Sohbet -55 Ocak 2010
SUNUCU: İyi akşamlar sayın izleyicilerimiz ve dinleyicilerimiz. Bir Adnan Oktar’la Başbaşa programına daha hoş geldiniz. Evet, sayın Hocam hoş geldiniz. Nasılsınız?
ADNAN OKTAR: Sen de hoş geldin sefa geldin, teşekkür ederim.
SUNUCU: Teşekkür ederim ben de. Hocam nasıl başlayalım, nasıl dilersiniz? Bir de isim soyadı benzerliği var.
ADNAN OKTAR: Bu hakikaten Allah’ın hikmeti, kaderde öyle bir şey olması, değil mi, Oktar nadir rastlanan bir soyadı, çok nadir rastlanacak bir isim. Onun da isminin Oktar olması, Allah’ın rastgetirmesi. Senin hastalanman, benim vesile olmam hastalığının geçmesinde ve bu hastalıktan dünyada yaşayan tek kişi olman. Çünkü kanserin en ağır türüne yakalandı Oktar. Yani bundan kurtulan dünyada tek bir kişi yok, bir tane insan yok, bir tek Oktar var.
SUNUCU: Dünya basının da bayağı ilgisini çekmişti.
ADNAN OKTAR: Tabii, kurtulan da 6 ay, 1 sene sonra yine ölüyor. Kurtulan oluyor onlar da 1 sene sonra ölüyor. Hocanınki kökten Allah’ın izniyle maşaAllah, aslan gibi Hocam.
OKTAR BABUNA: Sizin vesilenizle Hocam maşaAllah, Allah razı olsun.
ADNAN OKTAR: Allah vesile etti, diğer birkaç kardeşimizde daha yine aynı şekilde oldu. Onlarınki de çok vahimdi, onlara da Allah tam şifa verdi, değil mi, maşaAllah. Gündemde konu ne? İddia edilen Ergenekon Örgütü. Bu vatanı parçalattırmayız, böldürmeyiz, ordumuza laf söyletmeyiz, polise söyletmeyiz. Vatanın tek bir karış toprağını kimseye vermeyiz, Allah’ın izniyle. Ama tabii kurumların yıpratılması da tehlike olur. Fakat kurumların arınması, onların daha temiz ve daha güzel görünümlü olması için de devlet tedbir aldığında, bunu panikle karşılamak doğru değil. Her kurumda her kuruluşun içinde anormal insanlar olur, o kurumu o asla zedelemez. Mesela farz edelim bir holding, bir çalışanı dolandırıcı çıksa o holdinge o dokunmaz. O şahsını ilgilendirir. Allah esirgesin cinayet de işleyebilir, bütün bir holding ondan sorumlu veya bütün Türkiye de sorumlu olmaz. Yani bir Türk cinayet işlediğinde bütün Türklere mal edilmez. Onun için ordumuzda da bir şey olduğunda o, orduya mal olmaz. Bizim ordumuz aslandır, hiçbir şekilde leke olmaz onda, hiçbir şekilde. 5 bin yıllık geçmişi var, anlı şanlıdır yani Allah’ın izniyle hiçbir şey olmaz. Fakat savcılarımıza milletimiz çok iyi destek olması lazım, hakimlerimize çok iyi destek olmak lazım, hakimlerin korunması çok önemli, vatandaşlarımız da korusunlar. Mesela bir sitede ise el birlik herkes onlara destek olsun. Hem hürmette, saygıda da kusur etmeyelim. Devlet de çok iyi korusun yani her hakim mesela çok iyi korunması lazım. Özellikle tehdit alanlarda, olağanüstü koruma yapılması lazım ki tehdit yapanlar yaptığına yapacağına bin pişman olsun. Savcılarımızı da öyle yani çok olağanüstü korumamız lazım. Millet olarak da öyle, sokakta da öyle, can siperane direkt böyle önlerine geçeceğiz Allah’ın izniyle. Kıllarına dokundurtmayız, Allah’ın izniyle. Kırarız kollarını yani onlara uzanan kolları; hukukla kanunla kırarız inşaAllah. Çünkü onlar Türkiye’nin demokrat olmasını istiyorlar hakimlerimiz. Hukuk olmadı mı karışır ortalık. Hukuk bize güven sağlar, rahatlık sağlar, huzur sağlar, güzellik sağlar. Hukuk da gerektiğinde incelenebilir, oraya da operasyon yapılır yani Türkiye’de operasyon yapılmayan, girilmeyen hiçbir yer olmaması lazım. İftihar ederim bizim evimize de kaç defa geldi polis, arındık, gittiler tertemiz. Kuşku duyabilir devlet, gelir bakar. Biz dedik “buyurun aslanlar” dedik, “buyurun canlarımız, istediğiniz gibi arayın tarayın inşaAllah”, “çay içer misiniz” dedik, “içmeyiz, vaktimiz yok” dediler. Allah razı olsun, afiyet olsun. Aslan gibi gelip aslan gibi gittiler. Hiçbir şey de yok tertemiz. Bu nedir yani? Peki sürekli bir kuşkuyu yaşayacağına devlet, bir gelip baksa ne olur yani? Gitsin baksın yani ne var? İşte falanca hakime dokunulmaz, falanca askere dokunulmaz, polise dokunulmaz; olmaz öyle şey. Herkes kontrol edilebilir olması lazım. Bu şeffaflaşırsa bu onların onuru olur, güzelliği olur. Ama mesela desek ki bir mahalleye “arkadaş buraya kesinlikle polis girmez”. Bütün mahalle şaibe altında kalır; girsin baksın, bir şey olmadığı anlaşılsın, tertemiz desinler, çıksın gitsinler ne güzel. Varsa da bir şey, temizlensin bir daha olmaz gene temizlenmiş olur. Yine onurlarına uygun, gene güzel; bu hepimizin rahatlığı için iyi, bütün milletimizin huzuru ve güvenliği için iyi. Yani özetle devletimize destek; hakime de yardımcı olacağız, polise de yardımcı olacağız, savcıya da yardımcı olacağız. Ama iddia edilen Ergenekon örgütü olan hakimi varsa o zaman devletle beraber onun karşısında oluruz, polis varsa devletle beraber karşısında oluruz. Hukukla ama kendi kafamızla değil. Ondan sonra mesela bak o hakim efendiye, hakim beye mermi göndermişler. O mermileri yutturmak lazım onlara teker teker böyle, bir bardak su bir tane daha, bir bardak su bir tane daha böyle. Hukukla, kanunla o mermileri onlara öyle yutturacağız Allah’ın izniyle, yani öyle terbiyesizlik, saygısızlık, küstahlık olmaz. Bütün hakimlerimiz bizim aslandır, onların yanındayız biz Allah’ın izniyle. Onların tüyüne kimse dokunamaz Cenab-ı Allah’ın izniyle evelAllah. O korkakların işidir; böyle kahpeler, kalleşler yapar öyle mermi gönderir bilmem ne yapar falan. Yiğitsen, delikanlı isen çıksana karşımıza. Çık karşımıza bakalım, bir görelim yani öyle delikanlı varsa. Kahpelik yaparsın, içine doldurur gönderirsin. Ama adama yuttururlar onu yani inşaAllah, onu da bileceksin, hukukla kanunla inşaAllah. O hergele mutlaka bulunacak Allah’ın izniyle. Bir de bizim hakimlerimiz delikanlı ve yiğittir, savcılarımız da öyle, öyle üfleme püflemeden kimse korkmaz. Bir kere millet olarak delikanlıyız biz, yani Çanakkale’de her yerde gördüler bizi, değil mi, karakterimizi gördüler, bırakacaklar onu. Milleti alışmışlar korkutmaya, yıldırmaya iddia edilen Ergenekon örgütünün kahpeliğidir. Böyle mazlumu korkutmak, işte elini kolunu bağlasın, domuz bağı yapsın. Garibim Kürt kardeşlerimi Güneydoğu’da değil mi, gece yarısı 3’te, bu delikanlılık mı bu, yiğitlik mi? Yani mazlum, devlete bağlı, sevgi saygı dolu Kürt genci al yeni nişanlısı ile beraber, “siz PKK’lıymışsınız”, “neye göre?”, “ben öyle duydum”. Şimdi neyse ağzıma birçok şey geldi de söylemeyeyim. Varsa elinde delilin, götür savcılığa teslim et, karakola teslim et hukuk yapsın. Sen niye polisin, devletin yerine kendini koyuyorsun? Hem teşhis hem infaz, olur mu böyle kahpelik? O mazlum kardeşlerimizi çok yıldırdılar Güneydoğu’da, yani PKK’ya zorla itiyorlar. Yani demek istiyorlar ki; “biz sizinle arkadaşlık yapamayız, gideceksiniz, tek çözümünüz bu, ayrılıp gidin”. Yok öyle şey, onlar bizim Selahattin Eyyubilerden kalma, Bediüzzamanlardan kalma, tarihin en eski devirlerinden kalma canımız ciğerimiz, parçamız, kardeşlerimiz. Hiçbir yere gidecek değiller, onların yeri bizim başımızın üstü inşaAllah. Hürmetle, saygıyla birinci sınıf kardeşlerimiz olarak; değerli, muhterem kardeşlerimiz bütün vatandaşlarımız gibi. Kıyamete kadar birlikteyiz, ahirette de zaten birlikteyiz. Kürt alimleri ünlüdür, çok ünlüdür, çok müthiş alimdirler, hakikaten mesela İstanbul alimlerini geçerler, bilinir yani geçenlerde de konuşuyorlardı. Onlarda Arapça, fesahat böyle belagat tamdır. Detayları çok iyi bilirler, ezberleri çok iyidir.
OKTAR BABUNA: Bin yılın müceddidi onların içinden yetişti, Said Nursi Hazretleri.
ADNAN OKTAR: Evet, tabii Üstad Hazretleri mesela Kürt’tür maşaAllah. Millete tepeden bakan zihniyet, milleti adam yerine koymayan zihniyet eriyor artık. Bizim milletimiz birinci sınıf, çok kaliteli, dünyanın en kaliteli insanlarıdır. Biz onlara laf söyletmeyiz. Kimseye tepeden baktırtmayız, saygısızlık küstahlık yaptırmayız, adam yerine koymayanları biz de adam yerine koymuyoruz. 8-10 tane bunak toplanıyorlar; “bilmem ne otelde toplandık, Türkiye’yi biz yöneteceğiz”. Yolda yürüyemiyorsun, otelin camına çarpıyor, garsonlar tutuyor; “dede buradan gideceksin” falan diyorlar. Sen kimi yönetmeye kalkıyorsun? Bir de bizim o kadar vasıflı ki insanlarımız, o kadar kaliteli ki seni sulu dereye götürür susuz getirir. Süper akıllı ve uyanıklar yani son derece kültürlüler, ne alaka? Alışmışlar İttihat Terakki’nin ta eski dönemlerine, ta Abdülaziz döneminde milleti böyle yönlendirmeye, tepeden bakmaya, haşa adam yerine koymamaya. Yok öyle şey. Bütün millete saygı duyacak, herkese, yani adam yerine koymadıkları hiçbir şekilde bir adam olmayacak. Zorla gerekirse, onlara hukukla kanunla onlara öğreteceğiz, Allah’ın izniyle.
OKTAR BABUNA: Siz daha önce de söylemiştiniz Hocam, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Bunların Darwinizm’di fikri zemini, onu vesile ederek tepeden bakıyorlardı. Onu altından çekince böyle sudan çıkmış balığa döndüler maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Milleti alttan alta ezen sistem Darwinizm’di, Müslümanları ezen sistem Darwinizm’di. Bütün Arap ülkeleri sosyalistlerin, Darwinistlerin ellerine teslim olmuştu fakat haberi yoktu milletin bundan. Yani Türkiye’de de milletin canının yanmasının sebebi Darwinizm’di. Evanjeliklerle, Protestanlarla Amerika’da çok dalga geçiyorlardı, alay ediyorlardı, eziyorlardı. Bunlar çünkü “dünya 6 günde yaratıldı” diyorlar, 6000 yılda. Zaten baştan bitmiş oluyor, ondan sonra zaten “1000 yıl bulutların üzerinde yaşayacağız” diyorlar falan. Mesela çocuk gibi bunları bayağı eziyorlardı bunları, Musevileri de eziyorlardı, İsrail’de ateistlik, Darwinizm müthiş yayılmıştı İsrail’de. Biz İsrail’e gittik ekip olarak orada bir konferans verdik. İbrani dilinde de Darwinizm’i eleştiren eserler, kitaplar yazdık, gençlere dağıttık İsrail’de. İsrail’de bu fitneyi durdurduk, dinsizlik fitnesini. Amerika’da da Protestanları eziyorlardı, onları da kurtardık. Adamları enkazın altından çıkarttık, toz toprak silkelediler. Bu sefer de dediler ki; “Müslümanlar deccal”. Biz kurtardık seni enkazın altından, ölüyordun. Nereye deccal oluyoruz yani. Müslüman deccal olsa sen onun altında ölecektin zaten gidiyordun, biz seni yaşattık Allah’ın izniyle, biz kurtardık. Katolikler de yani tam teslimdi. Gittin sen değil mi o Roma’da, Vatikan’da ne oldu, olayı anlat.
OKTAR BABUNA: Tamamen evrimcilerin yaptığı bir konferanstı. Darwinistlerin Vatikan’la ortak düzenlediği yani normalde Hıristiyanların böyle sahip çıkmaması lazım, ateistlerin katıldığı.
ADNAN OKTAR: Kardinallerin düzenlediği.
OKTAR BABUNA: Evet, tek bir soru sordum, yani tartışmada kalkıp -tartışma bölümü var zaten, bilimsel bir tartışma da herkes fikrini söyleyebilir- “bir tane ara fosil gösterir misiniz” dedim. Ama önce şöyle dedim, dünyanın en ünlü iki evrimcisi vardı kürsüde, Fransisco Ayala ile Douglas Futuyma. “Ben” dedim “Harun Yahya’yı temsil ediyorum” deyince Douglas Futuyma’nın beti benzi attı yani bayılacak zannettim korkudan böyle.
ADNAN OKTAR: Kireç gibi olmuş suratı.
OKTAR BABUNA: Kireç gibi oldu Hocam, sizi görse herhalde bayılır Allahualem korkudan. Sonra ara fosil göster dediğimde kaçtı kürsüden zaten böyle. Sonra gelip mikrofonu elimden aldılar, beni salondan çıkarmaya çalıştılar. Böyle bir tepki verdiler. Bütün dünya basınına haber oldu; Reuters, Associated Press bütün dünyaya haber yaptı bunu. Hepsi de Atlasınızı almışlardı Hocam. Herkes tanıyordu böyle Atlası ortaya koyduğumda, gelip gelip “evet bu Atlas’tan bende de var, bende de var” diye maşaAllah. Fikren beli kırılmıştı onların zaten.
ADNAN OKTAR: Nerede benim Atlasımı toplantıda ortaya çıkardılar Avrupa Birliği’nde neydi, komisyon mu?
OKTAR BABUNA: Evet Avrupa Birliği Konseyi toplanıp, sizin Atlas’a, Yaratılış Atlası’na ve Hocamızın fikirlerine karşı böyle birçok maddeyle nasıl engellenebileceğini planlamaya çalıştılar. Tabii Allah’ın izniyle durdurulamaz özelliği var Hocamızın, maşaAllah. Avrupa’da, bakın İngiltere’de en son yapılan kamuoyu yoklamalarından birinde, The Guardian gazetesi ki evrimci gazete, İngiltere’deki evrime inananların oranı % 25’e düşmüş, bayağı panik haldeler. Önce bunu başlık yaptılar, 8 saat sonra başlığı değiştirdiler, daha yumuşak bir başlık koydular. Yüzde 75’i artık evrime karşı, İngiltere yani beşiği. Fransa böyle, Almanya böyle, İspanya böyle. Sık sık radyolarla da bağlanıyor Hocamız, Allah razı olsun. Hakikaten Darwinizm’in beli kırıldı dünyada artık, yani fikren bir şey yapamayacak duruma geldiler, yeni bir iddiada bile bulunamıyorlar.
ADNAN OKTAR: Tabii. Mesela Mısırlı Müslümanlar, onlar da perişan vaziyette. Nasır döneminde falan sosyalist yönetim vardı o İhvan-i Müslüm, Müslüman kardeşlerimiz. Binlercesini astılar Darwinist-materyalistler. Geçenlerde öyle bir çocuk geldi Mısırlı, “dünyada Darwinizm mi var” diyor. Binlerce adam niye asıldı yani? Kim kurtardı sizi, dedim. Değil mi haberi yok daha uyuyor yani. Allah vesile etti. Şimdi beşer beşer, onar onar gelsinler. İddia edilen Ergenekon örgütünün çökmesinin nedeni, Darwinizm’in bitmesi. Bütün güçlerini kaybettiler. Çünkü bunlar Darwinistti, materyalist düşünceyi savunuyorlardı. Türkiye’yi yirmi küsur eyalete bölmeyi düşünüyorlardı, bayraklarına mason işaretleri almışlar, İsrail’e yaranmak için İsrail bayrağının o altı köşeli yıldızını almışlar, renkler de aynı. Ondan sonra bir de milliyetçilere yaranmak için de bir bozkurt kafası koymuşlar. Her şeyden var yani karıştırmışlar güya milleti kandıracaklar. Halbuki devlet içinde yapılanmış, direkt çıkara dayalı çirkin bir mafya yapılanması ama dev bir mafya yapılanması. Çok tırsık ve korkaklar da aynı zamanda, kalleşlikle iş görebiliyorlar. İşte tehdit etsin, sinsilik yapsın. Mesela Uğur Mumcu mazlum, tertemiz, vatansever bir insandı. Getirdiler arabasının altına bombayı koydular, uçurdular. Mesela kalleşlik yapıyorlar. Ahmet Taner Kışlalı bak hep böyle vatansever, dürüst insanları seçiyorlar. Bahriye Üçok Atatürkçü mesela, çok Atatürk’e bağlı bir insandı, vatansever mesela o. Yani riskli görüyorlar, uzun vadede riskli görüyorlar. Ama bu belanın içinde olup da daha hala onları destekleyenler de var. Mesela bir hanım var, eşini iddia edilen Ergenekon örgütü öldürdü. Kadın iddia edilen Ergenekon Örgütü’nü destekliyor. Kardeşim sen deli misin? Yani ya eşinin öldürülmesinden memnunsun, hoşuna gitti yani onlara eline sağlık diyorsun veyahut aklına bir şey oldu, ya şaşkınsın ya ne yaptığından haberin yok. Nasıl olur katilleri desteklersin sen? Allah akıl fikir versin, Allah hidayet versin inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bu şekilde siz daha iyi bilirsiniz Hocam, masonluğun da beli kırıldı. Bu İspanya’ya bağlandığınız radyo konuşmasında siz ateist masonluğun tehlikelerini anlatıyordunuz. Spiker dedi ki size; masonluk dedi, öyle tehlike olmaktan çıktı dedi, İspanya’da öyle zavallı duruma düştüler ki dedi, gazetede ilanla üye arıyorlar, demişti size radyonun spikeri. MaşaAllah, sizin vesilenizle.
ADNAN OKTAR: Vurduk mu sıkı vuruyoruz demek ki. Bruce Lee gibi böyle vurdun mu elimiz öbür taraftan çıkıyor yani inşaAllah.
Fatır Suresi’ni ve Sebe Suresi’ni açmışsın. Şeytandan Allah’a sığınırım. “De ki: "Size tek bir öğüt veriyorum. Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz” yani sahib-i zaman, sahibiniz, sahib-i zaman kim; Resulullah (sav) “... de hiçbir delilik yoktur.” Peygamberimiz (sav)’e o devirde deli diyorlar. Allah da deli değil o, diyor. Bütün Peygamberler delilikle suçlanmıştır, veliler, Peygamberler, Üstad Bediüzzaman. “O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır." Yani Allah diyor ki "sizin azabınızla ne yapsın Allah" diyor. Yani Allah azap peşinde değil Cenab-ı Allah. Ama yani insanların epey bir bölümü çok egoist, bencil, gaddar ve zalimler. Şimdi Allah o kadar çok nimet yaratıyor ki yani bir an düşün “kim yarattı” diye. Aklı başında bir insan düşünmez mi? Mesela biz eve gitsek, hazır bir sofra bulsak, böyle nar gibi kızarmış piliçler, tavuk falan her şey pişmiş. Merak etmez miyiz yani kim yaptı diye? Oturup direkt yer miyiz yani? Boş ev düşünün, bomboş ev geldik. Adam direkt yumuluyor, yiyor. Sormuyor da kemiğini böyle çekip kürdan şey ıslık çalar gibi çekip gidiyor, çok kızdırıcı bir hareket. Şimdi Allah boğazına tıkar onun. Bir dahaki sefere vermez. Madem nimete karşı nankör yani bir teşekkür etmekten acizse Allah sadece bir teşekkür etmelerini istiyor, şükretmelerini. Şükür, teşekkür yani hamd etmek, odur. “Hamd edin” diyor Allah, “şükredin, nimetimi artırayım” diyor. Etmiyor, yok diyor evrim yaptı bunu diyor. Evrim yaptı deyince ahirette onun karşılığını alacak işte. Evrim ile nasıl insan olacağını Allah ona gösterecek. Yani o hayalindeki adamı. Evrimle oluşacak meyve nasıl olur? Su nasıl olur? Mesela yer altından su çıkacak fakat kaynar su, kükürtlü kaynar su onu içecekler. Çünkü yer altından normal su öyle çıkması lazım, mağma yok mu bunun altında? Su da var. Su ile mağma birleşince ne olur? Kaynar su olur. Kükürt de var değil mi beraber? Onu içmesi lazım, işte makul olan bu. Allah yer altından buz gibi, nefis, çok keskin tatta su çıkarıyor. Kana kana insan içiyor. Mis gibi, dünyanın her yerinde bir yeri kazsan çıkıyor. Mesela artezyen nerede açsan çıkıyor aşağı yukarı dünyanın her yerinde. Suya şükretmeyen, bu tarz bir su içecek. Mesela tipi, adamın eli yüzü gayet düzgün, “evrimle oldu, tesadüfle oldu” diyor. Allah ona işte onun nasıl olduğunu gösterecek. Burnu arkasında, gözü göbeğinde öyle diyeyim yani. O zaman dünyanın ne olduğunu anlamış olacak. Mesela gözlerinin görmesi bir nimet, Allah gözünü alıyor. Görme hissini alıyor, yerde sürünerek gidecekler, gözü görmeden. Çünkü sen dün mesela görmeyi anlattın, yani akıl alacak gibi değil o olay. Anlat onu bir daha.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam.
ADNAN OKTAR: Sırf şu konu, yani aklını peynir ekmekle yemiş olsa bir insan kesin iman eder. O kadar karmaşık, o kadar ince, o kadar nazik bir sistem üzerine kurulmuş ki yani hiçbir açıklaması yok. Yani kafa tamamen iptal olmadıktan sonra, başka türlü bir açıklaması olmaz.
OKTAR BABUNA: Charles Darwin diyor ki: “Bir organın oluşumu aşama aşama, mesela gözün aşama aşama oluşamayacağı ispatlanırsa” diyor, “teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır” diyor. Haklı. Hakikaten tam da böyle, bakın görüyorsunuz birçok parçadan oluşuyor göz.
ADNAN OKTAR: Darwin bunların hepsinin aynı anda olması gerektiğini söylüyor. Aynı anda olursa diyor, Allah vardır. Eğer aynı anda değilse, teker teker yaratılmışsa Allah yoktur diyor haşa. Ama göz de olurken toptan hepsinin bir anda olması gerekiyor. Öbür türlü göz çalışmıyor.
OKTAR BABUNA: Bir parçası bile eksik olsa göz mümkün değil çalışmıyor. Mesela gözün her şeyi var sadece merceği yok, olmuyor, görmüyor. Gözün her şeyi var, korneası yok yine olmuyor.
ADNAN OKTAR: Şimdi mesela gözün merceği olması, onların dediğine göre, körelen organ olmuş oluyor, yok olması lazım değil mi bunun? Mesela gözyaşı bezi yoksa göz zaten kör olup göz bitmiş oluyor konu kapanıyor. Dolayısıyla işlemiyor o sistem. Hepsinin aynı anda olması gerekiyor.
OKTAR BABUNA: Evet. Hatta sinir hücrelerindeki proteinlerin bir tanesinin bile eksikliğinde olmuyor. Bakın, şöyle ben size hemen örnek vereyim. Göze fotonlar geliyor. Fotonlar ışığı oluşturan küçücük parçacıklar, enerji yüklü parçacıklar. Bunlar o kadar ufak ki trilyonlarcası aynı anda göze her saniye geliyor.
ADNAN OKTAR: Foton. Işık fotonlardan oluşuyor. Daha onun ne olduğu da bilinmiyor.
OKTAR BABUNA: Evet. Bakın bir tane foton geldiği zaman, bu rodopsin diye bir protein molekülü var sinir hücrelerinde, bunun şeklini değiştiriyor. Bunlar tabii temsili şekiller. Bu şekilden başka şekile geçince rodopsin o zaman ikinci proteine bağlanabiliyor bu yeni şekliyle.
ADNAN OKTAR: Önce bak yuvarlakken, sonra dörtgen şekil alıyor. Ne çarpınca?
OKTAR BABUNA: Foton çarpınca. Fotonun etkisiyle transusin ile rodopsin birleşince üçüncü bir proteine bağlanabiliyorlar. Ondan önce bağlanamıyorlar ancak ikisi birleştiği zaman bağlanabiliyorlar.
ADNAN OKTAR: Sonra ikinci aşama olarak birbirlerine bağlanıyor bunlar. Sırf fotonun çarpmasıyla. Evet.
OKTAR BABUNA: Ondan sonra üç protein birbirine bağlandığı zaman, üçü birlikte dördüncü bir proteine bağlanabiliyor.
ADNAN OKTAR: Zincirleme reaksiyonlar meydana geliyor.
OKTAR BABUNA: Tıpkı -evet birbirini tetikliyor- domino gibi böyle, domino taşları hani nasıl böyle düşürür.
ADNAN OKTAR: O ona oturuyor kalıp gibi, o ona oturuyor, o ona oturuyor, ihtiyaçları var hepsinin birbirine ihtiyacı var, evet.
OKTAR BABUNA: Daha sonra bunların hepsi birlikte suyun içindeki tuz molekülleri var, hücrenin içerisinde tuzların sayısını azaltıyor.
ADNAN OKTAR: Nerede bu su?
OKTAR BABUNA: Sinir hücresi, gözün sinir hücresi bu.
ADNAN OKTAR: Nerede ama? Gözün içinde mi, dışında mı?
OKTAR BABUNA: Arkasında, arka kısmında. Göz yuvarlağının arkasında sinir hücreleri var, retina deniyor oraya.
ADNAN OKTAR: Orada bu tuzlu su dediğin şey.
OKTAR BABUNA: Evet, o hücrenin içerisinde bu tuzların oranını düşürdükleri anda elektrik sinyali oluşuyor. Şimdi bunun animasyonu.
OKTAR BABUNA: Tuzun seviyesi düşünce. Tuz iyonları var atomları, onların seviyesini düşürüyor, hücrenin dışına çıkartıyor. Bu tuzların oranı düşünce de elektrik sinyali oluşuyor ve biz görebiliyoruz. Bunun animasyonunu hep birlikte görelim. Bakın bir tane foton geldi, şeklini değiştirdi rodopsin isimli, yeni şekliyle ikinci bir proteine bağlanabiliyor. O zaman onlarda da birtakım değişiklikler oluyor, böylece ikisi birlikte üçüncü proteine bağlanabiliyor. Böylece hepsi birlikte bağlandığı zaman bakın, hücrenin içerisindeki tuzların sayısı azaldı. Bunlar böyle bu şekilde gidiyor. Peki bu reaksiyonlar, bu gördüğümüz bu zincirleme reaksiyonlar ne kadar zamanda oluşuyor dersek bakın pikosaniye. Bir pikosaniye, saniyenin trilyonda biri. Bakın bu 1 saniye, trilyonda biri bunun üç pikosaniyede oluşuyormuş. Yani 1 saniyede bu reaksiyonlar üç yüz milyar kere oluşuyor.
ADNAN OKTAR: Darwinist kardeşlerime ben buradan hitap ediyorum; etmeyin, çatmayın; yani değil mi yani artık ne diyeyim? Bunu görüyorsunuz böyle bir sistemi. Bu tesadüfen nasıl olsun böyle bir şey? Bakın sadece gözün çok küçük bir bölümü bu. Ondan sonraki safhalar apayrı, beyine götürülmesi ayrı, orada elektrik akımı olarak. Şimdi beyne gidiyor, elektrik akımı geldi. Şimdi bir de onu seyredecek içeride bir göz daha gerekiyor. Şimdi görünmeyen bir göz var, asıl konu o. Onun da böyle rodopsin, tropsin bilmem bunlara gerek yok. O tropsinsiz görüyor. Ne tuz molekülüne, şuna gaza, tuza hiçbir şeye ihtiyacı yok. İşte asıl insan o, o ruh bak. Elektrik akımını görüntü olarak görüyor. Bakın işin doğrusunu söyleyeyim mi, elektrik akımına da ihtiyacı yok o görenin. Sadece o bir sebep. Elektrik akımıyla o gören hiç ilgilenmez ben söyleyeyim, yani hiç muhatap olmaz. Öyle bir konu yok. Yani öyle ona hiçbir şekilde ihtiyacı yok. Onu gösteren doğrudan Allah’tır ve mucize olarak oluyor. Elektrik akımını o nerede bulsun da oturup karşısına geçsin, seyretsin, bilmem ne? O kadar çok ki beynin içinde elektrik. Adam nerede bulacak onu da gidecek, artık o kim, değil mi, o ruh, gidip bulacak işte şu elektrik akımı, ben bunu gidip seyredeyim mi diyecek beyninin içinde. Aynı yerde duyma elektriği de var, onu da duyuyor. Şimdi duyma elektriğini gidip bulup, hah burada müzik yayını var, ben bunu dinleyeyim mi, diyor? Olacak iş mi, beynin içerisinde nereden bulsun onun nerede olduğunu elektrik, herkes birbirine karışmış. Blok bir beyin var zaten. Blok bir et parçası var orada, nerede bulsun onu? Hiçbir elektriği kullanmıyor ruh, doğrudan görüyor. İşin doğrusu budur. Ama ben milletim anlasın diye, kardeşim anlasın diye tropsin, kropsin falan onları anlatıyoruz karışık detayını görmeleri açısından. Ruh doğrudan görüyor, doğrudan duyar, doğrudan koklar. Yani orada elektrik akımından işte, burnundan elektrik geldi, kimyasallara karıştı, kropsin, tropsin birbirine karıştı, geldi. Onlar olayın hikaye kısmıdır. Ruh bunlarla hiç ilgilenmez. Gelen elektriği gidip beynin içinde de bulmaz. Onunla da muhatap olmaz ruh. Doğrudan koklar beyin, anlaşıldı mı? Bu Allah’ın bir sırrıdır.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz İnşaAllah, tabii sizin kitabınızda anlatılıyor. Mesela rüyalarda da o şekilde. Oradan gelen bir foton yok, dışarıdan gelen bir hava dalgası yok, elektrik sinyalleri yok ama mükemmel görüntü var, mükemmel sesler var rüyanın içerisinde inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Rüyada da öyle adam tıka basa yiyor hatta fenalık geçiriyor. Soda moda içenler var. Arabaya biniyor, buradan diyor, şimdi diyor, doğru Kuşadası’na gidiyoruz, hadi bakalım ailece biniyorlar, kilometrelerce yol alıyorlar. Virajları geçiyorlar, değil mi, arabanın hatta tekeri patlıyor, tekeri değiştiriyorlar, gayet emin var olduğundan. Arabaları solluyor, hatta trafik kazası oluyor, hastaneye kalkıyorlar, kafası gözü yarılıyor rüyasında. Serum veriyorlar adama. Kan ter içinde rüyadan kalkan kaç kişi vardır öyle. Oh, hele şükür diyor, rüyaymış diyor, yine başka bir rüyaya giriyor ama ondan sonra.
SUNUCU: Hocam bir de ben şunu merak ediyorum. Bilim adamlarının rüya konusunda şöyle bir açıklaması var. Gördüğümüz tüm rüyalar en uzun 8 saniye kadar deniliyor. Ama biz yaşarken çok fazlaymış gibi, hani sanki saatler sürüyor gibi yaşıyoruz ama.
ADNAN OKTAR: O çok büyük mucize, doğru o. Ben bazen 24 saat uyumadığım oluyor, 48 saat uyumadığım oluyor. 5-10 dakika uyuyorum. Alemleri geziyoruz, ben bayağı bir şey yapıyorum. Bakıyorum 10 dakika geçmiş. On dakikada olacak iş değil. Çok eminim yani çok acayip vakit geçiyor. Azbuz değil yani, çok vakit geçiyor.
SUNUCU: Saniyeler içinde o zaman birçok şeyi yaşıyoruz yani. Bu da aslında bir mucize bence.
ADNAN OKTAR: Tabii. Zamanın izafi olduğunun bir başka delili de budur. Çünkü ahirette de mesela uyananlar yattıkları yerden kalkıyorlar. Bizi diyorlar, bu yattığımız yerden kim kaldırdı diyorlar. Burası neresi diyorlar, anlayamıyorlar. Çağrıcıya uyarlar diyor Allah. Bir yerden çağrılıyorlar, böyle bir yerden, topluluk o tarafa doğru koşmaya başlıyor. Sonra anlıyorlar, “eyvah bize” diyorlar. “Kastedilen din günü buymuş” diyorlar. “Biz ölüp dirilmişiz” diyorlar, o zaman anlıyorlar. Bakın orada bile şaşkınlıkları gitmiyor. Dünyada olduğunu fakat baygın, bir çöl ortamına bırakıldıklarını yani böyle bir volkanik araziye bırakıldıklarını ve işte esir kampı gibi bir yer mi görüyorlar artık kendilerince, pek anlayamıyorlar olayı. Çünkü aynı anda kalktıkları için, yavaş yavaş kalkma yok. Allah çekirgeler gibi diyor ayette, çekirgeler aynı anda kalkarlar, yani öyledir çekirgelerde. Çekirgeler gibi diyor. Aynı anda hepsi birden kalktığı için ilk başta durumu kavrayamıyorlar. Sonra kendi aralarında soruşturuyorlar; dünyada ne kadar kaldın diyor; ben diyor, bir gün kadar kaldım diyor. Öbürüne soruyor, bir günün yarısı kadar diyor yani öğleden akşama kadar kalmış olabilirim diyor. Bazısı da diyor ki; ne bir günü diyor, bir göz açıp kapama vakti kadar kaldım ben diyor, yani birkaç saniye bir şey diyor benim kaldığım dünyada, çok az kaldım diyor. Tam çıkaramıyorlar. Allah diyor yani, tam süresi kadar kaldınız diyor, tabii ama kavrayamıyorlar. Ondan sonra dünyada yapıp ettiklerini anlatan, onlara ellerine bir cisim veriliyor. Bütün o bilgilerin kodlu olduğu bir cisim. Mesela belki bir kristal parçası, mesela belki bir galen kristali gibi bir kristal de olabilir, herhangi bir kristal. Bütün hayatı onun içinde kodlu, ne yapıp ettikleri. Nasıl beynin içerisinde bilgi kodluysa, o cismin içinde de kodlu. Şaşırıyor diyor ki; “ne var ne yoksa hepsi burada almış” diyor, “bu nasıl oluyor” diyor, şaşırıyorlar. Bunun ispatı nasıl oluyor biliyor musun? Bir insanı hipnoz etsen, hipnoz seansı ben çünkü gördüm. Bizzat benim yanımda da bir hipnoz seansı yapılmıştı. Mesela yedi yaşına döndürülüyor. Yedi yaşında, sabah yedi. Aynı çocuk hareketlerine başlıyor. Çocuk gibi konuşuyor, babasının geldiğini, sofranın kurulduğunu ama yani akıl almaz detaylarla anlatıyor. Şu an diyor, pencereden dışarıya bakıyorum diyor, dışarıda işte kuşlar var diyor. Şu an diyor annem önlüğümü ütülüyor diyor, yakalığımı ütülüyor diyor. Beyin bilginin tamamını muhafaza ediyor, ama olduğu gibi. Biz hatırlayamıyoruz. Ahirette işte onun için cilt konuşuyor, beyindeki o hafıza konuşuyor. Sen diyor şunu yaptın, bunu yaptın, hepsini anlatıyor. Ona da şaşırıyor. İşte mesela vücuduna güveniyor ya insanlar, kendine güveniyorlar. Sen Allah’a güveniyor musun, diyorum. Yok diyor, ben kendime güveniyorum diyor. Ahirette kendine de güvenemiyor çünkü kendi aleyhine dönüyor. Tabii, onun aleyhinde konuşmaya başlıyor. Ona da şaşırması ile ilgili çok ayetler var, Kuran ayetleri var. Kıyametin yakınlığı doğru, sözlerim. Yani bunu bir kere İslam ahlakının dünyaya hakimiyetinde görecekler. Çok az bir süre kaldı, İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti, yani 10-20 yıl içerisinde bunu görecekler. İslam’ın gelişme dönemini de görecekler. Mesih İsa (as)’ın inişini görecekler. Mehdi (as)’ın çıkışını görecekler. Yani ben buradayım. Ben öyle mahcup olacağım, olmayacak hiçbir şeyi söylemedim şu ana kadar. Hatta şu an genç olanlar, yani 20 yaşında, 19 yaşında olanlar, 17-18 yaşında olanlar, İslam’ın gerileme dönemini de görecekler. Onların çocukları da kıyameti görecek. Yani doğrudan kıyameti, o kadar yakın. Çünkü Peygamber (sav) muhbir-i sadık, doğru söyler. Diyor ki 7000 yıl dünyanın ömrü diyor. 5600 yılı geçti diyor. Bu 7000 yıldan kasıt; bir takvim veriyor, yani hesap yapılması için, 5600 yılı geçti deyince. Şimdi hadisler acaba zayıf mı, diyebilirdik. 8 tane hadis var. Suyuti almış, Suyuti zaten hadis imamıdır. Yani öyle herhangi bir insan değil. Yüzde yüz emin olmadığı bir şeyi almaz ve İmam-ı Hanbel bu 5600 yıl geçmiştir diyen de. Mutlak müctehid ve mezhep imamı ve hadis imamı. Yani çok büyük alimler bunlar. Bunlar söylüyor ama Peygamber (sav)’in diğer dedikleriyle bunlar birleşince bu yüzde yüz konumuna geliyor. Çünkü Peygamber (sav) bu dönemde olacak olayları bildirmiş. İstisnasız hepsi oldu. Cübbeli bugün Habertürk’te gene bas bas bağırıyordu. Bir şeyler anlatıyordu bugün Habertürk’te, ben gelmeden önce heyecanla.
OKTAR BABUNA: Ben açtığımda son kısmını görebildim, dinleyemedim.
ADNAN OKTAR: Yok ben dinledim, inşaAllah onu anlatırız. Çocuk gibi sesiyle böyle, “70 yıl kaldı, dedi” diyor Kıyamet’e. Ben ne zaman 70 yıl kaldı dedim?
OKTAR BABUNA: Hiçbir zaman demediniz.
ADNAN OKTAR: Tabii. 70 yıl, İslam’ın gerileme dönemi dedim. Yani 1506. Said Nursi diyor, ben demiyorum. 1506, gerileme dönemi.
OKTAR BABUNA: 2086 gibi denk geliyor.
ADNAN OKTAR: 2120’dir Kıyamet’in kopuş tarihi inşaAllah. Diyorlar ki sen gaybı nereden biliyorsun? Kardeşim ben mi söylüyorum, Peygamber (sav) söylüyor. Peygamber (sav) nereden biliyor, diyor. Peygamber (sav)’in gaybı bileceğini, Allah; “ben bildirirsem peygamberler gaybı bilir” diyor. Allah diyor, biz ona göre söylüyoruz. Peygamberler gaybı bilmeyecek mi diyor Allah? Ben bildirmeyeceğim mi diyor Allah?
OKTAR BABUNA: Demiyor Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Ben diyor bildireceğim peygamberlerime, onlar da gaybı bilecekler diyor. Ama gayb bilinmez diyor, insanlar bilmez ama Allah’ın bildirdikleri bilir. Dolayısıyla Peygamberimiz (sav)’e bildirmiş. Çünkü ayette de diyor, Kıyamet vakti için; “neredeyse onun vaktini saklayacağım”. Niçin söylensin böyle bir ayet? Mesela Allah, sakladım der. Bak, neredeyse saklayacağım diyor. Demek ki bildirecek, inşaAllah. “Neredeyse saklayacağım”ın anlamı budur inşaAllah ve bütün alametler çıktı. Yani Fırat’ın suyunun kesilmesi, başka ne, say.
OKTAR BABUNA: Afganistan’ın işgali, Kabe’ye kanlı baskın, 1979 yılında oldu. Afganistan’ın işgali 1980 yılında oldu. Ramazan ayında Ay ve Güneş tutulmaları, iki sene üst üste, 1981 ve 82 yılında Ramazan ayında gerçekleşti. İran-Irak Savaşı 1980 yılında gerçekleşti. Irak’ın üçe bölünmesi, bir ordunun kaybolması, Bağdat’ın alevler içinde kalması, parasının değersiz hale gelmesi, bunlar gerçekleşti. Kuyruklu yıldızın çıkması, Halley kuyruklu yıldızı 1986 yılında çıktı, çift başlı Lulin kuyruklu yıldızı tam tarif edildiği şekilde 2009 yılında çıktı. Ondan önce kuraklık dönemi oldu hakikaten. Ondan sonra yağmurların bollaşması, bu da oldu. Ekonomik kriz, bu da oldu. Binalarda ve zinalarda artış, bu da oldu. Savaşlar, kan dökülmesi, bunların hepsi gerçekleşti.
ADNAN OKTAR: Büyük dünya savaşları. Şehirlerin ani yok olması, Hiroşima, Nagazaki, değil mi, bir anda şehirler yok olacak diyor hadiste Peygamber (sav).
OKTAR BABUNA: Doğal afetlerde artış, depremlerde artış. Depremler 1990’lı yıllardan beri tarihte hiç olmadığı kadar arttı. Doğal afetlerde artış. Katrina kasırgaları oldu, başka kasırgalar.
ADNAN OKTAR: Büyük kasırgalar artacak diyor Peygamberimiz (sav), bunlar oldu.
OKTAR BABUNA: Yağmur, sel felaketleri olacak diyor, bunlar aynı şekilde oluyor.
ADNAN OKTAR: Sahih hadis kitabında, Müslim’de ve Buhari’de, iki tane grip salgını olacak diyor hayvanlardan kaynaklanan, Mehdi (as) döneminde. Biri kuş gribi, biri domuz gribi. Ve canlar alacak, diyor. Aynısıyla çıktı. Şimdi bunlarla beraber bu hadisi birleştirdiğimizde, dünyanın 7000 yıl olması ve 5600 yılının geçmiş olmasını birleştirdiğimizde ortaya net gerçek çıkmıyor mu? Yani bu kadar bütün hadisler mutabakat halinde ise Peygamberimiz (sav)’in görevi neydi; yani gaybı bildireceğine göre Allah ona; gaybı bildirmiş işte, Allah’ın dilemesiyle ve aynısı da çıkmış.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah Hocam. Bunun örneklerini Kuran’da Allah veriyor. Hz. Yusuf (as) mesela rüya tabiriyle geleceğe yönelik gaybi bilgi veriyor. Kuran’da bildirilen bir şey bu.
ADNAN OKTAR: Bak çok güzel, Hz. Yusuf (as). Kuran’da Cenab-ı Allah, “Rum mağlup oldu” diyor değil mi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Birkaç yıl içerisinde onlar, onları yenecekler yeniden” diyor, Persleri. “Yeniden yenecekler” diyor. Hatta “dünyanın en alçak yerinde” diyor. Bu gayb bilgisi değil mi bu? Allah işte Peygamberine bildiriyor. Aynısıyla çıkıyor. Demek ki bildiriyormuş. Hani gayb bilinmiyordu. Allah bildirince biliniyor. Dolayısıyla bu konuda boşa çırpınmalarına gerek yok. Cübbeli de çocuk gibi. Sen işte Mehdi (as) değilsin diyor, Mehdi (as) değilsin diyor. Kardeşim sakin ol. Defalarca söyledik, Habertürk’te çıkmış, bağıra bağıra, Adnan Hoca Mehdi olduğunu iddia ediyor, diyor. Onlar da sakin olsunlar, Fatih Altaylı da sakin olsun. Öbür o tombul bir şey, Murat Bardakçı, o da sakin olsun. Ama o garibim, onun bir şeye karıştığı yok. Fatih Altaylı bu konunun meraklısı böyle. Yani ben ne zaman dedim? Bağıra bağıra, mesela Habertürk’e hiç yakışıyor mu? Belli ki açan, internet sitesinden bunu görecek. Ben Mehdilik iddia etmiyorum. Bağıra bağıra Adnan Hoca Mehdilik iddia ediyor diye anlattılar bugün.
OKTAR BABUNA: Estağfurullah, hiç etmediniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Kardeşim yani bir kere bu Kuran ile çelişir. Ben böyle bir şey söylemem çünkü ben imtihan olan bir insanım. Bir de bunun için vahiy gerekir, vahiy de gelmeyeceğine göre. Yeni bir kitap gerekir. Böyle bir şey de olmayacağına göre benim Mehdilik iddia etmem diye bir konu olmaz. Dolayısıyla dedim ki, yine söylüyorum, “Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti üzerime olsun ki ömrüm boyunca, ölünceye kadar, hiçbir şekilde Mehdilik iddia etmeyeceğim.” Bu açık, kaç defa söyledim. Habertürk ayıp yapıyor. Yani çok ayıp yapıyor, iddia ediyor diye; etmiyorum. Ama alametler benziyor, kardeşim yalan mı söyleyeyim? Alnım geniş.
OKTAR BABUNA: Saçınız siyah, sakalınız siyah.
ADNAN OKTAR: Saçım siyah.
OKTAR BABUNA: Yanağınızda ben var. Alnınızda hafif iç bükeylik, bir küçük yara izi.
ADNAN OKTAR: Benim sırtımda kalp hizamda bir tane bir ben var, büyükçe bir ben var. Bir de et beni de var sırtımda ayrıca, hakikaten yaprak biçiminde var. Sağ bacağımda da ben var, hatta o benden ben şüphelendim, Oktar’la beraber cildiyeciye gittik, bu nedir diye sorduk. Doktor hanım dedi, hiçbir şey yok dedi.
OKTAR BABUNA: O zaman o yaprakla ilgili hadisi de bilmiyorduk Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bilmiyorduk, hakikaten bilmiyorduk yani. Allah adına yemin ediyorum, bilmiyordum. Ben çoğunu yeni, sürekli yeni öğreniyorum. Öğrendikçe de zaten milletimize anlatıyoruz. Mesela sağ bacağında ben olduğunu ben bilmiyordum Mehdi’nin. Ben seyit olduğumu da bilmiyordum, ben bunu sonradan öğrendim, bir profesöre incelettirdik. Rusya’da katledilecek seyitlerin listesini çıkarmış Rus Hükümeti, bu komünist ihtilali sırasında. Benim dedemin ismi var içlerinde seyitlerin, katledilmesi gereken seyitlerin içerisinde, şeceremde. Onu bir profesöre verdik, o da bir üniversite tezi olarak çalışma yaptı, yaklaşık 30 kuşağa kadar benim şeceremi çıkarttı.
OKTAR BABUNA: Tek tek, isim isim çıkarttı.
ADNAN OKTAR: İsim isim, ta Hz. Ali (ra)’a kadar. Yani titizlikle çalışma yaptı, kaynaklara bakarak çalışma yaptı, çıkarttı. O zaman anladım seyit olduğumu, ben bilmiyordum. Mesela alnının ortasında bir kaş çatma çizgisi olacak diyor, tektir diyor; benim de tek alnımda. Mesela sol yanağımda ben var benim, bir tane ben var sol yanağımda. Alnımda da ben var, küçük bir ben var. Alnımda mesela yara izi var, küçük bir yara izi. Abimle şakalaşırken cama çarpmıştı kafam küçükken, altı yaşındayken o yara izi oluşmuştu alnımda.
OKTAR BABUNA: Geniş omuzlusunuz, geniş karınlısınız.
ADNAN OKTAR: Geniş omuzluyum. Karnı geniştir diyor, karnı büyüktür diyor. Hem geniştir hem de karnı büyüktür diyor. Uylukları da geniştir diyor Mehdi’nin. Orta boyludur diyor. Sakallıdır, yüzü parlaktır diyor, burnu küçüktür diyor. Mehdi’nin burnunu uzattı kendi kendine Cübbeli. Koyu renkli, çok koyu renkli diyor. Mehdinin rengi Arabi, Arabi Peygamberimiz (sav)’in rengi Arabi, hadislerde geçiyor. Ne demek? Pembe beyaz, yani beyazdan kırmızıya çalar. Yani Peygamberimiz Arabi olduğuna göre, Mehdi de Arabi olduğuna göre rengi, beyaz yani kırmızıya çalar beyaz.
