Sonuç

İsrail ve Filistin meselesi incelenirken, her Müslümanın akılda tutması gereken bazı temel prensipler vardır. Çünkü meselenin yanlış algılanması, son derece yanlış sonuçlara yol açabilir. İsrail ordusunun zulmü nedeniyle, bununla hiçbir ilgisi bulunmayan Musevi insanlara tepki göstermek veya bazı Filistinlilerin terör eylemleri nedeniyle Filistin davasının haksız görülmesi gibi. İşte bu yanlış algılamalara karşı aşağıdaki prensiplerin çok iyi anlaşılması gerekmektedir:

1. Müslümanların, Yahudilere bakış açısı Kuran'da bildirildiği gibi olmalıdır. Allah Kuran'da Yahudilerin tıpkı Hıristiyanlar gibi 'Ehl-i Kitap' olduklarını bildirmektedir. Müslümanlarla Kitap Ehli arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği de yine Kuran'da tüm detayları ile bildirilmiştir. Kitap Ehli tıpkı Müslümanlar gibi Allah'ın varlığına ve birliğine inanmaktadır. Bu, Müslümanlar ile aralarındaki 'ortak kelime'dir ve Müslümanlar, Kitap Ehlini en güzel şekilde, ortak kelimede buluşmaya davet etmekle yükümlüdürler. Müslümanlarla Kitap Ehli arasında her türlü sosyal ilişki, adalet, barış ve güvenlik çerçevesinde olmalıdır. Dolayısıyla Müslümanların, Yahudilere karşı tutumu her zaman için uzlaşmacı, bağışlayıcı ve hoşgörülüdür. Aslında bu ahlak, Müslümanların tüm insanlara göstermekle yükümlü oldukları, Allah'ın razı olduğu ahlaktır. Allah Kuran'da, Müslümanlara, müşrik insanlara (yani Allah'tan gelen vahye uymayan putperestlere) bile güvenlik sağlamalarını emreder: "Eğer müşriklerden biri, senden 'eman (güvenlik) isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır..." (Tevbe Suresi, 6) Müşriklere göre Müslümanlara çok daha yakın bir inanç ve ahlaka sahip olan Kitap Ehline ise, daha da fazla saygı, hoşgörü ve yardımseverlik göstermek gerekmektedir.

2. Tarih boyunca Müslümanların bu ahlakları, Yahudilerin zorluk ve sıkıntı içinde oldukları çeşitli dönemlerde İslam topraklarına sığınmaları ile neticelenmiştir. İspanya'dan sürülen Yahudilere, Osmanlı İmparatorluğu kapılarını açmış ve yurtlarından çıkarılan binlerce Yahudiyi Osmanlı barındırmıştır. Hıristiyan dünyasında sık sık rastlanılan antisemit baskılara İslam topraklarında hiçbir zaman rastlanmamıştır. İslam topraklarında, Yahudiler ve Müslümanlar birarada, huzur ve güvenlik içinde kardeşçe yıllar boyunca yaşamışlardır. Bu güvenlik ortamını sağlayan İslam ahlakıdır.

II. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan soykırım, Yahudilerin tarihte maruz kaldıkları en büyük zulümlerden biriydi. 6 milyon Yahudinin yaşamına mal olan bu korkunç vahşetin failleri ise pagan (putperest) bir ideolojiye sahip olan Nazilerdi.

3. Tevrat'ta Yahudilere yeryüzünde toprak işgal etmek, kan dökmek, bozgunculuk çıkarmak değil, barış ve huzur sağlamak emredilmektedir. Günümüzde ateist Siyonistlerin bazı Muharref Tevrat pasajlarını yaptıkları zulme kaynak olarak gösterdikleri doğrudur. Ancak bu son derece çarpık bir durumdur. Bu kişilerin kendi terör ve vahşetlerini meşrulaştırabilmek için saptıkları bu yolun yanlış olduğunu anlatmak ise öncelikle samimi dindar Yahudilerin sorumluluğudur. Nitekim, sayıları son zamanlarda gittikçe artan, Yahudi din adamları ve toplumun önde gelenleri bu çarpık zihniyete karşı seslerini yükseltmektedirler.

4. Toplumlarını doğru yola davet eden bu vicdan sahibi Yahudiler ile Müslümanlar ortak değerlere sahiptirler. İslam da Yahudilik de İlahi dinlerdir. Her iki dinin de inanç esasları ortaktır. Yahudiler de Müslümanlar da aynı Allah'a iman etmekte, Allah'ın gönderdiği peygamberlere sevgi ve saygıyla itaat etmektedirler. Hepimiz Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz. Hepimiz için asıl önemli olan Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmektir. Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman Yahudiler için ne kadar önemli ise, Müslümanlar için de en az o kadar önemlidir. Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara çağrısı Kuran'da şöyle bildirilmiştir: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebut Suresi, 46)

5. Tarihin çeşitli dönemlerinde, Yahudiler pek çok haksız zulme ve hatta soykırıma maruz kalmışlardır. Bu vahşetleri hazırlayan ana öğe antisemitik ideolojilerdir. Antisemitizm, 20. yüzyılda da pek çok felakete imza atmıştır. Genelde, Yahudi düşmanlığı olarak anlaşılan bu terimin asıl manası Sami düşmanlığıdır, yani Sami ırkından gelen, diğer bir ifadeyle semitik milletlere karşı duyulan nefreti ifade eder. Semitik milletlere düşmanlığın asıl nedeni ise, onlara vahyedilmiş bulunan İlahi dinlere karşı duyulan nefrettir. Bir diğer ifadeyle Nazizm ve benzeri faşist ideolojilerde görülen "Yahudi düşmanlığı", aslında "din düşmanlığı"dır. Dolayısıyla antisemitizm, hiçbir Müslüman tarafından benimsenmesi mümkün olmayan pagan (putperest) bir öğretidir. Antisemitizmi savunan ve körükleyen ideologlara baktığımızda ise, bu kişilerin putperest geleneklere dönüşü savunan, yani savaşçı, acımasız, kan dökmekten zevk alan, sınır tanımaz, barbar ahlaklı kişiler olduğunu görürüz. Bunlar, peygamberlerin getirdiği, barışı, tevazuyu, sevgiyi, merhameti savunan hak din ahlakına karşı olan kimselerdir. 19. yüzyılda doğan yeni-putperestlik akımı, bir taraftan din düşmanlığını körüklerken, bir yandan da faşizm ve antisemitizm ideolojilerini doğurmuştur. Yakın geçmişin en şiddetli antisemitizm savunucusu olan Nazi ideolojisinin temellerine bakıldığında, Hitler'in ve yandaşlarının gerçek anlamda birer putperest oldukları açıkça görülmektedir. Bu gibi zalimlere karşı Müslümanlar ve Yahudiler aynı saftadırlar.

Nazi zulmüne (solda) maruz kalan YahudilerinFilistinlilere zulmetmesi (üstte) büyük bir çelişkidir.

Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi... (Maide Suresi, 44)

6. Antisemitizmin gerçek anlamının gözden kaçması, zaman zaman kavram kargaşalarına neden olabilmekte ve bu durum özellikle ateist Siyonistler tarafından suistimal edilmektedir. Ateist Siyonizmin vahşi uygulamalarını, saldırgan ve işgalci eylemlerini eleştirmek, söz konusu ideolojinin çarpıklıklarını gözler önüne sermek, kısaca ateist Siyonizm eleştirisi yapmak belli çevreler tarafından kasıtlı olarak antisemitizm gibi lanse edilmeye çalışılmaktadır. Oysa antisemitizm ile ateist Siyonizme karşı çıkmak arasında hiçbir paralellik yoktur. Öncelikle ateist Siyonizm de tıpkı antisemitizm gibi din dışı bir ideolojidir. