Giriş: Türkiye'yi Bölmek İsteyenler Bu Satırları Dikkatli Okusunlar
Türkiye'nin Güneydoğusunda kirli bir oyun oynanıyor. Bu oyunun amacı, önce Güneydoğu'yu, ardından Türkiye'yi ve en son olarak da tüm dünyayı komünist yapabilmek. Şu anda "PKK ile masaya oturalım" veya "Güneydoğu'da PKK'ya toprak verelim" şeklinde çıkan çatlak sesler, bilerek veya bilmeyerek aynı amaca hizmet ediyor: Komünist bir dünya devleti...
İnsanların çok büyük bir bölümü bu ciddi tehlikenin farkında bile değiller. Kendilerince, toprak verilirse, PKK ile masaya oturulur, Öcalan ikna edilirse Türk topraklarında terörizmin sona ereceğini sanıyorlar. Bölünme taraftarlarının bir kısmını ise eski komünistler oluşturuyor. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu yıllar içinde çizgilerini değiştirmiş göründüler, dikkat çekmemeye çalıştılar. Ancak komünizmin en ateşli savunucuları olarak gizliden gizliye propagandalarını yürüttüler, hala da yürütmeye devam ediyorlar. Onların "en iyi çözüm toprak vermek" telkinleri sistematik olarak yaygınlaştırılmaya, bu sinsi fikir, insanlara makul gösterilmeye çalışılıyor. Halkımıza, "tek çözüm bu kaldı" hipnozu uygulanıyor. Bunu yaparak, Kürt kardeşlerimizi de, bütün Türkiye'yi de kendilerince felakete sürüklemeyi planlıyorlar. Bu tehlikeli oyunu yumuşak bir dille, ince telkinlerle, "mağduruz, eziliyoruz, kurtuluşumuz bu" maskesi altında göz göre göre oynuyorlar. 20. yüzyılda dünyaya acı, kargaşa ve zulüm getiren komünizm felaketini ve vahşetini daha da vahşi bir şekilde yaşatmaya çalışıyorlar.
Bu kitabın amacı; komünist bir terör örgütü olan PKK'nın asıl niyetini, Kürt kardeşlerimize yönelik oynanan oyunu ve ülkemizin bölünmesinden yana olanların çarpık fikir yapılarını deşifre edebilmektir. Burada bilinmesi gereken bir nokta daha vardır. Bölücü terör örgütü, Kürt milliyetçiliği üzerine kurulmuş terörist bir gruptan ibaret değildir. PKK; KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİ KENDİ ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA KULLANAN DARWINİST, KOMÜNİST, STALINİST VE LENINİST BİR YAPILANMADIR.
Stalinist Kominist Hayali Kürdistan Haritası |
Bu gerçeğin farkında olmak, PKK hakkında bilinenler ve PKK'ya yönelik alınması gereken tedbirler konusunda tamamen farklı bir bakış açısı getirir. Ülkemizin güneydoğusunda yaşanan bu terör sorununu Türkiye'yi parçalayarak çözebileceklerini sananlar ve "toprak verelim kurtulalım" diyenler, bu kitabı okuduklarında ne kadar büyük bir bela ile karşı karşıya olduklarını çok daha iyi anlayacaklardır.
Bu büyük belanın detaylarını anlatmadan önce:
PKK şunu bilmelidir!
PKK terör örgütü şunu bilmelidir: Komünistlere verecek bir karış dahi toprağımız yoktur! |
Ülkemizin güneydoğusunda komünist bir ayaklanmaya asla müsaade etmeyiz ve PKK'ya bir avuç toprak dahi kesinlikle vermeyiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün açıkça belirttiği gibi "Komünizm, Türk dünyasının en büyük düşmanıdır. Bu nedenle her görüldüğü yerde ezilmelidir" ilkesine uyar ve komünizmin ülkemize girmesine asla izin vermeyiz.
"Toprak verelim, kurtulalım" diyerek komünistlere yol açmaya çalışanlar şunu bilmelidirler:
Toprak verilmesi Türkiye'yi huzura erdirmez, tam tersine çok büyük bir felaketin içine sürükler. Türk Milleti olarak bizim, şehit vermede bir sorunumuz yoktur ve ayrıca bir parça toprak dahi verilmesine iznimiz de yoktur. Böyle bir ihtimal söz konusu bile değildir.
