Mossat ve Diğer Gizli Servisler

Mossad, operasyonlarını yalnızca kendi bünyesi içinde sürdürmez. Dünyadaki pek çok ülkenin gizli servisi Mossad'a yardım etme durumunda bırakılır. Çoğu zaman bu ülkelerdeki localar, Yahudi lobileri ve finansörler, söz konusu gizli servisleri Mossad'la ortak çalışmaya iter. Sonuçta Mossad, kimi zaman zorla da olsa bu istihbarat örgütlerini maşa olarak kullanabilmektedir.

Mossad, KGB'ye Nasıl Sızdı ?

(Solda) Ben Gurion'un danışmanı Aman şefi İsrael Beer, KGB'de çalışarak KGB'nin bilgilerini Mossad'a vermişti. (Sağda) KGB sırlarını CIA'e taşıyan Yahudi ajan Levchenko.

"KGB'nin etkin pozisyonlarındaki Yahudi ajanlarına en iyi örnek, İsrail Başbakanı Ben Gurion'un baş danışmanı Israel Beer'dir. Siyonist teşkilatın ilk günlerinde tanınmış bir isim olan Beer, Haganah'ın üst düzeydeki askeri komutanlarındandı. 1950'de politik kariyerine başladığında askeri ve istihbarat örgütleriyle yüksek düzeyli ilişkisine devam etmekteydi. 1968'de ölümünden önce İsrail'in en iyi şekilde çıkarlarını gözettiğini söyledi." (The Middle East International, Ocak 1982)

"Israel Beer 1948-49 Aman şefi, Mossad şefi Isser Harel'in önemli yardımcısı." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melmon, sf.8)

"KGB-Mossad arasındaki bağlantı Yahudi örgütleri aracılığıyla da kurulmaktaydı:

"B'nai B'rith ve KGB arasında en güçlü ilişki B'nai B'rith'in Başkanı Kenneth Bialkin'den geçer.

Bialkin zamanında B'nai B'rith'le KGB arasında yakın ilişkiler olmuştu." (Les Professionnels de L'Anti-Racisme, Yann Moncomble, sf.252)

Mossad, dünyanın tüm gizli servislerine olduğu gibi KGB'ye de sızmıştı. Buna bir başka çarpıcı örnek de SSCB'de yaşayan KGB ajanı Yahudi Levchenko idi:

"Stanislav Aleksandrovich Levchenko, Yahudi bir KGB ajanı." (KGB, The Hidden Hand, John Barron, sf.55)

"1981 Ağustosu'nda KGB Yüzbaşısı Levchenko askeri mahkeme tarafından ihanetten suçlu bulundu. KGB suçunu gizli tuttu." (KGB, The Hidden Hand, John Barron, sf.48)

Levchenko, KGB içinde oldukça aktif ve önemli bir role sahipti:

Natan Sharansky, dönemin başbakanı Şimon Peres ile birlikte.

"Önceleri Levchenko KGB 'de ideal bir görevli gibiydi. KGB, Levchenko'yu Japonya'ya yolladı. Çünkü Japonya endüstriyel yönden çok gelişmişti. Bu amaçla Japoncayı çok iyi konuşan Levchenko'yu kullandılar. Moskova Üniversitesi'nin yabancı diller bölümünde yaptığı araştırmalar sonucunda ve birkaç kez Japonya'ya giderek Japoncayı çok iyi öğrenmişti. Sovyet Barış Komitesi'nde ve Afrika-Asya Dayanışma Komitesi'nde çalışarak zeki bir propagandacı olduğunu göstermiş ve yabancıları da etkileyebileceğini kanıtlamıştı. Moskova Radyosu için çeviriler hazırladı. Novoye Vremyo dergisinde makaleler yazdı. KGB onu karizmatik görüntüsüyle de etkili olduğu için diplomatik yemekler gibi organizasyonlarda kullandı." (KGB, The Hidden Hand, John Barron, sf.50)

"Levchenko, Tokyo'daki ABD istihbaratçılarıyla bağlantı kurdu. Daha sonra Tokyo üzerinden ABD'ye kaçtı. Karargahlarda, FBI ofislerinde, CIA'in saklı konferans salonlarında, Hava Kuvvetleri üslerinde, Ulusal Savaş Koleji'nde, Kongre'de, Beyaz Saray'da Levchenko KGB hakkında konuştu. Levchenko disiplinli bir tempoyla haftanın her günü 12 saat CIA'e bilgi verdi." (KGB, The Hidden Hand, John Barron, sf.182,194)

Dünyadaki tüm terör örgütlerini silahlandıran Yahudi Henri Curiel de KGB'de yıllarca aktif görev alarak bu bilgileri Mossad'a aktarmıştı. Sharansky, 1977 yılında Sovyet gizli belgelerini CIA ve Mossad'a sızdırmıştı. Yahudi Sharansky Siyonizm konusunda uzun yıllar militanca mücadele etmişti.

"Sharansky şu anda İsrail'in BM temsilcilerinden biri." (Şalom, 8 Şubat 1989)

Ayrıca Amerika uzmanı Sovyet tarihçi Nikolai Yakovlev, "CIA'in Hedefi SSCB" adlı kitapta ünlü Rus nükleer fizikçi Saharov ve karısı Yelena Bonner'in Yahudi olduğunu ve uluslararası Siyonizme hizmet verdiğini detaylı olarak anlatmaktadır.

KGB'nin En Ünlü Ajanı Kim Philby de Mossad'ın Emrinde

KGB'nin amblemi

"KGB'nin ünlü ajanlarından Kim Philby, KGB-Mossad görüşmelerinde kanal oluşturuyordu. Karısının Litzi Friedmann adında bir Yahudi olması da, Kim Philby'nin gizlice İsrail amaçlarına hizmet ettiği düşüncesini güçlendiriyordu. Mossad, Philby'e İngilizler tarafından arandığını haber veriyor ve ona yardım ediyordu." (Israel's Most Secret Service Mossad, Ronald Payne, sf.178)

"Philby'nin eşi 'Siyonist' Litzi Friedmann'dı." (The World Order, A Study in the Hegemony of Parasitism, Eustace Mullins, sf.96)

"OSS ve CIA için İngiliz bağlantısı olan Kim Philby de İspanya Sivil Savaşı'nda meşhur olmuştu... 1943'te Viyana'da Komünist-Siyonist ajan Litzi Friedmann ile evlendi. Evliliğindeki şahidi Teddy Kollek'di. Kollek, İsrail teröristlerinin mali desteğini sağlıyordu. Şimdiyse Tel Aviv'in Belediye Başkanı'dır.

Sovyet köstebeği olarak çalışan Philby 1934'te Hitler taraftarı dergi (Anglo-German Fellowship'i) yayınlamak için Schroder Bank'tan para almıştı. Times daha sonra onu İspanya'ya iç savaşı yazmaya gönderdi... Philby orada General Franco'yla görüştü... 1940'da İngiliz SIS'e alındı. 1949'da Philby, CIA ve FBI ile SIS bağlantı görevlisi olarak Washington'a gönderildi. J. Edgar Hoover (mason, FBI şefi) sık sık CIA'den James Angleton ve Philby ile Harvey's Restaurant'ta öğle yemekleri yiyordu. Roma'da CIA şefi iken Angleton, Siyonist teröristler Teddy Kollek ve Jacob Meridor ile yakın olarak çalıştı ve sonradan CIA'in İsrail masasının şefi oldu. Amerikan vergi mükelleflerince finanse edilen uluslararası Mossad Casusluk operasyonunu kurmak için Philby'ye yardım etti." (The World Order, A Study in the Hegemony of Parasitism, Eustace Mullins, sf.102)

"Philby'nin Sovyet ajanı olduğundan şüphelenildiği halde CIA ve FBI'ın çok gizli dosyaları ona gösteriliyordu. 1984'te Tad Szulc, Washington Post'ta Philby'nin hiçbir zaman Sovyet ajanı olmadığını fakat CIA kaynaklarına göre üçlü bir ajan olduğunu yazıyordu." (The World Order, A Study in the Hegemony of Parasitism, Eustace Mullins, sf.103)

Alman Gizli Servisi BND-Mossad Bağlantısı

Alman gizli servisinden Yahudi Markus Wolf.

Henry Coston'un "La Fortune Anonyme et Vagabonde" kitabının 204'üncü sayfasında Gladio'yu kuran Rockefeller ile KGB arasındaki bağlantı böyle ifade ediliyor...

Alman Gizli Servisi BND'nin Mossad ile olan bağlantısını, bu servisin 30 yıla yakın şefliğini yapmış olan Yahudi asıllı Markus Wolf açıkça ifade etmektedir:

"Doğu Almanya İstihbarat Servisi'nin başında 1958'den 1987'ye kadar Markus Wolf bulunuyordu. Soğuk Savaş'ın bu en gözde casusu, Batı Almanya'da ve diğer NATO ülkelerinde yüzlerce ajan yetiştirdi. Almanya birleştiği zaman, Wolf tutuklanmaktan kurtulmak için Moskova'ya kaçmıştı. Geçen ay Almanya'ya döndü, şu anda Berlin'de yaşıyor. Alman Hükümeti'nin kabul ettiğine göre Federal İstihbarat Servisi, tarım malzemesi adı altında İsrail gizli servisi Mossad'a askeri malzeme yollamış. Bu sizi şaşırttı mı?

Wolf: Hayır, sayılmaz. İyi biliriz ki Federal İstihbarat Servisi (BND) ile Mossad arasında yakın bir iş birliği vardır. Mossad'dan BND'de, BND'den de Mossad'da delegeler vardır." (Newsweek, 11 Kasım 1991)

"Markus Wolf kendisinden sonraki BND şefi Klaus Kinkel ile beraber Mossad delegeleriyle görüşmeleri sürdürüyor." (Der Spiegel, 1991, sayı 43)

Yahudi şef Markus Wolf'un Başkanlığında Alman gizli servisi BND, Münih Olimpiyatları'nda İsrailli sporcuların öldürülmesi, Margaret Thatcher'e suikast girişimi, Beyrut'ta 17 CIA ajanının öldürülmesi gibi birçok olaya karışmıştır.

Mossad'la Alman İstihbarat Teşkilatı BND'nin iş birliğini gösteren bir gazete haberi.

"Üç yıl önce, Avrupa'nın en gelişmiş casusluk örgütünün başkanı olarak emekli olan, Doğu Alman usta casus Markus 'Misha' Wolf'un başlıca uluslararası terör saldırılarında suç ortağı olduğu sanılıyor.

The Post gazetesi, yayınlanan bir köşe yazısında casus Wolf'un şu olaylarla ilişkisi olduğunu iddia etti: 1972 Münih Olimpiyatları'nda İsrailli atletlere karşı düzenlenen Kara Eylül saldırısına silah sağlanması, Margaret Thatcher'i öldürmek için Brighton Grand Hotel'in IRA tarafından bombalanması, 1983'te Beyrut'taki Amerikan Konsolosluğu'nda 17 CIA ajanının öldürülmesi.

Yahudi asıllı olan Wolf, bir kitap yazmak için yakın geçmişte Doğu Berlin'den Moskova'ya gitmişti. Batılı istihbarat kaynaklarına göre gerçekte Wolf, Mikhail Gorbaçov tarafından KGB'nin yeniden düzenlenmesi için Rusya'ya çağrılmış bulunuyor. Batılı kaynaklara göre, Sovyetler bir KGB generali olan Wolf'u ve Batı Alman kuruluşlarına yerleştirdiği 'adamlarını', Birleşmiş Almanya'yı NATO'dan çıkarmak için kullanmayı planlıyor.

Doğu Almanya'da reform hareketlerinin lideri olmasına rağmen, birçok Doğu Alman, Wolf'un şimdi resmen dağılmış olan Alman gizli polis örgütü 'Stasi' ile ilişkisini göz önüne alarak, kendisinin gerçek amacı konusunda kuşku duyuyorlardı." (Şalom, 23 Mayıs 1990)

Hitler'in generallerinden Gehlen de Mossad ile yakın bağlantı içindeydi. Günümüzde Almanya'daki kontrgerilla hareketinin adı da "Gehlen Hareketi"dir.

Bu arada BND, pek çok istihbarat örgütünün Mossad'a yaptığı"hizmeti" de yapmış, İsrail aleyhtarı tutukluları "sorgulanmaları" için Mossad ajanlarının eline vermiştir.

"1979'da Almanya'da bir skandal ortaya çıktı. Bu skandal Der Spiegel'de açıklandı. Buna göre İsrail ajanları Alman hapishanelerine alınıp, rahatlıkla Filistinli mahkumları sorguya çekebiliyorlardı. Hıristiyan Demokrat Partisi Başkanı Franz Joseph Strauss da bunu basın toplantısında teyit etmişti. BND ve Mossad ilişkileri Camp David'den sonra daha da kuvvetlenmiştir." (The Middle East International, Eylül 1981)

BND-Mossad ilişkisinin kilit isimleri arasında eski Nazi subayları da vardı:

"BND Başkanı, eski Nazi subayı Gehlen de Mossad'la sıkı iş birliği içindeydi. Gehlen, Alman gizli servisi BND'nin başında bulunduğu sürece BND ile Mossad arasında etkin bir iş birliği vardı. Mossad Almanlarla yaptığı bu iş birliğine karşılık Alman cezaevlerinde bulunan Mossad aleyhtarlarını sorguladı." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melmon, sf.57)

"BND Başkanı Gehlen emekli olunca, yerine Gerhard Wessel geçti. Gerhard Wessel de Gehlen gibi eski bir Nazi subayıydı. Daha sonraları BND'ye yeni genç isimler de katıldı. Fakat Siyonizm ile iyi giden ilişkiler hiç bozulmadı. Eski Nazi ajanlarının İsrail'i güçlendirmeye yardım etmesi böylece sürüp gitti." (The Middle East International, Eylül 1981)

Mossad'ın üst düzey iki Alman ajanı Wolfgang Lotz (solda) ve Manfred Morstein.

Almanya'da kontrgerilla hareketinin adının da "Gehlen Hareketi" olması son derece dikkat çekicidir. BND'nin bağlantıları, Siyonist finans lobisi Trilateral ve Rockefeller'a kadar uzanıyordu:

"BND'den Gehlen, 1955 yılındaki Bilderberg toplantısına da katıldı." (Les Vrais Maitres Du Monde, Gonzales Mata, sf. 26)

Manfred Murstein da Mossad adına BND'de faaliyet gösteren Mossad'ın üst düzey ajanlarındandı:

"Manfred Murstein takma adlı Mossad ajanı BND'de çalışıyor. Yıllarca Monzar Al Kassar adlı uyuşturucu ve silah kaçakçısını Mossad adına takip ediyor. Saddam Hüseyin'in gerektiğinde öldürülmesi için yapılan planlardan biri Murstein'a ait. Plan şöyle: Saddam Hüseyin'e yakın bir kişiyi para karşılığı ya da tehditle ayarlayıp Saddam'ın odasının planı istenecek. O kişinin haberi olmadan üstüne patlama gücü yüksek olan patlayıcı yerleştirilecek. Sığınağın tesisatını yapan Alman şirketiyle anlaşılıp bu bombanın ateşlenmesi ayarlanacak.

BND'den Ghunter (Yahudi), David Rockefeller yönetimindeki Trilateral Komisyonu'nun kurulmasında yer aldı." (Wiener, 2 Şubat 1991)

Fransız Gizli Servisi "SDECE" ve Mossad

Daha önce de vurguladığımız gibi, Mossad, dünyadaki hemen her istihbarat örgütünü kendi amaçları doğrultusunda kullanır. Fransız gizli servisi SDECE'yle olan bağlantıları bunun bir örneğidir:

"İsrail'in Fransız İstihbarat servisi SDECE ile yakın ilişkisi vardır." (Dangerous Liaison, Andrew and Leslie Cockburn, sf.60) (The Middle East International, Eylül 1981)

"Fransız istihbaratı ve ordusu illegal olarak İsrail gizli servisiyle çok sağlam bir ilişki kurmuştur. Fransa-İsrail gizli servislerinin iş birliğinde en büyük pay Albay Haim Herzog'undu. Fransa Devlet Başkanı De Gaulle'ün gizli servisler konusunda en yakın danışmanı Jacques Foccart'ın Yahudi olması SDECE-Mossad bağlantısının gücünü göstermek açısından küçük bir örnek." (The Israeli Secret Service, Richard Deacon, sf.189-192)

"SDECE İsrail Devleti kurulduktan sonra Mossad'ın oluşmasına da yardım etti. 3 ajanlar (İsrail-Fransa-İngiltere) Süveyş Kanalı'nın istilasında çalışıyorlardı. 1961 ortasında Mossad, SDECE'nin güvenilir bir müttefiği haline geldi. General De Gaulle'ün İsrail Başbakanı David Ben Gurion'la dostluğu bunu etkileyen bir faktördü. 1961'de İsrail'i 'dostumuz ve müffetiğimiz' olarak nitelendiriyordu. İsrail'in Dimona'daki Nükleer Santrali, Fransızlarla beraber kuruldu. Fransız gizli servisi SDECE'nin elemanları İsrail'in bu projesine gönülden yardım ettiler." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh)

"1950'li yıllardan beri Fransa ile İsrail arasından su sızmıyor. Fransız Savunma Bakanı Tel Aviv saatine göre yaşıyordu. İki devletin üst düzey görevlilerinin birbirinden saklısı gizlisi yok. İki ülkenin casusları birbirleri için çalışıyorlar. 1956'da Sosyalist Guy Mollet zamanında Fransız hükümetinin içinde İsrail Savunma sorumlularıyla gizlice çalışacak bir bölüm açıldı. Şimon Peres ve yanındaki Mossad ajanlarının Fransa'da Saint Dominique sokağında çalışma yapabilmesi için bir büroları oldu." (Israel Ultra Secret, Jacques Deroy-Hesi Carmel, sf.73)

Mossad-SDECE bağlantısının bir diğer ajanı, P2 Locası'ydı:

"P2 Locasının üyelerinden Miceli, SDECE Fransız gizli servisindendi." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.302)

Yahudi finans lobisi de SDECE'ye el atmış durumdadır:

"(Yahudi) David Rockefeller koruması altındaki Ricard da Fransız İstihbaratı SDECE'dendi." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.89)

"1 Temmuz 1981'de SDECE'nin başına Alexander de Marenches'in yerine Pierre Marion geçer. 14 Temmuz törenlerinden hemen sonra Marion, Tel Aviv'e uçar. Fransız ve İsrail gizli servisleri arasındaki bağı güçlü bir hale getirmek için yapılmıştır bu gezi. Marion, Mossad Başkanı Izak Hoffi tarafından karşılanır." (Israel Ultra-Secret, Jacques Derogy-Hesi Carmel, sf.283)

Mossad'ın İngiliz İstihbarat Servisi MI-6 ile İş birliği

İngiliz gizli servisi de Mossad'ın hesabına çalışan servisler arasında yer almaktadır. Zaten bu örgütün kurucusunun da Siyonist finansör Rothschild olması konuyu açıklayan önemli bir bilgidir:

"Yahudi Lord Victor Rothschild İngiliz İstihbaratı MI-6'yı kurdu." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melmon, sf.91)

"İngiliz istihbarat yüksek düzey yetkililerinden MI-6 bölüm şefi Maurice Oldfield ve Peter Wright, Amerika'da CIA şefi Angleton'un yaptığını İngiltere'de yaptılar. Mossad'la İngiliz istihbaratı arasında sıkı bağlar oluşturdular. Daha sonra Mossad bağlantı subayları MI-6 ile Mossad ve CIA arasındakine benzer bir iş birliği anlaşması imzaladılar. (İsrail'in İngiliz İstihbaratı'nda en önemli adamı Maurice Oldfield, Kudüs Belediye Başkanı Teddy Kollek'e her zaman Siyonizmi benimsediğini söylemişti) Oldfield 1970 yılında MI-6'nın başına geçti ve İngiltere'de her zaman İsrail'in savunucusu oldu." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melmon, sf.92)

Mossad- İspanya Gizli Servisi CESID Bağlantısı

"İspanya'da, 100'den fazla Mossad ajanı çalışmaktadır. İspanya, Mossad'ın operasyonlarını gerçekleştirdiği aktif bir bölge... Mossad İspanya'da en önemli ajanlarını kullandı, göstermelik amaçlarla operasyonlar düzenledi, halen düzenliyor. Sessiz bir şekilde etkili ve güçlü bir teşkilatlanma kurdu. İspanya'da Mossad gayrı resmi bir şekilde çalışıyor ve olayların çoğunda da İspanyol haberalma teşkilatlarıyla iş birliği yapıyor. İspanyol gizli servisi CESID ve Askeri İstihbarat, Mossad'la iş birliği yapıyor. İsrailli casuslar İspanya'da yetkililer tarafından hiçbir takibe uğramamışlardır. Mossad'ın İspanyol gizli servisleriyle yaptığı iş birliği geniş çaplı. Birçok İspanyol askeri, istihbarat görevlisi ve tüm kontra birlikleri eğitimlerini İsrail'de yapıyorlar. Mossad'a bağlı İsrailli diplomatlar İspanya yönetiminde etkili olan partilerle bağlantı kuruyorlar." (Cambio, No 804, 27 Nisan 1987, sf.50)

Ve Diğer Gizli Servisler...

"Mossad Avrupa'da ne isterse yapar; istediklerini gerçekleştirmek için bütün gerekli yardımı ise Avrupa'nın gizli servisleri ve polisten elde ediyorlar." (Cambio, No 804, 27 Nisan 1987, sf.50)

Mossad'ın İtalyan gizli servisi SISMI ile de yakın iş birliği vardır. Bu konuyu İsrail'in İtalya üzerindeki Siyonist emelleri kısmında incelediğimizden burada tekrar ele almayacağız.

"Mossad diğer ulusların güvenlik servisleriyle Kilowatt adlı uluslararası gizli bir gruba katılarak bağlantı kurdu. Bu gruba İtalya, Belçika, Almanya, İngiltere, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, Danimarka, Kanada, Fransa, İrlanda ve Norveç gizli servisleri üye. Mossad'ın ayrıca Portekiz, İspanya ve Avusturya ile de bağlantısı var. Bu ülkelerin birçoğunda Mossad'ın istasyonu vardır. Bu istasyonlar genellikle İsrail konsolosluklarında 'diplomasi 'adı altında operasyonlarını yürütürler." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melmon, sf.153-154)
"Norveç'te yakalanan İsrail ölüm komandoları bu duruma şaşmışlardır. Çünkü İsrail ve Batılı gizli servislerin varlıkları, bir anlaşma gereği İsrail komandolarına sınırsız dokunulmazlık sağlamıştı. Filistinli aydın Wael Zu-alter ve Mahmut Ham Şavi'nin Roma ve Paris'te öldürüldükleri sırada İsrail gizli servis şefi general Zwi Zamir'in de Roma ve Paris'te bulunması yerel gizli servislerin gözünden kaçmış olamaz." (Israel's Sacred Terrorism, Livia Rokach, Son Söz)

Mossad Faaliyetlerine En Büyük Destek:İsrail Dışında Yaşayan Siyonistler

"El-Al Havayolları Mossad'ın tüm dünyada koruyucu örtüsü görevini görüyor. Mossad, El-Al Havayolları'nı o ülkeye rahatlıkla sızmak ve gerekli istihbarat için paravan olarak kullanır.

Mossad'ın Politik Hareket ve Bağlantı Şubesi, gizli ikinci Dış İşleri Bakanlığı konumundadır. Mossad'ın Politik Hareket Şubesi'nin amacı, hedef ülkelerde endüstriyel ve ticari kuruluşlar oluşturmak ve bunların hükümet üzerinde baskı kurmalarını sağlamak, bu ülkeye danışmanlar gönderip önemli mevkilere ajanlar yerleştirmektir. Bu, İsrail tarafından dünya çapında uygulanan bir sistem. Endüstriyel ve ticari kuruluşların başında bulunan ülke dışındaki Yahudilerin yanında, konsolosluklarda da Mossad ajanları diplomasi adı altında görevlerini sürdürürler." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melmon, sf.153)

"İsrail'in diğer ülkelerde pek görülmeyen biçimde, İsrail dışında, dünyaya dağılmış Yahudi cemaatinden anlamlı ve sadık bir kadrosu vardır. Bu, ayrıcalıklı bir gönüllü Siyonist yardımcılar şebekesidir. Bu Siyonistler siyasi olsun ya da olmasın, bulundukları ülkelerdeki işyerlerini, mevkilerini, görev ve olanaklarını Mossad'ın hizmetine sunarlar." (By Way of Deception, Victor Ostrowsky-Claire Hoy, sf.16)

"Dünyanın her yerindeki Yahudi topluluklarında Siyonistler ve sempatizanları vardır. Ve bu kişiler İsrail gizli servisine destek verirler. Mossad'a bu kanallarla bilgi ve materyel verilir. Bu kişiler yoluyla propaganda yapılır ve diğer pek çok hedef elde edilir. Mossad'ın aktiviteleri İsrail'in resmi veya resmi olmayan kurumlarıyla bağlantı içindedir. Bu resmi olmayan kurumların bir kısmı özellikle bu iş için kurulmuştur. İsrail'in gizli servisi çeşitli ülkelerdeki Yahudi toplumlarına, organizasyonlarına dayanır. Bu organizasyonlar ajansı güçlendirir ve bilgi akımını artırır." (They Dare to Speak Out, Paul Findley, sf.149)

"Her İsrail vatandaşı potansiyel birer ajandır. Mossad'ın başarısının en önemli nedeni, her İsrail vatandaşını potansiyel bir ajan olarak kabul etmesiydi. Örgütün güçlülüğünün bir nedeni de, Mossad'ın bilgileri toplarken ya da eylemlere girişirken bunları doğrudan kendi ajanlarıyla değil, üçüncü kişiler aracılığıyla yaptırmasıdır." (Nokta, 14 Haziran 1987)

"Bir CIA görevlisine göre, suikast ve kara propaganda gibi psikolojik ve yarı askeri, sabotaj türünden eylemlerin yanında; İsrail istihbarat servisinin işlevlerinden biri de; 'Batı'daki İsrail karşıtı grupları susturmak için kullanılmak üzere bilgi toplamaktır.' Dünyanın hemen her ülkesinde var olan Yahudi cemaatlerinde, İsrail gizli servisine yoğun destek veren Siyonistlere her türden sempatizan bulunmaktadır. Bu tür bağlantılar özenle kurulmakta, korunmakta ve bilgi, yanıltmaca, propaganda ve başka amaçlarda kullanılmaktadır. Aynı zamanda muhalefeti nötralize etmek için anti-Siyonist unsurlara da sızmaya çalışılır." (Kader Üçgeni, Noam Chomsky, sf.34)

Mossad Türkiye'de Neler Yaptı?

Eski Savunma Bakanı Şaron, şu an Başbakanlık görevini yürütmekte.

İsrail'in Türkiye üzerinde hesapları var mı? Bu soruya bir cevap bulmak elbette son derece önemlidir. Bu konuda akla gelen olayların biri,  90'lı yılların başında dönemin İsrail Savunma Bakanı Şaron'un söylediği "Türkiye ilgi alanımız içindedir" sözüdür:

"Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat bağırıp duruyor: 'Dava İsrail'le bizim anlaşmazlığımız değildir, dünyanın başına örülmekte olan çoraplardır.' Bir süre önce Türkiye'ye de şöyle seslenmişti:

'Ortadoğu'da yeni tuzaklarla karşı karşıyayız. Türkiye'yi de içeren birtakım Siyonist hesaplarla ilgili önemli raporlar alıyorum. Kesinlikle sizi bir çemberlere sokmaya çalışıyorlar... Dikkatli olun.'

O zaman bu sözlerin üzerinde durulmadı pek. Ola ki çoğumuz Arafat'ın destek sağlamak için propaganda yaptığını düşündük. Ama tuhaf bir haber gündeme geldi:

İsrail'in saldırganlık şampiyonu Savunma Bakanı Şaron, ünlü İtalyan gazetecisi Oriana Fallaci ile konuşmasında Türkiye'yi kendi ilgi alanları içinde gördüğünü açığa vurdu." (Refik Erduran, Güneş, 16 Eylül 1982)

Türkiye'nin İsrail için hayati stratejik önemi ise Liberation dergisinde şöyle anlatılmıştır:

"Bir İsrailli yönetici söylüyor: Türkiye bizim stratejik derinliğimiz. Özellikle bizim akciğerimiz. Onsuz boğuluruz." (Liberation, 8 Ağustos 1992, Shalom Cohen)

Bernard Lewis, Henry Kissinger, Richard Perle, Zbigniew Brzezinski, Morton Abramowitz, Paul Henze, Moris Amitay, Stephan Solarz, Nelson Ledsky, Ellen Laipson, Moris Abram bu isimler Mossad'ın Türkiye'yi nasıl bir ilgi alanı haline getirdiğinin önemli göstergeleridir.

Mossad'ın Türkiye'deki geniş faaliyetleri, terör sorunu ve faili meçhuller gibi hassas konuları içermektedir:

"Emekli albay ve avukat Emin Değer'e göre istikrarlı bir Türkiye istemeyen Mossad'ın, Türkiye'deki terörün tırmanmasında parmağı olabilirdi. 12 Mart öncesi ve 12 Eylül öncesindeki olaylar 1 Mayıs 1977 olaylarına MOSSAD'ın karışmış olabileceğini belirtiyor. 1940'ların sonunda İstanbul Mossad ajanları için önemli bir merkezdi." (Nokta, 14 Haziran 1987)

"1954'te Türkiye dünyada hiçbir ülkenin olmadığı şekilde, üç uluslararası savunma paktına bağlıydı. Bu alışılmadık statü, İsrail yetkililerinin Ankara'yı öncelikli politik ve askeri dikkat merkezi yaptı. Türkiye'nin açık istihbarat için geniş bir faaliyet alanı oluşturduğunu ileri süren İsrailli politikacılar, istihbarat toplamak amacıyla Ankara temsilciliğine askeri ateşe bulundurulmasını önerdiler. İsrail'in Türkiye'deki faaliyetleri için Türkiye'nin politik pozisyonu önemli bir nedendi. Ortadoğu'daki kilit coğrafi pozisyonuyla Türkiye'nin İsrail için değeri artmaktaydı." (Israel, Turkey and Greece, Uneasy Relations in the East Mediterranean, The Hebrew University of Jerusalem, Amikam Nachmani, sf.6-7)

"İsrail Dış İşleri Bakanlığı Genel Direktörü Walter Eitan, Türkiye'nin Ortadoğu'daki gelişmelerle ilgili bilgi için en iyi istihbarat kaynağı olduğunu söyledi. Bu amaçlarla İsrail, Ankara temsilciliğinde daha etkili iletişim faaliyetleri planladı ve Türkiye'nin Irak ve Suriye sınırlarına yakın şehirlerinde konsolosluklar kurmak için çabalar harcadı." (Israel, Turkey and Greece, Uneasy Relations in the East Mediterranean, The Hebrew University of Jerusalem, Amikam Nachmani, sf.3-6)

"İsrail Gizli Servisi'nin ABD'de ve diğer Batı ülkelerinde Siyonizm taraftarı hükümet görevlileriyle yakın bağlantılar kurduğu birçok delille kanıtlanmıştır. CIA araştırmasının gösterdiğine göre 'Mossad İsrail için önemi olan her ülkenin üst düzey yetkilileri ve hükümet görevlileriyle ilişki içindedir.' 1978 Baharı'nda Washington'da bir skandal çıktı ve Senato'nun Dış İlişkiler Komitesi'nden (CFR), Stephen Bryen'ın İsrailli yetkililere gizli bilgi aktardığı anlaşıldı. Senatör Abraham Ribicoff'un yardımcısı Morris Amitay ve Richard Perle-Senatör Henry Jackson'un yardımcısı-Siyonist lobinin çekirdeğini oluşturdu." (Zionism Counts On Terror, Sergei Sedov, sf.61)

18 Mart 1993 tarihli Milliyet gazetesinde Yonca Özkaya, İsrail ve ABD'nin Türkiye üzerine son planını ele almıştı. Plan, Mossad'ın sözcüsü Melman'ın imzasıyla çıkan haberden alıntı yapılarak aktarılmıştı:

"İran'a karşı Türkiye'yle birlikte hareket etmeyi planlayan ABD ve İsrail yetkililerinin Şubat ayı sonunda Washington'da 'ABD, Türkiye ve İsrail'in Ortak Çıkarları' başlıklı bir belge hazırladığı bildirildi. İsrail gazetesi Haaretz'de 12 Mart'ta Yossi Melman imzasıyla çıkan 'Türkiye Seçeneği Tekrar Gündemde' başlıklı makalede, Amerikalıların İran'a karşı bölgede bir karşı güç oluşturmak istendiğinden söz ediliyor. Melman'ın makalesi şöyle: "İsrail Başbakanı İzak Rabin, önceki gün ABD'de Başkan Clinton ile biraraya geldi. Görüşmede ele alınan konular arasında 'Türkiye seçeneği' de yer alıyor. 'Türkiye seçeneği ' terimi, diplomasi ve Ortadoğu siyasi ilişkileri uzmanı Yahudi asıllı Amerikalı Profesör Nadav Safran'a ait. İsrail Dış İşleri Bakanı Şimon Peres, geçen ay Washington'da Amerika'lı yetkililerle görüşürken Türkiye'ye bu konuda daha fazla destek olunması konuşuldu." (Milliyet, 18 Mart 1993, Yonca Özkaya)

Bu durum, 1986 Nisanı'nda Mehmet Altan'ın "Batı, Türkiye'nin nereye kadar kalkınmasını ister" sorusuna Süleyman Demirel'in verdiği cevapta da hissediliyordu:

"Batı'nın Türkiye'ye karşı dış politikasını ayarlarken gözettiği iki husus vardır. Bir tanesi Türkiye'nin Yunanistan'ı ezecek güce sahip olmaması, diğeri de bir gün İsrail için tehlike teşkil edebilecek güce sahip olmamasıdır. Gerek İsrail gerek Yunanistan Batı'nın karakollarıdır. Ayrı devletlerdir, ama bunları Batı ile müşterek saymak lazımdır.

Batı ile karşılıklı menfaatler dendiği zaman, bizim menfaatimiz güçlenmek ve kuvvetlenmektir. Onların menfaati de, onların gayelerini aşan kuvvetlendirmeye mani olmaktır. Bütün mesele onların iradesine tabi olmadan güçlenip, kuvvetlenmeyi başarabilmektir." (Çevik Kuvvetin Gölgesinde, Ufuk Güldemir, sf.205)

İsrail, bölgede bir 'Terör Devleti' olmaya devam etmektedir. Şii-Sünni çatışması, suni Türk-Kürt ayrımı Mossad'ın Ortadoğu'da kullandığı ‘Böl ve Parçala' ilkesinin bir sonucu olarak sürekli körüklenmektedir. Bölgenin güvenliği ve barışı için atılacak adımlarda, bu bilginin göz önünde bulundurulması gereklidir. İzi bir türlü bulunamayan bombaların ve cinayetlerin arkasındaki asıl gücü göz ardı etmek Türkiye'yi karanlıklara itmekten başka bir şey olmayacaktır.

CIA ve Mossad

"Amerika ve İsrail istihbarat teşkilatları arasında aşırı derecede yakın bir çalışma ilişkisi vardır." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.96-97)

"Mossad, ABD'deki en aktif gizli servistir. Yıllar boyunca İsrail, ABD'nin gizli dış politikasını öğrenmiştir. Bu tip olaylar Pentagon'da, Hükümet'te, Kongre'de, Milli Güvenlik Servisi'nde ve hatta ABD'nin Gizli Servisi'nde çalışanlar tarafından desteklenir." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.338)

Dünyada Siyonizmin gücü, İsrail'in faaliyetlerinden çok daha geniştir. Dünyadaki süper güçlerin üzerindeki Yahudi lobilerinin güdümü göz önüne alındığında, gerçek tablo ancak anlaşılabilir. Aynı şekilde, Mossad'ın faaliyetleri de Mossad ismiyle sınırlı değildir. Mossad, çoğu kez ortaya başka şekillerde çıkar. Mossad'ın örgütleyip yönlendirdiği yan kuruluşlar, örneğin mafya, kontrgerilla, sahte anti-semitik örgütlenmeler gibi paravan teşkilatlar Mossad hedefleri doğrultusunda faaliyet gösterirler.

Mossad'ın üzerinde en etkili olduğu örgütlerden biri de CIA'dir. İhtilaller yapan, hükümetler kuran, dünyanın en büyük örgütü CIA, Mossad ile büyük bir iş birliği içindedir. Ancak kuşkusuz CIA'in isminin karıştığı bu eylemlerden ve Mossad'la birlikte yürütülen bazı operasyonlardan tüm CIA çalışanlarını sorumlu tutmak mümkün değildir. İlerleyen sayfalarda da görüleceği gibi, CIA'in kuruluş aşamasından itibaren CIA içinde ve yönetiminde Mossad'la bağlantısı olan bazı kimseler görev almış, yine bazı masonların örgüt üzerinde etkisi olmuştur. Ama bu, teşkilatın geneli için geçerli bir durum değildir. Siyonistler ve masonlar ile iş birliği içerisinde hareket eden kişilerin yanı sıra, CIA'de ulusal çıkarları için çalışmalarda bulunan pek çok iyi niyetli insan da görev yapmaktadır. Dolayısıyla CIA'in bazı politikaları ve eylemleri eleştirilirken, bu eleştirilerin CIA'in tüm faaliyetlerini kapsamadığı açıktır. Bu eleştirilerde kastedilen, belli bir ülkenin veya zümrenin menfaatlerinin, dünya halklarının huzuru ve güvenliğinin önüne geçtiği yanlış ve tek taraflı politikalardır. Nitekim bu uygulamalar –ABD de dahil- dünyanın pek çok ülkesinde, farklı dinlerden, milletlerden ve görüşlerden sağduyu sahibi tüm insanlar tarafından kınanmaktadır.

Mossad'ın "manevi babası", CIA şefi James Jesus Angleton.

Mossad-CIA bağlantısının geçmişi ise İsrail'in ilk kurulduğu yıllara dayanır ve oldukça ilgi çekicidir:

"Mayıs 1951'de Ben Gurion ABD'ye gitti. CIA Başkanı Walter Bedell Smith ve onun yardımcısı Allen Dulles'le yaptığı toplantıda Gurion açık bir teklifte bulundu. Acaba İsrail İstihbarat Servisi, CIA ile birlikte çalışamaz mıydı? CIA bu teklifi büyük bir sevinçle kabul etti. Gurion'un ziyaretinden bir ay sonra Shiloah, Washington'a giderek detayları görüştü. Bedell Smith, Dulles ve James Jesus Angleton bu konuyla ilgili kişilerdi. James Jesus Angleton kariyerinin sonuna kadar CIA-Mossad ilişkileri için çalıştı. CIA'de de şef oldu." (Dangerous Liaison, Andrew and Leslie Cockburn, sf.41)

"ABD, İsrail oluştuğu anda istihbarat alışverişi için anlaşmıştı. CIA ve FBI yeni arkadaşlarına şifreleme ve şifre çözme için gerekli malzemeyi vermeye ve İsrail yöneticilerine bunları kullanmayı öğretmeye hazırdı. Haim Herzog ve Mossad'ın ilk şefi Reuven Shiloah İsrail adına ilk bağlantıları kurdular." (Israel's Most Secret Service Mossad, Ronald Payne, sf.26)

1974 yılında CIA'den ayrılan Philip Agee ise, Mossad'la ilişkilerini şu şekilde anlatmaktadır:

"CIA merkezinde o zamanlar son derece gizli tutulan özel bir bölüm kurulmuştu. Bu bölümün tek görevi CIA ile Mossad arasındaki ilişkileri yürütmek ve ortak operasyonlar düzenlemekti. Bu bölümün şefi James Jesus Angleton'dur. CIA Savunma Bölümü Başkanı Angleton, Şah karşıtı yüz binlerce İranlı'ya işkence eden ve öldüren Şah'a bağlı İran gizli servisi SAVAK'ın elemanlarını İsrailliler ile birlikte eğitmişti. Amerikan ve İsrail gizli servisleri arasındaki bu sıkı iş birliği Angleton döneminde doruk noktasındaydı.

Nixon taraftarı aşırı tutucu Angleton, Amerikan basını ve kamuoyu tarafından şiddetle suçlanmaya başlamıştı. Angleton'un emriyle Şili Devlet Başkanı Allende'nin devrilmesi için CIA kanalıyla darbe düzenlenmiş ve yine onun emriyle CIA ajanları Vietnam Savaşı sırasında on binlerce Amerikan vatandaşını savaş aleyhtarı oldukları için izletmiş ve haklarında dosyalar düzenletmişti." (Hayat, 12 Ocak 1981)

Angleton'ın en bilinen ve önemli özelliklerinden biri de İsrail ile yakın ilişkileri idi. Öyle ki, Angleton pek çok insan tarafından 'Mossad'ın manevi babası' olarak tanımlanıyordu. Farklı kaynaklarda söz konusu ilişki şu şekilde anlatılmaktadır:

Solda bir dönemin CIA Başkanı James Schlesinger, ünlü stratejist Henry Kissinger ile birlikte. Sağda ise, William Colby.

"Angleton İsrail'le 20 yıl boyunca hep çok samimi ilişkiler içinde oldu. Hatta bu samimiyet o kadar ilerlemişti ki, bazı bilgileri Yakın Doğu'daki kendi servisinin (CIA) operatör ve analistlerinden bile gizledi. 1984'te Suudi Arabistan'dan, Nikaragualı Sandinist hareketin kontralarına silah sağlamak için gizli bir yardım almıştı. Şimdi ise İsrail sayesinde İran'a yapılan silah satışlarından onlara komisyon sağlama yollarını arıyor..." (Israel Ultra Secret, Jacques Derogy-Hesi Carmel-Robert Laffont, sf.154)

"Kudüs ile Tel Aviv arasındaki yolda bir mezarın üzerindeki kayıtta hem İngilizce hem de İbranice şöyle yazıyor: "James Jesus Angleton 1917-1987. İyi arkadaşımızın anısına." Bu adam CIA'in en gizemli ve güçlü kişilerindendi. İsrail ile çok iyi ilişkileri olduğundan  İsrail'de ona çok saygı gösteriliyor." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.15)

"İsrail'in 3 ana haber alma servisinin başında bulunanlar, ünlü CIA şefi Angleton onuruna,  Kudüs yakınlarında bir tepede ulusal bir orman adadılar. Eski bir Mossad görevlisi, CIA şefi Angleton için 'O bizim manevi babamızdı' diyor.

Mossad, Krusçev'in 1956 yılındaki SBKP'nin 20. Genel Kurulu'nda, Stalin yönetimini suçlayan konuşmasını daha önceden ele geçirmiş ve Amerikalılara hediye etmişti. Bu büyük bir siyasi olaydı. CIA Savunma Bölümü Başkanı James Angleton'a bu hediye verilmişti." (Hayat, 12 Ocak 1981)

Geçmişte CIA'de görev yapan şefler arasında da, tıpkı Angleton gibi Mossad ile yakın ilişkileri bulunanlar vardı:

"James Schlesinger CIA'in başına Nixon tarafından 1972'de getirilir. CIA'in başında 5 ay kalmasına rağmen 1000 süper ajan yetiştirir. Bunlar hükümet darbesi yapmada uzmanlaştırılmış kişilerdir.

Schlesinger 5 ay sonra Savunma Bakanı olur. Bunu Henry Kissinger sağlar. Amacı CIA'deki değişmeleri engellemek, CIA'i tamamen elinde tutmaktır. Kissinger'le Schlesinger'in ayrı eğilimleri, ayrı fikirleri, ayrı davranışları ama tek amaçları vardı." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.90)

Kissinger, 1968'de Nixon'un milli güvenlikle ilgili özel danışmanlığına getirildi. ABD Başkanı'nın güvenlik müşaviri olan Kissinger, böylece ABD'nin gerçek hükümeti olarak kabul edilen National Security Council (Milli Güvenlik Konseyi) ve görevi bu meclise yardım etmek olan National Security Council Planning Board (Milli Güvenlik Planlama İdaresi) ve Operations Coordinating Board (Operasyon Koordinasyon İdaresi) isimli teşekküllerin kontrolünü ele aldı. CIA, Milli Güvenlik Konseyi'ne bağlıydı. Böylece Kissinger CIA'e de hükmetmiş oluyordu. Daha sonra Başkan Yardımcısı, Nelson Rockefeller'in desteğiyle ABD Dış İşleri Bakanı oldu.

CIA şefleri Allen Dulles (1953-61), John Mc Cone (1961-65), Richard Helms (1966-72), James Schlesinger (1972)

Watergate skandalıyla CIA, Amerikan kamuoyunda itibarını kaybetti ve faaliyetleri zayıfladı. Birçok eylem ve ajan da açığa çıktı. Watergate skandalından sonra bir hükümet buhranıyla toplumsal şok geçiren Amerikalılar, CIA'in dünyanın dört bir yanında karanlık işlere karışmasını istemiyorlardı.

Öte yandan İsrail ise, CIA'i kontrol altında tutmak için kilit noktalara yerleştirdiği bazı adamlarını kullandı. Pentagon'da görev yapan kimi İsrail sempatizanları da İsrail tarafından kullanıldı:

"ABD Genelkurmayı: 'Pentagon'da her ofiste bir Yahudi sempatizanı var. Birçok er, zaman zaman İsrail'de çalışmıştır. Bazı personel üyeleri zaten Yahudi, İsrailli." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.146)

İsrail'in, ABD'nin devlet kurumları üzerindeki etkisi aslında CIA ile de sınırlı değildir. İsrail'in yönlendirmesinin etkili olduğu başka devlet kurumları da vardır:

"1977'de ABD Hava Kuvvetleri'nden Joseph Churba'nın İsrail'le gizli ilişkileri olduğu öğrenildi. 1979'da BM Amerika temsilcisi Andrew Young, Filistin Kurtuluş Örgütü temsilcisiyle yaptığı gizli konuşmaları Mossad'a verdi. 1984'de CIA danışmanı Charles Waterman, İsrail Büyükelçiliği'ne yakın bir basım evine bilgi verdi. 1985'de California'da Hutington'un şirketlerinden birinin müdürü olan Richard Smyth, İsrail'e kanun dışı yollardan nükleer patlamalar için kripton yolladığı ortaya çıkmadan az evvel yok oldu. Ayrıca NATO yanında bir danışma bürosunda da çalışıyordu." (Israel Ultra Secret, Jacques Derogy- Hesi Carmel-Robert Laffont, sf.168)

CIA'in daha sonraki şeflerinden William Casey de, İsrail ile yakın ilişki kuran kişilerdendir:

"Casey başa geldikten sonra yabancı gizli servislerle ilişki içine girmesi gerektiğini anlar. Ama özellikle İsrailliler'le gizli bir ortaklık geliştirilmesi yollarını arar. Hatta 1982'de Tshal'ın II. Bürosu'nun şefi General Sagu'yla Langlay'deki merkez lokallerinde İsrailliler'le yaptığı görüşmelerinde şunları söylüyor: 'Bir probleminiz olduğunda beni aramakta tereddüt etmeyin.'

16 Mart 1984'de ilk telefonu kendisi eder. Aynı gün kaçırılan Beyrut şube şefi Buckley'in bulunmasında yardım etmek ister. Bu ilk ve son arama olmaz. Bir sonraki yıl CIA'in Etiyopya'dan kaçırılan bir ajanını bulmada da yardımcı olur. Mossad'ın 1985'de İran'ı silahlandırması olayında da Casey iki sorumluyu cesaretlendirmekten çekinmez. Alışverişi organize eden Başkan danışmanı Mc Farlane ve Oliver North." (Israel Ultra Secret, Jacques Derogy- Hesi Carmel-Robert Laffont, sf.156 )

Casey görev yaptığı dönem boyunca, Mossad'la ortak pek çok iş yaptı:

CIA binası, Langley, Virginia. Beyaz Saray'ın 8 mil kuzeybatısında.

"16 Mart 1984'de William Casey'e Langley'den bir telefon gelir. Beyrut ajanı William Buckley bilinmeyen kişilerce kaçırılmıştır. Buckley sadece bir ajan değil, Casey'in OSS'den (Office of Strategic Service) samimi arkadaşıdır. Buckley, CIA'in casuslar listesindeydi. Bir ihanet olayında basın tarafından tanınmıştı. Bu yüzden onu gerçek kimliğiyle Beyrut'a gönderemezlerdi. Bu öğrenilirse CIA adına bir rezalet çıkardı. Bu yüzden hemen Mossad'ı aradı." (Israel Ultra Secret, Jaques Derogy- Hesi Carmel -Robert Laffont, sf.282)

"Bu iletişim artık çok normal karşılanıyordu. İsrail'in her yere ulaşan 'uzun eli', dünyanın en iyi gizli servisi olarak tanınışı, Lübnan'da İsrail ordusunun bulunması ve Casey'nin İsrail'e olan kişisel sevgisi bu refleksi açıklıyordu. Ama dahası da vardı. 1983'de de Etiyopya'da Bush'un bir casus arkadaşı kaçırılmıştı. O zaman da Bush ve Casey hemen Mossad'ı aramışlardı. Bunun karşılığında Mossad, ABD gizli servislerinden bir yardım istemişti. Amerikan ordularının çektiği, Irak nükleer santrallerinin resmi İsrail'e verildi. Bush, Washington'daki İsrail büyükelçisi Meir Rosen'e 'Size bir iyilik borçluyum' der. 1985 Ocak ayında Mossad bu sözü hatırlatır. Yahudilerin İsrail'e giderken Sudan'da durdurulduklarını söyler. Düzinelerce ABD uçağı bu Yahudilerin Kızıldeniz'i geçmelerine yardımcı olur. Casey, İsrail casusluk servislerinden yardım isteyen tek istihbarat görevlisi değildi." (Israel Ultra Secret, Jaques Derogy- Hesi Carmel -Robert Laffont, sf.281)

"CIA Başkanı William Casey 1981 ilkbaharında Yakın Doğu'daki Mossad ofislerini ziyaretinden sonra oluşan Mossad hayranlığını asla gizlememiştir. Osirak'ın bombalanması sırasında İsrailliler'in uydu resimleri olmasa başarılı olamayacaklardı. Casey Mossad'la olan güven bağlarını sağlamlaştırmak istemişti. Bu nedenle başa James Angleton getirildi. Angleton, İsrail ile o kadar samimi bir ilişki içerisine girmişti ki, Yakın Doğu'yla ilgili özel bilgileri kendi servisinden bile saklıyordu." (Israel Ultra Secret, Jacques Derogy-Hesi Carmel, sf.154)

"Casey Mossad'la ortak ilişkilerinde Mc Farlane ve Oliver North'u ön plana çıkarmıştır. Oliver North, Beyaz Saray'daki bürosundan hemen terfi edip üst düzeylere yükselmiştir. Ve gizli operasyonların iplerini elinde tutmaya başlamıştır. Bu operasyonlarda bazen ABD resmi politikasından farklı yollar da izlenmiştir." (Israel Ultra Secret, Jacques Derogy-Hesi Carmel, sf.157)

23 Haziran 1975'te, Newsweek'te yayınlanan CIA ile ilgili bir karikatür.

"Oliver North İsrail'le ortak çalışmak için, devletten William P. Goode adlı bir pasaport, Mc Farlane ise Amiral Pointdexter adlı sahte bir pasaport alır. North, İsrail'de Peres'in özel danışmanı olan Amiram Nir'le bağlantı kurar." (Israel Ultra Secret, Jacques Derogy-Hesi Carmel, sf.157)

3 Eylül 1979 tarihli Newsweek dergisinde ise CIA-Mossad ilişkisi şu şekilde anlatılmaktadır:

"Mossad, Hükümetin içinde ve dışında olan Yahudiler sayesinde ABD desteğini sağlıyor. ABD'nin İsrail'e vermek istemediği teknik bilgileri ele geçiriyor. CIA ajanları, Mossad'ın herhangi bir seçkin Yahudi'den istediği gibi yardım alacağını bildiriyor. ABD, Mossad'ın kendi topraklarındaki operasyonlarına tolerans gösteriyor. 1954'de CIA ve Mossad arasında bir anlaşma yapılıyor."

Mossad'ın bir diğer özelliği de, faaliyet gösterdiği ülkelerde o ülke içinde yaşayan bazı Siyonizm taraftarı Yahudilerin de desteğini alıyor olmasıdır. Bu durum ABD için de geçerlidir:

"1979'da CIA bir analiz hazırladı. Bu 48 sayfalık raporun adı, 'İsrail yabancı casusluk ve güvenlik servisi'. Raporda ABD'nin, Mossad'ın operasyonlarında odak noktası olmaya devam edeceği bildiriliyordu ve Mossad'ın operasyon yöntemi de anlatılıyordu. Mossad yıllardır yüksek mevkilerdeki ve hükümetteki yetkililerden faydalanır. Dünyanın her yerindeki Yahudi topluluklarında Siyonistler ve sempatizanları vardır. Ve bu kişiler İsrail gizli servisine destek verirler. Mossad'a bu kanallarla bilgi materyalleri verilir, propaganda yapılır ve diğer amaçlarla kullanılır. Mossad'ın çalışmaları İsrail'in resmi olmayan kurumlarıyla bağlantı içindedir. Bu resmi olmayan kurumların bir kısmı özellikle bu iş için kurulmuştur. İsrail'in gizli servisi çeşitli ülkelerdeki Yahudi toplumlarına, organizasyonlarına dayanır. Bu organizasyonlar ajansı güçlendirir ve bilgi akımını artırır. Mossad yetkilileri Yahudi organizasyonlarla çok gizli bir şekilde ilişkiye girer." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.149)

CIA-Mossad yakın iş birliğinin yanı sıra Mossad, karşı tarafa güç gösterisi yapacak eylemlerde de bulunur. Bu eylemlerin temel amaçlarından birisi, 'iş birliğine yanaşılmasa da istenilenin elde edilebileceği' mesajını vermektir:

"İsrail Pentagon'dan bir mermi üretme makinesi istemişti. Yetkililer hayır deseler bile İsrail'in alacağını bildikleri için henüz makine üzerindeki çalışmaların bitmediğini söylediler. 1967'de Richard Helms CIA Başkanıydı. İsrail askeri servisi ABD'den bir rapor istedi. Rapor yanlış bilgilerle doluydu. İsrail subayları belgeyi tekrar gönderdiler. Belgedeki bütün yanlışlıklar düzeltilmişti. Ama belgeyi İsrail'in normalde bilmemesi gerekiyordu, çünkü çok gizliydi. Ve İsrailliler Helms'e bir not eklemişlerdi. 'Belki de Pentagon bizim ne istediğimizi anlamamıştır'." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.141)

ABD Savunma Bakanlığı asistanlığı da yapmış olan Les Sanka'nın İsrail'le ilişkilerde önemli olan bir başka konuda, silah satışlarında, dikkat çekici açıklamaları vardır. Ortadoğu politikasında uzman olan Sanka'nın açıklamalarına göre "İsrail'e yapılan silah satışlarında normal yollar izlenmemektedir." İsrail'e yapılan satışlar diğer ülkelere yapılanlardan farklıdır:

"İsrail'in Pentagon'daki operasyonları her zaman hazır ve en profesyonel yöntemlerdir. Bizim sistemimizi anlayan adamları vardır ve her seviyede, en dipten en yükseğe tanıdıkları vardır'." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.142)

Mossad kurduğu ilişkiler ağı ile, CIA ve Pentagon'u denetlemekten de geri kalmaz:

"David Mc Giffert, ABD Savunma Ofisi Sekreteri. İsraillilerin ise daha onun masasına ulaşmayan belgelerden bile haberleri var. ABD'li bir subay, Mossad'ın bütün ABD'li politikacıların yaşadıkları yerlere dinleme cihazları koyduklarını söylüyor." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.151)

"John West: (ABD'nin eski Suudi Arabistan Konsolosu): 'Hiçbir telgrafımda İsrail'i eleştiren bir şey söylemezdim. Çünkü hiçbir sır İsrail'e gizli kalmaz. İsrail hükümeti daha Washington'a ulaşmadan olayı öğrenirdi'." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.151)

"Bir gün bir İsrailli, ismini vermek istemeyen ABD'li bir subaya geliyor ve İsrail'in istediği askeri araçların listesini veriyor. ABD'li subay olayı şöyle anlatıyor: 'Subayın bana uzattığı listede bir not vardı: 'Buradaki bilgiler son derece gizlidir ve sizin hiçbirini öğrenmeye yetkiniz yoktur.' Bütün belgelerin kopyasını sonradan yok etmekle emrolunmuştum. Belgeler, bazı elektronik araçların kodlarıyla ilgiliydi. Ben içindekileri bilmiyordum, ama İsrail biliyordu." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.143)

"İsrailliler kendi gizli operasyonlarında kullanmak için teknik ve bilimsel bilgileri de çalarlar. Bu çaldıklarına ABD'nin ve diğer Batılı ülkelerin savunma sistemleri de dahildir. Yasak aşkları da bağlantı kurmak için kullanırlar. Kudüslü bir kız Amerikan konsolosluk görevlisiyle aşk yaşadı ve çok gizli belgeleri aldı." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.149)

Tüm bu bilgilerin gösterdiği gibi İsrail, Amerikan sistemini değişik yönlerden kontrol altına almış durumdadır. Bu sayede de çoğu zaman istediklerini rahatlıkla elde edebilmektedir. Bunun bir örneğini Amerikalı bir silah uzmanı şu şekilde anlatmaktadır:

"İsrail ajanları ABD sisteminin çok yakın izleyicileridir. Bir silah uzmanı Yahudilerin tekniklerini anlatıyor. 'Onlarla ilgili her konu, her şehirde bir numaradır. Onlar sizin ne yaptığınızı bilirler, şu an ne yaptığınızdan ve yarın ne yapacağınızdan da haberdardırlar. Şu an ne yaptığınızı ve ne söyleyeceğinizi de bilirler. Kanunları, kanunların geçmişini ve geleceğini de bilirler. Eğer ele geçirmeye uygun gördükleri şeylerde bir problem varsa İsrail gazetelerine haber sızdırırlar.

Hemen ertesi gün bir gazeteci Devlet Bakanlığı'na veya Savunma Bakanlığı'na gider. Bu gazeteci sadece İsrail devlet yetkililerinin bilebileceği konular hakkında çok detaylı sorular sorar. Bazen de baskı, doğrudan Yahudi lobisi AIPAC'tan gelir. İşler tamamen sarpa sarınca bu sefer Kongre üyeleri mektuplar ve telgraflar yollamaya başlarlar. Bir gün İsrailliler bizden gizli bir liste istediler. Belgeyi daha önce Carter'ın sekreteri Harold Brow'la kontrol etmiştik. Kimseye vermememiz gerekiyordu. Onlara 'Hayır' cevabını verdim. Bir hafta sonra Harold Brown'dan bir telefon geldi. Senatör Henry onu aramış ve neden İsrail'e o belgeleri vermediğimizi sormuş. Belgeleri verdik'." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.144)

Mossad-CIA ilişkileri farklı kaynaklarda da şöyle ifade edilmektedir:

"Mossad, Ortadoğu'daki soğuk savaşta Amerika'nın en büyük yardımcısı. İlişkiler tek bu yönde kalmadı, İsrail'in nükleer silah imal edebilmesi için dışarıdan yardıma ihtiyacı vardı. Bu iş de Washington'a kalıyordu." (Dangerous Liaison, Andrew and Leslie Cockburn sf.8)

"Belgeler gösteriyor ki, 1950'den beri İsrail istihbarat ajanları Amerikan hükümeti yetkililerinden hassas istihbarat ve teknik bilgileri almak için şantaj yapmışlar, gizli dinleme cihazı yerleştirmişler, telefonları gizlice dinlemişler ve rüşvet teklif etmişlerdir." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.96)

"CIA, Mossad'la aralarındaki iş birliğinin derecesinin oldukça yakın olduğunu ve o yüzden birbirleriyle ilgili casusluk yapmaya gerek bile kalmadığını onaylamaktadır." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.95)

"ABD hükümetinin istihbarat kalesi Harvard Üniversitesi profesörü Nadav Safran, Ortadoğu Çalışmaları Merkezi'nin başında bulunuyordu. Safran CIA'den maddi destek alırken, aynı zamanda Mossad'la da ilişki içinde. Harvard Üniversitesi Basın Müdürü Arthur Rosenthal da CIA'in maddi desteğini biliyormuş. Amerikan Yahudi Komitesi'nin II. başkanı ve Safran'ın Harvard'daki önde gelen kefili Henry Rosovsky'nin, CIA bağlantısını bildiği ortaya çıktı." (Middle East International, 10 Temmuz 1986)

Masonlar ve CIA

CIA, 1947'de Truman Doktrini'yle birlikte, ABD'nin mason Başkanı Henry Truman tarafından kurulmuştu. 1949'da Başkan'ın onayı ile başka ülkelerin iç işlerine karışma yetkisi aldı. CIA, 1953'te İran petrol kaynaklarını millileştiren Musaddık'ın devrilmesi, 1954'te Guatemala Başkanı'nın görevden uzaklaştırılması ve bunun gibi birçok eylem gerçekleştirdi. 1950'li yıllarda masonların teşkilat üzerindeki etkinliği, ABD Dış İşleri Bakanı John Foster Dulles'in kardeşi ve üst dereceli bir mason olan Allen Dulles döneminde iyice güçlendi.

CIA Şefi Robert Gates

Masonların CIA üzerindeki etkisi halkın büyük çoğunluğu tarafından bilinmez. Oysa CIA'in iç ve dış faaliyetlerinde masonların yönlendirmesinin açıkça görüldüğü pek çok olay vardır. Bu olayları teşhis etmenin en önemli yöntemlerinden birisi, yapılan eylemin neticesinin kimin lehine olduğunun doğru tespit edilebilmesidir. Bu yönde bir inceleme yapıldığında, CIA'in zaman zaman masonlar ve Siyonistlere fayda sağlayacak eylemlerde bulunduğu açıkça görülecektir.

1960'lı yıllardan başlayarak CIA, Amerika'nın, diğer deyişle söz konusu lobi ve sermayedarların, hoşuna gitmeyen devlet adamlarına karşı örtülü cinayet planları düzenlemiştir. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Çu En Lay, Burma'yı ziyaretinde, CIA'in hazırladığı bir bombalı suikastten kıl payı kurtulmuştur. Kongo'nun devrimci lideri Patrick Lumumba 1960'da önce zehirli pasta ile öldürülmek istenmiş, daha sonra CIA'in katkısıyla yok edilmiştir. Yerine Mobutu getirilmiştir. CIA, ilginç cinayet yöntemleri geliştirmiştir:

"Fidel Castro'yu zehirli puro ile ortadan kaldırma planının altından çıkan CIA Başkanlarından Colby, Senato Soruşturma Komutanlığı'nda verdiği ifadelerle CIA'in yüz metre uzaklıktan atılan zehirli iğneler geliştirdiğini, bu iğnelerle öldürülenlerin otopsi kontrollerinde hiçbir ize rastlanmadığını itiraf etmiştir."

Bu operasyonların önemli bir kısmı ise Mossad ile birlikte yürütülmüştür:

22 Aralık 1985 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan, CIA Afrika Şefi John Stockwell'in, CIA'in Afrika'da yaptığı katliamlarla ilgili olarak New Africa dergisine yaptığı açıklamalarla ilgili haber.

Colby, CIA'in Şili'de Allende rejimine karşı girişilen darbedeki rolünü de yadsımamıştır. CIA Ortadoğu'da, Mossad'la beraber ortak operasyonlar düzenlemiştir." (Milliyet, 20 Temmuz 1980)

CIA'in temel amacı, Amerikan hükümetlerinin, çoğunluğu gizli olan davranışlarına güç kazandırıp desteklemek, ABD'yi, rakip tanımayan uluslararası tek lider yapacak bir dünya düzeni kurmaktır. Hak ve hukuk çerçevesinde yürütüldüğü müddetçe bu amaçta bir sakınca yoktur. Her ülke kendini koruyacak, istikrarını sağlayacak ve güçlendirecek faaliyetlerde bulunur, bu esnada istihbarat birimlerini de kullanır. Ancak bu hedefe ulaşmaya çalışırken, temel insan haklarını ihlal eden, halkın çıkarından ziyade yalnızca belli çevrelerin çıkarlarını korumayı amaçlayan bir politika izlenmesi kabul edilebilir değildir.

L'Histoire dergisinin 1984 yılı Eylül sayısının 70. sayfasında, CIA şu şekilde anlatılmaktadır:

"CIA devlet içinde devlet gibi. İstediğini yapıyor. Kanunun üzerinde yer alıyor. Yerleşik yapının yıkılmasında yer alıyor. CIA pek çok gazeteciyi bilgi kaynaklarını öğrenmek için takip ettirmiştir. 1960-1965 yılları arasında Fidel Castro'yu öldürmek için CIA sekiz tane komplo düzenlemiştir. Çok değişik yöntemler kullanılarak-dolmakaleme zehir koyarak, zehirli purolarla, vücudu zehirleyen mayolarla- Castro öldürülmeye çalışılmıştır."

Dünyanın Gerçek Hakimleri isimli kitapta da CIA'in bazı faaliyetleri şöyle anlatılmaktadır:

"31 Mayıs 1961'de öldürülen Trujillo, 2 Kasım 1963'de öldürülen Güney Vietnam Cumhurbaşkanı Ngo Dinh Diem, 22 Ekim 1970'de öldürülen Şili lideri Rene Schneider; CIA tüm bu olanlardan haberdardı. Gerekli silahları o temin etmişti. Eisenhower'ın Lumumba'yı öldürme emri verdiği kesin. Trujillo'nun öldürüleceğini de haber almıştı. Castro olayından herkes haberdardı. Bir tek Kennedy haberdar edilmemişti.

Küba'ya yönelik operasyonlarda ABD'nin her zamanki gibi tehlikede olma durumu yoktu. Ne Castro, ne Trujillo, ne de Allende Amerika için bir tehlike teşkil etmiyorlardı. Küba'da Batista sayesinde Amerika, aslında Yahudi şirketleri ITT, Standard Oil, General Motors, General Electric gibi şirketler vasıtasıyla yer altı kaynaklarının %90'ını, şekerin %40'ını, demiryollarının %45'ini, petrolün %100'ünü kontrol ediyorlardı. Kumar, fuhuş, alkol, uyuşturucu piyasası da CIA kontrolündeki mafyanın elindeydi." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.30)

(Solda) Eski CIA ajanı Philippe Agee, yaptığı açıklamalar ve yazdığı kitap ile bütün dünyada büyük yankı uyandırmıştı. (Sağda) CIA şeflerinden William Webster

1960'lı yıllarda Küba'da CIA, mafya ile de iş birliği yapmıştı. Domuzlar Körfezi Çıkartması'nda mafya eski sermayelerini yeniden ele geçirmek istiyordu. Amerikalı yazar Beni Lyrocs, Amerika kıtasındaki uyuşturucu ve silah kaçakçılığına ilişkin yazdığı kitapta, CIA'in uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştığı ülkelerde iç karışıklık ve darbe çıkardığını anlatmaktadır. 70'li yıllardaki CIA'in eylemleri Gonzales Mata'nın kitabında ise şöyle aktarılmaktadır:

"70'li yıllarda sokaktaki insanın anlayamayacağı, ama araştıran için çok önemli olaylar olmuştu. Silah şirketi Lockheed'in skandalı (son hedefi İtalya Cumhurbaşkanı Giovanni Leone), Watergate Skandalı, CIA tarafından hazırlanan katliam ve ihtilaller, Carrero Blanco'nun saf dışı bırakılışı ve daha birçok olay... İtalya'da Fiumicino'nun, Calabressi'nin, Moro'nun, Fransa'da Revelli-Beaumont'un, Suarez'in, Zenteno'nun, Garcia Plata'nın öldürülmesi CIA'e bağlı eylemler." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.12, 14)

"Üçüncü dünya ülkelerinde Mossad'la birlikte operasyonlarını düzenleyen CIA'in Afrika'daki eski şefi John Stockwell, New Africa dergisine yaptığı itiraflarında CIA'in üçüncü dünya ülkelerinde gerçekleştirdiği gizli operasyonlar yüzünden 2–3 milyon insanın öldüğünü söyledi. Örneğin, CIA'in Endonezya'da gerçekleştirdiği operasyonda toplam 800 bin kişi öldü. Herkes tarafından bilinen Phoneix planı uyarınca katledilen 20.000 Vietnamlı da bu rakama dahildir." (22 Aralık 1985, Hürriyet)

"CIA Nikaragua, Kamboçya ve Angola'ya askeri müdahalede bulundu. CIA'in etkin Başkanı William Casey bu konuda daha temkinli olan Başkan Yardımcısı John Mc Mahon'un istifa edip, yerine Robert Gates'in geçmesiyle daha da rahatladı. Son zamanlarda CIA'in faaliyetlerinde askeri müdahaleler dışında bir çeşitlenme de söz konusuydu. Çad'da Hissene Habren'in iktidara gelişinde katkısı olmuştu. Liberya'da Başkan Samuel Doe'nin korunması için alınan önlemlere yardımcı olmaktaydı. Etiyopya'da, Surinam'da, Mauritius'ta ise politikaya iyice burnunu sokmuş, muhalefete destek vermişti." (Nokta, 4 Mayıs 1986)

"12 yıl CIA'de çalıştıktan sonra istifa eden John Stockwell: 'Amerikan Senatosu'nun yaptığı bir araştırmaya göre, 1961'den bu yana CIA, birkaç bin gizli harekata girişmiş, bu harekatların çoğu kanlı olmuş. Bu harekatlarda toplam 3 milyon insan öldürülmüş, öldürülenler Rus değil, hatta çok az bir kısmı dışındakiler komünist bile değil, Üçüncü Dünya halkları. ABD'nin yaptığı, siyasetini onaylamadığı bir ülkenin siyasetini ve hükümetini değiştirmek amacıyla o ülkede kargaşa yaratmak. Örneğin Sandinista gerillalarını değil, Nikaragua halkını sefalete sürükleyerek ülkeyi çökertmek." (Cumhuriyet, 18 Mart 1985, "Hükümet Devirme Tekniği", Yalçın Doğan)

CIA'in dış ülkelerdeki eylemlerinde AID'i (Uluslararası Kalkındırma Örgütü) paravan olarak kullandığı da farklı kaynaklarda yer alan bilgilerdendir. Ayrıca DIA da (Savunma İstihbarat Örgütü) CIA'e yardımcı görev görmektedir. Bütün bu kuruluşlar ise 40'lar Komitesi tarafından denetlenmektedir.

"CIA İran, Sudan, Suriye, Guatemela, Ekvator, Zaire, Guyana, Gana'daki hükümetlerin devrilmesiyle ilgili suikastlerde görev yapmıştır. Yunanistan'daki albayların baskıcı rejimini iktidara getirme faaliyetlerine katılmıştır." (CIA Diary, Philip Agee, sf.8)

"CIA İran'dan Şili'ye, Tibet'ten Guatemala'ya, Libya'dan Laos'a, Yunanistan'dan Endonezya'ya kadar ülkelerin politik iç işlerine karışmakla suçlanmıştır. Suikastler, darbeler, oy satın alma, ekonomik savaşlar hepsi CIA'in eşiğinde yatmaktadır. Bugün dünyada CIA'in karışmadığı öne sürülen çok az politik kriz vardır." (American Foreign Policy, Charles W. Kegley, Eugene R. Wittkopf, sf.110)

Clinton döneminde CIA Başkanlığına getirilen James Woolsey de Mossad'la yakın ilişkisi olduğu bilinen CIA şeflerindendir ve hatta bazı çevreler tarafından 'Mossad ajanı' olduğu ifade edilmektedir:

"Clinton tarafından CIA Başkanlığı'na getirilen James Woolsey Mossad ajanı." (The Spotlight, 1 Şubat 1993)

"CIA'in yeni Başkanı James Woolsey, Jimmy Carter'ın Donanma İkinci Sekreteri'ydi ve İsrail ile olan ilişkileri kuvvetlendirme taraftarı olan bir kişiydi, kendini İsrail'e adamıştı. Les Aspin ve Woolsey, İsrail ordusuna daha fazla yardım sağlamak için çalışan Jewish Institute for National Security Affairs (JINSA)'nın Yönetim Kurulu'ndaydı. Aspin 1992'de JINSA'dan Henry Jackson 'Distinguished Service Award' (Özel Hizmet Ödülü) almış ve Yahudi topluluğu ile İsrail'in olağanüstü destekçisi olarak tanımlanmıştır." (The Spotlight, 1 Şubat 1993)

CIA - İsrail Bağlantıları

Ünlü CIA Başkanları

CIA, ABD'deki Yahudi lobilerinin yanı sıra İsrail'le de yakın iş birliği içindedir:

"CIA İsrail'e para yardımı yapmaktadır." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.193)

"1960'larda CIA'deki en hassas harekatın kod adı; KK MOUNTAIN idi. (KK, CIA'in İsrail'le ilgili belge ve mesajlarda kullandığı kendi adıdır.) Ve Mossad'a yapılan yıllık milyonlarca dolarlık nakit ödemeleri sağlıyordu. Buna karşılık da Mossad, ajanlarını Kuzey Afrika ülkelerinde ve Kenya, Tanzanya ile Kongo gibi ülkelerde Amerikan ajanlarının vekilleri gibi davranmakla görevlendiriyordu." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.14)

"1979'da Amerika'nın en önemli askeri sırrı yörüngedeydi. Müstahkem mevzilerin ürkütücü, paha biçilmez değerdeki fotoğraflarını çekiyordu. KH-11 diye bilinen bu uydu, bir teknoloji harikasıydı. Çektiği resimler dijital olarak 'anında' yer istasyonlarına ulaştırılıyor ve haber alma birimlerince anında analiz ediliyordu.

