Vatikan, Mason Papalar, MasonluğaTers Düşen Papalar ve Papa Suikastı

Masonluk, Katolik Kilisesi tarafından yüzyıllar önce "dinsizlik" olarak tanımlanmış ve herhangi bir Hıristiyanın mason olmasını yasaklanmıştı. Masonluk, Kilise'nin en büyük düşmanlardan biri olarak kabul edilmişti. Ars Quator Coronatorum adlı masonik yayında bu durumdan şöyle bahsedilir:

1738'de masonluğa karşı bir Papa Emirnamesi yayınlandı... Buna göre, Papa, hiçbir ayırım yapmadan tüm masonların açıkça Kilise'ye zarar vermeye ve bu şekilde Hıristiyanları İsa'nın getirdiği doğrulardan mahrum etmeye çalıştıklarını ifade ediyordu.1

Fakat yasak olan masonluk, Vatikan üyeleri arasında beklenmedik biçimde rağbet gördu. İtalya'daki locaların politika ve dinle bağlantılı olduğu basında açıkça yer aldı. Roma Katolik Kilisesi'nde sempatizanları hatta üyeleri olduğu bildirildi.2 Vatikan Dışişleri Bakanı Agostino Casaroli'nin mason olduğu açıklanınca bu haber büyük sansasyona sebep oldu.3 Fazlaca deşifre olduklarını düşünen masonlar, ortalık sakinleşinceye kadar fazla bir harekette bulunmadılar.

1973'te Kiliseye bağlı olan "Kurtuluş Ordusu" isimli örgüt ile masonlar arasındaki bağlantı dikkatlerin tekrar Vatikan üzerinde yoğunlaşmasına yol açtı. Aynı yıl 19 Haziran'da, Dini İşler Sorumlusu Baden Hickman Ordu'nun görevlilerinin, herhangi bir mason locasına girmelerini yasakladığını söyledi. Daha sonra yapılan araştırmalar sırasında İngiltere'de üç adet kilisenin mensupları için özel loca olduğu öğrenildi. Bu localar, Standora Locası 6820, Constant Trust Locası 7347 ve Lubilate Locası 8561 idi. Avustralya'da Melbourne'da da bir diğeri vardı: Haçlılar Locası...4

Aynı dönemde kendine Anglo-Katolik sıfatını uygun gören biri Masonluk üzerine Bazı Yansımalar adlı bir kitap yayınladı. Bu kitapta masonik faaliyetlerle ilgili geniş bilgi bulunmamakla beraber Fort Newlon, Lawrence, de Castello ve Woodford gibi mason rahiplerin çalışmalarına geniş yer verilmekteydi. Yazar, şöyle bir iddiada bulunuyordu: "Tehlike şudur ki, İsa'nın en büyük düşmanı kiliseyi yönetiyor."5

Bir başka din adamı Dr. Cawthorne ise şöyle yakınıyordu: "Masonluk öğretisi açıkça anti-Hıristiyandır. Rica ediyorum artık hiçbir kilise mason locası olarak kullanılmasın."6

Vatikan'ın ve kiliselerin bu durumu, Hıristiyanlığa teslis (üçleme) inancını sokan Yahudi Aziz Paul ile başlayan bir dejenerasyon sürecinin devamıydı aslında. Bu dejenerasyon 11. yüzyılda Yahudi Papalar VII. Gregoir ve II. Orbanus ile devam etti ve Vatikan, Hıristiyan alemini temsil etme görevini Siyonist Papaların etkisiyle gerektiği gibi gerçekleştiremedi.

Jules Isaac

Vatikan'ın özellikle 1940'lı yıllardan sonraki kadrolaşmasına baktığımızda, sık sık siyonist Papaların görev aldığını görürüz. Örneğin Papa XI. Pio "biz hepimiz semitiğiz" diye demeçler vermekten çekinmemişti, ve ölümünden sonra Uluslararası Yahudi Birliği (Alliance Israélite Universelle) "Papa'nın bizim için yaptığı iyilikleri, gösterdiği çabaları unutmayacağız" diyerek aralarındaki yakınlığı dünyaya duyurmuştu. Fransız Yahudileri de çok sevdikleri bu Papa hakkında şöyle demişlerdi: "Onun büyüklüğü, değeri önünde saygıyla eğiliyoruz."

Papa XI. Pio'nun ölümünden sonra yerine geçen Papa XII. Pio da, halefinin çizgisini aynen korumuş, o da yaptığı bir açıklamada "biz hepimiz semitiğiz" deyivermişti. Almanya'da yayınlanan Das Schwarze Korps dergisi Papa XII. Pio'nun uluslararası Yahudilik ve masonlukla olan bağlantısından söz etmekteydi. 1949'da Papa XII. Pio'nun Dünya Yahudi kuruluşlarının sözcüsü olan Jules Isaac ile görüşmeleriyle başlayan Vatikan-Yahudi Lobileri bağlantısı 1960'da Papa XXIII. John ile Isaac'ın görüşmeleriyle daha da güçlendi. Amerikan Yahudi Komitesi ve B'nai B'rith'in Karşıt İstihbarat Bürosu Anti-Defamation League'i (ADL) Vatikan'da sesini net ve yüksek olarak duyurmaya başladı. Aynı zamanda Yahudi Organizasyonları Dünya Konferansı Başkanı Nahum Goldmann, Papa'ya tüm istekleri konusunda baskıda bulunuyordu.

Almanya'da çıkan Das Reich dergisi ise Papa XI. Pio ve Papa XII. Pio'nun Yahudiliğini tescillemişti.7

Grand Orient (Fransız Büyük Locası)-Vatikan bağlantısı, masonluğun Hıristiyan alemine ne derece sızdığını gözler önüne seren bir başka örnekti. Grand Orient, İngiltere Bankacılık kuruluşları ve uluslararası banker Meyer Amshel Rothschild tarafından finanse edilmekteydi. Bugün Grand Orient; Trilateral Komisyonu, Bilderberg Grubu ve tüm dünyadaki sosyalist partilerle yakın ilişki içindedir. Bağlantıları Vatikan'a kadar uzanmıştır ve geçen seneler boyunca önde gelen Katolik Kilise mensuplarının anti-Hıristiyan Grand Orient'in gizli üyeleri olduğu söylenmiştir.8

Papa XII. Pio'nun ardından Yahudi Papa XXIII. Jean 1958-63 yılları arasında papalık görevine getirildi. Gelenek bozulmadan devam ediyordu.

II. Vatikan dönemine gelindiğinde, B'nai B'rith'in ADL'si Kardinal Bea ile ajanı Joseph Lichten aracılığıyla ortak çalışma başlatmıştı. 20 Eylül 1964'de B'nai B'rith 2.400 papaz ve kardinale Yahudilerin durumunu anlatan bir rapor gönderdi. 20 Kasım 1964'de Roma'da, tüm dünyadaki kardinal, papaz ve piskoposları kapsayan bir toplantıda Kilise'nin Yahudilere karşı tutumu ortaya konacak, ve Papalık 2000 yıllık tutumun hatalı olup olmadığını tartışacaktır. Bunun tartışılması bile Siyonist teşkilatın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.9

B'nai B'rith ve diğer Yahudi örgütlerinden para aldığı söylenen Yahudi asıllı Kardinal Bea'nın faaliyetleri de oldukça ilginçtir. Bu din adamı 1964'te İsrail ile Kilise'nin ilişkilerini araştırmak ve düzenlemekle görevli özel bir teşkilat kurmuştu. Yahudi kökenli Bea üzerinde sayısız iddia dolaşıyordu. Asıl adının Behar, ya da Beja olduğu, en yakın destekçileri olan Mgr. Baum ve Mgr. Oesterreicher'in Yahudi dönmesi oldukları söyleniyordu. Bea da B'nai B'rith ajanı olmakla suçlanmıştı. B'nai B'rith Katoliklerden bütün kilise servislerinde bulunabilecek Yahudi aleyhtarı ifadelerin yok edilmesini istiyordu. Buna İncil'deki ifadeler de dahildi. Kardinal Bea Yahudilerin istekleri ile ilgili bir deklarasyon hazırladı. Yahudi deklarasyonunda Bea'nın yanında Father Baum, Mgr. John Oesterreicher gibi bazı Yahudiler de çalışmaktaydı.

