Orta Asya’daki Türk Devletleri
Orta Asya'daki Türk Devletleri, Rus egemenliği altında uzun süredir yaşamaktaydılar. Çarlığın hemen ardından gelen Sovyet Rusya, bu Müslüman topluluğuna yönelik büyük bir baskı uygulamıştı. Rus kurmayları Lenin döneminden beri cami kapatarak, din adamlarını öldürterek, 18 yaşından küçüklerin namaz kılmasını yasaklayarak, bu bölgenin İslami ruhunu öldürmeye çalışmışlardı. Baskının getirdiği sessizlik ise uzun süre tepedekileri tatmin etmeye yetti.
Glasnost, Perestroyka, ardından Sovyetler'in dağıtılması ve kapitalistleşen Rusya şüphesiz bu devletlerin yapısını da değiştirdi.
Gorbaçov Bölgedeki Dini Uyanıştan Rahatsız Olmuştu
Özbekistan Meclisi, Yıl 1983
Türk Cumhuriyetleri, yıllarca Sovyet Rusya'nın baskı rejimi altında yaşadılar. Komünist ideoloji, bu bölgedeki Müslüman Türk toplumuna zorla kabul ettirilmeye çalışıldı. Çocuklar Marx'ın ve Lenin'in heykellerinin gölgesinde büyüdüler. Bugün, Orta Asya değişiyor. Artık yukarıdaki görüntüler geride kaldı. Tüm Türk Devletlerinin aydınlık geleceği için, bu dönem iyi değerlendirilmeli, geleceğe yönelik bilinçli adımlar atılmalıdır.
80'li yıllarda Türk Devletlerinde başlayan dini uyanış karşısında Gorbaçov yönetimi, dini duyguların güçlenmesinden büyük kaygı duyuyordu:
"Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov'un uzun zamandır var olduğu kaydedilen İslam karşıtı politikasına son örnek, 24 Kasım'da çoğunlukla Müslümanların yaşadığı Özbekistan Cumhuriyeti'nin başkenti Taşkent'te yaptığı konuşma. Taşkent gazetesi Pravda Vostoka'nın verdiği habere göre, Gorbaçov konuşmasında, komünistleri dini öğretilere karşı daha kararlı ve güçlü bir tavır almaya çağırdı ve Müslüman bölgelerde siyasal katılımın, ateist propagandanın artırılmasını istedi." (Güneş, 22 Aralık 1986)
"Time dergisi, geçen yıl Kasım ayında, Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov'un Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te yaptığı açıklamada, ilk kez 'dinsel gösterilere karşı ateist propagandaya hız verme gereğinden' söz ettiğine dikkati çekerek, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam'ın gücünü korumasının Sovyet yöneticilerini giderek kaygılandırdığını belirtiyor. Time dergisi Moskova'nın kilise, sinagog ve camilere sınırlamalar getirdiğini ve 'inananlara' karşı bir baskı politikası uyguladığını öne sürüyor. Yine Time'a göre, Sovyetler'de 18 yaşından küçük gençlerin dini eğitim görmesi yasak. Dergi, Hıristiyanlar için durumun daha istikrarlı olduğunu belirtiyor.
Time, İslam'ın Moskova için özel bir sorun ve özel bir kaygı kaynağına dönüştüğünü bildiriyor. Time, Sovyetler Birliği'nde halen 300-500 yasal olarak kayıtlı cami bulunduğunu bildiriyor ve Ekim Devrimi'nden önce ülkede 24 bin cami olduğuna işaret ediyor.
Bu olguya ek olarak, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam'ın etkisinin giderek yayılması da Sovyet liderini düşündüren başka bir konu. Örneğin, Pravda gazetesinde çıkan bir yazıda, Özbekistan Cumhuriyeti'nde, İslam öğretilerine karşı, ateist propagandaya yeterince ağırlık verilmediğinden yakınıldı.
Tacikistan'da ise yüksek düzeydeki bir yetkili, izinsiz vaaz veren hocaların sayısının artmasından yakınıyor. Herald Tribune'e göre, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam etkisini giderek artırırken, İslam faaliyetleri de yoğunlaşıyor. Sovyet yetkilileri, son zamanlarda İslami akımların da, Orta Asya Cumhuriyetlerini etkileme olasılığından kaygılanıyorlar." (Cumhuriyet, 7 Ocak 1987)
Gorbaçov'u korkutan ve "ateist propagandayı hızlandırın" emrini vermesine yol açan Orta Asya'daki dini uyanış dikkat çekiciydi. Üstte görülen Semerkant'taki Rejistan Cami, Orta Asya Türklerinin doldurmaya başladığı binlerce camiden biriydi.
Taktik: Orta Asya'ya "Kapitalizm" İhracı
Komünizmin yıkılmasının ardından başlayan süreci, kimi çevreler dejenerasyonu yaygınlaştırmak için kullanmak istiyorlar.
Tüm Rusya'ya uygulanan reçete Orta Asya'da da uygulandı. Sovyetlerin dağılması ile "kapitalizm", Rusya genelinde olduğu gibi bu Cumhuriyetlerde de olumsuz etkilerini göstermeye başladı. Komünist rejim boyunca dindarlara uygulanan yoğun baskı ve zulme rağmen, halkın büyük çoğunluğu manevi değerlerine bağlı kalmıştı. Komünist rejimin yıkılmasının ardından da, Rusya'nın dört bir yanında ve özellikle Türki devletlerde İslam'a yöneliş süreci başladı. Komünizm döneminde depo haline getirilip kapatılan camiler birer birer açılmaya, dini eğitim veren kurumlar yeniden faaliyet göstermeye başladılar. Kuşkusuz bu, düzenin planlayıcıları için son derece riskli bir durumdu.
Gorbaçov'un, bir dini uyanıştan korktuğu Müslüman Orta Asya için, 80'lerden sonra ilginç bir plan yürürlüğe konuldu. Mason localarının denetimindeki uluslararası şirketler bu toprakları "kapitalistleştirmeye" başladı.
"The Bank of New York, Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan'da şubeler açtı." (Sabah, 29 Haziran 1992)
Bunun yanı sıra, bu devletlere -modernlik adına- nelerin götürüldüğü de çok düşündürücüdür. Örneğin Azerbaycan'a yapılacak yatırımlardan bazıları şöyledir:
"En son teknoloji kullanılarak Bakü’de ortak bir yatırımla bir sigara ve tütün fabrikası kurulması. 10 milyar sigara kapasiteli mevcut fabrikanın da geliştirilmesiyle hem iç satış, hem ihracat imkanının sağlanması. Ortak yatırımla şarap ve konyak şişeleyen bir içki fabrikası. Bu şekilde ülkenin mevcut şarap ürünlerinin kalitesinin artırılması." (Ekonomist, 5 Nisan 1992)
Bu şekilde, Orta Asya'nın "acil ihtiyaçlarını" (!) bazı çevreler büyük bir istekle karşılamaktadır. Dejenerasyona neden olacak en önemli adımlardan birisi de, gayri ahlaki bazı yayınların Orta Asya halkına ulaştırılması olmuştur. Başta tepki gören bu tür yayınların bir şekilde Azeri toplumuna da kabul ettirileceğini tahmin etmek zor değildir.
Müslüman Türk Birliği'ne İsrail Çengeli
Panorama, 23 Ağustos 1992
Gerçekleşmesi umut edilen Müslüman Türk Birliği hedefi, şüphesiz mason localarını ve İsrail'i fazlasıyla rahatsız etmektedir. Orta Asya'daki dini uyanıştan, daha Gorbaçov döneminde son derece huzursuz olan Siyonistlerin Türk Devletlerinin Müslüman halklarının yeni bir yapı altında bir birliğe gitmesini engellemek için çeşitli yollar denedikleri bir gerçektir. İsrail'in oluşabilecek bir Müslüman Türk Birliğinden duyduğu endişe, dönemin Genelkurmay Başkanı Ehud Barak'ın ağzından bile ifade edilmişti:
"İSRAİL ÇENGELİ... İsrail, Kafkasya ve Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığının, Müslüman ülkelerin gücünü 'kontrolsüz' şekilde yükselteceğinden endişe ediyor." (Günaydın, 11 Kasım 1991)
"İsrail, Türk kökenli Cumhuriyetlerden kaygılı. SSCB'nin Asya'daki Cumhuriyetlerinde de bağımsızlık yolunda adımlar atılması, İsrail'i kaygılandırdı. İsrail Genelkurmay Başkanı Ehud Barak, SSCB'nin parçalanarak bağımsız Müslüman devletlerin ortaya çıkmasının, İsrail'in çıkarları açısından iyi olmayacağına inandığını bildirdi." (Milliyet, 30 Ağustos 1991)
Günaydın,30 Temmuz 1992
Oluşacak bir Müslüman Türk Birliği'nin İsrail'in güdümü dışında olacağı gerçeği, Siyonistlerin bu konuda bu kadar hassas davranmalarının nedenini oluşturmaktadır. İsrail'in Orta Asya'daki yoğun faaliyetleri de işte bu tehlikeli gelişmeyi engelleyip, yeni Müslüman Türk Devletlerini kontrol altına alma amacını gütmektedir. Orta Asya'ya yapılan kapitalizm ihracıyla, bu birliği oluşturabilecek olan "Birlik ruhu" engellenmeye çalışılmaktadır. Bu şekilde, hazırlanmak istenen Siyonist güdümünün sosyolojik tabanı oluşturulmaktadır.
Bu birliği engellemenin diğer bir yöntemi de şüphesiz siyasi alanda kullanılmaktadır. İsrail, Türk birliğini engellemek için söz konusu devletlere de birer birer "çengel atma" operasyonu yürütmektedir.
İsrail'den Tehlikeli Yaklaşım: "Tarımsal (!) İşbirliği"
Dönemin israil Genelkurmay Başkanı Ehud Barak, Orta Asya'da bağımsız Müslüman Cumhuriyetlerin varlığından rahatsız olduğunu açıkça ifade ediyordu.
İsrail heyetleri, Türk Devletlerine yaklaşırken genellikle tarımsal iş birliği konusunu gündeme getirmektedirler. İsrail, bu konuda ulaştığı "ileri teknolojiyi" Türk devletlerine de sunmak istediğini öne sürmektedir. Bu konuda Türk Cumhuriyetlerine götürülen sayısız proje vardır. Ne var ki bu projeler çoğunlukla bu devletlerin halklarına fayda sağlamayı değil, yalnızca İsrail'in bölge üzerinde hakimiyet sağlamasını hedeflemektedir. Bu, Batılı kaynaklar tarafından da vurgulanmaktadır:
"Washington Post gazetesinde yer alan haber yorumda, İsrail'in ABD için 'Akdeniz'deki en büyük uçak gemisi' olmaya hazırlandığı ve iki ülkenin Orta Asya için iş birliği yaptıkları görüşüne yer verildi. Haber yorumda, Orta Asya Cumhuriyetlerinin İslam’dan uzak kalmasında İsrail'in çıkarı olduğu vurgulanırken, daha önce Afrika ve başka ülkelere tarım ve sulama bilgisi sağlayan İsrail'in, ABD desteği ile, bunu Orta Asya'ya taşımak istediği belirtildi. Post'a göre, İsrail'in Orta Asya'ya aktaracağı 'birkaç milyon dolarlık' tarım projelerinin masrafı, ABD tarafından karşılanacak." (Günaydın, 30 Temmuz, 1992)
Görüldüğü gibi, İsrail tarım ve sulama projeleriyle yaklaştığı Orta Asya'da, Afrika'daki uygulamalarını tekrarlama niyetinde görünmektedir. Afrika'daki "tarımsal yardımların" bu kıtaya gerçekte, Mossad ajanlarını getirdiğini düşününce durum biraz daha aydınlanmaktadır:
Dönemin İsrail Tarım Bakanı Rafael Eitan. Bu işi üstlenmeden önce ise Mossad'ın askeri kanadı LAKAM'ın başındaydı...