İlk KH-11 uydusu Jimmy Carter'ın, Başkan Gerald R. Ford'u yenmesinin ardından 1976'da fırlatıldı. Carter yönetimi, Ford'un izinden gitti ve yüksek kalitedeki resimlerin, başka ellere geçmesine izin vermedi. Haber alma konusunda Amerika'nın en yakın müttefiki olan İngiltere, fotoğrafları sınırlı ölçüde ve ancak yeri geldiğinde görebiliyordu. Yoğun güvenlik sistemi, Başkan Carter'ın İsrail'e KH-11 fotoğrafları vermeye karar vermesiyle delindi. Anlaşma; İsrail'e, komşuları Lübnan, Suriye, Mısır ve Ürdün'ün sınırları içinde 160 km. (100 mil) mesafeye kadar olan yerlerdeki her türlü askeri harekatı ya da başka tehdit edici faaliyetlerle ilgili olarak uydunun kaydedeceği bilgileri elde etme izni veriyordu.

Jimmy Carter'ın bu yüksek teknolojik görüntüleri İsrail'e verme kararı, Amerikan istihbaratının bazı üst düzey yetkililerince kuşkuyla karşılandı. Aslında bu, bir yıl önce Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'la Camp David'de başarılı bir zirve toplantısı gerçekleştiren İsrail Başbakanı Menahem Begin'e bir ödüldü. Bu yetkililer, Beyaz Saraydakilerin pek çoğunun anlamadığı bir şeyi anlamışlardı: Sisteme İsrail boyutunu katmak büyük bir taahhüttü.

KH-11, zamanının, uzay keşifleri için en ileri, en gelişmiş teknoloji ürünüydü. Yaklaşık 19 m (64 fit) boyundaki uydunun can alıcı unsuru, kamerasının önündeki aşağıya bakan aynasıydı. Bir periskop gibi bir yandan bir yana dönen kamera sayesinde uydu, atmosferde yol alırken tek bir bölgeyi izleyebiliyordu. Sonuçta alışılmamış boyutta yüksek kalitede stereoskopik bir görüntü elde ediliyordu ki, bunu bilgisayarla daha da mükemmelleştirmek mümkündü." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.11-12)

"KH-11 yöneticilerinin amacı, uydunun programını dikkatle ve öncelikleri hesaba katarak planlamak, doğru yerde, doğru zamanda bulunmasını sağlamaktı. İyi yönlendirildiği takdirde, milyonlarca dolara mal olan bu uydu, sınırlı miktardaki yakıtıyla çok daha uzun bir süre yörüngede kalıp, çok daha fazla bilgi toplayabilecek, daha 'hesaplı' olacaktı. Ne var ki, Carter'ın İsrail'in KH-11'e doğrudan 'girmesine' izin veren kararı, bazı Amerikan haber alma birimlerinin uydudan daha az yararlanması demekti." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.13)

"İsrailliler ise, KH-11 anlaşmasını Carter yönetiminin kendilerine duyduğu saygının ve desteğin bir belirtisi şeklinde değerlendirdiler.

1979 anlaşmasına göre, özel istihbarat isteme hakkı vardı. Her isteği tek tek ele alınıp inceleniyordu. Bu durum, İngiliz haber alma yetkililerini 'çılgına' çevirdi. Kendileri, II. Dünya Savaşı müttefiki ve NATO üyesi oldukları halde bu bilgilerden yararlanamazken, İsrail bu şansa sahipti." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.17)

"İsrail gerçekten de KH-11'den en değerli istihbaratı elde ediyordu. Bu konuda, Ronald Reagan'ın, CIA Başkanı William J. Casey'nin kilit adam olduğuna dair işaretler vardı. Casey, göreve geldiği günden beri, uydu fotoğraflarının İsrail'le ortak kullanımını heyecanla destekliyordu. Ve daha ilk günlerde İsrail irtibat görevlilerine, CIA merkezine yakın bir özel büro tahsis edilmesini emretti. Bundan amaç, KH-11 fotoğraflarıyla ilgili Amerikalı görevlilerle İsrail görevlilerinin doğrudan temasını kolaylaştırıp tüm önemli bilgilerin ellerine geçmesini sağlamaktı. İsrail için neyin daha önemli olduğunu ancak İsrailliler bilebilirdi zira." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.24)

"Eski bir NSA (Milli Güvenlik Teşkilatı) üst düzey yetkilisi, Reagan döneminde İsrail askeri yetkililerinin, KH-11 uydusunun yeni görev ve yörüngesinin tesbiti için yapılan Pentagon toplantılarına katıldıklarını öğrendiğinde öfkeden deliye döndüğünü söyledi. 'Bunu kim duysa saçını başını yolmak geliyordu içinden' dedi. Ne var ki, bir başka Amerikan istihbarat yetkilisi bu konuda çok daha rahat görünüyordu. 'Gerçekten de pek çok kişi bunu öğrendiğinde neye uğradığını şaşırıyordu, ama ben bunda bu kadar büyütülecek bir şey görmüyorum doğrusu' dedi. Ona kalırsa, İsrail'e bilgileri doğrudan edinme izni verilmesi bir uzlaşmaydı. 'İsrail önemli hiçbir şeyin gözünden kaçmasını istemiyordu.'

Zira Sovyet ve Doğu Avrupalı Yahudi göçmen dalgaları İsrail'e akmaya devam ediyordu. Angleton ve İsrail'de aynı işi yapan meslektaşları, Yahudi göçmen akınını yönettiler. CIA'dekilerin çoğunun fark ettiği gibi, Sovyet bloku içinden en önemli bilgileri, ilk savaş sonrası yıllarında batıya sağlayanlar Yahudi göçmenlerdi. Programların bazıları, KK MOUNTAIN'ın bir bölümü olarak CIA kontenjan fonlarından finanse edildi.

Pentagon'a atanan İsrail yetkilisi, KH-11 programı görevlisine İsrail'in ihtiyacı olan bilgilerin neler olduğunu belirtiyordu sadece. KH-11'in resimleri Washington'a ilettiği esnada yanında durup beklemesine de izin veriliyordu.

Richard Allen'a göre de, İsrail'in KH-11 anlaşmasını istismarı o kadar önemli değildi doğrusu: 'Pentagon'da dostları vardı ve daha geniş bilgileri gayr-ı resmi olarak sağlayabilirlerdi' diyordu." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.25,26)

"Güçlü bir İsrail yanlısı olan Allen, bundan etkilenmediğini söylüyor. Gerçekten de Amerikan istihbarat birimlerinde bile, 1981'de İsrail'in, neden Sovyetler Birliği'ne ait uydu resimlerini topladığını ve de Şaron'un neden bu bilgileri edinmekte bunca ısrarlı olduğunu anlayabilen pek fazla kimse yoktu. Aslında İsrail'in kendisi de artık bir nükleer güçtü." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.28-29)

"Yüksek düzeyde yetkili ve bilgili Amerikalı ve İsrailli kaynaklar iki ülke arasındaki istihbarat ilişkisinin oldukça iyi olduğunu belirttiler. Bundan daha önemlisi iş birliği olmasıdır. Hatta, neredeyse 'yüksek derecede hassas istihbarat alanlarında' aralarında belirli bir iş bölümü yapmışlardır." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.83-84)

"İstihbarat ilişkileri İsrail'le Amerika arasında sağlam bir şekilde ilerledi. Adeta iki ülke istihbarat konularında aynı dalga boyundaydılar. Washington'daki İsrail Büyükelçiliği'ndeki Mossad vekili CIA ile yakın ilişkiler içerisindeydi. Görev yapan Mossad ajanları başka isim altında ABD'de çalışmalarını yürütürler. İsrail yetkilileri hemen hemen her gün CIA liderleriyle görüşüyor ve çalışıyordu. Kissinger bu iki teşkilatın yakın bağlantısının farkındaydı." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.85)

"Washington'daki İsrail Büyükelçiliği diplomatlarının bütün vakti, Amerikan Dış İşleri Bakanlığı Ulusal Güvenlik Konseyi, Pentagon ve CIA'deki uzmanlardan bilgi toplamakla geçer. Yıllarca, İsrail Savunma Bakanları Washington'a yaptıkları ziyaretler sırasında CIA direktörleriyle buluşmuşlardır. Bu toplantılar hiçbir zaman halka açıklanan programlarda kayıtlı değildir. Fakat düzenli olarak gerçekleşir. Mossad Başkanı Washington'u sıkça ziyaret eder. Bu tür gezilerden kamuoyunun haberi olmasa da, çok nadir kendilerinin başkalarınca fark edilmesine izin verirler. Mossad Başkanı resmi misafir listesinde kesinlikle 'Mossad Başkanı' olarak geçmez. Amerika'daki CIA Başkanı'nın tersine, İsrail'de onun kimliği çok gizli tutulur. İçerdekiler bilmese de CIA ve Mossad'ın ilişkileri uzun yıllardır kuvvetlidir. Bu ilişkiler en çok CIA'in casusu ve İsrail'le yapılacak gizli ilişkiler şefi olan James Jesus Angleton zamanında artmıştır." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.86-88)

"Bir Amerikalı istihbarat uzmanı şöyle diyor: 'İsrailliler Amerikan hükümetinin her tarafına nüfuz etmişlerdir.' Dergide Mossad'ın, hükümetin içinde veya dışındaki Amerikalı Yahudilerin yardımlarıyla bir açık veya zayıf yön aradıklarını veya hükümetin İsrail'e vermek istemediği teknik bir istihbaratı almaya çalıştıkları söyleniyor. Üst düzeyde bir CIA ajanı dergide şöyle diyor: 'Mossad herhangi bir üstün ve sivrilmiş Yahudiye gidip yardım isteyebilir.' CIA'deki İsrail masası şefi James Jesus Angleton döneminde CIA'e pek çok Yahudi alındı ve bunlar çok önemli konumlara getirildi." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.93)

FBI da aynı çevrelerle bağlantı içinde:

Daniel Kurtzer ve Ortadoğu uzmanı Richard Haas.

"B'nai B'rith de, FBI'la ortak çalışmaktadır. Aşırı sağ hareketlere sızma gibi operasyonlarda FBI'dan yardım alır. Los Angeles Times'da yer alan bir habere göre New Orleans bölgesi B'nai B'rith Başkanı A. I. Botnick FBI'a 69.000 dolar vermişti. Bu şekilde 2 üyesini FBI'a sokmayı başarmıştı. Bu ajanlar Alton Wayne Roberts ve kardeşi Raymond'dı." (Les Professionnels de L'Anti-Racisme, Yann Moncomble, sf.248)

"Pek çok Amerikalı Yahudi bugüne kadar İsrail ve Ortadoğu'yu içine alan çok hassas ulusal güvenlik görevlerinde bulunmuşlardır. Mesela Henry Kissinger Dış İşleri Bakanı, Sol Zinowitz, Robert Strauss, Ortadoğu uzmanları… Başka bir Amerikalı'dan daha çok, 1973 Yom Kippur Savaşı'ndan itibaren Amerika'nın, İsrail ve Ortadoğu politikasını Kissinger şekillendirmiştir." (Between Washington and Jerusalem, Wolf Blitzer, sf.95)

"ABD'nin Baker dönemindeki Ortadoğu politikasını da, Ortadoğu Bölüm Başkanı Yahudi Dennis Ross, yardımcı asistan Yahudi Daniel Kurtzer, Milli Güvenlik Konseyi üyesi Yahudi Richard Haas, politika belirleme analisti Yahudi Aaron Miller belirliyor. İzak Şamir'e yakın çevreler bu kişileri 'Baker'ın Yahudi oğulları' olarak tanımlıyorlar." (Newsweek, 1 Haziran 1992)

Bu bilgiler bizlere bir kez daha Yahudi lobilerinin Amerikan yönetiminin belli kesimleri üzerinde ne derece etkili olduğunu göstermektedir. Bu etkiyi değerlendirirken, hatırda tutulması gereken önemli bir nokta vardır: Her ülkede olduğu gibi Amerika'da da karar mekanizmalarında görev yapanların tek bir cepheden oluşmadıklarını unutmamak gerekir. Amerikan yönetimi içerisinde de bazı Siyonist organizasyonların etkisi altında kalan isimler olduğu gibi, bu örgütlerin faaliyetlerinden etkilenmeden görevini devam ettirmeye gayret eden pek çok objektif kişi ve kurum da bulunmaktadır. CIA'in Yahudi organizasyonlarıyla bağlantısına bir örnek de,  B'nai B'rith'in bir kolu olan ADL'nin, CIA Başkanı William Webster'dan gördüğü destektir:

Arap ülkeleri uzmanı Aaron Miller.

"1985'de dönemin FBI Başkanı William Webster daha sonra CIA'in başına geçti. Tüm şubelere, görevlerini gerçekleştirmelerinde ADL ile işbirliği yapmalarını söyledi... Bugün ADL'nin Irwin Suall tarafından New York merkezden yönetilen 'Fact Finding Department' (Delil Bulma Bölümü), CIA yardımıyla birçok operasyon yönetiyor: polis departmanlarına girmek, federal hükümete ve medyaya yanlış ve çarpıtılmış haber sağlamak gibi.

Suall ve onun sadık arkadaşları ABD polis şefleri ve şerifleri için İsrail'e bedava seyahatler düzenliyordu. ADL tarafından finanse edilen İsrail ziyaretlerinin amacı ADL'ye göre; 'Yahudi devleti ve Amerikan polisleri arasındaki duygusal bağları güçlendirmek'ti." (New American View, 15 Nisan 1993, sayı 8)

Görüldüğü gibi, Yahudi örgütleri ve Mossad'ın etki alanı çeşitli yöntemlerle FBI'a kadar uzanmaktadır. Mossad'ın bunu sağlamak için kullandığı bir yöntem de, Pollard örneğinde gördüğümüz gibi, kimi zaman illegal yöntemlerle, 'bilgi çalmak'tır:

"Tom Gerard, San Fransisco polisi ve FBI tarafından, Mossad'a polisin istihbaratını satmak suçundan sorgulandı. Gerard 1980'lerin ortasında CIA için El Salvador'da bomba uzmanı olarak çalışmıştı.

Gerard'ın amiri John Willet, Gerard'ın Mossad'a bilgi sattığından şüpheleniyor. Ve araştırmaya başlıyor. Gerard bu arada Filipinler'e kaçtı ve yazdığı mektupla istifa ettiğini bildirdi. Yapılan araştırma sırasında, Gerard'ın ADL  için çalışan Roy Bullock'la bağlantısı ortaya çıkarıldı. Gerard'ın olayı İsrail basınında manşetten verildi. Gerard, Jonathan Jay Pollard gibi kahraman olarak lanse edildi. İsrail'in günlük gazetelerinden Haaretz'de Başbakan İzak Rabin şöyle diyordu; 'Gerard, insanların yaşamlarını kurtarmak isteyen vatansever bir kahramandır.'

Gerard 1991'de İsrail'e gitti, orada İsrail polisiyle ve istihbarat yetkilileriyle görüştü. Yolculuğun bütün masrafları ADL tarafından ödendi. Gerard bir arkadaşına, İsrail'de bulunduğu sırada Etiyopyalı Yahudilerin İsrail'e kaçırılmasına yardım ettiğini da anlatmıştı." (The Spotlight, 1 Şubat, 1993)

Kontralar, Uyuşturucu Baronları ve Silah Ticareti: Mossad'ın 'Arka Bahçesi' Latin Amerika

Son 25 yıldır Latin Amerika'da yüz binlerce insan öldürülmüş, çocuklar bile işkence görmüş, kadınların ırzına geçilmiştir. Bölgede terör, çarpışmalar, darbeler, yoksulluk, açlık yaşanmaktadır.

Dünya uyuşturucu üretimi ve satışında 1 numara olan Kolombiya'da hükümet-mafya çatışmaları yaşanmaktadır. Bu çatışmalar sonucu, olaylarla ilgisi olmayan, masum halkın kanı akmaktadır. Bir başka  uyuşturucu üreticisi Peru'dur. Kelime manası "Bolluk ülkesi" olan Peru'da bugün "kronik kıtlık" yaşanmaktadır. Panama'da ise, sürekli masum halkın kanı akmakta ve ekonomi felç durumdadır. Nikaragua'da, sözde hükümete karşı savaşan kontralar, halkı katletmektedir. Şili, El Salvador, Guatemala'da diğerlerinden farklı bir durum yoktur. Değişmeyen tek şey: Acımasız terör, kan, vahşet, açlık, sefalet... İşte Latin Amerika'daki kontraların teröründen bir örnek:

Latin Amerika'da binlerce kişinin katledilmesinin ardındaki isimlerden biri olan Mossad ajanlarından Mike Harari. (Yukarıda Norieaga'nın arkasında siyah gözlüklü.)

"Kontraların vahşeti onlara büyük ün kazandırmıştı. Sağlık merkezlerini, okulları ve halk merkezlerini tahrip ediyorlar, yakaladıkları insanları en akıl almaz şekilde öldürüyorlardı. Bir örnek, The Guardian gazetesinde şöyle anlatılıyordu. 'Rosa'nın göğüsleri kesilmişti. Sonra göğsünü yarıp kalbini çıkardılar. Erkeklerin kollarını kırıp, testislerini kesiyorlar ve gözlerini oyuyorlardı. Boğazları kesilip, bu yarıklarından dillerini dışarı çıkararak öldürülmüşlerdi'." (The Guardian, 15 Kasım 1984)

Tüm bu  olayların arkasındaki en önemli karanlık güç ise İsrail'dir.

"İsrail'in önemli faaliyet sahası ve pervasızca her türlü kirli işe bulaştığı alan Latin Amerika ülkeleriydi." (Hile Yolu-Mossad, Claire Hoy-Victor Ostrovsky, sf.15-89-257 )

"Mossad Latin Amerika'da dünyanın herhangi bir yerinde olduğundan daha faaldi." (Every Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melman, sf.355)

"Kontralara yataklık eden ülkelerin başında gelen İsrail, silahları kontralara aktarıyordu." (ABD Terörü, Noam Chomsky, sf.70)

İsrail, Nikaragua'daki kontralardan tutun da, Kolombiya'daki askeri ve polis güçlerinden, Medellin kartelindeki kokain baronlarına kadar Latin Amerika'daki diktatörleri, devlet terörü yapanları eğitmekte, yönlendirmekte ve silahlandırmaktadır. İsrail'in yönlendirdiği uyuşturucu ticaretinin en önemli parçalarından biri de Panama'dadır.

"Panama'ya uyuşturucu kaçakçılığı, Mossad gözetiminde ve İsrail uçaklarıyla yapıldı". (2000'e Doğru, 22 Eylül 1991)

"Mossad ajanı Mike Harari, Panama'ya özel bir görev için gönderilmiştir: Harari, İsrail Hükümeti için çalışırken Panama diktatörlerinin yakın dostu olmuştur." (Dangerous Liaison, Leslie and Andrew Cockburn, sf.254)

"Michael Harari, General Manuel Noriega'nın arkasındaki adam diye bilinir. Harari, Mossad'ın el altındaki operasyonlarına başkanlık ederdi. Kendisi Panama'da 'Deli Mike' diye bilinir. Generalin akıl hocasıdır." (Dangerous Liaison, Leslie and Andrew Cockburn, sf.246)

"Bazı İsrailliler Latin Amerika'ya tamamen yerleştiler. Bunların arasında %5-10 komisyon karşılığında İsrail silah endüstrisi ile diktatörlük arasında aracılık görevi üstlenen silah tüccarları var...

İsrailliler Guatemala, Honduras, El Salvador ve Kolombiya'da askeri ve polis güçlerini eğittiler. 1989 Ağustosu'nda dünyaya yayılan bir video kasette Albay Yair Klein ve diğer İsraillilerin kokain baronu Medellin'in suikast birliği olarak bilinen Kolombiya ordusunu eğittiği ortaya çıktı...

Sadece Nikaragua değil, fakat Latin Amerika'nın herhangi bir yerindeki diğer bir faktör, ABD'nin faşist müşterilerinin başka bir yerden silah satın almasıydı. Bu özellikle İsrail'di." (The Washington Connection and Third World Fascisism, Noam Chomsky, Edward S. Herman, sf.291)

"İsrail 4 yıl boyunca Latin Amerika'nın diktayla yönetilen ülkelerinde sağ kanatlara askeri teçhizat yardımı yapan destekçilerin başıydı. Ülkenin silah ihracatının önemli bir kısmı oraya gitti." (The Middle East International, Ağustos 1987)

"İsrail Latin Amerika'da dostlar edinmekle kalmamış, gerçek hayranlar kazanmıştır. Bunlar, Şili'de General Pinochet, Guatemala'da General Romeo Lucas Garcias, El Salvador'da Roberto D'Aubuisson, Paraguay'da General Alfredo Stroessnar ve Nikaragua'da Somozo Debayle." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.76)

"Nikaragua diktatörü Somoza, halkın desteğini kaybettikten sonra bile, Mossad ajanları ona silah sağlayarak halka karşı kanlı diktatörlüğünü sürdürmesine yardım ettiler." (Hayat Dergisi, 12 Ocak 1981)

"İsrail, istihbarat ve gizli polis konusunda da Pinochet rejimine özellikle yardımcı oldu. Şilili liderler İsrail'e ve İsrail-Şili ilişkisine pozitif duygular besliyorlar." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.100)

"Guatemala'da İsrailli askeri danışmanlar görev yapmaktadır. Korkunç katliamlardan sorumlu olan rejim, başarısını çok sayıda İsrail danışmanın sağladığı güce borçludur. Guatemala'nın önceki kanlı Lucas Garcia rejimi İsrail'e duyduğu hayranlığı açıkça dile getirmiştir." (Kader Üçgeni, Noam Chomsky, sf.559)

"İsrail'in önemli müşterileri arasında Napoleon Duarte tarafından yönetilen El Salvador iktidar cuntası var ki, bu cuntanın silahlı kuvvetleri bu sene ayda ortalama 2000 insan öldürdüler. Cuntanın askeri malzemelerinin %81'i İsrail'den geliyor." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.85)

"Paraguay'ın yakın dostları Güney Amerika ve Şilili General Augusto Pinochet'dir. İsrail'in Paraguay Başkanı Stroessner ile olan ilişkisinden İsrail basınında 'mükemmel' olarak bahsediliyordu. Diktatör El Excelentisimo sadece İsrail yapımı silahlar kullanıyordu ve İsrail silahlarının iyi bir müşterisiydi." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.103)

"Tegucigalpa'da bir Mossad istasyonu vardır. Mossad bölgede İsrail'in yaptığı operasyonlarla meşguldür. Bu operasyona kontraları eğitmek de dahildi. İsrail, Orta Amerika tarihinin bir parçası olmuştur. 1975'de İsrail, bölgeye büyük bir silah satış kaynağı olarak girdi. Time dergisine göre 1984'de İsrail'in bölgedeki silah satışının tutarı 12 milyon dolar. Bu bölge çok fakir olduğu için birkaç milyonluk silah binlerce insanı donatır, aynı CIA kontralarında olduğu gibi. Birçok Orta Amerikalı general İsrail'e hayran olduklarını sık sık belirtirler." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-H  mi, sf.77)

Bölgedeki generallerle İsrailli emekli subaylar arasında kişisel ilişkiler vardır. Bu subaylar Orta Amerika'da dolaşıp kendi kişisel yardımlarını teklif ederler.

İsrailli teknisyenler de resmi ilişkilerin sonucu olarak bu bölgeye giderler. Bu generallerin İsrail'le bağlantıya geçmeyi tercih etmelerinin bir sebebi de ABD'deki güçlü İsrail lobileridir.

Mossad, CIA, Mafya, Bilderberg, Masonluk ve Yeni Dünya Düzeni

1953 -1961 arası CIA Başkanlığı yapan, Amerikan istihbarat servislerini yeniden düzenleyen ve CIA'i kuran mason Allen Dulles,

ABD'li senatör ve mafya avukatı mason Thomas Dewen,

CIA ve mafyaya maddi destek veren milyarder H. Hughes,

Hollanda Prensi Bernard'ın ortağı mason Maximilian Kohnstamm,

CIA Başkanı Bedell Smith,

ABD Uluslararası İşler Servisi'nin Müdürü Braden,

Yahudi mafya babası ve mafyayı CIA yararına çokuluslaştıran kişi Meyer Lansky,

CIA Uluslararası İşler Müdürü, Avrupa Hareketi'ni yöneten mason Joseph Retinger;

Bu kişiler, yeni dünya düzenini CIA-mafya-masonluk üçgeniyle gerçekleştirmek için çalışmaları başlatan kişilerdir.

Bu kişiler ve bu kişilerle iş birliği içinde hareket edenler, 50'li yılların başından itibaren, izledikleri politikanın, Avrupa'da rahatsızlık oluşturduğunu fark edip, daha etkili bir yolla Avrupa'ya hükmetmeye karar verdiler. Bu da lobi örgütleriyle olacaktı:

"1952'de Avrupa Hareketi'nin Genel Sekreteri, mason Joseph Retinger Avrupa'ya dönüşünde uluslararası örgüt kurmanın gerekliliğini açıklar. İlk kuruluş toplantısında CIA Başkanı William Donovan, CIA'den Bedell Smith, Hollanda Prensi Bernhard ve NATO Genel Sekreteri Joseph Luns önderliğinde toplanan kişiler gelecekteki Bilderberg kulübün ilk temellerini atarlar. Bu toplantıya katılan diğer kişilerin çoğunluğu da masondur." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.19)

1954 yılında ise mason Joseph Retinger'in başkanlığında Bilderberg kulüp kuruldu. Bu kulübün üyeleri arasında masonlar, politikacılar, gizli servis üyeleri, CIA başkanları, mafya üyeleri bulunmaktaydı. Bilderberg'in kurucularının ve yeni üyelerinin bazıları şu isimlerdi:

Petrol tröstü David Rockefeller,

NATO Genel Sekreteri mason Brosio,

CIA Avrupa Bölüm Şefi mason Gigliotti,

İtalyan üstad-ı azamı Cartini,

CIA kurucularından mason Allen Dulles,

CIA Uluslararası İşler Müdürü, Bilderberg Genel Sekreteri, aynı zamanda mason Joseph Retinger,

CIA Başkanı mason William Donnovan,

CIA'den mason Braden,

ABD'li senatör mason Martin,

Belçika Dış İşleri Bakanı mason Van Zeeland.

"Bu kişiler Avrupa organizasyonunda önemli rol oynadılar. Avrupa Ekonomik Birleşme Derneği, Avrupa Kültür Merkezi, Avrupa Hareketi, Avrupa Konseyi gibi organizasyonların tümünde bu isimleri görmek mümkün." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.19-22)

"Bilderberg'i ilk başta CIA kurdu. Ama daha sonra kendisi Bilderberg politikasının bir enstrümanı haline dönüştü. CIA başkanını Bilderberg seçer... David Rockefeller korumasında, CIA'den Walters ve Rocca, Trilateral komisyonun temellerini attılar. CIA'den Merriman ve D. Abshire Bilderberg toplantılarına katılanlardan bazıları." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.89)

"David Rockefeller, banker Rothschild, Henry Kissinger, Brzezinski 70'li yıllarda bu lobileri örgütleme işini ele alırlar. Kissinger politik hayata Rockefeller ve CIA sayesinde gelmiştir. Brzezinski de Rockefeller tarafından korunmuştur. David Rockefeller, Trilateral ve Nelson Rockefeller, Bilderberg Başkanı olarak bu örgütlerde alınan kararlarda önemli rol oynamışlardır." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.90)

Mafyanın Merkezi Sicilya, Yahudilerin En Yoğun Bulunduğu Yerdir

Mafya, hakkında çok konuşulan ama ne olduğu tam olarak bilinmeyen konulardan biridir. Mafyanın dünyanın pek çok ülkesinde etkili olabilmesinin ana nedenlerinden biri ise, önemli istihbarat servislerinde çalışanlarla yapılan gizli iş birlikleridir. Bu iş birliklerinden çoğu zaman serviste görev yapan çoğunluğun haberi olmaz. Bu nedenle pek çok insan, gizli servislerin mafyayı çökertmek için uğraştığını, ancak bunda bir türlü başarılı olamadığını düşünür. Fakat işin iç yüzü pek de göründüğü gibi değildir.

"Amerikan ticari hayatının hiçbir aşaması, mafyanın yatırım teklifleri şeklindeki sızmasından güvende değil. Amerikan hayatındaki etkisine rağmen mafya küçük. Hepsi İtalyan asıllı. Özellikle Sicilya'dan, bunların çoğu da Yahudi. Mafya olan herkes kan ve ateş yemini ile bağlanıyor. Rejimlere ya da küçük gruplara bağlanıyorlar. Bu grupların başında rejim babaları ya da teğmenler geliyor ki onlar da emirlerini klanın babasından alıyorlar." (Time, The Mafia Big, Bad, and Booming, 1977)

"Sicilya'da uzun süreli ve geniş bir Yahudi yerleşmesi vardı." (Yahudi Dünyası, İletişim yayınları, sf.46)

"Sicilya mafyasının uluslararası uyuşturucu satışı işinde Kuzey ve Güney Amerika'nın suç aileleriyle uzun süreden beri bağlantıları vardı." (Newsweek, 8 Haziran 1992)

Mafya, Kontrgerilla, CIA, Mossad Ortaklığının Kilit İsmi:Yahudi Banker Meyer Lansky

"Yahudi olan Meyer Lansky'nin asıl adı Meyer Suchowljansky." (Israel Connection, La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.67)

"II. Dünya Savaşı sonrası, Meyer Lansky Florida'da kumarhaneler imparatoru haline geldi. Al Capone ve Salvatore Luciano ile iş birliği yaptı." (Israel Connection, La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.68-69)

"Kumar, içki ve fuhuştan kazandığı tüm paraları İsviçre'de Yahudi banker Tibor Rosenbaum'un yönettiği International Credit Bankası'na değişik yollardan gönderiyordu. International Credit Bankası'nı yöneten Yahudi Rosenbaum bir hahamdı. Hahamlığını ve aşırı dindarlığını Avrupalı hazineci rolüyle çok iyi bağdaştırmıştı. Haham yetiştiren bir aileden geliyordu. International Credit, kurulmasından kısa bir süre sonra Avrupa'dan İsrail'e yollanan tüm yardımların ilk geçit noktası durumundaydı ve özellikle silah yardımlarının. Müşterileri arasında Israel Corporation en önemli yeri tutar. Bunun yöneticilerinden biri Yahudi Banker Rothschild'dir. 1967'de Life dergisi bu skandalı ortaya çıkarır. İsrail-Haham Rosenbaum-Rothschild-Mafya-Lansky bağlantısı açıklanır. Rosenbaum'un İsrail'deki temsilcisi İsrail Gizli İstihbarat Örgütü Shin Beth'in şefi Amos Manor'dur." (Israel Connection: La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.70-71)

"Lansky ve yakın arkadaşı Yahudi Doc Stacher hakkında, Senatör Robert Kennedy döneminde büyük soruşturmalar açılır. Bunun üzerine Doc Stacher İsrail'e giderek hapis cezasından kurtulur. Tel-Aviv'e yerleşir." (Israel Connection: La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.72)

1968'de Robert Kennedy öldürülür. Cinayetin failleri her zaman olduğu gibi bulunamaz:

"1970 sonunda Lansky, İsrail'e çok gizli bir giriş yapar. Burada Stacher'la buluşur. İsrail'deki sosyal kuruluşlara yardımda bulunur. Ilan adlı bir kuruluşa başkan olur. Kudüs'te kendi adına bir sinagog yaptırmak için bağışta bulunur. Zaten daha önce ABD'de de kendi adına bir sinagog yaptırmıştır. ABD'de Amerikan Yahudilerini Birleştirme Derneği'ne de önemli yardımlarda bulunmuştur." (Israel Connection, La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.77)

"II. Dünya Savaşı sonrası tüm dünyada kontrgerilla hareketi başlatılır. Bu hareket için ABD'den 38 milyon dolarlık bir yardım gelir, özellikle CIA'den. 3 milyon dolar da başka şirket ve patronlardan alınmıştır. Bu olayın kurucuları arasında CIA şeflerinin yanında bir isim göze çarpar, Yahudi mafya babası Meyer Lansky." (Israel Connection, La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.19)

"Amerikan gizli servislerini yeniden düzenleyen, CIA'i kuran ve 1953-1961 arası Başkanlığını yapan mason Allen Dulles, Meyer Lansky'nin avukatlığını yapmıştır." (Israel Connection, La Mafia en Israel, Jacques Derogy, sf.19)

Meyer Lansky örneği mafya-gizli servisler bağlantısının en çarpıcı örneklerindendir:

"Meyer Lansky bütün organize suçların en parlak beyniydi. Lansky, namusuyla ticaret yapan bir işyeri kursaydı diye anlatıyordu bir FBI görevlisi, şimdi General Motors'tan bile büyük bir imparatorluğun sahibi olurdu. Kariyeri boyunca içki kaçakçılığından, bütün Amerika'ya yayılan kumarhanelerinden, tefecilikten ve borsadan kazandıklarıyla 300 milyon doların üzerinde ciddi bir servet sağladı. En büyük arzusu İsrail'de sessizce bir köşede yaşamaktı." (Aktüel, 13-19 Ağustos 1992)

"Anthony Summers'ın "Resmi ve Gizli: J. Edgar Hoover'in Gizli Yaşamı" adlı kitabında FBI şefi Hoover'in eşcinsel olduğu ve bu gerçeği saptayan mafya babası Meyer Lansky'nin bunu Hoover'e karşı ölünceye kadar koz olarak kullandığı belirtiliyor. FBI şefi Hoover'in kadın kılığına girmiş ve cinsel ilişki halindeki fotoğrafları OSS şefi William Donnovan tarafından Meyer Lansky'e veriliyor ve bu fotoğrafların Meyer Lansky tarafından hayati koz olarak kullanıldığı söyleniyor." (Hürriyet, 6 Şubat 1993)

Anthony Summers, Meyer Lansky-Hoover bağlantısını anlatmaya şöyle devam etmektedir:

"Meyer Lansky, Hoover'in eşcinsel olduğuna ilişkin somut kanıtları, FBI'ın faaliyetlerine karışmasını önlemek için kullandı. Hoover'in ölümünden iki yıl öncesine, 1970'e kadar Lansky'e hiçbir federal suçlama yöneltilmedi. Bir ara vergi kaçırdığı öne sürüldüyse de bu bir sonuç vermedi ve 1983'te ölünceye kadar özgürce yaşadı." (Hürriyet, 6 Şubat 1993)

Meyer Lansky'nin ilginç bir bağlantısı da P2-Mafya-Vatikan üçgeninin önemli ismi Sindona iledir:

"Sindona, Mc Caffrey ve Borghese bir İtalyan bankası olan 'Universal Banking Corp.'a ortaklardı ve bu banka Meyer Lansky ve mafya için önemli bir hareket sahasıydı. Banco Ambrosiano'nun iflası Vatikan'a bir milyar dolara mal oldu ve Başkanı Roberto Calvi'nin ölümüyle sonuçlandı." (The World Order, A Study in the Hegemony ou Parasitism, Eustace Mullins, sf.111)

Meyer Lansky'nin finanse ettiği Haganah ve Stern terör çeteleri ise İsrail'in kurulmasında önemli rol oynadılar:

"İsrail Devleti, Macar Yahudisi olan Tibor Rosenbaum tarafından kurulmuştu, kendisi İsviçre'deki International Credit Bank'taki kontrolüyle Haganah ve Stern terörist çetelerine silah ve para sağladı. International Credit Bank, Meyer Lansky'nin mafya ve gizli operasyonları için yabancı bankasıydı ve gizli operasyonları için Mossad'ın Avrupa Fonu'nu idare ediyordu." (The World Order, A Study in the Hegemony ou Parasitism, Eustace Mullins, sf.119)

Buraya kadar ele alınan bilgilerin de gösterdiği gibi, "Mossad'ın -ya da İsrail'in- en büyük yardımcıları İsrail dışında yaşayan bazı Yahudilerdir" yargısı doğruluk payı içermektedir. Bunun bir örneği de, mafyanın Avrupa'daki bağlantı merkezi olarak bilinen International Credit Bank'ın yöneticisi, Yahudi mafya babası Lansky ve Yahudi banker Rothschild ile ortak çalışan Rosenbaum'dur:

"Rosenbaum, Cenevre'deki International Credit Bank'ın sorumlu yöneticilerinden olup, aynı zamanda mafya ve Hollanda Kralı Bernhard ile ilişkileri vardır. Rosenbaum Macaristan'da doğmuş, İkinci Dünya Savaşı'nda o ünlü Yahudi direniş örgütünün önde gelen isimlerinden olmuştur. Koyu bir Siyonist olarak, kurulduğu günden bu yana İsrail Devleti'ni hararetle savunmaktadır.

