En Büyük Bir Müçtehid ve En Büyük Bir Müceddid:

En Büyük Bir Müçtehid ve En Büyük Bir Müceddid:

Peygamberimiz (sav) hadislerinde her yüzyıl başında insanlara din ahlakını ve hükümlerini anlatan, dönemin ihtiyaçlarına göre açıklamalarda bulunan bir müceddid gönderileceğini bildirmiştir. Örneğin İmam-ı Rabbani 1000. Hicri yılın müceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir. Dolayısıyla bu mübarek insan ittifakla Hicri 12. ve 13. asırlar arasındaki müceddiddir. Bediüzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi’den tam 100 sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri 1379 (Miladi 1960) yılıdır. Bediüzzaman da Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana Halid’den tam yüz sene sonra yayınlanan Risale-i Nur’un müellifi (yazarı) olması sebebiyle kendisinin de 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddid olduğunu belirtmiştir.Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin ise kendisinden sonra geleceğini -tarih vererek- bildirmiş, Hicri 14. ve 15. yüzyıllar arasındaki "müceddid"in Hz. Mehdi olacağını müjdelemiştir. Bediüzzaman bu sözünde de Hz. Mehdi için "EN BÜYÜK MÜCEDDİD ve EN BÜYÜK MÜÇTEHİD" sıfatlarını kullanmaktadır. "MÜCEDDİD" dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklayan, "MÜÇTEHİD" de ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderidir. Bu vasıftaki büyük zatlar, İslam toplumlarına örnek olmuş, yol göstermiş, zamanın kutbu olmuş önderlerdir. Bu önderlerden kimi içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile ortaya koyma) ve hüküm verme vasıflarından dolayı "mezhep önderleri" olmuşlardır; Müslümanlar da onlara uymuşlardır.İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu önderlerden olup 4 mezhebin kurucularıdır. Bütün ehl-i sünnet onların verdiği hükümlerle amel etmektedir. Bediüzzaman bu "müçtehid ve müceddid"lerin en büyüklerinin ise Hz. Mehdi olacağını ifade etmiştir. Bu da Hz. Mehdi'nin içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile ortaya koyma) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak, kendisinin de “tüm mezhepleri kaldıracağını” göstermektedir. Zira en büyük mezhep imamı olduğuna göre zaten tüm diğer mezhepleri kaldırması gerekir. Zamanında herkesin ona uyacağının bildirilmiş olması da bunu doğrulamaktadır.Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin “en büyük müceddid ve müçtehid” olduğunu söyleyerek onun tüm mezheplerin üstünde olacağını ifade etmiştir. Geçmişten günümüze pek çok İslam alimi eserlerinde bu konuya değinmişlerdir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi ise "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bilgi vermiştir:

... MEHDİ, DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK.(Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 186-187)Hüseyin Hilmi Işık ise, Saadet-i Ebediye adlı eserinde Hz. Mehdi'nin bu özelliğini şöyle haber vermiştir:

HAZRET-İ MEHDİ, AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resullulah Efendimizin (sav) soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam’la buluşacak, MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK. (H. Hilmi Işık, Saadeti Ebediye, s. 35)Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur; İmam Şafi’yi imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:

“Evvelâ: Ben Şafiî’yim...” (Emirdağ Lahikası, s. 38)... hem hususî Şafiîce ibadetime.” (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)“Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim...” (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)“Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için...” (Emirdağ Lahikası, s. 573)

Oysa ki Hz. Mehdi tüm mezhepleri kaldıracak ve tüm mezheplerin üzerinde olacaktır. Bir mezhebe bağlı olan Bediüzzaman da, bu özelliğin Hz. Mehdi'ye ait olacağını belirterek kendisinin Hz. Mehdi olmadığını açıklamıştır.Ayrıca Bediüzzaman bu sözüyle Hz. Mehdi'nin bir şahıs olduğunu bir kez daha çok açık deliller vererek ortaya koymuştur. Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin aynı zamanda hem “BİR MÜCEDDİD” hem de “BİR MÜÇTEHİD” olacağını söylemiştir. Hz. Mehdi'nin bu sıfatlarına uygun olarak “dini devrin ihtiyaçlarına göre açıklayabilmesi ve ihtiyaç olduğunda ayetlerden hüküm çıkarabilmesi, bir İslam alimi ve önderi olabilmesi” için çok açıktır ki “BİR İNSAN” olması gerekmektedir. Bir şahsı manevinin “açıklama yapabilmesi, hüküm çıkarabilmesi ya bir İslam alimi ve önderi olabilmesi” mümkün değildir. Bediüzzaman da bu özelliklerini vurgulayarak “HZ. MEHDİ'NİN BİR ŞAHIS OLDUĞUNU” ifade etmiştir.Tüm elçiler ve peygamberler gibi, Peygamberimiz (sav)’den sonra gelen ve İslam tarihinde yer alan hiçbir müceddid veya müçtehid bir şahsı manevi olarak gönderilmemiştir. Allah’ın Kuran’da bildirdiği adetullahına uygun olarak tüm müceddidler, insanları uyarıp korkutacak, onları Allah’ın rızası, rahmeti ve cennetiyle müjdeleyebilecek, onlara doğruyu yanlıştan ayıran, hidayet rehberi olabilecek “BİRER İNSAN” olarak gelmişlerdir. Örneğin Mevlana Halid-i Bağdadi ve Bediüzzaman gibi müceddidler yaşadıkları yüzyıllarda birer şahıs olarak gelmiş büyük İslam alimleridir. Bediüzzaman’ın da dikkat çektiği gibi, 1400 senedir heyecanla beklenen Hz. Mehdi de Allah’ın izniyle bu adetullaha uygun olarak müceddid ve müçtehid sıfatlarını taşıyabilecek “BİR ŞAHIS” olarak gelecektir.

Hakim:

Bediüzzaman’ın kullandığı “HAKİM” kelimesinin sözlük anlamı, "Haklı ve haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden, idare eden"dir. Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi'nin yerine getireceği görevlerinden bahsetmiş, halihazırda dağınık halde bulunan tüm İslam dünyasını birleştirip bu birlikteliğin liderliğini üstlenmenin de Hz. Mehdi'nin bu görevlerinden biri olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin, burada belirttiği “HAKİM”lik sıfatını kullanarak, tüm İslam aleminin başında olacağını ve Müslümanların meselelerine çözüm getireceğini bildirmiştir. Buna göre, Hz. Mehdi karar mekanizmasının başında olacak, onun adil hükümleri ve yönlendirmesiyle İslam dünyası idare edilecektir. Böyle bir gelişme şu ana kadar gerçekleşmemiştir. Nitekim Bediüzzaman da bu gerçeği hatırlatarak Hz. Mehdi'nin henüz gelmediğini dile getirmiş; ortaya çıktığında Hz. Mehdi'nin bu “HAKİMLİK VASFINI TAŞIMASIYLA TANINABİLECEĞİNE” dikkat çekmiştir.Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu sözüyle Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olmadığı konusuna da kesin ifadelerle açıklık getirmiştir. Bir şahsı manevinin “hakimlik” sıfatını taşıması, Müslümanların liderliğini üstlenerek adalet konusunda hüküm verebilmesi, bir topluluğu idare edebilmesi hiç şüphe yok ki imkansızdır. Tüm bunlar ancak bir insanın sahip olabileceği özelliklerdir. Yine bunlar ancak imanla, akıl, muhakeme ve vicdan kullanarak yerine getirilebilecek sorumluluklardır. Bir şahsı manevinin ise bu özelliklerin hiçbirine sahip olmadığı, dolayısıyla da hakim vasfıyla Müslümanları yönetemeyeceği son derece açık bir gerçektir. Bediüzzaman da sözlerinde bu gerçeği açıkça ifade etmiş, Hz. Mehdi'nin “BİR ŞAHIS” olduğunu açıklamıştır.