"Diğer bütün Afrika ülkelerinde olduğu gibi İsrail Güney Afrika'ya da askeri danışmanlar, tarım uzmanları ya da diplomat görüntüsü altında Mossad ajanlarını yerleştirdi. İsrail'i ve onun ırkçılığını örnek alan Güney Afrika hükümeti de buna ses çıkartmadı, hatta sevinçle karşıladı. Güney Afrika polisiyle iş birliği yapan İsrail ajanları buradaki güvenlik kuvvetlerine Mossad'ın uyguladığı taktikleri öğrettiler." (Hile Yolu Mossad, Victor Ostrovsky, sf. 364)
"Mossad'ın teknisyen ve danışman görüntüsü altında Afrika'ya soktuğu ajanlar sayesinde İsrail, Kenya, Zaire, Liberya, Gana ve Güney Afrika ülkeleriyle istihbarat iş birliği kurdu. Bu ülkelerdeki casuslar ve güvenlik servisleri İsrail tarafından eğitildi. Gönderilen İsrail askerleri buralarda yapılan devlet terörünü organize ettiler. İşkence ve sorgu taktiklerini öğrettiler. Mossad’ın bütün Afrika faaliyetleri Incoda adında bir paravan şirkete bağlıydı. Incoda aynı zamanda Afrika ülkelerine silah satışını ve darbeleri organize ediyordu." (Dangerous Liaison, Andrew and Leslie Cockburn, sf. 108)
"Afrika'da İsrail tarafından kurulan Red Sea Incoda firmasının yöneticiliğini Asher Ben Natan isimli İsrail casusu yapıyordu." (Every Spy a Prince, Dan Raviv-Yossi Melman, sf. 63)
Nitekim Mossad, çoktan Orta Asya'da geniş bir faaliyete girmiş durumda:
"Ayrıca Türk Cumhuriyetlerinden gelen üst düzey yöneticiler de, Türk Devleti'ne 'İsrail'in çeşitli Rus yetkililer aracılığıyla bağlantıya geçmeye çalıştıkları' bilgisini iletti. Türk Cumhuriyetleri ile ilişki kurmak isteyen üçüncü ülkeler çok yakından izlenmeye başlandı. Mossad'ın kaptığı KGB ajanlarını Türkiye üzerinden Türk Cumhuriyetlerine yolladığı saptandı. İsrail'in Ortadoğu'daki faaliyetleri ise son aylarda zirveye çıktı. Bu, Mossad'ın da istihbarat teşkilatı olarak zirveye yerleşmesine neden oluyor." (2000'e Doğru, 10 Ocak 1993)
Orta Asya'da Mossad Ajanı İş Adamı:Shoul Eisenberg
İsrail'in Türk Devletleriyle ilişkilerini düzenleyen iş adamı Shoul Eisenberg.
İsrail'in, Kazakistan ve diğer Cumhuriyetlerle olan iş ilişkilerini düzenleyen kişilerin başında Shoul Eisenberg adlı iş adamı gelmektedir. Eisenberg sıradan bir iş adamı değildir, garip bir özelliği vardır: Mossad ajanı olması. Adnan Oktar (Harun Yahya)
"Bir yıldır 12'ye yakın İsrail şirketi Orta Asya Cumhuriyetlerinde çalışmalarda bulunmak için girişimlerde bulunuyorlar.
Bu girişimin başkanı, aktif ve sır dolu bir insan olan Shoul Eisenberg. Uluslararası bir iş adamı olan Shoul, İsrail'e Japonya, Güney Kore ve Çin kapılarını da açmıştı. Girişken iş adamı Eisenberg, İsrail ilişkilerinde en etkili insandı." (Le Point, 2 Ekim 1992)
"Zengin İsrailli sanayici Shoul Eisenberg'e ait olan Asya binası, karargahın (Mossad merkezi) sağ tarafındaydı. Eisenberg, Uzakdoğu ile olan ilişkilerinden dolayı Çin-Mossad bağlantısını sağlıyordu. Eisenberg ve adamları, çeşitli ülkelerle silah ticareti yapıyordu." (Hile Yolu Mossad, Victor Ostrovsky, sf. 126)
"ABD'li deneyimli gazeteci 2000'e Doğru'ya bildiriyor: 'Size, Mossad'ın Türkiye ve Orta Asya görevlisinin adını veriyorum: Shoul Eisenberg. Bölgedeki uyuşturucu ticaretini de denetler'." (2000'e Doğru, 7 Şubat 1993)
Tacikistan'daki gelişmeler, Eisenberg'in hesaplarını ilk başta bozmuş olabilir, ama Eisenberg bir gün mutlaka "geri döneceği" düşüncesindedir:
"İsrail hükümeti bizden yardım isterse ederiz" diyen Eisenberg, Ekim ayında patlak veren iç savaş nedeniyle Tacikistan'dan ayrılmak zorunda kalmıştı. 'Birkaç milyon dolar kaybettik. Bir gün geri döneceğimizden eminim' diyor." (2000'e Doğru, 7 Şubat 1993)
Azerbaycan'da Garip Gelişmeler
Kazakistan, Orta Asya Türk devletleri içinde en güçlüsü olduğu için, İsrail'in üzerinde en çok yoğunlaştığı devlettir. Fakat bunun yanında diğer Cumhuriyetler de İsrail'in atağından paylarını almış durumdadırlar. Bunların başında Azerbaycan gelmektedir. İsrail, yine klasik "yardım ve iş birliği" yöntemiyle Azerbaycan'da da faaliyet göstermektedir. İsrail yetkililerinin hükümeti etki altına almaya yönelik çalışmaları ise oldukça düşündürücüdür:
"Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Le Figaro, İsrail'in Azerbaycan'la diplomatik ilişki kurup, askeri iş birliğine gireceğini ileri sürdü.
Haberde Fransa ve ABD'nin Azerbaycan nezdindeki büyükelçilerinin bile 'otel' de görev yaptıklarına dikkat çekildi. 'İsrail'in Azerbaycan'la diplomatik ilişkisi olmamasına rağmen Kudüs'ün temsilcisi Lev Bardani deniz kenarındaki bir eve yerleşti. İsrail, Müslüman Azerbaycan'ın Hıristiyan Ermenistan'la çatışma halinde olduğu bir dönemde ülkenin göbeğinde yerleşmiş bulunuyor.
Lev Bardani'nin İsrail'in Azerbaycan'daki gözü kulağı olduğu vurgulanan haberde şöyle denildi: 'Bardani, İran'ın sınır komşusu Müslüman Azerbaycan'la diplomatik ve askeri ilişkileri kurma çalışmalarını sürdürüyor. Bardani, Bakü'de Savunma Bakanlığı tarafından haftada birkaç kez kabul ediliyor. Burada Avrupa, Ermeni yanlısı olmakla suçlanıyor. Bakü yönetimi, ABD ve Fransa'nın Ermenistan'a arka çıktıklarını göz önüne alarak İsrail'in Batı üzerindeki nüfuzunu kullanması için kucak açıyor.' Ayrıca 'İsrail ile Azerbaycan arasındaki diplomatik ilişki en geç birkaç ay içinde kurulacak' görüşünü savundu.
Le Figaro gazetesi, Türkiye'nin Azerbaycan'a yaptığı askeri yardımın sınırlı olduğunu öne sürerek, 'Şimdi İsrail, Azerbaycan'ın bu isteklerine cevap verecek. Azerbaycan'ın gerçek bir ordu kurabilmesi için İsrail yardımı çok uygun ' dedi." (Hürriyet, 18 Kasım 1992)
İsrail'in bu işle görevlendirdiği Lev Bardani, ülkedeki Yahudi liderleriyle de yakın temaslarda bulunmuştur:
"İsrail'in Azerbaycan'daki temsilcisi Lev Bardani şimdiye kadar bölgede yaşayan Yahudilerle temasa geçerek üst düzey resmi yetkililerle ilişki kurmuş durumda." (Şalom, 25 Kasım 1992)
Azerbaycan-İsrail askeri iş birliğinin kilit isimleri ise Mossad ajanları:
"İsrail'in Azerbaycan'a verdiği silahlar arasında Stinger füzeleri de bulunuyor. IPS (Inter Press Service), eski İsrail istihbarat subayı David Kimche ve emekli ABD generali Richard Secord'un yakınlarda Bakü'yü ziyaret ettiklerini bildiriyor. Mossad subayı Kimche, Irangate skandalına karışmış, Secord ise Irangate olayından dolayı yargılanmıştı. İsrail'in Ankara'daki Büyükelçisi Uri Gordon, 'nazik bir konu' olarak değerlendirdiği olay hakkında yorum yapmayı reddediyor. Azerbaycan Büyükelçisi Nevruzoğlu ise konuyu inceleyeceğini söylüyor." (2000'e Doğru, 22 Kasım 1992)
Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın, sanırız belli lobilerin baskıları sonucunda, yaptığı açıklamalar da konuya ışık tutmaktadır:
"Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey 'İsrail'le askeri alanda iş birliği yapmak istiyoruz. İsrailliler çok gelişmiş bir teknolojiye sahipler ve mükemmel silahlar üretiyorlar. Fakat böyle bir ilişkinin olumsuz bir şekilde değerlendirilmesini istemiyoruz. Her durumda İsrail ile diplomatik ilişkiler bir-iki ay içinde kurulacak' şeklinde konuşuyor." (Şalom, 25 Kasım 1992)
Ve Diğerleri...
