Bölüm 8 - ''Hz. İsa (as) İnmeyecek, Hz. Mehdi (as) Gelmeyecek'' Diyen Bazı Kimselerin İddialarına Cevaplar - 3/3

Mehmet Ali Kaya - İddia 7:

Mehmet Ali Kaya Hoca'nın "Hz. İsa Gelmiş, Kimse Görmemiş ve Bediüzzaman'ın Arkasında Gizlice Namaz Kılmıştır" İddiası:

... Hz. İsa (as) herkesin huzurunda ona uyması şart ve lazım değildir. KİMSENİN GÖRMEDİĞİ BİR YERDE BİR CAMİDE GİZLİ OLARAK UYSA VE ARKASINDA NAMAZ KILSA, ALLAH'IN VAADİ YERİNE GELMİŞ OLUR... (Asırların Rehberleri Mücedditler, sf. 237)Kıyamete yakın kendisine tabi olanların bu yanlış inanç ve kanaatlerinden (teslis) döndüğünü görmesi için tekrar dünyaya gönderecektir. Hristiyanların "kendi hakkında ve Allah hakkında inançlarının düzelmesine sebep olan KURAN-I KERİM'İN TEVHİD HAKİKATİNİ ANLATAN, "MEHDİ-İ ALİ RESUL OLAN BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'YLE" GÖRÜŞÜR VE ARKASINDA NAMAZ KILAR. (Asırların Rehberleri Mücedditler, sf. 284)

Cevap: Hz. İsa (as), "Bediüzzaman Hazretleri'nin Arkasında Namaz Kılıp Gitmiştir" İddiası Doğru Değildir. Hz. İsa (as)'In, Hz. Mehdi (as)'In İmamlığında Namaz Kılışına Tüm Dünya Şahit Olacaktır

Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne geliş hikmetlerinden biri, kendisinin Allah Katına yükseltilmesinin ardından bozulmaya uğrayan Hristiyanlık dinini hurafelerden arındırmak, sapkın teslis inancını tamamen ortadan kaldırmak ve tüm yeryüzüne tek bir din olarak İslam ahlakının hakim olmasına vesile olmaktır. Bu olayların hepsi dünyada yaşayan her bir insan tarafından açık ve net olarak görülecek, tüm bu gelişmelere yaşayan bütün insanlar şahitlik edecektir. Sahih hadis kitaplarında kapsamlı olarak detaylarıyla haber verilen bu müjdeli gelişmelerin hiçbiri yaşanmadan, Hz. İsa (as)'ı sadece bir avuç kişinin görmesiyle, İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti gerçekleşmeden Hz. İsa (as)'ın dünyaya geldiğini ve gittiğini iddia etmek hem samimi bir tutum değildir, hem de Kuran'a ve sünnete uygun değildir.

Hadis-i şeriflerde Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden geldiğinde her türlü zulmün son bulacağı, adaletin ve barışın dünyaya yayılacağı kapsamlı olarak anlatılmıştır. Kuran ayetlerinde de Kitap Ehli'nden Hz. İsa (as)'a inanmayacak hiç kimse kalmayacağı, yani yeryüzüne İslam ahlakının tam hakim olacağı müjdelenmiştir.

Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)

Savaş (erbabı) da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bırakacak. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/334)

Benliğime hakim olan zata yemin ederim ki, Meryem'in oğlunun adaletli bir hakem olarak size inmesi pek yakındır. O, Haç'ı kıracak (haça tapınmayı kaldıracak), domuzu öldürecek (domuz eti yemenin haram olduğunu bildirecek), cizyeyi kaldıracak; mal çoğalacak ki, kimse onu kabul etmeyecektir. (Sünen-i Tirmizi, 4/93)

Hadiste Haber Verilen, Hz. İsa (as)'ın Hz. Mehdi (as) Arkasında Namaz Kılması da Tüm Dünya İnsanlarının Gözleri Önünde Gerçekleşecektir.

... Nihayet Meryem oğlu İsa Müslümanların (manevi) emiri (Hz. Mehdi) ona: Gel bize namaz kıldır, der. Bunun üzerine İSA: "HAYIR, ALLAH'IN BU ÜMMETE BİR İKRAMI OLARAK SİZİN BİR KISMINIZ DİĞER BİR KISIM ÜZERİNE EMİRLERSİNİZ" DER. (Hz. Mehdi'yi imamlığa geçirir.) (Sahih-i Müslim, c. 1, s. 209)

"Ya Resullullah! Peki o gün Araplar nerede olacak?" diye sordu:

"Araplar o gün azdır ve büyük çoğunluğu Beytü'l-Makdis (Kudüs)'te bulunacaktır. İmamları (Mehdi) da salih bir şahıs (olacak)dır. Sonra imamları (Mescid-i Aksa'da) öne geçip onlara sabah namazını kıldıracağı sırada sabahleyin onların üzerine İsa bin Meryem (as) inecektir. Bunun üzerine İsa (as)'ın öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam geri geri yürümeye başlayacak. Fakat İsa (as) elini omuzları arasına koyarak: "Öne geç de namaz kıldır. Çünkü kamet senin için getirildi" diyecektir. Bunun üzerine imamları onlara namaz kıldıracak..." (Sünen-i İbni Mace, Kitabü-l'fiten Tercemesi ve Şerhi- Kahraman Neşriyat, cilt 10, Mütercim: Haydar Hatipoğlu, Bab:33 s. 331-335)

Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as)'ın Veziri Olacaktır

İbni Ebi Şeybe, Musannef'inde, İbni Şirin'den tahric etti. Dedi ki: "MEHDİ BU ÜMMETTENDİR VE HZ. İSA'YA İMAM OLACAKTIR." (Celaleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Hz. Mehdisi'nin Alametleri, (Kitabül Burhan fi Alametil Hz. Mehdiyyil Muntazar), sf. 79)

Bilindiği gibi Hz. İsa (as) nazil olacak ve Deccal'i fikren yok edecek. Şurası da bir gerçektir ki, HZ. İSA, HZ. MEHDİ'DEN HAKİMİYETİ (Müslümanların manevi liderliğini) ALMAYACAK; ÇÜNKÜ LİDERLER (Müslümanların manevi önderleri) KUREYŞ'DENDİR. Madem insanlar arasında bu ikisi mevcut olacak, öyleyse HZ. İSA (AS) ONUN EMİRİ DEĞİL DE VEZİRİ OLACAKTIR. BU SEBEPLEDİR Kİ HZ. MEHDİ'NİN ARKASINDA NAMAZ KILACAK VE ONA TABİ OLACAKTIR. (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, 'Kıyamet Alametleri' Pamuk Yayınları, sf. 185)

Şerh'ül Mesabih 'de Resulullah (sav) Efendimiz Saadetle şöyle buyurmuşlardır: "MERYEM OĞLU İSA (AS) VALİ DEĞİL, VELİYYÜL MUVELLA'DIR (SELAHİYETLİ HAKİMDİR). YANİ O İMAMETİ KABUL ETMEZ. HZ. MEHDİ'Yİ VALİ YAPAR VE İMAMETİ'DE ONA TESLİM EDER." (Hanedan-ı Ehl-i Beyt, s. 498)

Bediüzzaman Hazretleri de hadislere ve ayetlere dayanarak, Hz. İsa (as)'ın dünyaya nasıl bir dönemde geleceğini, hangi faaliyetlerde bulunacağını, dünyada ne gibi güzel değişikliklere vesile olacağını geniş bir şekilde açıklamıştır. Buna göre, önce Hz. Mehdi (as) kitaplar, yazılar, belgeseller gibi tüm ilmi araçlarla Darwinist ve materyalist fitneyi yani dinsizliği fikren büyük bir yenilgiye uğratacak. Samimi İsevilere, İncil'in Kuran'la mutabık yönlerini göstererek tebliğ yapacak ve onların İslam'a kalplerinin ısınmasına vesile olacak. Bu güzel gelişmeler olup, İslam ahlakının hakimiyetinin fikri zemini tam olarak gelişmişken Hz. İsa (as)'ın bizzat şahsı gelecek ve Hz. Mehdi (as)'la birlikte deccaliyeti tam etkisiz hale getirecek:

1. Hz. İsa (as), Mehdi (as) Dinsizlik Cereyanını Galebe Edip Dağıtmak Üzereyken Gelecek

Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, DİNSİZLİK CEREYANINA GALEBE EDİP DAĞITACAK İSTİDADINDA İKEN.... (Mektubat, 15. Mektup, sf. 78-80)

2. Hz. İsa (as), İsevilik Dini Tasaffi Edip Hristiyanlar İslam'a Dönmek Üzereyken Gelecek

Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin (Darwinizmin) verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı Uluhiyete KARŞI İSEVÎLİK DİNİ TASAFFİ EDEREK VE HURAFATTAN TECERRÜD EDİP İSLÂMİYETE İNKILAB EDECEĞİ BİR SIRADA, nasıl ki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini (fikren) öldürür; öyle de HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM, İSEVÎLİK ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEREK, DİNSİZLİĞİN ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEN DECCAL'I (fikren) ÖLDÜRÜR... YANİ İNKÂR-I ULUHİYET FİKRİNİ ÖLDÜRECEK (fikren ortadan kaldıracak). (1. Mektup, sf. 7)

3. Hz. İsa (as)'In Bizzat Cismi Hak Dinin Başına Geçecek

... ÂLEM-İ SEMAVATTA CİSM-İ BEŞERÎSİYLE BULUNAN ŞAHS-I İSA ALEYHİSSELÂM, O DİN-İ HAK CEREYANININ BAŞINA GEÇECEĞİNİ, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. (Mektubat, 15. Mektup, sf. 78-80)

4. İseviler Hz. İsa (as)'In Riyaseti Yani Şahsının Önderliği Altında Olacak

O Deccal komitesini, HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM'IN RİYASETİ ALTINDA (bizzat Hz. İsa (as)'ın şahsının yönetimi altında) (fikren) öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı Uluhiyetten (Allah'ın varlığını inkar etmekten) kurtaracak. (29. Mektup, sf. 455)

5. Deccali Etkisiz Hale Getirecek Olan Hz. İsa (as)'ın Şahsı Olacak

Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî hârikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli Deccal'ı (manen) öldürebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HÂRİKA VE MU'CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ BİR ZÂT OLABİLİR Kİ: O ZÂT, EN ZİYADE ALÂKADAR VE EKSER İNSANLARIN PEYGAMBERİ OLAN HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM'DIR. (Şualar, 452)

6. Hz. Mehdi (as) Siyaseti Hz. İsa (as)'a Bırakacak

Gerçi hakikat noktasında ahir zamandaki gelecek BÜYÜK MEHDİ SİYASETİ TAM DİNDAR İSEVÎLERE BIRAKIP YALNIZ İSLÂMİYET HAKİKATLARINI İSBATA, İZHARA, İCRAYA ÇALIŞIR. (El Yazma Emirdağ Lahikası, s. 150)

◉ Bu durumda eğer bazı Nur talebesi kardeşlerimizin yanlış yorumlarında olduğu gibi, Hz. İsa (as) hiç kimse görmeden gelip gittiyse, Hz. Mehdi (as)'ın siyaseti Hz. İsa (as)'a bırakması ne şekilde gerçekleşmiştir?

