Kornea, Gözün Penceresi

Kornea, Gözün Penceresi

1. Göz akı

2. Kornea

Kornea, gözün dış dünyaya açılan penceresidir. Işık geçirgenliği, pencere camıyla aynıdır. Aradaki fark pencerede cam, korneada "et" kullanılmasıdır. Bir "et"i camdan şeffaf yapacak tek güç ise herşeyi benzersiz yaratan Allah'tır.

Göz, ışığın girdiği öndeki tümsek çıkıntı dışında, küre biçimindedir. Bu kürenin en dışında göz akı (sklera) denen sert, çok dayanıklı ve süt gibi donuk, beyaz renkli bir katman bulunur. Göz akı gözü çepeçevre kuşatır ve göz içindeki dokuların korunmasını sağlar. Gözün ortasındaki renkli bölümü çevreleyen beyazlık da bu katmanın görünen bölümüdür.Göz akı, yumuşak bir yapıya sahip olsaydı gözün darbelere karşı korunması, gerektiği gibi sağlanamayacaktı. Ayrıca göze toz veya herhangi bir yabancı madde kaçtığında bu cisim göze yapışacağı için çıkarması zorlaşacak, büyük zararlar verecekti. Oysa göz akı sert olduğu için gözyaşının da yardımıyla yabancı maddeler kolaylıkla gözden temizlenir.Göz üzerindeki sert ve dayanıklı beyaz dokunun yapısı, gözün önündeki tümsek bölüme gelince değişir. Bu çıkıntılı bölüm kornea denilen, ışığı geçiren saydam bir tabakadan oluşur. Birbirlerinin devamı oldukları halde göz akı ve korneanın yapıları tamamen farklıdır ve kesin bir sınırla ayrılırlar. Göz akı bir binanın dış cephesini kaplayan sert granit kaplamaya, gözün önündeki şeffaf kornea da bu binanın penceresine benzetilebilir.Eğer korneayı oluşturan ince doku gözün bütününü kaplasaydı, göz dış etkilere karşı son derece savunmasız ve güçsüz kalacak, sonuç körlük olacaktı.Eğer göz akını oluşturan sert ve mat doku gözün önündeki saydam tabaka üzerinde devam etseydi, ışık retinaya ulaşamayacak ve görüntü oluşamayacaktı. Peki nasıl olur da aynı tabakada bulunan ve birbirlerinin devamı olan iki farklı doku, kesin bir sınır ile ayrılmışlardır? Bu son derece düzgün, yuvarlak sınırı kim çizmiştir?Gözümüzün önündeki bu küçük pencereyi incelemeye devam edelim. Kornea denen saydam bölüm ışık demetlerini kırarak, bu ışınların mercekten geçip, gözün arkasındaki retinaya ulaşmalarını sağlar. Odaklama için gerekli olan ışığın kırılımının üçte ikisi kornea sayesinde sağlanır. Kırılmanın geri kalan üçte birlik bölümünü ise, gözün iç kısmında bulunan mercek gerçekleştirir.Nesneleri net görebilmek için korneanın her zaman saydam ve kristal berraklığında olması gerekir. Çünkü saydamlığını yitirdiği anda göze yeterince ışık giremediği için görüntü bulanıklaşır. Kornea dokusu dış etkenlere karşı da çok duyarlıdır. Gözün bu katmanının çok hassas olması göze kaçan küçük bir toz parçasının bile hemen fark edilip anında temizlenmesini sağlar.Fotoğraf makinesi için objektif ne kadar önemliyse göz için de kornea aynı önemi taşır. Dahası kornea o kadar şeffaftır ki, ancak çok yakından dikkatle bakıldığında görülebilir. Korneanın bu derece saydam olmasının sebebi, onları besleyen damarların bulunmaması ve bu hücreleri bir arada tutan liflerin hassas bir düzen içerisinde sıralanmalarıdır.

1. Epitelyum
2. Bowman katmanı

3. Stroma
4. Descement zarı
5. İç damar zarı

Göz üzerindeki sert ve dayanıklı beyaz dokunun yapısı, gözün önündeki çıkıntılı bölüme gelince birdenbire değişir. Bu çıkıntılı bölüm kornea denilen, ışığı geçiren saydam bir tabakadan oluşur. Birbirlerinin devamı oldukları halde göz akı ve korneanın yapıları tamamen farklıdır ve kesin bir sınırla ayrılırlar. Gözün oluşumu sırasında her hücre nerede nasıl görev yapacağını bilir. Tam gereken yerde saydam hücreler devreye girer. Bu muhteşem oluşum, üzerinde düşünülmesi gereken bir sanattır.Kornea yüzeyi gözle görülmeyen binlerce küçük sinir ucu ile doludur. Bu sinirler korneayı çizilme veya sürtme gibi uyaranlara karşı aşırı hassas hale getirir, reflekslerle göz kapağı gibi koruyucu mekanizmaları yardıma çağırırlar. Göz kapağı hareketleri ile kornea üstüne yapışan herhangi bir cisim derhal dışarı atılır ve göz kapağının kapanması korneayı diğer muhtemel tehlikelerden korur.Kornea bir anlamda arkasında gözün çalıştığı bir penceredir. Rüzgarın savurduğu bir kum tanesi veya talaş parçası korneayı çizebilir. Kornea bu tür sebeplerle çizilirse ya da hasara uğrarsa kendi kendini tamir edebilir. Gözün hızlı bir kendini yenileme kabiliyeti vardır.Korneayı oluşturan hücreler gözyaşındaki glikoz ve havadaki oksijen ile beslenirler. Burada kan damarları bulunmaz. Gece ise uykuda, göz kapaklarının altındaki zengin kılcal damarlardan beslenirler.Korneanın netliği tam olarak sağlanmasaydı hiçbir zaman düzgün bir görüntüyle muhatap olunamayacak, insan devamlı olarak bulanık görecekti. Böyle bir görüntü olsaydı, dünya elbette şu anda olduğundan çok farklı olacak, herşey puslu bir perde arkasından izlenecekti. Bu yüzden dış dünyayı bu incecik canlı tabakanın izin verdiği netlikte izleyebiliriz.Kornea vücuttan tamamen izole edilmiştir. Bu özelliği korneanın bir vücuttan diğerine naklini kolaylaştırır. Nakledilen doku vücut tarafından reddedilmez. Çünkü kanda üreyen antikorlar buraya ulaşamazlar.Kornea aynı zamanda zararlı ultraviyole ışınlarını süzen bir filtredir. Bu koruma olmadan lens ve retina güneşin tahrip edici zararlı etkisine maruz kalmış olacaktı.Buraya kadar anlatılan teknik bilgileri bir kez daha gözden geçirmekte yarar vardır. Kornea, gözün ön tarafının en dış kısmında bulunan son derece saydam bir tabakadır. Işığın yaklaşık %98’ini geçirir ki bu, pencere camının şeffaflığına yakındır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta korneanın canlı bir doku olduğu, düzenli olarak beslendiği ve hücrelerden oluştuğudur.