Kilise'den Tapınakçılara Tam Destek

Zaman içinde tahrif edilmiş olmakla birlikte Hıristiyanlık, içinde hak dinin unsurlarını taşıyan İlahi bir dindir. Hıristiyanların kutsal kitabı İncil'de en çok üzerinde durulan konulardan biri ise barışsever olmaktır. Buna rağmen Hıristiyanlık tarihi boyunca, zaman zaman din adına şiddete başvurulan dönemler yaşanmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Kilise içinde kimi zaman çıkar kaygısının ağır basması ve Kilise'nin birtakım politik oyunların ve çıkar hesaplarının içine çekilmiş olmasıdır. Bu durumun neticesinde asıl varlık amacından zaman zaman uzaklaşan Kilise, bu dönemlerde nüfuzunu artırmaya ve kralların iktidar taleplerini karşılamaya öncelik tanımış, bu da Kilise'nin yapısında köklü bir değişime neden olmuştur.

Bu değişim, Kilise'yi korumak adına güç kullanılabileceğini söyleyen Papa VII. Gregory ile başladı. Kilise'nin en yüksek makam olduğunu savunan Gregory, Kilise içinde Gregoryen devrimi gerçekleştirerek dönemin güçlü hükümdarlarıyla iktidar mücadelesine girdi. Onun başlattığı politika, Kilise içinde birtakım çevreler tarafından çok benimsendi ve büyük bir istekle devam ettirildi. Bu süreç söz konusu çevrelerin hedefledikleri şekilde güçlenmelerini sağladıysa da, hükümdarların ve halkların Kilise'nin aleyhine dönmelerine yol açtı.

Papa II. Urban, Gregory'nin şiddet politikasını biraz daha ileriye götürüp, kısaca "din uğrunda savaşmak şiddet kullanmayı gerektirir" şeklinde özetlenebilecek, tamamen din ahlakına ters olan tezini öne sürdü. Böylece, I. Haçlı Seferi'nin sözde dinsel alt yapısı da hazırlanmış oldu. Aziz Bernard da, Hıristiyanlığın özüne aykırı bu politikayı yaşamı boyunca hararetle savundu. Hatta, "İsa'nın şövalyesi kötülük yapanı öldürdüğünde, bu bir adam öldürme değil, kötülüğü defetmedir" diyerek bu yanılgısını en uç noktaya taşıdı.

İlk şövalye teşkilatı olan Hospitaller tarikatının amblemi.

Söz konusu Kilise yöneticileri, I. Haçlı Seferi'nden sonra, ilk şövalye teşkilatı olan Hospitaller tarikatının kurulmasına da önayak oldular. Bu tarikat, başlangıçta, sadece hacılara Kutsal Topraklarda yardım etme ve hastaları tedavi etme görevini üstlenmişti. Ancak, Kilise içindeki çıkar grupları için bu yeterli değildi, daha fazlasını istiyorlardı: Avrupalı hükümdarların ordularıyla yarışacak, Kilise'ye (daha doğrusu kendilerine) bağlı bir ordu... Böylece Kilise'nin otoritesini kullanarak kendi imkanlarını artıracak, sahip oldukları malların korunmasını sağlayacak, bunu yaparken Hıristiyanlığı da silah zoruyla yayabileceklerdi. Ayrıca, Kutsal Topraklardaki hakimiyet kalıcı olacak ve sömürge faaliyetleri kendi kontrollerinde devam edecekti. Önde gelen ruhban sınıfı içinde bu yanlış düşüncelere sahip olan kesim, planlarını gerçekleştirebilecek bir orduyu oluşturmak üzere işe girişti. Tapınakçılar, tam bu aşamada ortaya çıkarak hedeflenen politikanın bir numaralı savunuculuğunu yapmaya başladılar. Tüm bunlar şövalyelerin Bernard'a gitmelerinin stratejilerinin önemli bir parçası olduğunu göstermekteydi. Şövalyeler, karşılıklı menfaatleri sebebiyle istedikleri imkanları kendilerine sağlayacak tek kişinin Bernard olduğunu gayet iyi biliyorlardı.

Aziz Bernard, pek çok hedefi ve planı olan bir Kilise mensubuydu. Asillerle akrabalık bağları ve siyaset stratejileri konusundaki uzmanlığının da yardımıyla, daha gençlik çağında çok önemli mevkilere gelmişti. En sadık adamının Papa seçilmesini sağlayacak kadar büyük bir güce sahipti.

Bernard, rahiplerin savaşçı hale gelmelerinin ne denli zor olduğunun farkındaydı. Aslında buna gerek de yoktu; ona göre, Haçlı Seferi'ne katılmış mevcut savaşçıları Kilise'nin öğretilerine bağlı hale getirip kontrol altına almak daha kolay ve parlak bir plandı. Ancak, Bernard'ın karşısında bir engel duruyordu: Bu vahşi, kaba, cahil ve şiddet tutkunu adamlar, nasıl birer sadık şövalye haline geleceklerdi? Bernard, büyük bir yanılgı eseri olarak, bu cahil insanlar topluluğunun birtakım yöntemlerle terbiye edilip kontrol altına alınabileceğine kendini inandırmıştı. İmtiyaz ve bağış adı altındaki rüşvetler bu yöntemlerin başında yer alıyordu.

Tapınakçılar, Bernard'ı ve fikirlerini, önceki dönemlerden beri yakından takip etmişler ve planlarını onun üstüne kurmuşlardı. Bernard, ilk sırada Tapınakçılar olmak üzere, şövalyeleri kullanarak Kilise ordusu kurma planları yaparken, başından beri din ahlakından uzak duran Tapınakçılar da Bernard sayesinde büyük ayrıcalıklar elde etmeyi planlıyorlardı. Bu karşılıklı ilişkide, tarikat mensupları sözde dindar gözükecek, Kilise de onları her koşulda temize çıkaracaktı. Hatta, ilerleyen sayfalarda da göreceğimiz gibi, 1307 yılında, tutuklanıp bütün sapkınlıkları açıkça ortaya çıkmasına rağmen, Kilise içinde yer alan bir kısım çevreler Tapınakçıları aklamaya ve kurtarmaya çalışacaktı.