Fransa Kralı'nın Başarısı
Tapınakçıların ne denli büyük bir tehdit unsuru olduğunu anlayan ilk kişi Fransa Kralı Philippe değildir. Tarikat, kuruluşundan kısa bir süre sonra çeşitli kesimlerin tepkisini çekmiş, ancak her seferinde bu tepkileri bir biçimde etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Tapınakçıların acımasız yöntemlerinden usanan fakir halk, onlarla beraber Kutsal Topraklarda savaşan komutanlar, askerler, onların ticari tuzaklarına düşen soylular, krallar, sahte dindarlıklarına şahit olan gerçek dindarlar yeri geldikçe bu karanlık örgüte karşı önlem almaya çalışmış, şikayetlerini dile getirmişlerdi.

Akka Kalesi'nin bugünkü hali.
Ancak, dönemin en büyük siyasi gücü olan Kilise'nin içinde Tapınakçılar yanlısı kişilerin bulunması, gereken tedbirlerin alınmasını engellemişti. Gerçi, tarikatın ileriye dönük planlarını isabetle tespit edip, tehlikenin boyutlarını fark eden Kral II. Frederick, bütün aleyhte kampanyalara ve Kilise içindeki bazı çevrelerin tehditlerine rağmen, giriştiği mücadelede bir noktaya kadar başarılı olmuştu. Ne var ki, Tapınakçılara beklemedikleri asıl darbeyi, Fransa Kralı IV. Philippe indirecekti.
Kutsal Toprakların kaybedilmesinin ardından Avrupa'da büyük değişimler yaşandı. Yenilginin faturası Kilise'ye çıkartılmış, saygınlığını büyük ölçüde kaybeden kurum, politik istismara açık bir hale gelmişti. Çeşitli güç çevreleri, sarsıntı geçiren kurumda hakimiyet kurmak için planlar hazırlamış, kendi çıkarlarını koruyacak bir Papa seçtirmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Bu karmaşık siyasi ortamda, Tapınakçılar sahip oldukları himayeyi bir ölçüde yitirmişler, halkın ve yöneticilerin yıllardır kısık sesle dile getirdikleri şikayetler ayyuka çıkmıştı. Artık, tarikatın sapkınlıkları ve suçları açık bir şekilde dile getiriliyor, yöneticiler şövalyelere karşı açıkça cephe alıyorlardı.
Özellikle Fransa'da yoğunlaşan Tapınakçılar, aldıkları toprak ve mülklerle varlıklarını yaygınlaştırmış, ülkeyi acımasızca sömürmüşlerdi. Uzun yıllar boyunca kraliyet haznedarlığı yapan, vergi toplayan, bir nevi maliye bakanlığı görevini üstlenen tarikat, bu sayede büyük servet toplamış, Fransa'da kraldan daha zengin ikinci bir krallık haline gelmişti:
Fransa'daki Paris binası, devletin ve tarikatın zenginliklerini birarada barındıran en önemli kraliyet hazinesiydi; şövalyelerin haznedarı aynı zamanda Kralın da haznedarıydı. Fransa Krallığı'nın tüm finansmanı böylece Tapınakçıların boyunduruğu altına girmişti.

Tapınakçılar Kutsal Topraklarda önce Kudüs'ü kaybettiler, en son Akka Kalesi Müslümanların eline geçti. Resimde Akka Kalesi'nin, Tapınakçılardan tekrar alınışı gösteriliyor.
Onları durdurmaya çalışan III. Philippe, başarısızlığa uğramış, şövalyeler faaliyetlerine devam etmişlerdi. Ancak, daha sonra iktidara gelen IV. Philippe, durumun ciddiyetinin farkına varmakta gecikmedi. II. Frederick'ten beri yaşanmakta olanları bilen Kral, geçici yöntemler ve basit yaptırımlarla bu tehlikeli gidişatı durduramayacağını düşünerek, nihai bir çözüm planını uygulamaya koydu. İlk olarak, Tapınakçı dokunulmazlığının kaynağı konumunda olan Kilise ile bağlantıya geçti ve kurum için etkin olan menfaat çevrelerini ve Papa'yı kontrol altına almaya çalıştı. Dönemin Papa'sı VIII. Boniface, Papa'nın, krallardan daha üstün bir makamda olduğunu savunuyordu, durumu fark edince, bütün gücüyle, başta Fransa Kralı olmak üzere dönemin hükümdarlarıyla mücadeleye girişti. Philippe, uzun mücadeleler ve çeşitli siyasi stratejiler sonucunda, onun yerine daha makul bir insan olan V. Clement'i Papa seçtirmeyi başardı. Bu tarihten itibaren, Tapınakçıların üzerindeki koruma zırhı da bir ölçüde kalkmış oldu.

Tapınakçılara asıl darbeyi, Fransa Kralı IV. Philippe indirdi.
Philippe, ikinci aşamada, Tapınakçılar hakkında yaygın olarak dile getirilen suçlamaları biraraya toplayarak, tutuklanmalarını sağlayacak altyapıyı hazırladı:
Kral, suçlamaların doğruluğu konusunda emin olmadığını ilk başta kabul etmiştir; çünkü bu tür jurnalcilerin ve böyle söylentileri taşıyanların, iman ateşi, adalet şevki ya da hayırseverlik tutkusundan çok, kıskançlık hastalığı veya intikam duygusu ya da açgözlülük saikiyle hareket etmiş olabileceklerini de düşünmüştür. Fakat suçlamaların toplamı o kadar fazla ve ileri sürülen delillerin gerçekliği o kadar meydandaydı ki, kuşku duymak artık kaçınılmaz olmuştu. 24
Philippe, başta Papa olmak üzere, ülkenin önde gelen hukukçuları, din adamları ve soylularıyla görüşerek doğruların ortaya çıkarılması için harekete geçti. Böylece Tapınakçılar hakkında ilk ve en geniş soruşturma aşaması başladı. V. Clement, her ne kadar kralın etkisinde olsa da, Kilise'nin başı olarak büyük bir sorumluluk altındaydı. Kaldı ki, büyük bir güce sahip kardinaller, tarikat temsilcileri ve çeşitli bölge hükümdarlarının vekilleri de Kilise içinde yer alıyordu. Bunların büyük kısmı, yoğun finansal ilişkiler sebebiyle şövalyelerle birlikte hareket ediyor ve onları savunuyordu. Gerçekten dindar olan kişiler ise, halkın gözünde zaten sürekli prestij kaybeden Vatikan'ın, bu defa Tapınakçıların işledikleri suçlar yüzünden ağır bir darbe daha alacağını hesap ediyorlardı.

IV. Philippe döneminin Papa'sı VIII. Boniface
Papa zor durumda kalmıştı. Bir yandan elindeki bu büyük gücü yani Tapınakçıları feda etmek istememekte bir yandan da aleyhteki suçlamalarla nasıl başa çıkacağını düşünmekteydi. Aynı zamanda Fransa Kralının öfkesinin kendisine yönelmesinden de korkmaktaydı. Bu zorluğu en hafif şekilde atlatmanın yollarını arayan Papa, Tapınakçıların lideri Jacques de Molay'ı, Kıbrıs'ta savaş hazırlıkları içinde olmasına rağmen Fransa'ya geri çağırarak suçlamaları araştırmakla görevlendirdi. Bu aşamada Kilise'nin niyeti, büyük bir ihtimalle soruşturmaları mümkün olduğunca uzatmaktı. Böylece daha avantajlı bir durumun oluşması sağlanacak ve Kralın elindeki kozlar boşa çıkarılacaktı.
Olayların gelişim süreci ve tarikatın sahip olduğu imkanlar göz önüne alındığında, şövalyelerin soruşturmalardan ve kralın planlarından çok önceden haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Yine de, çeşitli sebeplerden dolayı, Tapınakçılar kendilerini risk altında görmediler. Bu sebeplerin başında, dönemin siyasal ortamında Kilise-krallık rekabetini göz önünde bulundurarak, Kilise'nin kendilerini koruyacağına inanmaları geliyordu. Ayrıca tarikatın tek güç kaynağı Kilise ve Fransa da değildi: Başta İngiltere olmak üzere birçok ülkede yeterli maddi ve siyasi güce sahip olduklarını biliyorlardı. Yani, belirli bir soruşturmadan sonra olayların yatışacağına ve kendilerinin aklanacağına, diğer bir deyişle, Fransa kralını yenilgiye uğratacaklarına inanmışlardı.

IV. Philippe, Tapınakçılar hakkında yaygın olarak dile getirilen suçlamaları biraraya toplayarak, tutuklanmalarını sağlayacak alt yapıyı hazırladı.
Tapınakçılar, daha güvenli yerlere kaçıp takibattan kurtulma imkanına sahiplerdi. Ancak, Avrupa'da sahip oldukları geniş imkanları ve büyük hazineyi, düşmanı oldukları kurumlara bırakmak istemiyorlardı. Nitekim tarikat, mahkeme öncesi ve yıllarca süren mahkeme döneminde boş durmamıştı; her koşula göre hazırlığını yapmış, mallarının ve adamlarının büyük bir kısmını güvenli bölgelere transfer etmiş, taşınmaz malların bir kısmını paraya çevirmiş, İngiltere, Portekiz gibi ülkelerde varlığını sürdürmek için gerekli bağlantıları gerçekleştirmişti.
Papa, Tapınakçıları, daha doğrusu baştan beri onları desteklediği herkesçe bilinen Kilise'nin prestijini kurtarmak için toplantılar, sorgu komisyonları, araştırma çalışmaları gibi mahkemeyi uzatan çeşitli oyalama taktiklerine başvurduysa da, kısa sürede durumun farkına varan Fransa Kralı IV. Philippe, Tapınakçıların tutuklanmasını ve daha ilk sorgularında önemli delillere ve itiraflara ulaşılmasını sağladı. Uzun süren sorgulamaların sonucunda, tarikat biraderlerinin ortak itiraflarının mahkemenin suçlamalarıyla örtüştüğü görüldü. Bu suçlamalar şu şekilde sıralanmıştı:

Tapınakçıların lideri Jacques de Molay.
1. Tapınakçılar, gerçek inançlarını dindar Hıristiyan biraderlerden saklamakta, ayinlerini ve toplantılarını genelde alt mevkilerde bulunan bu biraderlerden gizlemektedirler. Tarikata girecek adayları önce denemeden geçirip -daha sonra masonlukta da gelenekleşen bir yöntem olan- adaya vaad ve telkinde bulunmaktadırlar. Kendi görüşlerini kabul ederek, sapkın tarikata katılmaya hak kazanan aday, bu aşamada, şövalyelerin inancına uygun olarak (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ı, Hz. İsa'yı ve kutsal şeyleri inkar ederek, bunun yerine şeytana tapan putperest bir dini benimsemektedir. Ayrıca, tarikata katılım sırasında ve sonraki dönemlerde, bazı mahrem yerler de dahil olmak üzere, vücudun çeşitli bölgelerine uygulanan ve Kilise'nin "Utanç Öpücüğü" (The Oscolum Infame) adını verdiği sapkın bir tören icra edilmektedir.
2. Tapınakçıların inşa ettikleri şatoların belirli bölümleri, gizli ayinler düzenlemek üzere özel olarak hazırlanmıştır. Bu ayinler sırasında, doğaüstü güçleri olduğuna inanılan bazı putlara, hayvan figürlerine tapılmakta, dünya hakimiyetine bu putlar sayesinde ulaşılacağına inanılmaktadır. Biraderlerin ortak itiraflarında bu putlar, siyah bir kedi ve "Baphomet" adı verilen bir şeytan heykeli olarak tarif edilmiştir. Ayrıca tarikat üyeleri, törenler sırasında Hıristiyanlık dininde kutsal sayılan haç ve kutsal figürlere tükürmek gibi iğrenç yöntemlere başvurmaktadırlar.
3. Tapınakçılar, Hıristiyanlığa ait ibadetleri ve kutsama törenini yapmamakta ve buna inanmamaktadırlar. Aslında, Kilise'yi, düşman oldukları bir dine hizmet eden bir kurum olarak görmektedirler. Tarikat mensuplarının günahlarını, Büyük Üstad ya da onun bir alt mevkisindeki birader bağışlayabilmektedir.
4. Şövalyeler, sahip oldukları sapkın öğretiye uygun olarak homoseksüelliği teşvik etmekte ve uygulamaktadırlar. Yapılan sorgulamalarda, çok sayıda biraderin bu tür ilişkiye girdiği, birçoğunun buna zorlandığı, Büyük Üstad De Molay'ın da birçok kez sapkın ilişkiye girdiği ortaya çıkmıştır.
5. Tapınakçılar, varlık edinmek ve zenginliklerini artırmak için kanun dışı yollara başvurmayı, tefecilik yapmayı ve Kilise kurallarına uymamayı kendilerince meşru kabul etmişlerdir.