1963 yılının 31 Mart günü Kardinal Bea, Amerikan Yahudi Komitesi'nin binasında "Sanhedrin" örgütüyle görüştü. Toplantı basından gizli olarak yapıldı. Bea burada Hahamların sorularını cevaplarken Vatikan'ın büyük bir hata içinde olduğunu belirtti. Hahamlar İncil'deki Yahudiler aleyhindeki ifadelerin acilen çıkarılmasını Bea'ya söylediler.

Bu arada Haham Heschel, Kardinal Richard Cushing'in yardımlarıyla Vatikan'da gizlice Papa ile görüştü. Bu görüşmeler Amerikalı Yahudilerin kilisenin arkasında bulunan yeni bir güç olduğunu gösterdi. Konsülde durum daha da kötüydü. Katolik piskoposların Yahudiler lehine çalıştığı söyleniyordu. Bundan sonra Kilise, Liberaller ve Muhafazakarlar olarak ikiye ayrıldı. Liberaller Yahudi Lobileri doğrultusunda kararlar alınması için uğraş veriyordu.10

Kardinal Bea'nın B'nai B'rith ve diğer ABD orijinli Yahudi kuruluşlarından İsrail'in çıkarlarını korumak amacıyla para aldığı biliniyordu.11 25 Ocak 1966'da ABD'de yayınlanan Look adlı dergi Kardinal Bea'nın ABD'de B'nai B'rith ve Yahudi cemaati ile gizli ilişki kurduğunu yazdı. Bea'nın Haham Heschel ve diğer B'nai B'rith üyeleriyle çekilmiş resimleri vardı. Derginin başlığı şöyleydi: "Yahudiler Katoliklerin düşüncesini nasıl değiştirdi?" Bu haber Bae'yı çok kızdırdı. Bu kişilerle görüştüğünün kimse tarafından bilinmesini istemiyordu.12

Ocak 1977'de yayınlanan mason dergisi Renaissance Traditionnelle Bea'nın masonlarla ve özellikle Birleşik Alman Locası'yla olan yakın ilişkisini bildirmişti. Bea öldüğü zaman cenazesinin masrafı Humanum adlı bir kuruluş tarafından karşılandı. Bu Kuruluşun başkanlığını Herbert Rohrer, Max Kohnstamm ve Valerio Crivelli adında 3 mason yapıyordu.13

Papa ve kardinallerin siyonist örgütlerle yakın bağlantıları oldukça değişik kanallardan yürüyordu. 1965'de BM toplantısına giden Papa, bir kilisede Amerikan Yahudi Komitesi Başkanı'yla gizli bir görüşme yapmıştı.14 24 Eylül 1970'de Pax Cristi'nin en büyük simalarından Kardinal Suenens B'nai B'rith'in düzenlediği bir masonik toplantıda konuşma yaptı. Toplantının başkanlığını Büyük Haham R. Dreyfus yapıyordu.15 1 Eylül 1987'de Papa Vatikan'da Uluslararası Yahudi Komitesi temsilcilerini kabul etti; bunlar World Jewish Committee, B'nai B'rith, Synagogue Council of America gibi kuruluşlardı. Devlet Sekreteri Kardinal Agostino Casaroli de 28 Eylül 1957'de mason oldu. 1987 Temmuzunda Amerika'ya giderek pek çok Yahudi yöneticiyle görüştü.16

Mossad-CIA bağlantısının kilit ismi James J. Angleton da CIA'nın Vatikan danışmanıydı.17

"Uluslararası Katolik-Yahudi İşbirliği Komitesi"

Vatikan, tarihi boyunca, İncil'in Yahudiler hakkındaki ifadelerine dayanarak, Yahudilerle belli bir uzaklık içinde olmuştu. Fakat 1950'lerle birlikte bu görüşlerini değiştirerek farklı bir çizgiye yöneldi. Uluslararası siyonist örgütlerle Vatikan arasında ilginç ilişkiler kurulmaya başlamıştı.

II. Vatikan Konseyi'nden sonra, Nostra Aetate Deklarasyonu'na uyularak Hıristiyan-Yahudi ilişkilerini derinleştirmek amacıyla birçok ülkede enstitüler, kurumlar, komisyon ve sekreterlikler kuruldu. Bu amaca yönelik olarak Roma Katolik Kilisesi birçok önemli Yahudi kuruluşları ile yakın ilişkilere girerek, büyük çabalarda bulunuyordu.

1966'da Papa VI. Paul, Hıristiyan Birliğini Uyandırma Sekreteryası'nda Yahudi-Katolik ilişkileri için bir ofis kurulması fikrini onayladı. 1974'te Yahudilerle dini ilişkiler için bir komisyon kuruldu. Yahudiler tarafında ise, 1970'de sekreterlikleri New York ve Cenova'da bulunan IJCIC (Dinlerarası Konsültasyon Üzerine Uluslararası Yahudi Komitesi) oluşturuldu. Bu Komite, Dünya Yahudi Kongresi, Amerikan Sinagog Konseyi, Amerikan Yahudi Kongresi, Uluslararası B'nai B'rith ve İsrail'de Dinlerarası Konsültasyon için Yahudi Konsülünden oluşuyordu.

20-23 Aralık 1970'te Hıristiyan Birliğini Uyandırma Sekretaryası'nda bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya katılanlar şunlardı: IJCIC'den 6 üye, Hıristiyan Birliği Sekreteryası temsilcileri, Katolik-Yahudi İlişkileri Vatikan Ofisi, İnanç Doktirini Kongregasyonu, Doğu Kiliseleri Topluluğu, Katolik Eğitimi Topluluğu ve Adalet ve Barış için Papalık Komisyonu. Bu toplantı ile bir Memorandum kabul edildi. Bu Memorandumla Roma Katolik Kilisesi ile Dünya Yahudi Cemaati arasındaki ilişkiyi koordune edecek bir komitenin kurulması için ilk adım atılmış oluyordu.

Karşılıklı ilişkilerde kabul edilenler şunlardı:

1. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki antisemitizm manifestoları incelenecekti;

2. Nostra Aetate Deklarasyonu'nda belirtildiği gibi, özellikle dini eğitim ve tarih alanındaki kitaplardan antisemitizmin çıkartılması ve böylece Yahudiliğin eğitim ve öğretimin her kademesinde Yahudi anlayışına göre tanıtılması sağlanacaktı. Buna göre dini ve dini olmayan tüm yayınlardan ve ifadelerden Yahudiliğe karşı kullanılan her türlü ifade çıkartılacaktı.

Bu Memorandum uyarınca Uluslararası Katolik-Yahudi İlişkileri Komitesi Birliği kuruldu. Roma Katolik üyeleri, Papa VI. Paul'ün onayı ile Kardinal Johannes Willebrands tarafından atanıyorlardı. Yahudi üyeler ise IJCIC'ı oluşturan organizasyonlar tarafından atandılar. Komite kurulduktan sonra düzenli toplantılarına devam etti. Bu toplantıların çoğunda Shoah (soykırım)'ın derin önemi ve İsrail'in siyasi bağımsızlığının kurulması defalarca ILC (Uluslararası Yahudi-Katolik İlişkileri Komitesi) tarafından vurgulandı. ILC'nin çalışmaları Papa VI. Paul ve II. John Paul tarafından büyük destek ve tasdik aldı.

