Darwinizm Fedakarlığı Açıklayamaz

Darwinizm Fedakarlığı Açıklayamaz

Evrim teorisinin kurucusu olan Charles Darwin, evrim sürecinin temel motivasyonunun hayatta kalma içgüdüsü olduğunu öne sürmüştü. Darwin’e göre belli bir türe ait bireyler, hayatta kalma şanslarını artıran bir özellik kazandıklarında bu türün avantajı artıyordu. Bu avantajı kullanarak hayatta kalmayı başarıyor, nispeten daha çok üreyebiliyor ve sonuçta bu özelliklerini diğer türlere geçirebiliyorlardı. Bu yüzden evrimin kendini feda etmeyi değil, kendini korumayı öngörmesi gerekiyordu.82

Ancak Darwin’in sözkonusu doğal seleksiyon teorisi, karıncaların gösterdiği inanılmaz fedakarlık örneklerinin keşfedilmesiyle birlikte büyük bir darbe yedi. Bazıları Darwin henüz hayatta iken bulunan bu özellikler karşısında, evrim teorisinin bir açıklama getirmesi çok zordu. Nitekim Darwin, Origin of Species (Türlerin Kökeni) isimli kitabında bu konunun evrim teorisi için oluşturduğu güçlüğü şöyle ifade etmişti:

Öyle bir güçlük ki bana içinden çıkılmaz ve bütün teorimi tam anlamıyla öldürücü olarak görünmüştü...”83
Bu kadar açık bir itiraftan sonra teorisini kurtarmak için ortaya attığı tez ise daha da içinden çıkılmaz bir durumdaydı. Darwin’in bu çelişkili duruma getirdiği açıklamaya göre, belli gruplar içerisinde doğal seleksiyon birey seviyesinde değil, grup seviyesinde gerçekleşiyordu.

Oysa bu da ispatlanması imkansız bir iddiadan öteye gidemedi. Çünkü hiç bir somut bulguya ya da gözleme dayanmayan, sadece teoriyi kurtarmak için ortaya atılmış bir tahminden ibaretti. Hayvanlardaki fedakarlık örneklerini açıklayabilmek, Darwin’den sonra gelen evrimciler tarafından da hiç bir zaman başarılamadı.

Dolayısıyla evrim teorisinin herhangi bir metodu ile, karıncalar, termitler, arılar gibi sosyal böcekler arasında yaşanan üst seviyedeki fedakarlık örneklerini açıklamak mümkün değildir. Bir canlının kendi güvenliğini, rahatını bir kenara bırakıp, içinde yaşadığı grup üyelerinin güvenliğini ve rahatını sağlamaya çalışmasının tek bir açıklaması vardır: Grubun sahip olduğu sosyal düzen özel olarak belirlenmiş ve bu grubun her üyesine farklı görevler biçilmiştir. Grubun üyeleri de kendilerine verilen bu görevlere uygun davranır ve gerekirse bu uğurda kendilerini feda ederler. Önemli olan grubun düzenininin devamıdır; bunun için gereken fedakarlık da, bilinç ve muhakemeden yoksun böceklerin iradesiyle değil, onları yöneten üstün bir gücün dilemesiyle gerçekleşebilir. Bu benzeri olmayan gücün sahibi Allah'tır. Allah herşeye güç yetiren Rabbimiz'dir.

Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 17)

Bediüzzaman Said Nursi, iman hakikatlerinin önemi konusuna eserlerinde çok yoğun bir biçimde yer vermiştir. Kainatın ve canlıların yaratılışındaki iman delillerine dikkat çekmiş, var olan herşeyin Yüce Allah'ın üstün kudretini sergileyen birer delil olduğunu söylemiştir. Bediüzzaman'ın iman hakikatleriyle ilgili bazı ifadeleri şöyledir:

Madem muntazam bir fiil failsiz olmaz. Manidar bir kitap katipsiz olmaz. Sanatlı bir nakış nakkaşsız olmaz... Elbette şu kainatı dolduran ef'al-i hakimanenin (hükmeden işlerin) bir faili ve yeryüzünün mevsim bemevsim tazelenen hayret-feza nukuşlarının (hayret veren nakışlar), manidar mektubatının bir katibi, bir nakkaşı vardır. (Şaban Döğen, Risale-i Nur'dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 162. (Sözler, s. 601)


82 The Insects, by Peter Farb and the Editors of Time-Life Books, sf.170
83 Bert Hölldobler-Edward O.Wilson, The Ants, Harvard University Press, 1990, sf.181