Halkımız da şunu bilmelidir:
Bu Vatan'dan verilecek bir avuç toprak, necip Türk Milletinin bütün haysiyetini, şerefini, onurunu, asaletini, gücünü, varlığını, namusunu yok etmek demektir. BU, ASLA OLMAYACAKTIR. Bizim PKK ile tek bir anlaşmamız vardır. Bu anlaşmanın temeli, Atatürk'ün şu eşsiz sözleridir:
Terörün bitmesi için kesin çözüm, terörün fikri zeminin ortadan kalkmasıdır. Bu da anti Darwinist anti materyalist bilimsel çalışmayla olur. |
"Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Türk'ün haysiyeti, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. BÖYLE BİR MİLLET ESİR YAŞAMAKTANSA MAHVOLSUN EVLADIR. Binaenaleyh, YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM!" Kemal Atatürk
Bölücü terör örgütü PKK ve ülkemizin doğusunda yer edinmeye çalışan komünizmi alttan alta destekleyenler, öncelikle Vatan’ı asla böldürmeyeceğimizi bilmelidirler. Bilmeleri gereken ikinci önemli nokta ise; ne Türkiye'de ne de dünyada komünizme asla izin vermeyecek olduğumuzdur. Bu kitap ile halkımıza, komünizmle tek etkili mücadele metodu gösterilmektedir. Bu bir ilmi mücadeledir ve anti-Darwinist propaganda ile gerçekleştirilecektir. ANTİ-DARWINİST PROPAGANDA İSE, TÜM KOMÜNİSTLERİN KORKULU RÜYASIDIR. İŞTE BU İLMİ MÜCADELE, ALLAH'IN İZNİYLE, KOMÜNİZMİ DÜNYADAN SİLİP YOK EDECEKTİR.
Terörün bitmesi, örgütün Marksist Leninist ideolojiyi tam anlamıyla terk etmesiyle mümkündür
PKK terör örgütünün silah bırakmasına yönelik olarak devletimiz ve hükümetimizin kararlılıkla devam ettirdiği 'Çözüm Süreci' şu ana kadar başarılı bir şekilde yürütülmektedir. Sayın Başbakan Erdoğan'ın en baştan itibaren ve özellikle de son dönemlerde konuşmalarında ısrarlı ve kararlı bir şekilde "tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" vurgusunu yapıyor olması ve bu vurguya yönelik itirazların gelmemesi milletimizin güvenini artıran çok önemli ve yerinde açıklamalardır. Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin akılcı, ferasetli ve bölünmeye karşı dirayetli tutumu, aynı zamanda Başbakanımızın vicdanının da güzel bir tecellisidir. Şu an itibarıyla PKK terör örgütünün geçtiğimiz dönemlere nazaran gözle görülür bir şekilde eylemsizlik içinde olması da bu girişimin başarısına olan inancı arttırmaktadır.
Ancak bu dönemde Öcalan'ın basına yansıyan bazı sözlerinin PKK'nın ve Öcalan’ın fikirlerinde bir değişim olmadığını da göstermesi açısından önemlidir.
Kamuoyuna "İmralı Zabıtları" olarak yansıyan ve Abdullah Öcalan'la BDP milletvekilleri arasında geçen diyaloglarda Öcalan’ın terörü kendince meşru gösteren, ülkeyi kan gölüne çevirmekten çekinmeyen düşünce yapısından ve sapkın Stalinist felsefesinden vaz geçmediği açıkça görülmektedir.
Öcalan’ın bu zabıtlara geçen ifadeleri:
◉ "Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz. Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var."
◉ "Bunu yapmazlarsa daha da gelişkin bir gündemle karşılaşırlar."
◉ "Başarılı olursam, ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız’."
◉ "Bizim sınıf ve halk savaşımızın ne kadar amansız olduğunu bilmiyordu."
◉ "Kürtler mutlaka bir öz savunma gücü oluşturmalı."
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Öcalan, uygun zemin ve şartlar bölücü terör örgütü PKK lehine olgunlaştığı taktirde teröre, bölgesel Stalinist ayaklanmaya ve bölünme için şiddette tekrardan geri dönmeyi düşünmektedir.
Öcalan diğer yandan, Yargıtay'ın terör örgütü olarak kabul ettiği KCK yapılanması kullanılarak, PKK'lı teröristlerin geri çekildiği bölge ve alanlarda yeniden örgütsel yapılanmaya gidileceğini, PKK'nın boşalttığı bölgelere daha çok sayıda yeni örgüt militanı yerleştirileceğini belirtmiştir. Bununla birlikte Öcalan PKK güçlerinin zaten yurt dışında olduğunu, gerektiğinde bu güçlerin ülke içine girerek bir iç savaş başlatacağı düşüncesini de dile getirmektedir.
Öcalan sözleri içinde, KCK tarafından oluşturulduğu iddia edilen sözde paralel devletin silahlı gücü olan 'öz savunma gücü'ne de özellikle vurgu yapmıştır. Öz savunma güçleri olarak adlandırılan ve sözde bir PKK Devleti kurulmasına destek vermek amaçlı, bölge halkını savaşa hazır hale getirmeye yönelik kurulmuş bu illegal yapılanmalar, Öcalan tarafından özellikle üstünde durulması talimatıyla örgüte iletilmektedir.
Özetlemek gerekirse;
1. Halk ve sınıf savaşından, Türk solunu temsil ettiğinden, Dev Genç çizgisini koruduğundan bahseden Öcalan, kendi hakkında Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vermiş olduğu "Marksist Leninist temelde bir devlet kurma" tespitindeki fikrinden vazgeçmediğini göstermekte,
2. Silahlı bir ayaklanma için silahlı terörist güçlerin temin ve tesisine çalışılması talimatını vermekte,
3. Örgütün Marksist Leninist propagandasının daha da büyütülerek tabana yayılmasını, örgüt militan sayısının çokça arttırılmasını emretmekte,
4. Bölge insanının bir iç savaşa hazır olmasına yönelik hazır edilmesini istemektedir.
Tüm bunların yanında, Abdullah Öcalan'ın federasyon ve özerklik düşüncesinde de pek bir değişiklik olmadığı basında yer alan notlardan anlaşılmaktadır:
"Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir."
"Tavrımız şu olacaktır, ana ilke olursa biz kullanırız. Siz ister yasa çıkartın, ister çıkartmayın. İspanya’nın bütünlüğü içinde milliyetler ve bölgelerin demokratik hakları ve dayanışmaları garanti edilir. Dün yine tartıştık. Tarihsel ve kültürel kimlikler miras zenginliğimizdir. Kendilerini özgürce ifade etmeliler, ki bu örgütlenme ve yönetmeyi de içerir ve yaşamaları bir haktır ve garanti edilir."
Öcalan ve BDP'liler tarafından İspanya örneğinin özellikle dile getirilmesinin nedeni, İspanya'nın Bask Bölgesine verilen özerkliğin İspanyol anayasasında üniter yapıyı bozmayacağının ve özerk yapının anayasal güvence altında olduğunun belirtilmesi nedeniyledir. Oysa İspanya'da durum hiç de arzu edildiği gibi devam etmemektedir.
İspanya'da şu an 17 tane özerk topluluk ve 2 tane özerk şehir bulunmaktadır. İspanya'nın kuzey doğusunda yer alan ve yıllardır kendilerince bağımsızlık mücadelesi veren Katalonya özerk bölgesi ise, ekonominin zaten dibe vurduğu, işsizliğin yüzde 25'e ulaştığı bir zamanda Madrid yönetiminden bağımsız bir ekonomik güce erişmek ve bir takım yasal değişiklikler istemektedir. Katalan yöneticiler 'Eğer statü değişikliğini İspanya hukuku içinde yapamadığımız takdirde, bunu yerel Katalan hukuku içinde yapmanın yollarını araştıracağız' diyerek bölünmenin sinyallerini vermiştir. Örgütledikleri 1,5 milyon kişi de 11 Eylül 2012'de Barcelona sokaklarında bağımsızlık isteyerek "Katalonya, yeni Avrupa devleti" şeklindeki sloganlarla gösteri yürüyüşü yapmıştır.
Almanya'da yayımlanan Der Spiegel dergisinde bu konuya değinen Fiona Ehlers, Hans Hoyng, Christoph Schult ve Helene Zuber imzalı incelemede, “Borç krizi Avrupalı ayrılıkçıları güçlendiriyor” tespitinde bulunulmuştur.
Şunu da unutmamak gerekir ki, PKK Marksist Leninist bir terör örgütüdür ve propaganda ile güç kazanmıştır. Halen de dağa çıkarılan gençler öncelikle, sözde akademilerde, aylarca fikri eğitime tabi tutulmakta, Marksist Leninist ideolojiyi benimsedikten sonra, “bu ideolojiye dayalı bağımsız bir Kürdistan kurmak” hedefiyle eline silahı almaktadır. Bölgede herhangi bir şekilde özerklik elde etmeleri durumunda, Kürt halkı üzerinde ideolojilerinin gereği olan Marksist Leninist Stalinist bir baskı sistemi oluşturacakları da açıktır. İlk dönemlerinde maddi, askeri ve siyasi desteği merkezden alarak güçlenmeyi hayal eden terör örgütü daha sonra bu özerkliği bağımsız komünist Kürdistan devletine taşımayı planlamaktadır. Bu plan sadece Kürt vatandaşlarımız için değil tüm Ortadoğu için çok kanlı bir sürece dönüşecek son derece tehlikeli bir plandır. Dolayısıyla bütün bu görüşme süreci içinde bu tehlikelerin sürekli göz önünde bulundurulması hayatidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin inanç ve idealinde Türk İslam Birliği'nin kurulması zarureti, Devletimiz için asla vazgeçilmeyecek bir ülküdür. Bu ideal çerçevesinde parçalara ayrılmak, bölünmek bir yana bütünleşmek, güçlenmek ve Avrupa Birliği modelli büyük bir birlik kurarak büyümek tek hedeftir. Bu hedefin gerçekleşmesiyle sadece Kürtler değil Türkler, Lazlar, Abhazlar, Çerkesler yani bu vatanın bütününü oluşturan Türk Milleti ve tüm bölge insanı gerçek huzura, barışa, rahata ve konfora ulaşacaktır.
Öcalan’a tebliğ yapılır mı?
Hz. İbrahim (as) Nemrut’a tebliğ yaptı. Nemrut’tur diye bırakmadı. Hz. Musa (as) Firavun’u Firavun diye bırakmadı. Allah'ın emrini yerine getirdi, tebliğ yaptı.
Peygamberimiz (sav), Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi, kendi asrının deccallerine tebliğ yaptı.
