Sayın Adnan Oktar'ın Yabancı Basınla Yaptığı Röportajlardan Bölümler
Sayın Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası adlı dev eserinin başta Fransa olmak üzere, Almanya, İtalya, İsviçre, İspanya, Danimarka olmak üzere Avrupa ülkelerine ve Amerika'ya ulaşmasının ardından, Darwinizm büyük bir sarsıntı geçirdi. Kitap tüm dünyada çok büyük bir yankı uyandırdı. Avrupa'da Darwinistler ve materyalistler, kitabın oluşturduğu ilmi etkiyi kendilerince ortadan kaldırmak için, kitabı yasaklatmaya kalkışmaktan, Avrupa Parlamentosu'nda Yaratılış gerçeği aleyhine karar aldırmaya çalışmaya kadar pek çok yönteme başvurdular. Ancak bunların hiçbirinde başarılı olamadılar. Darwinizm'in bilim tarihinin en büyük sahtekarlıklarından biri olduğu gerçeği tüm Avrupa'ya ve Amerika'ya ulaştı. Yapılan anketler halkın bu gerçeği görmeye başladığını gösterdi. Fransa'da halkın %92'sinin, İsviçre'de %85'inin, Almanya'da da %85'inin evrime inanmadığı görüldü. Avrupa tarihinin bir dönüm noktası olarak kabul edilebilecek olan bu ilmi uyanış, basın tarafından da yakından takip edildi. Pek çok Avrupa ülkesinden, Amerika'dan, Rusya'dan, Türki devletlerden, Ortadoğu'dan birçok gazeteci Sayın Adnan Oktar'la röportaj yapmak için İstanbul'a geldi. Arka arkaya çeşitli basın toplantıları düzenlendi. Bu bölümde, yabancı basının Sayın Adnan Oktar'la yaptığı röportajlardan bölümler okuyacaksınız.
Ortaköy Radisson Otel Basin Toplantisi,25 Mayis 2007
Fransa'ya bu kadar çok kitap yollamanızın nedeni nedir? Yani amacınız neydi bunu yaparken?
Fransa'ya kitabı yollayan ben değilim. Benim bağlı olduğum kitap şirketi gönderdi. Ama tabii oradaki amaç Fransa'nın bu mühim gerçeği görmesi, Fransız halkının bu mühim gerçeği görmesi. Evrim teorisi gerçekten doğru olmayan bir teori. Olsaydı zaten dinle de çelişmezdi. Ama İstanbul'da da, başka yerlerde de, Türkiye'nin her yerinde, dünyanın her yerinde, yerin altını kazdığımızda her yerde canlıların değişmediğini görüyoruz. Bu bir gerçek. Aksini ispat eden hiçbir ara fosil yok. Olsa, şimdiye kadar bu ortaya çıkardı. Moleküler seviyede de bu aynı şekilde. Mesela bir hücre içerisindeki genetik bilgi büyük bir kütüphaneyi dolduracak kadar. Bunların tesadüfen olduğunu söylemek bu kadar zeki insanların olduğu dünyada çok büyük bir zorlama olur.Bir de Allah'ın olması insanları sevindirecek bir şey. Yani bu insanlar için bir sevinç vesilesi, rahatsız edici bir şey değil mutluluk verecek bir şey bu.
Şimdi teorinizin bilimsel bir teori olduğunu söylüyorsunuz. Ama bildiğim kadarıyla genelde bilim eğitimi almadınız. Bu durumda nasıl bilimsel olduğunu söyleyebiliyorsunuz teorinizin?
Darwinizm'in geçersiz olduğu o kadar açık ve sarih ki, yani bunun için bir bilim eğitimine gerek yok. Mesela bu teybin, bir fabrikada yapıldığını söylemek ve planlanarak yapıldığını söylemek için özel eğitim alınmasına gerek yok. Bu çok açık, bunun özel bir bilgiyle yapıldığı. Yeraltından çıkan fosilleri çocuk olsa anlayacak gibi. Proteinlerin yapısı ortada. Bir proteinin meydana gelmesi sıfır olasılık, tesadüfen oluşması. Darwinizm'in yanlış olduğunu anlamak için, Allah'ın varlığını anlamak için akademik eğitime gerek yok.
Fikirlerinizin Avrupa'da daha çok gelişeceğini düşünüyor musunuz? Yoksa şimdiden geliştiğini, adımlar atıldığını düşünüyor musunuz?
Çok sarsıcı oldu Fransa'da, yani adeta gerçekten şok oluşturdu. Şu ana kadar ortalık bomboştu. Bu konuda kimse muhalif bir fikir beyan edemiyordu. Fikir beyan edenlere de baskı uygulanıyordu. O kitabı okuyup da aksini iddia etmesi normal bir insanın çok çok güç. Zaten bunu Fransız Milli Eğitim Bakanlığı uzmanları da açıkladılar. Yani özel olarak direnmedikten sonra mümkün değil kabul edilmemesi. Çok açık ve sarih gerçekler.
Peki Türkiye'ye bakacak olursak Yaratılış kabul edilebilecek durumda mı?
1980'lerde Darwinizm Türkiye'de %50'nin üzerinde kabul ediliyordu. Ama şu an %90 kabul edilmiyor. Bu bilimsel çalışmaların bir neticesidir. Türk halkı gerçeklere karşı daima açıktır, samimidir. Ben Fransızların da o şekilde olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki yıllarda yapılacak kamuoyu yoklamalarında bunu göreceğiz hep beraber.
Ama genel olarak bakıldığında Darwinizm'i illa da Tanrı'ya karşı bir teori olarak görmüyor musunuz? Çünkü demin dediniz ki Allah o şekilde de dünyayı yaratabilirdi ama öyle olmamış size göre. Biraz daha açar mısınız?
Ben gerçeği araştırıyorum. Gerçekten de Allah o şekilde yaratabilirdi. Ama o şekilde yaratılmadığını görüyoruz. Milyonlarca fosil Yaratılış'ı gösteriyor. Eğer evrim doğru olsaydı milyonlarca ara fosil olması gerekirdi. Darwinizm çok usta bir propagandayla bütün dünyayı ikna etmiş şu ana kadar. İnsanlar şaşkınlık ve hayret içinde uyanıyorlar ve böyle bir teoriye nasıl inandıklarına kendileri de şaşırıyorlar sonra. Şu an Türkiye'de Darwinizm'i savunan bilim adamı, profesör sayısı parmakla sayılacak kadar düştü. Eskiden üniversitelerde hakim düşünceydi bu.
Fransa'da sizin hukuk açısından yaşadığınız problemlerle ilgili bir çok makale de yer aldı. Bu konuda da bilgi verebilir misiniz?
Psikolojik savaşın bir gereği olarak oluyor bunlar. Fikire fikirle karşılık verememenin bir acizliği. Materyalistlerin acizliklerinden başvurdukları son çözüm bu. Ama bunlardan da etkilenmiyoruz. Etkilenmeyiz. Halkımız bunun farkında zaten. Akıl almaz iftiralarla akıl almaz baskılarla bu fikrimizin durdurulması için gayret ediliyor. Fakat buna rağmen hızla doğru olan bu fikrimiz yayılıyor.
Peki sizin için ileride gelecekte Darwinizm'in sona ermesi aynı zamanda terörün sona ermesi, bu tür şeylerin de mi sona ermesi olacak?
Tabii ki... Teröre Bilim Araştırma Vakfı ve şahsım şiddetle karşıyız. Bir insanlık ayıbıdır, insanlık suçudur. Evet. Hiçbir din, ne Hristiyanlık ne Musevilik ne İslamiyet terörü savunmaz. Terörü yapanların hepsinin kökenine indiğimizde Darwinist ve materyalist olduklarını ve gizli komünist olduklarını görüyoruz.
Bu durumda 15 sene sonra terörizm diye birşey kalmayacak diyebilir miyiz?
Pek tabii ki. Barış çağı gelecek, Altınçağ diyoruz buna.
Bir çok kitap yazdınız efendim. Kaç tane yazdınız?
250'nin üzerinde.
Peki 250 kitaptan fazla kitap yazdığınızı söylüyorsunuz. Bu kitaplar kime hitaben yazıldı?
Bütün dünyaya.
Peki bütün dünyaya hangi mesajı iletmek istiyorsunuz, ne söylemek istiyorsunuz?
Yukarıda 50 milyon yıllık dişli ringa balığı fosili ve üstte de günümüzde yaşayan örneği. Dişli ringa balıklarıyla ilgili fosil örneklerinin hepsi, dişli ringaların milyonlarca yıldır aynı olduklarını göstermektedir. Milyonlarca yıldır devam eden bu durağanlık (canlıların yapısındaki değişmezlik), evrimsel bir sürecin hiçbir zaman yaşanmadığının önemli bir delilidir.
Sevgi, barış, kardeşlik. Allah sevgisi. Çünkü hepimizin Allah'ı aynı, hepimizin yaratanı aynı. Tek bir Allah'a inanıp, O'na kul olmak ve O'nun yarattığı bu güzel dünyada kardeşçe yaşamak çok güzel bir şey.
Yaratılış Atlası kitabınızda, Darwin'in bütün günümüzde olan sorunların sorumlusu olduğunu söylüyorsunuz niçin?
Faşizimin döktüğü kanlar milyonları buldu, komünizmin döktüğü kanlar milyonları buldu, emperyalizmin döktüğü kanlar milyonları buldu. Bütün bunlar bunun açık ispatıdır. Bunların kökeninde, ilmi kökeninde Darwinizm var.
Ama mesela 11 Eylül saldırılarının Darwin yüzünden olduğunu söylüyorsunuz. Neden?
Kökeninde yani onu organize eden güç, onun arkasındaki derin güç Darwinistlerden, materyalistlerden ve kan dökücülerden oluşuyor. Cahil insanların kullanılmaları önemli değil. Organize edenler önemli.
... Dünya yaratıldığından bugüne kadar insanların değişmediğini söylüyorsunuz. Sizce hiçbir değişiklik olmadı mı insanların üzerinde?
Fosil kayıtlarında bu açıkça görülüyor. Olsaydı onu da kabul ederdik. Ama ele aldığımız hiç bir fosilde bunu göremiyoruz. Öyle olsa ara fosil olarak milyonlarca garip anormal varlık bulunması gerekiyordu. Yani kolu bacağı, ağzı burnu, kaşı gözü çok garip milyonlarca varlık olması gerekirdi. Yani portakal ağaçlarının yeni yeni etrafı görmeye başlaması gerekiyordu şu an. Portakal ağaçlarının etrafı görmeye başlaması yani göz oluşması gerekiyordu portakal ağaçlarında şu an. Zeytin ağaçlarının da etrafı duymaya başlaması gerekiyordu. Darwinizm aslında komedi dram gibi bir teori. Ve dram.
Sizin için peki Darwinizm tehlikeli bir unsur mu? Yani dünyanın sonunu getirebilecek bir unsur mu?
İdi. Ama bundan sonra tehlike olacağını zannetmiyorum.
Niçin?
Çünkü Darwinizm'in ilmi anlamda sonu gelmiştir. Bu açık açık görülüyor. İlmi araştırmaları takip edin, bilimsel araştırmalardan takip edin bunu açık açık görürsünüz.
O zaman sizin kitaplarınızın Fransa'ya gitmesinin nedeni Fransız bilim adamlarıyla bir değiş tokuş içerisine girmek fikir paylaşımında bulunmak.
Doğru, Evet
Amaç ne o zaman?
Gerçeklerin ortaya çıkması, doğruların fark edilmesi. Sonunda bütün dünyanın iyi olması. Barış, kardeşlik ve sevginin yayılması doğruların ortaya çıkması, bunu sağlamak.
Peki sonuçta bu kitabınız önemli ve kapsamlı bir kitap oldukça pahalıya malolmuş bir kitaptır. Nasıl başardınız bu kadar çok kitabı bu kadar maliyetli kitabı yollamayı?
Ben bu kısmıyla ilgilenmiyorum, ben yazarım, sadece yayınevi onunla ilgileniyor. Ama gerçekten çok fazla satışı olan bir kitap, yurt dışında da yurt içinde de çok fazla satılıyor şu an. Dolayısıyla da oradan bir kar elde ediyorlar, kar elde ettiklerinde promosyon olarak kitap her yayınevi gibi onlar da dağıtıyorlar. Zaten www.harunyahya.net ve www.harunyahya.com adreslerinden de çok rahat ulaşılabiliyor kitaplarıma.
Peki siz şahsen bu kitap sayesinde para kazandınız mı?
Ben kitaplarımdan hiçbir şekilde para almıyorum.
Hiçbir zaman mı?
Hiçbir zaman için.
Ama yazar olarak hiçbir şey kazanmıyor musunuz?
Hiç, bunu herkes bilir. Çünkü bu bir fikir hizmeti. Ben buna para almam, alamam böyle birşeye. Utanç verici olur bu benim için. Ama diğer yazarları tenzih ederim tabi. Benim kendi inanç sistemim açısından bu böyle.
Peki fikirlerinizle amacınız ne? Dünyayı mı değiştirmek istiyorsunuz?
Her iyi insan iyiliğin etrafa yayılmasını ister.
Peki siz şahsen iyilik yayıyor musunuz?
Tabii ki her yerde ben barışı, sevgiyi, kardeşliği savunurum. Mesela dünyadaki terörün durması için yoğun faaliyet yapan, bu konuda konferanslar tertip eden bir insanım. Faşizmin, komünizmin şiddetini, baskısını ortadan kaldırmak için fikri mücadele veriyorum. Her inançta insanın özgürce fikirlerini savunmasını savunuyorum. Hiçbir şekilde katı değilim.
Fransa'da kitabınız dağıtılmaya başlandığında hemen hükümet devreye girdi. 'Aman bu kitap yasaklanmalı bu kitap dağıtılmamalı' diye tepkiler oldu. Çünkü kitabınızı tehlikeli olarak gördüler. Kitabınızın tehlikeli olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Kitabın çok güçlü etkisini Fransız hükümeti bize ispat etmiş oldu bu tavrıyla. Ve içindeki fikirlerin ne kadar doğru olduğunu kabul ettiklerini gösterdi. Çünkü Yaratılışçı eserler zaten Fransa'da bol bol satılıyor ve bütün Fransız kütüphanelerinde var.
Fransız hükümeti, Fransız milli eğitimi kitabınızın tehlikeli olduğunu söyleyerek kitabınızın dağıtılmasını yasakladı ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?
Bu kitabın test edilmesiydi adeta orada. Fransa'da kitabın bu kadar sansasyon meydana getirmesi, kitaptaki fikirlerin kesin doğruluğunu, etkisinin büyüklüğünü, anlatılan izahların hem teknik olarak hem akılcı olarak her yönden doğru olduğunu vurgulayan bir netice. Çünkü Fransa'da Yaratılışçı eserler her yerde satılıyor, yeni ortaya çıkmış birşey değil bu. Katolik Kilisesi'ne mensub insanların, Protestanların da veya diğer dinlere mensup insanların da hatta Yehova şahitlerinin de bu konuda birçok kitabı var. Ve milyonlarca bu satılıyor, dağıtılıyor. Ama bunların hiçbirinin etkisi benim kitabımın etkisiyle kıyaslanacak gibi değildi. Bu kitap, son derece etkili anlatımı kesin kanaat getirtecek derecede. Okuyan bir insanın ikinci bir ihtimali düşünemeyeceği şekilde sarih olduğu için, Fransız hükümeti bu kadar etkilendi. Zaten bu konuda uzmanlara da araştırma yaptırmışlar. Bunu da kendileri de belirtiyorlar. Hakikaten ortada olan, tarafgir düşünmeyen bir insanı kesin etkileyeceğine dair kendi beyanları var. Demek ki Yaratılışçı eser önemli değil, eserin gerçekten etkileyici olması önemliydi. Çünkü Yaratılışçı eserler şu anda Fransa'da bol miktarda var.
Bilim Araştırma Vakfı'ndan biraz bahsedecek olursak, bu vakıfta çalışan kişiler kimlerdir ve ne şekilde bu vakıfa giriyorlar?
Muhatabı, Başkan burada. Benim bir açıklama yapmam pek yakışık almaz. Yani resmi başkan o. Vakıf adına ben açıklama yapamam. Yani resmi sorumlusu o arkadaş. Ama ben detay vermemek şartıyla açıklayabilirim, yani detay fazla bir bilgim de yok... Bu vakfın özelliği Atatürkçü, Türk milliyetçisi, ilerici, bilimi, teknolojiyi, her türlü ilmi gelişmeyi teşvik eden, savunan bir vakıf. Demokrasiyi, aydınlık Türkiye'yi savunan bir vakıftır. Düşünceleri özgürlük üzerine kuruludur. Özgürlüğü savunur. Türkiye'nin birliğini, beraberliğini, üniter devleti savunur. Bölücülüğe karşıdır. Komünizm, faşizm gibi ideolojileri reddeder, yadsır. Onlara karşı bir ilmi mücadele içerisindedir. Bilimsel çalışma yapar. Konferanslar düzenliyorlar. Slayt gösterileri oluyor, fotoğraf sergileri oluyor. Buna benzer ilmi çalışmalar içindeler. Birçok başarılı çalışmaya da imza atmışlardır. Bu toplantılara Sayın Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş Beyefendi gelmişti. Kıbrıs Cumhurbaşkanı. Generallerimizden, emekli generallerden gelenler oldu, milletvekillerinden, bakanlardan her türlü devlet görevlisi olan kişilerden gelenler olmuştu.
Son bir soru. Yaratılış taraftarları olarak Amerika'da olan kişilerden bahsediyor. Düşünceniz nedir onlar açısından da? Aynı düşünceyi mi paylaşıyorsunuz, yoksa farklı yönlere mi gidiyor düşünceleriniz?
Tabii ki farklı, çünkü Hıristiyan teolojisinde 7 günde yaratma vardır. Yani 7 gün derken şöyle. 7000 yılda dünyanın ömrünün biteceği inancı vardır. Bizim düşüncemiz böyle değil. Milyonlarca yıl dünyanın geçmişi olduğuna inanıyoruz, Big Bang teorisinin doğru olduğuna inanıyoruz. Büyük bir patlamayla evrenin başladığını ve gittikçe mükemmeliğe doğru gittiğini ve bu patlamayı sıfır hacim ve sonsuz yoğunluktaki bir oluşumdan bunun meydana geldiğini, milyonlarca yıllık bir gelişme olduğunu ve bu gelişmenin son derece mükemmel olduğunu ve bunun sonucunda dünyanın oluştuğunu, dünya oluştuktan sonra da canlıların Allah tarafından yaratıldığını savunuyoruz. Bunu anlatırken de bilimsel delillere dayandırarak, ilmi delillere dayandırarak anlatıyoruz. Anlattıklarımızın doğru olduğunu da her gören kabul ediyor. Yani dolayısıyla dünyanın 7000 yıllık ömrü olduğuna inanmıyoruz, yani milyarlarca yıllık ömrü olduğuna inanıyoruz. Ve bu ve buna benzer bir çok noktada ayrılıyoruz. Zaten dünyadaki diğer Yaratılışçı düşünceleri şu ana kadar kimse bir tehdit veya ilmi açıdan Marksistler de, faşistler de, materyalistler de riskli görmemişlerdi. Ama ilk defa bu açıklamalardan sonra olayın ciddiyeti anlaşıldı. Gerçekten Darwinizm'in yanlış olduğu, gerçekten fosillerin hiç bozulmadan kaldığı, ara fosil olmadığı ve buna benzer yüzlerce konunun, anlattığımız konunun doğru olduğu anlaşılmış oldu. O yüzden bu kadar sarsıcı etki meydana getirdi. Fransız hükümeti de bence Darwinizm'in yıkıldığının farkında, samimi konuşulsa samimi bir ortam olsa hepsi bunun farkında, fakat bunun ne getireceğini bilmedikleri için çok tedirginler, yoksa Darwinizm'in yıkıldığının farkına vardılar bence onlar.
Boğaziçi Basin Toplantisi,26 Mayıs 2007
Yaratılışın Atlası adlı eserinizi gördük ve inceledik. Bunu yayınlamaktaki fikriniz veya amacınız neydi?
Arkadaşlar gerçekten evrim yok. Olsa, ben de savunurdum. Anlatırdım, yani Kuran'a uygun olurdu bu. İncil'e de Tevrat'a da uygun olurdu. Çok makul olurdu, ama gerçekten yok. Bir hücrenin içerisindeki bilgi herhangi bir hücre; deniz suyunda olabilir, bir portakal hücresi olabilir, bir yaprağın içindeki hücre olabilir, milyonlarca bilgi saklı içerisinde ve kodlanmış durumda. Bunun tesadüfen olduğunu iddia etmek, sırf şurada bile konu bitiyor. Yani bir kütüphane dolusu bilginin bir hücrenin içerisine dolmasının tesadüfen olması mümkün değildir. Binlerce ara fosile baktık, binlerce bir tane iki tane değil, hiçbirinde evrimi destekleyen en ufak bir delile rastlayamadık. Hepsi değişmemiş ve aynı bu zamandaki haliyle duruyorlar. Bunu göre göre evrimi nasıl savunalım.