Hürriyet, 18 Kasım 1992
İsrail, "çengel atma" operasyonunu diğer Orta Asya ülkelerine de uygulamaya çalışmaktadır. Özbekistan bunun örneğidir. İsrail, Orta Asya'nın önemli devletlerinden bir diğeriyle, Özbekistan ile de ilişkilerini geliştirmektedir. İşin ilginç yönü de bu yakınlaşmayı onaylayan yönetimin dini kuruluşları yasaklamasıdır:
"Şubat ayında Buhara kentinde altı gün kalan İsrail Büyükelçisi Aryeh Levin, egemenliğini henüz elde etmiş, halkının %90'ı Müslüman olan 20 milyon nüfuslu bu Orta Asya Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkileri resmileştirmek üzere girişimlerde bulundu. Önümüzdeki aylarda Taşkent'te açılacak olan İsrail Konsolosluğu'ndan sonra, elçilik de onu izleyecek. Büyükelçinin kimliği konusunda ise henüz bir açıklama yapılmadı. Levin gerek Yahudi, gerekse Özbek resmi yetkililerine, Özbek Yahudilerinin Kudüs'le Taşkent arasında bir 'köprü' oluşturacağını ümit ettiğini ifade etti. Ayrıca kökenleri MÖ 3. yüzyıla dayanan bir Buhara Yahudi Cemaati de bulunmakta. Bu cemaatten 9.000 kadarı Buhara'da, 15.000 kadarı da Semerkant'ta yaşamakta. Son aylardaki düşüşe rağmen, 1989'dan beri her iki topluluktan binlerce kişi İsrail'e göç etti.
Bazı İsrailli iş adamları Özbekistan'la köprüler kurmaya başladı. Bu iş adamlarının başında da 1972'de Özbekistan'dan İsrail'e göç eden Moshe Chaimov, uluslararası alanda iş yapan Shoul Eisenberg ve Kanadalı Albert Reichman'ın desteğiyle, Buhara Sinagogu'nun restorasyonunu tasarlayan Kudüs'lü Solomon Goldschmidt bulunmakta.
Şimdiye dek Kerimov hükümeti, laik bir muhalefet partisinin kurulmasını onaylamış, ancak İslami Doğuş Partisi'nin kurulmasını da reddetmiştir." (Şalom, 25 Mart 1992)
İsrail'in, en tehlikeli yaklaşımı olan "tarımsal iş birliği", Özbekistan'la sınırlı kalmamakta Orta Asya'da da geniş çapta uygulamaktadır:
"Tarım ile ilgili İsrail firmaları Tacikistan, Azerbaycan ve Özbekistan'da yoğun faaliyet halindeler." (Milliyet, 10 Mayıs 1992)
İlginç bir gelişme de Kırgızistan'da yaşanmaktadır. Kırgızistan'ın Kudüs'te açtığı elçilik bu gelişmelerden biridir:
"Kırgızistan, Kudüs'te bir elçilik açmaya karar verdi. İsrail Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Eviatar Manor, Kırgızistan Devlet Başkanı Askar Akaev'le görüştükten sonra bu açıklamayı yaptı. Akaev, Başbakan Rabin ve Dış İşleri Bakanı Peres ile de geçen hafta görüşmeler yapmıştı... Akaev Enver Sedat'tan sonra İsrail'i ziyaret eden ilk Müslüman Devlet başkanı... Akaev, 'Yahudilerin vaat edilmiş topraklarına dönmelerinin kutsal bir hakları olduğunu anladığını' da ifade etti." (The Jerusalem Post - International Edition, 30 Ocak 1993)
Kırgızistan Cumhurbaşkanı Akaev'in kadrosu da şöyleydi:
"Cumhurbaşkanı Askar Akayev'in iki dış ekonomik ilişkiler danışmanı var; ikisi de Yahudi! Biri Kırgızistan Yahudisi Livitin. Diğerini de Livitin bulmuş. Kanadalı ekonomist Friedman!" (Cengiz Çandar, Sabah, 28 Ocak 1990)
Tacikistan bu ülkeler içinde değişik bir rota çizdi. Fakat, İsrail'in, içindeki İslami gelişmelerden rahatsız olduğu Tacikistan'a kısa sürede "çözüm" bulundu. "Stepne rejim" komünizm, İslam'a alternatif olarak Tacikistan'da ayakta tutuldu. Tacikistan'da güçlenen ve bir ara yönetimi ele alan İslami akımlara karşı komünist gruplar desteklendi ve başa geçirildi. Yeltsin, desteğini komünistlere verdi. Bunun ardından da, Müslüman Tacikler "cezalandırıldı".