◉ İseviler Hz. İsa (as)'ın riyaseti altında toplanacağına göre böyle bir toplanma Hz. İsa (as)'ı hiç görmeden nasıl mümkün olabilir?

◉ Hz. İsa (as) dinsizlik cereyanı dağılmak üzereyken geleceğine göre, Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri döneminde küfrün dağılması söz konusu olmuş mudur?

◉ Hz. İsa (as) geldiğinde yeryüzünü barış ve adalet kaplayacağına göre, Üstadımız döneminde tüm dünya böyle bir adalete ve barışa kavuşmuş mudur?

Bu sorulara samimi olarak cevap veren Nur talebesi kardeşlerimiz, Hz. İsa (as)'ın geldiğini, hiç kimse bilmeden bir camide Bediüzzaman Hazretleri'nin arkasında namaz kıldığını iddia etmenin ne kadar büyük bir yanlış olduğunu hemen göreceklerdir. Üstadımız çok zor koşullarda fikri mücadelesini devam ettirmiş, ama onun devrinde ne İsevilerle Müslümanların ittifakı olmuş ne de deccaliyet ve süfyaniyet son bulmuştur. Deccaliyet fitnesi tam Bediüzzaman Hazretleri'nin tarif ettiği şekilde daha da güç bularak yayılmış ve insanlığın %99.9'unu esir almıştır. Şimdi ise vakit, bu fitnenin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) vesilesiyle son bulması vaktidir.

Mehmet Ali Kaya - İddia 8:

Mehmet Ali Kaya'nın, "Hz. Mehdi (as) 1920'lerde Faaliyete Başlamış, Hz. İsa (as)'In Nefesi 1950'de Ona Katılmış, 1960'dan Sonra Hz. İsa (as)'I Temsil Edenler Göreve Devam Etmiştir" İddiası:

1920'de Mehdi efkarıyla ve iman hakikatleriyle karşı mücadeleye başladı. 30 YIL SONRA HZ. İSA (AS)'IN NEFESİ OLAN DEMOKRASİ, 1950'DE İMDADA GELDİ. 1960'ta, 40 yıllık bir mücadeleden sonra Hz. Mehdi vefat etti. HZ. İSA'NIN EFKARINI TEMSİL EDENLER İSE 35 YIL DAHA MÜCADELEYE AHRARLAR- DEMOKRATLAR OLARAK, NUR TALEBELERİYLE BERABER DEVAM ETTİLER. 1995'TEN SONRA İSE, ARTIK GALİP DURUMA GELDİLER.(Asırların Rehberleri Mücedditler, Sf. 291)

Cevap 1. Hz. Mehdi (as)'ın İlmi Mücadeleye Başladığı Tarih 1920 Değil, Hicri 1400 Yani 1979'dur

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'da yüzlerce sayfa Mehdiyeti anlatmış, ancak tek bir satırında dahi Hz. Mehdi (as)'ın kendisi olduğunu veya kendi yaşadığı dönemde Mehdi (as)'ın faaliyette olduğunu söylememiştir. Bu kanaatte olan kişileri, "bu bir sehiv ve iltibas" yani hata ve yanılmadır diye uyarmıştır:

Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak HZ. MEHDİ TELAKKİ EDİYORLAR (şahsi bir görüş olarak kabul ediyorlar). O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili (temsilcisi) olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi ismini) ONA VERİYORLAR. Gerçi bu, BİR İLTİBAS (karıştırma) BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)... (Emirdağ Lahikası, s. 266)

Son derece kapsamlı olarak da Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'de göreve başlayacağını açıklamıştır:

1. İstikbal-i dünyeviyede 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ (Hz. Mehdi (as)'ı) asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)

2. Hakiki beklenilen ve BİR ASIR SONRA gelecek o zat (Hz. Mehdi (as)) dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)

3. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lâmlar" ve "mim" ikişer sayılsa, BUNDAN BİR ASIR SONRA zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazreti Mehdi'nin şakirdleri olabilir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.132)

Bediüzzaman Hazretleri Birinci Şua'da yer alan bu açıklamasında Tevbe Suresi'nin 32. ayetinin ebced hesabının, şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılarak yapılmasından bahsetmektedir. Ayetin, "Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor" cümlesinde yer alan şeddeli lamlar ve mim ikişer sayıldığında ayetin ebced değeri 1910 yapmaktadır. Yani, Üstadımız bundan bir asır sonra ifadesiyle MİLADİ 1910'DAN BİR ASIR SONRA demektedir. 1910'dan bir asır yani 100 yıl sonrası ise 2010'dur.

4. Yetmiş birde (hicri 1371'de – miladi 1952) fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, OTUZ-KIRK SENE (Hicri 1401/H. 1411 – Miladi 1981/M. 1991) SONRA FECR-İ SÂDIK ÇIKACAK. (Hutbeyi Şamiye, Sf. 27)

Üstadımız, Hicri 1371'de Fecri Kazibin, yani İslam aleminin aydınlanmasının başladığını söylüyor. Hicri 1371'den 30 ve 40 sene sonra, yani Hicri 1401 ve Hicri 1411'de asıl aydınlanmanın güç kazanacağını bildiriyor. Burada Üstadımız açık ve net tarihler veriyor, Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'lerde faaliyette olduğunu söylüyor.

1371 + 30 = 1401 = 19811371 + 40 = 1411 = 1991

5. Evet şimdi olmasa da (Hicri 1371'DEN) 30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet (hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA onları darmadağın edecek. (Hutbeyi Şamiye, Sf. 30)

Üstadımız, Hicri 1371'den hem 30-40 sene sonra hem de yarım asır sonra yani 50 yıl sonra diyerek Hz. Mehdi (as)'ın hangi tarihte görev başında olacağını söylüyor? Hicri 1400'lerde.

1371 + 30 = 1401 = 19811371 + 40 = 1411 = 19911371 + 50 = 1421 = 2001

6. Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ Lahikası'nı 1949 yılında kaleme almış ve kendisinden 100 sene yani BİR ASIR SONRA gelecek olan Hz. Mehdi (as), talebeleri ve o dönemdeki insanlara şöyle seslenmiştir:

O vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:

Herkese dünya terakkî dünyası olsun; yalnız bizim için mi tedennî dünyasıdır? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım:

EY YÜZDEN tâ üç yüz seneden SONRAKİ YÜKSEK ASRIN ARKASINDA GİZLENMİŞ, SÂKİTÂNE BENİM SÖZÜMÜ DİNLEYEN VE BİR NAZAR-I HAFİYY-İ GAYBÎ (gizli bir bakış ile gayba bakarak) İLE BENİ TEMÂŞÂ (seyreden) EDEN SAİD, HAMZA, ÖMER, OSMAN, YUSUF, AHMED, V.S. SİZE HİTAP EDİYORUM. TARİH DENİLEN MÂZİ DERELERİNDEN SİZİN YÜKSEK İSTİKBALİNİZE (geleceğinize) UZANAN TELSİZ TELGRAFLA SİZİNLE KONUŞUYORUM. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM. SİZ İNŞAALLAH CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELİRSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKLAR. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. "EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! 'ŞU KALENİN BAŞINDA BİR MEDRESE-İ NURİYE ÇİÇEĞİNİ YAPINIZ. CİSMEN DİRİLMEMİŞ, FAKAT RUHEN BÂKİ VE GENİŞ BİR HEYETTE YAŞAYAN MEDRESETÜ'Z-ZEHRAYI CİSMANÎ BİR SURETTE BİNA EDİNİZ" DEMEKTİR. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147'nci sayfadan tâ 157'nci sayfaya kadar medresetü'z-zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 343, 344)

7. FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİB ŞAHSIN bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı (ordunun geriden gelen emniyet kuvveti) ve o büyük kumandanın pîşdâr (öncü) bir neferi (askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, sf. 162)

Bu eserinde Üstadımız, Hz. Mehdi (as)'ın ileride geleceğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Said Nursi Hazretleri "Barla Lahikası"nı 1926 yılında kaleme almıştır, yani bu sözleriyle bu tarihten çok ilerideki bir dönemden, kendisinden sonraki asırdan bahsetmektedir. Kendisinin Hz. Mehdi (as)'ın öncüsü ve ona zemin hazırlayan bir hizmetkarı olduğunu söyleyerek bir diğer yönden de kendisinin ahir zamanın büyük Mehdisi olmadığını, ancak ona zemin hazırlayan, onun zuhurundan önce ona öncülük eden bir yardımcısı olduğunu açıkça söylemektedir.

8. TÂ AHİR ZAMANDA, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirirve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz. (Kastamonu Lahikası, Sayfa 72)

Üstadımız, Kastamonu Lahikası'nı 1936 yılında hazırlamıştır. Bu eserinde "ta ahir zamanda...." ifadesiyle Risale-i Nur'un asıl sahipleri olarak nitelendirdiği Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin kendisinden çok daha sonraki bir vakitte, yani kendisinden sonraki yüzyılda geleceklerini ifade etmiştir.

Görüldüğü gibi, Üstadımız Risale-i Nur'da yüzlerce sayfa Hz. Mehdi (as)'ı anlatmışken, defalarca, ayrı ayrı Hz. Mehdi (as) Hicri 1400'de gelecek demişken, Risale-i Nur'da "Hz. Mehdi (as)'ın gelişi, zamanı belli değildir" demek samimi bir davranış değildir.

Nitekim Hicri 1400'ün başlamasıyla birlikte de Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği Hz. Mehdi (as)'ın geliş alametlerin hepsi arka arkaya gerçekleşmiştir. Peygamberimiz (sav), bu alametlerin teşbih tanelerinin ardı ardına gelmesi gibi birbirini takip edeceğini söylemiştir. Şu anda 1432 yılında bulunuyoruz. 1400'den 1432'ye kadar geçen 32 yıl içinde Resulullah (sav)'in haber verdiği yaklaşık 650 alamet birebir çıkmıştır. Bu da bir kez daha Bediüzzaman Hazretleri'nin de söylediği gibi Hz. Mehdi (as)'ın şu an görevde olduğunun delilidir. Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği ve birebir gerçekleşen bu yüzlerce alametten bazıları şunlardır:

◉ Afganistan'ın işgal edilmesi 1979

◉ Kabe baskını ve Kabe'de kan akıtılması 1979

◉ İstanbul'da gerçekleşen gemi patlaması 1979

◉ İran – Irak Savaşı 1980-1988

◉ Şam ve Mısır meliklerinin öldürülmesi – 1981

◉ Ramazan ayında, Ay ve Güneş tutulmalarının olması – 1981 ve 1982

◉ Halley kuyruklı yıldızının geçişi – 1986

◉ Sistemlerin değişmesi (komünizmin yıkılması) – 1989

◉ Azerbaycan'ın işgali – 1990

◉ Tozlu dumanlı bir fitnenin görülmesi – 2001 İkiz Kulelere yapılan saldırı

◉ Irak'ın işgali – 2003

◉ Çölde bir ordunun kaybolması- 2003 Irak ordusunun kaybolması

◉ Bağdat'ın alevlerle yanması – 2003

◉ Kufe Mescidi'nin bombalanması - 2004

◉ İki kuyruklu Lulin yıldızının çıkması – 2009

◉ Arap ülkelerinde değişim hareketlerinin başlaması – 2010

◉ Haresta'da çatışmalar olması - 2011

(Sayısı 650'yi bulan tüm alametleri görmek için www.hazretimehdi.com sitesini ziyaret ediniz)

Cevap 2. "1950-1960 Arasında Hz. İsa (as)'ın Nefesi Kurtuluşa Vesile Oldu" İddiası Doğru Değildir. Üstadımız O Yıllarda Da Ağır Baskılara Maruz Kalmıştır

Mehmet Ali Kaya, kitabında 1950'de Hz. İsa (as)'ın nefesinin yardıma geldiğini ve büyük bir kurtuluşun yaşandığını iddia etmektedir. 1950'lerde Türkiye'de Demokrat Parti iktidarıyla birlikte güzel bazı gelişmeler yaşandığı bir gerçektir, ama bu, hadislerde müjdelenen İslam aleminin ve dünyanın kurtuluşu değildir. Üstelik bu dönemde dahi Bediüzzaman Hazretleri üzerindeki ağır baskılar tüm şiddetiyle devam etmiştir. Dolayısıyla Mehmet Ali Kaya'nın dile getirdiği kurtuluş gerçekçi değildir ve böyle bir olay yaşanmamıştır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerde haber verdiği ve Hz. Mehdi (as)'ın vesile olacağı kurtuluş ise dünyanın her bir köşesine bereketi yansıyacak, tüm insanlar tarafından görülecek, tüm insanlara huzur ve güvenlik verecek gerçek bir kurtuluştur.