Hz. Mehdi (as) da kendi asrında yaşayan, sayıları 30’un üzerindeki bütün deccalleri imana davet edecektir. Allah'ın Kuran’da bildirdiği ve her Müslümanı sorumlu kıldığı tebliğ yapma; “Emri bil Maruf Nehyi anil Münker” yani “iyiliği emredip kötülükten sakındırma” görevini yerine getirecektir.
Abdullah Öcalan’a da tebliğ yapılması, imana davet edilmesi, Kuran ahlakının bir gereğidir. Abdullah Öcalan gibi asrın deccallerine tebliğ yapılmaması olmaz. Mutlaka yapılacaktır, çünkü bu Kuran'ın emri gereğidir. Tebliği kabul eder ya da etmez. Ama Kuran'ın hükmü budur.
Sayın Adnan Oktar’ın da, bir Mehdi öncüsü olarak, Abdullah Öcalan’a Yaratılış Atlası göndermesi, Öcalan ve PKK’yı komünizm inancından vazgeçip İttihad-ı İslam’ı savunmaya, İslam'a, Kuran'a ve tevbe etmeye çağırması da yine Kuran’ın bu emri gereğidir.
“Firavun’a, Nemrud’a nasıl tebliğ yapılır? Ebu Cehil’e, Ebu Leheb’e tebliğ yapılır mı? Asrın deccallerine tebliğ yapılır mı” demek Kuran'ın ruhuna aykırıdır.
Kuran bilgisi olmayan insanlar, Allah'ın bildirdiği Kuran'ın bu yöntemini garip karşılıyorlar. Ancak doğru olan Kuran'a uymaktır.
"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar." (Taha Suresi, 43-44)
Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. (Araf Suresi, 103)
Sayın Adnan Oktar’ın A9 TV’de yayınlanan yorumları - 1
PKK, silahlı eylemin netice verdiğini düşünüyor ve Türkiye’yi rahatlıkla bölebileceğine inanıyor. Türkiye’yi asla böldürtmeyiz
ADNAN OKTAR: PKK, Güneydoğu’da iyi bir yapılanma yaptıklarını, geniş halk kitlelerine ulaştıklarını düşünüyor. Seçimle de Marksist düşünceyi iktidara getirebileceklerini yani seçimle Türkiye’yi bölebileceklerini düşünüyorlar. Bir referandumla bölünme kararı alabileceklerine inanıyorlar şu an. Dolayısıyla da Marksist, Stalinist bir partinin halk oyuyla rahatça iktidara gelebileceğini düşünüyorlar. Yani silahlı eylemin netice verdiğini, sonuçlandığını ve sonuçlanmasa da sonuçlandıracak şekilde tırmandırabileceklerini ima ederek yol almaya gayret ediyorlar. Kürtler bizim canımız. Komünistlere teslim etmeyiz ne vatanı, ne vatandaşları. Bunu unutacaklar. Milim santim toprak vermeyiz. (11 Ocak 2013; A9 TV)
PKK’nın kurulması, İddia Edilen Ergenekon Terör Örgütü’nün bir oyunudur
ADNAN OKTAR: Bazı çevreler Öcalan'ı sözde “Türkiye’yi kurtaran adam” gibi göstermeye çalışıyorlar. Güya bizleri belalardan, terörden, anarşiden kurtaran büyük bir kahraman. “Devlet kurtaramaz sizi, Öcalan kurtarır; yani ordudan, polisten daha güçlüdür. O kadar iyidir ki, o kadar mübarektir ki sizin onun kıymetini iyi bilmeniz gerekir” imajını vermeye çalışıyorlar. Bu çok korkunç bir şey.
Adam azılı katil. Gözü dönmüş bir katil, on binlerce askerimizin polisimizin şehit olmasına sebep olmuş biri. Bunu bize niye anlatıyorlar anlamıyorum. Nedir amaçları? Bir kere millet olarak bizim o adamla ilgili kanaatimiz hiçbir şekilde değişmez. Müebbet hapistir cezası. Normalde asılacaktı, müebbet hapse çevrildi. Eziyet edilsin, canı yakılsın demiyoruz, herkese ne yapılıyorsa ona da aynısı olsun. Kuran okusun, ayet ezberlesin, bilgisini arttırsın, Allah'a tevbe etsin, namazını kılsın, ahirete hazırlansın. Asıl ahirette cevabını verecek. On binlerce şehidimizin hesabını ahirette verecek. Nasıl açıklayacaksa asıl onu düşünsün. Gece gündüz alnı secdede olması lazım.
Dolayısıyla bu adamı böyle şirin sempatik göstermeye çalışan üsluplardan kaçınsınlar. Hiçbir şekilde kanaatimiz değişmez millet olarak. Hiçbir şekilde Türkiye’yi kimseye böldürtmeyiz. Ne Güneydoğu’yu veririz, ne Güneydoğu’da komünistlere müsaade ederiz, ne halkımızın oradaki annelerimizin, bacılarımızın komünist çeteler tarafından ezilmesine müsaade ederiz. Ne oranın Pol Pot rejimi gibi gözü kanlı bir rejim olmasına müsaade ederiz. Ne de oraya pasaportla gitmeye niyetimiz var, asla ve kesinlikle müsaade etmeyiz.
Biz Öcalan'ın da PKK’nın da ne olduğunu biliyoruz. Uzatmaya gerek yok. PKK da bize kafalama yapmaya hiç kalkmasın. İşte “anlaşma olursa biz bilmem nereye gideriz”. Gidersin orada kahve içer geri gelirsin laf mı şu? “Silah bırakırız” diyor, silah bırakırsın on model daha ilerisiyle karşımıza çıkarsın. Ne alakası var. Mühim olan kafandaki anormal düşüncenin gitmesi onun için de Darwinizmin ve materyalizmin yok edilmesi gerekiyor.
Abdullah Öcalan komünist Marksist, Stalinist bir adamdır. Hiçbir şekilde fikirlerinden vaz geçmez, örgütü de vazgeçmez. Eğer Abdullah Öcalan örgütünü dağıtmaya kalkarsa, o yapıyı bozmaya kalkarsa, zaten örgütü onu infaz eder, eğer yakalarlarsa. Ve hiçbir şekilde onun liderliğini de kabul etmezler, kaale dahi almazlar. On binlerce adam komünizmi getirmek için canını verdi. On binlerce insan da hapse girdi. Abdullah Öcalan ne yapacak? Ne diyecek? Diyecek ki, "Ya siz boş verin yaptınız mücadeleyi, hadi bakalım dağılın." “Niye?” "O kadar, benim içimden öyle geldi" diyecek. Biz de güya diyecekmişiz ki "Abdullah Öcalan ne büyük adammış. Türkiye'yi kurtardı; terörden, anarşiden kurtardı."
Medyada bazı kişiler Abdullah Öcalan'ı legalize etme peşindeler. Legal, şirin adam haline getirecekler önce, sonra da diyecekler ki; "Bak bu sizi kurtaran adam. Bunun hapiste ne işi var? Yani siz nimete ters bir tavır mı gösteriyorsunuz? Sizi kurtarmadı mı bu? Kan revan içinde kalacaktınız. Anarşiden, terörden sizi kurtardı daha ne istiyorsunuz? Devletten daha güçlü. Sığının ona! Değer verin saygı duyun, hürmet edin. Abdullah Öcalan büyüktür” diyecekler. Kardeşim bizi çocuk yerine mi koyuyor bu insanlar ben anlamıyorum. Çocuk bile böyle bir oyuna gelmez.
Bu oyunu oynayanlar akıllarını başlarına alsınlar. Böyle oyunlara kimse gelmez. Bu Abdullah Öcalan'ı legal adam haline getirme projesi, başka bir şey değil. Bu oyuna karşı bizim milletimizin kandırılması mümkün değildir. Gidin isterseniz bir sorun sokakta. Hiç kimse kabul etmez böyle bir oyunu.
Hükümetimiz de böyle bir şeye asla girmez. Sn. Tayyip Erdoğan son derece uyanık bir insan. KCK operasyonları da, şunlar, bunlar zaten görülüyor. Yani PKK'ya karşı tavrı çok net hükümetin. İçişleri Bakanımızın tavrı çok net. Sayın Başbakanımız’ın PKK'ya karşı asla taviz veren bir üslubu yok. O yüzden Başbakanımız’ın bu konudaki tavrını ben düzgün ve güzel görüyorum.
Ama bazı basın mensupları kendilerince Abdullah Öcalan’ı legal hale getirmeye, sempatik göstermeye çalıştıklarını zannediyorlar. Boşa uğraşıyorlar. Kaç aydan beri, kaç yıldan beri uğraşıyorlar bunun için. Ağız yokluyorlar, yok kardeşim! Böyle bir şey olmaz.
Ben milletimizin görüşünü bildiriyorum. Gidin sokakta kime sorarsanız sorun. Yani benim milletim yiğit, delikanlı millettir. Kendine yapılanı unutmaz. On binlerce şehidimiz toprak altında şu an. Anneler her gün gidiyor şehit çocuklarının mezarına. Hepsinin üzerine bayrak dikili, her gün su döküyorlar, o çiçekleri düzeltiyorlar mezarların üzerinde benim canım annelerim. Ayet okuyorlar, Kur'an okuyorlar.
Bu yüzden yani öyle bir imaj veriyorlar ki haşa sanki boş yere onlar şehit oldular, polisler boşu boşuna şehit oldu. Kardeşim biz bu Anadolu’yu kolay elde etmedik, kolay bir başarı olmadı. Değil mi? Yani zorlukla yaptık. Emekle oldu, imanla oldu, Kur'an'la oldu. İmanla, Kur'an'la aldığımız yerleri, üç beş tane çapulcuya vermeyiz. Güneydoğudaki annelerimizi bacılarımızı, kardeşlerimizi, dedelerimizi komünist çetelerin ellerine teslim etmeyiz. (02 Ocak 2013; A9 TV)
Silah bırakma ancak fikirle olur. Fikir değişmediği sürece, silahın şekli değişir, ama hiçbir şekilde bırakılmaz
DİDEM ÜRER: Oslo görüşmelerinde PKK adına masaya oturan örgüt yöneticilerinden terörist Nuriye Kesebir sizin PKK’nın silaha bakış açısına dair teşhisinizi tam doğrulayan bir açıklama yaptı. Şöyle söyledi: “Silahımız başımıza bela değildir, öz savunma aracımızdır, silah bırakıp başka ülkeye gidin demek bizi tanımamaktır, alay etmektir. O kadar geniş coğrafyaya yayılmış gerillaya kim söz geçirebilir? Bu silah hangi amaç için alınmışsa, o amacın gerçekleşmesi sonucunda bırakılır. Çözüm olursa, o zaman silah bırakmayı tartışırız. O da bırakma değil, nasıl bir pozisyona geçeceğiz konusu olur, o pozisyonda ‘özerklik’tir. Bu oluşuncaya kadar silahları bırakmayız” dedi.
ADNAN OKTAR: Şimdi tabi, buradaki konuşması gerçek bakış açılarını tam yansıtıyor. Kendi aralarında samimi gördükleri konuşma budur. Silahı adam niye bıraksın, bak “silahın şekli değişir” diyor. Yani silah yine durur. Silahı bırakmaz adam, niye bıraksın. Silah bırakma ancak fikirle olur.
PKK, İttihad-ı İslam’ı kabul ettiğinde, onların arasında o güzel fikir yayıldığında, İttihad-ı İslam fırtına gibi etrafa yayılır. Onlar için de hayırlı olur, milletimiz için de hayırlı olur.
İttihad-ı İslam’ı savunduklarında ne olmuş olur; İran onların oluyor boydan boya, Ürdün onların oluyor, İzmir onların oluyor. Her yere gelir giderler. Her yerde yaşarlar. Güneydoğu’lu kardeşlerimiz için söylüyorum. Ama öbür türlü PKK onları Mardin’in dağlarına sıkıştıracak. Onları Siirt’in dağlarına sıkıştıracaksın. O soğuk iklime, sert iklime onları teslim edeceksin, etraflarını saracaksın, Kuzey Kore’den komünistler gelecek, Çin komünistleri gelecek, füze bataryaları yerleştirilecek, gelişmiş silahlar gelecek, 60 yaşındaki dedeleri bile silah altına alacaklar. Annelerimizi silah altına alacaklar ve muazzam bir komünist ordu kurulacak. Biz millet olarak böyle bir şeye asla izin vermeyiz, ülkemizi asla böldürtmeyiz, Güneydoğu’lu kardeşlerimizi komünist çetelerin eline teslim etmeyiz.
Güneydoğu’daki bazı Kürtlerin PKK’ya destek vermesinin sebebi de, İddia Edilen Ergenekon Terör Örgütü’nden çektikleri acılardan bu yolla kurtulacaklarını sanmalarıdır. Halbuki onların aradığı asıl özgürlük ve kurtuluş İttihad-ı İslam’dadır
ADNAN OKTAR: Güneydoğu'daki insanlarımızın bir özelliği de baskı istemezler. Her insan özgür olmak ister. (Bazılarının) PKK'yı desteklemelerinin sebebi; geçen gün de söyledim, aslında sırf tehdit değil. Yani PKK’nın tehdidi değil. Belki diyorlar, “Allah esirgesin ayrı bir yapı olursa, özerk bir yapı ya da federasyon olursa, bize karşı büyüklük taslayan kimse olmaz, bize tepeden bakan kimse olmaz.” Yani inanç olarak öyle düşünüyorlar. “İbadetlerimizi rahat yaparız, istediğimiz gibi giyiniriz, baş örtümüz de rahat olur, istersek sarık da takarız, istediğimiz gibi İslam'ı yaşarız” kafasındalar, epey bir bölümünün düşünceleri bu. “Yahut istediğimiz gibi ticaretimizi yaparız, vergi de vermeyiz” diyorlar. Fakat en çok da “Bizim üstümüzde, bizim gururumuzu kıran kimse olmaz” düşüncesindeler.
Kardeşlerimizin bu düşünceye gelmesinin sebebi ne; daha önceki uygulamalar. İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü mensupları ve o kafadaki adamlar, Güneydoğu'daki kardeşlerimizi sürekli aşağıladılar, adam yerine koymadılar, üst perdeden konuştular. Son derece ukala ve züppe bir tavır gösterdiler. Yani onları beğenmediklerini, istemediklerini her yönden hissettirdiler. Kendilerinin çok daha akıllı ve üstün olduğunu iddia eden bir tavır içinde oldular. Ayrıca onların Kürt olmasının kendilerince aşağılayıcı bir neden olduğunu onlara vurgulamaya çalıştılar.