"Tacikistan'da Müslüman katliamı.... Başkent Duşambe'de Nabiyev taraftarı silahlı grupların, eski Müslüman-Demokrat koalisyon yönetimine bağlı kişilerin evlerine, arama yapma bahanesiyle girdikleri ve içerideki masum insanları acımasızca öldürdükleri bildirildi. Fransız radyosu RFI'nın Tacikistan'daki muhabiri, Duşanbe'nin birçok kesiminde duruma hakim olan komünist silahlı grupların, koalisyon partilerinin üst seviyede yöneticileri de dahil olmak üzere geniş çaplı bir tutuklama kampanyası yürüttüklerini bildirdi. Nabiyev taraftarları ayrıca, sayısı 'yüzleri' bulan Tacik aydını ve gazeteciyi de hapse attılar. Bağımsız Devletler Topluluğu adına bölgeye gönderilen Rus askeri birliklerinin de çatışmalara hiç müdahale etmedikleri ve kasten seyirci kalarak, açıkça Nabiyev'i destekledikleri bildiriliyor." (Türkiye, 24 Aralık 1992)
"Tacikler akın akın kaçıyor... Her gün binlerce Tacik ülkenin güneyinden Afganistan'a girmek için canını tehlikeye atıyor. Afgan sınırındaki Kunsangir köyü mültecilerle dolmuş taşmış durumda. Resmi rakamlara göre evinden uzak yaşam mücadelesi veren Taciklerin sayısı 100 bin. Resmi olmayan rakamlar 800 bin kişinin açlık ve soğukla savaştığını bildiriyor." (Sabah, 5 Ocak 1993)
İsrail, Cumhuriyetlerdeki Orduların Dağıtılmasını İstedi
İsrail'in, kontrolü altında tutmayı hedeflediği Orta Asya'da İslami akımların güçlenmesinden çok çekindiği de açıkça görülmektedir. Bunun bir sonucu olarak İsrail, ABD'den garip bir istekte bulunmuştur. Bu talep, Müslüman Cumhuriyetlerde, Sovyetler döneminde oluşturulmuş fakat çoğunluğu bu ülke askerlerinden oluşan orduların dağıtılmasıdır:
"ABD'nin BDT Koordinatörü Richard Armitage'in yaptığı açıklamalara göre, İsrail, proje çalışmalarının başlamasından bu yana Özbekistan ve Tacikistan'a özel bir önem veriyor. İsrailli yetkililer bu iki Cumhuriyete özel önem vermelerinin sebebinin, Özbekistan'da yetişen önemli miktardaki pamuk olduğunu belirtirlerken, bu açıklama siyasi çevrelerce tatmin edici bulunmadı. Tarafsız gözlemciler, İsrail'in genel dış politikası gereğince, Ortadoğu'da ve Asya'da güçlenen İslami hareketlerden rahatsız olduğunu ve Tacikistan ve Özbekistan'da bu tür bir hareketin güçlenmesini önlemek için bütün tedbirleri deneyeceğini belirtiyorlar. İsrail'in Ortadoğu'da yürüttüğü 'böl-parçala-yut' taktiğini Orta Asya'da da uygulamaya koyacağı da yapılan yorumlar arasında bulunuyor. Uzmanlar, bu tür bir taktiğin, başlangıç noktası olarak Tacikistan ve Özbekistan'ın seçilmesinin önemine dikkat çekiyorlar.