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri'nin 1950-1960 Yılları Arasında Maruz Kaldığı Baskılar

1. 1926 yılından itibaren sürgün hayatı yaşayan Bediüzzaman Hazretleri'nin 1950 ve 1960 yılları arasında da (vefatına kadar) sürgün hayatı devam etmiştir. Bu yıllar arasında sürgün cezası kaldırılmamıştır.

2. Bediüzzaman Hazretleri'ne 1951'de Emirdağ'da, bundan hemen bir yıl sonra da İstanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitabı nedeniyle birer dava daha açılmıştır.

3. 23 Ağustos 1953 tarihinde bir dava daha açılmıştır.

4. 1951'de Şapka Kanununa muhalefet gerekçesiyle Emirdağ'da mahkemeye verildi.

5. 1952'de Afyon Mahkemesi'nde davası devam ediyordu.

6. 1952'de Samsun'da Büyük Cihad gazetesinin yayını sebebiyle dava açıldı.

7. 1953'de Isparta'da hakkında yeni bir dava açıldı ve Isparta'ya gitti.

8. Ocak 1960'ta Ankara'ya girmesi polis tarafından engellenmiş ve Bediüzzaman Hazretleri buradan Isparta'ya gitmiştir.

9. 6 Ocak 1960 günü saat 10:30 sularında Konya'ya gitmek üzere hareket etti. Konya'da giriş çıkışlar kapatıldı ve polisler tarafından takip edildi. Kardeşinin ve Mevlana'nın türbesini ziyaret ettikten sonra Konya'dan ayrıldı.

10. Bu dönemde ağır hasta olan 83 yaşındaki Said Nursi Hazretleri, daha sonra talebeleriyle birlikte Urfa'ya gitmiştir. Burada, yürüyemeyecek kadar rahatsız olan Üstadımız'ın yerleştiği otele gelen polisler, dönemin İçişleri Bakanı'nın emriyle Bediüzzaman'ı Isparta'ya geri götürmeye çalışmışlardır. Vefat ettiğinde dahi dönemin İç İşleri Bakanı Namık Gedik –haşa- çöp arabasıyla taşınmasını emretmiştir.

Mehmet Ali Kaya - İddia 9:

Mehmet Ali Kaya'nın "Bediüzzaman Hazretleri 'O Zat' Dediğinde, Şahsı Maneviden Bahseder" İddiası

"O zat" denilen, "Mehdi-i Al-i Resul'un temsil ettiği kutsi cemaatin şahsı manevisidir.(Asırların Rehberleri ve Mücedditler ve Kıyamet Alametleri, Deccal- Mehdi, sf. 227)

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as) İçin "Zat" Dediğinde Bir Şahıstan Bahsetmektedir, Şahsı Maneviden Değil

Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde yüzlerce sayfa boyunca Hz. Mehdi (as)'ın sahip olacağı özellikler hakkında bilgi vermiş, kendisine Mehdiyet konusunda hüsn-ü zan ile yaklaşan kimselere ise, kendisinin Hz. Mehdi (as)'da olması gereken özellikleri taşımadığını belirterek cevap vermiştir. Ancak Bediüzzaman Hazretleri'ne bu yönde hüsn-ü zan besleyen bazı kişiler, Bediüzzaman Hazretleri'nin bu sözlerinin aslında gerçekleri yansıtmadığını; Üstadımız'ın kanaatinin bunun tam tersi yönünde olduğunu ve bu sözde gizli kanaati de kendilerinin çok iyi bildiklerini ve açıkladıklarını iddia etmektedirler. Bu amaçla Üstadımız'ın açık ve net beyanlarını değil, kendilerinin yaptıkları yorumları ve tevilleri esas almaktadırlar. İşte Mehmet Ali Kaya'nın yukarıda yer alan gerçek dışı iddiası da bu mantığın bir ürünüdür.

Mehmet Ali Kaya, Üstadımız'ın Hz. Mehdi (as) için Risale-i Nur'da O ZAT dediğinde, yani 68 ayrı yerde, hep ŞAHSI MANEVİ'DEN BAHSETTİĞİNİ İDDİA ETMEKTEDİR. Yani, Mehmet Ali Kaya'ya göre, Üstadımız "bir", "o", "zat" kelimelerini şahsı ifade etmek için değil şahsı maneviyi ifade etmek için kullanmaktadır. ŞÜPHESİZ BU, ÜSTADIMIZ'IN AÇIK VE NET SÖZLERİNİN YANLIŞ BİR TEFSİRİ, SAMİMİ OLMAYAN BİR TEVİLİDİR!

Her şeyden önce bu mantık, Bediüzzaman Hazretleri'ne duyduğumuz saygıya ve hürmete yakışmamaktadır. Bediüzzaman Hazretleri, zengin kelime hazinesi, çarpıcı ve hikmetli anlatımıyla ifade etmek istediğini dürüst, samimi, açık ve net anlatan bir alimdir. Doğru bildiği değerleri savunmak için tüm hayatını çile içinde geçirmiş, hiçbir zorluktan asla yılmamış, çok cesur ve dürüst bir insandır. Risale-i Nur'da da her konuyu açık ve net olarak anlatmıştır. Nitekim, hiçbir tefsir ve yoruma gerek olmadan, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilmesi Risale-i Nur'un en önemli özelliklerindendir:

... Risale-i Nur'u kadın, erkek, memur ve esnaf, alim ve feylesof gibi her türlü halk tabakası okuyup anlayabiliyor. Kendi istidadları nisbetinde gördükleri istifadeler karşısında ona bir kat daha sarılıyorlar. Liseliler, üniversiteliler, profesörler, doçentler, feylesoflar okuyorlar. Bu münevver sınıflar fevkalade istifade ettikleri gibi; Risale-i Nur'un harikuladeliğini ve te'lif (yazım) san'atındaki üstünlüğünü tasdik edip hayretler içerisinde bütün külliyatı okumak iştiyakına (arzusuna) sahib oluyorlar. (Şualar, sf.549)

... bütün bu risalelerde, bütün derin hakaik (hakikat), temsilat (örnekler) vasıtasıyla, en ami (cahil) ve ümmi (tahsilsiz) olanlara kadar ders veriliyor. Halbuki o hakaikin (hakikatlerin) çoğunu büyük alimler "tefhim edilmez" (anlatılamaz) deyip, değil avama, belki havassa da (ilim sahibi kimselere de) bildiremiyorlar. (Mektubat, sf.373)

Kendisi de bir tefsir olan Risale-i Nur'u yeniden tefsir etmenin bir manası yoktur. "Üstadımız o zat diyor ama şahsı manevi demek istiyor" diye bir tevil yapmak, her şeyden önce Üstadımız'a saygıya hiç uygun değildir. Bediüzzaman Hazretleri gibi dürüst ve mert bir insanı, "böyle diyor ama siz ona bakmayın, böyle demek istiyor" diye tanıtmak samimi bir Nur talebesine asla yakışmaz.

Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. ONA KARŞI ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎNİN SİLSİLE-İ NURANÎSİNE BAĞLANAN, EHL-İ VELAYET VE EHL-İ KEMALİN BAŞINA GEÇECEK ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMED MEHDİ (1. İFADE) İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ (2. TEKRAR), o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) (manen) öldürüp dağıtacaktır. (Mektubat, sf. 59-61)

Hz. Mehdi (as)'ın Şahıs Olarak Gelip Gelmeyeceği Asla Şüpheli Değildir. Bediüzzaman Hazretleri 68 Ayrı Yerde Hz. Mehdi (as)'ın Şahıs Olarak Geleceğini Söylemiştir

Hallini isteriz" diye sormaları sebebiyle, onlara cevap olmak üzere, BUNDAN SONRA GELECEK MEHDÎ-İ RESULÜN (3. TEKRAR), temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi olduğu, bunların imanı kurtarmak, hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ünvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihyâ etmek ve inkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'âniyenin ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunlarının bir derece tâdile uğramasıyla O ZÂT (4. TEKRAR), bu vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır...

Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi mehdî ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibarıyla, ÂHİRZAMANIN BÜYÜK MEHDÎSİ (5. TEKRAR), ünvanını almamışlar.

İkincisi: ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI (6. TEKRAR), ÂL-İ BEYT'TEN OLACAK... (Şualar, sf. 381, 382)

Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, HAZRET-İ MEHDİNİN (7. TEKRAR), o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek.

O ZÂT (8. TEKRAR), o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun uzun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri KENDİNE (9. TEKRAR) hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir (öğrencilerdir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)

Ben de onlara demiştim: "BEN, KENDİMİ SEYYİD BİLEMİYORUM. BU ZAMANDA NESİLLER BİLİNMİYOR. HALBUKİ AHİRZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI (10. TEKRAR), ÂL-İ BEYTTEN (11. TEKRAR) OLACAKTIR.(Emirdağ Lâhikası, sf. 232)

Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak, kendimi O GELECEK ŞAHIS (12. TEKRAR) olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatim yoktur. FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİP ŞAHSIN (13. TEKRAR) BİR HİZMETKÂRI VE ONA (14. TEKRAR) YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDÂRI VE O BÜYÜK KUMANDANIN (15. TEKRAR) PÎŞDÂR BİR NEFERİ OLDUĞUMU ZANNEDİYORUM. Ve ondadır ki, sen de yazılan şeylerden o acip kokusunu aldın. (Barla Lahikası, sf. 162)

AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA, ELBETTE EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (16. TEKRAR), HEM EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (17. TEKRAR), HEM HAKİM (18. TEKRAR), HEM MEHDİ (19. TEKRAR), HEM MÜRŞİD (20. TEKRAR), HEM KUTB-U AZAM (21. TEKRAR) OLARAK BİR ZAT-İ NURANİYİ (22. TEKRAR) GÖNDERECEK VE O ZAT (23. TEKRAR) DA, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN OLACAKTIR. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin firtınalarını teskin eder ve BAHAR İÇİNDE BİR SAATTE YAZ MEVSİMİNİN NÜMUNESİNİ VE YAZDA BİR SAATTE KIŞ FIRTINASINI İCAD EDEN KADİR-İ ZÜLCELAL; MEHDİ (24. TEKRAR) İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN ZULÜMATINI DAĞITABİLİR. Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki; 'Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır' diye ehl-i tefekkür hükmeder...

Eğer maddî şekle girse ve bir tesanütle bir fırka vaziyetini alsalar, İSLÂMİYET DİNİNİ MİLLİYET-İ MUKADDESE HÜKMÜNDE RABITA-İ İTTİFAK VE İNTİBAH YAPSALAR, HİÇBİR MİLLETİN ORDUSU ONLARA KARŞI DAYANAMAZ. İŞTE, O PEK KESRETLİ O MUKTEDİR ORDU, ÂL-İ MUHAMMED ALEYHİSSALÂTÜ VESSELÂMDIR VE HAZRET-İ MEHDÎNİN (25. TEKRAR) EN HAS ORDUSUDUR...

ELBETTE O KUVVET-İ AZÎMEDEKİ BİR HAMİYET-İ ÂLİYE FEVERAN EDECEK VE HAZRET-İ MEHDÎ (26. TEKRAR) BAŞINA GEÇİP TARİK-İ HAK VE HAKİKATE SEVK EDECEK. BÖYLE OLMAK VE BÖYLE OLMASINI, BU KIŞTAN SONRA BAHARIN GELMESİ GİBİ, ÂDETULLAHTAN VE RAHMET-İ İLÂHİYEDEN BEKLERİZ VE BEKLEMEKTE HAKLIYIZ. (Mektubat, 425-426)

Bediüzzamanın bu sözünde kullandığı yukarıdaki vasıflar, anlamlarından da anlaşılacağı gibi tek kişiye ait olacak özelliklerdir.

1- … bir müçtehid

2- … bir müceddid

3- … hâkim

4- … Hz. Mehdi

5- … mürşid

6- … kutb-u a'zam

7-… bir zât-ı nuranî

TÂ AHİR ZAMANDA, HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE, ASIL SAHİPLERİ, YANİ MEHDÎ (27. TEKRAR) VE ŞAKİRTLERİ CENAB-I HAKKIN İZNİYLE GELİR, O DAİREYİ GENİŞLETTİRİR VE O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR. BİZLER DE KABRİMİZDE SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ. (Kastamonu Lahikası, Sayfa 72)

ÂHİRZAMANDA, ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎNİN (A.S.M.) CEMAAT-İ NURANİYESİNİ TEMSİL EDEN HAZRET-İ MEHDÎDE (28. TEKRAR) VE CEMAATİNDEKİ ŞAHS-I MANEVİDE ANCAK İÇTİMA EDEBİLİR. (Kastamonu Lahikası, sf. 146)

MEHDİ'NİN (29. TEKRAR) ÜÇ VAZİFESİ, nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak ahir zamanda gelen AL-İ BEYT'İN BÜYÜK BİR MÜRŞİDİ (30. TEKRAR) seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar.

Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat'î bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikata binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, her halde hallini istiyoruz...."

İkinci vazifesi: HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.) ÜNVANI (40. TEKRAR) ile şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslam'ın vahdetini nokta-i istinad edip, beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gadab-ı İlahî'den kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır.

Üçüncü vazifesi: İNKILABAT-I ZAMANİYE İLE ÇOK AHKAM-I KUR'ANİYENİN ZEDELENMESİYLE VE ŞERİAT-I MUHAMMEDÎYENİN (A.S.M.) KANUNLARI BİR DERECE TATİLE UĞRAMASIYLA O ZAT (41. TEKRAR), bütün ehl-i îmanın manevî yardımlarıyla ve İttihad-ı İslam'ın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa al-i beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır...

... GERÇİ HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ, FAKAT HERBİRİ ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE YAPMASI İTİBARİYLE, AHİRZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ (42. TEKRAR) ÜNVANINI ALMAMIŞLAR.

Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirtlerin bu îtikadlarına göre, bana karşı demişler ki: "Eğer Mehdilik dava etse, bütün şakirdleri kabul edecekler." Ben de onlara demiştim: "BEN, KENDİMİ SEYYİD BİLEMİYORUM. BU ZAMANDA NESİLLER BİLİNMİYOR. HALBUKİ AHİRZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI (43. TEKRAR), ÂL-İ BEYTTEN OLACAKTIR. (Emirdağ Lahikası-1, ss. 231-233)

ÜMMETİN BEKLEDİĞİ, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN (44. TEKRAR) ÜÇ VAZİFESİNDEN EN MÜHİMMİ VE EN BÜYÜĞÜ VE EN KIYMETDARI OLAN İMAN-I TAHKİKİYİ NEŞR VE EHL-İ İMANI DALALETTEN KURTARMAK CİHETİYLE YÖNÜYLE, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmihâ Risâle-i Nur'da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risâle-i Nur'un şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da o şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. BU HAKİKATTEN ANLAŞILIYOR Kİ, SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT (45. TEKRAR), RİSÂLE-İ NUR'U BİR PROGRAMI OLARAK NEŞİR VE TATBİK EDECEK'.

O ZATIN (46. TEKRAR) İKİNCİ VAZİFESİ, şeriatı icra ve tatbik etmektedir. Birinci vazife, maddî kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlâs ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddî bir kuvvet ve hakimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin.

O ZATIN (47. TEKRAR) ÜÇÜNCÜ VAZİFESİ, hilâfet-i İslâmiyeyi ittihad-ı İslâma bina ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip din-i İslâma hizmet etmektir...

BU ZAMANDA ÖYLE FEVKALÂDE HÂKİM CEREYANLAR VAR Kİ, HERŞEYİ KENDİ HESABINA ALDIĞI İÇİN, FARAZA HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT (49. TEKRAR) dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.

Hem üç mes'ele var: Biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en a'zamı, iman mes'elesidir. FAKAT ŞİMDİKİ UMUMUN NAZARINDA VE HAL-İ ÂLEM İLCAATINDA EN MÜHİM MES'ELE, HAYAT VE ŞERİAT GÖRÜNDÜĞÜNDEN O ZÂT (50. TEKRAR) ŞİMDİ OLSA DA, üç mes'eleyi birden umum rûy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev'-i beşerdeki cârî olan Adetullaha muvafık gelmediğinden, her halde en a'zam mes'eleyi esas yapıp, öteki mes'eleleri esas yapmayacak. Tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksadlara âlet olmadığı tahakkuk etsin. (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)

ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎDEN HAZRET-İ MEHDÎNİN (RADIYALLAHU ANH) (51. TEKRAR) hakkında ayrı ayrı haberler var. Hattâ bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velâyet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.

Allahu a'lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili şudur ki: BÜYÜK MEHDÎNİN (52. TEKRAR) ÇOK VAZİFELERİ VAR. VE SİYASET ÂLEMİNDE, DİYANET ÂLEMİNDE, SALTANAT ÂLEMİNDE, CİHAD ÂLEMİNDEKİ ÇOK DÂİRELERDE İCRAATLARI OLDUĞU GİBİ, her bir asır, me'yusiyet vaktinde kuvve-i maneviyesini teyid edecek bir nevi Mehdîye veyahut Mehdînin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan, rahmet-i İlâhiye ile her devirde, belki her asırda bir nevi Mehdî âl-i Beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Meselâ, siyaset âleminde Mehdî-i Abbâsî ve diyanet âleminde GAVS-I ÂZAM VE ŞÂH-I NAKŞİBEND VE AKTÂB-I ERBAA VE ON İKİ İMAM GİBİ BÜYÜK MEHDÎNİN (53. TEKRAR) BİR KISIM VAZİFELERİNİ İCRA EDEN ZATLAR dahi, Mehdî hakkında gelen rivâyetlerde, medâr-ı nazar Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğundan, rivayetler ihtilâf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş:...

... "Eskide çıkmış." Her ne ise... Bu mesele Risale-i Nur'da beyan edildiğinden, onu ona havale ile burada bu kadar deriz ki: Dünyada mütesanit hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, ÂL-İ BEYTİN HANEDANINA VE KABİLESİNE VE CEMİYETİNE VE CEMAATİNE YETİŞEBİLSİN.

EVET, YÜZER KUDSÎ KAHRAMANLARI YETİŞTİREN VE BİNLER MÂNEVÎ KUMANDANLARI ÜMMETİN BAŞINA GEÇİREN VE HAKİKAT-İ KUR'ÂNİYENİN MAYASIYLA VE İMANIN NURUYLA VE İSLÂMİYETİN ŞEREFİYLE BESLENEN, TEKEMMÜL EDEN ÂL-İ BEYT, ELBETTE ÂHİR ZAMANDA, ŞERİAT-I MUHAMMEDİYEYİ VE HAKİKAT-I FURKANİYEYİ VE SÜNNET-İ AHMEDİYEYİ (A.S.M.) İHYA İLE, İLÂN İLE, İCRA İLE, BAŞKUMANDANLARI OLAN BÜYÜK MEHDÎNİN (54. TEKRAR) KEMÂL-İ ADALETİNİ VE HAKKANİYETİNİ DÜNYAYA GÖSTERMELERİ GAYET MÂKUL OLMAKLA BERABER, GAYET LÂZIM VE ZARURÎ VE HAYAT-I İÇTİMAİYE-İ İNSANİYEDEKİ DÜSTURLARIN MUKTEZASIDIR. (Şualar, 509, 510)

Hem Mehdilik isnadını hiç kabul etmediğime bütün kardeşlerim şehadet ederler. Hattâ Denizli'deki ehl-i vukuf, "eğer Said Mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirdleri kabul edecek" dediklerine mukabil, Said itiraznamesinde demiş ki: "BEN SEYYİD DEĞİLİM. MEHDİ (55. TEKRAR) SEYYİD OLACAK." DİYE ONLARI REDDETMİŞ. (Şualar, 14. Şua, sf. 355)

Beşinci Sebep: Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki: O zat, eski velîlerin gaybî işaretlerinden istihraç etmiş ve kanaati gelmiş ki, "Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak." Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. FAKAT ÇİÇEKLER BAHARDA GELİR. ÖYLE KUDSÎ ÇİÇEKLERE ZEMİN HAZIR ETMEK LÂZIM GELİR. VE ANLADIK Kİ, BU HİZMETİMİZLE O NURANÎ ZATLARA (56. TEKRAR) ZEMİN İHZAR EDİYORUZ. Madem kendimize ait değil; elbette, Sözler namındaki nurlara ait olan inâyât-ı İlâhiyeyi beyan etmekte medar-i fahir ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd ve şükür ve tahdis-i nimet olur. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189) (Barla Lahikası, 28. Mektuptan 7. Risale Olan 7. Mesele)

...Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli 'lar ve ikişer sayılsa, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR ise, HAZRET-İ MEHDİ'NİN (57. TEKRAR) şakirdleri olabilir." (Şualar, sf. 605)

İkinci İşaret, yani: Altıncı İşaret

HAZRET-İ MEHDÎNİN (58. TEKRAR) cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani Âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mucizekâr mânevî kılıcıyla (manen) öldürülecek ve dağıtılacak. (Mektubat, 426)

HEM İKİ DECCALIN SIFATLARI VE HALLERİ AYRI AYRI OLDUĞU HALDE, MUTLAK GELEN RİVAYETLERDE İLTİBAS OLUYOR; BİRİ, ÖTEKİ ZANNEDİLİR. HEM BÜYÜK MEHDÎNİN (59. TEKRAR) HALLERİ SÂBIK MEHDÎLERE İŞARET EDEN RİVAYETLERE MUTABIK ÇIKMIYOR, hadîs-i müteşabih hükmüne geçer. İmam-ı Ali (r.a.) yalnız İslâm Deccalından bahseder. (Şualar, sf. 500-501)

İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ (60. TEKRAR) ASIRLARINDA KARİB ZANNETMİŞLER....

Hem şu sırdandır ki; HZ. MEHDİ (A.S.) (61. TEKRAR), SÜFYAN GİBİ ÂHİRZAMANDA GELECEK EŞHASLARI (62. TEKRAR) çok zaman evvel, hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velayet "Onlar geçmiş" demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i İlahiye iktiza eder ki; vakitleri taayyün etmesin. Çünki her zaman, her asır, kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak "Mehdi" manasına muhtaçtır. Bu manada, her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müdhiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşad-ı umumî zayi' olurdu. (Sözler, Sf. 318)

Şimdi MEHDİ GİBİ EŞHASIN (63. TEKRAR) hakkındaki rivayatın ihtilafatı ve sırrı şudur ki: Ehadîsi tefsir edenler, metn-i ehadîsi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler. Meselâ: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Mehdiye veya Süfyaniyeyi Hz. merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler. Hem de o eşhasın şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, O EŞHAS-I HÂRİKA (64. TEKRAR) çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. ÖYLE İSE O EŞHAS (65. TEKRAR), hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidayeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle, O EŞHAS-I (66. TEKRAR) ÂHİRZAMAN TANINABİLİR. (Sözler, s. 318)

BEŞİNCİ VE ALTINCI İŞARETLER, ISLAH-I ÂLEMİN BİZZAT HAZRET-İ MEHDÎNİN (67. TEKRAR) ZUHURUNA VÂBESTE OLDUĞUNA KANAAT EDEN ZÜMREDEN, BU ZÂT-I ÂLÎŞÂNIN (68. TEKRAR) DAHİ BU EMİRDE MUKTEDİR OLMASINDA ŞÜPHE DUYANLARIN, BU VEHİMLERİNİ BERTARAF EDECEK, İTİMATLARINI TEMİN EDECEK, GAYET KUVVETLİ GÜNEŞ GİBİ BİR HAKİKAT;

Yedinci İşaret, bu asrın en mâkul mücahedesinin nasıl yapılmak iktiza ettiğine delâlet eden, mahz-ı hikmet gibi hâssaları câmidir. (Mektubat, s. 174)

Hz. Mehdi (as)'ın Şahıs Olarak Geleceğini Anlattığı Sohbetleri

"HAKİM'İN MÜSTEDREKİ'Nİ, BEYHAKİ'NİN SÜNEN-İ KÜBRA'SINI KARIŞTIRDIĞIMIZ ZAMAN MUHAMMED'İ İLE MEHDİ'Sİ İLE AHİR ZAMANDA ZUHUR EDECEK ZATLA YÜZ YÜZE GELİVERİRİZ."

"Aşağı yukarı yirmi küsür sahabi bunu anlatmaktadır. Belki ahkama dair çok meseleler bu kadar sahabe tarafında nakledilmemektedir. Yirmi küsür sahabinin bunu naklettiğini ve buna ait vakaların nev'an (çeşitçe) mütevatir olduğun Kettani mütevatir hadisleri topladığı bir hadis kitabında; mütevatir hadisler hakkında fikir verdiği bir kitapta ifade etmektedir.

Ayrıca biz arzettiğim kitapları Hakim'in Müstedrek'ini, Beyhaki'nin Sünen-i Kübra'sını karıştırdığımız zaman Muhammed'i ile Mehdi'si ile ahir zamanda ZUHUR EDECEK ZAT'LA YÜZ YÜZE GELİVERİRİZ.

Mehdi insanların hidayetine vesile OLAN ZAT demektir. Öteden beri müceddid ve aktab durumu içinde çok Mehdiler gelmiştir. Ümmeti Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'ın hidayetine vesile olmuş, vazife yapmış, gitmişlerdir. Cenab-ı hak makamlarını cennet eylesin.

"FİTNE, FESADIN, FISK-I FÜCURUN KÖRÜKLEYİCİSİ BİR ŞAHSI MANEVİNİN, BİR SİSTEMİN, DEJENERASYON BİR CEMAATİN KARŞISINDA BİR ZATTIR MEHDİ."

Tabi ki ahir zamanda hadiseler böyle karışık ve girift olunca daha büyük ZATLARIN zuhur etmesi gerekiyor, Allah'ın lütfunun ifadesi olarak. Efendimiz (sav)'in davasını temsil edecek yani Muhammedilikle zuhur edecek. Muhammed Mehdi esasen bir şahsı maneviyi temsil edecek, BİR ŞAHSI MANEVİNİN BAŞINA GEÇECEK, bu şahsı manevinin misyonları olacak. Bu misyonlar İslamiyet'e hizmet tekeffül etmiş (üstlenmiş) bulunacak. Evvela zuhur ettiği yerde, sonra cihanın her parçasında hakikat-i Ahmedi (aleyhissalatu vesselam)'ın şehbal (kanat) açmasına vesile olacak.

İşte dua ediyoruz, Allah'ın lütfunu bekliyoruz, tecessüm etmiş (göz önüne gelmiş, görünen) bir lütf-u ilahi olan Mehdi'den lütfedeceğini intizar ediyoruz (ümit ederek bekliyoruz).

Mehdi esasen hidayet kökünden gelen bir kelimedir. İnsanların hidayetine vesile olan insan demektir. Umumi manasıyla pek çok mürşidlere Mehdi denebilir. Mesela mehdilerin başında Resulü Ekrem (aleyhisalatu vesselam) gelir.

Sahab-i Kiram'ın hepsini Mehdi görebiliriz biz. Umumi manada bütün mürşidler, müceddidler Mehdidir, umumi manada. Hususi manada ahir zamanda Resulü Ekrem'in matmah-ı nazarı OLAN BİR İNSAN MEHDİ. Hadislerde Mehdi'ye dair çok rivayetler var.

Ahir zamanda din selim aklını kaybedince, düşüncede kanaatte değişmeye uğrayınca –haşa din zatında deforme olmaz, insanların duygu ve düşüncesinde feragatini (tok gözlülüğünü), şebabetini (gençliğini) kaybedince insanların duygu ve düşüncelerinde bunu yeniden canlandırmak için kimseye veya BÜYÜK ZATA MEHDİ DİYORUZ.

İNTİZAR EDİLEN (ÜMİTLE BEKLENEN) ZAT DA BUDUR. Mehdi deccalın karşısında bir zattır. Fitne, fesadın, fısk-ı fücurun körükleyicisi bir şahsı manevinin, bir sistemin, dejenerasyon bir cemaatin karşısında BİR ZATTIR MEHDİ. Mehdi esasen deccaliyet rejimine karşı bir hareketi TEMSİL EDEN ZATTIR. Bu bir beyin gibidir. Fakat aynı zamanda Ümmeti Muhammed bu beynin vücududur.

Bu zamanda Hristiyanlar içinde zuhur eden Troçki gibi, Lenin gibi, Mao gibi deccalları görüyoruz ki, bunlar Allah'ı inkar ediyorlar. Hristiyanlık alemi içinde zuhur eden bu korkunç deccallerin radyoaktif tesiri İslam alemini züccam yapmıştır. Onlar da nezle olmuşlardır. Mehdi bu radyoaktif tesirin insanların üzerinde, müminlerin üzerindeki tesirini izaleye çalışacak.

O zat kelimesinin anlamı açıktır. "O" tekillik ifade eder, "zat" şahıs demektir. O zat denildiğinde, o şahıs, o insan anlamına gelir, yani bir kişiden, bir insandan bahsedilmektedir. Dolayısıyla Üstadımız, "O ZAT" dediğinde anlatmak istediğini bir ilkokul çocuğunun dahi anlayacağı açıklıkla beyan etmekte, BİR ŞAHISTAN bahsetmektedir. Herhangi bir şekilde Mehdi (as)'ın şahsı maneviden ibaret olacağını söylememektedir.

Üstadımız'ın hiç böyle bir beyanı olmadığı halde, Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevi olacağını iddia eden Nur talebesi kardeşlerimiz, şahsı manevi kavramı sanki sadece bu yüzyıla aitmiş gibi davranarak da büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Her Peygamber döneminde, Peygamberlerle birlikte, her devirde mücedditlerle birlikte cemaatleri ve bundan meydana gelen şahsı manevisi bulunmuştur. Hz. İbrahim'in de, Hz. Musa'nın da, İmam Rabbani Hazretlerinin de, Abdülkadir Geylani Hazretlerinin de cemaati ve şahsı manevisi olmuştur. Örneğin, Peygamberimiz (sav)'in ashabı onun şahsı manevisini oluşturmuştur. Fakat bu, Peygamber Efendimiz (sav)'in varlığı şartı ile oluşmuştur. Dolayısıyla, ahir zamanda da Hz. Mehdi (as)'ın cemaati ve şahsı manevisi olacak, ama HZ. MEHDİ (AS) DA BİZZAT CEMAATİNİN VE ŞAHSI MANEVİSİNİN BAŞINDA BULUNACAKTIR.

Mehmet Ali Kaya - İddia 10:

Mehmet Ali Kaya, Üstadımız'ın Kullandığı "Zat-ı Nurani" İfadesiyle Kendisini Kast Ettiğini İddia Ederek Ciddi Bir Hata Yapmaktadır:

Bediüzzaman Said Nursi bir şahıstır ve hayatını okuyanlar bilirler ki bu bir zatı nuranidir. Adı Said Nursi, Nurs'ta Nuriye'de doğmuş ve hocalarından birisi Seyyid Nur Muhammed'dir. Kuran Tefsirinin adı Risale-i Nur eserleridir... Bundan daha mükemmel ve her yönüyle nurani olan bir zat var mıdır? (Asırların Rehberleri ve Mücedditler ve Kıyamet Alametleri, Deccal- Mehdi, sf. 234)

Cevap: Üstadımız, Zat-ı Nurani Dediğinde Kendisinden Sonra Gelecek Hz. Mehdi (as)'ın Şahsını Anlatmaktadır

Üstadımız Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, "O zatı Nurani'nin ahir zamanın en büyük fesadı zamanında geleceğini ve Peygamberimiz (sav)'in soyundan olacağını" özellikle vurgulamıştır:

Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem Mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak BİR ZÂT-I NURANÎYİ GÖNDERECEK VE O ZÂT DA EHL-İ BEYT-İ NEBEVÎDEN OLACAKTIR. (Mektubat, sf. 411-412)

Bediüzzaman Hazretleri döneminde küfrün baskısının yoğun olduğu açıktır. Ancak hadislerde bahsedilen ve Üstadımız'ın dikkat çektiği, "ahir zamanın en büyük fesadı" Bediüzzaman Hazretleri'nden sonraki dönemde Darwinist materyalist felsefenin iyice güç kazanmasıyla yaşanmaya başlanmıştır. Üstadımız'dan sonraki dönemde Darwinizm tüm dünyaya hakim olmuş, dinsizliğin getirdiği belalar dünyayı iyice sarmış, İslam aleminde her gün kan akmaya başlamıştır. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as)'ın geliş dönemi Üstadımız'ın yaşadığı dönem değil, içinde bulunduğumuz, ondan sonraki dönemdir.

Üstadımız, ZAT-I NURANİ diyerek Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, Hz. Mehdi (as)'ın seyyid olacağına da özellikle dikkat çekmiş, böylece Mehdiyet konusunda yapılabilecek tevillerin önünü kesmiştir.

BİR ZÂT-I NURANÎYİ GÖNDERECEK VE O ZÂT DA EHL-İ BEYT-İ NEBEVÎDEN OLACAKTIR. (Mektubat, sf. 411-412)

Üstadımız, kendisi de defalarca beyan ettiği gibi, seyyid değildir:

BEN, KENDİMİ SEYYİD BİLEMİYORUM. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI (yani Hz. Mehdi (as)) AL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR. (Emirdağ Lahikası, s. 247-250)

Ayrıca Üstadımız, Hz. Mehdi (as)'ı ve talebelerini bir Nur olarak anlatırken, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonra geleceğini açık ve net olarak da beyan etmiştir:

BEN BÖYLE BİR NURUN ZUHURUNA (Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışına) ÇOK İNTİZAR ETTİM VE EDİYORUM. FAKAT ÇİÇEKLER BAHARDA GELİR. ÖYLE İSE O KUDSİ ÇİÇEKLERE (Hz. Mehdi (as) ve cemaatine) ZEMİN HAZIR ETMEK LAZIM GELİR. VE ANLADIK Kİ, BU HİZMETİMİZLE O NURANİ ZATLARA ZEMİN İZHAR EDİYORUZ. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189)

FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİP ŞAHSIN BİR HİZMETKÂRI VE ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDÂRI (zemin hazırlayacak bir öncüsü) VE O BÜYÜK KUMANDANIN PÎŞDÂR BİR NEFERİ (öncü bir askeri) OLDUĞUMU ZANNEDİYORUM. (Barla Lahikası, 28. Mektup, sf. 162)

Üstadımız, açıkça "ben o nurani zata ve talebelerine zemin hazırlıyorum" derken, "Üstad böyle söylüyor ama bu dediği doğru değil, doğrusu başkadır" demek, samimi bir niyetle de yapılsa, güzel bir davranış değildir. Böyle bir düşünce şekli, her ne kadar iyi niyetle ortaya atılsa bile, hiç kuşkusuz ki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ne karşı çok büyük bir zulüm ve iftira olur. Ve bundan tüm Nur talebelerinin şiddetle kaçınması gerekir.

Mehmet Ali Kaya - İddia 11:

Mehmet Ali Kaya, "Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as)'In Üç Vazifesini Birden Yaptı" Diyerek Yanılmaktadır:

Mehdi-i ahir zaman hem diyanet sahasında, hem siyaset alanında hem cihat ve hem de saltanat sahasında görevlidir ve bütün bu görevleri tek başına yapar... BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ, BÜTÜN BU HİZMETLERİ HAYATINDA YAPMIŞ ve kendisinden sonra devam ettirmek için de Risale-i Nur eserlerinde esaslarını vazederek takipçilerinin tavizsiz şekilde yapmasını sağlamıştır... (Asırların Rehberleri Mücedditler, sf. 224)

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri 3 Görevi Birden Yapmamıştır

Mehmet Ali Kaya kitabında açıkça Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin ahir zamanın Büyük Mehdisi olduğunu ve Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevini hayattayken yerine getirdiğini, vefatından sonra ise Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevisi olarak Nur cemaatinin Hz. Mehdi (as)'ın görevlerini icra ettiğini iddia etmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'da, Hz. Mehdi (as)'ı tanımamızı sağlayacak en önemli alametlerden birinin, 3 vazifeyi birden yerine getirmesi olduğunu söylemiştir:

Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ. Fakat HER BİRİ ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE YAPMASI İTİBARIYLA AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎSİ UNVANINI ALMAMIŞLAR. (Emirdağ Lahikası, s. 260)

Yani Hz. Mehdi (as) 3 görevi birden yerine getiren; hem DÜNYANIN İMANINA VESİLE OLAN hem İTTİHADI İSLAM'I KURAN hem de İSLAM AHLAKININ DÜNYA HAKİMİYETİNİ SAĞLAYAN KİŞİ OLACAKTIR.

Oysa herkes; özellikle de Nur talebeleri ve Sayın Mehmet Ali Kaya bilmektedir ki, Bediüzzaman Hazretleri Hz. Mehdi (as)'a ait olan bu görevlerin tamamını birden icra etmemiştir.

Hz. Mehdi (as)'ın 1. Vazifesi Darwinist materyalist felsefelerinin tam anlamıyla susturulmasıdır

"...Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve maddiyyun (maddecilik) ve tabiiyyun (Tabiatçılık inancının) beşer içinde intişar etmesiyle (yayılmasıyla) her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini (maddeci düşünceyi) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR." (Beyanat ve Tenvirler, Sayfa 304)

Bediüzzaman Hazretleri'nin kendi döneminde de vefatından sonrasında da "ta Hicri 1400'lere kadar" hiçbir sahada materyalist ve Darwinist felsefeyi tam susturacak şekilde bir başarı sağlanamadı. Materyalist felsefe gücünü kaybetmedi. Darwinist felsefe gücünü kaybetmedi. Dünya üzerinde Darwinist ve materyalist felsefenin gerçek yüzlerinin görülmesi, Dünya üzerindeki yıkıcı etkilerinin kavranması ve bu felsefelerle ciddi anlamda mücadele edilmeye başlanması Bediüzzaman Hazretleri'nin vefatından sonra, taa Hicri 1400'ler itibariyle gerçekleşti. Üstadımız küfrün belini kırdı, ama küfrü tam anlamıyla etkisiz hale getirmedi. Bu görev Üstadımız'ın açıkça bildirdiği gibi "kendisinden sonra gelecek o zat yani Hz. Mehdi (as) tarafından" yerine getirilecektir. Hz. Mehdi (as) kitaplar, yazılar, belgeseller, internet siteleri gibi her türlü ilmi aracı kullanarak, itiraz edilmesi mümkün olmayan bilimsel delilleri ortaya koyarak Darwinist ve materyalist felsefeyi fikren tam olarak yerle bir edecektir. Hz. Mehdi (as) vesilesiyle Darwinizm ve materyalizmin izi dünyadan tam olarak silinecek, bunların sebep olduğu belalar ve fitneler de son bulacaktır.

Hz. Mehdi (as)'ın 2. Vazifesi: Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasıdır

İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (asm) ünvanı ile seair-i İslamiyeyi (İslam ahlakının esaslarını) ihya etmektir. Alem-i İslam'ın vahdetini (İslam aleminin birliğini) nokta-i istinad edip (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gadab-i İlahiden (Allah'ın azabından) kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinad ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır. (Emirdağ Lahikası, 259)

Mehmet Ali Kaya Hocamız'a ve Nur talebesi kardeşlerimize soruyoruz:

Üstadımız döneminde İslam alemi esaretten kurtuldu mu?

Üstadımız döneminde acıları, belalar, fitneler son buldu mu?

Üstadımız döneminde İslam ahlakı tüm dünyaya hakim oldu mu?

Elbette olmadı.

Bediüzzaman Hazretleri, insanların imanına vesile olacak iman hakikatlerini son derece derin ve hikmetli anlatımlarla anlatmış ve dünya çapında birçok insanın Allah'a iman etmesine vesile olmuştur. Ancak Üstadımız'ın vefatına kadar ki zaman içinde İslam ahlakının dünya hakimiyeti, İslam Birliği'nin kurulması, materyalizm ve Darwinizm taunlarının etkisini tamamen yitirmesi gibi bir durum söz konusu olmamıştır. Aksine Üstadımız'ın vefat tarihine kadarki dönemlerde Darwinizm ve materyalizm insanlık üzerindeki şeytani etkisini artırarak sürdürmüş, insanlar geniş kitleler halinde bu inkarcı felsefelerin etkisine girmişlerdir. Darwinizm ve materyalizmin hızla güç kaybetmesi ancak Hz. Mehdi (as)'ın zuhur ettiği Hicri 1400 - Miladi 1980'ler itibariyle söz konusu olmaya başlamıştır.

Hz. Mehdi (as)'ın 3. Vazifesi: Dağınık haldeki İslam Aleminin bir araya getirilmesi ve İttihad-ı İslam'ın kurulması

Üçüncü Vazifesi: O zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslam'ın muavenetiyle (desteğiyle) Müslümanların dayanmasıyla ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla (katılımıyla) o vazife-i uzmayı (büyük görevi) yapmaya çalışır. (Emirdağ Lahikası, 260)

Mehmet Ali Kaya Hocamız'a ve Nur talebesi kardeşlerimize bir kez daha soruyoruz:

Bedüzzaman Hazretleri döneminde, İslam aleminin tamamı güçlü bir birlik oluşturacak şekilde bir araya gelmiş midir?

Üstadımız yaşarken, tüm mezhepler, tüm cemaatler, tüm Müslüman ülkeler bir lider etrafından toplanıp birleşmiş midir?

Üstadımız döneminde İttihad-ı İslam kurulmuş, gerçek İsevilerle Müslümanlar ittifak etmiş, tüm dünyaya sadece İslam ahlakı hakim olmuş mudur?

Elbette, hayır.

Üstadımız döneminde İslam alemi birleşmediği gibi bugün dahi İslam alemi dağınıktır. Son yıllarda ise, adım adım İttihad-ı İslam'ın geldiği, yaklaştığı görülmektedir. Bu da tüm dünyanın şu anda Hz. Mehdi (as)'ın zıl ve gölgesi altında olduğunun delillerinden biridir.

Nur talebesi kardeşlerimiz şunu kabul etmelidir ki; Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri inşaAllah kendi döneminin müçtehidi ve mehdisidir. Ancak ahir zamanın büyük Mehdisi değildir. Ahir zamanın Büyük Mehdisi ise, bu üç büyük vazifeyi bir arada ve bizzat kendisi hayattayken, tam anlamıyla yerine getirecektir.

Hz. Mehdi (as), Allah'a Teslim Olmuş Salih Bir Kul Olarak İslam Ahlakının Dünya Hakimiyetine Vesile Olacaktırs

Hangi şekliyle olursa olsun kulluk, insanın şerefinin rengi ve ona bahşedilmiş en büyük pâyedir… Mehdî'nin şahıs mı yoksa şahs-ı manevî mi olduğu da şüphelidir. Dolayısıyla, mehdiyet, arkasına düşülüp aranılacak, bulununca da herkese ilan edilecek bir paye değildir. Heyhat ki, bugün bazı insanlar o meseleye kafalarını takmışlar; büyük iddialara girişiyorlar. (34'nin 24 Eylül 2012 tarihli sohbeti,)

Bazı Nur talebelerinin Mehdiyet konusundaki yanlış yorumlarından biri de, Mehdiyeti sadece bir makam olarak düşünmeleridir. Oysa Mehdiyet, Allah'ın kader takdir ettiği mübarek bir sorumluluk ve manevi bir makamdır. Hz. Mehdi (as), Allah'tan çok korkan, Allah'a çok itaatli salih bir kuldur, ama Allah'ın ona kaderde tayin ettiği sorumlulukları da yerine getirmekle yükümlüdür.

Bir insanın ortaya çıkıp Mehdilik iddiasında bulunması, Kuran'a göre haramdır. Hiç bir mümin, "ben Mehdiyim, ben cennetliğim" diye kendisine göre bir yorumla, bir makamla ortaya çıkıp böyle bir şeyi ilan edemez. Bu Kuran'a göre haramdır ve bunu yapan kişi dinden çıkmış olur. Ama Allah'ın kullarından dilediğini seçmesi, seçtiği bu kişiye İslam ahlakının hakimiyetini nasip etmesi ve bu zatın Müslümanların başında manevi liderleri olarak, Hz. Mehdi (as) olarak, bulunması onun kendisine bir makam atfetmesi anlamına gelmez. Allah'ın o insanı seçmesi anlamına gelir.

Elbette her Müslümanın dünyadaki varlık amacı Allah'a kulluktur. Allah insanları ve cinleri sadece Kendisi'ne kulluk etmeleri için, dünyayı da hangisinin daha iyi kulluk yapacağını denemek için yarattığını bildirmiştir:

Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)

O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. (Hud Suresi, 6)

Peygamberler de, Allah'ın gönderdiği elçiler de Allah'ın kullardır. Bir insanın peygamber olması onun Allah'a kul olmasını engellemez. Tam tersine, peygamberler de Allah'a kul oldukları için peygamberlik görevini yerine getirirler. Yani peygamberlik, Allah'ın bu mübarek kullarına verdiği bir vasıftır. Allah emrettiği için, Allah'a en güzel şekilde kulluk etmek için bu görevi yerine getirirler. Ve Peygamberlik makamlarıyla birlikte Allah'tan çok korkarlar, umut ve korku arasındadırlar.

Hz. Mehdi (as) da Allah'ın izniyle İslam ahlakını dünyaya hakim kılarken Allah'ın kulu olarak bu görevi yerine getirecektir. Hz İsa (as) da yine yeniden yeryüzüne geldiğinde, Kuran'a tabi olan bir Müslüman olarak gelecek ve yine Allah'ın kulu olacak.

Allah ayetinde şöyle bildirir:

"Andolsun biz senden önce elçiler gönderdik. Onlardan kimini sana aktarıp anlattık ve kimini anlatmadık." (Mümin Suresi, 78)

"Ve onların içinden sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip yönelten önderler kıldık." (Secde Suresi, 24)

Ayetlerde açıkça bildirildiği üzere Allah toplumlara peygamberler ve elçiler göndermektedir. Müslüman topluluklarının içinden Allah önderler çıkarmakta, ama bu önderler Allah'a kulluk vazifelerini hiç bir zaman bırakmamakta, zaten Allah kul oldukları için ve Allah'tan korktukları için, Allah'a aşkla, sevgiyle bağlı oldukları için, Allah'ın emirlerini yerine getirdikleri için bu görevi üstlenmektedirler. Hayırlarda yarışmakta, "Bizi takva sahiplerine önderler kıl" diye dua etmektedirler. Dolayısıyla Mehdiyeti –haşa- Allah'a kulluk vasfını etkileyen bir makam gibi göstermek samimi bir davranış değildir. Allah'ın dilemesiyle, Allah'ın kaderde seçtiği kişi İslam ahlakını Hz. İsa (as) ile birlikte hakim kılacaktır inşaAllah.

Hz. Mehdi (as)'ı Aramak, Mehdiyeti Müjdelemek Peygamberimiz (sav)’in Emridir. Her Müslüman Bu Emri Yerine Getirmekle Sorumludur.

Peygamberimiz (sav), "Mehdi ile müjdelenin" buyurmuş ve Müslümanlara en zor koşullar altında dahi olsalar, "karda sürünerek dahi olsa" Mehdi (as)'ı arayıp bulmayı emretmiştir. Her Müslüman Resulullah (sav)'in bu emrine uymakla yükümlüdür.

1- Hz. Mehdi (as)'In Gelişi Tüm İnsanlar İçin Bir Müjdedir.

"HZ. MEHDİ İLE MÜJDELENİN. O Kureyş'ten ve Ehl-i Beyt'imden bir kişidir. O, insanların ihtilaf ve sosyal sarsıntılar içinde bulundukları bir sırada çıkar. O (Hz. Mehdi (a.s.)) yeryüzünü, kendinden önce zulüm ve baskı ile doldurulduğu gibi, adalet ve insanf ile (merhametle) doldurur. (Hz. Ebu Said el Hudri r.a. / Ramuz El-Ehadis 1. cilt, Sayfa 7, No 7; Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13)

EY İNSANLAR, MEHDİ'NİN ÇIKIŞI İLE MÜJDELENİN. Çünkü AIlah'ın vaadi gerçektir, boşa çıkmaz. O'nun hükmü geri çevrilmez. O, her şeyi hikmet üzere yapar ve her şeyi bilir. Allah'ın fethi yakındır. (Yenabiu'l-Mevedde, sf. 440)

İnsanlar, şiddetli bir korku üzerinde olmadıkça, Hz. Mehdi (as) zuhur etmez. Ondan önce zelzeleler, fitneler, insanların başına gelen belalar ve taun (veba) hastalığı zuhur edecektir… İşte o vakit (Hz. Mehdi (as)) zuhur edecektir. ONA (HZ. MEHDİ (A.S.)'A) YETİŞENE VE ONUN YARDIMCILARINDAN OLANLARA MÜJDELER OLSUN. Ona (Hz. Mehdi (as)'a) muhalefet edenlere ve emrine karşı gelenlere yazıklar olsun. (Fera idu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam el-Mehdi el-Muhtazar)

2- Peygamberimiz (sav) Ümmetine, "Her Ne Olursa Olsun, Hz. Mehdi (as)'I Bulup Ona Tabi Olmalarını" Bildirmiştir.

Ebi Şeybe ve Naim b. Hammad Fiten isimli eserde, İbni Mace ve Ebu Naim ise İbni Mes'ud'dan tahric ettiler. O dedi ki:

"O (Hz. Mehdi (a.s.)) arza sahip olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. SİZDEN O'NA KİM YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA GELSİN, O'NA KATILSIN. ZİRA O HZ. MEHDİ (A.S.)'DİR." (Ahir zaman Mehdisinin Alametleri, Celalettin Suyuti, s. 14)

Sizden veya sonra gelenlerden birisi ONA (HZ. MEHDİ (A.S.)'A) YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA GELSİN ONA KATILSIN. Muhakkak ki onlar hidayet sancaklarıdır. (Ramuz El Ehadis, 1. cilt, s. 298, no:2)

Sizden ona kim yetişirse, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA ONA GELSİN. ONA KATILSIN. Zira o, Mehdi'dir. (İbn Mace, Fiten, B 34, H 4082; İbn Ebi Şeybe, c. VII, sf. 527; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)

Sonra Hz. Mehdi aleyhisselam'ın sıfatlarını sayarak buyurdu ki: "İÇİNİZDEKİ EN GENİŞ SIĞINAKTIR, İÇİNİZDE İLMİ EN ÇOK OLANDIR, VE DOSTLARINI, SEVDİKLERİNİ EN FAZLA ARAYIP SORANDIR. Allah'ım! Onun zuhurunu, hüzünlerin giderilmesine vesile kıl ve ümmetin dağınıklığını onunla topla! Eğer Allah seni muvaffak kılarsa ONUN BİATINA KOŞ (ONA TABİ OL) VE ONDAN ASLA VAZGEÇME. EĞER MUVAFFAK OLUR DA, ONA ULAŞIR VE HİDAYET OLURSAN ONDAN ASLA VAZGEÇME." "Âh – ve eliyele göğsünü göstererek – onu ne de çok görmek isterdim." (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 252)

Peygamberin (sav) şöyle dediği nakledilmiştir. Bizden olan hak üzere Kaim (Hz. Mehdi (a.s.)) kıyam etmedikçe asla kıyamet kopmaz. Bu da Allah'ın izin verdiği bir zamanda olacaktır. Ona uyan kurtulur, ondan geri kalan ise helak olur. Ey Allah'ın kulları Allah'tan korkun: HZ. MEHDİ ZUHUR EDİNCE HERŞEYİ BIRAKIP MÜMKÜN OLAN HER VESİLEYLE ONA DOĞRU KOŞUNUZ. Çünkü o Allah'ın halifesi (Müslümanların manevi lideri) ve benim vasimdir. (Bihar-ul Envar, c. 51, s. 65; İsbat-ul Hudat, c. 6, s. 382)

Sahte Mehdilerin Çıkması da Hz. Mehdi (as)'ın Çıkış Alametidir

Bazı Nur talebeleri de sahte Mehdilerin çıkacağı endişesi taşımaktadırlar. Bu endişe onları Hz. Mehdi (as)'ın bir manevi şahıs olduğu yanılgısına sürüklemektedir. Bu endişe çok yersizdir, çünkü ahir zamanda sahte Mehdilerin, sahte Mesihlerin, sahte peygamberlerin çıkacağını Resulullah Efendimiz (sav) zaten bildirmiştir.

Her biri Allah'ın Resulü olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır. (Tirmizi, Fiten 43; Ebu Davud, Melahim 16 )

Her birisi kendisinin Tek Mabud olan Allah'tan resul olarak gönderildiğini iddia eden altmış yalancının çıkması. (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler – Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, sf. 36)

Hz. Mehdi (as) Hizmetinden Anlaşılır

Sahte Mehdi olarak ortaya çıkan kişilerin Hz. Mehdi (as) olmadığı hemen anlaşılır. Çünkü öncelikle gerçek Mehdi, "ben Mehdi'yim" diye ortaya çıkmaz, Mehdilik iddiasında bulunmaz. Bu Hz. Mehdi (as)'ın özelliklerinden biridir. Bu önemli bir kriterdir. Dolayısıyla "ben Mehdi'yim" diye ortaya çıkan birinin gerçek Mehdi olmadığı öncelikle buradan anlaşılır.

Diğer bir açık gösterge de Hz. Mehdi (as)'ın ifa edeceği görevi ancak kendisi yapabilmesidir. Çünkü Allah kaderde o faaliyetleri ancak onun yapmasını takdir etmiştir; bu nedenle o kişi Mehdi olarak vasıflandırılmıştır. Bundan dolayı sahte Mehdi olarak ortaya çıkanların Mehdi faaliyeti anlamında bir şey yapması mümkün değildir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetleri saymış ve bunları ondan başka kimsenin yapamayacağını belirtmiştir.

BÜYÜK MEHDİ'NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR. VE SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE, SALTANAT ALEMİNDE, MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI OLDUĞU GİBİ… (Şualar, sf. 590)

Ve ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK. (Emirdağ Lahikası, sf. 259)

Bediüzzaman Hazretleri ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (as)'ın üç görevi olduğundan ve onun temsil ettiği cemaatiyle birlikte bu üç görevi birden yerine getireceğinden bahsetmiştir. Bu vazifeleri, materyalist ve ateist felsefeleri tamamen susturacak bir şekilde insanların imanlarını kazanmasına vesile olmak, Türk- İslam Birliğini kurmak ve Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasına vesile olmaktır. (Emirdağ Lahikası, sf. 259)

Bu üç görevin, onu diğer sabık Mehdilerden ayıran ve onun Büyük Mehdi olduğunu gösteren önemli alametlerinden olduğunu bildirmiştir.

Hem BÜYÜK MEHDİ'nin halleri SABIK MEHDİLERE (önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere mutabık (uygun) çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar, sf. 582)

Allah kaderde Hz. Mehdi (as)'ın İslam ahlakını hakim etmesini takdir etmiştir. Müslümanların da Hz. Mehdi (as)'ın gelişinden veya sahte Mehdilerin çıkmasından endişe etmemeleri gerekir.

Bediüzzaman Hazretleri, "Hz. Mehdi (as)'In Kendisine Program Edineceği Bir Eserden" Bahsetmektedir.Eğer İddia Edildiği Gibi Üstadımız Hz. Mehdi (as) İse, Söz Konusu Bu Eser Nedir? Bediüzzaman Hazretleri Hangi Eseri Kendisine Hazır Bir Program Edinmiştir?

"O ZÂT , O TAİFENİN (O TOPLULUĞUN) UZUN TEDKİKATI (UZUN ARAŞTIRMALARI, İNCELEMELERİ) İLE YAZDIKLARI ESERİ KENDİNE HAZIR BİR PROGRAM YAPACAK, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir (öğrencilerdir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."

O zât, o taifenin (o topluluğun) uzun tedkikatı (uzun araştırmaları, incelemeleri) ile...

Bediüzzaman Hazretleri burada uzun araştırmalar ve incelemeler yapan bir araştırma grubundan bahsetmiştir. Bediüzzaman'ın UZUN araştırma ve incelemeler demesi, bu çalışmaların oldukça kapsamlı, detaylı, uzun zaman alan araştırmalar olduğu anlamına gelmektedir ki bu bilim insanlarının işidir.

yazdıkları eseri...

Bediüzzaman Hazretleri, bu insanların uzun araştırma ve incelemeler sonucunda elde ettikleri verileri yazılı hale getirdiklerine dikkat çekmektedir. Yani Üstadımız BİLİMSEL ESERLERDEN bahsetmektedir.

Ayrıca Üstadımzı, uzun araştırma yapan bir veya birkaç şahıstan değil, bir topluluktan bahsetmektedir. Yani Üstadımız, ÇOK SAYIDA BİLİM ADAMININ UZUN ARAŞTIRMALAR SONUCU YAZDIKLARI ESERLERDEN BAHSETMEKTEDİR.

Kendine hazır bir program yapacak....

"Hazır" bir program yapmak, Hz. Mehdi (as)'ın söz konusu olan bu bilimsel eserlerdeki bilgileri HAZIR OLARAK ALIP KULLANACAĞI, yani BİLİMSEL ESERLERDEN ALINTILAR YAPACAĞI anlamına gelir.

Ayrıca Üstadımız, Hz. Mehdi (as)'ın bu bilgileri kendine bir "PROGRAM" yapacağını da vurgulamaktadır. Bilindiği gibi program, izlenecek yolu belirleme anlamına gelir. Demek ki Hz. Mehdi (as)'ın bilimsel araştırmalara dayalı olarak hazırladığı eserlerinde anlattığı konu, Hz. MEHDİ (AS)'IN "İZLEDİĞİ YOL" OLACAKTIR. YANİ ÜZERİNDE DURDUĞU, SAVUNDUĞU VE ANLATTIĞI "ANA KONU" OLACAKTIR.

Bu durumda, "Bediüzzaman Hazretleri ahir zamanın Büyük Mehdisi'dir" diyen Nur Talebesi kardeşlerimizin şu soruya cevap vermesi gerekir:

Bediüzzaman Hazretleri, eserlerini hazırlarken HANGİ TOPLULUĞUN, HANGİ BİLİM İNSANLARININ ARAŞTIRMALARINI hazır olarak alıp kullanmıştır?

Hangi bilimsel eserlerden olduğu gibi, HAZIR OLARAK ALINTILAR YAPMIŞTIR?

Bediüzzaman Hazretleri, hangi alıntılarla hazırladığı eseri KENDİNE HAZIR BİR PROGRAM HALİNE GETİRMİŞTİR?

Dahası BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ HAZIR BİR PROGRAM UYGULAMIŞ MIDIR?

UYGULAMIŞSA HANGİ PROGRAMI UYGULAMIŞTIR?

Açıktır ki, Bediüzzaman Hazretleri herhangi bir eseri kendisine program yapmamıştır. Bunu yapacak olan Hz. Mehdi (as)'dır.

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur'da 8 Ayrı Yerde, Hz. Mehdi (as)'ın Çıkış Tarihinin Hicri 1400'ler Olduğunu Bildirmiştir

1. İstikbal-i dünyeviyede 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ (Hz. Mehdi (as)'ı) asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)

2. HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT (Hz. Mehdi (as) dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)

AHMET ÇOLAK da, Risale-i Nur'da Hz. Mehdi (as)'ın geliş vaktinin bildirilmediğini iddia edenler arasındadır. Ahmet Çolak'ın iddiası şu şeklildedir:

"Allah ümmeti ümitsizlikten kurtarmak için MEHDİ'NİN NE ZAMAN GELECEĞİNİ GİZLEMİŞTİR. Mehdi ve süfyanın gelişiyle ilgili PEYGAMBERİMİZ (SAV) BİZE ZAMAN VE İSİM BİLDİRMEMİŞTİR."

3. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lâmlar" ve "mim" ikişer sayılsa, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZÂTLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.132)

Bediüzzaman Hazretleri Birinci Şua'da yer alan bu açıklamasında Tevbe Suresi'nin 32. ayetinin ebced hesabının, şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılarak yapılmasından bahsetmektedir. Ayetin, "Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor" cümlesinde yer alan şeddeli lamlar ve mim ikişer sayıldığında ayetin ebced değeri 1910 yapmaktadır. Yani, Üstadımız bundan bir asır sonra ifadesiyle MİLADİ 1910'DAN BİR ASIR SONRA demektedir. 1910'dan bir asır yani 100 yıl sonrası ise 2010'dur.

4. Yetmiş birde (hicri 1371'de – miladi 1952) fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, OTUZ-KIRK SENE (Hicri 1401/H. 1411 – Miladi 1981/M. 1991) SONRA FECR-İ SÂDIK ÇIKACAK. (Hutbeyi Şamiye, Sf. 27)

Üstadımız, Hicri 1371'de Fecri Kazibin, yani İslam aleminin aydınlanmasının başladığını söylüyor. Hicri 1371'den 30 ve 40 sene sonra, yani Hicri 1401 ve Hicri 1411'de asıl aydınlanmanın güç kazanacağını bildiriyor. Burada Üstadımız açık ve net tarihler veriyor, Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'lerde faaliyette olduğunu söylüyor.

1371 + 30 = 1401 = 19811371 + 40 = 1411 = 1991

5. Evet şimdi olmasa da (Hicri 1371'DEN) 30-40 SENE SONRAfen ve hakiki marifet (hüner, sanat, ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA onları darmadağın edecek. (Hutbeyi Şamiye, Sf. 30)

Üstadımız, Hicri 1371'den hem 30-40 sene sonra hem de yarım asır sonra yani 50 yıl sonra diyerek Hz. Mehdi (as)'ın hangi tarihte görev başında olacağını söylüyor? Hicri 1400'lerde.

1371 + 30 = 1401 = 19811371 + 40 = 1411 = 19911371 + 50 = 1421 = 2001

6. Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ Lahikası'nı 1949 yılında kaleme almış ve kendisinden 100 sene yani BİR ASIR SONRA gelecek olan Hz. Mehdi (as), talebeleri ve o dönemdeki insanlara şöyle seslenmiştir:

O vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:

Herkese dünya terakkî dünyası olsun; yalnız bizim için mi tedennî dünyasıdır? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım:

EY YÜZDEN tâ üç yüz seneden SONRAKİ YÜKSEK ASRIN ARKASINDA GİZLENMİŞ, SÂKİTÂNE BENİM SÖZÜMÜ DİNLEYEN VE BİR NAZAR-I HAFİYY-İ GAYBÎ (gizli bir bakış ile gayba bakarak) İLE BENİ TEMÂŞÂ (seyreden) EDEN SAİD, HAMZA, ÖMER, OSMAN, YUSUF, AHMED, V.S. SİZE HİTAP EDİYORUM. TARİH DENİLEN MÂZİ DERELERİNDEN SİZİN YÜKSEK İSTİKBALİNİZE (geleceğinize) UZANAN TELSİZ TELGRAFLA SİZİNLE KONUŞUYORUM. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM. SİZ İNŞAALLAH CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELİRSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKLAR. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. "EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! 'ŞU KALENİN BAŞINDA BİR MEDRESE-İ NURİYE ÇİÇEĞİNİ YAPINIZ. CİSMEN DİRİLMEMİŞ, FAKAT RUHEN BÂKİ VE GENİŞ BİR HEYETTE YAŞAYAN MEDRESETÜ'Z-ZEHRAYI CİSMANÎ BİR SURETTE BİNA EDİNİZ" DEMEKTİR. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147'nci sayfadan tâ 157'nci sayfaya kadar medresetü'z-zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 343, 344)

7. FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİB ŞAHSIN bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı (ordunun geriden gelen emniyet kuvveti) ve o büyük kumandanın pîşdâr (öncü) bir neferi (askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, sf. 162)

Bu eserinde Üstadımız, Hz. Mehdi (as)'ın ileride geleceğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Said Nursi Hazretleri "Barla Lahikası"nı 1926 yılında kaleme almıştır, yani bu sözleriyle bu tarihten çok ilerideki bir dönemden, kendisinden sonraki asırdan bahsetmektedir. Kendisinin Hz. Mehdi (as)'ın öncüsü ve ona zemin hazırlayan bir hizmetkarı olduğunu söyleyerek bir diğer yönden de kendisinin ahir zamanın büyük Mehdisi olmadığını, ancak ona zemin hazırlayan, onun zuhurundan önce ona öncülük eden bir yardımcısı olduğunu açıkça söylemektedir.

8. TÂ AHİR ZAMANDA, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirirve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz. (Kastamonu Lahikası, Sayfa 72)

Üstadımız, Kastamonu Lahikası'nı 1936 yılında hazırlamıştır. Bu eserinde "ta ahir zamanda...." ifadesiyle Risale-i Nur'un asıl sahipleri olarak nitelendirdiği Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin kendisinden çok daha sonraki bir vakitte, yani kendisinden sonraki yüzyılda geleceklerini ifade etmiştir.

Görüldüğü gibi, Üstadımız Risale-i Nur'da yüzlerce sayfa Hz. Mehdi (as)'ı anlatmışken, defalarca, ayrı ayrı Hz. Mehdi (as) Hicri 1400'de gelecek demişken, Risale-i Nur'da "Hz. Mehdi (as)'ın gelişi, zamanı belli değildir" demek samimi bir davranış değildir.