız, Türk İslam Birliği ile ilgili. Birbirlerini koruyup kollasınlar. Mesela bütün Ülkücü gençlik Türk İslam Birliği’ni savunur. Büyük Birlik Parti’li gençler de öyle, onlar da Türk İslam Birliği’ni savunur. AK Parti zaten Türk İslam Birliği’ni savunuyor, görülüyor. Ahmet Davutoğlu tam yiğit, delikanlıdır maşaAllah. Süper faaliyetleri, Allah ondan razı olsun. Allah onu ahir zamanda böyle güzel görevlendirdi. Allah onu vesile ediyor, çok şahane gelişmeler oluyor. Bir de Türkiye dikkat ederseniz artık daha dik başlı. Eskiden şuradan buradan bir öksürük sesi geldi mi, biraz Türkiye’de hafif bir toparlanma olurdu, şimdi öyle değil. Yani tam bir lider vasfını ortaya koyuyor, tam böyle yani Türk’ün delikanlılığını, yiğitliğini çok açıkca gösteriyor. Bundan sonra da gösterecek inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Cumhurbaşkanı Gül de şöyle bir şey söylemiş Hocam büyükelçilerin olduğu toplantı da; “arkanızda çok güçlü bir ülke var” demiş Türkiye için.

ADNAN OKTAR: Bak, güçlü değil, çok güçlü bir ülke var diyor. Çünkü manevi gücümüz var, manevi. Türkiye’nin her yeri delikanlı kaynar, Karadeniz’e git öyle, İç Anadolu’ya git öyle, Trakya’ya git öyle. Mardin, Siirt, Urfa oralar her yer delikanlı kaynar, yiğit millettir.

OKTAR BABUNA: MaşaAllah, sizin vesilenizle oldu Hocam. Yıllar evvel Türkiye’nin çok farklı bir diplomasisi vardı, böyle daha geri çekilmeli tarz. Ama son yıllarda son derece büyük moralle böyle lider ülke olduğunu anladı. Osmanlı’nın birikimiyle tarihine sahip çıktı.

ADNAN OKTAR: Devletin yapısında her zaman bir vakurluk ve asalet vardır. 5000 yıllık tecrübe var, 5000 yıllık bir devlet yani inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Halbuki siz söylemiştiniz Atatürkümüz de Türk İslam Birliği’ni o zamanlar ön görüyor.

ADNAN OKTAR: Evet, Atatürk’ün idari ülküsüydü tabii Türk İslam Birliği.

SUNUCU: Devam edelim mi Hocam; bir tane daha sorumuz olacak. “Hocam bugün bir hadis dikkatimi çekti, hadisi size aktarıyorum; "Abdurrahman b.Selit’ten; hak üzere kıyam edecek olan o’dur (Mehdi'dir). Yeryüzü öldükten Allah onun vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir ve müşrikler istemese de Allah hak dini diğer dinlere muzaffer kılacaktır. Onlara eziyetler olacak ve onlara denilecek ki, ‘eğer doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman vuku bulacaktır?’ Biliniz ki, onun gaybetindeki eziyetlere ve tekziplere sabretmek, Resulullah (sav) ile beraber kılıçla cihat etmek gibidir” (Uyun-ul Ahbar, cilt 1, sayfa 68.) Hocam bu hadiste Hz. Mehdi (as)’ın inanmayanlara karşı sabırlı bir mücadele vereceği, Mehdi (as)’ın yanında kendisine destek olanların da birçok zorluğa ve eziyetlere sabredeceğine işaret ediyor olabilir mi? Hadisi bizlere açıklayabilir misiniz?” Berna Çelikoğlu, Trabzon.

ADNAN OKTAR: “Hak üzere kıyam edecek olan Hz. Mehdi (as)’dır”, kıyam edecek diyor, ayağa kalkıyor, inşaAllah. “Yeryüzü öldükten sonra, Allah onun vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir”. Kuran ayetlerine dayalıdır bu hadis. Yani bu hadisin bütün açıklamalarını Kuran’da buluruz. Mesela bak yeryüzü öldükten sonra yeniden Allah’ın bir diriltmesi var, Kuran ayeti, o Mehdi (as)’a bakar aynı zamanda. Bakın o ayette hadisin içinde geçiyor; “Yeryüzü öldükten sonra Allah Mehdi (as) vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir ve müşrikler istemese de” bak bu da bir ayettir, “müşrikler istemese de, Allah hak dini diğer dinlere muzaffer kılacaktır”. Demek ki o ayetler Mehdi (as)’a bakıyor. Hadis destekli olarak buradan anlıyoruz. İkinci anlamı Mehdi (as)’a bakması. “Onlara eziyetler olacak ve onlara denilecek ki”, demek ki Mehdi (as)’a ve talebelerine eziyet edecekler, hapsedecekler, iftiralar olacak. O devrin iti kopuğu işte iddia edilen Ergenekon Örgütü, ateist masonluk, ateistler, komünistler şunu bunu Mehdi (as)’a yönelik baskı faaliyetleri yapacaklar. “Onlara eziyetler olacak ve onlara denilecek ki, ‘Eğer doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman vuku bulacaktır?’” Mehdi (as) ne zaman çıkacak diyorlar, “biliniz ki, onun gaybetindeki eziyetlere ve tekziplere sabretmek, Resulullah (sav) ile beraber kılıçla cihat etmek gibidir”. O kadar zordur ve o kadar çok sevaplıdır diyor. Demek ki Mehdi (as) talebeleri eza ve cefa görecekler. Dışlanacaklar, kimse evlenmeye yanaşmayacak, işlerinden atılacaklar, evlerinden ayrılmak durumunda kalacaklar, aileleri baskı yapacak, aileleri onlarla uğraşacak. Her hakaretten bin sevap, yüz bin sevap, milyon sevap alarak yollarına devam edecekler. Ta ki Allah’ın dini dünyaya hakim oluncaya kadar, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hocam kayıp çocuklarla ilgili siz demiştiniz bir çalışma yapmasını devletin. İçişleri Bakanlığının bu yönde bir çalışması olmuş, tam dediğiniz yönde Hocam yeni. Kayıp ve kaçırılan çocuklar için iş birliği protokolü hazırlanıyormuş, İçişleri Bakanlığının kontrolünde Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, şimdi ben mesela, Allah vermesin farz edelim bu semtte bir çocuk kaybolsa, betonları kazıtırım. Nasıl bulunamaz, nasıl bulunamaz yani? Mazgalları kaldırırım, mazgalın içine adam sokturttururum yani nasıl bulunamaz? Nereye saklayacaklar yani. Bütün tavan aralarını arattırırım. Döşemeleri söktürtür, altlarına baktırtırım yani nereye saklayacaklar yani. Yani o konuda hırs lazım. Çocuk kaybolması çok vahim bir şeydir, çocuk bu sabi yani. Ağzı var dili yok. Ya o psikopat ona eziyet ediyorsa, canını yakıyorsa? Allah vermesin yıllarca eziyet edebilir. Nasıl bulunmaz? Onu hırs yapmak çok önemli. Vatandaş bundan rahatsız olur mu, olmaz. El birliği yapacağız, nasıl yapacağız, komşularla beraber arayacağız. Her komşu diğer komşusunun evini arayacak, o kadar. Beraber birlikte “bismillah” diyeceğiz nezaketiyle gireceğiz, bakacağız. Bulunmaz diye bir şey yok, illaki buluruz. Çünkü kuytularda köşelerde bakılmıyor genellikle, çok yüzeysel yerlere bakılıyor. Evin içine bakılıyor, olur mu, o tip psikopatlar kim bilir nereleri kullanıyorlardır. Akla hayale gelmedik yerler mesela. Gerekirse yerin bile altını tespit eden aletler var, yerin altına da bakılabilir. Gizli bir kaya kovuğu mu var, bilmem ne var, mağaralar var, her yere bakılır. Bir de ihbar müessesesi iyi çalışmıyor. Çocuğu son gören, kardeşim ne çekiniyorsun? Bir kısım insanların canı çok tatlı; söylesene, son gören mesela sensin.

SUNUCU: Hocam bunlar için ayrı yasaların olması gerekiyor, daha özel yasalar bence. Böyle düşünüyorum çocuk kaçıranlar için, çocuklara kötü davrananlar için.

ADNAN OKTAR: Tabii ki bu konuda bir hırs çok önemli, acıma hissinin çok güçlü olması lazım. Yani özellikle çocuk, kız çocuğu, kadın. Bunlar mazlum varlıklar yani bunlar.

SUNUCU: Diğer insanlar gibi cezalandırılmamalı bence onlar. Daha farklı cezalandırılmalı. Ben öyle düşünüyorum.

ADNAN OKTAR: Cezasının tabii ağır olması lazım. Yani aslında ibretlik ceza verilse pek yapamazlar da. Hafif oluyor cezaları hakikaten, yani ibret-i alem için derler. Kardeşim ne istiyorsun çocuktan, çıksana bir hasmının karşısına, öyle bir yiğitliğin varsa. İbreti alem için, o Mehdi devrinin güzelliklerindendir onlar. Bu devirde biraz zor onlar inşaAllah. Çünkü psikolojik rezil etme de çok önemlidir inşaAllah. Fakat şöyle; Mehdi devrinde böyle bir olay olmaz ki zaten olmaz. Yani ne cüret adam aklından dahi geçiremez, tahayyül dahi edemez. Anarşist, terörist falan böyle bir olay olmaz. Farz edelim diyor ki adam; olursa. Ben de diyorum ki; olmaz ki. Zaten olamaz. Yani ne savaşlar olur, ne şu olur ne bu olur. Millet, herkes göğsünü gere gere gezer. Çünkü bir milli ruh, bir manevi ruh bütün dünyayı sarmış oluyor. Herkes sorumluluk hissi içerisinde. O zaman insanların gözünden bakar Allah, her insanın gözünden bakar Allah, Allah’ın gözü her yerde. O zaman Allah’a sadık bir teba var. Yani sordun mu hemen doğru bilgi alıyorsun. Şimdi Allah’ın gözü her yerde bakıyor, fakat sebebe sarıldığında “gördün mü” dediğinde “görmedim” diyor adam. Çünkü mağdur oluyor biraz da. Ama Mehdi devrinde mağdur olma korkusu da yok. Mehdi devrinde karakollar pastane gibi olur, tabii eğlence yeri gibi böyle, inşaAllah, sohbete giderler karakola inşaAllah. Şimdi mesela bazı yerlerde karakol dedin mi, milletin kanı iliği çekiliyor. Ama bizim zamanımızda çok acayipti karakollar, şu an çok iyi yani, çok düzeldi. Neydi o bizim mesela 99’da? Betonun üstünde eli arkadan bağlı, gözü bağlı bir insan bir hafta uykusuz oturtulur mu? Tuvaletin koridoruna dizdiler bizi ellerimiz arkadan kelepçeli, gözlerimiz de bağlı. Adil Serdar Saçan beyefendinin ilginç uygulamalarından. Elektrik verilmeyen arkadaşımız yok, yani herkes tabii. 16 tane Adli Tıp raporu aldı arkadaşlar, sakatlandılar, 16 kişi. Kardeşim insaf biz de Müslüman evladıyız, bu memleketin insanlarıyız, napıyorsunuz, zorunuz nedir yani?

OKTAR BABUNA: Bir de işkence vererek ifade imzalatılıyor, önceden hazırlanmış olan ifadeleri imzalattırarak yani.

ADNAN OKTAR: Ben yazıyordum böyle iri kıyım bir polis vardı. “Hocam” dedi “bütün olayları yaz sen” dedi “ben biraz sonra geleceğim” dedi. “İyi tamam yazayım” dedim. Yazdım baktı; “Hocam sen napıyorsun” dedi, “şimdi iş çıkarttın bize” dedi yani, “sen başını belaya sokmak istiyorsun galiba” dedi. “Şimdi bak ben sana dedi güzelce bir tarif edeyim sen ona göre yaz” dedi. Bu sefer neler yaptığımı anlatmaya başladı. İşte falanca kişiyle, “bir de” dedi “kimlerle ilişkiye girdiğini de anlat”. Allah Allah hiç kimseyi hatırlamıyorum yani, birisini de arıyoruz, gariban kime ne söyleyeyim yani. Şu olabilir mi, bu olabilir mi dediler 3-4 kişi, tanımam bilmem, hayatta hiç görmediğim kişiler. Amerika’da yaşıyormuş zaten bir tanesi. Bak Amerika’da yaşayan adama, ona da iftira attırdılar yani, zorla. Dedim, evet onunla dedim, ne diyeyim. “Örgüt müsün?” dedi, “evet örgütüm” dedim, “ben kurdum örgütü” dedim.Tabii “hepsini yaptım” dedim, ne oluyorsa. Ama daha önceden de benim tecrübem var. Daha önce de Gayrettepe’de de öyle bir hikayem var, çok uzun bir hikaye anlattırdılar bana ama, yani asarlar adamı o ifadeyle, öyle bir ifade aldılar. Şimdi Başkomiser yazdırıyor, polis de yazıyor, beni de sadece tasdik ettiriyorlar. “Değil mi, öyle değil mi” diyorlar. “Değil” diyorum, “öyle öyle” diyor, yazıyor. “Değil” diyorum, “öyle öyle” diyor yazıyor. Sonra DGM’ye geldik, Allah’a çok şükür ki o zaman böyle olaylar yoktu. “Ne diyorsun ifadene” dedi savcı. “Efendim” dedim, “ben hiç öyle bir şey söylemem zaten, yani çok gergin bir ortam vardı, polis yazdı ben de imzaladım” dedim. “Tamam” dedi. “Şöyle biraz oturun, dinlenin” dedi. Şakır şakır şakır işte takipsizlik kararı kısaca. Herkes, basın hazırlanmıştı beni ordan alıp hapishaneye götürecekler diye heyecanla bekliyorlardı. Biz pür neşe arabaya bindik, çıktık gittik. Tabii takipsizlik kararı aldık. Allah orada korudu. Ama bu sefer 99’da işi çok sıkı tuttular. Yani meğer olayların arkasında bambaşka bir şey varmış. Sonra bir de baktık ki bambaşka bir yapılanmayla karşılaştık. Dev bir yapılanma, dev bir devlet içi yapılanmayla karşılaştık. Ama evelAllah yine devleti kimse oyuna getiremez, yine devlet bunların oyunlarını bozacaktır inşaAllah, hukukla, kanunla inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Zaten yargılanıyorlar işkence davasında 1000 küsur yılla yargılanıyorlar.

ADNAN OKTAR: Onun için hukuku, hukuk adamlarını çok iyi koruyup kollamak lazım; hakimleri, savcıları yani onların can güvenliklerine çok özen göstermek lazım. Mahallelerinde, mesela mahallenin gençleri de, tamam polis koruması olsun ama halk da korusun, değil mi, evelAllah böyle.

SUNUCU: Hocam, sorularımızla devam edelim mi yoksa, söylemek istediğiniz bir şey var mı?

ADNAN OKTAR: Risale-i Nur’dan anlatayım, hadislerden anlatabilirim. Ama şöyle söyleyeyim ki ahir zamanda iyilerle kötülerin bir mücadelesi olacaktır. Kötüler iyilere karşı atağa geçeceklerdir. Fakat kötüler iyilere atağa geçtiklerinde, kendi kendilerini yakarak geçerler. Yani onlar bir ateşe dönüşür. Kendini yakarak karşısındakini yakmaya çalışır ama yakamaz. Karşısındakini sadece aydınlatır o. Ama kendini yakar. Cayır cayır yakar. Kötüler genellikle köpek gibi sürünürler ve çok acı çekerler. Yani fitne, fücur, böyle intikam hissi, kıskançlık, hasetlik onları yakar kavurur ve mutlu olamazlar onlar. Hep azap içindedirler. İyiler mesela hasetliği gördükçe, kıskançlığı gördükçe, tersliklerini gördükçe, onların anormal hareketlerini gördükçe kendilerini daha çok sever, Allah’ı daha çok sever, cenneti daha çok sever, Müslümanların iyilerin kıymetini daha çok bilir. Onun için ters insanlar, ahlaksız insanlar, bozuk insanlar dünyada Müslümanlara mücadele azmi veren, Allah aşkını alevlendiren vesilelerdir. Çünkü ahlaksızın yanında ahlaklının değeri olur. Yani ahlaksız, insanın ahlaklı insana karşı sevgi duymasına neden olur. Tuzakçılar, komplocular, oyuncular, iftiracılar, hasutlar, kıskançlar, ağzı bozuklar, kalbi fesatlar, kalbi kararmışlar dünyada daima olacaktır. İyiler de onlara karşı sakince Kuran içerisinde mücadele edeceklerdir. Çünkü anormal varlıkları da Allah yaratır. Şeytanı da Allah yaratır. Yani onlardan hiç telaş etmemek lazım. Yani mesela film seyrediyor insan oturduğu yerde. Oradan çıkıp o ona hiçbir şey yapamaz. Bakın Allah diyor ki; “siz iyi olduktan sonra, kötülerin size bir zararı olamaz” diyor Allah. Ama biz mutlaka iyi olacağız. Allah’a mutlaka teslim olacağız. Akıllı olduktan sonra kötü kendi kendini yakan bir mahluktur. Hani var ya bazen tepinir yerlerde, öfkeden morardım der, elini ısırır, elini duvarlara vurur. Kendi kendini yakar. Müslüman da huzur içinde gayet sağlıklı sıhhatli yaşar. Cennette de sonsuza kadar mutluluk içindedir. Bediüzzaman ahir zamanı anlatıyor, evet. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin mühim bir özelliği vardır; İslam ahlakının dünyaya bu yüzyılda hakim olacağını söylemiştir. “İttihad-ı İslam olacak” demiştir. Şam’da Emevi Camii’nde de bunu açıklamıştır. Birçok yerde açıklamıştır. Ebcedlerle bunu açıklamıştır, hadislere dayaranak açıklamıştır. Dünyanın sonunun da yakın olduğunu, Hicri 1545’te de Kıyamet kopacağını belirtmiştir. Yani Hicri 1400’le 1500 arasında her şey olacak diyor Said Nursi. Ama gerçek Nur talebeleri bunu kabul ederler, ama bir de batıncı Nur talebeleri vardır. Yani Said Nursi mesela diyor ki, “kırmızı“ dedi. “O kırmızıdan kastı o değil” diyor. “Neyi kastetti?” diyor, “masayı kastetti o” diyor. “Evdeki masa kastediliyor orada” diyor. Peki diyorsun “masadan neyi kastediyor”, “orada da yeşil rengi kastetti” diyor. “Onunla hiç alakası yok” diyor. Neye göre, “ben bilirim” diyor. “Ben, Said Nursi’nin yanında kalan birisi varmış, bir abi. Ondan duydum” diyor. Said Nursi diyor ki; “bu yüzyılda Mehdi gelecek” diyor, net açık söylüyor. “Yok öyle bir şey” diyor. “Ne olacak” diyorum, “şahs-ı manevi olarak gelecek” diyor. Peki Said Nursi zat ve şahıs diye onu açık açık belirtiyor, kişi olarak belirtiyor. “O diyebilir de, üslup olarak öyle söylüyor, ama öyle bir şey yok” diyor. Kardeşim şimdi şahs-ı manevi dediğin şey, İslam ahlakı dünyaya hakim oldu şahs-ı maneviyle. Tamam kabul edelim. İslam aleminin bir lideri olacak mı; illaki olacak. Bunun adı ne, “o önemli değil canım” diyorlar, “o olur” diyorlar. “Hatta iki üç tane de lider olabilir” diyor. Bak illa hani o oradan çıkacak. Halbuki bütün hadis-i şeriflerde, Said Nursi’nin izahlarında da tek bir liderden bahsediliyor ve talebelerinden bahsediliyor. O zaman sen Bediüzzaman’ı baştan sona yalan söylemekle itham ediyorsun. Demek ki yüzlerce sayfa yalan söylediğini iddia ediyorsun. O zaman “Nur talebesiyim” demene ne gerek var? De kardeşim, “ben kabul etmiyorum” dersin Said Nursi’yi. “Açıklamalarını da kabul etmiyorum” dersin, “hadis-i şerifleri de kabul etmiyorum” dersin. Yani anormal fakat dürüst olan budur. Hem “kabul ediyorum” diyorsun, hem “kabul etmiyorum” diyorsun. Öyle olmaz. Bakın diyor ki; “ümmetin beklediği ahir zamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi”, şimdi kardeşim, ahir zamanda gelecek “şahs-ı manevinin” üç vazifesinden en mühimi mi diyor burada? Ahir zamanda gelecek “zatın” üç vazifesinden en mühimi mi diyor? Hangisini diyor?

OKTAR BABUNA: Zat, diyor Hocam.

ADNAN OKTAR: Peki şahs-ı manevi diyecek kadar bir aklı yok mu Said Nursi’nin? Yani kalem yok mu, yazdıramıyor mu bunu? Zat dediğine göre zat, şahıstır. “Ve en büyüğü ve en kıymetlileri, değerlisi olan iman-ı tahkiki, gerçek imanı neşr”, yani ehl-i imanı dalaletten kurtarmak, bu nasıl oluyor? Darwinizmi, materyalizmi yok etmek ile oluyor. İman hakikatlerini anlatmak ve bu konularda konferanslar düzenlemek, sohbetler yapmak, kitaplar yayınlamak, CD’ler yayınlamak, buna benzer her türlü neşr vasıtası ile çalışma yapmak. Bak diyor ki; “o zatın ikinci vazifesi”, burada “o zatın” mı diyor, o “şahs-ı manevinin” ikinci vazifesi mi diyor? “Zatın” diyor. “O zat”, onlar da demiyor, “o”, “o zat”. “İkinci vazifesi, Kuran ahlakının esaslarını ve Peygamberimiz (sav)’in sünnetini icra ve tatbik etmektir”. Evet, bak, “o zatın 3. vazifesi; Hilafet-i İslamiye’yi (İslam Halifeliği’ni) İttihad-ı İslam’a bina ederek (İslam Birliği üzerine kurarak), İsevi ruhanileri ile dindar Hıristiyanlar ve Hıristiyan alimleriyle ittifak edip (iş birliği ve dayanışma içerisine girerek) din-i İslam’a (İslam dinine) hizmet etmektir”. Bakın burada da “o zat” diyor. Hilafet-i İslamiye, yani İttihad-ı İslam, Türk İslam Birliği. Yoksa yani bizim anladığımız, pratikte uygulanacak olan; birçok devletlerin kendi içlerinde bağımsız olmaları, kendi rejimlerini korumaları, fakat bir manevi lidere bağlı olmaları, inşaAllah. Ama Allah’ın Halifesi’dir Mehdi (as), Halifetullah, Allah’ın Halifesi, inşaAllah. Halifet-i Resulullah’tır Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer Halifet-i Resulullah’tır. Mehdi (as) için Peygamberimiz (sav) özel bir ayırım yapmış, “o Halifetullah’tır” diyor, “Allah’ın Halifesi’dir” diyor. Bir tek ona mahsus olarak, Mehdi (as)’a mahsus olarak. Bunu Berzenci’nin Kıyamet Alametleri kitabında da görebilirsiniz. Bu konulara tabii genellikle ehl-i sünnet alimlerinin eserlerinden bakmak lazım. Mesela İmam-ı Şarani’nin Ölüm Kıyamet ve Diriliş, tavsiye ederim. Efendim, Kıyamet Alametleri, Resul Muhammed Bin Resul el Hüseyni el Berzenci Hazretleri, Kıyamet Alametleri. Bunlar piyasada çok rahat bulunabilen eserler. Mesela çok önemli şu iki eser; Celalettin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdi’sinin Alametleri. Ali bin Hüsamettin el Muttaki’nin hazırladığı bir eser, özellikle tavsiye ederim. Ahmet İbn Hacer Mekki Hazretleri’nin, Beklenen Mehdi’nin Alametleri El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, çok ünlü bir eserdir. Evet, Cübbeli’nin kitaplarında bu hadislerdeki izahların çoğu çıkarılmış, yahut değiştirilmiş oluyor. En doğru olarak buradan bilgi edinebilir kardeşlerimiz. Cübbeli çünkü bir çoğunu çok ciddi şekilde değiştirmiş, birçoğunu da çıkartmış. Çünkü, yani malum, işine gelmiyor yani herhalde.

OKTAR BABUNA: Zaten siz ortaya koymuştunuz Hocam. Yani mesela hadise “vardır” diyor, sonra “yoktur” diyor. Vardır dediğinde de Arapçası ile birlikte söylüyor var olduğunu.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi Cübbeli. Cübbeli deyince millet de zannediyor ki ben onu çok önemli bir şey görüyorum. Şimdi o çocuk gibi bir insan zaten, gariban. Öyle bir zihniyet var. Şimdi ben ne diyeyim, bu zihniyet mi diyeyim? İşte biz de onun adını Cübbeli koyduk. Yoksa ne yani adam malum, ortada durum yani. Onunla bizim bir alıp veremediğimiz yok, inşaAllah. Ama hakikaten Mehdiyet’in iyi anlaşılmasında olağanüstü faydalı oldu, olağanüstü. O yönü ile tebrik ediyorum. Yani birken, bin oldu, maşaAllah, internet sitelerinde yani adeta bir patlama oldu, maşaAllah. Olağanüstü faydalı oldu, olağanüstü. O yönüyle tebrik ediyorum, bir iken, bin oldu MaşaAllah. İnternet sitelerinde adeta bir patlama oldu maşaAllah. Çok nadir insanlar Mehdi (as)’ı biliyorlardı, Türkiye’de şu an bilmeyen yok Mehdi konusunu. Bak diyor ki; “alem-i İslam’ın vahdeti, alemin birliğini, nokta-i istinat edip (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve manevi tehlikelerden ve gadab-ı İlahi’den (Allah’ın azabından) kurtarmaktır”, Mehdi ( a.s)‘ın vazifelerinden bir tanesi. “Alem-i İslam’ın vahdetini, birliğini, nokta-i istinat edip”; bir kere bir İslam Birliği oluşuyor Mehdi’nin zamanında. Diyorlar, “Üstad’tan kıymeti daha düşüktür”. Sana ne, yani kıymeti, sen Allah’ın Katı’nda, kıymet tasnifi yapmaktan sen mükellef misin? Üstad çok büyük bir insan. Mehdi olmaması Üstad’ın değerini mi düşürür? Ben mesela Üstad’ın tırnağı etmem ben. Çok büyük bir alim. Mehdi (as) olsa gider elini ayağını öperim. Üstadım olsa onun da elini ayağını öperim Bediüzzaman’ın da. Yani onun değerini niye düşürsün ki? Bu telaş niye?

OKTAR BABUNA: Ayrıca siz daha iyi bilirsiniz, kendisi söylüyor Hocam; “ben onun pişdar bir neferiyim” diyor Hz. Mehdi (as) için, kendi ifadesi var.

ADNAN OKTAR: Bak diyor ki; “hem bu üç vezaif (görev) birden şahısta yahut cemaatte” kendi zamanı için diyor, “bu üç vazife birden bir şahısta yahut cemaatte bu zamanda bulunması” yani kendisinde veya kendi cemaatinde, yani Nur talebelerinde veyahut herhangi bir cemaatte, “bulunması mükemmel olması, birbirini cerh etmemesi (yani birbirine engel olmaması) pek uzak, adeta kabil (mümkün) görünmüyor’’. Mümkün değil Mehdi (as) çıkamaz benim zamanımda diyor, imkansız diyor. “Ta ahir zamanda adeta Al-i Beyt-i Nebevi’nin, Peygamber Efendimiz (sav)’in soyunun, cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hz. Mehdi”, şimdi biz Hz. Mehdi (as) deyince şahs-ı manevi mi anlıyoruz? Bakın “o cemaati temsil eden” diyor, cemaatten bahsediyor. “Hz. Mehdi’de ve cemaatindeki şahs-ı manevide”, bir şahs-ı manevi var; bak Mehdi (as) var bir, ve cemaati var iki, cemaatinden ve kendisinden oluşan bir şahs-ı manevi var üç. “Ancak içtima edebilir” Niye böyle, niye ahir zamanda, bil bakalım? Niye Said Nursi’nin zamanında olmuyor da, bu asrımızda olmasını makul görüyor Said Nursi? “Ancak bu ahir zamanda olur diyor”, niye oluyor söyle bakayım. Said Nursi bunu açıklıyor diyor ki, bir; “hürriyetler oluşacak, istibdat kalkacak” diyor. “Bütün dünya hürriyete kavuşacak, fikir hürriyeti olacak” diyor. İki, internet çıkacak, üç, televizyonlar, dört, radyolar. Dünya insanların avucunun içi gibi olacak ve Mehdi (as)’ın okulu kurulmuş olacak, Dünya Üniversitesi. Mehdi (as) de o üniversitenin başında olacak. Radyodan, televizyondan, internetten bütün insanlığı eğitecek ve ancak böyle mümkün bu. Said Nursi’nin zamanında, Said Nursi gizli olarak, evlerde el yazısıyla Risale-i Nur’u çoğaltılıyor. Kaç kişiyi etkileyebilirsin böyle? 100, 1.000, 2.000, 10.000, 100.000. Bütün dünyayı etkileyecek Mehdi (as). Allah Mehdi (as)’a bir kılıç veriyor; internet. Mehdi (as)’ın manevi kılıcıdır. Özel olarak Hz. Mehdi (as) ve Hz. Mesih (as) için yaratılmıştır internet. Millet eğlensin diye yaratılmamıştır. Özel dizayn etmiştir Allah. Mucize olarak yaratılmıştır. Televizyonlar Mehdi (as) için hazırlanmıştır. Radyolar Hz. Mehdi (as) için hazırlanmıştır ve ahir zamanda ancak oluşacaktır diyor Said Nursi Hazretleri. “Ancak içtima edebilir”, toplanabilir diyor. Said Nursi 1960 yılında vefat etmiş, çok muhterem büyük bir İslam alimi ama dehşetli bir alim. Evet, çok büyük bir alim. 30 yılı hapislerde geçmiştir, çile ehlidir. Dünyadan hiçbir şey istememiştir, evlenmemiştir. Dünyada da malı mülkü olmamıştır. Çok kahraman, güzel talebeleri olmuştur. Nefis bir Osmanlı Türkçesiyle Risale-i Nur Külliyatı diye eserler hazırlamıştır, burada şu gördüğün eserler. İman hakikatlerini çok güzel anlatmıştır. Açık açık söylüyor, diyor; “Ben Hz. Mehdi (as)’ın pişdar bir neferiyim, öncüsüyüm ona zemin hazırlıyorum” diyor. Bu Risale-i Nur Külliyatı’nın gerçek sahibi Hz. Mehdi (as) ve talebeleridir ben değilim diyor. “Nur talebeleri de değil” diyor. “Gerçek sahibi Hz. Mehdi (as) ve talebeleridir” diyor. Bunun aksini kimse iddia edebiliyorlarsa bana yazsınlar. Risale-i Nur’da açık geçiyor inşaAllah.