OKTAR BABUNA: Orta boyludur, diyor.
ADNAN OKTAR: Orta boyludur diyor, evet. Yüzünün nuru saçına sakalına yayılır, diyor. Evet, mesela bak, alnında tüy yoktur diyor, onu başka türlüye getirmeye çalışıyor. Yani şimdi bu tövbe estağfurullah beni konuşturacak şimdi. Yani özetle Mehdi’nin saçı ta ensesine kadar açık değil, anlaşıldı mı? Yani normal alnı geniş anlamında söylemişler.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, “saçı güzeldir” diye ayrıca hadis var.
ADNAN OKTAR: Evet saçı güzeldir. Bir de tıraşlı da değil kafası, değil mi, böyle kafasını kazıtmıyor inşaAllah. Saçı olduğunu belirtiyor açıkça. Ondan sonra adımlarını dışarı dışarı atar diyor. Bunlar doğru, benziyor ama yemin billah ediyorum Allah adına, asla ve kesinlikle ben böyle bir şey demem. Şimdi ne kadar riyakarca olur; anlatacağım, adam gözümün içine bakacak, “yok, alakam yok” diyeceğim. Seyit olacağım, diyeceğim “yok seyit değilim”. Orta boylu olacağım, “yok ben uzun boyluyum” diyeceğim veyahut “kısa boyluyum” diyeceğim. Yok omuzum dar mı diyeyim yani? Doğru. Karnım küçük mü diyeyim? Geniş karınlıyım. Uyluklarım da geniş, boydan boya genişim. Yüzü de geniştir diyor hadiste.
SUNUCU: Bu özelliklere sahip başka insanlar da çıkabilir mi? Böyle bilginiz var mı? Yani Mehdi’ye benzer insanlar olabilir mi?
ADNAN OKTAR: Niye çıkmasın? Ben en azından sırf İstanbul’da, en azından 100 kişi bulurum yani. Niye bulamayayım?
OKTAR BABUNA: Ama siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, kaderde Mehdi kimse odur. Hocamız demişti yani, Mehdi iddia makamı değil, ispat makamıdır. Kim İslam ahlakını dünyaya hakim ederse -siz açıklamıştınız Hocam inşaAllah- Hz. İsa kimin arkasında namaz kılıp ona biat ederse inşaAllah, o kişi Mehdidir Allahualem diyeceğiz, demişti inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Dünyada küfrü kaldırırsa, Darwinizm’i, materyalizmi tamamen yıkarsa bir insan, İslam Birliği’ni sağlarsa, Türk İslam Birliği’ni kurarsa, Hz. Mesih de onun arkasında namaz kılarsa; müsaade etsin de biz “herhalde Mehdi’dir” diyelim yani. Ama bunun dışında iddia ile “ey cemaat ben Mehdi’yim” diyorsa bir adam, bu anormalliktir. Yani zaten ne kadar kolay bak, Allah mesela bu konuda, “bunu diyen Mehdi değildir” diyor Peygamberimiz (sav). Yani Mehdilik iddia eden Mehdi değildir, diyor özetle. Tamam, böyle bir kolaylık olduktan sonra niçin derdine düşüyorsun? Ben desem, zaten değilimdir, rahat ol. Bu paniğe ne gerek var? Oturdu sırf benimle ilgili kitap yazdı, Mehdi olmadığıma dair. Niye telaş ediyorsun canım kardeşim, niye panik oluyorsun? De iki kelime; “o değil” dersin, konu biter. Sırf İstanbul’da yüze yakın Mehdilik iddia eden insan var. Büyük cemaatleri de var bunların koca koca. Ben niye telaş etmiyorum yahut Cübbeli niye telaş etmiyor? Habertürk niye telaş etmiyor? On binlerce, yüz binlerce taraftarı olan Mehdilik iddia eden, adam açıkça net söylüyor; “ben Mehdi’yim” diyor, taraftarları da yazıyor. Yani kitap olarak yazılmış, dergilerde yazıyor adamlar Mehdi olduğunu. İsim de sayabilirim gerekirse. Asla ilgilenmiyorlar, asla. Mesela Avrupa’da da var Mehdilik iddia eden, Türkiye’den gitmiş insanlar var. Net söylüyor hatta vahiy geldiğini de iddia ediyorlar. Onlarla ilgilenmiyorlar ama ben niye ise çok büyük bir sorun oldum. Habertürk yani sakin olsunlar bir şey yok, bir şey yok. Panik olacak bir şey yok, tamam zaten “ben Mehdiyim” demiyorum. Habertürk mesela bugün çok uzun bir program yaptı. Yani konu dönüyor dolaşıyor; Adnan Hoca Mehdi değil. Kardeşim anladık yani nasıl söyleyeyim, yazılı mı vereyim? Ben bunlara en iyisi noterden bir yazı hazırlayayım. Yarın noter açıktır, ben gideyim. Ama hakikaten ahir zamanda, bakın Kuran’da nereye baksak ebcedlere, dünya hakimiyetiyle ilgili ayetlere hep 1980, 90, 2000, 2010 yıllarını veriyor. Olaylara bakıyoruz, tahakkuk etmiş. Dünyada İslam; Danimarka, Norveç, İsviçre’de çığ gibi yayılıyor, devletler panik oldular. Kimi minareyi yasaklıyor, kimi camiyi yasaklıyor. Milletin eli ayağına şaştı. Amerika’da bu 11 Eylül’den sonra çığ gibi İslam yayılmaya başladı. Ama işin doğrusu, Darwinizm’in yıkılmasından kaynaklandı İslam’ın bu kadar gelişmesi. Yoksa Müslümanları ezim ezim eziyorlardı, Katolikleri de, Protestanları da, Musevileri de ve alay edip eğleniyorlardı. Böyle zeytin yutmuş sincaba benzediler şu an. Gözleri dört dört açıldı. Bak hodri meydan diyorum, gelip tartışın diyoruz; kimse gelemiyor. Habertürk’e çıktık nasıl oldu, değil mi, Isparta halısı gibi böyle dümdüz, Allah’ın izniyle pas pas gibi çiğnedik. 300 kişilik meclis hazırlasınlar getirsinler öyle o tipleri, profesörleri falan, sırf biz iki kişi çıkalım konuşalım. Kardeşim benim karşıma sen nasıl çıkarsın? Bir kere bir proteinin olması için hücreye ihtiyaç var. Soruyoruz “doğru mu” diyoruz, “doğru” diyor. Birçok proteine ihtiyaç var, çok fazla sayıda proteine ihtiyaç var. DNA’ya ihtiyaç var. Mitokondriye ihtiyaç var.
OKTAR BABUNA: Kofullara ihtiyaç var, endoplazmik retikulum, golgiye ihtiyaç var, tam hücreye ihtiyaç var, tam hücre olmadan olmuyor.
ADNAN OKTAR: Canlı hücreye ihtiyaç var. Peki bu durumda benimle sen ne tartışacaksın zaten? Konu baştan bitmiş olmuyor mu? Bir kere protein safhasında konu mağlup olmuş oluyor. Protein olamıyorsa zaten Darwinizm yoktur, bitti. O yetmiyor, ben 300 milyon fosili tepelerinden böyle dozerle yağdırdım, 300 milyon fosil ve hiç değişmemiş. Bir de dedim ki kardeşlerim, canlarım, muhterem kardeşlerim bakın şu kadarcığa da razıyım dedim, şu kadarcığa, mesela biz cayır cayır getiriyoruz fosili. Bu nedir? Kertenkele buyur, bak ispat böyle olur. Şimdi bu, kertenkelenin yaşayan hali. Şimdi arkadaşlardan bizim beklediğimiz bu. Efendim 144 milyon yıllık fosilini gösteriyorum, 144 milyon yıllık. “Arkadaş biz inanmıyoruz 144 milyon yıllık olduğuna” derlerse, ben 144 milyon lira para vereceğim eğer aksini ispat eden olursa. Gelsinler beraber bu fosili üniversitede inceletelim. Hayır, yurt dışına da beraber götüreyim ben yani onu da kabul ediyorum, uçak parası da benden. Eğer Türkiye’ye güvenmiyorlarsa, Türk üniversitelerine güvenmiyorlarsa yurt dışına da götürtelim, bir Türkiye’den bir yurt dışından rapor alalım. Yani bıraksınlar bana demagojiyi. Eze eze, söke söke yendik işte, bu kadar, olay bu yani inşaAllah.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah Allah razı olsun. 70’li yıllarda siz daha iyi bilirsiniz Hocam, tam dinsizlik hakimdi. Darwinizm’in tam hakimiyeti vardı dünyada, yetmişli yıllarda. Siz 79 yılında faaliyetlerinize başlayana kadar, maşaAllah.
OKTAR BABUNA: Facebook’ta bir mesaj çıkmış. Şimdi, şu anda Filistin’e yardım malzemesi götüren İHH Konvoyu Mısır tarafından engelleniyor. Konvoyun etrafı Mısır polisi tarafından kuşatıldı. Mısır polisi sert müdahaleye hazırlanıyor. Tüm Türkiye’yi Mısır’a tepki vermeye davet ediyoruz diye bir haber yapmışlar Facebook’ta.