1949 yılında, İsviçre ve İsrail arasındaki ticari ilişkileri sağlayan Helvis Management Corporation'ı Rosenbaum yönetir. Rosenbaum'un, İsrail İşçi Partisi'nin finansörü ve İsrail'i ekonomik açıdan destekleme politikasının mimarı Pinhas Sapir ile yakın dostluğu vardır. Gerçekte mafyanın Avrupa'daki bağlantı noktasını oluşturan International Credit Bank'ın 1960'dan başlayarak yöneticisi durumuna geçen Rosenbaum, Las Vegas gazinolarından kaçırılan milyonlarca doların Edmond Rothschild'in tasarrufları ile yanyana bulunmasını sağlamaktadır.

Siyonistlerin kanunsuz işlerini örtbas etmek ve dokunulmazlık elde etmek için sık sık uyguladığı bir yöntem olan Büyükelçilik sıfatı almak, Rosenbaum tarafından da kullanılmıştır.

O devirde IOS Şirketini kuran Bernie Cornfield ile sıkı bir iş birliği içinde olan Rosenbaum, aynı zamanda Liberya'nın Avusturya'daki Büyükelçisi sıfatıyla da Batı Afrika yöneticileri arasında etkin bir yere sahiptir. Finans ve politika ilişkilerini, Rosenbaum'un Cenevre'deki bankası aracılığıyla gerçekleştiren Cornfield'in müşterileri, verilen hizmetin karşılığını, IOS şirketinin hisse senetlerini yeniden satın alarak ödemektedirler.

Birlikte gayet iyi çalışan iki ortaktan Cornfield, serüvenci, hayalperest bir kişidir. Rosenbaum ise onun tam tersine, kılı kırk yaran, düzenli olarak sinagoga giden, sofu bir kişidir. Ama, finans alanında büyük bir adı vardır. Nitekim, kendisine büyük güven duyan İsrail hükümeti, 1968 yılında ihtiyaç duyduğu askeri malzemenin satın alınma işlerini Rosenbaum'a bırakmıştır. Bir keresinde, o sıralar İsrail Başbakanı olan Şimon Peres, 'Ulusal Güvenlik' gerekçesiyle 24 saat içerisinde 7 milyon dolara gereksinim duymuş ve o an Rosenbaum'a başvurmuştur. Rosenbaum parayı sağlamıştır.

Arap devletleri tarafından boykot edilen Yahudi kuruluşlarının başında gelen International Credit Bank'ı kullanan Rosenbaum, Lozan'daki Ortadoğu petrol şirketlerinden İsrail adına petrol satın alır." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.170)

"Life dergisi 1968 yılındaki bir sayısında, Rosenbaum'un ortağı Sylvain Fredman'ın mafya babası Meyer Lansky ile birlikte çalıştığını, Miami'den transfer ettiği 350 bin doları Cenevre'deki bankada, 'Maral 2818' nolu hesaba yatırdığını açıklamıştır. Kumarda yitirdiği paraları karşılamak için kasayı zimmetine geçiren muhasebeci Rosenbaum da, Edmond Rothshild tarafından yönetilen ve kontrol edilen Israel Corporation'a başvurur." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.171)
"Israel Corporation'ın işlevi, Siyonist çevrelerden topladığı paraları İsrail'deki yarı resmi ve resmi sektörlere, örneğin denizyolları taşımacılığı yapan Zim gibi şirketlere yatırmaktadır.

İsrail Sanayi ve Ticaret Bakanlığı eski genel müdürlerinden ve Israel Corporation'ın yöneticilerinden Michael Tsur, dostu Rosenbaum için şirket fonlarından çektiği 8.5 milyonu avans olarak verir. Aslında, yine Rosenbaum'a ait olan Liechtenstein Prensliği'nin başkenti Vaduz'daki International Credit Bank'ın hesabına transfer edilen meblağın toplamı 14 milyon dolardır. Çünkü sadece Israel Corporation'ın hesabından değil, Zim Navigation ve Oil Rafineries adındaki İsrail şirketlerinin Lüksemburg ve Vaduz gibi yerlerde bulunması, açılan soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlar. Cenevre'deki International Credit Bank'ın İsrail'de çok büyük yatırımları vardır." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.172)

Meyer Lansky ve Tehlikeli Bağlantıları

Mafya babası Meyer Lansky'nin garip ve tehlikeli bağlantıları, P2 ve Vatikan'ın kara para bankeri Sindona'dan, Rosenbaum'a, Nixon'dan, Soğuk Savaş'ın mimarı Truman'a, CIA şefi Dulles'ten, Yahudi bankerler Rothschild ve Rockefellerlar'a kadar dayanmaktadır. Bu gizli ilişkiler ağında, Meyer Lansky de önemli bir rol üstlenmişti. Mafya patronu Meyer Lansky'nin Nixon-Sindona-Rosenbaum-Rotschild-Rockefeller'la birbirinden ilginç bağlantıları Charles Levinson'ın ünlü "Vodka-Cola" kitabında şöyle anlatılmaktadır:

Soldaki resimde Amerika'nın ünlü mafya babalarından Bugsy Siegel (ortada) görülmektedir. Siegel, 1947'de Lansky'nin (sağda) adamları tarafından öldürülmüştür.

"Richard Nixon'ın belli başlı iki koruyucusu vardı. Bunlardan birisi Pepsi-Cola şirketinin Başkanı Donald Kendall idi. Nixon, Kendall için, kapitalistlerin malı olan şurubu Brejnev'in vodkası ile değiş tokuş yaptı. Öteki koruyucusu ise mafyanın finansör patronu Meyer Lansky'den başkası değildi." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.113)

"Sindona ve Rosenbaum gibi Nixon'un dışında olduğu sanılan olayların, aslında Doğu ile yapılan iş birliğini simgeledikleri bilinmektedir. Gerçekte bu finans güçleri, Vodka Cola iktidarında, yasal olmayan yollarda muazzam meblağları bir yandan öte yana aktardılar. Müşterileri arasında Moskova Narondy Bankası (Londra'daki Sovyet Bankası), Vatikan ve İtalyan Komünist Partisi gibi birbirleriyle çelişen güçleri birarada barındırdılar. Tüm bu skandallar süresince, iş adamları ile Vodka-Cola yandaşları arasında yoğun ilişkilerin kurulduğunu hep birlikte göreceğiz." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.114)

"Nixon'ın Doğu ile ilişkilerini genişletmesi sırasında, mafya ile olan bağlantısını, herhangi bir New Yorklu'ya benzeyen, silik soluk yüzlü Meyer Lansky gerçekleştiriyordu. Meyer Lansky otuz yıldan bu yana mafyanın asıl patronu olarak görülüyordu. Gerçek bir mali uzman olan Lansky, Capone, Dillinger, Lucky Lucinao, Frank Nitri gibi mafya patronlarından daha uzun yaşamayı başarmıştı. Şimdi de 'Cosa Nostra' devrinin yöntemlerini günümüzün ekonomik gerçeklerine mükemmel bir şekilde uyguluyordu. Bankaları, şirketleri kontrol ediyor, sendikanın parasını en önemli sınai ve mali yatırımlarda değerlendiriyordu. Böylece mafyayı Amerikan ekonomisinin gerçek bir parçası durumuna sokmuştu. Lansky bu gizli kapaklı işleri, bankacılık dalaverelerini çok iyi biliyordu. Las Vegas'ta 'Laundring' adını verdiği haraca bağlama sistemini o kurmuştu. Bu sisteme göre, mafyanın kontrolü altındaki her gazinonun kapanışında bir adamı geliyor, buradan sonra haraçları getirdiği çantayı havaalanına götürüyor ve bu para aynı gün Bahama Adaları, Porto Rico, İsviçre ya da bir başka yerde açılan hesaba yatırılıyordu. Böylece ABD vergi yasalarının denetiminden kurtulan bu paralar iş yerlerini satın almak, istenilen siyasi akımları finanse etmek için kolaylıkla kullanılıyordu. Zaten kimse Lansky'nin kamu işleriyle yakından ilgilenmediğini söyleyemezdi. Roosevelt, Truman, Eisenhower ve Nixon'un başkanlık seçimlerinde adaylıklarını onun desteklediğini bilmeyen yoktu. Lansky ile Nixon arasındaki yakın ilişkiler, 1940 yılında Nixon, Duke Üniversitesi'nde hukuk bölümünde öğrenciyken başladı. Nixon, o zamanlar sürekli aşk romanları okuyan, bir gün FBI ajanı olmayı arzulayan, içine kapanık bir tipti." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.120)

"Nixon, bu hayalleri gerçekleşmeyince, Lansky'nin Batı yakasındaki sendikal işleriyle ilgilenen Bugsy Siegel ile birlikte, avukatlık bürosunda çalışmaya başladı. 1941'de, Siegel'in girişimiyle, Havana'ya gizli bir ziyarette bulundu. Daha sonra, anılarını yazarken, buraya 'yerel bir avukatlık bürosu almak için geldiğini' belirtti. Oysa kaldığı otel mafyanın, görüştüğü kişiler ise Lansky'nin iş yaptığı kişilerdi, Lansky o zamanların vergi kaçırma ve karanlık işler yapma şampiyonu olarak Karayibler'e büyük önem vermekteydi. Gazino işletmek, kadın ticareti ve esrar satışı, geri kalmış yörelerin yöneticilerine de gelir sağladığı için, bu işlere izin veriliyordu. Karayibler sayesinde cinayet sendikası büyük bir servet yaptı. Nixon'un Küba'ya yaptığı ilk gezi sırasında, Lansky, Diktatör Fulgencio Batista'nın en güvenilir sağ kolu durumundaydı. Bu serveti haklı gösterebilmek için, aralarına onurlu siyaset adamlarının alınmasına karar verdi. 1946'lardan sonra 'Karayibler'in Amerikan kıyılarına kızılların yaklaşmasını önleyecek en son Hür Dünya Parçası' olduğu kampanyası açıldı. Sözde anti-komünist ve mafya yanlısı gruptan Florida senatörü George Smathers, bu güçler sayesinde Maliye Komisyonu'na seçildi. Truman ile poker, Eisenhower ile golf oynadıktan sonra geleceğin Başkanı Nixon ile dostluk kurmakta gecikmedi...

Bugsy Siegel'in California'daki halefliğini üstlenen Mickey Cohen, Nixon'un her kampanyasına önemli miktarda bağışlarla katıldı." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.121)

"Nixon ABD başkanlık seçimlerine iki kez adaylığını koyan, New York eski valisi ve Cumhuriyetçi Parti Seçim Komitesi'nin etkin üyesi Thomas Dewey'in yardımlarıyla 1952'de Eisenhower'in yardımcılığına atandı. Dewey, 1943 yılında mafya babası Lucky Luciano'nun salıverilmesine izin veren kişiydi. Luciano o tarihten sonra Sicilya'ya yerleşti ve ABD'ye gidecek olan mafya üyelerine lojistik destek sağladı. Dewey'in özellikle, Meyer Lansky'ye ait Mary Carter Paint Company'nin bünyesinde CIA'in eski Başkanı Allen Dulles ile ilişkileri çok önemlidir. Bu şirketin ortakları arasında yer alan bebek yüzlü Charles Rebozo ile Nixon arasında kurulan dostluk yan yana oturmaya değin vardı. Hatta, her ikisinin 'aydınlar, liberaller' konusunda aynı duyguları paylaştıkları, bu zümrelerin ABD'nin maneviyatını kemirdiklerini iddia ettikleri görüldü." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.123)

"İsviçre Exchange and Investement Bank, Lansky'nin İsviçre'de kullandığı tek banka değildi. Elinin altında tutuğu John Pullman ve özellikle Tibor Rosenbaum aracılığı ile müşterileri arasında Rothschild ailesinden tutun da İsrail Devleti'ne, Hollanda Prensi Bernhard'a (Bilderberg'in kurucularından ve mason) değin kişilerin yer aldığı International Credit Bank'ı da kontrol ediyordu." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.124)

"Lansky 1970 yılında, yürürlükteki yasaların şekilden ibaret olduğunu gösteren en şaşırtıcı girişimi gerçekleştirdi. Resort International aracılığı ile Peloguin'in başında olduğu yeni bir şirketi 2 milyon dolar sermaye ile kurdu... Amerikan hisse senetleri borsasına kote edilen Resort International 1969 yılı Ocak ayında, Pan-Am'ın, Gulf Western'deki 900 bin hissesini satın aldı. Lansky'nin şirketi bundan bir ay sonra, David Rockefeller'a ait Chase Manhattan Bank'la gizli görüşmeler yaparak 1.5 milyon hisse senedinin daha sahibi olma yollarını aradı." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.125)

'Dünyanın en büyük mafya babası' Yahudi Meyer Lansky, İsrail'e bağlılığını her yönüyle ispat etmiş durumda. Meyer Lansky dünyanın en güçlü Yahudi organizasyonu B'nai B'rith'i de finanse etmişti.

İsrail'in sadık dostu olan ve sonradan oraya yerleşen Lansky, birçok yakınıyla birlikte, B'nai B'rith'in ve Amerika'daki İsrail Lobisi'nin finansal destekçisi olmuştur." (The Spotlight, 15 Mart 1993)

ADL'nin Karanlık İlişkileri

ADL ile bağlantılı kara para simsarı Michael Milken.

Uluslararası B'nai B'rith'in bir kolu olan ADL (Anti Defemation League) teşkilatının oldukça ilginç bir öyküsü vardır. Görünüşte yalnızca propaganda amaçlı olan kuruluşu biraz araştırınca, çok değişik hedefleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Pek çok insan  ADL'nin Amerika'da etkin olan Yahudi lobilerinden biri olduğunu ve en önemli faaliyetinin de ABD'nin iç ve dış politikasını İsrail lehine yönlendirebilmek için hükümet üzerinde baskı yaptığını düşünür. ADL'nin bu yönde faaliyet gösterdiği ve bu çalışmalarında da oldukça başarılı olduğu doğrudur ancak ADL'nin bu başarıyı hangi yollarla elde ettiği çok önemli bir noktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar ve çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler, ADL'nin çoğu zaman gayrımeşru yollarla (mafya ile olan bağlantısı ile) gelir elde ettiğini ve bu geliri bazı ABD'li politikacılara rüşvet vermek için kullandığını göstermektedir:

"ADL sadece bir Yahudi hakları lobisi değildir. Bağlı olduğu B'nai B'rith bünyesinde kurulduğundan beri İngiliz gizli servisleriyle ve çeşitli gizli örgütlerle iş birliği içinde olmuştur. ADL ırkçı Ku Klux Klan'a yakındır. Bunun yanı sıra Kolombiya'daki Medellin kokain karteliyle yakın ilişki içindedir. " (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.3)

ADL'nin, dünyanın en büyük mafya babası "Organize Suçun Yönetim Kurulu Başkanı" Yahudi Meyer Lansky ile birlikte organize ettiği kirli işler de oldukça ilginçtir:

"Moe Dalitz, altmış yıldan beri organize suçların en önemli ismi ve bunların 'Yönetim Kurulu Başkanı' Meyer Lansky'nin sağ koludur... Meyer Lansky Küba'ya giderek ilk kumar, uyuşturucu ve para ağını kurarken, Moe Dalitz onun özel haklara sahip ortağıydı. Benjamin 'Bugsy' Siegel (mafya babası Siegel'ı ilerleyen satırlarda inceleyeceğiz) da bir başka ortaklarıydı...

Lansky ve Siegel Cinayet Şirketi'ni, ya da Meyer ve Bugsy Çetesi'ni kurarak kanunsuz içki ve uyuşturucu trafiğinin yasaklarını deldiler... Lansky'nin 1983'teki ölümünden iki sene sonra Moe Dalitz ADL'nin gönüllü hizmetkarı olarak tanımlandı... Uyuşturucu parasının gücü arttıkça, ADL'nin politik ve finansal etkinliği de arttı. Hisse hırsızları Ivan Boesky ve Michael Milken ve uyuşturucu bankerlerinden Edmund Safra ile Moe Dalitz, ADL'nin savaş sandığına milyonlar akıttılar." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.25)

"1929'da Meyer Lansky'nin New York 'suç komutanlarından' Frank Erickson, Sterling Ulusal Bankası'nı (Sterling National Bank) kurdu. Erickson para aklama konusunda uzmandı. 1926'da Arnold Rothstein öldürülünce yerine Lansky geçti ve 'Ulusal Suç Şirketi'nin Yönetim Kurulu Başkanı' oldu." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.32)

"Viski Baronu" Edgar Bronfman, ADL'nin Moskova'daki "dostu".

"Theodore Silbert, ADL'nin ön plandaki adamıydı. ADL banka hesaplarını Sterling Ulusal Bankası'na yatırıyordu ve bankanın hisselerine yatırım yapıyordu. ADL'nin yatırım yaptığı diğer şirket ise Amerikan Banka ve Sigorta Şirketi (American Bank and Trust Company-ABT)'ydi. Bu şirketin başında ADL-New York komiseri ve B'nai B'rith Uluslararası Başkanı Philip Klutznick vardı...

ADL'nin Sterling Ulusal Bankası'yla olan ilişkisi Theodore Silbert'ten sonra da devam etti. Bankanın uzun zaman Başkanı ve ADL'nin adamı olan Maxwell Raab, Meyer Lansky'nin International Airport Hotel Corporation'da iş ortağıydı. Reagan Yönetimi sırasında ABD'nin İtalya Büyükelçisi oldu." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.34)

"1963'te ADL finans kaynaklarını artırmak için Hollywood yapımcısı Dore Schary'yi Ulusal Yönetim Kurulu Başkanı olarak atadı. Bu dönemde Schary, Metro Goldwyn Mayer Stüdyoları'nda çok güçlüydü. Schary, suç şirketinin önde gelenlerinden Abner 'Longie' Lwillman ile yakın arkadaştı. Lwillman, Lansky'nin Hollywood film endüstrisine girmesini sağlayan kişiydi." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.37)

"1970'lerde ADL'den Kenneth Bialkin, hukuk firması 'Willkie, Fart and Ballagher' aracılığıyla Robert Vesco'nun 'Investors Overseas Service' (IOS) şirketini devralmasını sağladı. Şirketin kurulması için gerekli finansı Rothschild ailesi sağlamıştı ve şirket Bernie Cornfeld tarafından kurulmuştu. IOS, Meyer Lansky'nin uluslararası suç şirketi için cephe rolü oynuyordu. IOS 'satış personeli' uluslararası sınırlarda nakit dolu bavullarla dolaşıyorlardı. Paraların bir kısmı yerel yatırımcılardan geliyordu, fakat çoğunluğu Lansky'nin kumar, fuhuş ve şantaj yoluyla elde ettiği gelirden geliyordu." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.42)

"Bu nakitler İsviçre'nin en dolandırıcı ve gizli bankalarındaki hesaplara yatırılıyordu. Bankaların bir kısmı IOS takımına dahildi. Cenevre'deki International Credit Bank ve Nassav, Bahama'dan Bank of World Commerce, Lansky'nin işleri için kullanılıyordu. BCI, Mossad memurlarından Tibor Rosenbaum'a aitti; BCI'ın Ofis Müdürü Sylvain Ferdman, Lansky'nin yakınlarındandı ve Bank of World Commerce müdürü Alvin Malnik ise Lansky'nin 'muhasebecisi'ydi.

Lansky ve adamları, yer altı bankacılık operasyonlarını İsviçre'den Karayipler'e taşıyarak ABD'ye kokain ve Marihuana kaçakçılığını artırmaya karar verince, ADL ve Kenneth Bialkin eliyle bu organizasyonu düzenlediler." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.43)

"Meyer Lansky'nin rüyası gerçekleşiyordu: Organize suç ortaklarını ABD ekonomisini oluşturanların yerine oturtuyordu ve ADL buna adım adım yaklaşmıştı." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.54)

ADL, tüm Filistinlilerin yok edilmesi tezini savunan fanatik haham Kahane'nin kurduğu terör grubuyla da iş birliği içindeydi:

"Jewish Defense League (JDL)'in kurucusu Haham Meir Kahane'nin biyografisini yazan Robert Friedman'ın belirttiğine göre, bu militan Yahudi grubu, kurulduğundan beri gizli tutulan üç kişilik bir komite tarafından yönetiliyordu. Bu komitede, İsrail Başbakanı ve Mossad operasyonları şefi İzak Şamir, sağ kanat İsrail parlamenteri Geula Cohen ve Brooklyn ADL Başkanı Bernard Deutsh vardı." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.69)

"Son 20 senedir Wall Street avukatlarından Kenneth Bialkin ADL'nin önde gelen isimlerinden biri olmuştur. ADL'nin ulusal yönetim komitesinde yer alan Bialkin, 1982-86 yılları arasında Ulusal Başkan olmuştur...

Bialkin'in şöhretinin asıl nedeni, Amerika'nın uyuşturucu dünyasındaki rolüne yaptığı katkıydı. Kenneth Bialkin'in perde arkasındaki manevraları olmasaydı, Kolombiya'daki Medellin Kokain Karteli'nin ABD'de çıkarma yapması mümkün olmayacaktı. Bialkin, Edmund Safra ve American Express ayrılığını yumuşattığı gibi, finansör Robert Vesco ile Medellin Karteli'nin lojistik şefi Carlos Lehder Rivas arasındaki iş birliğini de sağladı. Sonuç olarak Karayipler'den ABD'ye ulaşan kaçakçılık yolları birleşerek 1980'lerde Amerikan sokaklarını marihuana ve kokain ile doldurdu...

Carter döneminde ve Reagan'dan önceki diğer dönemlerde, ABD ekonomisi çalıntı para için uygun hale gelmişti. 'Uyuşturucu dolarları' ABD'de dolup taşıyordu ve Bialkin anladı ki, eğer bu parayı toplayacak büyük bir finansal firma kurarsa, karı sınırsız olacaktı.

Hızlı bir ilerlemeyle Bialkin, Lehman Brothers ile Kuhn, Loeb and Co.'nin birleşmesini sağladı. Shearson Hayden Stone ise Loeb Rhodes'i satın aldı. 1984'te bu kuruluşların hepsi American Express Company tarafından satın alındı ve adını sonra Shearson Lehman American (Amex) Express olarak değiştirdi... Bialkin bu şirkette yönetim kurulunda bir yer edindi. Bialkin'in yakın arkadaşı Henry Kissinger ise, birçok uluslararası şirketin danışmanlığını yapmanın yanısıra, Amex'in yönetim kuruluna katıldı." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.41, 47)

"1983'te Bialkin bu sefer Amex ortaklığının, Edmund Safra'nın Cenevre'deki Ticari Kalkınma Bankası (Trade Development Bank) ile birleşmesini sağladı... Bu şirketin büyük hissedarlarından biri de, Meyer Lansky'nin adamlarından olan Carl Lindner'di. Lindner United Fruit (Brands) Company'nin sahibi oldu. 1978'deki resmi rakamlara göre ABD'ye giren kanunsuz uyuşturucuların %20'si, Güney ve Orta Amerika'dan United Brands aracılığıyla kaçırılıyordu ve bu şirket ABD istihbaratı ve organize suçlarla uzun süredir bağlantıdaydı." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.47)

"Kasım 1985'te İsrail ajanı Jonathan Pollard tutuklanınca, Kenneth Bialkin İsrail'e giderek uygun savcıların atanmasını ayarladı." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.71)

ADL'nin Rusya'daki üyesi Yahudi Bronfman hanedanı da oldukça faaldi. Rus mafyasının patronu "Viski İmparatoru" Edgar Bronfman'ın ilginç politik ilişkileri de vardı:

"ADL'nin 'Moskova'daki dostlarından biri de Edgar Bronfman'dı. Üçüncü nesil Bronfmanlar başarıyla babalarının kaçakçılık işini sözde kanuni bir 'Seagram Viski İmparatorluğu'na dönüştürdüler. Bu dönüşümü ABD Hazine Dairesi destekledi ve uzun süredir büyük suçlarla elde ettikleri paraların aklanmasına karşılık olarak birkaç milyon dolarlık vergi aldılar.

... Bronfman ailesi bu anlaşmadan mültimilyoner olarak çıktı... 1972'de Montreal'de Kanada Suç Komisyonu bir rapor yayınlayarak Mitchell Bronfman'ın şehrin en büyük gangsterlerinden Willy Obront ile suç ortağı olduğunu söyledi. Bu ikili uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanıyordu." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review sf.81)

"Bronfman, Dünya Yahudi Kongresi'nin (World Jewish Congress) kontrolünü devralarak bunu ADL'nin uluslararası bir koluna dönüştürdü ve Ulusal Komisyonu'nda yer aldı. 1986'da Bronfman'ın Yahudi Kongresi'nden bir yardımcısı Doğu Almanya'daki acımasız komünist rejimle bağlantı kurdu. Bronfman'ın Seagram Şirketi, Doğu Almanya'nın Komünist Partisi SEO'in alkollü içki dağıtıcısı oldu.

...1988'de Edgar Bronfman, Doğu Berlin'e giderek SEO lideri Erich Honecker ve partiden Hermann Axen ile görüştü. Bu ziyarette Bronfman, Doğu Alman liderine Washington'da Ronald Reagan'la görüşme ayarlama sözü verdi. Edgar'ın kardeşi ve iş ortağı Charles ise Honecker diktatörlüğünün yakın arkadaşıydı. Kendisi Kanada-Doğu Alman Dostluk Birliği'nin başkanıydı ve iki ülke arasındaki pasaportlarda vizeleri kontrol edebiliyordu." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.82)

B'nai B'rith-Mossad-Mafya Bağlantısı ve Evsei Agron'un Kurduğu Rus Mafyası...

"Rus mafyasını Evsei Agron kurmuş. Adından da anlayacağınız gibi bir Rus Yahudisi. Caniler ordusu oluşturmuş Agron. Adamlarının çoğunu İsrail'den getirtmiş. Bunların hemen hepsi İsrail'de komando eğitimi görmüş profesyonel katiller. Amerika 'Yahudileri bize yollayın' diye kampanya açınca, İsrailli bu mafya elemanları New York'u doldurmuş." (Hürriyet, 21 Şubat 1993)

"İtalyan-Amerikan mafya suç gruplarının ve ailelerinin oluşturduğu dünya çapındaki güç, şimdi yeni nesil dış kaynaklı suç örgütleri tarafından ele geçiriliyor. Adalet Bakanlığı Savcısı Rudy Guliani bu aileleri mahkum ettiriyor ve basında zafer kazandıktan sonra görevden ayrılarak New York Vali adayı oluyor. Guliani'nin tek özelliği kampanyası sırasında yabancı bir ülkeye -İsrail'e- sadakatini ifade etmesiydi. Guliani'nin yaptığı, eski İtalyan-Amerikan suç örgütlerini kapatmaktı. Fakat sonuç olarak çoğunluğu Yahudi olan ve Guliani'nin favori ülkesi İsrail'den ve Rusya'dan gelen gangsterler, önceden İtalyanlar'ın elinde olan suç gruplarını kontrolleri altına aldılar. Rusya doğumlu bu suçluların çoğunluğu 1970'lerde KGB'nin hapistekileri serbest bırakmasıyla New York'a geldi ve çoğunluğunu göçmen Sovyet-Yahudileri oluşturuyordu. Savcı Pattick J.Catter'a göre 'Ruslar, İsraillileri getirmeye başladı.' Catter, Rus-İsrail iş birliği için: 'Bunların asıl işi uyuşturucu, bunlar profesyonel asker olarak eğitilmişler ve ne İtalyanlar'dan ne de diğerlerinden korkmuyorlar' diyordu.

Catter'ın söylemeyi unuttuğu ise gangsterlerin en etkin politik güç tarafından korunması-İsrail ve onun lobilerinin özel çıkarlarını koruyan B'nai B'rith. Yabancı gangsterler uzmanı James Rosenthal'e göre: 'Rus çeteleri yakında dünyanın en büyük suç örgütü olacak. Rus Yahudisi suç grupları rahatça hareket ediyor ve özellikle Los Angeles ile Philedelphia'da. Los Angeles'ta 'İsrail mafyası' özellikle çok etkin.

Rusya doğumlu eşkıya Meyer Suchowjansky -ya da Meyer Lansky- mafya dünyasında 'patronların patronuydu' ve dünya çapında suç teşkilatlarının 'Yönetim Kurulu Başkanı'ydı. Ünlü Mafya lideri Charles 'Lucky' Luciano bile Lansky için 'ipleri o oynatıyordu ve onun müziğine göre herkes kuklalar gibi oynuyordu.' demişti." (The Spotlight, 1 Mart 1993)

Mafya Babası Benjamin Bugsy Siegel

Yahudi mafya babası Bugsy Siegel.

Lansky'nin yanında, ABD'deki diğer bir büyük mafya babası da Bugsy Siegel'dır.

"Benjamin 'Bugsy' Siegel, 28 Şubat 1906'da Brooklyn'de varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğdu." (Aktüel, 21-27 Mayıs 1992)
"Gangsterlik kariyerine New York'un doğu yakasında, kara para naklinde muhafızlık yaparak başladı. 1918'de Birleşik Cinayet Şirketi (Murder Incorporated) olarak, Meyer Lansky ile ortaklık kurdular ve araba hırsızlığından içki kaçakçılığına, kumardan kiralık katilliğe her işi yaparak büyük bir prestij kazandılar. 1937'de karısı ve çocuklarını terk ederek soydaşı Micky Cohen'le birlikte Mafya'yı batı yakasına taşıdı. Siegel birkaç yıl içinde bir imparatorluk kurdu. Gazinoları, kumarhaneleri vardı, tefecilik ve uyuşturucu satışı yapıyor, ülke çapında müşterek bahis oynatıyordu. Nevada'nın batısında bir oyun vahası kurmak için yola çıktı ve kellesine biçilen büyük meblağa rağmen bütün imkanlarını kullanarak doğu sahillerindeki Las Vegas'ta 'Flamingo Oteli'ni inşa ettirdi ve çok büyük paralar kazandı." (Aktüel, 13-19 Ağustos 1992)

"Mussolini'ye yakınlaşmak için İtalya'ya dinamit satma projesi yaptı. 1940 yılında Harry Greenberg'i öldürmek suçundan Los Angeles hapishanesine girdi. Telefonu istediği gibi kullanabiliyor, yemekleri Los Angeles'ın en lüks restoranlarından geliyordu. Kendisine karşı açılan dava düştükten sonra, mahkemede aleyhine tanıklık edenlerin hepsi esrarengiz biçimde ortadan kayboldu. Bir tanesi polis koruması altındayken, kaldığı binanın 13. katından düştü." (Aktüel, 21-27 Mayıs 1992)

Yahudi mafya babası Bugsy Siegel'in, İtalya'nın faşist diktatörü Mussolini ve Nazi subayları Goering ve Goebbels ile çok yakın ilişkiler içinde bulunması da önemli bir nokta.

"Bugsy Siegel, Mussolini'ye patlayıcı madde satmaya çalışıyordu. Ayrıca Siegel, Hermann Goering ve Joseph Goebbels'in evlerine çok sık girip çıkan birisiydi." (Jewish Chronicle, 3 Nisan 1992)

Bütün bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda, dünyanın önde gelen istihbarat örgütlerinin on yıllardır "bir türlü baş edemediği mafya"nın görünümü değişiklik göstermektedir. Bu örgütlerin gerçek anlamda "mücadele" ettiği bir mafyanın, aslında varlığını sürdürmesi kesinlikle mümkün değildir. Ne var ki söz konusu "mücadele" çoğu zaman büyük bir propaganda olmaktan öteye gitmemektedir. Mafya babalarının istihbarat servisleri ile olan gizli ilişkileri, gerçekte böyle bir mücadelenin olmadığını tam tersine, bu iki sistemin -servisler içinde mafya lehine faaliyet gösteren bazı kişiler nedeniyle- iç içe olduğunu göstermektedir.

Mafyanın ardındaki gerçek güç anlaşıldığında, mafya için kullanılan Cosa Nostra deyimi ile ilgili olarak da akla bir soru gelmektedir: Cosa Nostra mı Kosher Nostra mı?...

Mafya-gizli servisler ilişkisinin bir benzeri aslında terör örgütleri için de geçerlidir. Sözde, on yıllardır başta Mossad olmak üzere birtakım gizli servisler, uluslararası terörizme karşı büyük bir savaş vermekte, ama bütün çabalarına rağmen bir türlü teröre son verememektedirler. Uluslararası terör yüzlerce masum insanın canını alır, binlerce insana zarar verirken buraya kadar ele aldığımız gizli ilişkiler ağı, birtakım menfaatleri nedeniyle, teröre göz yummaktadır.

Bunun en önemli örneklerinden biri, Çakal Carlos olarak tanınan ünlü teröristin hikayesidir. En tehlikeli uluslararası teröristlerden biri olan Carlos tüm dünyada büyük eylemler düzenlemiş, ancak bir türlü hakettiği ceza ile karşılık görememiştir. Hatta yerini kimse bilmemekte, bir türlü yakalanamamaktadır.

Bu garip durum karşısında, "Im Namen Gottes?" – isimli kitabın yazarı David A. Yallop, Carlos'u Suriye'de bulmuş, ropörtaj yapmış ve şu soruyu sormuştur: "Bu adamı ben, tek başıma bir gazeteci olarak bulup elimi kolumu sallayarak yanına gidiyorum, istihbarat servisleri nasıl olur da yerini bilmez, çocuk mu kandırıyorlar?"

Dünyadaki Tüm Terör Örgütlerini Silahlandıran Mafya Babası: Henry Curiel

Mafya babası Henry Curiel.

"Fransız ve diğer Batı haber alma servisleri, IRA, Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu RAF, Japon Kızıl Ordusu, Belçika'daki kent gerillaları, Hollanda, Portekiz, Yunanistan, İran ve Türkiye'nin güneydoğusundaki ayrılıkçıların da Curiel'le ilişkisi vardı. CIA yetkilileri merkezi Paris'de olup, pek çok terörist gruba para, silah, doküman ve eğitim sağlayan bir örgütün şefi olan Henry Curiel öldüğü için, 'dünyanın tüm teröristleri matem tutuyorlar' demişlerdi.

22 Ekim 1977 gününden iki gün önce ünlü Alman sanayicilerinden Hanns Martin Schleyer, Fransa-Almanya sınırına yakın Mulhouse'da bir otomobilin bagajında, kafasına üç kurşun sıkılarak öldürülmüş olarak bulunmuştu. Sanayiciyi kaçıranlar, onu tutsak olarak tuttukları kırk beş gün içinde Paris'ten kırk dokuz mektup göndermişlerdi. Cinayeti işlemiş olan Baader Meinhof militanları, hiç kuşkusuz, güvenlik güçlerinden kurtulmak için acele sığınacak yer aramaktaydılar. Ve Fransa'da kendilerine yardım edecek olanın kim olduğunu biliyorlardı.

Henry Curiel, 'Yardım ve Dostluk' isminde bir dernek kurmuştu ve bu derneğin, Üçüncü Dünya ülkelerindeki demokrat olmayan hükümetlere karşı savaşanlara, yardımcı olma amacı güttüğünü söylemekten çekinmiyordu. Dernekte bazı Katolik ve Protestan rahipler de dahil olmak üzere çeşitli ülkelerden yüz kadar gönüllü çalışmaktaydı. Bir Dominikan Kilisesi ona, toplantıları için bir salon vermişti. Barınak Ülke Fransa isimli bir grup da, kimsesizleri barındırması için yer tahsis etmişti. Henry'nin bir gecelik transferleri ve gece yarıları gelen ziyaretçileri ile Afrika, Güney Amerika ve Ortadoğu'dan gelen kuryeler, çevrenin dikkatini pek çekmiyorlardı. Bunlar, sözde iyiliksever bir adamın çalışmalarıydı.

Daha sonra Curiel'in çalışma aracı ortaya çıktı. Cruiel, üç katlı bir servis ağı çalıştırıyordu. Fransa uzun süreden beri politik mültecilere kucak açan bir ülkeydi ve Paris böyle bir iş için biçilmiş kaftandı. Ülkelerinden kaçan rejim düşmanları Fransa'ya zarar vermeme koşulu ile savaşlarını buradan yürütebiliyorlardı.

Paris'te hemen her ülkeden anarşist ve terörist grupları vardı ve bunların çoğunluğu da dayanışmadan yardım görüyorlardı. Dayanışmanın yıllık toplantılarına çağrılanlara hiçbir adres verilmez, küçük bir tren istasyonunda toplanmaları ve kendilerinin oraya gönderilecek araçlarla alınacakları bildirilirdi. Toplantıya katılanlar, daha sonra sekiz günlük bir eğitim görürlerdi. Farklı ülkelerden gelen eğitmenler kendi ülkelerinin polis metodlarını, sahte pasaport hazırlamayı, aldıkları paraları nasıl kullanacaklarını ve polis tarafından sorguya çekildiklerinde ne şekilde davranacaklarını öğretirlerdi. Bunlara sadece, amatör statülerini kaybetmeyecekleri kadar bilgi verilirdi.

Tüm terör örgütleri Henry Curiel tarafından sistemli olarak örgütlenip silahlandırıldı, örgütler arası bağlantı sağlandı. (Sol baştan) Maskeli IRA militanı, yanında Carlos, Japon Kızıl Ordusu lideri ve ETA militanı. Bütün bu terör şebekeleri Henry Curiel ve Annababi tarafından desteklenmiş ve onlara yataklık yapılmıştı. Carlos'un Suriye'de olduğunu açıklayan David Yallop'un dediği gibi "CIA'in, MI6'nın, BND, SISMI ve SDECE'nin onun nerede olduğunu bilmemesi akıllara durgunluk veren bir şeydi." (Hürriyet, 27 Şubat 1993) Bu gizli servislerin Yallop'un kendi çabalarıyla bulduğu Carlos'un yerini bilmemeleri söz konusu değildi.

Dayanışmanın hizmetleri ücretsizdi. Vietnam'dan kaçan Amerikan askerleri Curiel'in misafirhanesinde rahatça kalabiliyorlardı. Kuzey Afrika'dan dönen Kara Panterler, Paris'te birkaç gece geçirdikten sonra, Quebec'teki yer altı örgütü Kurtuluş Cephesi kanalı ile ABD'ye gönderiliyordu.

İspanya'daki ETA ve GRAPO gerillaları, Irak, Haiti, Fas ve Sudan'daki kanun dışı komünist partileri ile Tupamora da dahil, Güney Amerika'daki dört beş gerilla örgütü bu gruplar içindeydi. Daha sonra Fransız ve diğer haber alma servisleri IRA, Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF), Japon Kızıl Ordusu, Belçika'daki kent gerillaları, Hollanda, İsveç, Portekiz, Yunanistan, İran ve Türkiye'deki terörist grupları ile Irak, İran ve Türkiye'nin güneydoğusundaki ayrılıkçıların da Curiel'le temasları olduğunu haber aldılar. Curiel'in yardımcısı Joyce Blau, bu kişilerle konuşabilmek için onların dilini öğrenmişti.

1976 yılında Arjantin'de polis tarafından Troçkist ERP örgütünün gizli evlerinden birine yapılan bir baskında, Avrupa'da şiddet eylemleri yapacak Avrupa Tugayı isimli bir örgütün kuruluşuna dair planlar ele geçti. Örgüt, Uruguay'daki Tupamarolar ve Arjantin, Bolivya, Şili ve Paraguay'daki terörist gruplar tarafından kurulmuş, Devrim Koordinasyon Cuntası tarafından desteklenecekti. Para ve silah yardımı ise Küba tarafından yapılacak ve Paris'ten yönetilecekti. Burada da Curiel'in mükemmel 'hizmet' veren grubu rolünü oynayacaktı.

Curiel'in yardımcıları da onun arada sırada ortadan kaybolmasının nedenlerini, nerelere gittiğini ve bu kadar parayı nereden bulduğunu merak ediyorlardı." (M5, 1984, sayı 4)

"Mısırlı bir Yahudi olan Henry Curiel, 27 yıl Paris'te yaşamış. Fransız iç istihbarat servisi DST dosyalarında adı yabancı ajan olarak geçiyor. Batı'daki bütün büyük uluslararası casusluk teşkilatlarında adına bir dosya bulunur.

Henry Curiel, Kahire'de zengin bir Yahudi bankerin oğlu. 1942'de Mısır Komünist Partisi'nin kurulmasına yardım etmiştir.

Curiel'in müşteri listesi oldukça etkileyici: İspanya'da Bask'ların ETA'sı, GRAPO'nun kent gerillaları, Irak'ın, Haiti'nin Fas'ın ve Sudan'ın yasa dışı komünist partileri ve Tupamaroslar da dahil olmak üzere Latin Amerika'nın dört veya beş gerilla grubu. Latin Amerika'da Curiel sadece kişisel servisleri değil, bütün düzenlemeleri yapıyordu. 1976'da Arjantin'de Troçki taraftarı ERP'nin evinde polis, Avrupa'da gerilim stratejisi için bir 'Avrupa Tugayı' başlatma planını açıklamakla ilgili dokümanları buldu.

1946-48 arası Kral Faruk tarafından hapsedilen Curiel, hemen ardından Avrupa'ya gitmiş ve Faruk Mısır'dan atılır atılmaz, Curiel Mısır'a dönmüştür.

Curiel, Sovyet Komünist Partisi'nin baş teorisyeni Mickhail Suslov ile de beraber çalışmış ve Suslov 1960'da onu ilgilendirmeyen Fransız hükümet belgeleriyle yakalanmıştı." (The Secret War of International Terrorism, Claire Sterling, sf.49-51)

"Curiel ailesi Sefarad kökenli Yahudi. 19. ve 20. yüzyıllarda Mısır'ın en önemli ailelerinden. Aile kapitalist ve anti-kapitalist olarak ikiye ayrılıyor:

Henry Curiel: Tüm terör örgütlerini barındırıp yönlendiren önemli bir isim.

Daniel Curiel : Kahire'de banker

André-Weil Curiel : Mason, sosyalist militan

Roland Curiel : Sovyet casusu

Raymond Curiel : İtalyan Komünist militan." (Le Veau d'or est Toujours Debout, Henry Coston, sf. 245)

Curiel ailesinin fertleri de, Henry Curiel gibi dünyadaki terörün yönlendirilmesinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Henry Curiel 'The Brotherhood Of The Rose' (Gülün Kardeşliği) tipi tüm terör örgütlerini yönlendirme, onları barındırma ve yalnız kendi evlerinde karşıt örgütlerin birbirlerine eylem yapma yasağının bulunduğu bir sistemin kilit ismiydi. Dünyadaki anarşinin tek elden yönlendirilmesinde üstüne düşen görevi tam anlamıyla yaptı. Büyük istihbarat servislerinin bazılarının da bu sisteme harfiyen uyması garip ama gerçekti. Sistemin mimarı Mossad da rolünü gerektiği biçimde uyguladı.

Terör Örgütleri Bağlantısı ve Kadın Terörist Annababi

Yer altı örgütü arkadaşları tarafından "Annababi" olarak isimlendirilen ve Anna Maria Grenzi, Marina Fedi, Waltraud Armruster gibi çeşitli isimler kullanan bu ünlü kadın terörist, Berlin'de Petra Krause ismi ile doğmuştu. İsviçre polisi kendisini yakaladığında onu, "yüzyılın teröristi" olarak tanımladı. Fakat onun yakalanışı 1975 yılında, yaklaşık 12 ülke polisi, bazı arkadaşlarını yakaladıktan sonra oldu. Bir Alman Yahudisi olan Petra Krause, bir İtalyanla evlenip İtalyan vatandaşı olmuştu.

Petra Krause yakalandığı zaman, Zürih'te Avrupa'nın seçkin teröristlerine silah sağlayan bir dükkan çalıştırmaktaydı. Carlos'un yönettiği Paris'teki Avrupa Direktörlüğü, Fransız Solcuları, İtalyan Kızıl Tugayları, Baader Meinhof Örgütü, İrlandalı teröristler, İspanyol Baskları ile İranlı ve Yunanlı teröristler en iyi müşterileri arasındaydılar. Bu teröristler istedikleri silahların siparişlerini veriyorlar, Krause'nin genç anarşistlerden oluşan yardımcıları da, bunları İsviçre ordu depolarından çalarak Zürih'teki gizli depolarında teslim için saklıyorlar veya trenle, otomobille müşterilerine ulaştırıyorlardı. Bazı özel durumlarda silahların teslimini bizzat Petra Krause yapıyordu.

"İsviçreli anarşistlerin silah satış organizasyonu, Henry Curiel'in organizasyonu kadar geniş değildi. Bu genç anarşistler, konsoloslukların bombalanması, bankaların taranması ve ünlü kişilerin öldürülmesinin planlanması gibi eylemlerde de bulunmalarına rağmen, bu kişilerin başlıca yaptıkları, silah sağlamak ve satmaktı. Aldo Moro cinayeti ile ilgili 3 Ocak 1980 tarihinde yayımlanan İtalya Başsavcısı Guido Guasco'nun iddianamesinde şunlar söyleniyordu: 'Gizli servislerin raporlarına göre, Kızıl Tugaylar da dahil olmak üzere, çeşitli ülkelerde bulunan yıkıcı yer altı örgütleri birbirleri ile teması, Zürih'teki Eco Kitap evi olduğu sanılan bir merkez bürosu kanalı ile sağlamaktadırlar...' Bu merkez Petra Krause tarafından işletilmektedir." (M5, 1984, sayı 6)

Narko-Terörizm ve İsrail Bağlantısı

İsrail'in Latin Amerika'daki "narko-terörizm"le olan bağlantısı ile ilgili Fransızca yayınlanan Arabies dergisinde çıkan bir yazıda şu bilgiler yer alıyor:

"İsrail kendini her zaman terörizme karşı en etkin güç olarak gösterir. Ama bu görüntünün tam tersine, İsrail hükümetinin üst düzey memurları Kolombiya uyuşturucu baronlarının servisine özel narko-terörist askerler oluşturmaya uğraşıyorlar. Albay Yair Klein tarafından yönetilen ve bu tip hizmetler veren gruplardan birinin adı Hod-Hahanit.

Eski Panama diktatörü Noriega'nın Muhalefet Partisi liderine düzenlettiği saldırı, Time dergisine kapak olmuştu.

Bazı İsrailli çevrelerin (özellikle Mossad'ın özel işlerde kullandığı eski casus ve askerlerin) uyuşturucu ve para operasyonlarıyla olan ilişkileri, Kolombiya olaylarının patlamasından öncelere dayanıyor.

Örneğin İsrail'deki bazı entegrist radikal partiler, İsrail mafyasından para tahsil ediyorlar. Bu paraları aklamak için Amerikan bankalarında hesap açıyorlar. Daha sonra paralar bankadan bankaya geçerek -özellikle Karayipler ve İsviçre bankaları- bu fonlar İsrail'deki hesaplara geliyorlar. Bu geri dönüş operasyonu, İsrailli şirketlerin söz konusu transit üllkelerde yer almasıyla kolaylaştırılıyor. Bu para aklayıcılarının en önemlilerinden biri Bissah Ben Or. Ben Or, kontralara silah satıyor ve adı Irangate'e karışmış. Ben Or, kendine asistan ve Kolombiya'da sahibi olduğu şirketlere temsilci olarak başka bir Yahudi'yi seçmiş: Mike Harari. Harari Orta Amerika'daki olağan dışı olaylarda tanınan bir kişi. Pek çok kaynak onu Mossad ajanı olarak tanımlıyor. 1981 yılında Panama Bürosu'nda bulunmaktaydı.

Burada görevini örtbas etmek için İsrail sigorta şirketi 'Harrier' de önemli bir göreve sahipti. İsrail'e yolladığı paralar sonrası büyük komisyonlar alırdı. Bu paralar Bissah Ben Or'un hesabında son buluyordu. Ayrıca Noriega'nın da arkadaşıydı. Ve onun sayesinde İsrail'in Panama Büyükelçisi ünvanını alır. Zaten Noriega'nın 84'deki İsrail gezisini de Mike Harari ayarlar. Ödüllendirmek için Noriega, Harari'yi Özel Danışmanı atar. Sonuç olarak Mike Harari Panamalı mafya başkanının yakın korumalığını organize eder. Bunun için de bu bölgede güvenlik için bulunan pek çok İsrail özel servisinden yardım ister.

Yediot Aharonot gazetesi 1989 Nisan'ından itibaren İsrail askerlerinin Medellin Kokain Karteli'nin hizmetinde olduğunu doğruluyor. Ama Şamir Hükümeti bu kişilerin çalışmalarını engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı.

1988, Ağustos başında Amerikan televizyonu NBC, İsrailli askerlerin Medellin Karteli'nin baronlarını eğittiğini ve silahlandırdığını söyledi. Bu kartel, kokain dönüşümünün ve dağılımının ABD'ye gidişini kontrol ediyor. İsrail basını bu haberleri baştan savıcı şekilde ele alıyor. Örneğin 30 Ağustos 1988 sayılı Jerusalem Post, Kolombiya bağlantısından çok basitçe bahsediyor.

Dünya Üzerindeki Gizli Uyuşturucu Trafiği

Mossad kontrollü uyuşturucu trafiği ve kokain baronları...

1-E. Kopp İsviçre eski Adalet Bakanı2-Noriega, eski Panama Diktatörü3-Uyuşturucu üçgeninin generali Kuhn4-5-6 Medellin Karteli'nin üç ünlü ismi: Carlos Lehder, Pablo Escobar, Jorge Ocha

Olay daha büyük boyutlardadır. Puerto Boyacio'da Acdegam isimli bir Köylü ve Çiftçi Birliği kurulmasını bizzat Medellin Karteli teşvik eder. Bu grup Escobar ve Jose Gonzalo Rodriguez tarafından finanse edilen gerçek bir özel ordudur. Kolombiya ordusuyla çok yakın ilişki içindedir. Zaten bu ordu da Kartel'in içine kadar işlemiş. Ayrıca B2 gibi gizli servislerle de bağlantılı. Bu ordunun görevi silah zoruyla halka, özellikle coca üreticilerine boyun eğdirmek. Acdegam'ın askerleri, yani 'Sicarios'lar çok iyi silahlandırılmışlar. Onlar Kolombiya'daki katliamların çoğundan sorumlular.

Devlet içinde devlet olan vurucu timi oluşturuyorlar. Medelin tarafından kurulan bir partiyi de oluşturan yine onlar, bu partinin adı ise Morena (Mouvement de Renovation Nationale)

Gonzalo Rodriguez Gocha'nın milisleri Orta Amerika ve Kolombiya'da yerleşmiş pek çok İsrailli grup gibi aynı tip ihtiyaçları karşılıyorlardı. Bu görevlerin sosyal amacı 'Private Security Training' şirketinde tüm açıklığıyla dünyaya tanıtılıyordu.

Bu şirketlerden bir tanesinin yöneticisi Albay Yair Klein'dı. 1987'de Kolombiya hükümeti onu Hod Hahanit'in sosyal servisine göreve çağırmıştı. Ama olay sonuçlanmadan Yair Klein başka bir İsrailli albayla karşılaşır. Mario Shoshani... Bu kişi Adnan Kaşıkçı'ya, Gaith Pharan'a ve Akram Ojjeh'e çok yakındı. Kaynaklarımıza göre Shashani, Latin ve Orta Amerika'da operasyon yapmak isteyenlerin mutlaka geçmesi gereken bir durak. Onunla ortak çalışan kişiler ise Bissah Ben Or, Mika Harari, General Ze'evi ve Amiram Nir (Lübnanlı Yahudi iş adamı).

Shashani vatandaşı Albay Klein'i, Kolombiya hükümetinin servisinde kalmaktansa, ACDEGAM adlı milis formasyon okulunu yönetmek için ikna etti.

Antrenman kampı Puerto Boyacio yakınlarında Fantaisie adalarında yapıldı. 9 haftalık çalışma 3 bölümden oluşuyordu. Yair Klein, ABD'deki nakit 800.000 doları alıyordu. Bu çıkarma Kolombiya ordusundan Albay Luis Boharquez tarafından desteklenmişti. Eğitmenler arasında İsrailliler, Almanlar, İngilizler ve Güney Afrikalılar vardı.

Aldo Moro'nun öldürülmeden önce Kızıl Tugaylar tarafından çekilen fotoğrafı. Fotoğrafta da görüldüğü gibi Kızıl Tugayların amblemi birçok terör örgütünde olduğu gibi 5 köşeli yıldız.

Medellin Karteli'nin milislerini silahlandırmak için İsrailliler aracı oluyorlardı. Bu yönde Miami çift taraflı bir pompa görevini görüyor: Orta ve Güney Amerika'ya giden silahlar buradan yola çıkıyor: narkodolarlar en son buraya ulaşıyor. Örneğin 1989 Temmuzun'da Miami gümrükçüleri Medellin'e giden 3 silah konvoyunu durdururlar. Konvoyda 2 Kolombiyalı, 1 İsrailli, David Kanduiti vardır.

Bush hükümetinin Medellin Kartelin'e savaş açması üzerine, kamuoyuna yansıyan Fantaisie adası olayı sebebiyle, İsrail basını hükümetine hesap sordu. Şamir, İsraillilerin bu tip şaibeli olaylara katıldığına dair haberler duymanın üzücü olduğunu söyledi, İsrail hükümetinin dünyanın dört bir yanındaki olaylardan sorumlu tutulamayacağını ekledi. Ama İsrail'de yayınlanan Yediot Aharonot gazetesinin Kolombiya'ya gönderdiği özel temsilci (27 Ağustos 1989), Kolombiya gizli servislerinin 1989 Nisanı'nda İsrail hükümetine bir rapor gönderdiğini yazdı. Bu raporda İsrail askeri gruplarının uyuşturucu baronlarının servisinde çalıştığı konusunda hükümeti uyarıyordu. Aharonot, Şamir hükümetinin bu hareketi durdurmak için hiçbir çalışma yapmadığını da ekliyor.

8 Eylül 1989'da İsrail Radyosu Yair Klein'ı 'izinsiz Know-How ihracatı' yapmakla suçlar. Klein eğer suçlanırsa ülkesinin çok üst düzey sorumluları hakkında başlarına iş açacak açıklamalar yapmaktan çekinmeyeceğini söyler. Yediot Aharonot ve Hadashot gazeteleri Klein'ın söyleyeceği şeylerin gerçek anlamıyla bir bomba olduğunu yazarlar.

Aldo Moro, Moshe Dayan ile yaptığı bir görüşme esnasında.

Yair Klein, kendisinin sadece Mario Shoshani'nin yardımcısı olduğunu söyler. Onun Fantaisie adasındaki tüm olaylardan sorumlu olduğunu da söyler. Ayrıca, Shoshani'nin arkasında İsrail'in en ön plandaki insanlarının saklandığını bildirir.

Londralı kaynaklara göre İsrail bağlantısının içindeki önemli kişilerden biri Şamir'in partisi Likud'un Knesset'teki milletvekili, eski askeri güvenlik sorumlusu Yehovshova Saguy'du. Saguy'un Kolombiya'da silah satışında uzmanlaşmış bir şirketi vardı.

70'lerin başından beri İsrail Orta ve Latin Amerika'daki birçok orduya, teknik ve güvenlik açıdan, gerillalara karşı savaşta yardım etti. Silah yardımları düzenli olarak yapılıyordu. Bunların büyük bölümü 1982'de Beyrut'ta Filistinlilerden alınan silahlardı.

26 Ağustos 1989 tarihli Hadashot gazetesine göre Kolombiya'daki 20 İsrailli şirketten sadece 6 tanesinin yönetim yetkisi vardı:

ISDS: İstihbarat-Anket, Leo Wagelser yönetiyor.

Katlab: Yosef Lenjosky yönetiyor.

Unknown: Abraham Shafaratz

Chaiden: Sholomo Koris

Atlas: Moshe Basr (Mokky)

Altıncı şirketi yönetenin adı bilinmiyor. Yair Klein'ın adı ise geçmiyor.

Tüm bu olaylar İsrail hükümetinin ticari ününü etkilemiyor. Medellin milisleri olayı patladığı sırada, Israel Aircraft Industries Kolombiya'ya 13 avcı uçağı (Kfir) satmıştı. Kontrat 6 Ekim 1988'de İsrail'de Kolombiya Savunma Bakanı General Rafael Molina tarafından imzalanır. 5 gün sonra Şili'ye 12 Kfir satılır. Bu satışları İsrail'in aşırı sağ partisi Moedet'in lideri Rhovam Ze'evi sağlamıştır. Bu ikisinin ortak özelliği Latin Amerika'da karanlık işlere bulaşmış olmalarıdır." (Arabies, Ekim 1991, Le mensuel du monde Arabe et de la Francophonie)

Aldo Moro Cinayeti ve Perde Arkası(Kızıl Tugaylar, Masonlar, Mafya, CIA, Mossad, Bilderberg, Gladio)

Gizli servislerin terör örgütleri ile zaman zaman iş birliği yapabildiğini açıklayan İtalya Başbakanı Aldo Moro, bu açıklamasından bir süre sonra bir suikastin hedefi oldu.

İtalya Başbakanı Aldo Moro'nun öldürülmesi olayında basın, Kızıl Tugaylar'ın o gün Moro'nun izleyeceği yolu nereden öğrendikleri konusundan hiç bahsetmedi. Oysa güzergah, polis tarafından her gün değiştiriliyordu.

Eğer Moro'yu öldürenler Kızıl Tugaylar ise, katillerin yakalanmasının nasıl bu kadar imkansız olduğu, grubun kısa bir süre içinde arşiv ve fişleri nasıl hızlı bir şekilde ele geçirdiği de bugüne kadar kimse tarafından açıklanamadı. Göz ardı edilen bir diğer konu da, bu ölümden kimin ne yararı olduğudur. Bazı politikacı ve polisler Kızıl Tugaylar'la Batılı ülkeler arasında alaka kurmaya çalışıyorlardı. Bazıları ise, Kızıl Tugaylar'ın arkasında İsrail'in tipik yanıltma yöntemi olan KGB'yi bulmaya çalışıyorlardı.

Suikastten önce Roma'daki Amerikan Büyükelçisi, Washington'a sürekli Moro hakkında raporlar yolluyordu. Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Brzezinski, İtalya Başbakanı Aldo Moro'ya Washington'a gelmemesini, çünkü kimsenin onu görmek istemediğini söylemişti.

"78'de Carter, bir Avrupa ülkesindeki komünizm hareketlerini düşmanlıkla karşıladığını belirtir.

3 Mart'ta aynı Amerikan Büyükelçisi M.Gardner (Trilateral üyesi), 'Aldo Moro İtalyan politikasının en tehlikeli ve en bulanık insanıdır' der. 16 Mart'ta Aldo Moro öldürülür. Polis 56 gün boyunca teröristleri durduramaz. Ellerindeki bilgi ve belirlenmiş isimlere rağmen. (Carrero Blanco olayında da olduğu gibi)

İtalyan siyasi partileri bu olay üzerine bir araştırma komisyonu kurulmasına gerek olmadığını söylerler. Onlara göre bu çok basit bir olaydır.

Aldo Moro ölmeden önce arkadaşına 'Politik çizgimi bana ödetecekler, göreceksin. Aynı Berlinger gibi, O da SSCB'de anlaşılmamıştı. Beni de ABD ve Almanya anlayamadı' demişti." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.261)

"Moro 30 yaşındaki karısına mektup yazar; Elonora, yakında beni öldürecekler. Arkadaşlar beni kurtarabilirlerdi fakat kurtarmadılar." (Time, 22 Mayıs 1987)

"Moro özel gizli bilgiye sahip. Bunun içinde Milli Güvenlik Planı, CIA'in NATO ülkelerindeki kanadı Gladio, uyuşturucu mafyasının hükümete baskısı... Soruşturmayla ilgili polis memuru 24 saat ortadan kayboluyor. Yeni bir kaçırılma mı diye telaş ederken Sicilya'da yazlık ev kiralamaya gittiği öğreniliyor. Cossiga 'Plan Zero'yu öneriyor ancak bu planın fotokopisi polislerde yok, kimileri ise hiç bilmiyor. Son derece umursamaz ve gevşek hareketler söz konusu." (Newsweek, 10 Nisan 1978)

"Moro öldükten sonra yerine P2 Locası'nı yöneten önemli isimlerden Giulio Andreotti geçiyor." (Hürriyet, 4 Şubat 1989)

Kızıl Tugaylar'ın yalnızca Moro suikastinde değil, Gladio tarafınan daha pek çok kirli işte kullanıldığı da daha sonra açığa çıkan bilgiler arasındaydı:

"İtalyan gazeteleri, Hıristiyan Demokrat Partili Başbakan Aldo Moro'nun Kızıl Tugaylar tarafından önce kaçırılıp sonra öldürülmesi olayının gerisinde de Gladio'nun yattığının, savcılık araştırmalarında ortaya çıktığını yazdı. 70'li yıllarda Gladio'nun ülkede terörizmi tırmandırdığı ve özellikle de içine sızmayı başardığı solcu Kızıl Tugaylar örgütünü yönlendirdiği belirtildi." (Hürriyet, 14 Kasım 1991)

"Aldo Moro'nun öldürülmesini soruşturan komisyon, 'Parti başkanının kaçırılmasının soruşturulmasında, Loca mensuplarının bu konuda sessizce geçiştirilmeyecek etkilerini' saptıyordu. Özellikle de, saklanılan yerin (Halk Hapishanesi) araştırılmasında ve bulunmasındaki sayısız başarısızlıkların, bugün P2 Biraderleri'nin poliste ve gizli servislerdeki nüfuzlarından kaynaklandığı ortaya çıktı. O zamanki P2 mensuplarının bilgilerine göre, Üstad Gelli gizli servis yöneticilerinden ve soruşturmanın şefinden sürekli olarak, olup bitenlerin en son durumu hakkında bilgi alabiliyordu." (Gladio, Leo A. Müller, sf.33)

"Bu arada sol terörizmde de 'Gladio' şüpheleri doğdu: Polis ve gizli serviste 'P2'nin üst düzey yöneticileri vardı. Mahkemelerin ve parlamento komisyonlarının bilgilerine göre; silahlı mücadelenin üyeleri bol miktarda değildi ya da tanındıktan sonra izlenmiyorlardı. En skandal koparan örnek; her tugaycının ortaya çıkarılmasından sonra -Moro kaçırıldığında da, henüz hayattayken de- onların hemen hemen tümü biliniyordu. Fakat 'Gladyatörler'in elleri bunun üzerinde de oynuyordu. Daha sonra Moro'nun öldürülmesinde kullanılan silah (bir 'akrep') hakkında uzmanlar, eski bir tanıdığı buldular: Peteano suikastı olayında da izleri görülen her zamanki adam: Gladyatör Marco Morin..." (Gladio, Leo A. Müller, sf.35)

Kızıl Tugaylar - Mossad Bağlantısı

Pek çok terör örgütü gibi Kızıl Tugaylar da Lübnan'da İsrail'in denetimi altındaki kamplarda eğitim görüyordu:

"İtalyan teröristler de Ortadoğu'da eğitiliyor. Kızıl Tugaylar yakalandığında onların Lübnan'daki yerleşim merkezlerinin haritası ele geçiriliyor. Aldo Moro'nun öldürülmesinde kullanılan silah, Ortadoğu'dan sağlanmaktaydı." (Political Terrorism and Energy, Yonah Alexander and Charles K. Ebinger, sf.49-50)

"Kızıl Tugay üyeleri Ortadoğu'daki kamplarda Almanya'nın Baader-Meinhof grubuyla beraber eğitiliyor. Ortadoğu'daki bu kamplarda eğitimi Mossadlı subaylar yapıyor." (Time, 27 Mart 1978)

"Tutuklanan Kızıl Tugay lideri Renato Curcio, Mossad tarafından eğitilmiş." (Nokta, 8 Şubat 1987)

(Solda) Mossad tarafından eğitilen Kızıl Tugay lideri Renato Curcio. (Sağda) Alman Kızıl Ordu terör örgütünün amblemi de Kızıl Tugaylar'da olduğu gibi beş köşeli yıldız. Kızıl Ordu terör örgütünün de Kızıl Tugaylar gibi İsrail ve Mossad ile yakın ilişkileri var. "Kızıl Ordu Fraksiyonu üyesi Hans Joach Klein Almanya ve Avrupa'da aranmaya başladıktan sonra İsrail'deki bir Kibbutz'a kaçarak saklanmıştır." (Israel's Sacred Terrorism, Livia Rokach) Mossad destekli Aldo Moro'nun katilleri de Tel-Aviv'de saklanmıştı.

İsrail'in İtalya'da edindiği müttefikler, yalnızca faşist gruplarla sınırlı değildi. 11 Ocak 1982'de yayınlanan Panaroma dergisinde, Kızıl Tugaylara mensup bazı teröristlerin sorgularında, İsrail ajanlarının 1973'ten beri örgütü destekledikleri yazıyordu. Dergideki habere göre İsrail ajanları teröristlere silah, para, eğitim konusunda destek veriyor, İtalyan Devleti'ne karşı koruma vaat ediyordu. İsrail ajanları Kızıl Tugaylar'dan, yardımlarına karşılık olarak İtalyan iç politikasında istikrarsızlık oluşturmak üzere daha güçlü taahhütler vermelerini ve sansasyonel eylemlere girişmelerini istiyordu.

Bu tutumun nedeni konusundaki soruya karşılık Panorama'da şöyle bir cevap yer almaktaydı:

"İsrail, İtalya'yı istikrarsızlığa sürükleyerek, Akdeniz bölgesindeki güçlü konumunu bitirmek istiyor."

Roma'da terö rist eylemleri soruşturan görevli Ferdinando Imposimato, Il Messaggero gazetesinde 17 Ocak 1982 tarihinde yer alan bir röportajında Panorama'yı doğrulamaktadır. Bu röportajda "İsrail gizli servisinin komplocu İtalyan örgütlerine sızdığı ve bu örgütlere birçok kez silah, para ve bilgi yardımı yaptığı bir gerçektir. İsrail planlarının amacı ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyerek Akdeniz bölgesinin denetimini kendilerinin devralmasını sağlamaktı." denilmektedir.

İtalya'da reklamcılık ve özel televizyonculuk dalında faaliyet gösteren büyük Yahudi şirketleri İtalyan Komünist Partisi yöneticileri ile yakın ilişki içinde. Mossad ile çok yakın ilişkide olan İtalya'daki işadamları, İtalyan Komünist Partisi yöneticilerini kullanarak faaliyetlerini yapıyorlar." (2000'e Doğru, 10 Ocak 1993)

"Kızıl Tugaylar'ın önde gelen simaları Mossad'ı, İtalya'da istikrarsızlık oluşturmak üzere, bir İtalyan yargıcın 'Şeytan Planı' dediği şeyin bir parçası olarak, suikast hedefleri hakkında bilgi sağlayarak kendilerine yardım etmeye çalıştığını iddia ettiler. Radikal Partili bir parlamenter Mossad'ın İsrail aleyhtarı bir devlet adamı olarak nitelenen Aldo Moro'nun ortadan kaldırılmasıyla ilgili olabileceğini söyledi. İtalyan Parlamentosu'nda İsrail'in İtalya'yı istikrarsızlığa sürüklemek istediği açık olan Kızıl Tugaylar'a yardım ettiği doğrulandı." (Kader Üçgeni, Noam Chomsky, sf.315)

"Moro, terörizmin ve PCI (İtalyan Komünist Parti)'nin durumunu analiz ediyordu. Bazı gizli servislerin (CIA-İsrail Servisleri-Alman Federal Gizli Servisi BND) terörle bağlantılarını da inceliyordu. Moro, ölümünden sonra İtalya Başbakanı olan P2 Locası üyesi Andreotti'yi skandal ve yolsuzluklara karışan insanları korumakla suçluyordu. 'Lockheed Skandalı 76'daki Hıristiyan Demokrat Partisi'nin gerileyişi ve Komünist Parti'nin yükselişinin bir meyvesidir. Solun güçlenmesi yeni bir dönemin başladığını kanıtlama ihtiyacı da getirmişti. Lockheed Skandalı askeri alandaki yolsuzluklar arasından tesadüfen seçilmiş bir olaydı. CIA ve Mossad'ın geçmişte de İtalya ve ABD'de önemli bir rol oynadığı kanaatindeyim' diyordu." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.263)

"Aldo Moro öldürüldükten sonra, tuttuğu 53 sayfalık doküman Milan'daki evinde bulunuyor. P2 locası üyesi Başbakan Andreotti belgeleri gizli tutmaya çalışıyor, fakat gazeteciler ortaya çıkarıyorlar. Moro 'Partiyle alakamı kestim çok fazla rüşvet, çok fazla alçaklık ve çok fazla aptallık var. Hıristiyan Demokrat Parti'den istifa edeceğim' diyor. Andreotti'yi vicdansız, karanlık işler çeviren biri olarak tanımlıyordu." (Newsweek, 23 Ekim 1975 )

"İsrail gizli servisi Mossad'ın özellikle Hıristiyan Demokrat Parti'nin Senato Başkanı Spadolini'yle iyi ilişkiler içinde olduğu düşünülüyordu." (Gladio, Leo A. Müller, sf.24)

"Henry Kissinger 1975 yılında İtalya'da kendi istekleri dışındaki bir hükümete izin vermeyeceklerini açıkça beyan etmişti. Bir CIC (Karşı İstihbarat Birliği) uzmanı olan Kissinger, İtalya'da Gladio operasyonunu devreye sokacağını ima etmişti." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.54)

P2 mason locasının Mossad destekli Kızıl Tugaylar'ı kullanarak organize ettiği, Aldo Moro'nun öldürülme olayı, İtalya'nın gerekli istikrarlı yapıyı edinmesi için attığı adımlardan birini daha durdurmuştu. Masonluk ve kontrgerillanın yoğun faaliyet gösterdiği İtalya, bu bunalımın etkisinden uzun süre kurtulamadı.

Patrick Seale'in "Abu Nidal A Gun For A Hire" ve David Yallop'un "Die Verschworung Der Lugner" kitaplarında, Mossad hesabına çalıştığı ayrıntılarıyla açıklanan Abu Nidal'in, Kızıl Tugaylar ve Baader-Meinhof örgütleriyle de bağlantıları vardır:

"İtalyan Başbakanı Aldo Moro'nun öldürülmesine de karıştığı söylenen Abu Nidal'in, Kızıl Tugaylar ve Baader-Meinhof örgütüyle bağlantısı olduğu söylenmekte." (The Middle East International, Temmuz, 1978)

Terör Örgütleri Tek Bir Merkezden mi Yönetiliyor?

İncelediğimiz bilgiler açıkça göstermektedir ki, Abu Nidal'den Carlos'a, Kızıl Tugaylar'dan Barzani'ye, ETA'dan Baader-Meinhof'a, Gladyatörler'den Neo-Naziler'e, Çetnikler'den Ustaşalar'a tüm terör şebekeleri Mossad'la iç içedir. Bu örgütlerin birçoğu aynı zamanda Opus Dei, P2, Thule gibi localarla yani masonlarla da doğrudan bağlantılıdır. Belli başlı istihbarat servislerinin bağlantılarını ele aldığımızda olay daha da karmaşık bir hale gelmektedir.

P2'nin bir üst kolu Monte Carlo locası, Trapani C locası gibi mafya locaları, 20'lerin Gülü gibi darbeci Gladyatör localar da bu karanlık sistemin dişlilerinden birkaçıdır. Bütün dünyayı saran Gladio ve masonluk skandallarının arkasından hep İtalyan Andreotti gibi üst düzey bürokratlar çıkmaktadır. Bu durumda "terör olaylarından bu kişilerin ne menfaati var?" sorusuna da bir cevap bulmak gerekmektedir. Tıpkı Mısırlı zengin bir Yahudi bankerin oğlu olan Henry Curiel'in tüm terör örgütlerini kendi evinde barındırıp, silahlandırmasından ne kazancı olacağı sorusu gibi. Henry Curiel olayı, 'dayanışma' yöntemiyle 'Tek Merkez' uygulamasını en çarpıcı şekilde gözler önüne sermişti. Dayanışma evlerinde dünyanın çeşitli terör örgütlerine mensup kişiler birarada yaşamakta, dışarıda ise sözde kanlı hesaplaşmalar yapılmaktadır. Pek çok istihbarat servisinin adresini ezbere bildiği bu dayanışma evlerine hiç operasyon düzenlenmedi. Teröristler burada güven içinde birarada bulunabilirlerdi. Dünya üzerinde böylesine kapsamlı bir organizasyonu gerçekleştirebilecek tek bir güç vardır, o da tarih boyunca gizli yapısı ile varlığını korumuş olan, tarihde dönüm noktası sayılabilecek pek çok olayın birinci dereceden planlayıcısı konumundaki masonluktur.

Mossad-masonluk-gizli servisler-mafya-terör örgütleri zinciri uyuşturucudan, fuhuşa, kumardan, silah kaçakçılığına, kontralardan, gladyatörlere uzanan geniş bir kirli işler yelpazesini kontrolü altında tutmaktadır.

Terör Örgütleriyle Localar İçiçe

Başbakan Carrero Blanco (soldan üçüncü siyah üniformalı)

İtalya ve İspanya'da terör olayları oluşturan ve faaliyetlerini masonların kontrolünde yürüten aşırı sağcı bir örgüt olan RACOIN, P2 locasıyla bağlantılı olarak İtalya'ya silah ticaretini sağlamaktadır.

"1976'da Başsavcı Occorsio'nun ölümünü araştırdığında polis, RACOIN (Raporti Commerciali Internazionali) adlı silah satışıyla ilgilenen bir şirkete ait belgeler bulur. Yıllık kazancı 500 milyon dolar olan bir şirket. Gazeteler RACOIN'in arkasında bir bakan, bir devlet sekreteri, bir meclis üyesi, pek çok güvenlik servisleri müdürleri ve masonların olduğunu açıklamıştır. Başsavcı Occorsio P2 Genel Sekreteri M. Mingheli'yi de adam alıkoyma, kanunsuz para gizlemekle suçlamıştı. Coppolo da bu locanın üyelerindendi.

23 Şubat 1992, İspanyol El Pais gazetesi ETA eylemlerini konu edinmişti. ETA, IRA, RAF ve Kızıl Tugaylar terör örgütleri arasında sıkı bağlantılar vardır.

Şirket kurulduğunda 250 bin dolar olan bütçesi, kısa zamanda 20-25 milyon doları geçmişti. Bu para çok uluslu topluluklardan ve gizli servislerden geliyordu. Bu paralar transit kanallarla, özel bankalarla geliyor, bu şekilde para verenlerin bilinmesi önleniyordu. Sadece İtalya'daki bir Amerikan petrol şirketi 50 milyon doların üzerinde yardım yapmıştı." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.23)

"Estnella Roja (Kızıl Yıldız): Peru ve Şili'de kurulmuş CIA ile bağlantılı bir grup. Antikastrist yerlerde çalışmalar yapıyor. CIA ve ITT'nin Allende'ye yaptığı operasyonda taşımacılığı yapıyor.

La Ratil: Matizan'ın Portekiz'deki kolu, İspanyol ve Portekiz gizli servisleriyle ortak Gine'de hükümete darbe girişiminde bulundular." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.109-110)

Almanya'da Neo-Naziler'in örgütlenmesini sağlayan da yine bir mason locası olan Thule'dir. Muhafazakarların locası olarak tanınan Opus dei de faşist örgütlenmede önemli bir locadır.

ETA-Gladio İş birliği ile Öldürülen İspanya Başbakanı: Carrero Blanco

Masonluk gibi gizli örgütlerin destekleri ile faaliyet gösteren terör gruplarından biri de, İspanya'yı kana bulayan ETA'dır.

Carrero Blanco, 11 Aralık 1973'te ETA teröristleri tarafından öldürüldü. Yapılan araştırmalarda herhangi bir ipucuna rastlanamadı. Daha sonra ETA'nın yaptığı anlaşıldı. Cinayeti işleyen ETA komandoları ise iki gizli servisin gözetimi altında çalışmalarını sürdürüyorlardı.

"Gerçekleşene kadar iki ayrı gizli servis de olaya girdi. Ve İspanyol gizli servisleri güvenlik görevlilerine birçok kez müdahele etti. Ayrıca İspanyol polislere de, teröristlerin durdurulup rahatsız edilmemesi konusunda müdahale ettiler.

1973 Ocak ayında Madrid'de pek çok terörist saptandı. Ama onları yakalamak için hiçbir girişimde bulunulmadı.

  • Aynı yılın Şubat ayında İspanyol görevlisi Madrid'de bir kafede polisin aradığı teröristleri bulur. Bundan üst düzey görevlilerini haberdar ettiğinde bu konuya karışmaması konusunda uyarılır.
  • 1973 Mayıs ayında, Carrero Blanco'nun devamlı gittiği kilisenin yakınındaki gizli servisler ETA'nın evlerine mikro yerleştirmeye karar verirler. Apartmana girdiklerinde kapıcı alarm verir. Bekçi onlara silah çeker.
  • Ekim 1973'de bu apartmana yerleştirilen dinleme aletlerinden, Carrero Blanco'ya karşı bir bombalı saldırı düzenleneceğini haber alırlar.
  • Gizli servisler teröristleri korur. Çok yüksek derecedeki bir teşebbüse ortaklık yaptığı anlaşılır.
  • Aynı yüksek kişiler Carrero Blanco'nun yok oluşunun, ülkenin, İspanya ve Portekiz'deki stratejilerine kolaylık sağlayacağını düşünürler. Ajanlarına bu teşebbüsün gerçekleşmesi için herşeyi yapmalarını söylerler." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.111)

İspanya'da Basklar'ın ETA'sı kontra bir güç olarak ortaya çıkarılmış ve İspanya Gizli Servisi CESID'le direk bağlantılı olarak eylemlerini düzenlemişti. Akdeniz ülkelerinde aynı ETA özelliği taşıyan birtakım kontra örgütler de o ülkelerin gizli servislerinin yönlendirdiği biçimde hareket etmektedir. SISMI-Kızıl Tugaylar bağlantısı gibi!

ETA gerillası ile Der Spiegel dergisi arasındaki röportaj Avrupa'nın iki büyük terör örgütü ETA -IRA bağlantısını da ortaya çıkarıyor.

"Spiegel: ETA neden Başbakan Carrero Blanco'yu öldürüyor da eyaletbaşı olan Franco'yu öldürmüyor?

ETA: İnanıyorum ki bugün Franco'yu öldürmenin pek anlamı olmazdı. Bizce, Franco rejiminin devamlılığını sağlayan herhangi birini saf dışı bırakmak daha önemliydi. Bask ve İspanyollara faşist rejimin sivri yönlerinin zedelenebilir olduğunu göstermek istedik.

Spiegel: Milli bir azınlıkla özellikle sıkı fıkı birlikte çalışıyor musunuz, örneğin IRA ile?

ETA: IRA ile ilişkilerimiz iyi, çok iyi." (Der Spiegel, sayı 11, sf.103, 1974) 

Kızıl Tugaylar lideri Renato Curcio ise diğer terör örgütleriyle ilişkilerini şöyle açıklıyor:

"RAF ve Action Direct ile ilişkimiz vardı. ETA ve IRA ile temaslarımız oldu." (Hürriyet, Reha Erus, 6 Mayıs 1993).

17 Eylül 1982 tarihli Hürriyet gazetesinde de İspanya'da yayınlanan haftalık Actuel dergisinden alıntı yapılarak Mossad'ın Marsilya mafyası aracılığıyla İspanya eski Başbakanlarından Adolfo Suarez'e karşı planladığı suikast girişimi ve bunun önceden fark edilerek önlenmesinden bahsedilmektedir. Bu da İspanya ve çevresinde dönen kirli dolapların sadece basına yansıyan küçük bir kısmıdır.

Mossad, Gladio, Mafya, Uluslararası Terörizm...İşte P2 Mason Locası!

P2 Locası şefi Licio Gelli. "Gelli'nin, emirleri ABD'nin eski Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger'den aldığı söyleniyor" (Tanksız Topsuz Harekat, Fatih Güllapoğlu, sf.39)

1981 yılında İtalya'da bütün dünyayı sarsan P2 skandalı patlak verdi. P2 adlı locanın, ülke içindeki inanılmaz kontrolü ve kirli işleri ortaya çıktı. Bu skandal masonluğun bir ülke içinde neler yapabileceğini ortaya koymakta ve yalnızca İtalya'ya değil, masonluk faaliyetleri su yüzüne çıkmamış çoğu ülkeye de ışık tutmaktadır. İşte bu locanın öyküsü:

"P2 Mason Locası, Yahudi lobileriyle, Mossad'la ve İsrail'le doğrudan bağlantı halindeydi." (The Middle East International, Temmuz 1981) 

"Gizli servislerde görevli P2 üyesi Albay Viezzer, Albay Antonio La Bruno ve General Gianadelio Maletti İtalya'daki İsrail Lobisi'nin çekirdeğini oluşturuyorlar. Latin Amerika Cuntaları ve CIA ile bağlantılı olduğu bilinen P2 Locası başkanı Gelli'nin 7 Kızkardeşler olarak bilinen Yahudi petrol şirketleriyle ilişkisi olduğu bilinmektedir. İtalya'nın İsrail taraftarı lobileri ve Mossad arasındaki bağlantı, İsrail'in doğrudan P2'yle bağlantısını ortaya koyuyor." (The Middle East International, Temmuz 1981)

P2 olayının içinde değişmez isim Kissinger da vardı:

"Bir Amerikan araştırma dergisi olan EIR, P2 Locası tarafından örgütlenen Monte Carlo Locası'nın bütün dünyaya yayıldığını, bu locaya ABD eski Dış İşleri bakanlarından Henry Kissinger'ın da üye olduğunu söylemişti." (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.246)

"P2'nin 33. dereceye yükselmiş masonlardan oluşan üst konseyi Monte Carlo Komitesi adı ile tanınmaktadır." (Les secrets de L'Empire Nietzscheen, Aron Monus, sf.440)

P2 Skandalı'na karışan İtalya'nın en büyük bankalarından Banca Nationale Del Lavaro'nun üyeleri İsrail lobisinin en önde gelen isimleri Rotschild, Kissinger ve Rockefeller'dır:

"Trilateral üyesi Raymond Barre da Banca Nationale Del Lavaro'nun uluslararası politika konseyine üye olmuştu. Bu bankada pek çok Trilateral üyesi vardı: Edmond de Rothschild, onun kuzeni Leon Lambert, Henry Kissinger ve David Rockefeller..." (Les Financiers qui menent le monde, Henry Coston, sf.406)

"Banca Nationale Del Lavaro, İtalya'nın en büyük bankalarından. Adı P2 Locası skandalına da karıştı. Trilateral'le ise yakın ilişkisi olduğu kesin. Karar komitesinin üyelerinin hepsi Trilateral Komisyonunun üyesi: Raymond Barre, Edmond de Rothschild, Henry Kissinger, Leon Lambert ve David Rockefeller..." (Les Financiers qui menent le monde, Henry Coston, sf.450)

P2 (Propaganda 2), 1966 senesinde İtalya Büyük Şark Locasının o zamanki üstad-ı azamı Giordino Gamberini'nin emriyle kurulmuştu. Locayı kurmakta ise üstad Licio Gelli görevlendirildi.

Gündem, 14 Kasım 1992

İtalya'daki P2 Mason Locası pek çok mason locasında olduğu gibi, teröristleri eylemleri için kullanmıştı. Ve 1992 yılında, karışmış olduğu birçok skandala rağmen hala faaliyetini sürdürüyordu. Locanın üyeleri arasında bütün partilerden politikacılar, gazeteciler, istihbarat servisi üyeleri, Adli Tıp görevlileri, askerler, polis müdürleri bulunmaktaydı. P2 Locası, istemediği bir rejimin başa gelmesi durumunda hükümet darbesi yapmayı bile planlıyordu. Birçok kişi locayla ilgili soruşturmanın gizli kalması için çeşitli mekanizmaların çalıştırıldığını belirtmişti.

"Licio Gelli, İtalyan Askeri Gizli İstihbarat Örgütü ile sıkı ilişkiler içindeydi. Hatta o zamanlar örgütün başkanı olan General Giuseppe Santovito, P2 mason locasına kayıtlıydı. Ayrıca İtalyan Gizli Servisi'nin eski Başkanı Albay Antonia Viezzer de locanın üyeleri arasındaydı." (Tercüman, 27 Mayıs 1981)

"P2 mason locasının üyeleri arasında devrin gizli servis sorumluları, polis müdürleri, hakimler, yargıçlar, savcılar, avukatlar, Adli Tıp görevlileri gibi önde gelen insanlar vardı... Licio Gelli, emrinde 142 milletvekili ve senatörün olduğunu söyledi." (Günaydın, 19 Aralık 1981)

"İtalya'nın Agnelli'den sonra en büyük sanayicisi Yahudi asıllı Carlo De Benedetti de P2 davasında yargılandı ve suçlu bulundu." (Newsweek, 27 Nisan 1992)

Gelli'nin geçmişi de oldukça ilginçti. SS'lere katılmış, Nazi saflarında savaşmış, KGB'ye, CIA'e çalışmış, faşist, komünist ve kapitalist biriydi!

"II. Dünya Savaşı'nın başlangıç safhasında Gelli Arnavutluk'ta savaştı. Daha sonra SS'e katıldı. Orada üst düzey baskın önderi konumuna geldi ve Naziler için bağlantı memuru olarak çalıştı. Görevlerinin arasında İtalyan partizanları keşfetmek ve onları emir sahiplerine gammazlatmak vardı. Erken elde ettiği servetini, savaş zamanında Yugoslav Devlet Hazinesi'nin saklı bulunduğu, İtalyan şehri Cattaro'da olmasına borçluydu. Bu hazinenin önemli bir kısmı bir daha Yugoslavya'ya dönmedi, çünkü Gelli onu çalıp, ortadan kaldırmıştı." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.159)

"Gelli bir taraftan CIA için hizmet verirken diğer taraftan 1956'ya kadar KGB için casusluk yaptı." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.160)

"P2'nin üyeleri o kadar gizliydi ki, isimlerini sadece Gelli biliyordu." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.163)

"Pecorelli (gazeteci), Gelli'nin eski Nazi, eski faşist ve bazen de komünist olduğunu ve CIA ile çok iyi ilişkiler gözettiğini açıkladı." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.375)

Gelli, Latin Amerika diktatörlerini de destekliyordu:

18 Haziran 1982, Roberto Calvi masonik ritüellere uygun olarak öldürüldü.

"Gelli, Nikaragua diktatörü Anastasio Somoza'nın lehinde konuşarak onun yolunu açmış oldu. Diktatör, birkaç milyon dolar karşılığı, Calvi'nin, diktatörünün ülkesinde bir kardeş firma kurması fikirini göz kamaştırıcı bulduğunu açıkladı. Calvi'nin bu organizasyondan elde ettiği bir diğer menfaat de, o andan itibaren ömrünün sonuna kadar kullanacağı bir Nikaragua diplomat pasaportuna sahip olmasıydı." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.388)

P2'nin 962 üyesi kendi aralarında, hepsinin ayrı bir başkanı olan 17 gruba, daha doğrusu hücreye ayrılmışlardı. P2 üyeleri bile diğer üyelerin kimler olduğunu bilmiyorlardı. Nispeten daha fazla bilgi sahibi olan hücre başkanları bile ancak kendi hücrelerini tanıyorlardı. İtalya'nın Büyük Şark Locası'nın o zamanki büyük sekreteri Spartaco Mennini bile, P2'nin tüm üyelerini bilmiyordu. Bir tek Licio Gelli sahipti bu listeye. Locanın ortaya çıkmasıyla, üstad Gelli'nin gücü de belli oldu:

"17 Mart 1981'de polisler Gelli'nin Arezz'daki müthiş villasında ve Giole tekstil fabrikasında 962 kişilik P2 üye listesini buldular. Ayrıca yönetimle alakalı dokümanlar ve dosyaları ele geçirdiler. P2 üyelerinin listesi 'İtalyan Kim Kimdir?' deki gibi harf sırasına göreydi. İtilaf kuvvetleri ellinin üstünde general ve amiralle kuvvetlendirilmiş, yönetim iki bakanla temsil ediliyordu; ayrıca buna sanayiciler, gazeteciler (bunların arasında Corriera della Sera'nın şefi ve diğer redaktörler vardı), 36 parlamento görevlisi, pop yıldızları, iş adamları ve yüksek seviyeli polisler ekleniyordu. Bu devlet içinde devletti. Gelli'nin İtalya'yı kendi kontrolüne sokmak istediği söyleniyordu. Bu pek doğru değildi: O İtalya'yı zaten kontrolüne almıştı." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf. 401)

"Akdeniz'in güney kanadının gücünü sarsmak, amaçlarını güden büyük bir programdı. Bu programın birinci amacı gerçekleştirildi, ikincisi ise büyük ölçüde sağlandı. P2 mason locası 1978'de Aldo Moro'nun kaçırılıp öldürülmesi ve 1980'de 85 kişinin ölümüne yol açan Bologna İstasyonu'nun bombalanması gibi terör olaylarına karışmıştı." (Bulvar, 19 Temmuz 1983)

"P2 mason locasının İtalya'da aşırı sağcı teröristlerin giriştiği pek çok suikastin sorumlusu olduğu saptandı." (Hürriyet, 4 Şubat 1989)

"P2 Locası üyesi, İtalya'daki Yahudi lobisinin önde gelen ismi Albay Viezzar 1960'ların sonunda Bologna'daki tren istasyonunda yüzlerce kişinin katledilmesi olayına yardımlarıyla tanınıyor. Ayrıca suçlanan faillerin çoğunun Lübnan'da İsrail kontrolündeki kamplarda eğitildiği söyleniyor." (The Middle East International, Temmuz 1981)

"P2 mason locasının mafyanın uluslararası kaçakçılık trafiğinde önemli bir görev üstlendiği konusunda, İtalyan adli makamları somut deliller elde etti. Papa suikastine de karışan Sindona adındaki İtalyan banker, gerek P2 locasının, gerekse mafyanın elemanıdır. Dr. Joseph Crimi Michele, Sicilya asıllı Amerikan doktor, P2 ile Cosa Nostra arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Mafya, P2 mason locasına bağlı kişiler aracılığıyla kirli paralarını İtalya'da kullanmayı düşünmüş. Bu nedenle Viannini İnşaat şirketinin en büyük hissesini almayı, Rizzoli Editore'nin kardeş şirketi Cineriz'in tesis ve mallarının büyük bir bölümünü ele geçirmeyi istemiştir. Mafya P2'nin vücudundan her fırsatta yararlanmış, bunun için de Gelli ve Crimi aracılıyla, gazeteci, savcı, polis hatta generalleri bile kullanmamazlık etmemiştir." (Milliyet Aktüalite, 12 Temmuz 1981)

"P2 Locası'nın 962 üyesinin adları arasında İtalyan gizli güvenlik örgütü SISMI'nin başta başkanı olmak üzere birçok görevlisi, çeşitli partilerden parlamenterler, elliyi aşkın general ve amiral de bulunmaktaydı." (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.247)

"Ortoloni, bu örgütün Güney Amerika'ya açılan kapısıydı, Pazienza bu örgütün çok uluslu odak noktası, Carboni mafya bağlantısı, Gelli mason dünyasına uzanan köprü, Marcinkus ise bu dünyayı Papa'ya bağlayan gizli yoldu. İtalyan haber alma örgütleri ile Vatikan arasındaki dehliz işte bu dünyanın altından geçmekteydi." (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.38)

Locanın bir başka ismi ise Vatikan-Mafya-P2 bağlantısının kilit ismi Calvi idi:

Bilderberg ve Trilateral üyesi, aynı zamanda mason olan Fiat Başkanı Agnelli, İtalya'daki olayların perde arkasındaki isimdir. Agnelli Yahudi banker Rothschild ile de ortaktır.

"Fakat herhalde kesin olan, Vatikan ile Calvi'nin, Calvi ile mafyanın, mafya ile mason locası ve Güney Afrika'daki karanlık çevrelerin birbirleriyle olan yakın ilişkileridir. Uluslararası bankacılığın İsviçre'deki beyinleri, bu ilişki yumağının en can alıcı noktalarıydı." (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.246)

"Calvi'nin olgunlaştırdığı Vatikan ilişkileri, mason localarından Vatikan'a kadar uzanan bir zinciri, halka halka birbirine bağlamaktaydı. İtalyan mali oligarşisi, mafya ile mafya, mason locaları ile mason locaları, istihbarat örgütleri ile istihbarat örgütleri ve radikal sağcı terör örgütleri ile birbirine bağlanmıştı. Calvi, böylesine bir dünyada jet hızıyla yükselmekteydi." (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.237)

P2 soruşturmasını yönetenler ise fail-i meçhul cinayetlere maruz kaldılar:

"Gelli ile ilgili soruşturmayı yürüten Albay Rozzi, 1981 yılı Haziranı'nda kimler tarafından öldürülmüştü? Guardia di Finanza'nın daire başkanlarından Florio'nun otomobil kazasında ölmesi neyi anlatıyordu? Bu kazada, P2 Locası ile ilgili bir çantanın çalınmasına ne anlam veriliyordu? Calvi'nin dosyasını ele alan yargıcın öldürülmesi, bu cinayet salgını içinde, ne gibi anlam taşıyordu? Calvi'nin sekreteri niçin intihar ediyordu?" (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.253)

Mussolini'nin, İspanya İç Savaşı'nda cumhuriyetçilere karşı dövüşmek için gönderdiği gönüllüler arasında yer alan P2 şefi Gelli, özellikle Güney Amerika ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmuştu. Gelli'nin Güney Amerika'dan Avrupa'ya kadar uzanan geniş bir ilişkiler zinciri içinde CIA, KGB ve İtalyan istihbarat servisleri ile yakın dostlukları vardı:

"Amerikan politikasının yıldızlarının yakın dostu olan mason şefi Gelli, niçin kaçırılmıştı? Gelli, Calvi'nin Londra'daki son yolculuğunu düzenleyen İsviçreli banker Albert Kunz tarafından nasıl kaçırılmıştı? Kimdi bu Kunz? Neydi Calvi ve Gelli ile yakınlığı? Niçin Gelli Uruguay'a götürülmüştü? Monte Carlo mason locasının Amerikalı, İngiliz, İtalyan ve Fransız üyeleri kimlerdi?" (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.253)

"Roma'da Via Veneto'daki Excelcior Oteli'nde haftada üç gün P2 locasına başkanlık eden Gelli'nin İtalya'da yaygın şiddet eylemleri düzenleyerek otoriter bir rejim kurmak amacıyla örgütlenen askeri-sivil kadrolara öncülük ettiği de bilinmekteydi. 1980 yılı Ağustos ayında, İtalyan komünist partisinin en güçlü kalelerinden Bologna'da Gar'da patlatılan bombanın, P2 mason locasına bağlı darbecilerce konduğu ileri sürülmektedir. Gelli'nin sağ teröristlerle yakın ilişkisi bulunan Florio Carboni ile çok yakın dost oldukları biliniyordu. Carboni'nin Francesca Pazienza ile yakın dostluğunu İtalya'da bilmeyen yoktu. Pazienza'nın İtalyan istihbarat örgütleri ve CIA ile ilişkisi olduğu, ünlü İngiliz gazetesi Financial Times'ın Roma büro şefi tarafından yazılan 'God's Banker' adlı kitapta yer alıyordu." (Papa Mafya Ağca, Uğur Mumcu, sf.234)

Bu arada, P2'nin Vatikan üzerinden kazandığı paraları kendi hesabına geçiren Calvi, masonik bir şekilde katledildi:

"Londra'da 1981 yılında bir köprüde asılmış olarak bulunan banker Calvi'yi masonlar törenle öldürmüşlerdi. Boynuna geçirilen halattaki mason düğümü, ceplerinin mason sembolleriyle doldurulmuş olması, hatta cinayet mahallinin bile sembolik özelliklerinden dolayı seçilmiş olduğu söyleniyordu. İtalya'da biraderliğin simgesi olarak bir siyah keşiş figürü kullanılmıştı. Calvi'nin cesedi bulunduğu köprünün adı Blackfirairs, İngilizce'de siyah keşiş ya da siyah cübbeli keşiş manasına gelmekteydi. Calvi'nin bağlı bulunduğu İngiliz locasının adının da Blackfirairs olması masonik cinayetin başka bir ilginç yönüydü." (Political Terrorism and Energy, Yonah Alexander & Charles K. Ebinger, sf.286)

P2 Locasından Andreotti Aynı Zamanda İtalya Başbakanı

"Roberto Calvi'nin dul eşi Clara kocasının sağlığında, locadaki olayları kendisine anlattığını ve 'Gelli ile Ortoloni'den daha önemli iki kişi var. Bunlar P2'yi yönetiyor. Bunlardan biri Consentino, diğeri de Gulio Andreotti'dir' dediğini aktardı. Calvi'nin P2 mason locası ile ilgili sırları açıklayacağı kuşkusuyla öldürülmüş olabileceği söyleniyordu. İtalya Dış İşleri Bakanı Gulio Andreotti ülkede pek çok cinayet ve yolsuzluklara karışan P2 mason locasının önemli bir ismiydi." (Hürriyet, 4 Şubat 1989)

"Mafya ile de ilişkisi ortaya çıkan Andreotti, Kızıl Tugaylar'ın Aldo Moro'yu öldürmesine de göz yummuştu. Andreotti, Michele Sindona (P2 üyesi) için de 'İtalyan Liretini kurtaran adam' demişti. Andreotti ismi İtalya tarihinin karanlık gizli işleriyle bütünleşmişti." (Sabah, 13 Nisan 1993)

İtalyan Mafyası'nın önde gelen ismi Flono Carboni de, banker Calvi'nin en yakın dostuydu. Carboni ise karanlık ilişkileri bilinen Francesco Pazienza ile her an beraberdi. Kısaca P2 locasında pek çok karanlık ismin hepsi yan yanaydı.

Andre Meyer-P2-Agnelli-Rockefeller

Agnelli'den sonra İtalya'nın iki numaralı zengini sermayedar Carlo De Benedetti de P2 skandalına karışmıştı. O da Agnelli gibi İtalya'daki olayların perde arkasındaki koordinatörlerdendir.

Paris'teki İsrail Hahamlar Kurulu'nun mali sorumluluğuna yükselecek kadar önemli bir  iş adamı olan Andre Meyer, P2'nin önemli ismi Sindona, Rockefellerlar ve Agnelli arasındaki bağın kilit isimlerinden birisi idi:

"Andre Meyer Paris'teki İsrail Hahamlar Kurulu'nun mali sorumluluğuna yükseldi. Savaşı takip eden yıllarda servetinin büyük bölümünü yabancı hesaplara aktardı. 1940'da ABD'ye göç ettiğinde parasını orada hazır buldu. Wall Street'te kendisine yardım edildi. David Rockefeller onun çok samimi bir arkadaşıydı. Lyndon Johnson onun tavsiyelerini talep eder ve çok faydalanırdı. Gücü o kadar büyüdü ki ABD hükümeti ITT-Mediobanco olayında onu suçüstü yakalamasına rağmen, suçlayamadı." (Le Veau d'or est Toujours Debout, Henry Coston, sf.311)

Rockefeller-Agnelli-Andre Meyer-Vatikan arasındaki baş döndürücü bağlantılar şöyleydi:

"Meyer, Rockefeller ailesiyle Fransız bankaları arasında bağlantıyı oluşturur. Örneğin, Banque de Paris et des Pays Bas'nın en önemli hissedarı Lazard Brothers'ın, New York'taki kolu Paribas Corporation, Chase International Bankası'nın Başkan Yardımcısı Robert Craft'ın yönetiminde çalışmalarına başlamıştır." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.151)

"Chase Manhattan Bankası'nın önemli bir bölümünü oluşturan Chase International'ın Yönetim Kurulu'nda Andre Meyer'in yanı sıra, David Rockefeller ile Dünya Bankası'nın eski Başkanı John Mc Cloy yer alır. Andre Meyer, 60 kadar çok uluslu şirketin yönetim kurulunda yer alır. Rockefeller, Giovanni Agnelli'nin kişisel servetlerini yönetir. Müşterileri arasında Vatikan'dan ITT şirketine değin çeşitli adları görebilirsiniz." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.152)

Palme öldürülmeden önce önemli sırlar üzerinde çalışıyordu.

Hahamlar Kurulu'nun önde gelen ismi Meyer'ın, Sindona ile bağlantı halinde olması oldukça dikkat çekici bir bilgidir. Lazard Brothers'ın bankası da bu bağlantıda odak noktası konumundaydı:

"Sindona'nın finans imparatorluğu başı ABD'de, gövdesi İtalya'da, kolları ise bulduğu her mali kriz çatlağından fışkıran bir ahtapota benzer. Baskı gruplarının, politikacıların satın alınması bu imparatorluk için günlük işlerden sayılır. Ülkeler üstü bir güce sahip bu finans çok uluslusunun mikroskop altında bir incelemesi yapılacak olursa, büyük şirketler ile yeryüzünde vergi kaçırılan bölgeler arasında nasıl bir bağ oluştuğu kolaylıkla görülebilir. Herşey, 'Wall Street Dünyası'nın Üstadı' diye tanınan Andre Meyer'in New York'taki bürosunda başlar. Lazard Brothers Bankası'nın başkanlığını 40 yıldan bu yana sürdüren Fransız kökenli, Amerikan uyruklu Meyer'in, çok dengeci ve yasaları iyi bilen bir kişi olması sayesinde kişisel servetini 200 milyon dolara çıkardığı söylenir. Bu banka, özellikle ucuz kapitalist kredilerin Doğu ülkelerine transferi konusunda büyük faaliyet gösterir.

P2 Locasının faaliyetlerinin deşifre olması, masonların karanlık ilişkilerini gözler önüne seren önemli bir olaydı.

O devirde, finans kesiminde büyük bir üne kavuşan İtalyan maliyeci Sindona, imparatorluğunun düşüş gösterdiği 1974 yılında Liechtenstein, Lüksemburg, İsviçre, Panama ve Liberya gibi yerlerde 146 şirketi kontrol etme durumundadır. %50 kamu sektörü niteliği taşıyan imparatorluğunu kurmaya 1943 yılında başlayan Sindona, Lucky Luciano tarafından yönetilen Amerikalılar'ın Sicilya çıkartmasına katılmıştır.

1946'dan itibaren, tek başına İtalyan hükümetini oluşturan Hıristiyan Demokrat Parti'ye girerek bu ilişkisini kesintisiz sürdürmüştür. Başkanlığa getirilen Giulio Andreotti ile Merkez Sağ Parti'nin Genel Sekreterliği sırasında başlayan bir dostluğu vardır. Bu sayede İtalya'da, komünistler dışında tüm ileri gelen politikacılarla yoğun ilişkiler kurmuştur. Kendisini çok ciddi bulan ve iş alanlarını uluslararası düzeye yayarak gelirlerini artırma amacında olan Vatikan sorumluları, Sindona'ya Hıristiyan Demokratlar'dan sonra Vatikan kapılarını açmışlardır." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.154)

"Bundan iki yıl sonra, Time dergisi, Sindona'yı 'Mussolini'den sonra en önemli İtalyan' diye tanımlamıştır." (Vodka-Cola, Charles Levinson, sf.157)

"Andre Meyer, Lyndon Johnson'ın özel danışmanıydı. David Rockefeller'ın çok samimi arkadaşı ve danışmanıydı. Agnelli'nin İtalya'daki kişisel mal varlıklarını yönetiyordu. Robert Mc Namara'yla çok samimiydi. Sindona İmparatorluğu'nun kurulmasına yardım etti." (La Fortune Anonyme et Vagabonde, Henry Coston, sf.128)

P2 Liderinden Olof Palme'ye İnfaz Kararı: 'İsveç Ağacı Devrilecek'

CIA'den 2 kişi, Palme'nin CIA ve P2 mason locası iş birliği ile öldürüldüğünü söylemişti. CIA'den Dick Breneke, ayrıca CIA'in 1970'li yıllarda İtalya'da terörü desteklediğini ve bu ülkede P2 aracılığıyla bir diktatörlük kurmaya çalıştığını da belirtmişti.

"Palme cinayetini yürüten İsveç polis şefi Hans Oelbebro, CIA'den Dick Breneke'nin İtalyan televizyonu RAI'de yaptığı açıklamalardan sonra bu görüşün ortaya çıktığını kaydetti." (Hürriyet, 7 Kasım 1992)

"Amerika'da Breneke adlı eski bir CIA ajanı P2'nin İtalya'daki katliamları kışkırttığını, İsveç'te de Olof Palme'yi CIA adına öldürdüğünü söylüyor." (L'Espresso, 6 Ocak 1991)

"Eski CIA ajanı, P2 lideri Licio Gelli'nin dönemin Başkan Yardımcısı George Bush'un danışmanına Palme Suikasti'nden üç gün önce 'İsveç Ağacı Devrilecek' şeklinde bir telgraf çektiğini belirtmişti." (Cumhuriyet, 30 Temmuz 1990)

"İtalya cumhurbaşkanlarından Cossiga'nın, Gelli ile sık sık görüştüğü açıklanıyor. Gladio, Cossiga'ya bağlı olduğundan P2 ve Gelli konularında Cossiga'ya soruşturma açılıyor... Ferdinando Imposimato (Bağımsız senatör, güvenlik servislerinden sorumlu parlamento komisyonu üyesi) şunları söylüyor: 'Daha şimdiden elimizdeki belgelere bakınca Gladio-P2-kara para arasında bir bağ olduğu belli. Hepsi aynı zamanda politika dünyasıyla da sıkıca bağlantıda. Gladyatörler ilk önce SIFAR'ın sonra SID ve SISMI'nin başındaydılar. (Bunlar İtalyan Gizli Servisi'nin adları). Bu organizasyonlardan sorumlu kişilerin hepsinin Licio Gelli'nin locasında olması sayesinde aynı zamanda askeri sektörleri de kontrol ediyordu. SID'in Başkanı Vito Micelli aynı zamanda P2'ye kayıtlı ve Gladio'nun içinde, bunun gibi birçok isim P2'nin ve Gelli'nin dostları." (L'Espresso, 6 Ocak 1991)

Uyuşturucu ve benzeri kara paraların aklanmasında sözde vatansever Gladioların, görünürde hayırsever P2'lerin ve İtalyan Gizli Servisi'nin bizzat bulunması dünyanın çeşitli yerlerindeki uyuşturucu olaylarının perde arkasında kimlerin bulunduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

'P2'den Sonra Sıra P3'te mi?'

"P2'den sonra P3 de mi var?" sorusunu gündeme getiren 18 Kasım 1992 tarihli Avvenimenti dergisinin başlığı.

"P2'nin deşifre olması İtalya için pek bir şey fark ettirmedi aslında: "P2 Locası daha önce kurulmuş olan P1 Locasının devamıydı." (Die Spuren des Attentats, Claus Laras, Werner Kahl, sf.145)

"İtalyan bankacı Michele Sindona, İskoç Riti'nin İtalyan Kolu Propaganda-2 (P2), mason locasına üye ve bu locanın mafyayla sıkı bağlantısı var. Bunun ilki olan Propaganda- 1 Locası Sicilya mafyasının kurucusu Gisseppe Mazzini tarafından kurulmuştu. Mazzini ilk Komünist Enternasyonel'in üyesi, İngiltere'den Lord Palmerston'un ajanı ve İskoç Riti'nin Üstad-ı Azamıydı." (The Ugly Truth about the ADL, Executive Intelligence Review, sf.35)

"P2 skandalından sonra merakla beklenen konu P2'nin devamı P3, P4, P5'lerin ne zaman kamuoyuna açıklanacağı.

P2 Soruşturma Komitesi Başkanı Signora Tina Anselmi iki yıllık araştırma sonucu P2 hakkındaki düşündüklerini şöyle açıkladı: 'P2 hiçbir şekilde ölü değildir. Hala güce sahip. P2 kurumlarda faal. Toplumun içinde geziyor. Para, araçlar ve bütün imkanlar ellerinde'." (Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.439)

"İtalya'da P2'den sonra şimdi de P3'ün faaliyet halinde olup olmadığı sorusu gündemde." (Avvenimenti, 18 Kasım 1992)

"İtalya'da P2'den sonra yine kara para aklama, mafya bağlantılı karanlık loca faaliyetlerinin devam ettiğine dikkat çekilerek P2'nin yerine P3'ün mü faaliyete geçtiği soruluyor." (Panorama, 15 Kasım 1992)

İtalya'daki kontrgerilla örgütü Gladio hakkında en çok bilgiye sahip kişi P2 Locası üstad-ı azamı Licio Gelli'dir. P2 mason locasına üye olanlar arasında ise, polis, asker, mafya, kontrgerilla, basın, Adli Tıp, milletvekilleri ve gizli servis mensupları vardır.

Deşifre olan mason locası P2'nin bağlantıları tüm dünyada örgütlenmiş mason localarının bağlantıları hakkında fikir vermeye yetmektedir. Ortaya çıkmayan daha kaç P2 vardır acaba?...

P2 Locası'nın Bazı Üyeleri

Licio Gelli: Kurucu üstad-ı azam Sindona: Nixon'a mali kaynak bulan Sicilyalı finansörMiceli: Devlete karşı pek çok komploya karıştığı biliniyor. Fransız Gizli Servisi (SDECE )'nden Sogno: İtalya CIA bölümünden. Devlete karşı darbe girişiminde bulunmuş. Malizia: Askeri danışman, Savunma Bakanı Hukuk Danışmanı Alavena ve Aloja: Askeri İstihbarat Servisi üyeleri (SID) Giudice, Mirigneli : Polisler Spagnulo: Romalı General Giudice: Gümrük Polis Müdürü Minghelli: Polis generali Viezzer: Albay SID üyesi Carollo: Demokratik Hıristiyan Partisi senatörü Ursini: Bilderberg üyesi Birindelli: Amiral, NATO eski başkanı, Sosyal Hareket üyesi Luris, Cetrulio, Tanassi, Orsello, Terrana: Politikacılar Apollonio, De Maria, Paola, Stellini, Renai: Orduda yüksek dereceli kişiler Picchiotti: General, eski Devlet Başkanı Ciccolo: AmiralBarile: Doktor Dina: Savunma Bakanlığı Genel Müdürü Pasqua, Lombardi, Manino, Raspini, Pinello, Zambardino: Yargıçlar Catalano, Scricciolo, Lonoce, Arcari, Albanese, Arena: Banka yöneticileri Franchi: İtalya Futbol Federasyon Başkanı Ursini, Biamonti, Carta, Vassila: Finansörler Brusco, Carpinteri, Martino, Goggiolo, Domenichini: Gazeteciler Acoma, Vacarro, Compagno, Franco, Serio: Belediye Başkanı ve Palermo Belediye danışmanları Antonio Petrucci, Giulo Rondini: Papazlar

Ayrıca pek çok politikacı, askeri görevli, adli tıp yöneticisi, gazeteci ve papazın adı da var. (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.301-302)

P2'den Calvi İnfazı

Baron Ellie de Rothschild, Calvi'nin öldürülmesi için gereken parayı veren P2 ile bağlantılı Yahudi finansör.

"Locaya ihanet" suçundan mason kurallarına uygun olarak öldürülen Banker Calvi'nin İngiltere'deki infazının ardında ise Yahudi sermayedar Rothschild vardı.

"Rotschild Bankası Müdürü Juerg Heer, İtalyan Ambrosiana Bankası'nın Genel Müdürü Roberto Calvi'nin katillerine parayı, Rothschild Bankası sahibi Baron Ellie de Rothschild'ın bilgisi dahilinde kendisinin verdiğini söyledi." (Günaydın, 4 Ocak 1993)
"Eski mafya liderlerinden Thomasso Buscetta'nın soruşturma sırasında adından söz etmesiyle deşifre olan Banker Juerg Heer'in önce yargıçlara, daha sonra da American Wall Street Journal gazetesi ile İtalyan Panorama dergilerine yaptığı açıklamalarının siyaset, ekonomi ve mafya çevrelerinde şok yarattığı belirtiliyor.

İsviçre'deki Rothschild Bankası müdürlerinden Juerg Heer, on yıl önce Londra'da öldürülen İtalyan Ambrosiana Bankası'nın Genel Müdürü Roberto Calvi'nin katillerine parayı, Rothschild Bankası'nın sahibi Baron Ellie de Rothschild'ın emirleriyle kendisinin ödediğini açıkladı. Juerg Heer katillere cinayetten 5 hafta sonra ödediği söz konusu parayı, mafya ile ortak ilişkileri olan P2 Mason Locası'nın isteği üzerine verdiğini söylüyor. Heer, parayı kimlere verdiğini ve P2 mason locasından emri kimden aldığını ise açıklamaktan kaçınıyor.

P2 -Rothschild bağlantısını anlatan Panorama dergisi başlığı.

Heer ayrıca 1976'da İtalya'nın, İtalyan sermayesinin dışarı çıkarılmasını yasaklamasından sonra bu ülkenin sermaye sahiplerine özel hizmet vermek için banka içinde bir banka kurduğunu söylüyor. Sermaye sahiplerinin adlarını açıklamayan, ancak aralarında çok önemli kişilerle mafya babalarının bulunduğunu belirten Juerg Heer, Ellie de Rothschild'in bu kişilerden yılda 500 bin dolar ile 5 milyon dolar arası komisyon aldığını söylüyor.

Ambrosiana Bankası'nın Genel Müdürü Roberto Calvi, 1982 yazında Blackfriairs Köprüsü'nde P2 mason locası başkanı Licio Gelli'nin emirleriyle öldürülmüştü. P2 mason locasıyla parasal ilişkiler içinde bulunan Ambrosiana Bankası, öte yandan da Vatikan Bankası Başkanı Amerikan asıllı Kardinal Paul Marcinkus ile de kirli para işleri çeviriyordu." (Günaydın, 4 Ocak 1993)

Zürih'teki Rothschild Bankası'nın kredi bölümü yöneticisi Juerg Heer ise, şu açıklamaları yapmıştı:

Hürriyet, 3 Kasım 1992

"SORU: Rothschild'in şu anda kanunsuz denilen operasyonları nasıl başladı?

CEVAP: İtalya'da yeni çıkan bir kanunla kişilere kıyı ötesi mal varlığını açıklamak zorunluluğu getiriliyor. Tito Carnelutti adlı çok ünlü bir avukat bize geldi ve zor durumda olan birçok müşterisi olduğunu söyledi. Rothschild Genel Direktörü Gilbert de Botton'la beraber yürütülüyordu operasyonlar. Paravan şirketlerle ortaklık kuruluyor, böylece mal varlığı düşük gösteriliyor.

SORU: Özel hizmetle neyi kastediyorsunuz?

CEVAP: Consob'a (İtalyan Borsa Denetleme Kurumu) sahte beyan yapıyorduk. Hatta sizin ülkenizin hakimlerine de.

SORU: Peki Licio Gelli'nin P2 Locası'yla nasıl çalışmaya başladınız?

CEVAP: Angelo Rizzoli bizim müşterimizdi. Rizzoli'nin %20'si Bruno Tassan Din'indi. Tassan Din, De Button'a büyük ödemeler yapacağını söyledi ve bu arada Lüksemburg'daki Ambrosiano Bankası'ndan Angelo de Bernardi diye birisi ortaya çıktı ve bize kaynakların Bellatrix'den geleceğini söyledi. 95 ve 43 milyon dolarlık iki partiden bahsediliyordu... Bir sabah P2 Locası'nda önemli bir görevi olan yakın bir İtalyan tanıdığımdan bir telefon aldım. Gelli'nin yakın adamlarından biriydi.... Talimatlar çerçevesinde yarım bir 100 dolar elime geçti, ayrıca bir valiz almamı ve 100 doların diğer yarısını getirene bu parayı vermemi söyledi. (valizde 5 milyon dolar vardı)... Bu ödeme Calvi'nin öldürülmesinden 5 hafta sonra yapıldı... Bu paranın Calvi cinayeti için ödendiğini daha sonra yakın bir arkadaşım haber verdi." (Panorama, 3 Ocak 1993)

İtalya'da P2'den sonra Büyük Şark Locası Skandalı

P2'nin deşifre olması aslında İtalya için pek bir şey değiştirmemişti. Daha sonra patlak veren İtalya Büyük Şark Locası skandalı, masonluğun ülke üzerindeki kontrolünün devam ettiğini ortaya koydu.

"1981 yılının Haziran ayında patlak veren ve NATO'yu olağanüstü boyutlarda tedirgin eden skandala yol açan P2 Mason Locasının, çok güçlü bir Mafya-Kontrgerilla-Gizli servis şebekesi olduğu ortaya çıkmıştı. Askeri casusluk, deniz ve silah kaçakçılığı, esrar kaçakçılığı gibi yolsuzlukları kapsayan P2 skandalına devletin en yüksek düzeyindeki kişilerin karışmış olması, büyük siyasi krize yol açmıştı. Siyasi görüşü aşırı sağ olan locanın amacı büyük bir İtalya yaratmaktı. Neo-faşist akımların öncülüğünü de bu loca yapmaktaydı. Skandala, Savunma Bakanlığı'nda ve Savunma'da görevli 175 yüksek rütbeli subayın yanı sıra, üst düzey hükümet yetkilileri ve politikacılar karışırken mason locası başkanı Licio Gelli skandalın patlak vermesinden kısa bir süre önce yurt dışına kaçmıştı.

İtalya'da dernekler yasasına aykırı olarak kurulan bazı mason localarının mafya ile iş birliği yaptığı, cinayet ve geniş çaplı yolsuzluklara karıştığına ilişkin belgeler ortaya çıkartıldı. Cenevre Savcılığı'nın açıkladığına göre yasa dışı kurulan İtalya Büyük Şark Locası'nın yolsuzluğuna aralarında politikacı, gazeteci, iş adamı, hakim ve yargıçların bulunduğu üst düzey bürokratlar da katılmıştı. İtalya Büyük Şark Locası lideri Giuliano Di Bernardo'nun onayı ile izin verilen yasa dışı mason localarının Kalabriya Mafyası ile bağlantısının ele geçirildiği, şimdilik 5 politikacının adına rastlandığı ve bunların dokunulmazlıklarının kaldırılması için harekete geçeceklerini bildirdi.

Bu arada, ülkedeki yasal mason localarına yapılan baskınlarda yasal olmayan mason localarının üyelerinin adları ele geçirildi. Ayrıca ele geçirilen belgelerde locaların ülkenin birlik ve bütünlüğünü ortadan kaldırmak için kurulduğu, mafya ile ilişkilerinin bulunduğu, cinayetlere karıştıkları, seçimlerde oy karşılığı politikacılardan 'torpil' temin ettikleri ortaya çıkarıldı." (Hürriyet, 3 Kasım 1992)

P2'nin Bir Kolu: Trapani C Locası

Günaydın, 5 Şubat 1993

P2'nin önemli kollarından birisi de Trapani C locası idi:

"Trapani'deki mason locasında ünlü isimler ve mafyanın başları beraberdiler.

P2 Locası üstad-ı azamı Licio Gelli ile tam bir bağlantı içinde olan Trapani masonlarının gizli bir bölümü olan C Locası'na (Coperta=Örtülü) uyarlanan rit. Trapani, savcı vekili Franco Messina'nın cesur bir soruşturması sonucu ortaya çıkarıldı. Daha sonra şüpheli bir af tarafından kurtulan bu C Locası'nın hala faaliyette olduğuna dair şüpheler var.

Basın garip bir şekilde savcı vekili Messina'nın araştırmasına ilgi göstermedi. Trapani gibi İtalya'nın küçük bir şehrinde, Carreca 2 Caddesi'nde, bir eğitim merkezi ve İtalyan Birliği Derneği'nden başka 6 tane de loca vardı: L'Iside, L'Iside 2, L'Hiram, La Civillo d'Alcamo, La Cadierove Osiride. Bu sonuncusu ise, çok gizli bir süper loca, C Locası.

Grand Orient de France Locası'nın üstad-ı azamı Michel Reyt ve locanın girişi.

Bu soruşturmada ortaya çıkan bir diğer olay da, 1974 yılının sonlarına doğru Motalepre'de küçük bir evde, mafyanın en güçlü aileleri ve Trapani masonluğu arasında bir anlaşma yapıldığıydı. C Locası'na kimler üyeydi? Vali vekili Guiseppo Chitarro, Emniyet Müdür Vekili Saverio Bonura, bölgenin ünlü Hıristiyan Demokrat Lideri Francesco Canino, mafya üyeleri ve katiller, mesela Mariano Agate (Carleone'lerin Mazaro dell Vallo yetkilisi, cinayetten ömür boyu hapis cezası var), Calogero Attria (Partanra Mafyası'nın başı, Borsellino ile iş birliği yapan ve o ayaklanınca intihar eden Rita Atria ile akraba), Pietro Fundaro (Alcamo Mafyası'nın patronu), Gioacchino Calabro, (Pizzolungo katliamı yüzünden ömür boyu hapis). Bu listeden ayrıca Giuseppe Mandalari gibi, Palermo mafyası için ticaret yaptığı bilinen ve Toto Riina gibi patronlar patronu olan bir kişinin şirketlerini yönettiği bilinen bir kişi de çıkıyor.

Veya Gianfranco Alliata, Montrealli, 'Siyah Prens' aşırı sağa sımsıkı bağlı ve Licio Gelli'nin P2 Locası'na bağlı.

C Locası arşivinden anlaşılıyor ki, sadece şehrin tüm işleri değil, Birgi Havaalanı için yapılan milyarlık ihaleden, sıradan vize olaylarına kadar herşey bu garip mafya-mason bağlantısının elinde." (Europeo, 23 Ağustos 1992)

"Iside 2 Locası Trapani bölgesinde, politik ve yönetimle ilgili birimlere sızma görevi yapıyordu. İtalyan Gizli Servisi SISMI, bütün uyarılara rağmen patronların patronu Toto Riina'yı yakalayabilecekleri bir mafya toplantısını basmıyordu. Çünkü Riina gibi önemli mafya patronları, gizli mason derneklerine üyeydiler." (La Repubblica, 8 Aralık 1992)

P2'nin Kontrolündeki Sosyal Demokrasi

Fransa'da mason locaları ve bürokratlar arasındaki rüşveti kalkındırma projesinin, İtalya'daki rüşvet skandalı kadar su üstüne çıkmasına izin verilmemiş olsa da "Büyük Loca" nın faaliyet alanı hakkında bilgi vermesi açısından önem taşıyor.

İtalya'da tüm bu olaylar yaşanırken, sözde "Sosyal adaletin koruyucusu" olan Sosyal Demokratlar rüşvette, yolsuzlukta, mason localarıyla olan bağlantılarda diğer partileri aratmadılar. P2, sosyal demokrasinin sınırlarını da kendisinin çizdiğini bir kez daha kamuoyuna göstermiş oldu. P2'nin anlayışına göre rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma önemli ilkeler arasında yer almaktaydı:

"Sosyal Demokrat görüşleriyle tanınan düşünür Massimo Cacchiari'ye sormuşlar: 'Neden Sosyalist Parti'ye girmiyorsun?'

'Teşekkür ederim' demiş Cacchiari, 'Buna gerek yok; çünkü ben aileden zenginim.'

Başkent Roma'da ağızdan ağıza dolaşan bu anektod, İtalyan Sosyalistlerinin, boğazına dek saplandıkları skandalın boyutlarını olduğu gibi sergiliyor. Öyle ki parti lideri eski Başbakan Bettino Craxi artık sokağa bile çıkamıyor." (Nilgün Cerrahoğlu'nun haberi, Sabah, 7 Şubat 1993)

"İtalya eski Başbakanı ve Sosyalist Parti Lideri Bettino Craxi'nin P2 Mason Locası ile birlikte yolsuzluk yapmak, rüşvet almak gibi suçlara karıştığı belirlendi.

Araştırmalar P2 Mason Locası ile Craxi arasındaki bağlantıları birer birer ortaya çıkarıyor. Sorgu yargıçları P2 Mason Locası-Craxi ilişkisinin ilk ipuçlarını bir banka hesabının incelenmesi sırasında elde ettiler. P2 Locasından Roberto Calvi, 1981 yılında savcıların locanın tüm evraklarına el koymasından bir gün önce bir İsviçre Bankası'na 3.5 milyon dolar yatırdı. Union Banques Suisse 'Koruma' şifresiyle açılan hesabın ortaklarından biri de Craxi'nin yakın arkadaşı Silvano Larini. Larini de böylece, Milano'dan elde edilen rüşveti Craxi'ye aktarıyor.

İtiraflara göre İsviçre Bankası'ndaki hesabın en büyük ortağı bir mason olan Fioro Fiorini. Fiorini'nin Sosyalist Parti ile iş adamları arasında bağlantı kurarak Milano skandalına bulaştığı söyleniyor." (Günaydın, 5 Şubat 1993)

P2-Sosyal Demokratlar bağlantısı, Sosyalist Parti Lideri Bettino Craxi'nin ve eski Adalet Bakanı Sosyalist Parti Genel Sekreter Yardımcısı Claudio Martelli'nin istifa etmesiyle sonuçlandı. Ancak bu İtalya'da beklenen "temizliğin" tam anlamı ile gerçekleştirilmesi için yeterli değildi. Bu gelişmeleri takiben yaşananlar da bunun bir göstergesiydi.

Fransa'da da Büyük Doğu Locası Skandalı

Stephen Knight'ın fail-i meçhulle öldürülmesine neden olan The Brotherhood kitabı.

Diğer Avrupa ülkelerinde de locaların ortaya çıkan bazı faaliyetleri buzdağının bir kısmını gözler önüne sermiştir. Fransa'daki Büyük Doğu Locası Skandalı bu duruma bir örnektir:

"Fransa Büyük Doğusu (Grand Orient de France) isimli mason locasının üyelerinden sayılan Michel Reyt, aynı zamanda L'Hay-Les-Roses'teki Vickor Schoelcher locasının da müdavimlerindendi. Masonlardan ve çok üst düzey politikacı bürokratlarından çok tanıdığı vardı. Bu politikacıların büyük seçim masrafları ve başka giderleri Reyt tarafından karşılıksız finanse edilmiş. Bu kişiler de büyük ihalelerin pazarlanmasını Reyt'e bırakmış. Reyt'in kullandığı kişiler arasında birçok belediye başkanı, on milletvekili, bir bakanın soruşturmaları devam ediyor. Reyt'in yardım ettikleri içinde François Mitterand, Başbakan Pierre Beregovoy ve SP başkanı Lurent Fabius da var. Eski Başbakan Michel Rocard'la Pierre Maroy'un adları da geçiyor. Yolsuzluğu ortaya çıkaran Savcı Van Ruymbeke şu anki Meclis Başkanı Henri Emmanuelli'yi de sorgulayacak." (L'Evenement du Jeudi, 23-29 Ocak 1992)

İngiltere'de Polis Şeflerinden Savcılara, Avukatlardan Adli Tıp'a Uzanan Mason Hakimiyeti

İngiltere masonluğun bir diğer kalesidir. Bunu en ayrıntılı olarak masonlukla ilgili ünlü kitabı "The Brotherhood"u yazdıktan sonra fail-i meçhul şekilde ölen Stephen Knight açıklamıştır:

"1970 başlarında Scotland Yard'da yapılan tasfiyelerde masonik suçlularla rüşvet anlaşmaları yürüten ve Emniyet Müdürü mevkisine kadar yükselen mason polisler bulundu. Scotland Yard'da kurulan dedektif bölümündeki kişilerin büyük çoğunluğu masondu." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.50)

"Polis içinde masonik bir yapılanma oluşmuştu, masonlar her bölümde gizlice biraraya gelip, hissedilebilir derecede kararları etkiliyorlardı. 'Police Review' editörü Brian Clark'a göre: 'Masonluk aracılığıyla iltimas, terfilerde rol oynamaktadır. Asıl önemli konu ise masonlar, Rotaryenler, Lions ve Round Table üyeleri kendilerinden olan polislerden iltimas beklemektedir. Bazı polisler kendilerinden istenenden öyle utanmışlardır ki, sonuçta masonluktan ayrılmaya karar vermişlerdir." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.71)

"İngiltere'deki Başmüfettiş'ten, Emniyet Müdürü'ne kadar 200 kişi üzerinde yapılan araştırmada, 1981'de 186 tanesinin mason olduğu anlaşılmıştır." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.75)

"Scotland Yard dedektifleri arasında rüşvet 1965'lerden beri masonik baskıdan dolayı çok büyüdü." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.81)

"İngiltere ve Galler'deki hukuk sisteminde Masonluk senelerden beri yerleşmiştir." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.153)

"1966'da İngiltere'de kurulan Mahkemeler Teşkilatı Senatosu'nun başında United Grand Locası'na bağlı üst dereceli mason olan hakim Widgery bulunmaktaydı." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.169)

"Masonluk İngiltere ve Galler'deki savcılar arasında çok güçlüdür." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.187)

"İngiltere'deki 40.735 savcıyı kapsayan Hukuk Topluluğu dünyadaki en önemli masonik kuruluşlardan biridir." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.188)

"Hukuk Topluluğu'nun kadro ve komitelerinin %90'ı masondur." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.189)

İtalya'da da hukuk sistemi masonların kontrolünde. Bunu Büyük Üstad Di Bernardo Oscar, Luigi Scalfaro'ya yazdığı mektupta şu şekilde açıklıyor. "Basından öğrendiğimize göre, Yüksek Mahkeme Konseyi, masonluğa kayıtlı hakimlerin listesini veriyor, çünkü, masonluğa kabul için ettikleri yemin yüzünden verecekleri kararlarda bağımsız olacaklarından şüphe duyulmaktadır." (Corriera Della Sera, 6 Kasım 1992)

Masonluk ve CIA

Palermo Belediye Başkanı Orlando.

İtalya'da mafyanın devletin tüm kurumlarını sardığı, Andreotti gerçeğinin ortaya çıkmasından sonra daha iyi anlaşıldı. Mafya uzmanı Pino Arlaki bu gerçeği skandallar öncesinde şöyle açıklamıştı:

"İtalya'da mafya, alışılmış yasa dışı yolları yetersiz bularak, devleti ele geçirme operasyonunu ustalıkla sürdürüyor. İtalyan mafyası bugün bilinen uyuşturucu, cinayet, kumar, koruma ve soygun gibi işleri hafif buluyor. Mafya uzmanı Pino Arlaki, İtalyan mafyasının en büyük gelir kaynağının, İtalya Devleti olduğunu söylüyor.

"Arlaki: 'Çünkü mafya, artık İtalyan Hükümeti'nin açtığı devlet ihalelerinin peşinde' diyor." (Günaydın, 14 Temmuz 1992)

CIA içinden bazı kimselerin mafya ile kurdukları iş birliği uzun süre devam etti:

"Mafya ile ABD gizli servisleri arasında eskiye dayanan bir ilişki olduğu bildiriliyor.

Izvestia gazetesi muhabirlerinden ve KGB'nin Roma ajanı Leonid Kolosov, geçtiğimiz ay yaptığı bir açıklamada, CIA'in mafyanın yardımıyla, 27 Ekim 1962'de İtalyan Devlet Petrol Ortaklığı'nın kurucusu Enrico Matei'nin bulunduğu uçağı havayı uçurduğunu öne sürmüştü.

Yine İtalyan mafyası ile ABD ilişkisi konusunda eskiye uzatılan bağlantılar da var. Buna göre Mussolini'nin ilgisini çekmeyince mafya, 1943 yılında ABD hükümeti ile iş birliği yaparak, Amerikan ordusunun Sicilya'ya çıkartma yaptığı zaman, ünlü mafya babası Lucky Luciano serbest bırakılıyor, mafyanın ikinci büyük babası Vito Genoveze ise ABD Ordu Komutanı General Charles Poletti'nin güvenilir tercümanı olarak Sicilya'ya gönderiliyor." (Günaydın, 14 Temmuz 1992)

Mafya bağlantılarını araştıran Savcı Falcone'nin konvoyu dinamitlenerek bu hale sokuldu.

Mafya-CIA-Mossad iş birliğinin en çarpıcı örneklerini Meyer Lansky-Bugsy Siegel-Lucky Luciano 'üçlüsünü' incelerken görmüştük. 'Patronların patronu' Lansky, FBI şefi Hoover'in homoseksüel ilişkilerine ait fotoğrafları kullanarak FBI'ın mafyayla mücadelesini tamamen durdurmuştu. Lansky'e bu fotoğrafları sağlayan ise CIA şefi Willam Donnovan'dan başkası değildi. CIA şefi Allen Dulles'in Lansky ile iş birliğine girerek mafyanın CIA yararına çok uluslaştırılma projesini gerçekleştirdiği de bilinmektedir. Bu iş birliği Bilderberg kulübün kurulması aşamasında da devam etmiştir.

ABD'de mafya örgütlenmesi konusunda, 'L'Evenement du Jeudi' dergisinin eski Palermo Belediye Başkanı Leoluca Orlando ile yaptığı röportajda da ilginç bilgiler verilmekteydi:

"Soru: Zamanımızda ABD'liler hangi politik ve sosyal güçlere dayanıyorlar?

Orlando: Özellikle masonluk ve mafyaya dayanıyorlar. ABD'liler mafya üyelerini iç işleri bakanı, belediye başkanları yaptılar. Mesela ünlü eşkiya Salvatore Giuliano, ABD Başkanı Truman'ın yakın arkadaşıdır.

Soru: Sizce mafya, Amerikalılar tarafından soğuk savaş sırasında kurulan, kontra gruplarından Gladio'yla da ortak çalışır mıydı?

İtalya'da uygulanan kesin yöntem: Hedef kişileri dinamitlemek.

Orlando: Sicilya'da bazı mafya grupları kontrgerilla örgütü Gladio ile çok sıkı bağlıdır. Trapani tarafından yapılan bir anket, bu komandoların özellikle mafya üzerinde yoğunlaşmış bir organizasyon olan Scorpiolar'la ilişkisini ortaya çıkarmıştır." (L'Evenement du Jeudi, 6-12 Ağustos 1992)

"1969-1992 arasında mafya Roma'ya gönderilen savcıların 13 tanesine de suikast düzenledi. Bu savcılar uyuşturucu trafiği ile mafya olaylarını çözmekle görevlendirilmişlerdi. Pek çok İtalyan'a göre mafyanın adamı olan politikacılar (Romalı-Milano), ölmesini istedikleri polis ve savcıları Palermo'ya yolluyorlardı... Mafya ve devlet, devletin (!) gücünü sınırlandırmak isteyenleri ortadan kaldırabilecek bir durumdadır." (Le Nouvel Observateur, 6-12 Ağustos 1992, sayı 1448)

Mafya-Devlet bağlantısını L'Espresso dergisi şöyle ortaya koymaktaydı:

"Esas asker yollanması gereken yer parti toplantıları, parlamento, mafyaya bağlı politikacıların bulunduğu yerler. Mafya politik destek olmadan, şimdi yaptığı işleri yapamaz, hatta yaşaması mümkün değil." (L'Espresso, 23 Ağustos 1992)

"General Dalla Chiesa'nın öldürülmesinden 10 yıl sonra, şimdi de Savcı Falcone. 3 Eylül 1982'de General Dalla Chiesa'nın karısıyla öldürülmesi sonrası İtalya kendini imkansızlıklar ya da isteksizlik karşısında buluyor. Giovanni Falcone gibi anti-mafya olayının sembollerinden Tano Grasso 'Başta Andreotti olduğu sürece, mafya karşıtı hiçbir olay yapılamaz' diyor. O mafya değil, ama 45 senedir iktidara getirdiği şahıslar mafyaya dahil. Palermo'nun her sokağına bir polis koysak da mafyaya tek bir şey olmaz." (Le Point, 30 Mayıs -5 Haziran 1992)

Gladio tarafından bombalanan Bologna İstasyonu. İtalya'da halkta panik havası oluşturmak için düzenlenmiş önemli eylemlerden.

talya'da masonluk-mafya örgütlenmesine karşı direnen neredeyse tüm avukat ve polisler öldüler. 1982'de Palermo Jandarma Generali Dalla Chiesa ve karısı Emmanuela'nın öldürülmesi, tüm dünyayı ayağa kaldırmıştı. Diğer öldürülenler arasında Michele Reina - Hıristiyan Demokrat Partisi'nin İl Sekreteri; 1979'da Pier Santi Matarella - Bölge Başkanı; 1980'de Pio la Torre - Komünist Parti üyesi vardı. Ama hiçbiri Dalla Chiesa olayında olduğu kadar etki meydana getirmedi.

Le Point dergisinde Palermo eski Belediye Başkanı Orlando ile kontrgerilla, mafya, faili meçhul cinayetler hakkında yapılan röportajda şunlar aktarılmaktaydı:

"Palermo eski Belediye Başkanı Leoluca Orlando: Mafya devletin, adaletin, borsanın tamamen karşısında, hem de devlet, adalet ve borsanın ta kendisi. İktidarla planlanmış cinayetler arasında çok sıkı bir bağ var. Politikacı ve önemli iş adamları olayları tamamen bilmektedirler. Dokunulmaz durumdalar, çünkü korunuyorlar. 10 yıldır tüm olaylarda hep aynı politikacıların isimleri geçip duruyor.

Palermo'nun başka bir Belediye Başkanı olan Vito Ciancimino, Andreotti'nin Lima ile (Salva Lima, Avrupalı üye) düzenli olarak Sicilyalı arkadaşları ile ilgili toplantılar yaptığını söylüyor. Ama Andreotti adalet tarafından hiç duyulmadı. O Sicilyalı arkadaşlarını her zaman sonuna kadar korudu.

Dergi: Suçlamalarınız çok ağır.

İtalya'da polise karşı düzenlenen terör eylemlerinden biri.(Panorama, 20 Ocak 1991)

Orlando: Çok yeni değil bunlar. İtalya'da herşey bilinir, herşey söylenir. Ama hiçbir şey yapılamaz. Benim kanımca politikacıların desteği olmadan 12 yıldır olan bunca cinayetten hiçbiri gerçekleşemezdi. Gerçekler yüksek görevlilerin çekmecelerinde ve oradan çıkmaz. Halkı sarsan hiçbir olay açığa kavuşmadı. Piazza Fontana olayı, Italicus olayı, Aldo Moro, P2 locası. Pek çok sır kumların altına gömüldü." (Le Point, 29 Haziran-5 Temmuz 1991)

"Palermo Belediye Başkanı Orlando; 'Öldürülürsem, arkamdan mafya katletti falan demesinler' diyor. 'Tetiği çeken ya da bombayı yerleştiren elleri yönlendirenler, ülkenin siyasi sınıfı içindedir'." (Aktüel, sayı 56, sf.51)

İtalya'da kontrgerilla eylemlerinden en önemlisi hiç şüphesiz Bologna Terminali'nde olan patlamaydı. Bu patlamada 85 kişi öldü, 270 kişi yaralandı. Söz konusu bu mafya-Gladio-masonluk zincirinin en üstünde yine Mossad ve İsrail vardı:

"İsrail'in İtalyan ve diğer Avrupalı faşist örgütlerle iş birliği vardır. İtalyan makamlarının, ülkelerindeki radikal sağ terörizmi soruşturmaları sayesinde, kısa süre önce en az 100 İtalyan faşistin Lübnan'daki Kataeb kampında Mossad tarafından silah ve patlayıcı maddeler konusunda eğitildiği saptanmıştır. İtalyan soruşturma görevlilerinin genel kanısına göre, Mossad'ın bu eğitim kamplarında Bologna katliamını gerçekleştiren teröristler yetiştirilmiştir. Söz konusu katliamda 85 insan ölmüş, yüzlercesi yaralanmıştı." (Middle East International, 15 Ocak 1982)

'Çekik Gözlü Lejyonerler' Kimler?

Bologna'da üç jandarma, yüzleri bereli, çok iyi otomatik silah kullanan üç kişi tarafından öldürüldü. Daha sonra telefonla bu olayı "Çekik Gözlü Lejyonerler" isimli bir örgüt üstlendi. Olayla ilgili olarak yapılan yorumlar gerçekleri çağrıştıracak niteliktedir:

"Yeni düşman, bildiğimiz uyuşturucu tacirlerinden veya dahi sabıkalılardan değil. Bu yeni düşmanın ismi bize Nazi ideolojisini çağrıştırıyor. Ama bu ismin arkasına kimler saklanıyor? Bu üç katil kime hizmet ediyor? Yapılan açıklamalardan, bunların bu kadar profesyonel silah kullanabilmek için, atış poligonunu değil, askeri kampları kullanmış olmaları gerektiği anlaşılıyor.

Saldırganlara ulaşmak için fazla delil yok. Sadece beyaz bir Fiat Uno ve bir Beretta 70 var. Bu silahı daha çok NATO'nun özel organları olan Nocs ve Gis kullanıyor. Ağır ama çok kullanışlı bir silah, 22 Remington atıyor, adi suçluların bu silahı hiç kullanmaması da polis ve askeri zor durumda bırakıyor. Daha sonra bu örgüt mensubu bir kişi, telefonla yaptığı açıklamada, asıl hedeflerinin merkeziyetçi ve otoriter rejimler olduğunu belirtiyor." (Panorama, 20 Ocak 1991)

Sol resimde SID-Mossad iş birliğini gerçekleştiren isimlerden Gianadelio Maletti. Sağ resimde İsrail'in İtalya üzerindeki Siyonist planlarını açıklayan İsrail Başbakanı Moshe Şharet, Ben Gurion ile birlikte.

İsrail'in İtalya Üzerindeki Siyonist Planları

Alberto Dalla, Chiesa Anti-Mafya Yüksek Komiseri iken 3 Eylül 1982'de öldürüldü.

"İsrail'in İtalya'daki olaylara müdahalesinin çok daha karmaşık bir geçmişi vardır. İtalya stratejik konumu itibarıyla Avrupa, Afrika ve Ortadoğu arasında bir köprü başıdır. Arap dünyasıyla tarihsel bağları olan İtalya, anti-Siyonist katolik bir kültürle yoğrulmuştur, örgütlü ve bilinçli bir işçi hareketine sahiptir. Amerika'daki eğilimler ülkenin sosyal ve kültürel gelişimi üzerinde etkili olmaktadır. Bu özellikleri İtalya'yı dünya haritasında İsrail'in komplocu eylemleri için öncelikli hedef yapmaktadır. Siyonist bir lobiye ve Siyonizmi savunan aydınlara sahip olmayan İtalya, İsrail tarafından 'düşman ülke' olarak görülmektedir. İsrail bu ülkeye Amerika veya diğer müttefiklerin baskısıyla da etkide bulunabilmektedir. Daha 40'lı yıllarda Haganah sabotajcılarının, Arap ülkelerine silah taşıyan gemileri İtalyan limanlarında havaya uçurması ve Irgun teröristlerinin Roma'daki İngiliz Büyükelçiliği'ne bomba atmasıyla, ülke Siyonist terörizmin yatağı haline geldi. 60'lı yılların başında İtalya, Siyonist İşçi Partisi mensuplarının, resmi ve yarı resmi radikal sağcıların, faşistlerin ve neo-Nazilerin İtalyan demokrasisini dinamitlemek için buluştukları bir merkez oldu. Ordu ve güvenlik servisi ile de yakın ilişkiler kuruldu. Bu unsurlar daha sonra 1964'teki başarısız darbe girişimine katılmakla suçlandı. 1971'deki ikinci darbe girişiminin lideri eski SS komutanı Valerio Borgheise'nin İsrail'e kaçtığı yolundaki haberler basında yer almıştır. Moshe Dayan'ın onayıyla Valerio Borgheise tarafından yazılan bir metin İsrail Savunma Bakanlığı'nca yayınlanmıştır. Dayan, Parlamento'da soru yöneltildiğinde de bu konuyu doğrulamıştır.

1972'deki seçim kampanyasında, Mussolini'nin eski sağ kolu Faşist Parti Başkanı Giorgio Almirante ve eski NATO Generali Gino Birindelli, İsrail üst düzey yöneticileriyle kurdukları yakın ilişkilerinden gurur duyduklarını açıkça belirtiyorlardı.

1973'de Hıristiyan Demokrat Başbakan Mariano Rumor'a suikast yapan Bertoli'nin yanında, cinayet aracı olarak İsrail ordusunun işaretini taşıyan bir bomba bulunmuştur. Yapılan araştırma sonucu suikastçinin, bir süre öncesine dek bir İsrail Kibbutz'unda yaşadığı saptanmıştır.

İtalya'da ortaya çıkan mafya-Gladio ilişkisi, pek çok ünlü derginin kapağında yer aldı.