Mesela diyor ki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri; “Maddiyun tabiiyyun tanunu” diyor, Darwinizm ve materyalizm. O zamanki ismi o Osmanlıca’da “Maddiyun tabiiyyun tanunu”. “Taun” veba yani fikir vebası, “beşer içinde intişar etmesiyle” diyor; insanlık içinde gelişmesiyle “her şeyden evvel” diyor bakın, “felsefeyi tam susturacak tarzda imanı kurtarmaktır” diyor birinci görevi. Yani neymiş, Darwinizm’i, materyalizmi yerle bir edecek diyor Hz. Mehdi (as) İhtiyacı olan bu çalışma için diyor ki; “vakit ve hal böyle bir çalışma için Mehdi (as)’a” sadece vakit değil bak, vakit ve hal, böyle bir çalışma için Mehdi (as)’a müsaade etmez diyor. “Ondan evvel bir taife bu görevi bir cihette göreceklerdir” diyor. Bilim adamları Darwnizm ve materyalizm ile ilgili çalışmalar yapacaklar, araştırmalar yapacaklar, “taife” diyor zaten. “Onların uzun tasdikatı” ve araştırmalarıyla yaptıkları eserleri “hazır bir program olarak neşr ve tatbik edecek” diyor Mehdi (as). Darwinizm ve materyalizme karşı kitaplar hazırlayacak ama hazır eserlerden derleyerek yapacak, diyor. Çünkü “vakit ve hal buna müsaade etmez” diyor. “Bunun için ihtiyacı olan, talebeleri her ne kadar sayıları az da olsalar”, bir kısım şakirtlerdir sayıları çok azdır diyor, “manen bir ordu kadar kuvvetli sayılırlar” diyor. Çok az bir talebe gurubuyla, talebeleri, kendinden meydana gelen de bir şahs-ı manevisi olacak diyor. Ve ebced ile tarihini veriyor, “benden bir asır sonra gelecek” diyor. Bir de kafası iyi basmayanlar için de olabilir bu sefer de net tarih veriyor diyor ki; “1400 yıl sonra gelecek bir hakikati asırlarına karib (yakın) zannetmişler” diyor. Sahabeler bile beklemişler Hz. Mehdi (as)’ı diyor. 1400 yıl sonra gelecek diyor. Kaçtayız biz, 1431. O zaman Bediüzzaman’a bir insan eğer inanıyorsa, Nur talebesiyim diyorsa, Hz. Mehdi (as) geldi, gelecek değil. Ya Bediüzzaman’ı reddedecekler, hadisleri reddedecekler ya geldiğini kabul edecekler. Dürüst olacaklar ama, kabul etmeyebilir mesela bir insan der ki “ben Bediüzzaman’ı kabul etmiyorum” der, öyle insanlar var, hadis de kabul etmiyor hiç, olabilir o ayrı. Onun inancına saygı duyarız. Ama Said Nursi’yi kabul ediyorum, hadisleri kabul ediyorum fakat Hz. Mehdi (as) da gelmedi diyorsa olmadı, o zaman olmadı, yalan söylüyor. “Dünyanın ömrü 7000 yıl” diyor, Resullullah (sav), yani bir takvim olarak veriyor 7000 yıl. İmam-ı Hanbel çıkıyor diyor ki, hadis-i şerif olarak naklediyor, mutlak müctehid ve mutlak imam, mezhep imamı, “5600 yıl geçmiştir” şeklinde Peygamber’in (sav) hadisi vardır diyor kendi dönemine kadar. Bizzat kendi zamanında söylüyor, “bunun 5600 yılı geçmiştir” diyor. 7000’den 5600 çıkarttığımızda ne kalıyor? 1400 kalır. Biz kaçtayız 1431, o zaman Hicri 1500’de ümmetin icabet ömrü bitiyor. Cübbeli’nin kafasının bir türlü almadığı bir şey var. Zannediyor ki biz 1500’de Kıyamet kopacak dedik, 1500‘de artık gerileme çağı başlıyor. Yani icabet ömrünün gerileme çağı başlıyor. “1545’de de Kıyamet kopacak” diyor Said Nursi. Bak 46 olsa, 1600’e geçiş olmuş oluyor, 1545. “1545’te Kıyamet kopacak” diyor. Belki de 15:45 saati de İstanbul’a göre, inşaAllah. Dolayısıyla bunları anlamazlıktan gelmekten vazgeçecekler. Bazı Nur talebesi kardeşlerimiz nihayet gizli de olsa anlamaya başladılar. Fakat buna ne gerek var, gizli anlamaya ne gerek var, dürüstçe anlayın. Bir de tabii cemaat taassubu oluyor, o zaman cemaatten tard edebilirler. Yani dese ki; “Üstad açıkça söylüyor Hz. Mehdi (as)’ın geleceğini” dese bir daha görüşmezler adamla. İstediği kadar Üstad’ı delil olarak göstersin. İstediği kadar hadisi delil olarak göstersin. Yahut şuna da müsaade etmezler, bakın; “arkadaş; ben böyle bir iddiada bulunuyorum ama, Mehdi (as)’la ilgili Said Nursi’nin izahını okuyabilir miyim dese, buna da müsaade etmezler. Çünkü çok açık, çok sarih anlatıyor, toptan. Benim zamanımda mesela müsaade etmiyorlardı. Kardeşim ne korkuyorsun, okunsun diye yazmış Said Nursi. Yani bunda bir mantık var mı? Geç geç geç oraları geç; nereyi okuyacağız peki? İsa (as) bahsini okumak yasak, Mehdi (as) bahsini de okumak yasak. Hepsini tenzih ederim de bir kısmında. Nereyi okuyabilirim, işte nereyi okuyorsan oku onun dışında. Olmaz, o zaman biz falanca şöyle dedi, filanca şöyle dedi yani hayali hikayelere göre hareket etmeyiz. Üstad bize ne diyor, “benim bütün söylediklerim Risale-i Nur’da” diyor, “benimle konuşmak isteyen Risale-i Nur’u açsın okusun” diyor. Dolayısıyla şundan şunu duyduk bundan bunu duyduk lafı geçerli değil, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Siz açıklamıştınız Hocam, kendi has talebeleri Seyit Salih ve Sungur Ağabey zaten onlar söylüyorlar hatta seyit Salih’in başına vurarak söylemiş Üstad, “ben göremeyeceğim ama sen Mehdi (as)’ı göreceksin” diye inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Seyit Salih Özcan Hocamız geçenlerde bir haber göndermişti, söylemiştim. “Hocanıza ısrarla söyleyin Mehdi (as) çıktı” demiş. 3 kere tekrar etti diyor, giden kardeş. Yalan bir söz söyleyemeyeceğim belli çünkü Salih Hocamız yaşıyor, yani yalan söyleyemem. Ondan haber getiren kişiye 3 kere söylemiş bak Mehdi (as) çıktı bunu Hocanıza söyleyin demiş, inşaAllah. Var bir bildiği demek ki. Demek ki tam kanaati gelmiş. Görmeden duymadan söyleyemeyeceğine göre, demek ki görmüş ki söylüyor. Biz de tahminle söylüyoruz, Allahualem çıktı inşaAllah. Cübbeli, ben göremedim diyor.

OKTAR BABUNA: Bir de Hocam zaten, “çıkarsa” diyor “korkarım ki bu o değildir derim” diyor.

ADNAN OKTAR: Diyor zaten; “benim çekindiğim o” diyor “Mehdi (as) çıkacak, fakat ben anlayamayacağım Mehdi (as)’ı” diyor, konuşması var. “Bu o değil” derim diyor.

OKTAR BABUNA: “Tabii, alışmışım bidatlere” diyor.

ADNAN OKTAR: Bidatlere diyor değil mi, açık açık söylüyor. Dolayısıyla bak, Allah ona hissettirmiş. Bana bir soru sor bakalım.

SUNUCU: Soralım. “Selamlar öncelikle iyi yayınlar diliyorum. Adnan Bey dinine çok bağlı ve hak yolunda bir insan olarak görünüyor. Türkiye’deki Aleviler ve Alevilik hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isteriz. Ben Alevi bir Türk genciyim. Halkın genel algısı, halkın Aleviliğe bakış açısını ve Adnan Bey’in kendi düşüncelerini paylaşması konusunda desteğini rica ediyoruz”, Gökçegül Kaya.

ADNAN OKTAR: Ali Haydar, Haydar-ı Kerar. Esedullah, “Allah’ın arslanı”nı sevenlerin diğer adı da Aleviliktir. Allah aşıklarının diğer adı da Aleviliktir. Sevgi, şefkat, sevgi insanlarının diğer adı Aleviliktir. O anlamda bütün İslam alemi Alevidir. Hz. Ali (ra)’ı sevmeyen zaten Müslüman değildir bana göre. Yani sevmiyorsa Müslüman değildir. Hz. Ali (ra)’ı da seviyorsa zaten Alevidir. Dolayısıyla Alevi demek Mehdi (as) aşığı demektir, Mehdi (as) talebesi demektir. Çok muhterem ve mübarek insanlar demektir. Sünnisiyle Alevisiyle hepimiz tek bir vücuduz, tek bir kardeş topluluğuz. Her biri birbirinden güzel insanlar. Bektaşiler de öyle aşk insanı, gönlü Allah aşkıyla doludur. Kalbi Allah aşkıyla doludur. İnsan sevgisi, hayvan sevgisi, bitki sevgisi. Dolayısıyla Alevilere öfke duyanlar, Şiilere, Caferilere öfke duyanlar hatta pırasa gibi doğramaya kalkanlar sapkın yolda olan insanlardır. Allah’ın tertemiz kullarını asmaktan, kesmekten, doğramaktan bahsediyorsa bir insan, o insan hastadır, normal bir Müslüman bunu söylemez. Değil mi ? Normalde bir insanını söyleyeceği söz değildir. Yani dengeli bir insanın söyleyeceği bir söz değildir. Dolayısıyla da kaale alınmaz. O tip sözler kaale alınmaz. Bismillah. Yusuf Suresi. Yusuf biliyorsun güzellerin en güzeliydi. Muhteşem güzel, çok yakışıklı, aslan olan bir delikanlıydı. Kadınların onun güzelliğinden nefesleri kesiliyordu. Kadınlar onun güzelliğinden ellerini kestiler. Meyve keseceğim diye ellerini kestiler ve kadın da ona Hz. Yusuf (as)’a yaklaşmak istedi hatta tecavüze kalktı kendince. O aslanlar aslanı, o nur ondan kaçındı. "Ya Rabbi" dedi, "ben hapse razıyım, bunları bana yapmasınlar" dedi. "Ben zina istemiyorum, gayri meşru bir ilişki istemiyorum Ya Rabbi" dedi. Bakın bir kere zinayı kabul etmediği için 7 yıl hapis yattı, benim aslanım, 7 yıl. Allah ona peygamberlik mertebesi verdi. Manevi derinlik verdi. Bakın iffet abidesi. Görüyor musun aslanımı benim, maşaAllah. Abide derken yani temsilen, onu temsil eden bir varlık inşaAllah.

Baksana o kardeşlerinin yaptığına; "Dönün babanıza ve deyin ki: 'Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz." Bakın görüyormusun. Şimdi asrımızda da bu var. Buyrun iftirayı. Yani o devirde de var. Ve Müslüman olduğunu iddia ederek iftira atıyorlar. "İçinde (yaşamakta) olduğumuz şehre sor, hem kendisinde geldiğimiz kervana da. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz." Halbuki doğru söylemiyorlar. “Ve onlardan yüzünü çevirdi” diyor babaları. "Ey Yusuf'a karşı (artan dayanılmaz) kahrım". Çok seviyor Hz. Yusuf’u. “... gözleri üzüntüsünden ağardıkça ağardı ve yutkundukça yutkunuyordu”, bu doğru değildir işte. Kuran bunu eleştiren bir üslupla Cenab-ı Allah açıklıyor. Bak üzüntü neye sebep oluyor, görme gücünü kaybediyor. İnsan Allah esirgesin, yani tamamen çöker. Bakın, görme gücüne kadar etki ediyor beyne etki ettiği için, değil mi bak, “gözleri üzüntüsünden ağardıkça ağardı ve yutkundukça yutkunuyordu”. Sinirden ve üzüntüden yutkundukça yutkunuyordu. "Allah adına, hayret" dediler. "Hala Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın." Bakın, görüyor musunuz? "Allah adına hayret" dediler. "Hala Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın." Kuran buna işaret ediyor işte. “Sonunda kahrından hastalanacaksın” Demek ki psikolojik üzüntüler, korkular bunlar haram, Müslüman bunu yapmayacak. Bunun sonucunda hastalık olur. Helake uğrar, hatta ölürsün diyor. “Helake uğrayanlardan olursun.” “Dedi ki: "Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum.” O zaman işte “vay romatizmalarım tuttu” diyerek gidip ona buna bağırarak anlatanlar var ya, işte “çok perişan haldeyim”. Öyle olmaz. Hastalık doktora söylenir. Oturup orada burada mahalle sohbetlerinde hastalık anlatılmaz. Tedavi amaçlı söylenir. Yani çözüm bulmak için söylenir, bunun dışında söylenmez. "Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden (etraflıca araştırma yapıp) bir haber getirin” Yusuf ve kardeşi aynı zamanda Hz. Mehdi (as)’a ve Hz. İsa (as)’a bakar. Yani temsili olarak ona bakar. Bir yönüyle. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” yani “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin”. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez”. İslam bu yüzyılda dünyaya hakim olmaz, dedin mi ne olur?

OKTAR BABUNA: Allah’ın rahmetinden ümit kesme olur.

ADNAN OKTAR: Ümit kesmiş oluyorsun. Bakın İslam ahlakı dünyaya bu yüzyılda hakim olmaz, dedin mi karşılığı ayet ne? “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez” diyor Allah. Doksanda soruyorlar “Sen gerçekten Yusuf musun?” Mehdi (as) da bu şekilde tanınacaktır inşaAllah. “Sensin öyle mi” dediler. “Ben Yusuf’um”. Bu Yusuf kelimesinde de tabii bir işaret var. Onu da sonra bir ara söylerim. Yani Yusuf isminde de bir işaret var. “Bu da kardeşimdir.” Bak dediler ki “Allah adına hayret” hayret ediyorlar. “Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip seçmiştir." Mehdi’yi de Allah, o dönemde hiç ummadıkları bir insanı Allah seçecektir Mehdi olarak. İnsanlar hayret edeceklerdir. Bak diyor ki, dediler ki “Allah adına hayret, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip seçmiştir.” Hayret ediyorlar. Niye seni seçti acaba? Mehdi (as)’a da hayret edecekler, niye Allah bu insanı seçti acaba diye. Bilmiyorlar yani neden olduğunu. Allah’ın sırrını bilmedikleri için, ona hayret edecekler. Bak güzel ahlaka bak. “Dedi ki: “Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur.” Kardeşlerini hemen affediyor. Öldürmeye kalkmışlar, ne diyor? “Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur.” Hemen affediyor, İslam’daki affediciliğin sınırlarını görüyor musun genişliğini? Kuyuya koymuşlar, artık ölecek orada, Allah vermesin, “Sizi Allah bağışlasın” diyor. Güzel dua ediyor. “O, merhametlilerin en merhametlisidir.” Allah, sonsuz merhamet sahibidir. “Bu gömleğimle gidin de, babamın yüzüne sürün.” Şimdi, burada da Mehdi (as)’a bir işaret vardır. Mesela ne vardır? Peygamber (sav)’in gömleğini giyecektir Mehdi (as), ona bir işarettir. “... babamın yüzüne sürün. Gözü (yine) görür hale gelir. Bütün ailenizi de bana getirin.” Mehdi (as) üzerinde o gömleği gördün mü, bütün insanların gözü görür hale gelecek. En kör gözler açılacak, manen kör gözler, Kuran buna da işaret ediyor. “Kafile (Mısır’dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: "Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum." Demek ki Hz. Yusuf (as)’un o güzel kokusu, birçok yerde insanlar tarafından hissedilecek. Neye bakıyor? Mehdi (as)’ın da güzel bir kokusu olacağına işaret ediyor, inşaAllah.

SUNUCU: “Hocam hayırlı günler.”

ADNAN OKTAR: Hayırlı günler.

SUNUCU: “Siz, röportajlarınızda cennetteki eşyaların, hayvanların ve bitkilerin şuurlu olduğunu anlatmıştınız. Şunu merak ediyorum. Acaba cehennemde de Allah’ın inkarcıları azaplandırmak için yarattığı her şey şuurlu olacak mı? Ellerinizden öpüyorum.” Naciye Gürel, İzmir.

ADNAN OKTAR: Bunu dün sormuşlardı ama, hayır var. Bak her seferinde ayrı bir cevap veriyorum, daha gelişmiş cevap veriyorum. Cehennemin taşı, adam yaklaşırsa cehennemin taşı ona vurur, iter. Cehennemin suyuna yaklaştığında, cehennemin suyu onu yakar ve ona ters cevap verir. Yani onun canını yakar. Garip sesler, korkutacak ses çıkartır. Onun huzurunu bozar. Cehennemde her şey insanın aleyhinedir, bütün cisimler. Hayvanlar mesela, insanlar da aleyhinedir. Oradaki her insan birbirini kovalar. Kim kimi oraya düşürdü, herkes birbirini döver cehennemde. Sürekli dövme ve kavga vardır. İşte o, onu oraya düşürdüğünü iddia eder, o onu düşürdüğünü. Çeteler oluşacaktır cehennemde de kavga çeteleri. Herkes tuttuğunu, birbirini dövecek orada. Cehennem azaplarından bir azaptır bu. Cennette de her şey şuurludur. Mesela cennetteki balık, “suyun içinden çık” desen gelir, “uç” dersen uçar, analatabildim mi? “Konuş benimle” dersen konuşur, “git yine yüz” dersen, yine yüzer. Mesela herhangi bir vasıta, onu söylemenle o anda oluşur. Aynı rüyadaki gibi. Rüyada da insanın nasıl aklından geçirdiği hemen oluşuyor. Mesela uçmak istiyor insan, hemen anında uçuyor. Hiçbir şeye de ihtiyacı olmuyor, yani kanada da ihtiyacı olmuyor. İstediği kadar yükselebiliyor. Birçok insan görür rüyasında. Hiç gördün mü sen?

SUNUCU: Ben çok sık görüyorum.

ADNAN OKTAR: Hiç zorlanıyor musun uçarken?

SUNUCU: Yo, normal yani normal, hiç öyle kollarını açmadan normal yolda yürüyormuşsun gibi uçuyorsun.

ADNAN OKTAR: İşte bu kadar. İşte, cennetteki sistemi Allah burada gösteriyor, aynısıdır, aynısıdır. Mesela koyun ile kuzuya dersin “gel buraya” dersin “kerata”, gelir. Ne yapıyorsun diye sohbet eder, şirin hareketlerle falan. Özel, insani, çok güzel mükemmel mimikleri olacak hayvanların, inşaAllah. Kelebekle de konuşursun, “gel otur” dersin, oturur konuşur. Mesela “git bir şey al bana” dersin, alır getirir, kuşa da istediğini söylersin, yapar. Çok eğlencelidir cennet. Yani müminin nefesini kesecek bir sistem vardır. Bir de diyor ki Allah; her istediğinizi yaratacağım. Canın ne istiyorsa, neden hoşlanıyorsa. Araba ise araba, uçak gibi bir şey ise, ondan hoşlanıyorsa o. Yani dünyada yapmak istenip de yarım kalan, hoşuna giden ne varsa hepsi olacaktır. Ama mesela rüyandaki arabanın da benzini oluyor, ama benzinsiz gidiyor aslında değil mi? Motoru yok ama, sen motoru ile gitti zannediyorsun rüyanda ama, motoru ile gitmiyor o. İşte cennette de öyledir. Arabaların istersen motoru olur ama, motorsuz gider. Benzini de olur ama, benzinsiz gider. Mesela iç organlar olmayacaktır ama, istersen olur. Mesela cehennem ehlinin iç organları vardır, bağırsakları vardır. Sırf canını yakmak içindir. Çünkü fizik kanunları tamamen değişiyor. Allah diyor; yepyeni bir yaratılış ile yaratacağım diyor. Çekirge sürüsü gibi toptan hep birlikte kalkacaklar, diyor, insanlar. Mümin olanlar da sadece ön kısımlarında ve sağ yanlarında ışık olacak diyor Allah, müminlere mahsus. Bir de yanlarında onların mihmandarı var. Yani oraların ne olduğunu, nereye gitmesi gerektiğini yol gösteren bir mihmandarları var her müminin yanında. Bir nurdan elbise ile kapanıyor müminler. Yani cinsel organları falan kapalı oluyor, vücudu kapalı olacak, yüzleri açık. Yani nur gibi bir kıyafet. Onu ahirette göreceğiz, bilmiyoruz. Ama küfür, tamamen anadan doğmadır, çırılçıplaktır, her şeyleri ortada. Hatta soruyorlar, diyorlar; insanlar birbirlerinin orasına burasına bakar mı falan, “öyle bir canın derdine düşerler ki” diyor Resulullah (sav), yani “aklının ucundan dahi geçmez” diyor. Yani “o azabın ve korkunun şiddetinden öyle kanı iliği çekilir ki” diyor, “aklının ucundan dahi geçmez” diyor. Zaten toz, pislik, rezalet bir şey ile kalkacaklar. Gözler mor, yani tamamen mor, evet. O durumda zaten başı derdinde, değil mi? Her güzel huylu insanın, mutlaka düşmanları olur. Her güzel ahlaklı insanın düşmanı olur. İblisler onun karşısına dizilirler, onun moralini bozmaya, kızdırmaya kalkarlar falan o mümini açar. Müminin böyle şevkini, heyecanını, azmini, güzel ahlaka olan isteğini daha da biler ve bereketini artırır, nur getirir mümine. Eğer onlar olmazsa, gıdan eksik olur. Yani onlarla mümin güçlü buluyor; münafığa ihtiyacı vardır, aşağılık adamlara da müminin ihtiyacı vardır. Onlarla kıyaslar kendini, güzelliğini daha çok görür. Ayna gibi yani. Çünkü, mesela bir elması alsak, kumların arasına atsak, elmas parçasını, hadi bul desek, bulamazsın, kaybolur. Siyah bir kadifenin üzerine elması koyarsın, yukarıdan da bir ışık verirsin, cayır cayır parlar. Bakarsın, dersin bu çok yüksek kıratta bir elmas, değil mi, çok kaliteli bir elmas. Neye göre? O siyah kadifeden dolayı. Karanlığın içinde aydınlık çok güzel görülür, karanlıkta ışık çok güzel görünür. Onun için seni saran karanlıklar, senin nurunu artırır, değerini artırır. Efendim, şu kitabı aç, bundan bana bir sayfa ver. Mehdi (as) diyor, bu yüzyılın başında çıkması konusu.

“Enes Malik’ten tahric etti. O dedi ki, Resulullah (sav) buyurdu. Dünya’nın ömrü, ahiret günlerinden 7 gündür, Allah-u Teala buyurdu ki, Rabbinin Katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah-u Teala onun için gündüzleri oruçla, gecelerini de ibadet ile geçirmişçesine şu dünyanın 7000 yıllık ömrü müddetince sevap yazar.” Yine bu tarz hadisleri peş peşe vermiş. Buradan, işte 5600 yılı da geçtiğine göre, Dünya’nın ömrü anlaşılmış oluyor.

Evet, bir sayfa daha aç, ver. Evet, Kerem Bozkurt, Yozgat’tan yazmış. Enam Suresi, 8. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ve derler ki: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" Madem Peygamber (sav) diyorlar, bir melek indirsin, görelim diyorlar. “Eğer bir melek indirilseydi” diyor Cenab-ı Allah, “elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı.” Mahvederdim onları, diyor Allah. Cübbeli ne diyor, bir Melek gelecek, bu Mehdi (as)’dır diye başının üzerinden ona işaret edecek diyor. Bu manevi alemdedir, melekler alemindedir. Mehdi (as)’ın başında melekler görünürse herkesi mahveder Allah. Yani bu bir felaket haberidir. Bu bir felakettir yani, Allah vermesin. Kıyamet anında inecektir melekler. Bak diyor ki Cenab-ı Allah, diyor ki, “Eğer bir melek indirseydi” ve görünür halde, görünmez halde zaten şu anda da var melekler yanımızda. Benim sağımda, solumda şu an var. Senin de var, kardeşimin de var, herkesin var, ama görünmez. Rivayette kastedilen, “görünmeyen melekler Mehdi (as)’dır diye işaret eder.” Melekler alemine onu söylüyor. Cinlere ve şeytanlar alemine, hepsine söylüyor. “Ve derler ki: ”Ona bir melek indirilmeli değil miydi?” Hz. Mehdi (as)’a da diyor. Biz diyor Hz. Mehdi (as)’a soracağız, diyor. Tabii soracaklar, “bir melek de var olması gerekiyor, sarığın üzerinde melek olması gerekiyordu, nerede” diyecekler. Yani Cübbeli bunu savunuyor. Yani biz soracağız, diyor; melek nerede? Göstermesi gerekir meleğin Mehdi (as)’ı diyor, bu Mehdi (as)’dır diye, diyor. Melek olmazsa biz inanmayız, diyor. Bak diyor ki, “Ve derler ki: ”Ona bir melek indirilmeli değil miydi? Eğer bir melek indirseydi” diyor Allah. “elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı.” Göz açtırılmaz ne demek biliyor musun? İflahınızı keserim, diyor Allah. Mahvederim sizi, diyor öyle bir şey olursa. Demek ki Cübbeli’nin bu sözü yanlış, Kuran ile çelişiyor. “1400 yıldan beri dünya bu kadar büyük, bu kadar kapsamlı bir fitne görmedi” diyor, 1400 yıldan beri. Aslında dünya tarihi böyle fitne görmedi. Hz. Adem (as)’dan itibaren Darwinizm gibi bütün dünyaya 7 milyar insana yahut artık o zaman kaç milyarsa, -şu an 7 milyarı buldu değil mi- bu kadar insanın % 90’ını ateist yapan bir sistem dünyada hiç olmamıştır. Bu kadar kapsamlı fitne görmedi, bu asrın deccaliyeti Darwinizm, materyalizmdir, Deccal fitnesidir. Kastedilen deccal budur zaten. Bilimsel görünüm adı altında dünyada muazzam bir dinsizlik ve ateistlik yayılmıştır. “Ama” diyor, “Harun Yahya Hocamız’dan Allah razı olsun, materyalizmi ve Darwinizm’i perişan etti.” Doğru. Şu an materyalizm ve Darwinizm can çekişiyor. “Her başlarını kaldırışlarında Hocamız ilmi, mantıklı delillerle onları darmakeşan ediyor”. Doğru. Değil mi, kapı paspası gibi böyle, evelAllah, dümdüz ediyoruz. “Allah bütün Müslümanların ve Harun Yahya Hocamız’ın yardımcısı olsun” diyor. İnşaAllah, amin, inşaAllah.

“Ona karşı Al-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine,” Peygamberimiz (sav)’in nurani soyuna bağlanan, bak Peygamberimiz (sav)’in nurani soyuna “bağlanan ehl-i velayet (velilerin) ve ehl-i kemalin (kamil iman sahiplerinin) başına geçecek” lider olacak “Al-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zat-ı nurani” nerede burada şahs-ı manevi? Bak, “Muhammed Mehdi isminde bir zat-ı nurani”, bak bir zat, bir rakamı. Hani şahs-ı manevi, bir, rakam bir, zat, nurani, nurlu bir şahıs “o Süfyan’ın şahs-ı manevisi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) etkisiz hale getirip dağıtacaktır.” Yani bu iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün ve komünistlerin ve ateistlerin düşüncesini etkisiz hale getirip dağıtacaktır. Bak, Hz. Mehdi (as)’ın Ehl-i Beyt’ten olduğunu bildiriyor bir kere. Şahs-ı manevi Ehl-i Beyt’ten olur mu? Seyittir bu. Şahs-ı manevi denir mi? Yani Peygamber (sav)’in neslinden seyitler vardır. Bir insan seyit ise o kişi seyittir, o şahıs seyittir. İnşaAllah. Şahs-ı manevi seyit olmaz. Muhammed Mehdi isminde bir zat-ı nurani şeklinde isim bildiriyor. Muhammed Mehdi, Allah’ın Hz. Mehdi (as)’a Resulullah (sav) yoluyla verdiği isimdir. Muhammed Mehdi ismi, şahs-ı manevinin ismi olamaz. Şahsa verilmiş bir isimdir. Bir zat-ı nurani diyor, burada bir kelimesi de, zat kelimesi de Bediüzzaman’ın tek bir şahıstan bahsettiğini gösteriyor. Başa geçecek, münafıklık akımını etkisiz hale getirip dağıtacak diye bildiriyor. Ateist, materyalist, Darwinist sistemi dağıtacak ve lider olup, başa geçecek bir şahıs olduğunu bildiriyor. Çok açık, evet.

SUNUCU: Bu günlük yayınımız bu kadar. Eklemek istediğiniz bir şey var mı Hocam?

ADNAN OKTAR: Eklemek istediğim, Allah milletimize sağlık, selamet, güzellik, huzur, iyilik, nezafet, sevgi, barış nasip etsin. Allah Türk İslam Birliği’ni en kısa sürede görmeyi hepimize nasip etsin. İnşaAllah. Dünyada da ahirette de inşaAllah birlikte oluruz.

SUNUCU: İnşaAllah, iyi akşamlar diliyoruz.