Hadislerde Hz. Mehdi Döneminde İnsanlar Arasında Yaşanacak Olan Sosyal Adalet Nasıl Anlatılmıştır?

Hadislerde Hz. Mehdi Döneminde İnsanlar Arasında Yaşanacak Olan Sosyal Adalet Nasıl Anlatılmıştır?

Bazı toplumlarda dil, ırk, etnik köken gibi özellikler de çok büyük önem taşımakta ve adaleti uygulayan kimselerin kararlarına etki edebilmektedir. Oysa farklı ırk ve milletlerin bulunmasının bir amacı, çatışma ve savaş değil, kültürel bir zenginliktir. Bu çeşitlilik Allah'ın yaratışındaki bir güzelliktir. Bunun yanı sıra zenginlik ya da fakirlik gibi etkenler de insanların birbirlerine karşı olan tavırlarına ve adalet anlayışlarına etki edebilmektedir. Oysa Kuran ahlakına göre, insanlar Allah Katında yalnızca imanlarının ve Allah korkularının derinliği ile üstün olabilirler. Dolayısıyla Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması, yeryüzünde bu anlayış eksikliğine bağlı olarak yaşanan sosyal adaletsizlikleri ortadan kaldıracak en güzel ve tek çözüm yoludur. Kuran'da tarif edilen İslam ahlakı, adil, şefkatli, merhametli, zengin fakir ayrımı yapmadan ihtiyaç içinde olana yardım etmeyi gerektirmektedir. Kuran’a göre gerçek adalet, sadece Allah rızası gözetilerek, Allah'tan korkarak sağlanan bir adalettir. Böyle bir adalet hedeflendiğinde, ne şahsi bir menfaat, ne dostluk, ne düşmanlık, ne de kişinin hayata bakış açısı, dili, ırkı, teninin rengi kararlarında etki edemeyecek, sadece haktan yana karar verilecektir. Allah’ın izniyle Altınçağ’da böyle bir ahlak tüm toplumlara hakim olacak ve gerçek adalet, gerçek huzur ve güven tüm yeryüzüne hakim olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Altınçağ’da yaşanacak olan bu durum şöyle haber verilmektedir:

İnsanlar oldukça hayırlı, yaşantıları gayet rahat olacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 54)

Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır... (Sünen-i İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508)Hadislerin işaretlerine göre Altınçağ’da, toplumda ihtiyaç içinde olanın gözetilmemesi, sadece çok küçük bir zümrenin bolluk içinde yaşaması gibi adaletsizlikler son bulacaktır. Komşusu açken kimse tok yatmayacak, tek yanlı zenginlik utanç vesilesi haline gelecektir. Egoistlik ve bencillik ortadan kalkacağı için herkes birbirini yemeğe davet edecek, maddi manevi tüm imkanlarını birbiriyle paylaşacaktır. Halkın birbirine karşı olan merhameti alabildiğine artacak, herkes birbirini zengin etmeye çalışacaktır. Güçlü olan haklı olmayacak, haklı olan güçlü olacaktır. Kuran ahlakının hakim olduğu bu dönemde toplumun her kesimindeki insanlar arasında çok büyük bir eşitlik yaşanacak, huzur ve güven dolu bir ortam olacaktır. Bu ortamın bir sonucu olarak insanlar hiçbir sahtekarlığa, kötülüğe ve haram fiillere de yanaşmayacaklardır.

Altınçağ’da İnsanlar Fikir Hürriyetine Sahip Olacaklar mıdır?

İslam ahlakı, inanç konusunda insanlara tam bir hürriyet tanımaktadır. İslam'ın vahyedildiği dönemden günümüze kadar geçerli olan bu anlayış, İslam ahlakının da temelini oluşturmuştur.İslam ahlakına göre insan istediği inancı seçmekte özgürdür ve hiç kimse bir diğerini inanç konusunda zorlayamaz. Müslüman İslam olmasını talep ettiği kişiye sadece tebliğ yapmakla, Allah'ın varlığını, Kuran'ın Allah'ın hak kitabı, Hz. Muhammed (sav)'in ise O'nun elçisi olduğunu, ahiretin ve hesap gününün varlığını, İslam ahlakının güzelliklerini anlatmakla yükümlüdür. Ama bu yükümlülüğü sadece din ahlakını anlatma ile sınırlıdır. Allah Kuran’da bu durumu şöyle bildirmektedir:

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)Kendisine İslam dini anlatıldığı zaman kişi kendi isteğiyle iman eder, hiçbir baskı ya da zorlama altında kalmadan karar verir. İnsan doğruyu ya da yanlışı seçmekte özgürdür. Eğer yanlış seçimi yaparsa ahirette bunun karşılığını alacaktır.Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki bilgilere göre Altınçağ’da, Kuran ahlakının bir gereği olan bu fikir özgürlüğüne dayalı anlayış tüm toplumlara hakim olacaktır. Bunun sonucunda ise siyasi çekişmeler tamamen ortadan kalkacak, dostluk ve sevgi ortamı içerisinde tam bir demokrasi ortamı oluşacaktır. Başkalarına zarar vermemek şartı ile her türlü inanç özgürce yaşanacak, kargaşa ve çatışmaya sebebiyet vermeden herkes fikrini istediği gibi beyan edebilecektir.