Ben Prof. Dr. Cemal Anadol Azerbaycan'da üç üniversitede profesörüm, akademisyenim. Sizinle tanışmaktan şeref duyuyorum. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı yayın organı DESPIRIDIKOBA gazetesinde görevliyim. Sizi geçen gün bir televizyon programında takip ettim. Size karşı bugüne kadar bir takım insanların bütün kötü düşünceleri hepsini de mükemmel şekilde sildiniz attınız, sizi tebrik ederim. Sadece Türk insanı için değil, aynı zamanda insanlık için gurur verici bir insansınız.
Teveccühü hocamızın çok teşekkür ederim.
Evet şimdi siz, Mimar Sinan Üniversitesi tasarım bölümünden mezun oldunuz... Burada okudunuz ve 50 kitabınız yayınlandı ve şu anda çok ciddi bir kuruluşun başındasınız. Büyük bir kurumun başındasınız. Acaba şu anki bulunduğunuz aşamaya nasıl geldiniz. Yani bu arayışınızın başlangıcından itibaren bu seyri bize anlatabilir misiniz? Herhangi bir kurumun başında değilim onu söyleyeyim. Sadece BAV'ın fahri başkanıyım. Milli Değerleri Koruma Vakfı'nın da fahri başkanıyım o kadar. Öyle herhangi bir şirketim holdingim şuyum buyum, yok öyle bir şeyim yok. Ortaokul ve liseyi Ankara'da okudum. 1979'da Fındıklı Güzel Sanatlar Akademisi'nin İç Mimari Bölümü'nü 3. olarak kazandım. Bu benim için bir sürpriz oldu tabi, 3. kazanmak biraz ilginç oldu. Dindar olduğum biliniyordu, o zaman Marksistlerin kontrolündeydi okul. Yani tamamen Marksist örgütlerin kontrolündeydi.
Mimar Sinan Üniversitesi?
Mimar Sinan Üniversitesi evet. Fakat oradaki solcu arkadaşlar, bana birkaç kişi söyledi, 'senin hayatın burada tehlikede, bu okula gelme. Sen dindarsın şu olur, bu olur,' buna benzer ifadeler oldu. Fakat ben onu önemli görmedim çünkü kaderde Allah ne yarattıysa o olur. Kaderin dışında bir şey olmayacağını bildiğim için rahat rahat gittim okula. Akademide işin doğrusunu söyleyeyim o dönemde Marksistler demokrattılar gerçekten. Yani benim arkadaşlarımla din konusunda sohbet yapmama şuna buna pek müdahale etmiyorlardı. Fakat bir süre sonra etkili olmaya başladım ben, anlatımlarımdan gerçekten çok etkilenmeye başladılar. Ondan sonra bana Marksist arkadaşlar yasaklama getirmişti. Yani 'okulda konuşman, anlatım yapman sana yasak' dediler. Ama tabi tehditkar bir üslupla o zaman yasaklamışlardı, ama ben buna rağmen yine arkadaşlarımla konuşuyordum ve sohbet ediyordum, etmiştim ve devam etmiştim. Evet, Hilmi Yavuz felsefeci-şair, benim hocamdı o zamanlar. Marksist görüşleri savunuyordu o devirde. Ben onun dersinde, dersinden sonra ona evrimin aleyhinde bir kitap verdim, evrim teorisini eleştiren bir kitap verdim. Haftalar sonra da hocamdan cevabını almıştım, okuduğunu belirtmişti. Ama bak yıllar sonra Hilmi Yavuz hocamda ciddi bir değişiklik oldu. Şimdi dine karşı daha ılımlı, Darwinizm'e karşı olan bir insan, bu çok önemli. Bunlar detay konular ve bilinmeyen konular olduğu için olaya anlatıma bir renk katmak için ara ara anlatıyorum.
Şimdi benim bildiğim kadarıyla bilimsel anlamda her hangi bir üst düzey yani yüksek öğrenim anlamında bir eğitiminiz yok dolayısıyla teorinize nasıl bir bilimsel sıfat-ad atfedebiliyorsunuz hangi şekilde bunu bilimsel olarak adlandırıyorsunuz?
Hayatı anlamak için akademik eğitime gerek yoktur. Evrimin olmadığını anlamak için de akademik eğitime gerek yoktur. Biz buraya binlerce fosili serelim getirelim, sergileyelim. Ortaokul çocuklarını getirelim. Çocuklar bakın milyonlarca yıl önce fosilleri görüyorsunuz şu anda, milyonlarca yıla ait fosilleri görüyorsunuz, ama şu anki canlılarla hiçbir farkı yok desek; çocukların akademik eğitim görmesine gerek kalır mı burada? Değişmediği açık belli. İnsanlar burada dünya insanlığını, Darwinistler, oyuna getirmişlerdir yani Yaratılış'ı anlamak için 'ancak akademik bir araştırma gerekir, Darwinizm çok karmakarışık bir şeydir, siz anlamazsınız, halk anlamaz, bir avuç profesör bundan anlar, onların da siz yanına yanaşamazsınız, dolayısıyla Darwinizm doğrudur.' Yani bu çok büyük bir çarpıtma, Darwinizm'in son derece kolaydır anlaşılması, delilleri son derece açıktır; Darwinizm'in olmadığı ve evrimin olmadığı da son derece açıktır. Mesela benim bu kitabımı okuyup da etkilenmeyen ve evrimin yanlış olduğunu kabul etmeyen bir insan benim tahminim yoktur. Meydana gelen paniğin nedeni de budur.
Yoksa Yaratılışla ilgili şimdiye kadar çok fazla kitap çıktı. İlk kitap değil bu. Ama Darwinizm'i öyle bir kavramış ve öyle bir yok etmiştir ki kitap, inkarı mümkün olmayacak derecede açıktır. O yüzden bu kadar etki meydana getirdi. Bir de Darwinizm'in olmaması, Allah'ın yarattığının olması çok mutlu bir haber güzel bir şey yani bundan tedirgin olmak değil, mutlu olmak lazım. Yani ölüp yok olacağına inanan bir insanın, ölmeyip ahiret hayatının olacağını bilmesi, ona mutluluk verecek bir şey, insanları irite edecek bir şey değil bu. Büyük Yaratan'ın kontrolünde olması insanlığın, çok büyük bir nimettir sevinç verici bir şeydir. Yani kaos neden zevkli? Kaos yoktur. Allah'ın yaratması vardır bu da çok güzel bir şey insanlar için bir güvence ve rahatlıktır, huzur vesilesidir.
Evrim teorisinin çökmesiyle birlikte yani sizin kitaplarınızla ortaya koyduğunuz bu değerlendirmelerin sonucunda, bizi nereye götürecek, yani evrim teorisini çökertti dediğiniz zaman bu bize ne katacak?
Gerçekçi olacağız, olaylara gerçekçi bakacağız, hayata gerçekçi bakacağız akılcı bakacağız. Bize bunu getirecek. Yani kendimizi kandırmamayı yahut, işte 'bilim adamları her şeyi bilir, siz susun, düşünmeyin, araştırmayın, onlar ne diyorsa doğrudur' mantığı ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla daha mantıklı, daha akılcı bir dünya bakışına sahip olmuş olacağız.
Bir de acaba Hür Masonluğun bu kadar kötü olan tarafı nedir? Siz onların şeytani mi olduklarını düşünüyorsunuz?
Ben olaylara çok akılcı bakarım. Öyle insanlara peşin hüküm veren onları dışlamaya azimli bir bakış açısında değilim. Bir kere masonlar bizim evladımız bu vatanın evlatları çok seçkin kaliteli insanlar, fakat Darwinist bir zemine oturmuş bir felsefedir masonluk, dolayısıyla herhangi bir din kabul etmez. Mesela burda bir aldatmaca var, üç kitap konuluyor üçünün üzerine yemin ediliyor. Hangi dini kabul ettiğini açıkça söylemesi lazım, dürüst olması lazım. Ben bu dürüstlüğe davet ediyorum. Hem Tevrat hem Kuran hem İncil üzerine yemin olmaz. Hangisini gerçekten savunuyorsa o fikri açık açık savunması lazım. Kuran'a karşı olduğu halde, ben Kuran üzerine yemin eden bir insanın samimi olduğuna inanamam. Hayır Kuran'a inanmama hakkı vardır, inanmayabilir yani saygı duyarım o insana, ona karşı insani ilişkilerde bir sorun olmaz. Yani her zaman hürmet de görür saygı da görür. Burdakilerin inançları dinleri görüşleri ayrı, ama hepinize ben sevgi ve saygı duyuyorum ve hürmet duyuyorum ve mutluyum yanınızda olmaktan. Fakat aldatmaca çirkindir. Yani herkesin fikirlerini samimi orataya koyması lazım. Masonların burda bir aldatmaca yaptığına inanıyorum. O yüzden deşifre edip üzerine gidiyorum.
Son zamanlarda yapılan kamuoyu araştırmalarında Türkiye'deki muhafazakarlığın yükselişinden bahsediyorlar. Kendilerini nasıl tanımladıkları sorulduğunda vatandaş olarak eskiden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım derken çoğunluk son yıllarda Müslümanım kimliği ön plana çıkıyor. Siz 90lar'dan bu yana genç nüfusla iç içe olduğunuz için aynı tandansı gençlikte gözlemliyor musunuz? Bugüne gelindiğinde eğer böyle bir gözleminiz varsa geçmiş yıllarla kıyasladığınızda nasıl bir değişim görüyorsunuz?
Türklük ve Müslümanlık birbirinden ayrılamaz bir yapıdır. Türkiye'de eskiden beri böyledir bu... Türk deyince Müslüman akla gelir, Müslüman deyince Türk akla gelir. Bizim milletimiz genelde güzel huyludur ve sevecendir. Hoş görülüdür, misafirperverdir.
Ben gördüğüm bir takım fosil sergilerden bahsetmek istiyorum, Tünelde daha aşağıda Galata’da, Karaköy’de, Beyoğlu’ndaki galeride de fosil sergileri olduğunu gördüm dolayısıyla şu anda daha kabul gördüğünüz, resmi kuruluşlardan da daha çok kabul gördüğünüzü düşünüyor musunuz? Bunu söyleye bilir miyiz?
Fosil toprağın altından çıkan taş parçaları, bunun sergilenmesi, yani hangi iktidar olursa olsun hangi düşünce olursa olsun bilime saygı duyan herkes bunu kabul etmek durumundadır. Yani taş parçalarından dahi korkuyorsa bir insan artık ona söylenecek söz kalmaz. Türkiye'de komünist partisi de olsa demokrasinin gereği olarak buna müsaade etmesi gerekir, gayet makul bu… Fikirlerin baskılanması fosillerden korkulması kitap yakılmaya kalkılması artık bu devrin mutlaka bitmesi gerekiyor. Bu, her fikir her düşünce için bir tehlikedir bunu hiç kimsenin kabul etmemesi gerekir.
Azerbaycan basınından Nazar Baslı, 92. yıldan beri buradayım. İstanbul'dayım. Ben Adnan Hoca ve onun etrafındaki bir arkadaşımızın sorduğu bir soru vardı. onun zengin çocuklar etrafında var diye ama o zenginliği ben 93'te gördüm. Parasal ekonomi yönden değildi kalplerinin, gönüllerinin ve beyinlerinin verdiği ürünle ben bunları tanıdım. İnanınki kendimde bugüne kadar ilk defa Müslüman memleketten geldim Azerbaycan'dan. İlk defa ben namaz kılmayı ben burada öğrendim. O zengin çocuklar bana öğretti. Bunun hiçbir yerle bağlantısı yok. Bu bir gerçektir yeni bir insanın yetişmesinden, insanın kendi dinini yaymasında, geri dönüşünde büyük rolü olan insanlara teşekkürden başka bişey söylenilmez ama bilim adamı olarak 8 kitabın yazarı olarak ben Adnan Hoca'ya demin de söylediğim gibi kitaplarına baktığım zaman acaba hangi kitabı bende yok diye onu düşündüm... Biz seneler boyu Rusya'nın etkisi altında kaldık ezildik, buna rağmen dinimizden dönmedik ve Adnan Hoca'nın kitaplarına geldiğinde ben ilk defa 95-96' da Azerbaycan'a gittiğim zaman arkadaşlarımın raflarında o kitapları gördüm şaşırdım. İlk sorum 'siz Adnan Hoca'yı tanıyor musunuz ve nasıl tanıyorsunuz?' oldu. Ve onların hepsi bilim adamıydı ve aldığım cevap aynen size aynen aktarıyorum, "Bilmediğimiz çok şeyleri buradan öğrendik". Yani komünizm, kapitalizm, sosyalizm diyoruz, evet ama yanlış eğitim aldık, ama sonradan böyle bilim adamlarının eserleriyle onların etrafında birleşen aydınlarla gerçeklerimize kavuştuk. Bunun için teşekkür ediyoruz ama bundan başka Adnan Bey'e bir sorum olacak tabi bu da siyasete bağlı acaba ...
Yani bir insanın eğitimden daha fazla onun topluma kazandırılması önemlidir. Bugün Rusya'da da yalnız Azerbaycan değil, Türk Cumhuriyetleri'nin hepsinde biliyorlar. Adnan Hoca'yı. Onun kişiliği değil, onun bir bilim adam olarak tanınmasıdır. Bu da tabi gurur verici bir şeydir. Siyasete geldiğimizde, bugün Türkiye'nin Türk dünyasına uyguladığı politika ve onun genellikle dış ve iç politikasında her hangi bir yanlışlığı veya geç kalmayı görüyor musunuz? Ve kendinizi siyasetin içinde görmek ister misiniz?
Kendimi siyasette görmek istemem. Onu söyleyim bir kere. Fakat tabi Türki devletleri ile Türkiye'nin çoktan birlikte olması gerekiyordu şu ana kadar bu gereksiz bir gecikmeyle devam ediyor. Konya ili neyse Azerbaycan da odur. Eskişehir neyse Türkistan da odur. Bu devletlerin tek bir çatı altında birleşmeleri ve kardeşce Dünya barışını koruyacak bir güç olarak aydın çizgide, sevgi dolu, şefkati, merhameti, insanlığa sunarak bir bölgede denge unsuru olmasında çok büyük fayda var ve bunun gecikmemesi gerekiyor. Türkiye eğer bölgede ağırlığını koyarsa anarşinin, terörün en yoğun olduğu bölge de huzura kavuşacaktır. Yani Türkiye'nin bölgede lider olması çok hayati bir konu. Türk milletinin çok hoş insani özellikleri vardır. Sevgide, şefkatte, merhamette, misafirperverlikte, insancıllıkta dünyaya örnek olacak çok üstün yetenekleri vardır. Bu yetenekte olan insanların bölgede denge unsuru olmasında da çok büyük fayda vardır.
Benim anladığım kadarıyla 250'den fazla kitap yazmışsınız. Öncelikle şunu sormak istiyorum acaba bu kadar vakti nereden buluyorsunuz bütün bu kitapları yazmak için ve bir de bu fikirlerinizin İslam aleminde kabul edildiğinden bahsettiniz bununla ilgili bir yorum alabilir miyiz? Yani bunu nerden, hangi görüşten hareketle bunu söyleyebiliyorsunuz?
İslam ülkelerinde kitapların satışı çok yüksek. İslam ülkelerindeki din alimlerinin din bilginlerinin övücü sözlerinden anlıyoruz, onların beğenilerinden anlıyoruz, internetten indirilen kitap sayısının yüksek olmasından anlıyoruz.
Adnan bey size bir soru, öncelikle teşekkür ederim. Ben Moskova'da eğitim aldım ve sizin iki tercüme kitabınızı okudum. Sizin gibi birinin kitabı elime geçtiği için çok çok mutlu oldum. Sonra da düşündüm ki Türkiye'deyken bu kitapları araştırıp okuyup incelemeliyim. Sizi şahsen görebilme imkanını bana tanıdığı için arkadaşıma çok teşekkür ederim. Her zaman sağlıklı olmanızı diliyorum. İkinci sorum ise yeni bir kitabınız var mı, yeni bir yazınız var mı?
Kitap, bu hazırladığım ansiklopedinin devamı var. Dördüncü cildi bitti, üçüncüsü zaten basıldı. Şimdi beş ve altı için çalışma yapıyorum, onun üstüne yoğunlaşıyorum, yoğunlaştım evet.
Geçmişte bir dönem hapiste yattınız yanlış hatırlamıyorsam.
Evet, iki kere.
Girmeden önceki Adnan Oktar, çıktıktan sonraki Adnan Oktar arasında bir fark var mı, fikirleriniz değişti mi?
Fikirlerimden dolayı hapis yatmak; benim için bir şereftir. Hapse şerefle, sevinçle girdim, şerefle ve sevinçle de çıktım. Beni bu tip olaylar açar; daha şevklendirir, azmimi arttırır, daha faydalı, daha atak olmamı sağlar.
Politikayla ilgilenmediğinizi söylediniz, sebeplerini öğrenebilir miyiz acaba?
Ben bilim adamıyım, araştırmacıyım, yazarım. Siyasetçi değilim, siyasetçi olursam çok normal, ama şu an öyle bir kararım yok. 1986'da hapse girdiğim davadan sonra beraat etmiştim. Hem bir yıl yattım, fakat sonra beraat ettim. Fikir suçlusu olarak yargılanmıştım, beraat ettim. Son hapis yattığımda da, yine aynı davadan aynı suçlamadan genel anlamda beni de içine alacak şekilde beraat ettim. Yani fikirlerimden dolayı, şu ana kadar dünyadaki bütün suç çeşitleri, iftiralar üzerime atıldı ve sürekli de beraat ediyorum. Akla hayale gelen her türlü iftiralar atıldı, kokain kullandığım iddia edildi. Ondan da beraat ettim. Emniyetteyken yiyeceğime ve içeceğime karıştırılarak kokain verilmişti. Bunu mahkemede ispat ettim. Evimde de kokain bulundu bunun da dışardan konulduğunu ispat ettim ve beraat ettim ben bu suçtan da.
İnancımdan dolayı düşüncelerimden dolayı bu tip olaylar yine olabilir, yine hukuka güveniyorum, yine olumlu neticeler oluşacaktır, yine hak yerini bulacaktır. Dolayısıyla ben bu tip baskılardan dolayı fikirlerimden vazgeçmem. Her fikir adamının gerçek fikir adamının her dava adamının karşılaşacağı normal olaylardır bunlar. Ben de bunları çok normal karşılıyorum. Özetle bugüne kadar benim aleyhimde faaliyet yapan hiç kimseye kırgın değilim. Küskün değilim. Bundan sonra yapacak olanlara karşı da öfkem yok. Ben genellikle affedici bir insanım, şefkatliyim, dolayısıyla yani bir kısım basın benim onlara karşı öfkelendiğimi ve olumsuz gözle baktığımı düşünüyor olabilirler. Benim öyle bir bakış açım yok, onlar kader içinde Allah'ın onlara çizdiği kaderi yaşıyorlar. Kaderlerinin dışında bir şey yapmıyorlar. Onun için ben onların hepsinde hayır görüyorum. Hikmet görüyorum. Dolayısıyla da olumsuz etkilenmiyorum. Bu konuda çok müsterih olabilirler. Kaderin dışında hiçbir şey olmuyor.
Günümüzde İslam alemi, dünya ve insanlık nereye doğru gidiyor? Çünkü gördüğümüz kadarıyla hep İslam aleminde kan ve gözyaşı var. Çeçenistan'da, Keşmir'de, Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de yani nereye doğru gidiyor? Bunu biraz anlatabilir misiniz?
Bunlar güzel bir doğumun sancıları. Dünya çok güzel aydınlık günlere doğru gidiyor. Buna bir tabirle de Altınçağ diyebiliriz. Barışın, kardeşliğin, sevginin, demokrasinin, estetiğin, güzelliğin hakim olduğu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Buna biz ahir zaman diyoruz. Hıristiyanlıkta da vardır ahir zaman olarak geçer. Yahudilikte de geçer ahir zaman olarak geçer. Kutlu ve güzel bir devirdir. Bunun öncesinde bu tip savaşlar, kargaşalar, acılar ve zulümler olacağı da bilinen bir gerçektir. Bu üç kitapta da belirtilir. Peygamberimiz'in hadislerinde de bu devir çok detaylı açıklanır. 10-15 yıl sonra bu dediklerimin gerçekleştiğini inşaAllah hep beraber görürüz.