ADNAN OKTAR: Mısır Hükümeti, tabii böyle bir şey yaparsa çok çok ayıp yapar ama, yapacaklarını zanetmiyorum. Bir yanlışlık var, herhalde onları korumak için yanlarına gelmişlerdir. Bütün Müslüman aleminin çok şiddetli tepkisine ve bütün dünyanın tepkisine neden olur. Mısır’ın böyle korkacağı bir şey yok, İsrail de böyle bir şeyden çok memnun olur; çünkü barış amaçlı geliyorlar. Yani silah, bomba falan getirmiyorlar. İyi niyetle, İHH yani güvenilir insanlar, tertemiz insanlar. Musevileri de tanıyorum ben, buraya geliyorlar hahamlar, kardeşlerimiz görüşüyoruz. Aman aman, sakın sakın böyle tatsızlıklara gerek yok. Öyle olacağını zannetmiyorum ama Allah esirgesin, böyle bir şey yani Mısır’da Hükümet’i götürür. Yani halk onları iktidarda tutmaz böyle bir şeyde, sakın ha. Böyle yanlış anlaşılmadan kaçınsınlar, hiçbir şey yok, Türkiye’den geliyorlar. Bir kere Türk geliyor oraya, garantili yani. Yani Türk demek ne demektir? Tapu gibi, sağlam adam demek. Aman ha aman, sakın ha sakın, böyle bir yanlışlık olmaz inşaAllah. Biz Mısırlıları kardeşimiz olarak görüyoruz, biz Mısır Hükümeti’ne de saygılıyız, değerli insanlar. İvedilikle hemen olaya el koysunlar. “Aman haberimiz yoktu, bilmiyorduk, etmiyorduk” falan demesinler, böyle şeyler çok garip neticeler verir. İyi niyetle, sevgiyle yaklaşan insanlara, iyi niyet ve sevgi ile yaklaşsınlar. İsrail’in de desteklemesinde çok büyük fayda var. İsrailli kardeşlerimize de, İsrail Hükümeti’ne de buradan sesleniyoruz, inşaAllah. Onlar da bu konuda Mısır’a destekçi olsunlar. Böyle kardeşlik oluşur. Yani kamyonu engelleyerek, ilaç girişini engelleyerek falan bunlar Allah esirgesin yani bunlar çok şeytani şeyler olur. Şeytani değil de Rahmani davranacağız. Biz İsrail’in güvenliğini istiyoruz, huzur içinde yaşasınlar, Allah onlara bereket versin, huzur versin. Mehdi (as), Mesih (as) çıktığında onlar cennet gibi olacak zaten ortalık. Mehdi (as) onlara tam anlamıyla sahip çıkacak. Binlerce yıldan beri bekledikleri Mesih, Mehdi (as)’dir ve onları kurtaracaktır inşaAllah. O Kenan Diyarı’nda hür ve rahat yaşayacaklar. Bütün Müslüman kardeşleri ile kucak kucağa, değil mi, gönül gönüle yaşayacaklar. Aman sakın, aman sakın bunlar şeytani olur. Bir avuç ateistin oyununa gelmesinler, bir avuç ateist masonun oyununa gelmesinler. İsrail Hükümeti’nden de Mısır Hükümeti’nden de bunu rica ediyoruz. Kendi Hükümetimiz’den de bunu rica ediyoruz ki zaten girişimde bulunmuşlardır. İki tarafı da uyarırlarsa acil, ivedi olarak, iki tarafın elçiliklerini de uyarırlarsa çok iyi olur. Ama biz de ayrıca bir arkadaşlarımız faks çekerlerse hem İsrail Hükümeti’ne, hem Mısır Hükümetine rica yollu, istirham eden. Çünkü barışı teşvik çok önemli bir konu. İnşaAllah çok güzel olur. Yani bunu vesile edelim; açılma olsun, güzellik olsun inşaAllah. Bütün Türkiye’de Musevilere karşı bir sevgi zaten gittikçe artıyor. Onlar bize Allah’ın emaneti, Peygamber soyudur. Hz. İbrahim (as)’in evlatlarıdır. Biz onların tüyüne dokundurtmayız, evelAllah. Onların soyunu tüketmek isteyen şeytani güçler var. Onların kolunu kırarız Allah’ın izniyle. Yani bilim ile fen ile hukuk ile kırarız. Öyle bir şeye müsaade etmeyiz. Ama Filistin’deki yiğitlerimize, kardeşlerimize de onların tüyüne de dokundurtmayız. Yani bu rezalet bitecek artık. Yani bu kepazeliğe gerek yok. Biri İsmailoğulları, Hz. İsmail (as)’in soyu, biri Yakupoğulları. Museviler Yakupoğulları’dır. Araplar da İsmailoğulları’dır. Bir babanın oğulları, yani ne oluyorsunuz? Koskoca Arap toprakları, etmeyin, çatmayın. Kime yetmiyor yani, ne oluyorsunuz? Tabii. Ama az kaldı, Mehdi (as)’ın zuhuruna kadar bekleyecekler. Mehdi (as) olmadan rahatlık olmaz, söyleyeyim. İnşaAllah.
Sebe Suresi’ni açtım ben, 34. sure. Demin de bu konuyu okumuştum. “De ki: Size bir tek öğüt veriyorum.” Şeytandan Allah’a sığınırım, “Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz,” demin okuduğum ayet. “sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz”, yani sahib-i zaman “Peygamberde hiçbir delilik yoktur.” O devrin sahib-i zamanı Peygamber, ahir zamanın sahib-i zamanı Mehdi (as)’dır. “Hiçbir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır." Yani Kıyamet öncesinde sizi uyarıyor. Ölümden önce, cehennemden önce uyarıyor. 46. ayet, o da manidar mesela bak. 34 İstanbul’u hatırlatan bir semboldür, değil mi, kod olarak 34. 46 da akıl hastalarına verilen ilgili kanun maddesidir, değil mi, 46 ünlü. 46 ve 46’ncı ayet. Tabii. Birinin İstanbul’a bakması, birinin 46. ayet olması, 46. maddeye bakması ki ahir zamanda ortaya çıkan bir şeydir 46. Bakın ne diyor, “sahibinizde” sahib-i zamanda “hiçbir delilik yoktur. O yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır. De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun.” Ben para için yapmıyorum bunu diyor, Allah rızası için tebliğ yapıyorum diyor. Allah yolunda tebliğ yapanlar para almazlar. Ne kitabından, ne eserinden, ne çalışmasından para alınmaz. Allah’a hizmetten para alınmaz, onunla geçim sağlanmaz. Cübbeli’ye soruyorlar, geçimim diyor kitaplarımdan diyor. Olmaz. Alimlerin hep kendi yan işleri vardır, oradan gelir sağlarlardı. Osmanlı alimleri de hep öyleydi. Hiç kimse o tarz, yani dini hizmetlerden para almamıştır Osmanlı döneminde de, Sahabe döneminde de. “Artık o sizin olsun” eğer varsa aldığım diyor, öyle bir şey o sizin olsun, ben geri vereyim diyor. “Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah'a aittir.” Yani Allah rızası için ben yapıyorum diyor. “O her şeye şahit olandır.” Nelere; mesela şu anki konuşmaya da, şu an Allah bizi dinliyor. Tabii. “De ki: “Şüphesiz Rabbim hakkı batılın yerine, dilediği kimsenin kalbine koyar. O gaybleri bilendir.” Hakkı kalplere yerleştiriyor Allah, batıl varken onu yerleştiriyor kalp temizlenmiş oluyor. “De ki: ‘Hak geldi; batıl ise ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir’.” Bak, “De ki: ‘Hak geldi” bu aynı zamanda Mehdi (as)’a da işaret. “Hak geldi” Mehdi (as) geldi anlamındadır, çünkü Mehdi (as)’ın haktır gelişi inşaAllah. “Batıl ise”, yani Darwinizm, materyalizm, ateizm ise, “ne bir şey ortaya çıkarabilir” yani hiçbir delil ortaya koyamaz, hiçbir şey izah edemez, “ne geri getirebilir.” Yani bir şeyi yeniden geri getiremez, yapacağı hiçbir şey yoktur. “De ki: ‘Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam” yani Mehdi (as) zaten hidayet kökenli gelen bir kelime değil mi, “bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu Kuran sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır.” Bizim de değil mi, ıslah eden, bizleri düzelten Kuran’dır, Kuran’a tabi olmamızdır, inşaAllah.
Araf Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Hiç şüphesiz benim velim, kitabı indiren Allah’tır.” Yani beni koruyan, Kuran’ı indiren Allah’tır. “O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor.” Allah yolunda olan herkesin koruyucusu; Mehdi (as)’ın, Hz. Mesih (as)’ın, Mehdi (as)’ın talebelerinin, Mesih (as)’ın talebelerinin, ahir zaman Müslümanlarının. “Onlara bir ayet getirmediğin zaman: sen onu, (inmeyen ayeti) derleyip-toplasana derler.” Yani Peygamber (sav)’in Kuran’ı kendi yazdığına inanan birçok sapık var, şu anda da var öyle tipler. O zaman da bu tip adamlar var. “De ki: ‘Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım’.” Yani vahye uyuyorum ben diyor, kendi kendime aklımdan bir şey yapmam diyor Peygamber (as). “Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir” Basiret akılcı, güzel, doğru düşünme. “İman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir. Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun.” Haramdır. Mesela Kuran okunuyor, ben Topkapı’da da gördüm, mesela Kuran okunuyor, turistler bağırıyor çağırıyor, konuşuyorlar, yani bu çok acayip bir şey. Bak, “Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun.” diyor Allah. Mesela kahvelerde de Kuran okunuyor, millet işinde gücünde, bağırıp çağırıyorlar. Olmaz, haramdır. Susup dinlemek lazım. “Umulur ki esirgenmiş olursunuz.” Bu bilinmeyen farzlardandır. Bakın, “Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin.” Bakın bu bir farz, muhkem bir hüküm. Bir kere dinleyecek, dinlemek farz. İkincisi, konuşmak haram, susulacak Kuran okunurken. Ya kapatsın televizyonu, yahut o okuyan adam dursun veyahut dinleyecekler. Kuran’a saygıya uygun olmaz aksi ve haramdır. “Umulur ki esirgenmiş olursunuz.” Bak, Allah tehdit ediyor yani nezaketli bir üslup ile. Cenab-ı Allah her zaman Kuran’da -Cenab-ı Allah’ın bir güzelliğidir o- nezaketli bir üslup kullanmıştır. Bak, “umulur ki esirgenmiş olursunuz.” Aksinde ne olur; esirgenmemiş oluruz. “Rabbini sabah akşam yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpetiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.” Bakın, “Rabbini sabah akşam” yani sürekli, sık sık. “Yüksek olmayan bir sesle”, bağıra bağıra değil. “Kendi kendine” yani kendi kendinin duyacağı kadar. “Ürpertiyle” yani derin konsantre olarak, aşk ile, derinlikle, tutkuyla. “Yalvara yalvara”, aczini bilerek, yalvarma tarzında. “İçin için” yani içten gelerek, vicdanın içinden gelerek “zikret”, dua et. Allah’a yaklaş, değil mi, Allah’ı o şekilde zikret. "Gaflete kapılanlardan olma.” Şimdi, bu da farz. Bak, sabah akşam, bir; yüksek olmayan bir ses, iki; kendi kendine, üç; yani içinden ürperti ile yalvara yalvara, yani coşku ile heyecan ile ve derinlik ile, için için zikret. “Ne olur der adam, mesela öbür türlü dua etsem” Duada bir sır var. Yani dua, hakkı ile yapıldığında çok büyük netice alınır, çok büyük netice. İnsanlar bunu bilmiyorlar. Yani dua ediyorum, olmuyor diyor. Her dua kabul olur. Tecelli etmeyebilir, ama onun sevabını alırsın. Anlaşıldı mı? Bir ibadettir dua. İbadet kastıyla yapılır ve Allah rızası için yapılır. Olmuyorsa, hayır var. Diyor ki, mesela Amerika’ya gideceğim. Kardeşim, ya gangsterler seni orada öldürecekse, ya başına bir şey gelecekse, Allah onu engellemiş oluyor, bir hayır var. Kurdeşen döküyor gidemedim diye. Allah’a hamd edecek. Ya Rabbi diyecek, bunda bir hayır, hikmet vardır diyecek. Mesela otobüsü kaçırıyor, deliriyor. Tevekkül et, vardır bir hayır. Mesela trafik kazası geçiriyor, bir hayır vardır. Allah onu çok daha büyük bir beladan kurtarmıştır. Allah kendine döndürmek istemiştir, derin düşünmesine vesile olmuştur. Belki dünyaya dalmıştır, belki de bunun sonucunda cehenneme gidecektir, Allah kendine döndürmek için bir kaza meydana getirir; o, ölümü düşünür, ahireti düşünür, artık dünyadan geçer, Allah’a teslim olur. Daha mütevazi daha şefkatli daha sevgi dolu olur, o bir sevap kazanır. Etrafındaki insanlar onunla ilgilenir, alaka gösterir, şefkat gösterir oradan bir sevap kazanır, o etrafındaki insanlar. Ayrıca imtihanın doğal ortamı olmuş olur ve bütün insanlara bir ibret olur, bu yönden de ayrı bir sevabı vardır ve kaderdedir o. Yani diyor ki mesela, ben diyor, sağa sola baksaydım, o araba bana çarpmazdı. Sağa sola değil, istersen böyle teleskop ile bak, büyüteç ile bak, kuzu kuzu gider o arabanın altına yatarsın sen. Yani onu sana kimse engelleyemez yani, o kaderde ise olacak o, yani tedbir takdiri bozmaz. Onun için pişmanlık şöyle; pişmanlıktan amaç “bir daha yapmayayım”dır. “Ama bu hikmet ile hayır ile oldu” diyecek adam. Yani “bunun oluşunda bir hikmet var, hayır var, mutlaka hayır var. Ama bir daha olmaması için bana tecrübe oldu” diyecek, bilgi olarak. Yoksa hani var, vah vah pişman oluyor, keşke şunu yapmasaydım, işte gidiyor meyhanede içiyor, kafasını duvarlara vuruyor falan bunlar rezillik, yani rezalet. Bunlara gerek yok. Doğrusu, “hayır var” deyip ondan sonrasına devam edilmesidir. Çünkü burası imtihan meydanı. Trafik kazası da olur, hastalık da olur, bela da olur, ölümler olur. İşte genç yaşta öldü, 90 yaşında dede ölüyor, ona da ağlıyorlar hüngür hüngür. 100 yaşında ölüyor, ona da ağlıyorlar. Kardeşim ne istiyorsunuz yani? Yani siz mi yarattınız onu, Allah yarattı. Allah verdi, Allah aldı. Sizin ne zorunuz? Niye derdine düşüyorsunuz yani? Bir de niye ağlıyorsun ki yani? Cennete gittiyse sevin, hem ne sevin yani. Ne yapacak dünyada durup adam? Cennet kıyas mı olur dünyaya? Ve sonsuz hayata kavuşmuş oluyor. Cehenneme gittiyse hak etmiştir zaten, ona da sevin. Evet, bizim aleyhimizde kışkırtılan insanlara, onlara da dua etmek lazım. Benim öfkem yok. Bunlardan ben hiçbirinden şikayetçi değilim. İsterse beni şikayet etsin, seni de şikayet edebilirler, başkalarını da yapabilirler ama hak daima galip gelir. Allah’ın dediği daima doğru olan budur. Biz onlara dua edelim. Allah şeytanın etkisinden onları korusun. Daha halim, daha doğru, daha dürüst davranmaya itsin Cenab-ı Allah. Bizim gönlümüz rahat çünkü benim Allah Katında gönlüm, vicdanım müsterih. Bizim de konuşacağımız, ispat edeceğimiz delillerimiz ortada. Kanuna, hukuka ben her zaman güveniyorum ama bu yıldırma faaliyetleri yani çok gereksiz. Sevgiyle, dostlukla, kardeşlikle halledilmesi gereken şeyleri. Özgürlükle, özgür düşünceyle halledilmesi gereken şeyleri böyle yöntemlerle halletmeye kalkmak çok çok yanlış. Bize açılan davalarda şu ana kadar hiçbirinde gerçek mağdur yok. Hep profesyonel mağdurlar var, hep profesyonel, hep ayarlanmış yani hep bir yerlerin bir şeyleri olmuş oluyor, yani halktan bir insan hiç olmamıştır şu ana kadar. Ama Allah hidayet versin, biz dua ediyoruz inşaAllah; Allah gönüllerini açsın, akıllarını açsın. Bir de Türkiye’de hukuk gittikçe düze çıkacak gibi görünüyor çünkü artık kapalı kapılar kırılıyor, gizli saklı bir şey kalmıyor. Mesela konuşma oluyor, tespit edebiliyor polis, ellerine sağlık. İnşaAllah şu Avrupa ayarında bir demokrasi anlayışına dönersek Türkiye cennet gibi olacak ve çok rahat edeceğiz. Bu garip durumlar da ortadan kalkmış olacak inşaAllah.
Oktar Hocam bize biraz güzel resimlerin vardı senin, göster bakalım.
OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: İşte ben bunu yerim abisi, maşaAllah. Devam et. Bak renklerin güzelliğine bak; bak mavi, kırmızı, sarı, pembe, beyaz, bembeyaz dişler, bembeyaz gözünün akı, açık kahverengi. Allah muhteşem bir sanatla ve güzellikte yaratıyor. Sesi ayrı güzel, üslubu ayrı güzel ve dünya tatlısı maşaAllah. Bak mesela şekerler şekeri, insan bakmaya doyamaz maşaAllah. Tam çete işte bunlar. Bunlar çetenin hası bunlar işte, maşaAllah. Bunlar da yumak olmuşlar, maşaAllah.
OKTAR BABUNA: MaşaAllah, şeytandan Allah’a sığınırım. Allah bir ayette Müminun Suresi’nde, “Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.” (Müminun Suresi 12-14) diye buyuruyor maşaAllah.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah başka devam et. Bu da Uzakdoğulu maşaAllah, çok güzel oluyorlar bunlar. Bak fettanlığı görüyor musun, tatlılığı. MaşaAllah, maşaAllah. Bu işte tam böyle burnunu öpeceksin bu herifin, çok fazla sevimli. MaşaAllah. Bak bak, bunu kucağa almak ne zevkli bir şey böyle maşaAllah. Amuda mı kalkmış bu kerata?
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka İlah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Ali-i İmran Suresi, 6) Hakikaten Allah tek bir hücreden yaratıyor.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, çok aşırı güzel gözleri, değil mi hipnotize ediyor adeta insanı, maşaAllah. Tırnakları falan da süslemiş şimdiden. O ayakları ısırmak lazım. MaşaAllah felaket güzel maşaAllah. MaşaAllah, bir de hepsinde nur var. İşte Allah’ın istediği ahlakı Allah yüzlerine veriyor. Masumluk, efendilik, temizlik maşaAllah. Benim canım, nasıl tatlı maşaAllah. İnsan bakmaya doyamıyor maşaAllah. Muhteşem güzel maşaAllah. Cennette bunlara vildan deniyor, cennette bunlar kum gibi kaynayacak ortada. Cennet çocukları sırf sevmek için olacaklar, oradan oraya koşuşturuyorlar, bağırıyor çağırıyor tırmanacaklar falan. Cennet vildanlarla dolu böyle çok fazla küçük çocuk olacak cennette. Küçük yaşta ölen çocuklar vildan olurlar inşaAllah ahirette. Babaları, anneleri üzülüyor, boş yere üzülüyorlar. Onları karşılayacak onlar inşaAllah cennette, Allah’ın izniyle. Severim onun saçlarının güzelliğini ben. MaşaAllah. Vaktimiz de herhalde dolmak üzere. Son ben de bir ayet okuyayım.
Ya Allah bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'”. Değil mi, adama diyorsun; namaz kıl, İslam’ı yaşa, güzel ahlaklı ol. Yok diyor, benim işim gücüm var, iş adamıyım, siyasetçiyim, şucuyum bucuyum anlatıyor, müdürüm falan işim var, diyor. Bak diyor ki Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınıyorum. “(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan”, beş vakit namazı kılmak, “ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'” (Nur Suresi, 37.) Müslüman böyle olacak, inşaAllah.
SUNUCU: Hocam çok teşekkür ederiz sohbetiniz için izleyicilerimiz adına. Çok keyifliydi gerçekten. Teşekkürler.