Yani “Biz Türk’üz, dolayısıyla üstün bir kavimiz” dediler, ama genetik olarak, ahlak olarak değil. “Genetik olarak biz sizden üstünüz. Sizin efendileriniziz, yani size efendi olarak bizi görevlendirdiler. Efendilerinize boyun eğin” kafasıyla ortaya çıktılar. O canlarım da hakikaten, uzun bir süre, yıllarca sabrettiler. Dövüldüler, sövüldüler, hakaret işittiler. Kürt olmaktan bir kısmı da utandı. Yani Kürt mesela ama söyleyemiyor. Hatta “Nerelisin?” diyorsun mesela “Abi Ağrılıyım” diyor, Allah esirgesin, buz gibi bir hava esiyor. Adam tedirgin bir şekilde “Kürt müsün?” diyor, “Kürt'üm” diyor, adamın beyni gidiyor, mahvoluyor adam yani. Dünyanın en kötü suçunu işlemiş biri gibi adam için. O canım da hakikaten onun ezikliğini hissediyor Gördüm gözümle, kaç kişiye sordum. “Güneydoğulu’yum” diyor “Kürt'üm” diyemiyor bir türlü. Allah vermesin, gözümle gördüm.
Bu alçaklar, bu karaktersizler benim canlarımı öyle bir ezmişler ki, onları bunalıma sokmuşlar. Bu korkunç durumu, bu yapılan ahlaksızlığı süratle telafi edecek yoğun tedbir alınması gerekiyor. Kardeşim sen alelade bir insansın, Allah'ın bir kulusun. Eğer ahlakın bozuk olursa, sırf Türk olman sana ne kazandırır ki.
İşte bazı kişilere göre, tam işler yolunda giderken, İttihad-ı İslam bir anda ortaya çıktı. Kendilerince tam neticeye varacaklarken, birden çok güçlü bir İttihad-ı İslam inancı ortaya kondu. Adamlar panik oldular. Allah korusun tam Türkiye bölünecekken, (kendilerince) tam netice alacaklarken, tam Güneydoğu'yu komünist yapacaklarken birden İttihad-ı İslam diye bir ülkü ile ortaya çıkıldı. Şimdi “Türk-İslam Birliği” diyoruz, İttihad-ı İslam, Türk-İslam Birliği eğer aynı şekilde bir ırkçılık düşüncesi olarak ortaya çıkmış olsaydı, Türk ırkının üstünlüğü olarak çıksaydı, bu zaten yenilmiş bir ideoloji olurdu. Çünkü bu ideolojinin yenilmiş olduğunu bütün dünya görüyor, herkes fark etti onu. Türk ırkının üstünlüğü fikrine karşı bütün dünya birleşir, ezer onu zaten, hiç kimse kabul etmez. Herkes biliyor onu. Öyle bir iddia da olmuyor, olamaz da.
Geriye o zaman bir tek İttihad-ı İslam kalıyor. İttihad-ı İslam da Mehdiyet ile muazzam canlanacak, (fikri) atağa geçecek inşaAllah. Çünkü İttihad-ı İslam, 1.5 milyar taraftarı olan, çok net netice alınacağı belli olan bir yapıdır. (17 Ocak 2013; A9 TV)
PKK, ‘Güneydoğu’yu bize verin’ şartıyla geçici olarak kan akmasın, sulh olsun diyor
DİDEM ÜRER: Paris’ten cenazeleri getirilen üç PKK’lı için Türkiye’deki ilk tören dün -Hocam bildiğiniz gibi- 200 bine yakın insanın katılımıyla Diyarbakır’da düzenlendi. Törende olaylar çıkabileceği uyarısı yapılmıştı ve çok geniş çaplı önlem alınmıştı. Ancak belki de ilk defa bu kadar kalabalık bir BDP’li topluluğu sessiz sedasız, hiç olay çıkarmadan ve Öcalan posteri açmadan bir eylem gerçekleştirmiş. Gazetelerde bu haber BDP’lilerin ve PKK’lıların barış konusunda samimiyet testinden geçtiği ve barıştan ve çözümden yana olduklarını gösterdikleri şeklinde yorumlandı.
