Al-i Beyt-i Nebevinin Silsile-i Nuranisine (Peygamberimiz (sav)'in Nurani Soyuna) Bağlanan:

Al-i Beyt-i Nebevinin Silsile-i Nuranisine (Peygamberimiz (sav)'in Nurani Soyuna) Bağlanan:

Bediüzzaman “AL-İ BEYT-İ NEBEVİNİN SİLSİLE-İ NURANİSİNE BAĞLANAN” sözleriyle “Hz. Mehdi'nin, Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan olan mübarek BİR ŞAHIS olduğunu” bildirmektedir. Bir şahsı manevinin belirli bir soyunun olması akla ve mantığa hiçbir şekilde uygun değildir. Ancak bir insanın peygamber soyundan geleceğinden bahsedilebilir. Bediüzzaman da bu sözüyle bu gerçeği bir kez daha vurgulayarak Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olmadığını, Peygamberimiz (sav)'in soyundan olan “BİR ŞAHIS” olduğunu ifade etmektedir.

Ehl-i Velayet (Velilerin) ve Kemalin (Kamil İman Sahiplerinin) Başına Geçecek:

Bediüzzaman, “EHL-İ VELAYET (VELİLERİN) VE EHL-İ KEMALİN (KAMİL İMAN SAHİPLERİNİN) BAŞINA GEÇECEK” sözleriyle, Hz. Mehdi'nin ortaya çıktığında, alimlerin liderliğini üstleneceğini haber vermektedir. Hz. Mehdi, Allah'ın pek çok ilim ve hikmetle nimetlendirdiği, çok üstün ahlaklı mübarek bir şahıstır. Hz. Mehdi'nin ahlakının ve imanının üstünlüğü pek çok hadiste detaylı olarak tarif edilmektedir. Bu kutlu zat, ortaya çıktığında hem devrinin müceddidi (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyici) hem de müçtehidi (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderi) olacak, dini Peygamber Efendimiz (sav) dönemindeki özüne döndürecektir. Bu üstün özellikleri nedeniyle kendisi tüm alimlerin önderi konumunda olacaktır. Kuşkusuz ki bir şahsı manevinin alimlerden, velilerden ve kamil iman sahiplerinden oluşan bir topluluğun lideri vasfını taşıması söz konusu değildir. Ancak bir insan, böyle bir liderlik görevini üstlenebilir. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu gerçeği dile getirmiş, Hz. Mehdi'nin bizzat mümin topluluğunun lideri vasfını taşıyacak üstün vasıflı “BİR ŞAHIS” olduğunu ifade etmiştir.

Al-i Beyt’ten (Peygamberimiz (sav)'in Soyundan) Muhammed Mehdi İsimli Bir Zat-ı Nurani (Nurlu Bir Şahıs):

Bediüzzaman, bu ifadesiyle Hz. Mehdi hakkında birkaç önemli bilgi birden vermektedir. Öncelikle Bediüzzaman “AL-İ BEYT’TEN” ifadesiyle bir kez daha Hz. Mehdi'nin “PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN GELEN BİR ŞAHIS OLDUĞUNU” belirtmiştir.Bunun yanı sıra “MUHAMMED MEHDİ İSİMLİ” sözleriyle Hz. Mehdi'nin ismi hakkında da bilgi vermiştir. Bediüzzaman Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak verdiği bu bilgiyle, Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olmadığını, “İSMİ İLE MÜJDELENMİŞ BİR ŞAHIS OLDUĞUNU” ifade etmiştir.Bediüzzaman “BİR ZAT-I NURANİ” ifadesiyle ise, Hz. Mehdi'nin “NURANİ BİR ZAT” olduğunu bildirmektedir. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi’nin bir şahsı manevi olduğunu vurgulamak isteseydi burada “bir zat-ı nuraniden” değil, “şahsı manevi-i nuraniden” bahsederdi. Ancak Bediüzzaman böyle bir şey söylememiş, “bir zat-ı nurani” demiştir. Ayrıca burada kullanılan “BİR” kelimesi de bu konuyu bir başka açıdan daha açıklamakta, Hz. Mehdi'nin "ŞAHIS" olduğunu ifade etmektedir. “TEK BİR KİŞİ” kelimesi de yine “birlik” ifade eden bir başka şahıs ifadesidir. Bediüzzaman burada “iki zat”, “üç zat” ya da “birileri” ifadesini kullanmamış, Hz. Mehdi'nin açıkça “tek bir zat” olduğunu belirtmiştir.Bu aynı zamanda da Bediüzzaman'ın broşürün başından bu yana Hz. Mehdi için “8. KEZ” kullandığı “TEK BİR KİŞİ” ifadesidir. Çok açıktır ki Bediüzzaman, Hz. Mehdi'den bir şahsı manevi ya da bir topluluk olarak bahsetmemektedir. İsmini, soyunu ve nurlu bir kimse olduğunu haber vererek, Hz. Mehdi'nin kutlu “BİR ZAT”, “BİR KİŞİ” olduğunu defalarca tekrarlamaktadır.

Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK ve O ZAT da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)’in soyundan) OLACAKTIR. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemi) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM’IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA’DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412)Bediüzzaman ahir zaman alametlerinin şiddetlendiği dönemde Allah’ın insanların kurtuluşuna vesile olması için Peygamberimiz (sav)'in soyundan nurani bir şahıs olan Hz. Mehdi'yi göndereceğini bildirmiş ve bu kutlu zatı geçmiş dönemlerdeki müceddidlerden ayıran özellikleri anlatmıştır: