İddia 2 ve Açıklaması

İddia 2 ve Açıklaması

Önceki bölümlerinde detaylı olarak incelediğimiz gibi Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmesi, Hz. İsa (as)'ın ölmemiş olduğunu gösteren önemli delillerden biridir. Ancak, bu konu bazı kimseler tarafından yanlış yorumlanmaktadır. Bu yanlış yorumların temelinde, söz konusu kimselerin Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesini bizim bağımlı olduğumuz zaman ve mekan kavramları ile değerlendirmeye kalkışmaları yer almaktadır. Bu da, onların Hz. İsa (as)'ın fiziksel olarak bilinen anlamda gökyüzünde olduğu gibi sapkın bir kanaate kapılmalarına, bu kanaatleri nedeniyle de Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltildiği gerçeğini tamamen reddetmelerine sebep olmaktadır. Oysa, bu son derece yanlış bir düşüncedir. Öncelikle, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmesi ile kasıt, Hz. İsa (as)'ın bilinen anlamda gökyüzünde yaşamaya başlaması değildir. Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesinden kasıt, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı zamandan ve mekandan bağımsız ayrı bir boyuta almasıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)

İnsanlar zaman ve mekanla sınırlı bir boyutta yaşarlar ve yalnızca bu boyutun sınırları içerisinde, Allah'ın takdir ettiği kadarıyla ve O'nun dilediği şekilde, olayları algılar ve kavrarlar. Ancak Kuran'ın pek çok ayetinde, insanların bildikleri boyutların dışında boyutların da var olduğu bildirilmiştir. Örneğin melekler ve cinler, bizim bildiğimiz ve algılayabildiğimiz boyutun dışında bir boyuttadırlar. Ve Rabbimiz dilediği takdirde, melekler ve cinler kendilerinin bulunduğu boyuttan insanların bulunduğu boyuta geçebilmektedirler. Kuran'da, diğer boyutların varlığına işaret eden ayetler incelendiğinde bu konu daha iyi anlaşılacaktır.

1. Allah Alemlerin Rabbidir

Allah'ın Kuran'da bildirilen sıfatlarından biri de "alemlerin Rabbi" olmasıdır. Bu, insanların bildiği ve yaşadığı dışında başka alemlerin de olduğuna işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Allah, bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz, kavrayabildiğimiz ve kavrayamadığımız tüm alemlerin Yaratıcısı ve Rabbi'dir. Kuran'da "alemlerin Rabbi" ifadesinin yer aldığı bazı ayetler şu şekildedir:

Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. (Şuara Suresi, 109)

Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. (Şuara Suresi, 192)

Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir. (Neml Suresi, 8)

Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi. (Kasas Suresi, 30)

Kendisinde şüphe olmayan bu Kitab'ın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır. (Secde Suresi, 2)

Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "alemlerin Rabbine hamd olsun" denilmiştir. (Zümer Suresi, 75)

2. Şehitler İnsanların Bilmediği Bir Boyutta Yaşamaktadırlar

Kuran'da, insanların bildiği boyutun dışında başka boyutların olduğuna işaret eden ayetlerden bir diğeri de şehitlerin makamının ve konumunun bildirildiği ayetlerdir. Bu ayetlerden birinde şu şekilde buyurulmaktadır:

Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. (Bakara Suresi, 154)Allah, şehit olanları -dünyada bilinen anlamıyla ölmüş görünmelerine rağmen- ölüler olarak adlandırmamamızı bildirmiştir. Ayette, şehitlerin ölü değil diri oldukları, ancak bunun ne şekilde olduğunun insanlar tarafından tam anlamıyla kavranamayacağı haber verilmiştir. Ayette bildirilen "... Fakat siz şuurunda değilsiniz." ifadesi de, insanların bu konumu bilmediklerinin ve dünya koşullarında anlayamayacaklarının işaretidir. (En doğrusunu Allah bilir.) Şehitlerin konumunu bildiren başka ayetlerde ise, zaman ve mekanın olmadığı, daha farklı bir boyutta Allah'ın onlar için yaşam takdir ettiği şu şekilde bildirilmektedir:

Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.   Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (Al-i İmran Suresi, 169-171)Görüldüğü gibi şehitler, insanlar tarafından bilinmeyen bir boyutta yaşamaktadırlar. O boyutta rızıklanmakta, sevinç duymakta, kendilerinden sonra gelenlere müjde vermek istemektedirler. Bu durumda özünü kavrayamadıkları için Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmiş olmasıyla ilgili yersiz şüphe ve tereddüte kapılanların, şehitlerin yaşatıldıkları boyuttan da şüphe duymaları gerekir. Oysa, bundan şüphe duymayı gerektirecek hiçbir delilleri yoktur. Öte yandan, tıpkı şehitlerin, meleklerin, cinlerin olduğu gibi Hz. İsa (as)'ın da insanların bildiğinden farklı bir boyutta yaşadığının ve Allah dilediğinde, tekrar yeryüzüne döneceğinin onlarca açık delili vardır. Allah Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına almıştır ve Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, tekrar yeryüzüne –zaman ve mekanın olduğu boyuta- dönecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)


3. Melekler Bulundukları Boyuttan Yeryüzüne İnmekte ve Tekrar Allah Katına Çıkmaktadırlar
Meleklerin varlığına inanmak, imanın temel esaslarından biridir. Allah, Kuran'da meleklerle ilgili çeşitli bilgiler vermiştir. Melekler, sürekli Allah'ı anıp yücelten, Rabbimiz'in kendileri için belirlediği görevi tam ve eksiksiz olarak yerine getiren, Allah'a gönülden teslim olmuş varlıklardır. İnsanların bildiği zaman ve mekan boyutundan farklı bir boyutta yaşarlar. Meleklerin yaşadığı boyutun, bizim bildiğimiz kavramların dışında olduğuna işaret eden bir ayet şu şekildedir:

(Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır. Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 3-4)Ayette bildirilen "elli bin yıl olan bir gün" ifadesi, meleklerin bizim sınırlı olduğumuz zaman kavramı ile sınırlı olmadıklarını göstermektedir. Ayrıca insanın bildiği zaman kavramının ötesinde bir yaşam daha olduğunun ve bu yaşamın dünyadakine benzer bir zaman veya mekan kavramına bağımlı olmadığının delillerinden biridir. Hz. İsa (as)'ın da böyle bir boyutta yaşıyor olması mümkündür. (En doğrusunu Allah bilir.)Meleklerin, Allah'ın dilediği vakitte takdir ettiği bir iş için dünyaya geliyor olmaları ise, diğer boyutlardan bizim boyutumuza geçişin Rabbimiz'in izin vermesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. Kuran'da meleklerin, kimi zaman Allah'ın insanlara vahyini iletmek, kimi zaman da müminlere yardım etmek ve onlara destek olmak için Allah'ın izniyle yeryüzüne indikleri bildirilmektedir:

Sen müminlere: "Rabbiniz'in size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?" diyordun. (Al-i İmran Suresi, 124)

Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: "Ben'den başka İlah yoktur, şu halde Ben'den korkup-sakının" diye uyarın. (Nahl Suresi, 2)Bir başka ayette ise meleklerin Allah'ın takdir edeceği farklı görevler için de yeryüzüne inebildikleri haber verilmiştir:

Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (Kadir Suresi, 4)Ayrıca, Kuran'da Hz. İbrahim'e ve Hz. Lut'a meleklerin elçiler olarak gelip kavimlerine gelecek azabı haber verdikleri; Hz. Zekeriya'ya gelip onu bir çocuk ile müjdeledikleri; Hz. Meryem'e gelip kendisinin seçkin kılındığını ve Hz. İsa (as)'ın doğumunu haber verdikleri bildirilmektedir. Kuran-ı Kerim'in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e Cebrail aracılığı ile vahyedilişi ve Efendimiz (sav)'in Cebrail'i görüşü ise şu şekilde anlatılmaktadır:

Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir. (Ki o,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu. O, en yüksek bir ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı. Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız? Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. (Necm Suresi, 5-18)
Tüm bu deliller, Allah'ın gücünü ve kudretini gereği gibi takdir edemedikleri için Hz. İsa (as)'ın ölmediği ve yeryüzüne geri döneceği gerçeğini reddetmeye çalışan kimselerin, büyük bir yanılgı içinde olduklarının göstergesidir. Unutmamak gerekir ki, Allah üstün güç ve kudret sahibi, herşeye kadir olandır. Dilediğini dilediği şekilde yaratır. İlmi sonsuzdur. İnsanın sahibi olduğu her türlü bilgi ise, Allah'ın takdir ettiği kadarıyla sınırlıdır. İnsan bir olayı, bu olayın ne şekilde gerçekleştiğini ve hikmetlerini ancak Allah'ın dilediği ölçüde kavrayabilir. Hz. İsa (as)'ın inkarcılardan kurtarılıp Allah Katına alınması da, insanların ne şekilde meydana geldiğini tam olarak kavrayamadıkları olaylardan biri olabilir. İnkar edenler Hz. İsa (as)'ı öldürmek için geldiklerinde büyük bir mucize gerçekleşmiştir. Mucizeler, iman edenlerin imanlarını güçlendiren, iman etmeyen bazı insanların imanlarına vesile olan harikalardır. Müminler şahit oldukları her mucizede, Allah'a yönelip döner, O'nun üstün gücünü tesbih ederler. Allah'a duydukları saygı dolu korku, içli sevgi daha da güçlenir, şevkleri ve heyecanları artar. Hz. İsa (as)'ın inkarcıların tuzaklarından korunup, bedeni ve ruhuyla birlikte bu boyuttan ayrılması da, müminlere heyecan veren mucizelerden biridir. Allah'ın belirlediği süre geldiğinde, büyük bir mucize daha gerçekleşecek ve Hz. İsa dünyaya geri dönecektir. Bu gerçek, ayetlerle ve hadislerle müjdelenmiştir ve tüm iman edenlerin üzerinde düşünmesi gereken bir harikadır.
Görüldüğü gibi melekler, Allah'ın dilemesiyle çeşitli dönemlerde yeryüzüne inmekte ve tekrar Allah Katına çıkmaktadırlar. Ancak onların Allah Katına çıkıyor olmaları, elbette dünyada bizim bildiğimiz kavramlara göre yok olmaları anlamına gelmemektedir. Sadece başka bir boyuta geçmekte, bizim kavrayışımız dışında yaşamlarına devam etmektedirler. Benzer bir şekilde Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alınmış olması da, öldüğü anlamına gelmez. Nitekim, pek çok ayette Hz. İsa (as)'ın ölmediği açık olarak bildirilmekte, hadislerle de bu gerçek bir kez daha teyid edilmektedir. Hz. İsa da bizim kavrayamadığımız bir boyutta diridir. Ayrıca, meleklerin iki boyut arasında, Allah'ın dilemesiyle, hareket ediyor olmaları, Rabbimiz dilediği takdirde bunun çok kolay olduğunu göstermektedir. Hz. İsa da, Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, yeryüzüne geri dönecek ve Rabbimiz'in elçisi olarak insanları gerçek din ahlakına davet edecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Kuran'da Yer Alan Diğer İşari Anlatımlar

Bu konunun başında da belirttiğimiz gibi, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmiş olmasını kavrayamayan kimselerin yaptıkları en önemli hatalardan biri Allah'ın zamandan ve mekandan münezzeh olduğu gerçeğini gereği gibi düşünmemeleridir. Oysa Kuran'da önceki satırlarda yer verdiğimiz gibi, insanların bildiği ve şahit olduğu boyutlar dışında boyutların olduğuna dair pek çok delil vardır. Bazı ayetlerde ise işari anlatımlar yer almaktadır. Bu işari anlatımlar da, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükselişi konusunun Kuran'daki delillerini anlamak açısından önemlidir. Örneğin, Bakara Suresi'nin 210. ayetinde Rabbimiz, "bütün işlerin Kendisi'ne döndürüldüğünü" bildirmektedir:

Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner. (Bakara Suresi, 210)Bir başka ayette ise, tüm işlerin insanların zaman kavramına göre "bin yıl süreli bir günde" Allah'a yükseldiği haber verilir:

Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde Suresi, 5)Bu ayetlerde bildirilen "tüm işlerin Allah'a dönüyor" olması, Allah'ın zamandan ve mekandan münezzeh olduğu gerçeğinin delillerinden biridir. Allah, kainatta olan tüm olayları, en ince ayrıntısına kadar bilendir. Açıkça yapılan bir iş de gizlice gerçekleştirildiği düşünülen bir hareket de dahil olmak üzere hiçbir şey Rabbimiz'den saklı kalmaz. Söz konusu ayetlerde "bütün işler Allah'a döner" mealindeki ifadelerle bu gerçeğe işaret edilmektedir. Bir diğer ayette ise, Hz. Muhammed (sav)'le birlikte hicret eden müminlerin durumu haber verilirken, şöyle buyurulmaktadır:

... Allah'a ve Resulü'ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür... (Nisa Suresi, 100)Bu ayette geçen "Allah'a hicret eden" ifadesi de, Rabbimiz'in mekandan münezzeh olduğunu bildiren işari anlamlardan biridir. Müşriklerin ve inkar edenlerin baskısı nedeniyle yurtlarından çıkan ve Hz. Muhammed (sav)'le birlikte hicret eden müminler elbette, zaman ve mekan kavramlarıyla sınırlı olarak düşündüğümüz manada Allah'a hicret etmemişlerdir. Bu ayette de işari manada bir anlatım vardır. Salih müminlerin Allah'ın rızası ve rahmetini umarak yurtlarından çıkıp, Peygamber Efendimiz (sav)'e itaat ederek başka bir yerleşim yerine hicret etmeleri haber verilmektedir.Aynı şekilde, Hz. İbrahim'in Kuran'da bildirilen "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir." (Saffat Suresi, 99) ayeti de, Hz. İbrahim'in hicretine işaret etmektedir.Ayrıca Kuran'da, insanların bildiği zaman, uyku ve ölüm kavramının dışında, uyutulan veya öldürülen sonra da yeniden diriltilen insanlardan bahsedilmektedir. Bunlardan biri, yüzyıl ölü bırakıldıktan sonra diriltildiği bildirilen kimsedir. Diğeri ise, uzun yıllar uyuduktan sonra uyandırılan Kehf Ehli'dir.

Yüzyıl Sonra Diriltilen Adam

Yüzyıl ölü bırakıldıktan sonra diriltilen adamın durumu ayette şöyle haber verilir:

Ya da altı üstüne gelmiş ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah onu yüzyıl ölü bıraktı sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi.    (Allah ona:) "Hayır yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 259)Allah, dilediğini dilediği surette yaratan, herşeye kadir olandır. Ayette haber verilen adamın durumu bu gerçeğin örneklerinden biridir. Zaman ve mekan kavramlarından münezzeh olan Rabbimiz, dilediği takdirde insanları da bilinen zaman ve mekan kavramlarının dışına çıkarabilir, onlara olağanüstü durumlar yaşatabilir. Hiç şüphesiz bu, Allah için çok kolaydır. Zamanla ve mekanla sınırlı olan insandır. Rabbimiz ise zamandan, mekandan, her türlü eksiklik ve noksanlıktan münezzeh olan, istediğini dilediği şekilde yaratandır. Allah'ın "ol" demesi bir işin gerçekleşmesi için yeterlidir. Bu gerçek, ayetlerde şöyle haber verilir:

Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen oluverir. (Nahl Suresi, 40)

Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 68)

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

Kehf Ehli'nin Yıllar Sonra Uyandırılmaları

Konuya işaret eden diğer bir örnek ise Kehf Suresi'ndeki "Ashab-ı Kehf" kıssasındadır.Allah Kehf Suresi'nde, din ahlakına karşı olan hükümdarın zulmünden korunmak için mağaraya sığınan bir grup gencin haberlerini bildirmektedir. Bu kıssada onların uzun yıllar uyuduktan sonra tekrar uyandırıldıkları anlatılmaktadır. Ayetler şöyledir:O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki: "Rabbimiz Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf Suresi, 10-11)

Sen onları uyanık sanırsın oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın onlardan içini korku kaplardı. Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 18-19)Kuran'da gençlerin mağarada kaç yıl kaldıkları haber verilmemiştir. Ayette bildirilen "yıllar yılı kaldılar" ifadesi, bu sürenin çok kısa olmadığına işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Ayrıca ayette, insanların Kehf Ehli'nin mağarada kalış süresiyle ilgili olarak yaptıkları tahminin 309 yıl olduğu bildirilmektedir. Bu da oldukça uzun bir süre mağarada kaldıklarının bir diğer işaretidir:

Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir Velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi, 25-26)Dünya şartlarına göre insanların böylesine uzun bir süre uyumaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu ayette bildirilen uyku bizim bildiğimiz anlamda bir uykuya değil, Kehf Ehli'nin zaman ve mekanın olmadığı farklı bir boyuta alınmalarına ve yeniden dünyaya gönderilmelerine işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)Tıpkı uykudan uyanan insanlar gibi bu kişiler de yeniden hayata dönmüşlerdir. Benzer bir şekilde, Hz. İsa da zamanı geldiğinde tekrar dünya üzerinde yaşamaya dönecek, Allah'ın ona bahşettiği şerefli sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, "Dedi ki: "Orada (dünyada) yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (Araf Suresi, 25) hükmünün bir gereği her insan gibi dünyada ölecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)