İncil'in değiştirilmesine kadar varan istekler bu toplantılarda görüşüldü. Yahudiler İncil'de aleyhlerine geçen tüm ifadelerin çıkartılmasını istediler. Bu toplantılara B'nai B'rith'in üst düzey yöneticileri de katıldı.18

"Vatikan AŞ"

Im Namen Gottes adlı kitabında David A. Yallop, Vatikan'ın ekonomik gücünü tarif etmek için şöyle bir örnek verir: Vatikan şehrinin çevre duvarının etrafında bir tur yapılsa bir saatten fazla sürmez, ama Vatikan'ın servetini saymaya kalksalar, bu şüphesiz çok daha uzun sürer.19

Vatikan, bütün Hıristiyan aleminden asırlardır büyük bağışlar alıyordu. Bu bağışların işletilmesi için Vatikan'da bankaların kurulması, bu küçük toprak parçasını Mafya-masonluk-Yahudi şirketleri üçgeninin önemli bir ayağı haline getirdi. Vatikan bankalarının elinde biriken dev servet, dünyanın diğer sermayedarlarının da iştahını kabartıyordu. Sonuçta Vatikan, Rothschild, Morgan gibi uluslararası Yahudi bankerlerle ortak hale geldi. Vatikan'ın bugünkü ekonomik gücüne ulaşana kadar ki tarihini David A. Yallop aynı kitabında şöyle anlatır:

Vatikan Gmbtt'ın kolları bütün dünyaya yayılmıştı. Başka bankalarla sıkı bağlar örülmüştü. Paris ve Londra'daki Rothschild bankacılık sistemi 19. yüzyıldan beri Vatikan'la iş yapıyordu. Nagara (Papa XI. Pius'un yakın dostu) Vatikan mali işler bakanlığına seçildiğinden beri, işlerin çapı ve iş ortaklarının çapı daha da genişlemişti. Bu ortaklardan bazıları şu bankalardır: Crédit Suisse, Hambros, J. P. Morgan Bank, Chase Manhattan Bank, First National Bank, Continental Bank of Illinois, Bankers Trust Company New York... General Motors, Gulf Oil, General Electric, Bethleem Steel, IBM, ve TWA gibi şirketlerde Vatikan'ın ortakları vardı.20

Uluslararası Yahudi şirketleri ile ortak hale gelen Vatikan, tabii ki mafyayla da bağlantı kurdu. Böylece Vatikan, İtalya'daki ayağını P2 Mason Locası'nın oluşturduğu mafyanın para aklama merkezi oldu. Vatikan'ın parası ve bankaları "Allah'a ait ve kutsal" olarak kabul ediliyordu. İtalyan Mafyası ya da P2, dışarı para çıkarmak istediğinde parayı Vatikan bankasına yatırıyor, oradan yurtdışındaki bir başka bankaya transfer ediyordu. Vatikan'ın "kutsal" bankalarına ise kimse sorgu-sual edemiyordu tabii. Yurtdışından para sokmak için de aynı yöntem kullanılıyordu. Amerikan Mafyası'nın sınırlarla problemi yoktu. Aklanmış paranın bir kısmını İtalya'ya sokmak istediğinde, bunu Vatikan Bankası üzerinden yapıyordu.21 Mafyanın Vatikan Bankası'na İtalya'dan para giriş çıkışları için hizmet etmesinden dolayı, Vatikan en sonunda para aklama işlemlerinin tek sahibi durumuna geldi.

Vatikan Masonlarına Ters Düşen Papa: I. Jean Paul

David A. Yallop, Im Namen Gottes adlı araştırmasında Vatikan içindeki entrikaları, Papa seçildikten sonra "aniden" ölen I. Jean Paul'ün ağzından şöyle aktarır:

Papa I. Jean Paul, kuzeyden bir arkadaşına güvenerek şöyle demişti: "Vatikan'da iki şeyi elde etmenin çok zor olduğu dikkatimi çekti: Dürüstlük ve bir fincan kahve."22

Siyonist papaların, mason kardinallerin gelip geçtiği Vatikan'a 1978 yılında Papa I. Jean Paul seçildi. Papa Paul, diğerlerinden daha uyanık davranmıştı. Vatikan'da bir şeyler döndüğünü hissediyordu. Papa seçilmeden bir süre önce Vatikan Bankası'nı ve bu bankanın bağlantılarını araştırmaya başladı. Kardinalleri, piskoposları araştırdı. Sonuçta çok ilginç noktalara vardı. P2 Mason Locası'nın Vatikan'la bağlantılarını ve "Büyük Vatikan Locası"nı, bu locaya üye olan 121 kardinal, piskopos ve rahibi keşfetti. Oysa ki, masonluk asırlar öncesinden kilise tarafından "dinsizlik" olarak tanımlanmıştı. Bu sisteme engel olmaya çalıştı. Fakat papa seçildikten 33 gün sonra faili meçhul bir zehirlenme olayına kurban gitmesi, "tehlikeli" çalışmalarının sonu oldu.

I. Jean Paul, henüz papalığa seçilmeden önce de Vatikan'ın mali işlerinde bir "karışıklık" olduğunu farketmişti. 31 Ağustos 1978'de İtalya'nın önde gelen ekonomi gazetelerinden Il Mondo'da I. Jean Paul'e hitaben uzun bir mektup yayınlandı. Mektuptaki sorular şöyleydi:

"Vatikan"ın, finans marketlerinde spekülatör gibi davranması hak mı? Vatikan'ın kendi bankası diye adlandırdığı bir bankanın İtalya'dan başka ülkelere kanun dışı sermaye transferi yapması hak mı? Bu bankanın İtalya'daki bazı kişilerin vergi kaçırmasına yardım etmesi hak mı?23

Vatikan hakkında bu tür şeyler eskiden beri söyleniyordu. Fakat ilk kez I. Jean Paul, bunların doğru olup olmadığını araştırmaya başladı. Araştırdıkça da mason localarını ve bunların Vatikan'daki kontrollerini farketti. Dikkatini gizli, kanundışı olan ve çalışmayla gücü ve zenginliği birleştiren, İtalya'nın çevresine yayılmış bir mason locası üzerine yoğunlaştı.

Bu locanın adı P2 idi ve Vatikan'a derinlemesine nüfuz etmişti. Papazlarla ve piskoposlarla ilişkisi ve bizzat kardinallerle bağlantısı vardı. Papa I. Jean Paul, P2'yi kilisenin vücudunda yaşayan ve yok edilmesi gereken zararlı bir virüs olarak gördü.24

Vatikan'da P2 Biraderleri: Banker Sindona,Piskopos Marcinkus, Kardinal Cody

I. Jean Paul'ün masonluk-Mafya-Vatikan bağlantısını araştırırken karşılaştığı bir çok isim vardı. Bunların en önemlileri Vatikan Bankası'nın Başkanı mason Piskopos Marcinkus, önceki Papa VI. Paul tarafından göreve getirilen Vatikan'ın mali danışmanı P2 üyesi Michele Sindona ve onlarla ortak çalışan Kardinal Cody idi. Papa Paul araştırdıkça, bunların P2 üyesi olduklarını ve diğer bir P2 üyesi Banker Calvi ile çalıştıklarını buldu. Hepsinin ardında da P2 üstadı Licio Gelli vardı elbette.

Paul, Vatikan'ın mali işlerindeki anormalliği araştırırken, ilginç bir alışveriş işlemi gerçekleşti. Vatikan Bankası'nın büyük hissesine sahip olduğu ve "Papazların Bankası" olarak anılan Banca Cattolica Veneto, P2 Locası'nın üyelerinden birine satıldı. Satan kişi, Vatikan Bankası Başkanı Piskopos Paul Marcinkus, satın alan ise Banco Ambrosiano'nun Mailand şefi Roberto Calvi idi.25 Böylece olayı gizlice araştırmaya başladı. Roberto Calvi ve Michele Sindona gibi iki isim öğrenebildi. Öğrendiği şeylerse tüyler ürperticiydi. Doğrudan Papa'ya gelecek bir suçlamanın varlığını anladı. Ayrıca Calvi ve Sindona'nın Kilise'nin önde gelenleri sayıldığını ve Papa VI Paul'ün yanında yüksek itibar sahibi olduklarını öğrendi.

Bu isimler gerçekten çok önemliydi. Bunlardan Vatikan'ın mali danışmanı olan Sindona, tüm dünyada kritik bağlantıları olan bir masondu ve, eroin ticaretinden, Latin Amerika diktatörlerine uzanan bir zincirin halkası olan kirli işler uzmanıydı. Sindona, mafyanın bankeriydi ve yönettiği paraların önemli bir kısmı, doğrudan eroin ticaretinden geliyordu. Bu adam, Papa VI. Paul'ün Vatikan'a mali danışman olarak seçtiği ve İtalya'daki kilisenin bugünkü ekonomik durumunu inşa etmesini güvenle rica ettiği adamdı.26 Sindona'nın tekris olduğu mason locası Propaganda 2, kısa adıyla P2 idi.

Sindona'nın Vatikan'a yaklaşmasının nedeni de, para aklama politikasından kaynaklanıyordu. Cambino Ailesi, (Özellikle New York ve Palermo'da olmak üzere dünya çapında bağlantıları bulunan bir mafya ailesi) Sindona'yı, bu ailenin eroin işinden kazandığı paranın yatırımını organize etmek için görevlendirmişti. Bir "para aklayıcı"ya ihtiyaçları vardı. Sindona büyük miktarda sermayenin İtalya'ya giriş-çıkış organizasyonundan sorumlu olacaktı. Ve bunu yaparken mali büroyu uyandırmamalıydı. Sindona bu iş için ideal kişiydi.27

Palermo'daki toplantıdan 17 ay sonra Sindona, mafya babalarının yardımıyla ilk bankasını satın aldı. O, ekonomi gangsterliğinin ana kuralını anlamıştı: "Bir bankayı yağmalamak istiyorsan eğer, onu satın almalısın."

Sindona İtalyan bankalarından Vatikan Bankası yoluyla Schweizer Bank kasalarına, kendi hesabına kanundışı döviz ve kapital transferi yapıyordu. Vatikan'ın kutsallığını fakirlerin hayrına yönlendirmek yerine, tam tersine İtalya'nın dışına kirli para akmasına yardım eder hale getirmişti.

Sindona'nın Vatikan üzerinden aklayarak dışarı çıkardığı P2'nin kirli paraları, Latin Amerika'nın faşist diktatörlerinin finanse edilmesinde kullanıldı. P2 Locası, İsrail ve Mossad'ın da büyük yardımını alan bu faşist rejimlere destek olmak için bir ekip oluşturdu. Sindona, Licio Gelli'nin üstadı olduğu P2'nin adamlarından etkin birtakım kurdu ve bu adamlar Arjantin, Paraguay, Uruguay, Venezuella ve Nikaragua'da yönetime gizlice büyük baskılar yaptılar. Sindona, o zamanın Nikaragua Diktatörü Somoza hakkında Romalı bir avukata şunları söylemişti: "Somoza gibi adamlarla çalışmayı tercih ediyorum. Bir diktatörle, bir demokratik rejimle başa gelmiş kişiye nazaran çok daha iyi iş yapılabilir. Bunun gibiler çok kontrollü olur. Onlar dürüstlüğe inanır ve bu da banka işleri için kötüdür."

I. Jean Paul'ün bağlantılarını keşfettiği diğer bir önemli isim de Vatikan Bankası Başkanı mason Piskopos Marcinkus idi. Papa seçilmeden önce, o anki papaya, VI. Paul'e gitmiş ve mali konulardaki şüphelerini anlatmıştı. Bu olayın ardından Marcinkus'la yaptığı görüşme, I. Jean Paul'ün olayın boyutlarının farkına varmasına yardımcı oldu. Ortada dolaşan söylentilere göre, I. Jean Paul, Papa VI. Paul'e mali konulardaki problemlerden bahsetmiş, Papa ise şu cevabı vermişti: "Mali durumumuz henüz düzelmedi. Sen en iyisi Monsenyör Marcinkus'a git ve şikayetini dile getir." I. Jean Paul, Marcinkus'un bürosuna gitti ve Banca Cattolica Veneto'nun Roberto Calvi'ye satılışı ile ilgili şikayetini aktardı. Konuşması bittikten sonra Marcinkus ona kapıyı gösterdi ve şöyle dedi:"Sizin bugün yapacağınız daha iyi bir iş yok mu? Siz kendi işinize bakın, ben de kendi işime bakayım."28

I. Jean Paul, adeta "kurtlar sofrası"ndaydı. Şikayete gittiği kişilerin hepsi zaten bu işe bulaşmış kişilerdi. Papa VI. Paul de olayın içindeydi: "Marcinkus'un doğrudan Papa VI. Paul'e karşı sorumluluğu vardı . Papa'yı, Marcinkus'un ne kadar çok pisliği gizlediğini bilmiyor kabul etmek çok çocukça bir şey olur."

Bunların yanısıra, Vatikan Devlet Sekreteri mason Kardinal Villot, "Vatikan'ın Kissinger'ı" olarak anılan Vatikan Dışişleri Bakanı mason Kardinal Casaroli, P2 ile ortak çalışan Şikago'dan Kardinal Villot gibi isimler de Papa'nın ters düştükleri arasındaydı. "Cody Vatikan'ın ortasında kendi Mafya ve P2'sine sahip gibiydi."

Papa'nın Keşfettiği "Büyük Vatikan Locası"

Papa I. Jean Paul

I. Jean Paul, 26 Ağustos 1978 günü Papa seçildi. Uzun süredir Vatikan'da çevrilen gizli kapaklı işlerin peşine düşmüştü. Bir süre sonra Vatikan'la ilgili çok önemli bir bilgiye ulaştı. Masonluğu dinsizlikle eşdeğer tutan katolik inancının merkezindeki "Büyük Vatikan Locası"nı keşfetmişti.

Eylül ayının ilk günlerinde eline bir liste geçti. Bu listede mason oldukları iddia edilen 121 isim vardı. Bu kişiler arasında, birçok kardinal, piskopos ve diğer yüksek rütbeli kişiler bulunuyordu. Bu veriler Paul'ün masonlarla çevrilmiş olduğunu gösteriyordu. Oysa mason olmak Kilise'den çıkarılmakla eş değerdi!

Kardinallerin papa seçimi için toplandıkları yerde bir çok önemli pozisyondaki "Papa adaylarının" mason olduğu dedikodusu dolaşıyordu.

Şimdi 1978'de yeni Papa bu isim listesine sahipti. Papa I. Jean Paul olaya bir din adamının kesinlikle bir locaya dahil olamayacağı noktasından hareket ederek baktı. Kendisinin de tanıdığı bazı yeni katoliklerin mason localarında olduğunu biliyordu. Bununla birlikte yaşamayı öğrenmişti, ama iş din adamlarına gelince olayı katı değerlendiriyordu. Roma Katolik Kilisesi uzun zaman evvel masonluğu çok açık bir şekilde reddetmişti. Kuşkusuz yeni Papa konu hakkında konuşmaya hazırdı, ama 121 loca üyesinin isminin yazılı olduğu bir listeyi açıklamak, bir tartışmanın başlangıcı için fazlaca cesur bir hareket olacaktı. Elindeki listede adı bulunanlar da yabana atılacak gibi değildi. Devlet Sekreteri Kardinal Villot Ağustos 1966'da Zürih Locası'na alınmıştı. Vatikan Dışişleri Bakanı Kardinal Agostino Casaroli, Kardinal Ugo Poletti, Roma temsilcisi Kardinal Baggio, Vatikan Bankasından Piskopos Paul Marcinkus ve Monsenyör Donato de Bonis, hepsi masondu.

Şaşkın olan Papa, Vatikan'ın "Kim Kimdir"i gibi bir liste tutuyordu elinde.29

Artık bütün gerçeklerin farkına varmış olan Paul, Vatikan'daki bu masonları temizlemek için bir plan hazırladı. Kilit noktalardaki biraderleri yavaş yavaş Vatikan dışına göndermeyi amaçlıyordu.

1978 Eylülünün ilk günlerinde Papa I. Jean Paul, alışılmışın dışında bir haber acentası olan Osservatore Politica (OP)'nın abone listesine gizli bir emirle isminin eklendiğini keşfetti. Acenta tek kişilik bir işletmeydi ve Mino Pecorelli adında bir gazeteci tarafından yönetiliyordu. Osservatore Politica'nın okuyucuları arasında yüksek mevkili politikacılar, gazeteciler ve "önemli olayları önceden bilmeye önem veren kişiler" vardı. Bu kişilere şimdi Papa I. Jean Paul de dahildi.

Marcinkus, I. Jean Paul'le karşılaştıktan sonra Banka'nın makam dairesine geri döndüğünde, bir dostuna güvenerek şöyle dedi: "Buradan ayrılabilirim, bu Papa'nın diğerlerine göre çok farklı görüşleri var. Burada değişiklikler olacak. Çok büyük değişiklikler." Marcinkus haklıydı. I. Jean Paul, o gün öğleden sonra Villot'a, Marcinkus'un hemen görevden ayrılması gerektiğini söyledi.

Öte yandan Paul, Roma temsilcisi Kardinal Baggio'yu da gönderme kararı almıştı. Bunun en önemli sebebi ise eline yeni geçen bilgiydi: Kardinal Baggio masondu, loca ismi Seba idi, Loca numarası ise 85/2640'dı; 14 Ağustos 1957'de tekris edilmişti.30

Vatikan'ı masonlardan temizleme yönündeki bu çabası I.Jean Paul Luciani için, sonun başlangıcı olacaktı...

Papa'ya P2'den "İtalyan Çözümü"

Papa'nın bu beklenmedik hareketi, P2 kurmayları arasında büyük bir tedirginlik yaratmıştı. Bunun üzerine, hiç vakit kaybetmeden Papa için kesin karar verildi: "İtalyan çözümü."

Sindona için problemler İtalya'da, özellikle Vatikan'daydı. Eğer Marcinkus devrilirse Calvi'yi de götürürdü, eğer Calvi düşerse Sindona'yı da beraberinde çekecekti. Problemlerini cinayetlerle çözmeye alışık bir adam, kendisine İtalya'da bir tehdit oluşturan Papa'yı öldürmeyi istemez miydi? Sindona, Calvi, Marcinkus, ve Kardinal Cody, bütün bu adamların, belirli konularda karar alan Papa I. Jean Paul için kötü şeyler planlamaları için sebepleri vardı. Başlarına gelen olayların korkuttuğu iki adam daha vardı, Licio Gelli ve Umberto Ortolani. 28 Eylül 1978'de altı adama bir yedincisi eklendi. Luciani'nin kendilerine karşı planladığı tedbirleri öğrenen Vatikan'ın Devlet Sekreteri Kardinal Villot...

Cody, Markinkus, Villot, Calvi, Sindona, Gelli. Bu adamlar artık "İtalyan Çözümü" üzerinde kafa patlatıyordu. Papa ölmek zorundaydı.31

Ve 29 Eylül 1978'de İtalyan çözümü gerçekleşti. Papa I. Jean Paul zehirlenerek öldürüldü. Fakat P2'nin adli tıbba ve savcılıklara uzanan kolları olayın örtbas edilmesini ve normal bir ölüm gibi gösterilmesini sağladı. Cesede otopsi bile yapılmadı.

İtalya'da Papa'nın enfarktüsten ölüp ölmediğini yargılayabilecek birisi varsa o da Profesör Giovanni Rama'ydı. Rama 1975'ten beri Papa'nın tedavisini yapıyordu. Fakat, Papa'nın ölümü konusunda Rama'ya bilgi verilmedi. Profesör Doktor Rama, "beni çağırıp Papa'nın cesedini incelememi dahi engellemelerine çok şaşırdım" diyordu.32

İtalyan usulü çözümün sahipleri ise Vatikan'daki kurulu düzenleri sayesinde "iş"lerine devam ediyorlardı. Villot Devlet Sekreteri olarak kaldı. Cody mevkiini korudu. Marcinkus ve yardımcıları Mennini, De Strobel ve De Bonis Vatikan Bankası'nın kaderini yönlendirmeye devam ettiler ve Banco Ambrosiano ile olan işlerin gelişmesini sağladılar. Calvi'nin adamları, P2'nin üstadı Gelli ve Ortoloni, Vatikan Bankası'nı kalkan olarak kullanarak zimmete para geçirip, hilekarlıklarını devam ettirdiler. Polonyalı kardinal Wojtyla, I. Jean Paul'ün Kardinal Cody'i gözden çıkarmasına sebep olan belgeleri gizleme görevini üzerine almıştı. Bu belgelere Vatikan'da masonların sözünün geçtiğini gösterenler de dahildi.33

"Muhafazakarlar"ın Locası: Opus Dei (Tanrı'nın Eseri)

I. Jean Paul'ün tasviyesinin ardından papa seçilen II. Jean Paul, masonlarla iyi geçinmek durumunda olduğunu anlamıştı. Bunun bir sonucu olarak da, kilise içinde oluşmuş olan bir locayı kutsamaktan kaçamadı. Locanın adı "Opus Dei Werk Gottes" (Tanrı'nın Eseri) idi.

Vatikan'ın önde gelen isimlerinden Jose Maria Escriva de Balaguer'in 1928 yılında henüz 26 yaşındayken kurduğu "Opus Dei" adını taşıyan bu gizli örgütün 80 bin üyesinin olduğu sanılıyordu. Örgütün ayrıca, Balaguer'in 999 öğüdünü içiren Camino (Yol) adında bir de kitabı vardı. Papa II. Jean Paul'e çok yakın sayılan örgütün üyeleri arasında 2 bin kadar din adamı mevcuttu. Geriye kalanlar bulundukları ülkelerin en seçkin işadamları, bankacıları, yazarları, üst düzey yöneticileri, akademisyenleri, gazetecileri, ve bilginleri idiler... Bu insanların çoğu akli yetenekleri nedeniyle "dahi" olarak da tanımlanıyorlardı. Amaçları siyasal, ekonomik, bilimsel alanlarda en üst mevkilere yükselmekti.

En solda, Josemaria Escriva de Balaguer, Opus Dei'nin kurucusu. Solda, Örgütün karanlık ilşskilerini ortaya döken Michael Walsh'un "Opus Dei'nin Gizli Dünyasi" adlı kitabi. Sağda, Papa II. Jean Paul, Opus Dei'nin lideri Alvaro del Portillo ile birlikte. En sağda, Papa II. Jean Paul, ünlü mason banker Mario Conde ile birlikte.

Vatikan'da büyük söz sahibi olan Opus Dei, Katolik dünyasının "ekonomik manivelası"nı elinde tutan örgüttü. Kuruluşun 20-30 milyon dolar aylık gelire sahip olduğu bilinmekteydi. Dünyanın dört bir yanında önemli sayıdaki gayrımenkulleri de servetinin diğer bölümünü oluşturmaktaydı. Birkaç yıl öncesine kadar "Kutsal Mafya" ya da "Beyaz Masonlar" diye adlandırılan örgütün son derece katı ilkeleri vardı. Örneğin üstlere körükörüne itaat, acıya katlanmak, istenilen herşeyi tereddüt etmeden vermek, bağışlamak bu ilkelerden birkaçıydı sadece.34

Sözde dini bir kuruluş olan Opus Dei, P2 ve diğer mason localarıyla ortak hareket eden kapitalist bir organizasyondu aslında. Örgüt, aynı zamanda büyük bir zenginliği de ifade ediyordu. İspanya'nın en zenginlerinden sayılan Jose Mateos, örgütün önemli kaynaklarından birisi konumundaydı. Bu paranın büyük bir kısmı İspanya ve Arjantin'de Calvi'yle çevirdiği gizli işlerden geliyordu.

Masonluğun kesinlikle yasaklandığı Katolik dünyasının kalbinde Opus Dei gibi bir organizasyonun kurulmuş olması ve II.Jean Paul'un da bunu kabullenmesi, masonluğun ne derecede teşkilatlanmış olduğunun ve inanılması en zor yerlere ne derece kolaylıkla girebildiğinin bir göstergesi olmalıydı.

33 Günlük Papadan Sonra, Papa II. Jean Paul

33 gün görevde kalabilen I. Jean Paul'ün ardından yeni bir Papa seçilmişti. Yeni papa, kendisinden önceki Papa'nın akıbetini düşünerek masonlarla iyi geçinme politikası güdüyordu. Vatikan'ın ortasında kurulan Opus Dei Locası'nı kabul etmesi de bundan kaynaklanmıştı. Fakat zaman geçtikçe bu Papa'nın da masonları, İsrail'i ve Mossad'ı rahatsız eden tavırları olacak, sonuçta Mossad'ın emriyle Mehmet Ali Ağca tarafından "uyarılacaktı." Bu uyarı Papa II. Jean Paul'ü hemen "kendine getirdi."

Çiçeği burnunda "Papa" suikast sonrası İsrail'le ilgili düşüncelerini şöyle belirtmişti: "Pek çok halk acı çekti. Ama Yahudi halkı özel bir halktır. Her zaman seçilmiş olarak kaldı ve kalacaktır. Ama insanlar bunu görmedi ve anlamadı, bu çok üzücü." 17 Kasım 1990 tarihinde Roma'da bir sinagogda yaptığı konuşmasında "Yahudiler Tanrı'nın en sevdiği kullarıdır. Kilise, "Yeni İsrail" olduğuna göre, İsrail'le iyi ilişkiler içinde olması çok normaldir" 35 diyordu.

1970'li yıllardan sonra İsrail terörünün Avrupa'da aldığı biçim, devletlerin iç politikalarındaki huzursuzluklara doğrudan müdahale etmek şeklinde olmuştu. Siyonistlerin amaçlarına karşı çıkma eğilimi gösteren siyasi güçlerin var olduğu veya böyle güçlerin iktidara gelmesi olasılığının yüksek olduğu ülkeler hedef seçiliyordu. Bu konuda İtalya iyi bir örnektir. Bazı Akdeniz ülkelerinin güvenlik makamları ile İsrail Gizli Servisi arasındaki yakın işbirliği CIA'nın yayınladığı bir raporda da doğrulanmıştı.36

Bu işbirliği, bilgilerin karşılıklı iletilmesine dayanıyordu. Papa suikasti de iyi bir emsal teşkil ediyordu. Suikast, gizli servislerin ortaklaşa yürüttükleri çalışma sonucunda FKÖ girişimi olarak lanse edilmiştir. Daha sonra da KGB süsü verilecektir.

SISMI'nin en üst yetkilileri ve Başkanı General Sontovitio da P2 Mason Locası'nın üyesiydi. Ağca hakkında soruşturmalar, General Sontovitio'nun görev başında bulunduğu sıralarda başlatılmıştı.

Papa suikastinde de, Kennedy suikastinde olduğu gibi KGB'nin olayı planladığı ileri sürülerek ve bu yönde Bulgaristan, Mafya yönlü bağlantılar kurularak hedef saptırılmaya çalışılmıştır. Vatikan'ın olayla ilgili ilk demeci İsrail'in bu işe hiç karışmadığı yönündedir. İlerleyen sayfalarda suikastin KGB üzerine atılarak Mossad'ın olaydan nasıl sıyrıldığını kısaca ele alacağız. Fakat herşeyden önce Papa suikastini gereği gibi inceleyebilmek için suikast öncesi gelişen olaylara, Abdi İpekçi'nin Ağca tarafından vurulmasına ve bu saldırının nedenlerine göz atmak gerekmektedir.

Papa Suikasti

6 Ekim 1991 tarihli Hürriyet gazetesinde Sedat Ergin'in Washington'dan bildirdiği özel haberde, Başkan Bush tarafından CIA Başkanlığı'na aday gösterilmiş olan Robert Gates'in, başkanlık yarışında önemli bir yara aldığı bildirilmişti. Gates'e bu yarayı açan olay ise Ağca Suikasti'ydi. Gates'in Ağca suikastinin KGB tarafından yapıldığı yolunda düzenlediği yalan raporlar su üstüne çıkmış durumdaydı. Bu yalan raporlarla basını ve tüm kamuoyunu yanlış bilgilendiren Gates'in sahtekarlıkları anlaşılınca, CIA Başkanlığı tehlikeye düşmüş oluyordu. 2000'e Doğru'daki haberde bu durum şöyle vurgulanmıştı:

CIA'nın "birşeyler karşılığı"nda bilgi, haber sızdırarak yönlendirdiği ve bir bakıma "ilham perisi" olduğu, sözüm ona "her türlü kuşkunun üstündeki" listede iki ünlü gazete var: Washington Post ve New York Times. Örneğin Bulgar ve KGB ajanlarınca yönetilen Mehmet Ali Ağca'nın Papa II.Jean Paul'e suikast girişiminde bulunduğu yolundaki senaryoyu bu iki gazeteye sızdıran CIA idi. Amerikan İstihbarat Örgütü bunu inandırıcı kılmak için iki ünlü ajanını devreye soktu.

Solda, tetikçi Mehmet Ali Ağca. Sağda,suikast anında Papa II. Jean Paul.

Bu ajanlardan birincisi, Hür Avrupa Radyosu'nda 1974-77 yıllarında başkan olarak çalışan Paul Henze, ikincisi ise CIA patronu William Colby ile savaş sonrası İtalya'da çalışmış Claire Sterling idi. Her iki ajan, 13 Mayıs 1981 yılında Papa Paul'e yapılan suikastin KGB ve Bulgar Gizli Servisi'nce yönetildiğini Reader's Digest'te "okumuş oldular". Ardından ajan Claire Sterling, vakit geçirmeden NBC Yazı İşleri Müdürü Marvin Kalb'in yanına koştu. NBC, "terörizm uzmanı" sıfatıyla çağırdığı Sterling'i kamera karşısına aldı ve Papa suikastı'na ilişkin görüşlerini diziler halinde yayınladı. Bu aşamada ünlü Amerikan Newsweek dergisiyle İngiliz The Times devreye girdiler ve Sterling, dolayısıyla da CIA'nın yorumunu kitlelere ulaştırdılar. Böylece dünya kamuoyu, Papa suikastinin, "KGB tarafından düzenlendiğine" ikna edilmiş oldu. Oysa Fransız Le Monde Diplomatique'in daha sonra ortaya koyduğu gibi NBC televizyonunun şefi Marvin Kalb, Sterling'in görüşüne kolayca ikna olmuştu. Çünkü yalan, hükümetin savunma sisteminin meşru bir parçasıdır. Gazeteci ise, milli menfaatlere uygun olduğunu hissettiği oranda bu yalanlara katılır.37

Papa suikastindeki son gelişmeler aslında olayın iç yüzünü tüm açıklığıyla ortaya sermiş durumdaydı. Hadi Uluengin konuyu şu şekilde özetlemişti:

Garip tesadüf ki, geçen hafta yayınlanan Fransız dergisi L'Evenement du Jeudi zehir hafiyelerin eski komplo teorisine bir darbe daha indirdi. Papa suikasti hakkında çok ayrıntılı bir dosya sunan dergi, suikastteki "Bulgar parmağı" yalanının, tamamen Amerikan Gizli Haberalma Teşkilatı CIA ve soğuk savaş yanlısı azılı şahinler tarafından uydurulduğunu belirtti. Sıkı durun, L'Evenement du Jeudi, Mehmet Ali Ağca'nın gerçekleştirdiği saldırıyı Bulgaristan'a yüklenen senaryonun, zehir hafiyelerin çok söz ettiği ve Ankara'daki eski CIA Şefi Paul Henze tarafından yazıldığını açıkladı.38

L'Evenement du Jeudi ise şu bilgileri veriyordu:

Ağca yakalandıktan 9 ay sonra konuşmaya başladı. Habib Burgiba, Lech Valesa, Simone Veil'e karşı tasarladığı projelerden bahsetti.

Acaba Metro Goldwyn Mayer'in senaryolarına taş çıkaracak bu senaryoyu kim hazırladı? İki Amerikalı yazar Herman ve Franck Brodhead çalışmalarında bu olayın elebaşı olarak Paul Henze'yi gösteriyorlardı. Suikaste karışanlar listesinde Kissinger, İsrailli bir stratejist olan Michael Ledeen, CIA eski yardımcı direktörü Ray Cline , ve Washington Times'ın editörü Arnaud de Borchgrave de sayılıyordu.

Eski bir OSS'li olan Papaz Morlion suikast sırasında Roma'daki CIA temsilcisiydi. Ortaya yeni çıkan bazı dokümanlar Morlion'un Soğuk Savaş sırasında İtalya'da çok büyük bir rol oynadığını göstermişti. Morlion, Antonov'la aynı apartmanda oturuyordu. Ağca soruşturma sırasında Antonov'un dairesini anlatırken Morlion'un odası ile karıştırdı. İki odayı ayıran akordiyon bir kapıdan bahsetmişti. Ama bu Papazın evinde vardı, Antonov'unkinde değil...

Ocak 1992'de savcı Rosario Priore, Papa suikasti üzerine ikinci bir araştırma için ABD'ye gitti. Burada buldukları onu çok şaşırtacaktı. Beyaz Saray, savcıya CIA'nın gizli dokümanlarını araştırma izni vermişti. Dokümanlar arasında Robert Gates'in iki gizli emrini buldu.

Gates, araştırmacılarına, ne pahasına olursa olsun Papa suikastinde Sovyetlerin parmağının olduğunu bulmalarını emretmişti. CIA'nın SSCB bölüm başkanı Melvin Goodman "gerçeği saptırmak istediler. Bir ara dış politik güçler CIA yöneticilerinin üzerinde çok büyük bir baskı uyguladılar. Araştırmacılarım KGB'nin olaya karıştığı yolundaki tezi desteklemek konusunda çok büyük baskı gördüler" diyordu. CIA'dan John McMahon da o zamanlar bu büyük dalavereye katılmayı reddetmişti.

1981 Nisanı'nda Francesco Pazienza, SDECE Başkanı Alexander de Marenches tarafından Papa'ya suikast olacağı konusunda uyarıldı. Marenches suikasti nereden biliyordu? Bu bilgileri nereden alıyordu? Marenches, durumu haber vermek için Vatikan'a iki görevli gönderdi. Bunlar Arnaud de Borchegrave'nin arkadaşı Dr. Beccuau ve SDECE Araştırma Bölümü Başkanı General Fouilland idi. Tüm uyarılara karşın, gereken tedbirler bir türlü alınmadı. Kısa bir süre sonra Pazienza Brooklyn'de öldürüldü.

Humanite adlı dergide gazetecilik yapan Alain Guerin'le yapılan ropörtaj da birçok konuya ışık tutacak niteliktedir. "Roma'da Papaz Morlion'la görüşmem sırasında konu OSS ve Allen Dulles'e gelinceye kadar herşey çok normaldi. O ana kadar Morlion çok sakin konuşuyordu. OSS'den bahsedince hemen ses tonu değişti. Bana 'sevgili dostum siz çok sempatiksiniz. Başınıza birşey gelmesini istemiyorsanız, bu konularla hiç ilgilenmeyin' dedi. Ben de ona teşekkür edip ayrıldım. Yıl 1978'di. İki yıl sonra Roma'da bir gazeteci öldürüldü. Bu gazeteci tam Morlion üzerindeki araştırmalarını tamamlamak üzereydi. Morlion 1945'de İtalya'ya gelirken yanında OSS Başkanı William Donnovan vardı. Morlion'un sekreteri ise Giulio Andreotti adlı gelecek vaadeden bir gençti." 39

Eski CIA ajanı Melvin Goodmann'ın suikast hakkındaki L'Evenement du Jeudi'de yayınlanan görüşleri şöyledir:

Papa II. Jean Paul'ü kim vurdu? Daha sonra kamuoyunu suçu Bulgar ve Sovyetler'e atmak için kim yanılttı? Bu olay savaş sonrası dezinformasyon operasyonlarının en inanılmazlarından biri olarak kalacaktır. Eski CIA yöneticilerinden Melvin A. Goodmann bundan şüphe duymuyor. "Propaganda harekatının bir kısmı Sovyetlerin terörü desteklediğini kanıtlamak, diğeri suikasti içeriyordu. Herşey yalandı. Bu propaganda malzemeleri Claire Sterling tarafından toparlanan yalan haberlere dayanıyordu." 40

Francesco Pazienza SISMI'nin ABD'deki ajanı SISMI içinde de yuvalanan, anti-komünist görüntü altında kurulmuş gizli NATO örgütü Gladio'nun bir elemanıydı. SISMI şefi Santovido'nun danışmanıydı. ABD'de ise General Alexander Haig ile temas kurmuştu. Aynı dönemde Panama Devlet Başkanı Noriega'nın da danışmanlığı görevini yürütüyordu. SISMI şefi General Santovido, Pazienza'dan Vatikan'la ilgili ilginç bir şey varsa araştırmasını istedi. Daha açığı Kardinal Mercinkus'u araştırmasını istemişti. Kardinal Marcinkus Banker Calvi ile bazı şirketlerde aynı yönetim kurullarında görev yapan Amerikalı bir din adamıydı. Banker Calvi'nin ölümünden sonra, 1982'de New York'ta General Haig ile birlikte çalışmaya devam etti. ABD'de 3 yıl hapis yattı.

CIA'ya ve SDECE'ye de çalışan Pazienza'nın Vatikan Bankası'yla da ilişkisi vardı. 2 Ağustos 1980'de 85 kişinin ölümüyle sonuçlanan Bologna Garı katliamının perde arkasındaki adamlardan biriydi o. Pazienza Ağca'yla bağlantısını şöyle anlatmıştı: Papa suikastını Bulgarlar organize etmemişti. Ama biri Ağca'yı bunu söylemesi için ikna etti. Ağca ile bu konudaki gizli görüşmeleri SISMI'nin yeni Şefi General Lugaresi yapıyordu. Pazienza, Lugaresi'nin Nisan 1982'de işbaşına geldikten sonra SISMI içinde Ağca'yla ilişki kuracak yeni bir birim oluşturduğunu ve CIA'yla SISMI'nin o dönemde aşırı sağla yakın ilişki içinde olduğunu söyledi. Pazienza'ya göre dezinformasyon ve basını kullanması için yayılması istenen sahte bilgiler CIA'dan geliyordu. CIA'dan gelen bu bilgilerle Papa suikastini Bulgarlar'ın yaptığı uyduruldu. Daha sonra dönemin CIA Sovyet bölümü şefi de bu "operasyonu" doğrulayacaktı...

