Sohbet -44 Ocak 2010

SUNUCU: İyi akşamlar sevgili izleyicilerimiz ve dinleyicilerimiz. Bir Adnan Oktar’la Başbaşa programına daha hoş geldiniz. Hocam hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Siz de hoş geldiniz.

SUNUCU: Nasıl başlayalım Hocam, söylemek istedikleriniz var mı, sorularımız var.

ADNAN OKTAR: İnsanların arasında en çok konuşulan konuları anlatmak iyi olur inşaAllah. İnsanlar hep gece gündüz sabah kalktığında en çok insanların üstünde durduğu konu; Allah’ın varlığı, ölüm, ahirette ne olacak, kader bu gibi konular yani her ne kadar insanlara sezdirmeseler de bu gece gündüz asıl beyinlerinde olan konudur. Çünkü televizyonda her gün bir insanın ölümü ile ilgili film oluyor. En azından bir böcek ölüsü bile görmüş olsa bir insan ölümü hatırlar. Kendini de düşündüğünde ölümü hatırlar. Kader konusunda çok sıkıntıları oluyor yani kader mesela bu kadar anlatmama rağmen yine itirazlar var, yine anlatıyorlar. Diyorlar “tabii ki Allah bir kader yaratmıştır, bir külli irade vardır ama, bir de cüzi irade vardır.” Yani Allah’ın haşa kontrol edemediği, bize mahsus küçük bir güç vardır diyorlar, bize ait. Yani bizim ne yapacağımızı Allah bilmiyor veyahut biliyor ama flu biliyor gibi. Biz yapınca Allah bize iki yolu gösterir ama, bizim hangi yoldan gideceğimizi, nereden gideceğimizi de bilmez. Biz cüzi irademizle haşa, o yolu seçeriz. Allah’a da haşa bir sürpriz bilgi olur bu, ilk defa karşılaşır ve böylece Allah bizi imtihan etmiş olur, anlar. Böyle bir konu yok, cüzi irade de külli irade de her ikisini de Allah yaratmıştır. Bakın tek bir an vardır, tek bir an ne demektir; sonsuz kısa zamandır. Yani an denen şey, sonsuz kısa zamandır. Sonsuz kısa zaman olan an içerisinde, Allah sonsuz önceyi ve sonsuz sonrayı yaratıp bitirmiştir. Yani yapılacak bir şey yok yani yapacağı bir şey yok. Peki bu durumda senin cüzi iraden nasıl kader içinde olmuyor? Dolayısıyla böyle enaniyetli ve kendini haşa Allah gibi gören bir kısım insanlar bu konuyu bir türlü hazmedemiyorlar. Yani Allah’ın cüzi iradeyi de külli iradeyi de yaratmış olması onlara bir dokunuyor ne hikmetse. İkinci rahatsız oldukları konu da Allah’ın her yerde olması. Allah’ın gökte olmasını istiyorlar, gökte bir yerde belirli bir noktada olmasını istiyorlar. Yani göğün her yerinde de değil ama bak, gökte belirli bir noktada yani sonsuzluğa göre demek ki yani hiç sayılacak bir yerde. Çünkü sonsuzluğa oranladığımızda herhangi bir yerde olan yani ne kadar büyük olursa olsun, bir hacim alan bir şey -ki haşa bizim böyle bir inancımız yok- sonsuz küçüktür. Değil mi sonsuz küçüktür, vardır ama küçüktür. Mesela diyor ki arkadaş geçenlerde yazmış, eğer diyor Allah odanın içindeyse ve bizim her yerimizdeyse, o zaman biz kendimiz de Allah olmuş oluyoruz, diyor haşa. Biz Allah’ın Zatı’na tapıyoruz, tecellisi olmak ayrıdır. Allah’ın Zatı ayrıdır, biz Allah’ın Zatı’na tapıyoruz. Tabii ki biz Allah’ın tecellisiyiz ve her yerde Allah var. Bizim bedenimizin içinde de var. Adam istemiyor bedeninin içinde Allah’ın olmasını, dolayısıyla odanın içinde de olmasını istemiyor. Nerede olmasını istiyor; gökte ve çok çok uzaklarda katrilyonlarca kilometre ötede bir yerde, orada durmasını istiyor Allah’ın haşa. Bu niye böyle olması gerek, diyor, bunu anlamıyorum. Yani demek ki sorulsa “Allah burada var mı” dendiğinde “yok” diyecek adam. Nerede; gökte ama burada Allah yok diyecek. Dolayısıyla dünyada da yok diyecek Allah. Allah gökte ama burada yok. Sadece bilgisi ulaşabilir diyor, Allah’ın Kendisi olmaz diyor. Biz mutlak varlığız diyor, Allah gölge varlık, haşa. Hatta benim çocukluğumda duyardım. Allah’ı ispat et, derlerdi. İşte sen radyonun sesini gösterebiliyor musun veyahut değil mi aklını gösterebiliyor musun, aklının içindekini; onun içindekini, aklını gösteremediğine göre Allah’ı da gösteremezsin, gibi açıklıyorlardı. Bir mekanı olan zamanı olan bir varlık değil Allah. Zamanın ve mekanın dışında fakat bu şahısların buradaki asıl amacı çok daha değişik. Mesela diyorlar ki; bir genç kız varmış. Peygamber gelmiş Resulullah (sav) “Allah nerede” demiş, “Allah gökte” demiş. “Doğru söyledin” demiş Peygamber (sav). Bunu delil olarak gösterip Allah’ın gökte olduğuna inanıyorlar. Peki Allah gökte, şimdi elini kaldırdığında göğe doğru kaldırıyor, çocuk bulunduğu Arabistan’da bunu diyor. Kuzey Kutbu’nda da bir kişi göğe kaldırıyor elini Allah’a dua ediyor, Güney Kutbu’nda da değil mi, ekvatorda da birisi kaldırıyor. Yani Dünya’nın o kürenin bütün etrafındaki insanlar hepsi elini yukarıya kaldırıyor. Merih’te, Uranüs’te diğer bütün sistemlerde, bütün varlıklar ellerini göğe kaldırıyorlar. Böyle bir durumda uzay boşluğunun tamamını kaplayan bir durum olmuyor mu? Her yerde elini kaldırdığına göre, her yer gök olduğuna göre değil mi mesela Merih’teki bir insan için gök alemi Dünya olmuş oluyor aynı zamanda. Elini kaldırdığında Dünya’ya doğru kaldırmış oluyor, Dünya’daki bir insan elini kaldırdığında bir başka gezegene doğru elini kaldırmış oluyor, dolayısıyla 360 derece tamamını kaplayan bir durum olmuş oluyor. Mesela bunu akledememişler, bunu söyledikten sonra bu şey durdu, adamlar bu anormal inançlarıyla bir daha gelmedi. Fakat yine de kıyıdan köşeden yine inançlı insanlar çıkıyor, böyle izahlar yapan daha hala cüzi irade iddiasında olanlar var. Kardeşim, tamam cüzi irade var da kaderin içerisinde var. Yani Allah’ın yarattığı kaderin içerisinde var; kader içerisinde yaratmış bitmiş, sen orada seçiyorsun, sen kendin seçiyorsun ama bu senin kaderinde olmuş oluyor. Dolayısıyla senin yani Allah’a haşa sürpriz yapmak imkanın yok; öyle yani Allah’ın bilmediği bir şeyi yapamazsın, var olan yaşanmış olan bir şeyi bir daha yapmış olursun o kadar.

OKTAR BABUNA: Hocam siz daha iyi bilirsiniz. Çok net anlattınız da inşaAllah, iki tane de deney yayınlandı çok ünlü. Hem geçen sene hem daha evvel. Deneklere bir hareket yaptırıyorlar. Karar vermeden 7 saniye önce beyinde ölçüm yapmışlar. Beyinde harekete geçilmiş oluyor diye, bunu da iradenin olmadığına özgür iradenin olmadığına yorumluyorlar. National dergisinde yayınlandı 2008 yılında. Daha öncekiler de 1970’li yıllarda yayınlanmıştı.

ADNAN OKTAR: Şimdi millet bunu yanlış anlıyor. Özgür irade yok, deyince. Mesela kader, o zaman biz nasıl sorumlu oluyoruz, diyor. Kardeşim şimdi burada bir kere adam kendi aklı ile kendi imkanı ile düşündüğünü zannediyor. Bütün düşünceyi yaratan Allah’tır. Mesela şu an ben konuşuyorum, bunun tamamını Allah yaratıyor. Ama bu konuyu anlamaları için insanlara soruyoruz, diyoruz ki mesela bir marksiste; sen marksist olurken, olduğunda veya şu anda herhangi bir zorlamayla karşılaşıyor musun, bir baskı var mı yani beynine, bilincine baskı var mı? Yok diyor, ben özgür irademle yapıyorum diyor; işte bu adaletin ta kendisidir. Mesela bir Müslümana da sorduğumuzda, seni zorlayan kimse var mı diyoruz herhangi bir güç; yok, diyor. Ben kendi özgür irademle yapıyorum, diyor. Her ikisi de kaderinde olanı yapmış oluyorlar. Yeni yetme yazar tipleri çıktı böyle, başörtülü genç kızlardan da var böyle. Hem marksistlere özeniyorlar hem dışarıdaki böyle modern genç kızlara da özeniyorlar; yani başörtüsü daha orijinal işte daracık kotlar giyinmiş böyle, takılar falan burnunda hızma, kulağında küpe, bir kulak dışarıda bir kulağı içeride kapalı falan böyle. Üsluplarına bakıyorum tam entel yani böyle bir büyüklük hissi yani kadere tam teslimiyet ağırına gidiyor belli yani bütün gücün Allah’ta olması ağırına gidiyor. Onun için ısrarla cüzi iradem var benim, cüzi iradem var diyor. Peki senin cüzi iradeni kim yaratıyor; Allah yaratıyor. O zaman yine o, Allah’ın iradesi içerisinde kader içerisinde olmuş bitmiş olay. Dolayısıyla bunu akıllarına iyice koyacaklar; cüzi irade de külli irade de Allah’ın Katında olup bitmiştir, tek bir an var olduğuna göre. Bakın ilginç olan da bu; ben diyorum ki tek bir an var diyorum, sonsuz kısa bir zaman. Doğru mu, diyorum; doğru, diyor. Her şey bu tek bir an içerisinde olup bitti, bu doğru mu, diyorum; bu da doğru, diyor. Allah zamanın dışında, diyoruz; bu da doğru, diyor. Peki o zaman anlat bana kaderi, diyorum; bizim diyor cüzi irademiz var, diyor. Bir de külli irade var, diyor; ama cüzi iradeyi biz yaparız, diyor. E kardeşim demin ne söyledim ben; tek bir an içinde yaptım bitti demiyor musun sen? Tek bir an içinde her şey olup bittiğine göre hepsini Allah biliyor ve olmuş. Peki senin o cüzi iraden neyi yapmış oluyor yani sen Allah’tan bağımsız bir şey mi yapıyorsun? Yok, kader içerisinde onu yapmış oluyorsun yani yine Allah’ın gücünün bir tecellisi ile karşılaşıyorsun sen. Ama insanların anlaması için buna cüzi irade deniyor, külli irade denir. Külli irade de cüzi irade de Allah Katında olup bitmiştir. Ama adam diyorsa ki; yok, külli irade Allah’a aittir, cüzi irade de bana aittir, benim yaptıklarımı ben bilirim, Allah bilmez, Allah’a ben haşa sürpriz olarak bunları yapıyorum, diyorsa bu küfür olur. Bu açık, onun için yani bu konuda boş yere çırpınmasın hiç kimse. Entel havalarına da girmeye gerek yok öyle marksist taklidi yapmaya da gerek yok. Müslüman bir hanım bir kere aklı başında olur yani öyle yapmacık hareketler falan yapmaz. Özenti tavırları da olmaz. Makul, mantıklı konuşur. Müthiş özenti üslupları var, ben onların durumuna utanıyorum yani o tavırlarına. Müslüman Kuran’a göre hareket eder ve son derece kendinden emin ve rahattır. Yarı dışarıya özenen yarı Kuran’a bağlı bir Müslüman olmaz. Kuran ne diyorsa o. Bu “Allah göktedir” mantığından da vazgeçmeleri gerekiyor. Bu da bir şirktir. Allah’a mekan izafe ediyorlar. Ve çok küçük bir mekan içerisine Allah’ı haşa sıkıştırmaya çalışıyorlar. Böyle bir şey olmaz. Allah her yerdedir. Şah damarınızdan daha yakınım diyorsa Cenab-ı Allah, bu bitti. Yani bu muhkem ayet bu, açık. Şah damarımızdan. Demek ki Allah her yerde. Niye her yerde olmaması gerekiyor ayrıca? Biz her yerdeyiz diyor, ben her yerdeyim ama Allah hiçbir yerde, diyor haşa. Bu, Allah’ı inkar gibi bir şey. Allah mesela bizim dilimizde, parmaklarımızda, her yerdedir. Her yere hakimdir. Hepsini hareket ettiren O’dur. Her yerde olduğu için yani güç tamamen O’nun kontrolünde olduğu için her şeyi O yapar. Dolayısıyla biz aciz, Allah’ın gölge varlıklar olarak yarattığı, kendini var zanneden varlıklarız. Gölge varlıklarız inşaAllah. Bir tecelliyiz biz. Allah’ın ruhundan üfürdüğü halifesi olan varlıklarız inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Siz bunu Kuran’dan da delillendirmiştiniz Hocam ayetlerle. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı” diye ayet var inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Ayette açıkça söylüyor bak, “attığın vakit sen atmadın, Ben attım“ diyor. Bu nedir? Adam taşı yerden atıyor, ben attım diyor. Allah, sen atmadın, diyor. Muhkem ayet açık, “Ben attım “diyor. Sana atıyormuşsun gibi gösterildi, diyor; yani sen atıyormuşsun gibi gösterdim, diyor Allah. Ama atan Benim, yani o kolu yaratan Benim, taşı yerden alan Benim, atma fiilini yapan Benim. O hislerin tamamını meydana getiren Benim. Dolayısıyla senin orada yaptığın bir şey yok. Sen kendin yaptığını zannediyorsun. Bu ayetin anlamı bu inşaAllah. Bu konu biraz fazla insanların kafasına takılan bir konu olduğu için, bu çok hayati. Bunu sık sık anlatarak devam edeceğiz. Bir de bakın, Allah’ın gücünün sonsuz olduğunu savunmayı küfür olarak görüyorlar. Allah’ın gücünün sınırlı olduğunu savunmayı da iman alameti olarak görüyorlar. Yani bu ne kadar anormal bir hareket. Allah’ı belirli bir mekana koymayı haşa belirli mekanda görmeyi mümin alameti olarak görüyorlar. Allah her yerde demeyi de küfür alameti olarak görüyorlar. Bu şeytanın bir ilkası. Allah her yerdedir, tek hakim güçtür ve mutlak varlıktır. Allah’tan başka da Allah’ın tecellileri vardır, başka hiçbir şey yoktur. Yani her yerde Allah’ın tecellisi vardır.

OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah Hocam. Şeytandan Allah’a sığınırım “Her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü orasıdır” diyor.

ADNAN OKTAR: Bak muhkem, açık ayet. “Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü o taraftır” diyor Allah. Her yer Allah’ındır. Allah her yerde anlamına geliyor bu, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Allah diyor “şah damarınızdan daha yakınım” diyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Şimdi Hz. Mehdi (as) ile ilgili yeni bulunan bazı hadisler var onları size okuyayım, inşaAllah. Ali İbn-i İbrahim babası Ebu Ömer Mansur’dan Fazıl Ubeyd’den bildirmiştir diyor, uzun bir silsile. “Peygamber (sav)’in Ehl-i Beytinden Kaim (Hz. Mehdi (as) geldiğinde Hz. Davud (as) ve Hz. Süleyman (as) hükümdarlığına göre yönetecektir.” Kuran’da Hz. Davud (as) ve Hz. Süleyman (as) ile ilgili geniş açıklamalar var. Onlar gibi olacaktır diyor. Biliyorsunuz Hz. Davud (as) soyundan Hz. Mehdi (as). Bir de İmam Mehdi (as)’ın bir özelliği vardır; Musevilerin büyük bir bölümü onun eliyle inşaAllah Müslüman olacak, vesile olacak, ama ilk başta onlara Tevrat’ın aslıyla hükmedecek. Yani onlara çok şefkat gösterecek, sevgi gösterecek onları koruyup kollayacak Musevileri. Ahir zamanda onun bir özelliğidir Tevrat’ın aslıyla Musevilere hükmetmesi. Mesela bak İmam Mehdi (as) diyor İbn Ömer’den Ebu Abdullah bildirdi. O da Müslim’den bildiriyor Muhammed Saad İbn-i Müslim’den bildiriyor, silsile uzun olduğu için kısaca söylüyorum. "İmam Mehdi (as) çağrıda bulunduğunda Allah’tan İbrani dilinde yardım dileyecektir.” İbrani dili yani Musevilere İbranice de dua edecektir. İnşaAllah. Onların düzelmesi için, iyilikleri için, bereketleri için, bollukları için. Bakın “İbrani dilinde yardım dileyecektir” diyor. Yine uzun bir silsileden belirtiyor, Ömer’den Ebu Abdullah (as) şöyle bildirdiğini bildirdi diyor. “İmam Mehdi (as) ile birlikte Musa kavminden bir halk olacaktır.” Ben-i İsrail’den insanlar olacaktır Mehdi (as) ile birlikte. Kuran’da da var ayet. “Hz. Musa kavminden” diyor “bir topluluk adaletle iş görecekler” diyor. İmam Bakır (as)’dan nakledilen başka bir hadiste şöyle geçer: “Bu galebe (galibiyet) ve üstünlük Al-i Muhammed’den olan Mehdi (as) kıyam edince gerçekleşecektir. Öyle ki, yeryüzünde Hz. Muhammed Mustafa’yı (sav) (onun Peygamberliğini) ikrar etmeyen bir kimse kalmaz.” Tamamen İslam ahlakı dünyaya hakim olur diyor. Bu Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’nın birlikte yaptığı mücadele zamanında olacaktır inşaAllah.

SUNUCU: “Adnan Hocam, siz televole kültürünü uzun süreden beri eleştiriyor ve halkımıza zararlarını sık sık dile getiriyorsunuz. Ki biz de ailece sizin fikirlerinizi gönülden destekliyoruz” demiş, Nazif Temeloğlu.” Biraz konumuzdan uzak ama, düşüncelerinizi sormuş.

ADNAN OKTAR: Televole kültürü dünyada da var, bizim Türkiyemizde de var, bizim ülkemizde. Vur patlasın çal oynasın, eğlensinler. İşte plajın kenarına koşuştursunlar, şirket promosyon yiyecek dağıtsın, onları yesinler. Bedava otel olsun, gitsinler orada yatıp kalksınlar. Sonra yine promosyon olarak, onlara bir ikram olarak bedava uçak bileti olsun. İşte oradan bilmem nereye gitsinler. Hayatları böyle macera içinde geçsin. Fakat ne Güneydoğu’daki PKK sorunu onları ilgilendiriyor, böyle tiplerde. Ne efendim Afrika’daki insanların açlığı ilgilendiriyor, ne Irak’taki zulüm ilgilendiriyor, ne Filistin’deki kardeşlerimizin çektiği acılar onları ilgilendiriyor, ne efendim dünyanın diğer ülkelerindeki Müslümanların çektiği acılar. Hiçbiri ilgilendirmiyor. Ağızlarına dahi almak istemiyorlar. Çünkü böyle bir konu olduğunda adamların eğlencesi biraz kararmış oluyor. Eğlencelerine münafi olduğu için bu konulara girmek istemiyorlar. Mesela televizyonlarda da öyle programlar oluyor, televole programları. Hep vur patlasın, çal oynasın, kakara kikiri gülüşmeler, boş izahlar, boş espriler. Yani böyle ipe sapa gelmez izahlar. Dolayısıyla beyinleri uyuşturan, insanların böyle kişiliğini törpüleyen, onların derin düşünmesini, derinliğini ortadan kaldıran günübirlikçi, eyyamcı, böyle ucuzcu, bedavacı bir ruh geliştiriliyor. Bunun sonucunda da üretim yapmayan, yani vatanına, milletine bir faydası olamayan ve bunu da zaten hedeflemeyen -gibi görünen diyelim- bir kısım insanların gelişmesine vesile oluyorlar. Bu çok ciddi bir tehlikedir. Bir ara devletimizin mühim bir kuruluşu, bu konuda devlete rapor sunmuştu. Televole kültürünün, Türk kültürünü, Türk manevi yapısını yıkıcı mahiyette ve tehlikeli olduğunu, uzun vadede tahribat meydana getirebileceğini belirtmişlerdi. Ama bakıyoruz, yine aynı çizgide aynı kafada devam edenler var. Yani tamam programı yapıyorsa, yapıyordur. Ama, her programın içerisinde insanları büyük ideallere, büyük düşüncelere davet eden, faydalı düşünceleri savunan, güzel ahlakı, sevgiyi, barışı, kardeşliği savunan üslupların aralara yerleştirilmesi lazım. Yani bunun kimseye bir zararı olmaz, faydası olacağı belli. Bundan ısrarla kaçınılmasının hiçbir açıklaması yok, hiçbir mantığı yok. Bu yıkıcı bir tavır olur. Yani toplumun psikolojisini, moral değerlerini uzun vadede törpüleyen ve hatta yıkıma dahi götürebilecek bir zemin hazırlayabilir. O yüzden bundan kaçınılmasının elzem olduğunu düşünüyorum.

SUNUCU: Evet. Bir ara o kadar çok ilerlemişti ki ana haber bültenleri bile neredeyse artık televole haberlerine yer vermeye başlamıştı. Bu da tabii gençlerimizin dikkatini o tarz şeylere çekiyor ve tamamen bir özenticiliğe doğru ilerleme söz konusu oluyor.

ADNAN OKTAR: Öyle bedavacılık, promosyonculuk, bir de ruhları da yani törpüleyen bir şey. Yani o tip bir gencin ruhunda sevgi, şefkat, koruma hissi pek gelişmez. Egoistlik ve bencillik gelişir. Egoist ve bencil olan bir insan da sevilmez. Yani insanlara karşı sevgi duyamaz, suni, sahte sevgiler olur. Mesela geliyor plajda birilerine karşı yılışarak bir şeyler söylüyor, o da ona yılışarak bir şeyler söylüyor ama, karşılıklı belli ki ne bir sevgi var, ne samimiyet var, ne bir saygı var. Geçici bir çıkar ilişkisi var. Bu da çok itici tabii. Halbuki derin dostluklar, samimi sevgiler, derin tutku, akıl derinliği, Allah ile coşkulu bağlantı, bütün insanları koruyup kollama ruhu çok güzeldir. Ahiret inancı olması lazım bir insanda değil mi, vatan millet sevgisi olması lazım. Yüksek idealleri olması lazım. Bunlar olmadığında o insanın ruh dünyası fakir olmuş olur, hatta yıkıma uğramıştır bir anlamda.

OKTAR BABUNA: Az önce söylediğiniz konuyla ilgili ayeti okuyayım Hocam inşaAllah. Araf Suresi 159. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım. "Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.”

ADNAN OKTAR: Evet maşaAllah. “Hz. Peygamber (sav) şöyle dedi: ‘Cebrail bana haber verdi ki, Ehl-i Beytim benden sonra zulme uğrayacak.’” Yani Hz. Hüseyin (ra) biliyorsunuz şehit edildi, Hz. Ali (ra) şehit edildi. Mehdi (as)’a zulüm yapılacak. “Bu zulüm onlardan olan Hz. Mehdi (as) ortaya çıkıncaya, onların Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin şanı yücelinceye ve İslam ümmeti onları sevmekte birleşinceye kadar devam edecektir.” Bakın daha önceki dönemde demek ki Mehdi (as)’a zulüm var. Mehdi (as)’ın şanı yavaş yavaş yükselecek, İslam ümmeti onları sevme de yavaş yavaş birleşecek. O döneme kadar Mehdi (as)’a zulüm devam ediyor. “O dönemde onları kötüleyenler azalacak. Sevmeyenleri zail olacak.” Demek ki bak, Mehdi (as)’ı kötüleyenler olacakmış demek ki bakın, çok açık ve “bunlar zamanla azalacak” diyor, sevmeyenler çok olacakmış Mehdi (as)’ın, fakat zamanla bu “zail olacak”. Zelil olacak yani kalmayacaklar. “Ve bunun arkasından” diyor “Mehdi (as)’ın övenleri çoğalacaktır.” (Hidayet Önderleri, Hz. Muhammed Mustafa, 1. cilt, sayfa 314.) “Bütün bunlar ahir zaman alametleri ülkelerinin değişime uğrayacağı”, ülkelerde mesela komünist sistemler yıkılıyor, başka sistemler yıkılıyor. Sürekli ülkeler değişiyor. “... kulların zayıf duruma düşeceği” yani ekonomik çöküntüler, ekonomik sıkıntılar, kültürel yönden zayıf düşüyorlar, maddi yönden zayıf düşüyorlar, hastalık yönünden zayıf düşüyorlar, yani beden dirençleri kalmıyor. “Hz. Mehdi (as)’ın çıkmasından ümit kesileceği bir dönemde gerçekleşecektir.” Hz. Mehdi (as)’ın çıkmasından ümit kesileceği bir dönemde gerçekleşecektir. Cübbeli ne diyor; Mehdi (as) çıkmayacak, diyor. Ümidim kalmadı, diyor. Bu yüzyılda Mehdi (as) gelemez, diyor. 25 sene geçti, 30 sene geçti diyor, çıkmadığına göre, göremediğime göre diyor -ki o ölçü olarak kendini alıyor. Ben göremediğime göre diyor, değil mi, tespit edemediğime göre; kendini dedektör gibi görüyor böyle adeta. Ana ölçü o sanki, bütün Müslümanların halifesi, böyle en büyük alim, o göremediyse bitti. Bir başkasının görmesi önemli olmuyor, onun görmemesi önemli oluyor. Ya Allah gözünü perdelediyse senin? Demek ki, insanların Mehdi (as)’ın çıkışından ümit keseceği bir dönem olacak ki, bak ne diyor rivayette; “Hz. Mehdi (as)’ın çıkmasından ümit kesileceği bir dönemde gerçekleşecektir.” Bu yüzyılda çıkmaz, yüzyıllar sonra çıkacak diyor. Çok çok ileride diyor, yani yüzyıllar sonra. Veyahut bir kısmı da diyor; nereden çıkarttınız, Mehdi (as) zaten yok, diyor. Bir kısmı da; geldi geçti, diyor. Bir kısmı da; şahsi manevidir zaten, diyor Mehdi (as). Nereden, insan değil ki Mehdi (as) diyor, şahs-ı manevidir diyor. Çeşitli şekilde ümit kesileceği bir dönemde gerçekleşecektir diyor. “İşte o zaman benim soyumdan olan Kaim, (Hz. Mehdi (as)) bir kavimle ortaya çıkacak” Hangi kavim bu? Türk Milleti tabii, “bir kavimle ortaya çıkacak ve Allah bu kavim aracılığıyla hakkı üstün getirip” demek ki delikanlı bir kavim, yiğit bir kavim, “aracılığıyla hakkı üstün getirip onların ilim kılıçlarıyla batılı söndürecektir.” Küfrü kaldıracaktır yani Türk İslam Birliği, evet.

“Ey insanlar, Mehdi (as)’ın çıkışı ile müjdelenin.” Ben de müjdeliyorum, herkes müjdeliyor. “Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir,” yani Allah bir söz söylediyse mutlaka yapar diyor. “... boşa çıkmaz. O'nun hükmü geri çevrilmez.” Allah’ın hükmü geri çevrilmez. “Allah her şeyi hikmet üzere yapar ve her şeyi bilir. Allah'ın fethi yakındır” diyor. (Yenabiu'l-Mevedde, sayfa 440.)

Ebu’l Hicaf da Peygamber (sav)’in üç defa şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir; Resulullah (sav) bir şey söylediğinde genellikle 3 defa tekrarlıyor. Tek bir kere söylemiyor. Yani mükerrer vurgular yapıyor, söyleyip geçmiyor. Çünkü bir kere de insan dikkatini veremeyebilir, ikinciye de dikkatini veremeyebilir ama üçüncünün açıklaması yok. Mutlaka netleşiyor. "Hz. Mehdi (as) hususunda müjdeler olsun sizlere” diyor Peygamberimiz (sav). Bak, "Hz. Mehdi (as) hususunda müjdeler olsun sizlere. Halkın dağıldığı” yani cemaatlere ayrılıyor, gruplara ayrılıyor, birbirlerinden ayrılıyorlar. Yahut ırk ayrımından ayrılmaya kalkıyor adam, işte ben Kürdüm, bilmem başka şeyden ayrılmaya kalkıyor. “... halkın dağıldığı ve zorlukların baş gösterdiği...” ekonomik kriz, sıkıntılar, anarşi, terör, her şey “gösterdiği zaman Mehdi (as) zuhur edecektir.” 3 defa tekrarlıyor Resulullah (sav) bu hadisi. “Zulüm ve sitemle dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır.” Zulüm var ve herkes sitem ediyor. İşte ekonomik kriz var, pahalılık var. İşte üzülüyoruz, sıkılıyoruz, bunalıyoruz. Hükümet niye yardımcı olmuyor, işte büyüklerimiz bize niye destek olmuyor, buna benzer tabi. “Zulüm ve sitemle dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Kulların kalbine Allah'a kulluğu yerleştirecek,” bak, “kulların kalbine Allah'a kulluğu yerleştirecek” yani Allah sevgisini yerleştirecek, “ve adaleti herkesi kaplayacaktır.” Bütün dünyayı, yani dinsize, imansıza da adalet var. Herkes, diyor bak. (Peygamber (sav)’in Ehl-i Beytinden Olan Hz. Mehdi isimli kitabın 16. sayfası, Bihar-ul Envar’ın da, cilt 51, sayfa 74.) Demek ki bir hayli büyük, kapsamlı bir eser.

“Hz. Mehdi (as) benim neslimden bir zattır. Yüzü inci yıldızı gibidir.” Yani inci gibi böyle, beyazı andıran fakat parlak. (Ebu Davud. Mehdi, Kıyamet Alametleri, İsmail Mutlu, sayfa 155.)

“Resulullah (sav) Efendimiz saadetle şöyle buyurmuşlardır: “Daima ümmetimden bir cemaat Kıyamete kadar hakkı yükseltmek için fikri mücadele yapacak. Meryem oğlu İsa (as) yeryüzüne inecek, emirleri (Hz.Mehdi (as)) ona (Hz. İsa (as)’a) bize namaz kıldır dedikleri zaman hayır diyecek ve İmam Mehdi (as)’ı imamiyete geçirir”” diyor. (Sahih-i Müslim, cilt 1, sayfa 209.)

Evet Oktar Hocam şimdi sen bir şeyler anlat.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Uygun görürseniz, hücre zarı ile ilgili kısa bir film var, gösterebilir miyiz, inşaAllah. Hücre Zarındaki Akıl diye zaten sizin kitabınız var inşaAllah, oradan hazırlamıştık inşaAllah. Hücre zarında hakikaten bakıldığı zaman bir akıl görülüyor inşaAllah. Bakın gelen moleküller hücre içerisinde keseye alınıyor. Bu kese hücre zarına geldiği zaman onunla birleşiyor ve içeriği bu moleküller dışarıya veriliyor. Bakın tekrarını görüyoruz, tekrar. Burada muazzam bir yapılanma var, maşaAllah detayda. Hiç hatasız aynı şekilde hücre çok seçici olarak tabii geçirgen olarak, seçici olarak yani herhangi bir molekülü değil, sadece işine yarayanları gördüğünüz gibi bu şekilde de içeriye alıyor. Etrafını kapatıyor, ayırıyor ondan sonra, onu bir kese şeklinde içeriye gönderiyor ve hiçbir delik bırakmadan da onarıyor kendini.

ADNAN OKTAR: Böylece evet, dışarıya da bir sızıntı olmamış oluyor.

OKTAR BABUNA: Hiç hatasız ve çok seçici davranıyor burada. Sadece işine yarayanları ve işine yaradığı miktarda, oranda alıyor. Aynı şekilde hücrenin zarında proteinlerin de çok bilinçli hareketleri var. Özel kapılar var. Büyük moleküller için özellikle bakın şimdi göreceğiz. Bu hücrenin zarı. Üç boyutlu olarak canlandırılmış. Üzerinde kapılar var proteinlerden oluşan, hücre zarında. Bakın gelen molekülleri, büyük molekülleri özellikle, genişleyerek protein şekil değiştiriyor ve molekülün öbür tarafa geçmesini sağlıyor. Son derece özel yapılanmalar bunlar da. Dediğim gibi sadece gerekli olan molekülleri, gerekli olduğu oranda. Bunun, hücrenin üzerinde binlerce kapı var. Muhteşem bir ahenk içinde çalışıyorlar çünkü en ufak bir fazlalık olsa hücre içerisinde hücre patlıyor, ölüyor. Az olsa hayatını devam ettiremiyor. O binlerce kapı diğerinin ne kadar bıraktığından haberi olması gerekiyor. Her birinden geçişlerin toplamı hep sabit kalıyor hücre içerisinde. Hep belirli sınırlar içerisinde tutuluyor. Aynı zamanda Hocam, bu balarısından bahsetmiştik geçen sefer Kuran mucizesi olarak. Onunla ilgili müsaade ederseniz tekrar bahsetmek istiyorum. Nahl Suresi, arı anlamına geliyor nahl Arapçada. Şeytandan Allah’a sığınırım. Allah bu Sure içerisindeki bir ayette şöyle buyuruyor: “Rabbin bal arısına vahyetti. Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.” Şimdi Nahl Suresi’ne baktığımız zaman, 16. sure Kuran’ın içerisinde; arıların kromozom sayısı da 16’dır. Kuran’da balarısından, arılardan bahsedilen tek sure de arı anlamına gelen Nahl Suresi’dir. Devam edelim. Ayette dişi arılardan bahsediliyor, şu şekilde; Arapçada iki çeşit fiil kullanımı vardır, bu fiillerin kullanımından öznenin erkek mi yoksa dişi mi olduğu anlaşılmaktadır. Bu ayette geçen, Nahl Suresi’nde arılar anlatılırken kullanılan fiil de dişi fiili. Nitekim ayette anlatılan yuva yapımı, nektar toplama, bal üretme, petek yapımı gibi işlerin tamamını dişi arılar, çalışan arılar, dişi arılar meydana getiriyor. Dolayısıyla yeni bulunan, bilinen bu gerçeklerin bilimsel olarak 1400 sene önce Kuran’ın içerisinde yer almış olması Kuran’ın Allah sözü olduğunun kesin bir kanıtlarından bir tanesi. Balarısının peteğindeki açıya da Kuran’da işaret var. Balarısının peteğindeki her bir göz altıgendir. Bakın burada görüyorsunuz bunları, altıgen şekildeki şekillerden oluşuyor balarısının petekleri. Altıgendeki her bir iç açı, tek bir açı 120 derece. Nahl Suresi’nde bu konuya gelinceye kadar olan ibare -ki Kuran’daki duraklar hesap edildiğinde- adedi 120 oluyor. Yani tek bir açıya işaret var. Şimdi devam edelim. Balarısı ürettiği balı altıgen şeklindeki evlerine, peteklere dolduruyor. Bunların açısının toplamı yani 120 olduğu için tek bir tanesi altı tanesinin toplamı dolayısıyla 720 ediyor. Arının anlatıldığı ayetlerdeki harflerin ebced değeri de 720. Petekteki gözlerin iç açılarının toplamı da 720. Bu da ayrı bir mucize. MaşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bu dünyadaki en mükemmel ve en dayanıklı altıgen olmuş oluyor değil mi yaptıkları? Ve balı muhafaza için de olabilecek en mükemmel kutucuk.

OKTAR BABUNA: Evet daire olmuyor, üçgen olmuyor, kare olmuyor. Her birinde balmumunun aşırı kullanımı var ve depolamada yetersiz kalıyorlar. Çünkü mesela daire olduğunda, biliyorsunuz daireleri yan yana koyduğunda, hep arada boşluklar kalır. Altıgende boşluk kalmıyor, karelerde de kalmıyor ama, karelerde de bu sefer çok fazla balmumu kullanılıyor, daha az depolama yapılabiliyor oran olarak. En etkilisi buymuş matematiksel olarak. O da yeni keşfedilen bir gerçek. Birkaç on yıl önce. Ayrıca arılar bir açı veriyorlar, o açı da balın dökülüp akmasını engelliyor. Şimdi öyle bir açı veriyorlar ki tam olması gerektiği kadar. Biraz fazla olsa arkaya akacak, biraz az olsa öne akacak. Bu kullandıkları özel açıyla ne içeri ne dışarı akıyor, orada depolanıyor. MaşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. O tabii 120 dereceyi açı ölçer alet olsa insan yine kendisi ölçemez. Bir değil, iki değil, binlerce petek göz var. Hepsinde 120 derece açıyla onu yapıyor ve inceliğini de tam, kaliteli ve düzgün olarak oluşturuyor. İnsanlarda mesela 10 bin profesörü bir araya getirsen, onlar arı küçüklüğüne gelseler, onlara birer kanat takılsa, bu teşkilat da onlara verilse yani her türlü teşkilatı taksan, bu arının yaptığının milyonda birini yapamazlar. Başlarını çok büyük bir belaya sokarlar. Gidip çiçeklere bindirirler, tepeleri, çok fazla telafat olur. Ballara bulanırlar, el yüz batar. Orada yıkanmak için gidecekler falan, bir türlü içinden çıkamazlar. O altıgenleri bir kere oluşturmaları mümkün değil. Çünkü ellerinde bir açı ölçer olmadan, göz kararıyla yapamaz. Çünkü göz kararıyla nasıl açı tespit edeceksin. 120 dereceyi göz kararıyla insan tutturabilir mi? Bir de binlerce petekte bunun yapılması gerekiyor, binlercesinde, değil mi, aynı anda örmeye başlıyorlar. Kovanın her tarafını aynı anda örmeye başlıyorlar, geliyor, geliyor, geliyor altıgenler tam ağız ağıza çakışıyor. Tam 120 derece ile çakışıyor. Balı topluyor, onu vücudunda işlemlerden geçiriyor. Hayvanda yok yok. Vücudunun altından böyle sunta plakaları gibi balmumu plakaları çıkıyor, ince ince. Onları alıyor, bir yoğuruyor, şekillendiriyor, bir şeyler yapıyor. Onları altıgenler yapımında kullanıyor. Zehiri var, kafası bozulduğunda, kendisine bir terslik yapan olursa gidip onu zehirliyor. Yavruları için arı sütü var. Onunla onları teker teker gezip, bir bir yuvalarında dolaşıp onları besliyor. Başka?

OKTAR BABUNA: Havalandırmasını sağlıyorlar. Isının sabit kalmasını sağlıyorlar, kanatlarını çırparak. Arı kovanındaki ısı sabit kalıyor. Nöbet tutuyorlar, yabancıların girmesini engelliyorlar. Tanıyorlar kimin kovandan olup olmadığını, gelen yabancı bir arı da olsa sokmuyorlar içeri.

ADNAN OKTAR: Isıtmak istediklerinde de özel sistemleri var.

OKTAR BABUNA: Evet. İçeri yabancı biri girdiği zaman ısıyı yükselterek onu bertaraf ediyorlar, öldürüyorlar hatta. Üzerini de mumyayla kaplıyorlar, özel bir maddeyle. O madde de mikrop geçirmiyor. Tam bir mumyalama yapıyorlar. Mikrop üremesini de engelliyorlar. Çürümesini engelliyorlar o öldürdükleri böceğin.

ADNAN OKTAR: Isıyı nasıl yükseltiyorlar?

OKTAR BABUNA: Işığı kanatlarını çırparak ayarlıyorlar Hocam, havalandırma yapıyorlar. Dans ediyorlar, yerini bildiriyorlar çiçeklerin nerede olduğunu. Kaç kilometre uzakta olduğunu, tam olarak yerini Güneş’e göre hesaplıyorlar. Güneş bulutun arkasında olsa bile bunu yapabiliyorlar. Güneş’in dakikada dört derece hareket ettiğini hesaplayarak Güneş’in hareketine göre bu hesapla yönü bildiriyor. Sekiz şeklinde bir dans yaparak gerçekleştiriyorlar bunu. Kaç defa o hareketi yapıyorsa ve hangi yöne yapıyorsa ondan diğerleri mesafeyi ve yönü hesaplıyor. Fakat hesaplarken öyle bir hesap yapıyorlar ki bir yere gideceği zaman diyelim ki mesela bir kilometre uzaktaki bir çiçeğe gidecek, vücuduna tam oraya yetecek kadar enerji alıyor, benzin alıyor. Tam oraya gittiğinde bitiyor. Çünkü maksimum bal alabiliyor, nektarla dönebiliyor. Az alsa ulaşamaz oraya ölür. Çünkü beslenemeyecek de aynı zamanda, ayrıca yeterli bal da alamayacak. Onu da hesaplıyor Allah’ın dilemesiyle.

ADNAN OKTAR: Bu çiçeğin, çiçek topluluklarının ne kadar uzakta olduğunu Güneş’e göre belirleme olayını bilim adamları arıları filme alarak tespit etmişler. Bunun filmi de var. Yani arıların bu işi nasıl yaptığına dair çok detaylı tespit yapmışlar. Arıları numaralandırarak tek tek. Yani, yaptıkları bütün eylemleri teker teker tespit etmişler. Onun da filmini bir ara gösterelim. O çalışmalardan bir tanesi. Bununla ilgili çok fazla çalışma yapıldı. Hepsinde aynı netice alınıyor. Yani Güneş’in bulutların arkasında olmasına rağmen Güneş’in yerini bilmeleri, dört dakikada bir değişecek yeri de bilmeleri diyorum ya profesörleri doldursan götürsen mümkün değil yapamazsın. İnsan aklının çok çok üstünde bir akla sahipler. Kıyas olmayacak derecede bir akla sahipler.

Evet, Oktar Hocam.

OKTAR BABUNA: Güzel canlılar var.

ADNAN OKTAR: Göster göreyim. Bunlar çok samimi olmuşlar, fazla samimiyet. Hayvancağızın dişlerine de yapışmış. Evet. Tam ahbap. O da hediyelerin muhteşemliğinden gözleri parlamış. Renkler çok hoşuna gitmiş. Evet çok asil güzel hayvanlar. MaşaAllah. Cennette de bunlar bu şekilde olacaklar. Fakat cennette cayır cayır konuşacaklar. Tabii, ahbap olur, sohbet eder, bir şey getir dersen getirir, götür dersen götürür. Tabii çok akıllı olacaklar. Evet heriflere bir kere sarılmak şart. Kulakları hafif hafif ısırmak gerekiyor azıcık. MaşaAllah. Patiler ısırılabilir. Göbüş iyi sevilir bunların. MaşaAllah. Bunları sevmek hayret Allah’ın zevk vermesi. Bunları bağrına bastığında, sevdiğinde, o gıdılarının altını okşadığında bir de bunlar sevgiye çok güzel karşılık vermeleri mucize. Mesela hırlamaya başlıyor. Hırıltı başlıyor. Zevkli sesler çıkarmaya başlıyor. Ve daha da seversen daha da şiddetlendiriyor. Ve karşılık olarak o da yalayıp sevmeye başlıyor. İkram olarak. Çok tatlı ve şeker hayvanlar. Allah tam sevebileceğimiz gibi. Yumuşaklıkları, sokulgan olmaları, çılgın olmaları, yüzlerindeki safatorik ifade yani alayı safatorik. Hayır ama uyanıklıkları da çok yaman. Bir yakalama olur bir başka kedi falan olur asla yakalanmıyor. Çok uyanık oluyor mesela. Elinden kimse de kurtulamıyor.

OKTAR BABUNA: Sizin kediniz de burada sessiz sakin, sakin sakin oturdu uzun süre Karamela.

ADNAN OKTAR: Karamel mi? Karamel, o Bisküvi ailesinden. Benim Bal Bisküvim var bir tane. O, o takımdan inşaAllah. MaşaAllah. Eşgal tam anlamıyla bozulmuş böyle. Gözleri de boncuk gibi. Büyük bir merakla kameraya bakıyor herhalde. Severim ben onu. Uslu uslu oraya oturmuş bekliyor. Bu ağacın tepesinde uygun bir şey var anladığım kadarıyla. Tişörtü de giymiş, sokağa çıkmaya hazır halde bekliyor. MaşaAllah. Bak jilet gibi. Kanatları vernikli gibi saydam. Süper petek gözler ve mükemmel simetri var vücutta. Bir tarafta ne varsa öbür tarafta da tam o var. Süslerde de mükemmel bir simetri var. Simetri mutasyonla açıklanabilinecek bir konu değildir. Çünkü mutasyon vücudun bir yerini bozar. Mesela diyor ki bir tarafında leke yaptı mutasyon. Kardeşim öbür tarafında da aynısı var ve gayet düzgün. Bir yerde bir renk varsa aynısı öbür tarafta da oluyor. Mutasyon olmuş olsa bir tarafta bozukluk olması lazım öbür tarafta daha başka türlü bir bozukluk olması lazım. Altın Oran hiç olmaz. Hem Altın Oran var hem simetri var. Ve matematik düzgünlük var. Eklemlerinde, diğer detaylarında, hücre içi yapısında, her şeyinde simetri ve düzgünlük var. Yani yakın planda incelendiğinde daha da bu detaylar ortaya çıkıyor. Daha da mükemmel detaylar ortaya çıkıyor. Baksana şuna. MaşaAllah. Cennette kuşlardan Allah özellikle bahsetmiş kuşlardan. Evet. Cennette, çağırırsın gelir, konuşur. Soru sorarsın, şunu götür dersin götürür. Öyle yani. Al getir dersin, getirir. İnşaAllah. Ama bu dünyada bunlar belirli derecede hareket edebilecekleri şekilde Allah bunları yaratıyor. Belirli kendi aralarındaki komutları çok iyi dinliyorlar. Mesela böcekler müthiş akıllı oluyorlar. Mesela gösteriyorsun ya sen o böcekleri, olağanüstü yetenekleri var. Arıda olsun örümcekte olsun. İnsanda öyle bir yetenek güç yok, akıl yok. İnsandan çok çok fazla örümceğin aklı ve yetenekleri. Ama Allah insanlarla konuşmalarını bağlantılarını bu dünyada bunları yasaklamış. Ama ahirette öyle değil. Ahirette cayır cayır konuşurlar. Kelebekler de konuşur. İşte gel dersin gelir, git dersin gider. Uçar, dans eder, eğlenir, müzik şarkı söyler. Ne istiyorsa tabii inşaAllah. Patiler de havada kalmış. Bak köpekle kedinin ahbaplığını görüyor musunuz; bu mucizedir. Ahir zamanda Mehdi (as) devrinde olacağı belirtilen olaylardan bir tanesi de budur. Vahşi hayvanlar birbirleri ile dost olacak diyor Peygamber Efendimiz (sav) Mehdi (as) devrinde. Bu oluşmuş durumda maşaAllah. Birbirlerine şefkat gösterileri yapıyorlar. Ama maazAllah bir yanlarına yanaşırsan. Bak ablası şunun güzelliğine, şunun şekerliğine, şunun tatlılığına maşaAllah. Muhteşem renkler mükemmel simetri. Muazzam bir düzgünlük. Bak Altın Oran bunda da tam anlamıyla hakim. Hoppala, arkadaşlar da yandan sepetin sapını ısırmaya çalışıyor. Bu da tavşan kardeş, bu burnundan iyi öpülür bu herif inşaAllah. MaşaAllah, bu şefkat ve sevgiyi Allah bunların kalbine bu şekilde çok güçlü koyması da Allah’ın bir mucizesi, hayvanın bunu normalde bilmemesi lazım, egoist, bencil olması lazım. Bilakis mesela bir yiyecek oluyor, götürüp yavrusuna veriyor. Bir tehlike oluyor, kendi canını tehlikeye atıyor yavrusunu korumaya çalışıyor. Tavuk mesela çok korkak bir hayvandır; köpek falan kaçar, deliler gibi kaçar. Yavrusu oldu mu köpeğin üstüne saldırıyor, korumak için yavrularını. Böyle deli cesareti geliyor üstüne, hayret edilecek bir şey. Ama normal yavrusu olmadığında da hiçbir şey yapmıyor gayet sakin oluyor. Yavruları olduğunda da sürekli tüyleri kabarmış olarak geziyor. Mesela şu kadarsa bu kadar oluyor, garip sesler çıkararak böyle, dayılanarak geziyor. Kimse de çekindiği için gelemiyor, köpeklerde çekiniyorlar. Kediler de normale kapıp götürür kedi. Acayip korkuyor kediler. MaşaAllah.

Bismillah. Hz. Mesih (as)’ın gelişiyle ilgili bir yer açmışsın, Zuhruf Suresi 61. “Şüphesiz (Hz. Mesih) İsa (as) Kıyamet-saati için”, Kıyamet vakti için “bir alamettir.” “Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın.” Geçenlerde de söylemiştim, ebcedi 2026’yı veriyor, Hz. Mesih (as)’ın geliş vaktini veriyor. “Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır." Şeytandan Allah’a sığınıyorum. "Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız." Demek ki insanlar eşleriyle beraber olacaklar ahirette. Onun için evlenirken de Allah rızası için evlenirse insan, eşiyle de cennette birlikte oluyor. Sonsuza kadar beraber olmak için evlenilir. Sonsuza kadar beraber olmaya niyet etmeyen bir evlilik, akıl alacak bir şey değil o. Orada bir amaç olmamış oluyor. Allah’ın rızasında sevgi var, şefkat var, merhamet var, dostluk var, kardeşlik var. Çünkü evlendiğin insan sadece bir cinsel obje değil, o senin din kardeşin. İnsanlar hem kardeşi gibi görür, hem evladı gibi görecek. Tabii, arkadaşı olarak görecek, şefkat duyacak, koruyup kollayacak, merhametle bakacak. O öyle olağanüstü bir varlık değil, Allah’ın bir kulu yani inşaAllah. "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır;” bakın bu tepsiler evrimle olmuyor. Evrimci hocalara hitap ediyorum. Testiler de evrimle olmuyor. “Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var.” Bakın orada nefislerinin arzu ettiği, insanın canı ne istiyorsa ve gözlerinin lezzet aldığı her şey, yani kuşlar, görüntüler, eşyalar, her şey. Ama bak, her şey demek ne demek biliyor musun? Ucu bucağı yok demektir, limitsiz tabii. “Ve siz orada süresiz kalacaksınız." Süresiz ne demek? Sonsuz, yani cennetin özelliği. "İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur." "Orada sizin için birçok meyveler vardır;" "onlardan yiyeceksiniz" diyor Allah birçok meyveler.

Evet, Oktar Hocam bakalım sende neler var başka?

OKTAR BABUNA: Hocam güzel çocuklar vardı inşaAllah. Eğer uygun görürseniz.

ADNAN OKTAR: Bakayım. Abisi bunu yesin. O minik burnu yesin. Bayağı gürbüz maşaAllah. Bakın Allah’ın Cemal isminin tecellileri işte bunlar. Allah nasıl ahlak istediğini, nasıl bir kişilik istediğini bize çocuklarda gösteriyor. Mazlum, temiz, efendi ve güvenilir. Vay güzeller güzeli, sen şunun güzelliğine bak maşaAllah tam prenses hakikaten, tavşanı da kendisi gibi çok tatlıymış, saçları aynı renk tavşanıyla. Emziğe alışmış kereta, artık parmak marmak ne varsa. Bu da dev bir tavşan maşaAllah. Devam et Oktar Hocam, görelim. Bu da hiphopçu takılıyor. MaşaAllah. Allah’ın bunlara verdiği neşe de mucize maşaAllah. Bak gözleri de boncuk gibi maşaAllah. Boğum boğum gürbüzlükten artık. Bayağı gürbüzleşmiş maşaAllah. Uzakdoğulular da ayrı bir sevimli oluyor, Allah’ın hikmeti zenci çocuklar da çok çok güzel oluyorlar. MaşaAllah. Hep keyfi yerinde alayının maşaAllah. Bak çok akıllı bakışları, maşaAllah.

Evet şimdi ben bir sayfa açayım, herhangi bir sayfa. Bismillah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah’ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz.” Bu Peygamber Efendimiz (sav) zamanındaki bir durumu anlatıyor ayet. Allah’ın elçisinden geri kalıyor yani bir şey varsa o karşılaşsın diyor, benle karşılaşmasın diyor. Fakat kendisi geri kalıyor. "Kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri;" mesela önce kendi yiyecek yiyor, kendisi rahatına bakıyor ama, Peygamber (sav)’i haşa önemli görmüyor. "Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'dayanılmaz bir açlık' (çekmeleri), kafirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir.” Bu azap veriyor öyle tiplere. Mesela iddia edilen Ergenekon Örgütü’ne azaba dönüşüyor. Kuran bu konuya dikkat çekmiş.

Evet, başka bir sayfa daha açalım. Bismillah, diyor ki Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “De ki: Gördünüz mü söyleyin. Allah, Kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinize kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?” Dünya dönmeseydi, sürekli bir taraf sürekli gündüz olsa, bir tarafı da sürekli gece olsa ne olurdu Oktar Hocam? Isı bir tarafta akılalmaz yükselirdi. Öbür tarafta da ısı akılalmaz düşüyor. İki tarafta da yaşamak mümkün değil. Bak, Allah, öyle yapmadım Ben, diyor. İstersem yapardım diyor, ama yapmadım diyor Allah.

Evet, bir sayfa daha açıyorum, herhangi bir sayfa. Bismillah, yine Tevbe Suresi, o zaman ben münafıklardan bahsedeceğim. Evet, ahir zamanda Mehdi (as) devrinde münafıklar olacak. Mehdi (as)’ın cemaatine, arkadaşlarına karşı mücadele eden, o cemaat içerisinden çıkan, Müslümanlar içerisinden çıkan münafıklar olacaklardır. Kendilerini Müslüman gibi tanıtacaklardır. Hatta Medine sarsılır diyor Peygamber Efendimiz (sav), "münafıklar toplu olarak iki veya üç kere ayrılacaklardır" diyor Mehdi cemaatinden. Ve işleri güçleri Mehdi (as)’a ve cemaatine zarar verdirmek üzere bir faaliyet olacaktır. Mesela gece gündüz Allah’ın onlara verdiği o ilhamla, sürekli o öfkeyi yaşayacaklardır. Ahir zamanın münafıkları, gelmiş geçmiş münafıkların en şiddetlilerindendir, yani Mehdi (as) cemaatinin münafıkları. Resulullah (sav) diyor, "Mehdi (as) cemaatine bu münafıkların musallat olacağını, hatta buğdaya musallat olan kurt gibi olacaklar," diyor. "Buğdayı temizleyecek" diyor "Mehdi (as) temizleyecek, yine musallat olacak kurt" diyor. "Yine temizleyecek, yine musallat olacak. Bu böyle uzun süre devam edecek," diyor. "En sonunda 313 tane saf, temiz, hakiki mümin kalacak" diyor "ve böylece de münafıkların etkisi kalmayacak" diyor. Hakikaten münafık çok büyük bir fitne ve beladır. Müslüman şefkat gösterir, merhamet gösterir, sevgi gösterir, dost zanneder alır barındırmaya çalışır, ona yardımcı olur, maddi destek sağlar, manevi fayda sağlamaya çalışır. Fakat münafığa bakarsın ki bir gün bir kahpelik etmiş; küfürle, dinsizlerle ittifak etmiş ve Müslümanların nerede ne yaptıkları ile ilgili onlara bilgi vererek, onların ani baskın yapmasını, ani atak yapmasını sağlayacak iş birliği içinde olmuş. Bunu Allah ayette belirtiyor. Yani "sizi" diyor, "felaketlerin sarmasını beklerler" diyor değil mi, Cenab-ı Allah bu şekilde belirtiyor. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Kötü felaket onları sarsın” diyor Allah. Bu ne demektir? Şimdi Allah böyle bir duayı, Allah böyle söylediyse, “kötü felaket onları sarsın” dediyse, ne demektir? "Ben onları mahvedeceğim," demek istiyor Allah. Yani dünyada mahvedeceğim, demek. Nasıl oluyor; manevi azapla. Bütün münafıklarda bir azap vardır ruhlarında. Ruhları cehenneme döner. Yani kaçınılmaz olarak gece gündüz bir acı duyarlar, rahatsız olurlar. Ama münafığın rahatlamak için de tek istediği şey; Müslüman cemaatinin dağılması, Müslümanların yok olmasıdır. Onlar dünyada olduğu müddetçe, dünyada tek bir Müslüman kaldığı müddetçe, münafık asla rahat edemez, canı yanar. Onun için, bu azaptan kurtulmak için, mesela Peygamber Efendimiz (sav) zamanında ayrı bir cami yapıyorlar, ayrı bir bina yapıyorlar. Bir de utanmadan Peygamber (sav)’i oraya çağırıyorlar, “gel burada namaz kıl” diyorlar. Peygamber (sav)’in zaten mescidi var, orada Müslümanlar namaz kılıyor, yani niye oraya gitsin ki sizin yanınıza. Cenab-ı Allah diyor, "hiçbir şekilde onların yanına gitme," diyor. Başlangıçta olan mescidde namazını kıl diyor. Onların diyor, kalpleri parçalanmadıkça, yani ölmedikçe onlar diyor, asla bu ahlaksızlıklarından vazgeçmezler diyor. Değil mi, sonsuza kadar vazgeçmiyorlar. İnşaAllah. Mehdi (as) devrinde de münafıklar küfür ile iş birliği yapacaklardır. Müslümanları, kendi kafalarına göre ihbar edeceklerdir, onların aleyhinde şahitlik edeceklerdir, onları köşeye sıkıştırmaya çalışacaklardır, onların hakkında dedikodular yayacaklardır. Fitne çıkartmak için var güçleri ile gayret edeceklerdir. Ama bu, Mehdi (as) cemaatinin güçlenmesine, birbirlerine daha çok bağlanmalarına, azim ve gayretlerinin daha çok artmasına neden olacaktır. Bunu hadislerden bu şekilde anlıyoruz.

Senin göstereceğin bir şey var mı Oktar?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, her gün güzel haberler çıkıyor. İspanya, Avrupa Birliği’nin Hıristiyan Kulübü olmadığını vurgulayan İspanya Hükümeti Avrupa Birliği sorumlusu Guido, Türkiye’nin İslam dünyası ile diyaloğu Avrupa’ya büyük güç katar demiş. İspanya’dan söylenen bir şey. Türkiye’nin Avrupa’ya güç katacağı. İslam medeniyetini dünya yeniden tanıyacak. Paris’teki bu ünlü Sorbonne Üniversitesinin benzeri Abu Dabi’de yapılıyormuş Hocam, inşaAllah. İslam medeniyetini dünyaya tanıtacak bir eser olacağı söyleniyor, inşaAllah. Yine, demin ki haberin bir başka yerde yayınlanmış hali. İspanya, Türkiye Avrupa Birliği’ne güç katacak diye. Siz bunu söylemiştiniz Hocam. Avrupa Birliği’ne bu şekilde girilmez onlardan faydalanmak için. Avrupa Birliği’ne güçlü olarak girilir, onları da zenginleştirecek şekilde, hatta Avrupa Birliği’ni içine alacak demiştiniz Türk İslam Birliği inşaAllah. Sizin söylediklerinizin tam paralelinde açıklamalar geliyor.

ADNAN OKTAR: Bakın, bunlar birkaç günlük gazete kupürleri. Şu ana kadar ne dediysem tamamen çıkması Allah’ın bir lütfu, maşaAllah. 700’ü aştı değil mi, şu an?

OKTAR BABUNA: 800’ü buldu Allah nasip ederse, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: “Ne demişti, ne oldu” diye bir bölüm var bizim www.harunyahya.org sitesinde. Mesela bir şey söylüyorum çıkıyor, bir şey söylüyorum çıkıyor, bir şey söylüyorum çıkıyor. Yani bu ahir zamanın güzelliklerinden bir demet. Cenab-ı Allah’ın bize verdiği bir nimet, elhamdülillah.

OKTAR BABUNA: Evet inşaAllah. New York Times gazetesinde çıkan bir habere göre, Ortadoğu’da Türk etkisi büyüyen faktör. Siz söylemeye başladıktan sonra bütün dünya, Türkiye’nin bölgenin lideri olduğu, Türk İslam Birliği’nin lideri olacağı konusunda hemfikir Hocam, inşaAllah. Bütün İslam ülkeleri, Müslüman ülkeler de inşaAllah bu şekilde.

ADNAN OKTAR: “Fitneleri önlemenin kendisine zor gelmeyeceği ve öldürülmenin de onu vazgeçirmeyeceği, Ehl-i Beytime, soyuma mensup Mehdi (as) olmadan günler ve geceler bitmeyecektir.” Bak, "fitneleri önlemenin kendisine zor gelmeyeceği," demek ki fitne çıkaracak münafıklar, ahlaksızlık yapacak. "Ona zor gelmeyecek" diyor, Mehdi (as) rahatça aşacak. “Öldürülmenin de onu vazgeçirmeyeceği,” yani öldürülme tehdidi olacak Mehdi (as)’a, ondan da vazgeçmeyecek, yani ondan da yılmayacak. Öldürürseniz şehit olurum diyecek, ne yapıyorsanız yapın diyecek yani, inşaAllah. Zaten öldüremezler. Şehit olabilir inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Söylemiştiniz; durdurulamaz, öldürülemez özelliği var diye inşaAllah.

ADNAN OKTAR: "Ehl-i Beyt’ime mensup," Mehdi (as) diyor değil mi, "dünyaya sahip olmadan günler ve geceler bitmeyecektir. Mehdi (as) işi sıkı tutacak." (Kıyamet Alametleri, Berzenci, Sayfa 175.) Bak, “işi sıkı tutacak.” Demek ki bütün vaktini İslam ahlakının hakimiyetine ayıracak, Allah’ın rızasını kazanmayı arayacak. İşi sıkı tutacak, budur. Yani hiç ara vermemek, sıkı budur. Mesela bir şey sıksa, ara verilmiyor demektir. Ara vermeden, sürekli devam edecek.

OKTAR BABUNA: Bu Hocam bir düzeltme yapabilir miyim; Mehdi (as) durdurulamaz, öldürülemez dedim ama öldürülemez derken yani görevini tamamlayacak anlamında kastettim.

ADNAN OKTAR: Tabii, yani kaderinde yok, o anlamda. Yoksa Cübbeli’nin dediği gibi tank, top mermisi etki etmez anlamında değil, inşaAllah. “İnsanlar, hakka dönünceye kadar mücadelesine devam edecektir.” Yani Kuran’ı kabul edinceye kadar, güzel ahlakı kabul edinceye kadar Darwinistlere, materyalistlere, ateistlere herkese karşı mücadelesine devam edecek.

“Mehdi (as) hesabını çok seri bir şekilde görecek ve vaadinden dönmeyecektir.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, Sayfa 24.) Bak, “Mehdi (as) hesabını çok seri bir şekilde görecek,” acele hareket ediyor. Şakır şakır işi bitiriyor. “... ve vaadinden dönmeyecektir,” vaat etmiş. Ne diyor; İslam ahlakı dünyaya hakim olacak, diyor. Resulullah (sav) söyledi, diyor; inşaAllah bu vaattir. Vaadinden dönmeyecektir, inşaAllah.

“Karşısına dağlar bile dikilse, onları ezip geçecek, o dağlarda kendisine bir yol bulacaktır.” Mesela iddia edilen Ergenekon Örgütü ayrı dikilecek, komünistler ayrı, ateist masonlar ayrı, PKK ayrı. Fakat bak, “karşısına dağlar bile dikilse, onları ezip geçecek” diyor. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar.)

“Mehdi (as) gerges kuşunun kanadıyla titremesi gibi, Allah’tan çok korkan bir kimsedir.” (Naim Bin Hammad, sayfa 91)

“Allah’a karşı son derece boyun eğicidir” (Kıyamet Alametleri, 163)

“Hz. Mehdi (as) o kadar merhametli olacaktır ki zamanında bir kimsenin burnu bile kanamayacaktır.” Burnu bile kanamıyor. “Yoksullara karşı çok merhametli olması Mehdi’nin alametlerindendir.” (Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)

“Mazlumlara karşı da çok merhametlidir” diyor Mehdi (as) (Naim Bin Hammad’tan hadis)

“O benim ümmetimden tenezzül etmeyen, Allah’tan başka hiçbir varlığa minnet duymayan bir kişidir. Suyuti bildiriyor (el-Havi, 2/24)

“Hz. Hüseyin (ra)’a soruldu. Mehdi (as) hangi alameti ile bilinir? Böyle cevap verdi: İnsanlar ona muhtaç olurlar, o ise insanlara muhtaç olmaz. O insana ihtiyacını bildirmez.” Cübbeli ne diyor; “Gelecek, beni Mehdi kabul edin, ben Mehdiyim diyecek. Göster bakalım bir keramet diyecekler” diyor. Ne hadlerine, ne hadlerine. Öyle bir konu yok. “Her görevi Mehdi üzerine alır ve zayıfa, düşküne yardım eder." Yani durumdan vazife çıkartmak. Durduk yere kendine konu çıkartır Mehdi (as). Bak “her görevi Mehdi üzerine alır ve zayıfa, düşküne yardım eder” (M. Muhyiddin Arabi, Futuhat-El Mekkiye, 366. Bab)

“Hz. Hüseyin (ra)’a soruldu. İmam Mehdi (as) hangi alametlerle bilinir? Şöyle cevap verdi: ‘Gönül rahatlığı ve vakar, ağır başlı ve heybetli oluşu ile helal ve haramı çok iyi bilmesi ile tanınır’” diyor. Alamet istiyorsanız size alamet, diyor inşaAllah. “Mehdi (as) zalime karşı hakkı müdafaa edecektir. Hatta zalim bir insanın azı dişinde olan haksız bir lokmayı bile ondan çekip alacak ve sahibine iade edecektir.” Bu tabii teşbihle anlatılıyor. Hani derler ya “lokma kalmaz” o anlamda, en ufak bir haksızlık yapmayacak. “Zamanın inkitada uğradığı, sistemlerin değiştiği bir dönemde Mehdi (as) denilen bir adam gelecek ve ihsanı bol ve güzel olacak”, bol bol ihsanda bulunacak. (Kitab-ül Burhan’dan)

“O, fitnelerin zuhur ettiği bir zaman aralığında gelecek ve ihsanı karşılıksız olacak." Allah rızası için dağıtıyor. Yani bir şey ihsan ettiğinde onun karşılığında bir şey ihsan etmiyor. “Ahir zamanda Mehdi (as) olacak, malı sayıp hesap etmeden taksim edecektir” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 15)

“Ümmetimden Mehdi vardır. İnsanlar ona gelecek ve ‘Ey Mehdi. Bana mal ihsan et, bana mal ihsan et’ diyecek; Mehdi (as) da onun esvabını taşıyabildiği kadar dolduracaktır.” (Tırmizi, Fiten, B. 53)

“O yeryüzünü adaletle ve nesafetle doldurur. Arz nebatatını çıkarır, gök de yağmurunu yağdırır.” Ama önce yağmurlar kesilecek, rivayette var. Sonra bollaşacak. Bak şimdi bollaştı. “Ümmetim daha önce görülmemiş biçimde nimetlendirilir.”

OKTAR BABUNA: Hocam siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah; Peygamberimiz (sav)’in verdiği bu müjdelerle Mehdi (as)’ın bugün ve yarın çıkmasını ister insan. Değil yüzyıllar sonrasına atmak, böyle bir dönemi yaşamak, böyle verilen müjdeleri yaşamak için insan yarın olmasını ister inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii Cübbeli yüzyıllar sonrasına ertelemek istiyor. Onun ertelemesiyle Allah nurunu durdurmaz. İnşaAllah. “O Mehdi güzel bir delikanlıdır. Güzel yüzlüdür. Yüzünün nuru, başına ve saçlarının siyahına kadar yükselir.” Mehdi (as) kafası traş edilmiş bir insan değil. Saçları olan bir insan. “Saçlarının siyahına kadar yükselir” diyor inşaAllah. (Mehdilik ve İmamiye, s. 153 /İkdüd Dürer'den)

“Yüzü parlayan yıldız gibi nurludur.” “Yüzü gökyüzünde parlayan yıldız gibidir.” “O (Mehdi), orta boylu ve güzel yüzlü bir gençtir.” “Yüzünün nuru, saçının, sakalının ve başının siyahlığı üzerine gün gibi parlar ve ona yücelik verir.” Demek ki saçı da var, sakalı da var inşaAllah. Aynı mealde çok fazla hadis var alt alta. Ben sadece ilgili olan kısımları veriyorum. “Mehdi (as)’ın omzunda Peygamber Efendimiz (sav) gibi bir alamet bulunacaktır.” Peygamberimiz (sav)’in alameti gibi alamet bulunacaktır. Sol kalp hizasında, sol tarafında bir ben olacaktır Mehdi (as)’da. Bir de ikinci bir ‘et beni’n den bahsediliyor. "Birinde mersin ağacının yaprağı gibi, diğerinde reyhan ağacının yaprağı gibi" diyor. Her ikisinin de üç boyutlu bir ben olduğu, “ona yakın bir bendir” diyor. Mehdi (a.s )’da bunu göreceğiz inşaAllah.

“Cismi, İsrail cismidir. Hz. Mehdi (as)'ın boyu posu sanki Ben-i İsrail ricalindedir.” (El-Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 36 29) Yani onlar gibi heybetli ve acar, gösterişli.

“Hz. Mehdi’nin bedeni İsrailidir.” İsrailli bir insan gibi görünümü. (Ukayli, En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi’nin Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal’.) Bu eserde; “(Dış görünüşü) sanki İsrailoğullarından bir insana benzemektedir.” Çok fazla bu konuda rivayetler, ben onları geçiyorum.

“Mehdi, orta boylu olacaktır.” (El-Kavlu’l Muhtazar)

“İri gövdelidir” diyor. Yani zayıf değil bakın, iri gövdelidir. “O alnı açık, karnı büyük” karnı da büyük. Bak iri gövdeli ve karnı büyük. “İki uyluk arası açık...” “Uylukları da geniş…” (El Mehdi, el Muhtazar, sayfa 13)

“İki uyluk arası açıktır” diyor yine başka bir eserde. (El Mehdi El Muhtazar’da)

“Hz. Mehdi, Hz. Hasan (ra) soyundandır. Bacakları aralıklıdır” yani uylukları geniş olduğunu belirtiyor. “Onun alnı geniştir. Yeryüzünü adaletle dolduracak ve malı bol bir şekilde dağıtacaktır.” “O alnı açık, karnı büyük, iki uyluk arası açıktır” diyor. (İmam El Mehdi El Muhtazar, sayfa 13)

“Alnı açık” alnı açık ile ilgili çok fazla hadis var. Ama ensesine kadar açık anlamında değil, normal alnı açık. Bizim anladığımız anlamda alnı açık. Geniş alınlı evet. “Bir özelliği de yürürken uyluklarının açık ve birbirinden uzak olmasıdır” dışa doğru basıyor adımları, dışa dışa. (El-Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar)

30- 40 yaşları arasında vazifeye başlıyor, İstanbul’daki zuhur tarihi bu. Çok fazla hadis var. “Sakalı sıktır” diyor, sakalı ile ilgili çok fazla hadis var. “Onun alnı geniş burnu ise ince olacaktır” “O açık alınlı küçük burunludur.” Cübbeli onun burnunu da değiştirmeye kalktı. Cilt rengini de değiştirmeye kalktı. Yapılı olmasını, iri olmasını da değiştirmeye kalktı. Halbuki boydan boya; “karnı geniştir” diyor, “omuzları geniştir” diyor, “vücudu geniştir, beni İsrail gibidir” diyor. Mesela, “o alnı açık, karnı büyük, iki uyluk arası açık” diyor. Çok açık ifadeler. “O açık alınlı, küçük burunludur” diyor Kıyamet Alametleri’nde. “O açık alınlı ve ince burunludur.” (Süneni Ebu Davud)

Berzenci’de yine “O açık alınlı, küçük burunlu” diyor. “Kaşı kavislidir.” Mehdi (as) kaşları arası açık...” (Mehdi El Muhtazar, sayfa 41).

“Dişleri parlak olacaktır.” (El-Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar)

Yine “Mehdi (as) gür sakallı, ön dişleri parlak” konuştuğunda yüzüne baktığında ön dişleri göründüğü için oradan anlıyoruz. Evet, onun zamanında ömürler uzayacak. Hakikaten gazete haberlerine bakın, insan ömürleri sürekli uzamıştır. 2. Dünya Harbi’nden sonra mesela 1800-1900’lerden sonra sürekli uzamaya devam ediyor. Mehdi (as) devrinde en uzun şekle gelecek, inşaAllah.

"Yeryüzü emniyetle dolacak" diyor. "O denli olur ki uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve bir damla kan bile akıtılmaz. Dünya adeta asr-ı saadet devrine geri döner." (Nuaym b. Hammad, K. Fiten, Suyuti, Cilt 2, sayfa 77.)

“Zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır.” Evet, çok fazla hadis var. Bu Ahir Zaman Gerçekleri satılıyor değil mi piyasada? Yoksa da basılsın. Şey de var ama, bu kitap bayağı güzel. Özet olarak verilmiş, Ahir Zaman Gerçekleri. Tavsiye ederim. Çok ucuz.

Oktar anlat bir şeyler.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Bir iman hakikati var, meyve resimleri var. Nasıl uygun görürseniz.

ADNAN OKTAR: Bakayım, meyveleri bir göreyim önce. Bunları Darwinistler “tesadüfen oldu” diyorlar. Kokusu da tadı da rengi de kıvamı da, besleyeciliği de. Tamamen tesadüfler sonucu oluştu, diyorlar.

OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım, Allah bir ayette “Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.” diyerek dikkat çekiyor Allah inşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Armut da ne deveci armutu mu nedir o çok güzel bir şeye benziyor. Üzüm de çok mükemmel tadı olan bir meyve. Armut da öyle, besleyiciliği... Neler var bu meyvelerin içinde?

OKTAR BABUNA: Antioksidan var, bütün vitaminler var.

ADNAN OKTAR: Nedir bu antioksidan?

OKTAR BABUNA: Antioksidan; zararlı maddeler oluşuyor, kimyasal maddeler onları etkisiz hale getiren özel moleküller bunlar ve kanseri engelliyorlar. Çünkü bu maddeler kanser gibi rahatsızlıklara neden oluyorlar, genler üzerinde yaptıkları değişikliklerle bunları engelleyerek kanser oluşmasını engelliyor o meyvedeki bu antioksidan madde. Mesela domateste var, üzümde var bu şekilde, üzümün çekirdeğinde var. Bazı meyvelerde var bu şekilde.

ADNAN OKTAR: Yani insanı dinç ve genç hale getiriyor, vesile oluyor inşaAllah. Başka?

OKTAR BABUNA: Vitaminler var.

ADNAN OKTAR: Hangi vitaminler?

OKTAR BABUNA: Bütün vitaminler A, B, C, D, E diye olduğu gibi var.

ADNAN OKTAR: D vitamini yok meyvelerde. Meyvede olmaz. Tereyağında olur, karaciğerde olur, yumurtada vardır. Ama bunları da tavsiye etmem. Kolestrolü çok yüksek yiyecekler, onun için D vitamini almak isteyen balık yağı içebilir yahut güneşlenecek.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. Beyazını yiyebilirler mi yumurtanın?

ADNAN OKTAR: Tabii beyazını yiyebilirler. Sarısını yemesinler. Çok eser miktarda zeytinde vardır D vitamini, çok eser miktarda. İnşaAllah. Meyvelerde olmaz. Ama diğer vitaminlerin hepsi var.

OKTAR BABUNA: Elementler var.

ADNAN OKTAR: Hangi elementler?

OKTAR BABUNA: Magnezyum, potasyum.

ADNAN OKTAR: Kalsiyum, çinko, bakır. Neye yarıyor kalsiyum?

OKTAR BABUNA: Kalsiyum kemikleri güçlendiriyor. Sinirlerde iletiyi sağlıyor. Kaslarda da etkili, kas iletisinde. Dolayısıyla güçlenme sağlıyor vücutta.

ADNAN OKTAR: Bir de bu meyvelerin bir özelliği vücutta pH dengesini olumlu hale getiriyor. Vücut savunmasını güçlendiriyor. O yönden çok faydalı, evet.

OKTAR BABUNA: Şekeri düzenliyor.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Vücuda faydalı, güzel bir şeker üretiyor. Meyve şekeri. Parlaklıkları değil mi böyle, kokuları, tatları... Bak limon C vitamini küpü, inşaAllah. Bu ne, Frenk üzümüne benziyor. Frenk üzümü, evet. Mis gibi tabi; kavun, karpuz, çilek... Darwinistler bunu ahirette anlatacaklar. Cenab-ı Allah soracak nasıl tesadüfen olduğunu, her meyveyi tek tek soracak Allah. Kirazın nasıl tesadüfen olduğunu anlatacaklar, kavunun, karpuzun, üzümün, bütün yiyeceklerin yani baklagillerin, buğdayın, hepsinin nasıl tesadüfen olduğunu anlatacaklar. Bütün hayvanların, bitkilerin... Çiçeklerin, kelebeklerin, kuşların, arının, örümceğin nasıl tesadüf olduğunu tek tek anlatacaklar yani bu dünyadaki gibi cesur olamayacaklar ama.

SUNUCU: Hocam Mehdi (as) ile ilgili bir izleyicimizin sorusu var, dilerseniz. “Selam sayın Adnan Bey”.

ADNAN OKTAR: Aleykum selam.

SUNUCU: Azeri bir izleyicimiz bu, kendi şivesiyle, Azeri Türkçesi ile yazmış soruyu. O şekilde okuyayım mı?

ADNAN OKTAR: Evet, evet çok güzel.

SUNUCU: “Benim ismim Elvin soyadım Kurbanov. Sizin izleyicilerinizdenim. İki sorum olacak: Siz Hz. Mehdi (as)’ın annesinin ismini söylemiştiniz. Azeri izleyecilerinizi malumatlandırabilir misiniz? Hz. Mehdi (as)’ın milliyeti belli midir? Yani Türk mü, Arap mı, Azeri mi? Burası çok meraklıdır. Önceden size minnettarlığımızı bildiriyorum. Allah sizi korusun” demiş.

ADNAN OKTAR: Azerbaycan’da yani on binlerce kardeşimiz var, maşaAllah muntazam takip eden. MaşaAllah. Mehdi (as) tabii ki Peygamberimiz (sav)’in soyundandır. Davut (as) soyundandır. Aynı zamanda Ben-i Adnan’dır. Yani Ben-i Adnan soyundandır. Resulullah (sav)’in soyundandır. Seyittir tabii ki. Dolayısıyla da Arap kökenlidir tabii. O yönüyle Arap kökenlidir inşaAllah. Annesinin ismi, onu söylemeyeyim. “Hz. Mehdi (as)’ın annesinin ismini söylemiştiniz. Malumatlandırabilir misiniz” çok güzel. Evet, milliyetini sormuşlar bir de annesinin ismini sormuşlar. İki şeyi soruyorlar, evet. Annesinin ismi... Ama hadis-i şeriflerde açıkça geçmediği için ben onu söylemedim. O bir şey olarak gelmiş yani, söz olarak geliyor. Hadislerde geçmediği için onu aktarmayacağım. Hadiste geçseydi aktarırdım, inşaAllah. Ama benzeşiyor yani. Benim annemin ismine çok benziyor o yüzden. Şimdi, Cübbeli falan duysa “tamam” der, “ima ediyor” veya “iddia ediyor” diye ortaya çıkacak. Hadis olsaydı söylerdik ama inşaAllah.

Oktar bir şeyler anlatman lazım.

OKTAR BABUNA: Estağfurullah Hocam. Gözü anlatayım mı evrimle ilgili olarak. Darwin’in teorisini yalanlayacak en önemli kriterleri Darwin kendisi veriyor zaten. Mesela diyor ki kitabının içerisinde, Türlerin Kökeni’nde, “Eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkansız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır”. Darwin kesinlikle haklı; bakın şunu söylüyor Darwin; bir organ diyor kompleks bir organ basamak basamak oluşamaz. Yani bir parçası olacak, sonra ikinci parçası eklenecek sonra üçüncü. Bu gösterilirse diyor olamayacağı diyor, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır. Tam da böyle dediği gibi. Göz mesela, göz görüyorsunuz burada, insan gözü yeryüzündeki en iyi kameralardan çok daha mükemmel. Yani mükemmel bir netlikte görüyoruz.

ADNAN OKTAR: Mükemmeliklerini anlat.

OKTAR BABUNA: Evet, baktığımız anda net görüyoruz. Üç boyutlu, her kameradan, her görüntüden çok daha net bir görüntü görüyoruz. Renkler pırıl pırıl. Aynı şekilde nereye baksak anında odaklanabiliyor. Dünyada teknolojik olarak hiçbir alette bu özellik yok ve 40 parçadan oluşuyor. Yani gözün merceği, korneası, kirpiklerimiz, gözyaşı bezleri hepsinin tamam olması gerekiyor. Bunların bir tanesi bile eksik olduğu zaman... Mesela bütün göz var. Sadece gözyaşı bezi yok, olmuyor. Göz görmüyor. Hepsi var, mercek eksik, olmuyor. Hepsi var, kornea eksik, yine olmuyor. Retinasında en ufak bir proteinin eksikliğinde göz yine görmüyor. Dolayısıyla Darwin’in dediği gibi basamak basamak, ilkelden karmaşığa doğru oluşmuş kesinlikle olamaz. Göz tamamıyla mükemmel ve bütün parçaları eksiksiz olarak işlev gördüğü zaman görebiliyor. Bu da tabii yaratılmış olduğunu kesin kanıtlar. Hatta Darwin’in zamanında gözün moleküler biyolojisi bilinmiyordu. Şimdi gözün moleküler biyolojisi o kadar karmaşık ki bakın biliyorsunuz fotonlardan oluşuyor ışık. Milyonlarcası her an gözümüze geliyor fotonların. Gözle görülmeyecek kadar çok çok küçük partiküller bunlar. Işığın küçük partikülleri. Bir tane foton, bu trilyonlarcasından bir tanesi. Bakın proteinlerden birine geldiği zaman Rodopsin denilen protein onun şeklini değiştiriyor, başka bir şekle sokuyor. Bu yeni şekille diğer proteine bağlanabiliyor. Daha önce bağlanamıyor. İkisi birlikte üçüncü bir proteine bağlanıyorlar. Üçü birlikte dördüncüye bağlanıyorlar ve hücrenin içerisindeki tuzun oranını düşürüyorlar. Bakın bunu canlı olarak gösterelim şimdi animasyonlu. Bir foton geldi. Rodopsin’in şeklini değiştirdi. O zaman ikinciye bağlanabiliyor yeni şekliyle. Onun şekliyle bir değişiklik oldu. Üçüncü proteine bağlanabiliyorlar domino taşı gibi. Üçü birlikte dördüncüye bağlanabiliyorlar bu sırayla. Bakın tuzlar azaldı hücrenin içerisinde. Şu yeşil yuvarlaklar tuzları remzediyor. Onlar azaldığı için elektrik sinyali oluşuyor ve biz görebiliyoruz. Bakın bu reaksiyonlar ne kadar bir sürede oluyor biliyor musunuz? İki pikosaniye- üç pikosaniye içerisinde. Bir pikosaniye saniyenin trilyonda biri. Yani bu bir saniye içerisinde oluşan reaksiyon sayısı yüz milyarlarca. Gözümüzde her an yüz milyarlarca reaksiyon oluşuyor. O kadar mükemmel bir sistem ki bu, en ufak bir eksiklikte bir tane amino asidini değiştirin bu proteinlerden herhangi birinin, bütün göz çöküyor, görmüyor. Bu da tabii yaratılmış olduğunun kesin kanıtı. Göz mükemmel olarak var olduğu zaman görebiliyor.

ADNAN OKTAR: Aslında sırf şu konuyu bir Darwinist tam anlamıyla kavramış olsa, hem Allah’a tam anlamıyla inanır hem de Darwinizm’in olmayacağına kesin kanaati gelir. Yani gözün çok küçük bir detayını anlattı şu an Oktar. Yani çok küçük bir detayı. Böyle binlerce detaydan oluşuyor göz. Kimyasal reaksiyonlar. MaşaAllah.

OKTAR BABUNA: Ayrıca dediğiniz gibi yani bir tek göz de yeterli değil. Gözü beyne bağlayacak sinir kabloları gerekiyor, görme merkezi gerekiyor. Ayrıca bugün bildiğimiz beyin içerisinde sırf görme ile ilgili 27 ayrı merkez görevli, görme merkezinin dışında. Çünkü gözün hareketleri var, göz merceğinin odaklanması var. Bütün bu detayların değerlendirilmesi var. Köşeleri ayrı yer değerlendiriyor, şekilleri ayrı yer değerlendiriyor. Derinliğe başkası bakıyor, hareketleri başka merkez algılıyor beyinde. Dağınık olarak var bunlar görme merkezini dışarısında. Bunların birinin bile eksikliği olamayacağına göre hepsinin Allah tarafından kusursuz olarak yaratılmış olması gerekir. Bu da yeterli değil. Ona kan gerekiyor, kanı pompalayacak kalp gerekiyor. Oksijen gerekiyor, hemoglobin molekülü, alyuvarlar gerekiyor. Çeşitli hormonlar görev alıyor. Sinir sistemi gerekiyor, damarlar gerekiyor, organların tamamı gerekiyor, karaciğer gerekiyor. Yani gerekiyor da gerekiyor böyle. Binlerce sayabilirsiniz bunun gibi. İç içe geçmiş sistemler. Görme Mucizesi kitabı var Hocamızın. Dünyanın 200 ülkesinde 60’ın üzerinde dilde okunuyor Hocamızın eserleri maşaAllah. Hatta arkadaşlar bir kere bir adaya gitmişler Hocam. Bir konferansa gitmişlerdi Endonezya’ya. Yerlilerin yaşadığı. Bu yıllar önce olan bir şey. 2002 yada 2003’lü yıllarda. Bir adaya götürüyorlar. Yerliler var hakikaten. Ormanın içerisinde bir yerde böyle. Gittiklerinde Hocamızın kitaplarını tanıtmaya çalışıyorlar, hepsi biliyorlarmış. Orada da internet varmış. İnternetten okuyorlarmış Hocam sizin kitaplarınızı adadaki yerliler.

ADNAN OKTAR: O Kiswahili mi ne, bir şey dilleri. 60’ın üzerindeki dil. Ben hiç yani İngilizce, Fransızca, Almanca ben onları biliyordum da, ben böyle garip dilleri hiç bilmiyordum. Onlara da çevrildi maşaAllah. Gönüllü çevirenler var maşaAllah, elhamdülillah.

Bir ayet okuyayım. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Bir şeyi dilediği zaman O’nun emri -yani Cenab-ı Allah’ın emri- yalnızca ‘Ol’ demesidir, o da hemen oluverir.” diyor Cenab-ı Allah. Demek ki evrimle olmuyor. Bir anda olur, diyor Allah. “Hayır sen bu muhteşem yaratılışa ve” şeytandan Allah’a sığınırım. “ve onların inkarına şaşırdın kaldın. Onlar ise alay edip duruyorlar” diyor. Biz mesela hayvanların, bitkilerin, gözün yaratılışına şaşırıp hayretler içinde kalıyoruz. Bir de onların inkarına şaşırıyoruz. “Onlar ise alay edip duruyorlar” diyor Allah ayette. Maymunlar da öyle çok neşeleniyorlar, zıplayıp hopluyorlar falan. Kendince böyle elleriyle gösteriyor maymun böyle ilginç bir şey oldu mu, gülüyorlar böyle ayaklarına vurarak. Biliyorsun, görmüşsündür. Bir dakikamız olduğuna göre napıyoruz, bitiriyor muyuz? Allah milletimize bereket, huzur, güzellik versin, neşe versin, salihiyet versin, iyilik versin. Türk İslam Birliği’nin oluşması için herkes var gücüyle gayret etsin. Her yere dilekçeler yazsınlar, internet siteleri oluştursunlar. Adım adım geliyor. Ben sözümden hiçbir zaman için dönmedim biliyorsunuz. Dediğimin doğru olduğunu görecekler inşaAllah.