Richard Armitage'in İsrail ziyaretinde gündeme gelen bir diğer konu ise, bu Cumhuriyetlerdeki eski Sovyet ordusunun parçaları oldu. Gerek Armitage, gerekse Şimon Perez ve diğer İsrailli yetkililerin yaptıkları çeşitli açıklamalara göre, İsrail ABD'den, eski Sovyet ordusunun yeni Cumhuriyetlerde kalan kısmının bir an önce dağıtılması için talepte bulundu." (Tercüman, 10 Ağustos 1992)
Orta Asya’da İslam’ın Yükselişi
Orta Asya'da herşeye rağmen bütün hızıyla gelişen İslam ise, geleceğin aydınlık olduğunu işaret etmektedir:
"Sayıları yaklaşık olarak 60 milyonu bulan Müslümanlar, Sovyetler Birliği'nin Orta Asya bölümündeki Cumhuriyetlerde ve parti temsilciliklerinde yoğunlaşmışlar. Bunlar, aynı zamanda Çarlık Rusyası tarafından da sömürülen bölgeler. Tek tük "resmi cami" yapılmasına izin verilen 70 yıllık dinsel baskı döneminden sonra Perestroyka ile verilen özgürlükler, beyinlerin bir köşesinde yer eden din özlemiyle birleşip, İslamiyet’i canlandırıyor. Sovyet gizli servisi KGB'nin aralıksız geriletme çalışmalarına rağmen, özellikle taşrada hızla büyüyüp yayılan İslami hareket, geldiği noktada Orta Asya'nın istikbali için yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Orta Asya ülkelerinde faaliyet gösteren ve son zamanlarda legal hale gelen İslami Doğuş partisi, 70 yıllık komünizm kesintisinden sonra, İslamı gündelik yaşamın içine sokmayı vaat ediyor.
70 yıllık Sovyet egemenliğinden sonra kılık değiştirmeye yönelen Orta Asya, politik haritada kendi başına yer almaya başladıkça Müslüman komşularıyla da ilişkiye geçecek ve büyük ölçüde onlardan etkilenecek. Güneydeki Müslüman komşular ile diyalog başladı. İki yerden açılan İran sınırı bu yoldaki ilk adımlardan biri. Tacikistanlılar da, Afganistan'daki Taciklerle ortak bir "amaç" geliştirmekten söz etmeye başladı. Orta Asya kendini Sovyetler Birliği'nden soyutladıkça kaçınılmaz olarak bin yıllık Müslüman geçmişine de entegre olacak." (Nokta ,18 Ekim 1991)
"Son günlerde sadece Taşkent'te iki, Özbekistan'ın diğer bölümlerinde de yedi tane yeni medrese açıldı. Bu medreselerden yetişen insanlara göre de en iyi sistem İslam. Gelecekte de Orta Asya için İslam dışında başka bir alternatif olamaz. Bu düşüncelerinde öylesine eminler ki, bu yönde sorulan soruları dahi şaşkınlıkla karşılıyorlar.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, bölge şehirlerinin dünyayla ulaştırma ve haberleşmeleri baş döndürücü bir hızla gelişti. Bakü-İstanbul, Duşanbe-Tahran, Taşkent-İslamabad direkt uçuşları Müslüman ülkelerle bu şehirlerin arasını birkaç saate indirdi. Dinin hızla yayılmasında, örgütlenme konusunda göstermiş olduğu beceriklilik de önemli bir paya sahiptir. Bu dinci örgütler hem dine, hem de politikaya yönelik çalışmakta. İslami akımlar halkın dilinden konuşuyor, çünkü onun bir parçası. Komünizm onların düzeni değildi. Bu nedenle yıkılması onları hiç düşündürmedi." (Milliyet, 8 Mayıs 1993)
Sovyetlerin dağılmasının ardından geçen bunca zaman sonra da, Orta Asya Cumhuriyetlerinin belirleyecekleri stratejiler büyük önem taşımaktadır. Yapılması gereken şey, sahip olunan Müslüman ve Türk kimliğini en iyi şekilde yaşayarak, gerek Batı dünyası gerekse komşular ile iyi ilişkiler kurmak ve Türkiye ile ittifak içinde 21. yüzyılda "Müslüman Türk" damgasını vurabilmektir.