1985 yılında ABD'de yargıç Martelli'ye açıklamalarda bulundu ve Papa cinayetinde Bulgar Bağlantısı tezlerini çürüttü. Bu konudaki ilk itirafı o yapmıştı. Bunun üzerine İtalya'ya gönderildi. 1988'de serbest bırakıldı. Fakat bu özgürlük dönemi çok kısa sürecekti. Bologna Garı katliamının faillerinden biri olması nedeniyle cezaevine yeniden kondu. Pazienza'nın itiraflarıyla Papa suikastine Bulgarlar'ın zorla karıştırılmak istendiği kanısı güçlenmişti.

Stefano del Chiaie, Pazienza'nın SISMI'den departman arkadaşıydı ve tıpkı Pazienza gibi "yakın tarihin en büyük provokasyonlarından" biri olan Bologna Garı katliamı sanıklarındandı.

Pazienza Ağca'nın Gladio'daki şeflerinin P2 Mason Locası'yla işbirliği yaptığını da açıklamıştı. Pazienza 1990’lı yıllarda Gladio'nun asıl hedefinin İslam olduğunu da belirtmekten kaçınmadı.41

Suikastin Sonrası ve Papa II. Jean Paul'ün Dönüşümü

Papa suikastı, İsrail politikalarına ters düşen Papa'yı ikna etmek için düzenletilmişti. Gerçekten de Papa, suikast sonrası dönemde kendinden istenilen çizgiye girdi. Temmuz 1987'deki görüşme sırasında Yahudi yöneticiler Vatikan'la pek çok ortak çalışma programı yaptılar. Casaroli ile yapılan bu toplantılar Devlet Sekreterliği ve Diaspora temsilcileri arasında doğrudan ilişkiler kurulmasına kapı açtı.

En son olarak II. Jean Paul, Haham Mordechai Waxman'ın önünde İsrail'in varlığının İsrail halkı için bir zorunluluk olduğunu tanıdı. Bea'nın yerine geçen Kardinal Willebrands de Dünya Yahudi cemaatlerinin çalışmalarını izlemek için bir bölüm kurmayı amaçlamıştı. 42

Papa II. Jean Paul, Roma Sinagogu'na yaptığı tarihi ziyaret sırasında Başhaham Elio Toaff ile birlikte.

İtalya'da masonik Katoliklerin kalesi durumundaki Assisi kenti Vatikan'ın iç mücadelesini yaptığı yerdi. Burası II. Dünya Savaşı sırasında önemli bir Siyonist merkez sayılıyordu. P2 skandalında ise rolü Vatikan'la gizli toplantıların yapıldığı bir yer olmak idi.

Vatikan-İsrail bağlantısının sonuçları artık resmi platformlarda da ortaya çıkmaktadır. 1991 Kasımında Vatikan Devlet Sekreteri İsrail'le ön diplomatik ilişkilerin kurulmasında ilk adımı atmıştır. Ve gelişmeler Vatikan'ın İsrail'i tanıması sonucuna doğru gitmektedir. Siyonist papaları, Yahudi kardinalleri olan bir Vatikan için aslında bu kaçınılmaz bir son gibi gözükmektedir.

Papa'nın İsrail'le olan ilişkileri ise oldukça iyi durumdadır. Suikast öncesi İsrail'i kızdıran tavırlarından eser yoktur üzerinde. Geçmişte İsrail'le diplomatik ilişkileri reddeden Vatikan artık diplomatik ilişkilerin kurulması için Şimon Peres'i Vatikan'a davet etmiştir.43

Vatikan'ın İsrail'i tanımak amacıyla bir komisyon kurmayı kabul etmesi diplomatları şaşırtmamıştır. Papa'nın etrafında, ona İsrail'e daha iyi davranması konusunda baskı yapan pek çok kişi vardır. İsrailli diplomatlar Papa'nın devletlerini kabullenmesinden doğan hoşnutluklarını gizlememişlerdir. Papa'nın İsrail'i tanıması, İsrail'e çok büyük bir güç verecektir.44

Nitekim 2 Ocak 1994'te "King David" Oteli'nde, Hz. İsa'yı çarmıha yolladı diye 2000 yıldır Yahudilere diş bileyen Katolik Kilisesi ve Vatikan, varlık nedenini "Yahudilik'ten" alan İsrail'i resmen tanıdığını açıklamıştır. Vatikan'ı dize getirmenin İsrail'de yeterli bulunmadığı ise açıktır. İsrail Başhahamı İsrael Rau bu konuya paralel fikirlerini "bu anlaşmayla iki din arasında açık olan hesaplaşmanın sona erdiği sanılmasın" diyerek belirtmiştir.45

DİPNOTLAR

1. Cyril M. Batham, Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, No: 2076, s. 2.

2. Stephen Knight, The Brotherhood, s. 247

3. Yann Moncomble, La Trilaterale et Les Secrets du Mondialism, s. 138.

4. Cyril M. Batham, Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, No: 2076, s. 5.

5. Ibid.

6. Ibid., s. 17.

7. Pinchas Lapide, Los Tres Ultimos Papas y Los Judios, ss. 142, 149.

8. The Spotlight, 4 Ocak 1993

9. Yann Moncomble, Les Professionnels de L’Antirascisme, s. 262.

10. Joseph Roddy, Look, Cilt 30, No: 2, 25 Ocak 1966.

11. Yann Moncomble, Les Professionnels de L’Antirascisme, s. 270.

12. Ibid.

13. Ibid., s. 272.

14. Ibid., s. 274.

15. Ibid., s. 277.

16. Ibid., s. 279.

17. Eustace Mullins, The World Order: A Study in the Hegemony of Parasitism, s. 111.

18. International Catholic-Jewish Liaison Committee, Fifteen Years of Catholic-Jewish Dialogue, 1970-1985, Libreria Editrice Vaticane, 1988, s. 2.

19. David A. Yallop, Im Namen Gottes, s. 130.

20. Ibid.,, s. 137.

21. Ibid.,, s. 181.

22. Ibid.,, s. 230.

23. Ibid.,, s. 125.

24. Ibid.,, s. 13.

25. Ibid.,, s. 59.

26. Ibid.,, s. 172.

27. Ibid.,, s. 151.

28. Ibid.,, s. 242.

29. Ibid.,, ss. 245-246.

30. Ibid.,, s. 291.

31. Ibid.,, s. 300.

32. Ibid.,, s. 352.

33. Ibid.,, s. 364.

34. Milliyet, 8 Temmuz 1994

35. Frere Yohanan, Juifs et Chretiens D’Hier a Demain, s. 70.

36. The Washington Post, 1 Şubat 1982

37. 2000’e Doğru, 18 Ağustos 1991.

38. Hürriyet, 9 Aralık 1992.

39. L’Evenement Du Jeudi, 3-9 Aralık 1992.

40. L’Evenement Du Jeudi, 14 Ocak 1993.

41. Aydınlık, 22 Aralık 1996.

42. Le Monde, 3 Eylül 1987.

43. Tercüman, 4 Ağustos 1992.

44. Lectures Françaises, Ekim 1992, s. 40.

45. Nilgün Cerrahoğlu, Sabah, 2 Ocak 1994.