Tapınakçılar ayinler sırasında, doğaüstü güçleri olduğuna inanılan bazı putlara, hayvan figürlerine tapınmakta, dünya hakimiyetine bu putlar sayesinde ulaşılacağına inanmaktadırlar. "Baphomet" adlı put da bunlardan birisidir.
Kilise'nin dedikodu olarak algılamak istediği iddialar bu kadar somut hale gelince, Papa, işkence altında alınan ifadelerin yanıltıcı olabileceğini söyleyerek, Tapınakçıları özel bir ortamda kendisi sorgulamak istedi. Ancak bu girişim, iddiaları daha da kesin hale getirmekten başka bir işe yaramadı. Nitekim, 72 Tapınakçı, Papa'nın huzurunda serbest bir ortamda yeniden sorgulanınca, doğruyu söyleyeceklerine yemin ederek, önceki itiraflarının geçerli olduğunu tasdik ettiler. Yani, Hz. İsa'yı reddettiklerini, tarikata kabul edilirken haça tükürdüklerini ve diğer Kilise kayıtlarındaki ifadelerde geçen 'korkunç ve iğrenç' şeyleri yaptıklarını onayladılar.

Papa V. Clement'in 22 Mart 1312'de yayınladığı ve tarihe "Vox in excelso" adıyla geçen fermanıyla, tarikat dağıtılarak varlığına resmen son verildi.
Sonra da diz çöküp, ağlayarak af dilediler. Bu durum, Kral Philippe hakkında yayılan ve onun "Tapınakçılara karşı yürüttüğü faaliyeti sırf para için, sahte suçlamalarla yaptığı" yönündeki dedikoduları da boşa çıkardı. Ayrıca, Tapınakçıların mülklerinin Kilise'ye devredilmesini kabul eden Kral'ın, aleyhindeki propagandanın aksine, tarikatı para için ortadan kaldırmadığı da anlaşıldı. 25 Papa'nın daha fazla direnmesi artık imkansızdı. Üstelik Tapınakçıları mahkum etmekte gösterdiği tereddüt aleyhine dönmüş, halk arasında Papa'nın rüşvet aldığı, sapkınlarla iş birliği yaptığı dedikoduları yayılmaya başlamıştı. 26

1312'de toplanan Viyana Konsülü'nün kararıyla Tapınakçılık tüm Avrupa'da yasaklandı ve yakalanan üyeleri cezalandırıldı. Tabi başta Büyük Üstadları Jacques de Molay...
Sonuçta, 1312'de toplanan Viyana Konsülü'nün kararıyla Tapınakçılık tüm Avrupa'da yasaklandı ve yakalanan üyeleri cezalandırıldı. Papa V. Clement'in 22 Mart 1312'de yayınladığı ve tarihe "Vox in excelso" adıyla geçen fermanıyla tarikat dağıtılarak varlığına resmen son verildi:
... Şehrin halkından bir ses! Tapınaktaki bir ses! Onların değersizliklerine işaret, yaptıkları kötülüklerdir. Evinden dışarı at onları, bırak kurusun kökleri...Onların meyve vermelerine izin verme ve bu evin, acının kırılgan sütunlarına ya da can yakan bir dikene dönüşmesine, izin verme!...
Yakın geçmişte, başpiskopos seçimleri zamanında, Lyon'daki taç giydirme töreninden önce ve sonra, Tapınak Şövalyelerinin öğretmenleri, yönetimi ve kardeşleri tarafından gizli tehditler aldık... Roma Kilisesi bu adamları onurlandırdı; tarikat Tapınak Şövalyelerini Hıristiyanların düşmanlarına karşı silahlandırdı ve tarikat onları özel bir şekilde destekledi. Bunlara en yüksek düzeyde vergiler verildi. Ancak, Hıristiyanların düşmanlarına karşı durdukları zannedilen bu grubun karşısında, aslında Hz. İsa durmaktadır... İnançlarını değiştiren bu kafirler (Tapınak Şövalyeleri) günahın içine düştüler: Çok kötü bir alışkanlıkları olan putperestlikleri, ölümcül sonuçlara yol açan homoseksüellikleri ve diğerleri...
2 Mayıs 1312'de yayınlanan "Ad Providam" adlı ikinci beyannameyle, Tapınakçılara ait bütün mallar ve gelirler Hospitaller'e bırakıldı. Philippe'in bu başarısı sayesinde Tapınakçıların gerçek kimliği ortaya çıktı ve tarikat görünüşte de olsa tarihe karıştı. Böylece gelir kaynakları kesilen tarikatları, kanun dışı ilan edilen şövalyelerin önlenemeyen yükselişi ağır bir darbe aldı. Ancak bu darbenin etkisi, daha çok Fransa'nın hakim olduğu topraklarda hissedildi. Tapınakçılar diğer ülkelerde, sırf kimlik değiştirmekle yetinerek ve fazla bir baskıya uğramadan hayatlarına devam ettiler.