ADNAN OKTAR: Yine aynı şeyi söylüyorlar. Ben buradaki üslubu anlayamıyorum. Adamlar başından beri, “kan akmasın, barışla bu işi halledelim” diyorlar. Bir şey dedikleri yok ki adamların. Zaten bunu diyorlar. Otuz yıldan beri bunu söylüyorlar. Bu bilinmeyen bir şey değil. “Bizim çok sade, kolay bir isteğimiz var” diyorlar. BDP değil de PKK. “Bu bölge var ya; Mardin, Diyarbakır, Siirt; bu bölge bize ait bir yer. Biz burada müsaadenizle devlet kurmak istiyoruz. Bizi uğraştırmayın. Kan dökülüyor, konu çıkıyor. Bize bir kolaylık yapın, bir iyilik yapın. Biz gayet terbiyeli de dururuz, dürüst de oluruz, efendilik de yaparız, bayrak da çıkartmayız. Ne diyorsanız yaparız. Ama şu bizim dediğimizi bir yapın” diyorlar. Yapmazsak ne olur? “Yeri göğü birbirine katarız” diyorlar. Adamlar durup durup aynı konuyu anlatıyorlar. “Barış ne güzel şey; sulh, sulh, sulha kavuştuk. Barış…” diyorlar. Barışı biz bilmiyor muyuz? Sulh zaten Müslüman’ın özelliğidir. Kim istiyor savaşı? Sanki ilk defa biz kan diye tutturduk, “kan istiyoruz” diye yalvarıyor millet sanki. Birden bire birileri çıkıyor; sulh, barış… “Ne güzel” diyoruz, sanki öyle diyeceğiz yani. “Biz bunu nasıl akıl edemedik, ilk defa aklımıza geldi” diyeceğiz. Adamlar zaten bunu diyor, anlaşılmayacak bir şey yok. “Barışalım” diyor. Mesela Stalin ne diyordu? “Bize bu bölgeyi güzellikle teslim edin” diyor. Teslim edersen zaten Stalin gelip alnından öpüyor, bir şey dediği yok. Ama teslim etmezsen yerle bir ediyor adam. Konu bu. PKK da; “Biz sizden nezaketiyle istirham ediyoruz; Abdullah Öcalan’ı çıkartın, devlet başkanı olsun, burada müstakil bir devlet olsun. Komşu devlet olarak, komünist devlet olarak yaşamak istiyoruz” diyorlar. “Bunda rahatsız olacağınız bir şey mi var, anlayamadık” diyorlar. Konu bu. Durup durup; sulh, sulh, sulh, barış… Zaten hepimiz istiyoruz, kimse savaş istemez zaten. Bana savaş isteyen bir kişi getirin. Kimse istemez zaten. (18 Oca2013; A9 TV)
Öcalan ve PKK tevbe edip İslam’a ve Kuran’a dönsün, İttihad-ı İslam’ı savunsun, böyle olursa bölgede zenginlik, sosyal adalet ve bayram havası her yeri sarar.
ADNAN OKTAR: PKK’nın yapacağını ben söyleyeyim mi; Abdullah Öcalan’ın da yapacağı en güzel hareket nedir biliyor musunuz? Tövbe etsin, İslam’a, Kuran’a dönsün, Kuran’ı çok iyi okusun. PKK’lı gençlerde öyle, Kuran’ı çok iyi okusunlar, İttihad-ı İslam’a dönsünler, İttihad-ı İslam’ı savunsunlar. Bütün bölge kurtulur. Herkes kurtulur. Afganistan’ı, Pakistan’ı, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, hepsi bir ferahlık içine girerler. Muazzam bir ekonomik zenginlik, muazzam bir sosyal adalet, müthiş bir mimari, müthiş bir sanat, müthiş bir estetik, muazzam bir neşe, müthiş bir kardeşlik duygusu, muazzam bir bayram havası, her yeri sarar. Benim sözümü dinlesinler. Onun dışında kurtuluş yok. Öbür türlü zaten batak onlar. Yani Allah ona müsaade etmez. Kendini şirin göstermek istiyorsa, Allah'ın rızasına yönelsin. İnsanlardan ona bir şey çıkmaz. İnsanlardan bir şey beklemesin, medet beklemesin. Allah’a yönelsin, Allah’a dua etsin, tövbe etsin, Kuran okusun, ayet ezberlesin, hakkı hakikati görsün, diğer PKK’lılar onlar da Kuran’a, İslam’a dönsünler, İttihad-ı İslam’ı dünyada yaygınlaştıralım; bütün insanlık mutluluğa, sevince, barışa koşsun, savaşlar dursun, silahlar tamamen yeryüzünden kalksın, silah kalmasın. Silahın yerine sanayide kullanılacak çamaşır makineleri, buzdolapları olabilir, fabrikalar kurulabilir. Bütün silaha ayrılacak çelik, maden, bakır ne varsa fabrikalar, işçiler hepsi hayır için, iyilik için gayret etsinler. Bütün dünyayı zengin edelim, bütün dünya barış içinde olsun, herkes birbiriyle kardeş olsun, hukuk tam olsun, adalet tam olsun. Şu an insanlar hukuktan yılgınlar. Dünyanın birçok yerinde hukuka güvenmiyorlar. Adaletsiz bir dünya var. Yargı, dünyanın birçok yerinde kalleş, ızdırap veriyor insanlara. Yani yargının ana görevi insanları hapse atmak, canını yakmak, korkutmak gibi oldu. Halbuki yargının görevi insanları kurtarmak olması gerekiyor, hayra yöneltmek olması gerekiyor. Ve insanlara iyilik yapmak içindir yargı. Kötülük yapmak için değildir. Ama dünyanın birçok yerinde yargı, zulüm müessesi haline gelmiştir, acı verme müessesi haline gelmiştir. İnsanları yargı dehşete düşürüyor. Halbuki yargıdan insanlar faydalanıp yargıyı nimet olarak görmeleri gerekir. İşte ahir zamanda olacak olan güzellik budur. İnsanlar yargıyı nimet olarak göreceklerdir. (17 Ocak 2013; A9 TV)