"Bu olayların her biri 'devlet güvenliği' gerekçesiyle kamuoyundan gizli tutuldu. Bu nedenle gerçekler bu güne dek her yönüyle gün ışığına çıkamadı." (Israel's Sacred Terrorism, İsrail Başbakanlarından Moshe Sharett'in Özel Güncesinden, VII-VIII-IX)

"İtalyan ordusu ve gizli servisinin (SIFAR) yeni orta-sol hükümeti devirip, NATO destekli aşırı sağcı bir askeri diktatörlük kurma hazırlıklarının arka planını İsrail'in verdiği raporlar oluşturmaktadır. Söz konusu girişim son anda engellenmiştir." (Israel's Sacred Terrorism, İsrail Başbakanlarından Moshe Sharett'in Özel Güncesinden, IV)

"1974'te SISMI'nin İç Güvenlik Servisi Başkanı General Gianadelio Maletti İsrail bağlantılı. SISMI teşkilatının içinde kirli işlerin yapıldığı 'Ofis K' adlı bir bölüm bulunuyor. Aslında Gladio'nun silahlandırılmasıyla da bu Ofis K ilgileniyor." (Panorama, 13 Ekim 1991)

"1973 yılında Argo 16 adlı uçak Mossad tarafından düşürülüyor. Sebep bu uçakla Filistinlilerin İtalya'dan Malta'ya taşınması. Fakat Filistinlilerin bu uçakla Malta'ya taşınacaklarını İtalyan Gizli Servisi'nin dışarıya sızdırmış olması gerek. Bunu gerçekleştiren de İtalyan Gizli Servisi SID'in Başkanı Gianadelio Maletti. Maletti Mossad'ın Roma şubesi başkanı Asa Leven'le yakın ilişki içinde." (Panorama, 6 Ocak 1991)

Maletti o yıllarda SID-Gladio-Mossad iş birliğinin güzel örneklerini sergiliyor.

P2 Mason Locasının listelerinde 70'li yılların tüm gizli servis elemanlarının ismi olması da şaşırtıcı bir gerçekti. SISMI'nin direktörü olan Giuseppe Santoviko 30 Ocak 1978 tarihinde Andreotti başkanlığında bir konsey tarafından Ulusal Güvenlik Otoritesi'nin başına getiriliyor.

"P2'ye kayıtlı olması ise inanılmaz ama gerçek." (Panorama, 6 Ocak 1991)

İtalya, Vatikan gibi dini bir merkezi bünyesinde barındırması ve Hıristiyan aleminin kalbi görevi görmesinden ötürü hedef ülke seçilmiştir, bu da mafya-Gladio-P2 örgütlenmeleriyle karışıklığa sürüklenmesine sebep olmuştur.

İsrail'in İtalya'da 1973'lerden sonra gerçekleştirdiği eylemler, mafya süsü verilerek örtbas edilmiş ve anarşi İtalya'nın gündemini sürekli meşgul etmiştir. Olayların perde arkasına bakıldığında ilk planda İtalyan kontrgerillaları Gladio'ya, onların arkasında P2 Mason Locası'na, en geride de İsrail gizli servisi Mossad'ın ismine sıkça rastlanır. Aldo Moro'dan savcı katliamlarına kadar uzanan zincirin halkaları tek bir merkezi göstermektedir. Böylesine önemli ve alt yapı gerektiren eylemlerde, mafya ancak bir piyon görevi görmekte, gerektiği zaman kullanılmakta, çoğu zamansa suçun üzerine atıldığı bir eşkiyalar kulübü olmaktadır.

İtalya'da Mason Localarının Arkasına Saklandığı Teşkilat: Mafya

Öldürülen savcı Falcone.

İtalya'da mason localarının emirleriyle kontrgerilla tarafından işlenen cinayetler, mafya teorileriyle örtbas edilmiştir. Oysa mafyanın bu cinayetleri organize edecek ne gücü vardır, ne de masonluktan bağımsız bir yetkisi.

"Gizli P2 Locasının ortaya çıkarılmasından sonra, bu sefer de mafyayla P2 Locası üstadı Gelli'nin bağlantısı ortaya çıkarıldı. İç İşleri Bakanı Nicola Mancino'ya göre Gelli ile mafya arasındaki bağlantı şüphe götürmez nitelikte. Gelli'nin mafya ile toplantılarını Toscana'daki evinde yaptığı kanıtlandı. Acaba Gelli mafyanın da üstadı mı?" (L'Evenement du Jeudi, 3 Eylül 1992)

"P2 ile mafya arasında ilişki vardır. Bunun için Sindona vakasını hatırlamak yeter." (Panorama, 30 Ağustos 1992)

"Gazeteci yazar Tina Anselmi Bologna'da verdiği bir seminerde P2 Locasının yeniden doğduğundan bahsetti. 1992 olayları P2 bağlantılı düşünüldüğünde enteresan olayların ortaya çıktığını belirtti. P2'nin her zaman mafya ile bağlantılı olduğunu söyledi." (Il Sabato, 22 Ağustos 1992)

"Mafyanın başındaki bütün adamlar, özellikle büyük şef Toto Riina, masonluğun güdümündeydi. Politikacıların, ünlü kişilerin büyük sırrıyla güçlenmek için masonların güdümünde kaldılar." (L'Evenement du Jeudi,10 Aralık 1992)

Falcone'nin önlenemeyen sonu...

"İtalya'da P2'den sonra yine loca faaliyetleri devam ediyor. Yeni gizli localar, kara para aklamak başta olmak üzere her türlü gayrimeşru iş için biraraya gelmişlerdi, Milano, Firenze ve Roma'da yerleşmişlerdi ve en üst seviyeden üyeleri vardı. Aynı Gelli döneminde olduğu gibi...

Angelo Jannore adlı polis müdürü, iki yıl boyunca mafya kontrolündeki, Corleone'de bulundu. Bunun üzerine iki rapor hazırlıyor. Bunlar 68 sayfalık ve çok gürültü çıkaracak nitelikte. Çünkü bunlar masonlar ve mafya arasındaki iş birliğini su yüzüne çıkarıyordu. Komutan birinci dosyayı savcı Falcone'ye verdi. Bir diğerini de o dönem Palermo Başhakimi Pietro Giammanco'ya verdi. P2' ye benzeyen kanunsuz işler yapan gizli localardan bahsetti." (Panorama, 15 Kasım 1992)

Yargıç Borsellini.

"Gizli masonluk belgelerinde son yılın çok büyük skandallarının izine rastlandı. Bunların arasında kimyasal atık trafiği, kanunsuz silah ticareti, eski Sovyetler Birliği'yle uranyum ticareti var. Cordova'nın çabalarıyla açıklanan ve 1984 yılında tamamlanıp parlamento komisyonunca hazırlanan raporda, değişik amaçlı gizli mason localarının olduğu ve bunların P2 skandalıyla ortadan kalkmadıkları, aksine daha da güçlendikleri ortaya çıktı.

...Görünen Cenova'da faaliyet gösteren ünlü Gabosriali avukat Pietro Marie Muscolo'nun kendisine bağlı süper gizli locada, 300 gizli üyesiyle oluşturduğu örümcek ağı. Bunların arasında daha önce P2'ye kayıtlı olan Miceli Crimi de vardı. Bu adam aynı zamanda Gelli'yle bir olup, bütün gizli locaları birleştiren süper P2 locasını kurmayı planlıyordu. Ayrıca arkasında büyük bir Amerikan desteği de vardı.

Cordova'nın araştırmasında Colosseum Locası'nın da ismi geçiyor. Amerikan sağı ile İtalya arasında masonik bir köprü oluşturan Giuliano Di Bernando'nun otoritesi altında çalışıyor." (Avvenimenti, 18 Kasım 1992)

"Siyasette, finans dünyasında ve diğer kuruluşlarda sıkça gördüğümüz kişilerin hepsi gizlice halkın durumunu belirler. Bunlar gizli mason localarına üyedirler." (L'Espresso,15 Kasım 1992)

Mafya- Gladio İş birliği ve Savcı Katliamları

Masonluk-mafya zincirini ortaya çıkarmaya çalışan ve "rüşvet nedir bilmeyen" savcıların ortak sonu: Fail-i meçhul şekilde ölmek.

"Hıristiyan Demokratların bu kez de SP ile birlikte kurdukları yeni koalisyon hükümeti, eski tanınmış adlardan Andreotti, Craxi, Forlani, Cossiga gibilerini dışarıda bıraktı. Gulio Amato'nun kurduğu yeni hükümet genç ve yetenekli bürokratlardan oluşuyor. Bu genç bürokratların geçmişlerinin temiz olmasına, eski veya yeni skandallara karışmamış olmalarına ve 'rüşvet nedir bilmemeleri'ne güveniliyor. Ayrıca P2 ve Gladio gibi kontrgerilla örgütleriyle ilişkilerinin olmadığını da belirtiyor.

Politik düzeni ve devlete güveni sarsan son olay, savcı Giovanni Falcone'nin bir suikast ile öldürülmesiydi. Falcone yıllardan beri Sicilya Mafyası'na karşı verilen mücadelenin başını çekiyor, saflarını genişletiyordu. Çalışmaları başarılıydı. Araştırmalarının sonunda mafyaya büyük darbeler indirmişti. İtalyan halkı, özellikle Sicilyalılar onu, Sicilya'yı kıskaca almış olan ahtapotu parçalayacak dürüst bir savcı olarak görüyorlardı. Halkın gözünde adaletin sembolüydü.

Atom sığınağına benzeyen bürosuna giriş çıkışlarında çok sıkı korunmasına rağmen, mafya onu tasfiye edebildi.

Falcone'nin eşinin ve beş muhafızının da öldürüldüğü bu suikaste ilişkin yeni teoriler ortaya atıldı. Düzen ve mafya arasındaki bağın gerçekliği tartışılmaya başlandı. Eğer mafyanın düzenin bir parçası olduğu kanıtlanabilirse, güneyde ve Sicilya'daki politik düzen daha da sıkışacak. Aslında Falcone bu bağı ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Söylenenlere göre, mafyadan daha önemli ve güçlü bir çevre, bir olasılıkla kontrgerilla, Falcone'yi ve onunla birlikte bir yığın bilgiyi de havaya uçurmuştu.

Falcone'nin en yakın yardımcısı Paolo Borsellini de benzeri bir suikast sonucu, Palermo'da 18 yaralının yanı sıra ortadan kaldırıldı. Ama bu arada halkın partilere ve politikacılara karşı güveni kırılmaya başladı, hoşnutsuzluklar arttı." (2000'e Doğru, 16 Ağustos 1992)

'Temiz Eller' Operasyonu Sonucunda İtalya'da Mafyanın Arkasından Devlet Çıktı!      

İtalya'da 7 kez başbakanlık yapmış Hıristiyan Demokrat Parti'nin önde gelen isimlerinden P2 locası üyesi Giulio Andreotti'nin mafya ile ilişkisi olduğu artık açıkça bilinmektedir. Aldo Moro'nun öldürülmesinden P2 skandalına, mafyadan Gladio'ya her türlü karanlık işin arkasında 'Yaşlı Tilki' lakabıyla anılan Andreotti'yi görmek mümkündür.

Aşağıda P2 ve mafya iş birliği ile işlenen cinayetlerden bazı örnekler verilmiştir.

İtalya'da P2-Mafya-Gladio İş birliğiyle Öldürülen Kişilerin Listesi

5 Mayıs 1971 Pietro Scaglione

9 Mart 1979 Michele Reina (Hıristiyan Demokrat Parti'nin Sekreteri)

25 Eylül 1979 Cesare Terranova

6 Şubat 1980 Gaetano Costa

30 Nisan 1982 Pio La Torre (Komünist Parti Sekreteri)

3 Eylül 1982 Carlo Alberto Dalla

25 Ocak 1983 Giangiacoma C. Montalto

29 Temmuz 1983 Rocco Chinnici

25 Temmuz 1985 Giusseppe Montana

6 Ağustos 1985 Ninni Cassara

12 Ocak 1988 Giusseppe Insalaco

25 Eylül 1988 Antonino Saetta

21 Eylül 1990 Rosario Livatino

12 Mart 1992 Salvatore Lima

23 Mayıs 1992 Giovanni Falcone 19 Temmuz 1992 Paolo Borsellino

"Soruşturma açan Palermo Savcısı, 'Elimde güçlü deliller var' dedi. Savcı 74 yaşındaki Andreotti'nin hükümet ile mafya arasında köprü görevi yaptığını belirtti." (Sabah, 29 Mart 1993)

"Palermo Başsavcısı Giancario Caselli, suç duyurusuyla beraber aynı zamanda 200 sayfalık bir raporu da imzalayarak Senato'ya gönderdi ve Andreotti'nin dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. 47 yıldır aralıksız parlamento üyesi olan ve hükümetlerde savunma, maliye, dış işleri bakanlıkları ve 7 defa başbakanlık yapan Andreotti, eski Cumhurbaşkanı Cossiga tarafından ömür boyu senatör olarak atanmıştı." (Milliyet, 29 Mart 1993)

"Giulio Andreotti, 26 yaşında parlamentoya girdi. 7 kez başbakan, 33 kez de bakan oldu. Mafya ile iş birliği yüzünden şimdi boy hedefi. 10 yıldır tabii senatör...

Soruşturmanın sağlıklı seyretmesi açısından Andreotti'nin dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen Palermo savcıları, 'Andreotti'nin sağ kolu Sicilyalı Salvo Lima'nın geçen yıl öldürülmesinden sanık, üç eski mafya üyesi pişmanlık duyarak itirafta bulundular. Açıklamalarına dayanarak 200 sayfalık bir soruşturma dosyası hazırladık. Elimizde yeterince kanıt var' dediler. Buna göre özellikle 80'li yıllarda birçok kaçakçılığı ve cinayeti hasır altı etmekle suçlanan Andreotti, yıllardır parlamentoda mafya babalarının korunmasını ve iş birliğini üstlenen üst düzey devlet adamı olarak görev almaktaydı." (29 Mart 1993, Hürriyet)

"İtalya'nın eski Başbakanı Hıristiyan Demokrat Senatör Giulio Andreotti'nin mafya ilişkisine dair soruşturma tutanakları, gerçekleri gözler önüne serdi. Mafyanın 'Giulio Amca'sının' 1968-92'de yer altı örgütüne her türlü desteği verdiği belirtildi." (Hürriyet, 31 Mart 1993)

"Rüşvet, yolsuzluk olaylarından sonra, mafyanın da devletin en üst kademelerine kadar sızdığının ortaya çıkması üzerine Giulio Andreotti ile birlikte 'Birinci Cumhuriyet'in filmi koptu' deniyor. Tüm bir yönetici sınıfı soruşturma halinde. Epoca dergisi 'Suçlananları lütfen linç etmeyelim. Sadece yargılayalım. Ancak bu arada doğacak İkinci Cumhuriyeti sağlam temellere oturtalım 'dedi." (Hürriyet, 1 Nisan 1993)

P2-Gladio-Mafya Hükümetinin Yargılanışı

Sabah, 29 Mart 1993

Andreotti'nin Gladio-mafya-P2 üyelerinden oluşmuş hükümeti yargı önüne de çıktı. Aslında bu karanlık şebeke tüm dünya hükümetlerini derinden sarstı. Bu ittifakların deşifre edidiği soruşturmalar, İtalya'da 'temiz toplum' adı ile yürütüldü. P2'nin önemli isimleri Sindona ve Calvi de Andreotti dosyasının karanlık simaları arasında yer aldı:

"Aldo Moro'nun kaçırılmasından tutun da, P2 Mason Locası, Calvi ve Sindona skandalları gibi İtalya'nın gelmiş geçmiş en karanlık skandallarıyla öteden beri özdeşleştirilmiş olan Andreotti, şimdiye dek hakkında açılan 28 parlamento soruşturmasından hep dokunulmazlığı arkasına sığınarak kurtulmuş bulunuyor. Bu sefer de tüm mücadelesini önce bu dokunulmazlığı korumaya dayandırıyor." (Nilgün Cerrahoğlu, Aktüel, 29 Nisan-5 Mayıs 1993)

"Tommaso Buscetta ve Francesco Marino Mannoia adlı eski mafya üyelerinin tanıklıklarına dayanılarak hazırlanan rapora göre, mafyayla mücadele etmesi için Sicilya'ya gönderilen ve 1982 yılında bir suikastte hayatını kaybeden terörle mücadele uzmanı eski Sicilya Valisi Carlo Alberto Dalla Chiesa ve 1979 yılında vurulan gazeteci Mimo Pecorelli, Andreotti'nin verdiği emirlerle öldürüldü.

Raporda Andreotti'nin bu iki kişiyi 1978 yılında eski Başbakan Alda Moro'nun Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılarak öldürülmesine ilişkin sırrı bildikleri gerekçesiyle öldürttüğü belirtiliyor.

İtalyan basınında yer alan haberlerde Dalla Chiesa'nın ve Pecorelli'nin hükümet darbesi yapmak üzere eğitilmiş gizli askeri örgüt 'Gladio' hakkında verdiği bilgilerin kopyalarını ele geçirdikleri için öldürüldükleri belirtildi." (Milliyet, 16 Nisan 1993)

"Cezaevinde zehirlenen banker Sindona, Londra'da bir köprü altında asılan banker Calvi ve geçen yıl evinin önünde arabasına binerken kurşunlanan parlamenter Salvo Lima, hep bir ucu Andreotti'ye dayanan ünlü skandalların baş kahramanları olarak hatırlanıyorlar." (Nilgün Cerrahoğlu, Aktüel, 8-14 Nisan 1993)

Bu arada P2 üyesi ve Gladio skandalına da adı karışan Andreotti'nin İç İşleri Bakanı Vincenzo Scotti, mafya üyesi olmakla da suçlandı:

"Andreotti'nin İç işleri Bakanı Vincenzo Scotti Napoli Savcılığı tarafından hem mafya üyesi olmak, hem de rüşvet almakla suçlandı." (Tercüman, 29 Mart 1993)

Parlamento'da Mafya Komisyonu Başkanı olarak görev yapan Scotti'nin de mafya üyesi olduğunun ortaya çıkması gerçekten ilginçti:

"Parlamento'da Mafya Komisyonu Başkanlığı'nı yapan Scotti İtalya'nın mafya ile mücadele eden bir numaralı adamı olarak biliniyordu. Fakat Scotti şimdi mafya üyesi olmak ve rüşvet almakla suçlandı." (Tercüman, 29 Mart 1993)

Yine eski İç İşleri Bakanı Gladio üyesi Antonio Gava da mafyayla iş birliği yapmakla suçlandı:

"Antonio Gava'nın da mafya bağlantısı göz önüne alınırsa, ülkenin güvenlik teşkilatına, polise ve finans dünyasına yön veren siyasetin en yüksek katmanlarının uyuşturucu trafiğini yöneten canilerle yol arkadaşlığı etmiş olduğu ortaya çıkıyor" (Nilgün Cerrahoğlu, Sabah, 1 Nisan 1993)

Agnelli'nin Fiat'ı da yolsuzluk dosyalarında önemli yer tutmaktadır:

"İtalya'nın en büyük özel şirketi Fiat ve devlet kuruluşu ENI'nin üst düzey yöneticileri Şubat 1992'de açılan yolsuzluk dosyalarının içinde. Üç eski Başbakan: Giulio Andreotti, Bettino Craxi ve Arnoldo Foriani Giulio Amato hükümetinden beş eski bakan da yolsuzluk dosyalarının içinde." (Cumhuriyet, 22 Nisan 1993)

"Çizme'deki bunalıma geniş yer ayıran New York Times gazetesinin son yazısı 'Bu son krizle' diyor; 'İtalya'da olup bitenler artık gerçek bir baba filmi senaryosuna taş çıkartıyor. Dünyanın beşinci sanayi ülkesinin bunca yıldır mafya patronları ve gangsterleri koruyan politikacılarla yönetildiği anlaşılıyor. Zincirleme skandallar İtalya'yı giderek trafik ışıkları olmayan bir dört yol ağzına itiyor'." (Nilgün Cerrahoğlu, Sabah, 1 Nisan 1993)

İtalya'da İkinci Cumhuriyet Yanılgısı

İtalya'da P2-Gladio-mafya skandallarının ardı ardına patlak vermesi sonucunda Jakoben sınıfın ünlü buluşu 'İkinci Cumhuriyet' devreye sokuldu. İtalya'da olup bitenler tarihte masonluğun birçok kez uyguladığı yöntemlerin bir başka örneğiydi aslında. Mason örgütlenmelerinde çok sık uygulanan bu modelde, yıpranmış ve deşifre olmuş liderler tasviye edilerek, "dürüst" imajıyla ambalajlanıp topluma sunulan genç liderlerin başa getirilmesi amaçlanır. Kamuoyunda yıpranmış liderlerin yıllardır askıda tutulan rüşvet-yolsuzluk-adam kayırma gibi karanlık dosyaları masonik basın organları tarafından ifşa edilir. Toplum yararının düşünüldüğünü göstermek için operasyonlarına 'Temiz Eller' diyen bu kişiler, halkı yine masonik örgütlenmenin belirlediğı "dürüst" liderler etrafında toplayarak, masonluğun kontrolü dışında oluşabilecek hükümet girişimlerini de önlemiş olurlar.

Bu durumun tarihteki en çarpıcı örneklerinden biri, Fransız İhtilali'dir. Kendi de mason olan Kral Louis etrafında toplanan mason kurmayları, daha sonra kilise ile birleşerek Hürriyet-Eşitlik-Kardeşlik sloganlarıyla kralı tahttan indirmişlerdir. Kilisenin de desteğiyle başlangıçta büyük bir halk hareketine dönüşen ihtilal, daha sonra masonik kurmaylar tarafından uygulanan çeşitli eylemler sonucunda kilise aleyhtarı bir görünüm almıştır. Halkın büyük çoğunluğunun dindar olması nedeniyle binlerce insan katledilmiş ve bu vahşet "ihtilaller kanlı olur" laflarıyla göz ardı edilmeye çalışılmıştır.

İtalya'daki 'Temiz Eller' operasyonu da Katolik halk kesiminden büyük destek görmüştür. Bu, yapılan halk oylamalarında da açıkça anlaşılmıştır. Ancak daha sonra, Andreotti'nin dindar olduğu yolundaki yalan haberler ve Hıristiyan Demokrat Parti imajı kullanılarak İtalya'da masonik örgütlenme, Katolik halka ve dürüst kilise mensuplarını bir kez daha tuzağa düşürmeyi planlamıştır. İkinci Cumhuriyet'in birincisini aratmaması için localar yoğun faaliyetlerine tekrar başlamışlardır.

İkinci Cumhuriyet'in en büyük destekçisinin uluslararası masonluğun önde gelen biraderlerinden Fiat Başkanı Giovanni Agnelli olması da şaşırtıcı bir durumdur. Rothschild'in kralın sofrasından kalkıp Fransız İhtilali'ni finanse etmesine benzer nitelikte, Gladio-mafya-P2 örgütlenmesinin finans beyni Agnelli de 'İkinci Cumhuriyet' için çalışan bir kişidir.

Gladio'nun Kurmay Kadrosu İtalya'da Darbeci Masonlar: "20'lerin Gülü"

İtalya'da masonik gladyatörler değişik adlarla faaliyetlerini sürdürmüşler ve darbe özlemlerini her dönemde canlı tutmayı başarmışlardır. Provokatif kontrgerilla eylemleriyle ülkenin kargaşaya sürüklenmesi ve fail-i meçhul cinayetlerle dolu karanlık tarih bu masonik şebekenin eseridir. İtalya'da ortaya çıkan '20'lerin Gülü' adıyla örgütlenmiş olan darbeci masonlar bunun ilginç bir örneğidir:

"17 Mayıs 1973'de Komiser Calabresi'nin cenaze töreni yapılırken kalabalığa bir bomba atılır! Bilanço, 4 ölü, 80 yaralıdır. Bu olay, tek başına bir hareket değil, birbirini takip eden olayların başlangıcı olacaktır. Yapan ise Bertoli isimli bir teröristtir.

Bu suikasti takip eden darbe, adı 'Rosa dai Venti' (20'lerin Gülü ya da Rüzgargülü) adlı bir grup tarafından hazırlanmıştı. Bertoli denilen anarşist, İtalyan Gizli Servisi SID'in memurlarından yardım görmüştü, Marsilya'da bir süre yaşadıktan sonra İsrail'e göç etmiş ve 2 yıl orada kalmıştı. Bu suikasti yapmak için İsrail'den İtalya'ya geldiğinde bu 'Yirmilerin Gülü' adlı grupça misafir edilmiş." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf. 77)

"Eğer 20'lerin Gülü adlı grup tarafından hazırlanan bu darbe başarılı olsaydı, 2000'e yakın politik ve askeri görevli devre dışı kalacaktı. Komplocuların ortaklarından Avukat Marchi yakalandığında, yanında bazı tehlikeli ortakların kimliklerinin belirlenmesine ve zararlarının engellenmesine yarayacak belgeler vardı. Bu kişiler:

-Molino, (Padove polis şefi)

-Cacallaro, (Gladio ile suikastçilerin ilişkisini sağlayan kişi)

-Spiazzi Calbay, (Verona'daki gizli servislerin başkanı)

-Dominioni, (NATO'nun Psikolojik Savaş Bölümü Başkanı)

-Nordella, (gizli servislerle ortak çalışan general. Olaydan sonra yurt dışına kaçmayı başardı. Nordella'nın avukatı Degli Occhi, daha sonra iş birlikten tutuklandığında, yanında bir gangster grubunun soydukları bankaya ait faturalar vardı.)

Bu konuyla ilgilenen savcı Tamburino'nun tutuklanan askerlerle ilgili bilgi danışmak için başvurduğu SID Şefi Micelli, cevap vermeden önce Savunma Bakanı'na danışır ve 'mümkün olan en az bilgiyi verin' talimatını alır. Bakanın bu ortaklığı sonucu Micelli bilgi vermediği gibi, savcıyı tamamen yanıltmak için yanlış bilgiler verir. Tüm bunlara rağmen mahpuslar konuşmaya başlarlar ve diğer ortaklar ortaya çıkar:

-Ricci (General)

-Fanalli (Hava Kuvvetleri eski Başkanı)

-Pecorella (Carabinieri Albayı)

-Casero (General)

-Lo Vecchio (Albay)

-Marzollo (Gizli Serviste Albay)

-Venturi (Gizli Servis Komutanı)

Ayrıca ünlü sermayedarlardan P2 üyesi Sindona ve Lecari de planı finanse etmekle suçlandılar.

'Rose' (Gül) Operasyonu' üzerine yapılan resmi araştırmalar, olaylardan birkaç ay evvel askeri yönetimin önemli mevkilerinde birçok atamalara ve tahliyelere sebebiyet verdi." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.78)

"Bu atamalara -çok gariptir- Savunma Bakanlığı tarafından karar verilmemişti. Atamalar, 1973 yılında Sindona başkanlığında yapılan gayrıresmi toplantı sonucu kararlaştırılmıştı. Bu toplantıya Sindona, Johnson (NATO Savunma Servisi Generali), Cacioppo ve Cabrini adlı amiraller ve o zamanki Savunma Bakanı P2 üyesi Andreotti katılmıştı.

Yüzyıl 11 Kasım 1990

Bu, 'Rose' planına benzer bir şekilde, devlete karşı bir gizli komplo da Bilderberg üyesi diplomat Eduardo Sogno tarafından yönetiliyordu. Bu komployla ilgili dökümanlara göre darbe 'sert, çabuk ve acımasız' olmalıydı.

Eduardo Sogno, II. Dünya Savaşı sırasında OSS için çalışıyordu. Allen Dulles (mason) tarafından CIA'e sokulduktan kısa bir süre sonra anti-komünist hareketin kurucusu olarak ortaya çıkar. Daha sonra CIA tarafından finanse edilen 'Demokrasiyi Savunma Komitesi'ni kurar.

1971-73 yılları arasında Fiat şirketi, 187 milyon dolar, Agnelli'lerin sahibi olduğu Turin Endüstri Birliği de 12 milyon bağışlar. Ve 1974 yılından itibaren de ayda 7 milyon vermeyi vaat eder.

28 Mayıs 1974'de Piazza delle Logia'da sağcıların gösterisi sırasında bomba patlar, 6 kişi ölür, 100 den fazla kişi yaralanır. Araştırmayla görevli savcılardan M. Arcari, polisin ortak çalışmak istememesini ve üstü Travato'nun hareketini resmi olarak protesto eder. Polis şefi Diamara, savcı olay yerinde araştırma yapmadan önce alanı tamamen yıkatır. Bu yüzden savcı hiçbir teknik analiz yapamaz ve patlayıcıdan eser dahi bulamaz.

Ertesi gün savcının oğlu polislerce tutuklanır. Teröristlerle ortaklıkla suçlanır. Bunun üzerine Arcari olaydan çekilir. Eldeki tutuklular, ya serbest bırakılır ya da uzaklardaki hapishanelere gönderilir. Savcı basına yaptığı açıklamada şunları söyler:

'Savcı ve üstü beni uzaklaştırdılar ve suikasti yapan gruptaki polisler ortaya çıkmasın diye araştırmalara hile kattılar. MAR (Devrimci Harekat Grubu)'na katılan polisler, çok üst derecede polis ve üst düzey İç İşleri Bakanlığı görevlileridir... Tutuklananların arasındaki Malfredi adlı bir kişi İç İşleri Bakanı'nın bir ortağıydı. Güvenlik Müfettiş generali, General Musolino teröristleri koruyordu. Komiser Calabresi'yi öldüren Nardi, uzun süre binbaşı Mezziani'nin evinde saklandı...'

Gazeteciler bu açıklamaları niye yaptığını sorduğunda ise 'Bunları gerçekler ortaya çıksın diye söylüyorum. Teröristler üst düzey görevlilerince korunurken, olaydan alakasız gençlerin tutuklanması doğru değil.' diye cevap verdi.

P2 üyesi İtalyan Gizli Servisi SISMI'nin Başkanı Martini.

3-4 Ağustos'ta 'Italicus' adlı uluslararası bir trenin yakınlarında bir bomba patladı. 12 kişi öldü, düzinelerce insan yaralandı. Aşırı sağcı örgütlerle ilgili bir sürü ipucu yığdılar. Olayda savcı Occorsio görevlendirildi. Savcı gizli servisten bu örgütlerle ilgili bilgi istedi. Gizli servis bu üç örgütün ilkinin var olmadığını, son ikisinin barışsever olduğunu söyledi!" (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.79-80)

"Bir gizli servis gerçekten bu örgütlerin asıl yüzünü bilmeyebilir miydi? Üst düzey yetkililerinin tek tek tutuklanması ile bu gizli servis, bu sorularımıza cevap vermiş oldu." (Occarsio daha sonra Roma'da öldürüldü.)

Mossad'la bağlantılı olan SID Başkanı Maletti ve Yarbay Labruna (NOD'un Başkanı, ekstremist grupların sızdırma ve yönlendirmesiyle uğraşıyor)'ya yapılan suçlamalar şunlardı:

-Padoue'daki neo-faşist Marco Pozzan'ı SID lokalinde günlerce koruduktan sonra 13 Ocak 1973'de İspanya'dan kaçırtmak için sahte pasaport sağlamak.

-Bu pasaportu almak için kanunsuz belge düzenlemek.

-Giannettini'ye yardım etmek. (SID ajanı, Roma, Milano, Brescia olaylarındaki teröristleri yöneten kişi.)

Devlet güvenliğinin ortaklığı olmadan, değişik gizli servislerin koruma ve yardımı olmadan, casuslara yapılan maddi yardım olmadan bu terör hareketleri gerçekleşemezdi." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.81)

"Bu olaylarla ilgili şimdiye kadar pek çok gazeteci ve bağımsız savcı araştırma yaptı. Yapılan her araştırmanın sonucunda, teröristlerin yüksek düzeydekilerle ortaklıkları olduğu bulundu. Ama en büyük saldırı uzun süre adaletten sorumlu olan kişiden geldi. Roma Başsavcısı Spagnuolo; Ocak 1974'de konuştu: 'Polis teşkilatını temizlemek lazım. 50'li yıllardan beri İç işleri ve gizli servisler politik hareketlerde görevli memurları korudular. Leone, Henke, Miceli, (askeri güvenlik hizmetleri sorumluları), Rumor (Hükümet Başkanı), Mangano (Polis Teşkilat Başkanı)'

D'Amato polisin içindeki karışıklığın sebebi. Ama bizim başsavcı görevde olduğu dönem boyunca onlarla ortak çalıştığını unutuyor. 1969'dan beri ne zaman ki bir savcı onurlu bir şekilde görevini tamamlamak ve cinayetleri takip etmek istese, İtalyan Yüce Mahkemesi tarafından anlaşılmaz sebeplerle görevden alınıyor, daha uslu ve zararsız bir göreve getiriliyor." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.82)

Neo-faşistlerin olayında adliyenin tavrı da ilginçtir:

"1968 yılında patronlarla gizli servislerin ilişkisini sağlayan bir gizli servis albayının intiharını araştırmak isteyen savcı Pesce görevden alınır. Bulduğu belgeler gizli servislere iade edilir. Telefon dinleme olayını araştıran savcının bulduğu belge ve kayıtlar mahkemeden yok olur. Bu araştırmada politikacılar, İtalyan gizli servisi, yabancılar ve pek çok isim geçer. Ama yargıçlık bu görevi Roma mahkemesine devreder ve tutukluları serbest bırakır.

Ve daha pek çok yargıç olaylardan uzak tutulur. Teröristler de davalar sonucu tek tek serbest bırakılır." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.83)

"İtalyan politika sınıfı, sadece sağcılar değil, eksiksiz tüm kanatlar, çıkarları ve politik karları için bu şiddet olaylarından faydalandılar. Bu sınıf bu saldırılardan doğrudan ya da dolaylı yoldan faydalandı." (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.85)

P2 Dönemindeki İtalya

"İtalya'da Cumhurbaşkanı Cossiga, savaş sonrası CIA tarafından kurulan Gladio'ya katıldığını itiraf ediyor." (L'Evenement Du Jeudi, 6-12 Şubat 1992)

"İtalya Cumhurbaşkanı Cossiga P2 ve Gladio ile bağlantı halinde." (L'Espresso, 6 Ocak 1991)

"İtalyan Cumhurbaşkanı Cossiga, Gladio ile olan ilişkisi açığa çıktıktan sonra: 'Ulusa hizmet eden bir sırrın parçası olduğumu söylemekten gurur duyarım'." (International Herald Tribune, 13 Kasım 1990)

"İtalya'da Başbakan Andreotti'de P2 Locası'nın önemli isimlerinden." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.273)

"Andreotti aynı zamanda mafya ile iç içe." (Milliyet, 29 Mart 1993)

"İtalya İç İşleri Bakanı Antonio Gava mafyanın adamı." (Sabah, 4 Nisan 1993)

"İtalya Genelkurmay Başkanı Amiral Giovanni Torrisi mason." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.273)

"İtalya Adalet Bakanı Adolfo Sarti mason." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.273)

"İtalya Sosyal Demokrat Parti lideri Pietro Longo mason." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.275)

"İtalya Yargıtay Başkanı Corrado Carnavale 'mafyanın yargıcı'." (Sabah, 4 Nisan 1993, Nilgün Cerrahoğlu)

"İtalya'da ayrıca başbakanın en yakın çalışma arkadaşı ve Kabine Başkanı Mario Semprini de mason." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.275)

"Siyaset hayatı boyunca sayısız skandala adı karışan ,'tilki' lakaplı Başbakan Giulio Andreotti Gladio'ya 'sadece tertemiz yurtseverlerin dahil olduğunu, bu işin tamamen yasal olduğunu' 'açıkladı. Andreotti ve Askeri İstihbarat Örgütü Başkanı Amiral Martini, Senato Komisyonu önünde verdikleri ifadelerle bu örgütün 'tamamen dış saldırıya karşı hazırlandığını, ülkenin iç meseleleriyle hiçbir ilgisi olmadığını açıkladılar.' Ancak gerek yasallık iddiası, gerekse 'ülkenin iç meseleleriyle ilişkisizlik' iddiası gayet tutarsızdı. 'Yasallık', 'meşruluk' iddiası, Gladio'nun 10.000'e ulaştığı söylenen personelinden sadece 622'sinin kimliğinin askeri istihbarat örgütü SISMI'nin bilgisi dahilinde olduğunun söylenmesiyle gölgeleniyordu." (EP, 31 Ocak-7 Şubat, 1993)

"Gladio sempatizanı Başbakan Andreotti ve Amiral Martini'nin P2 üyesi olması da işin cabasıydı... P2 üyeleri arasında 43 tane parlamento üyesi, 54 devlet görevlisi, 183 tane askeri komutan bunların; 30'u General, 8'i Amiral ve ayrıca Genelkurmay Başkanı, 19 tane hakim, avukatlar, polis komiserleri, bankerler, gazete sahipleri, yazarlar, baş yazarlar, 58 profesör, Adli Tıp Görevlileri, politik parti başkanları, 3 haber alma servisi başkanı bulunuyor." (The Brotherhood, Stephen Knight, sf.273)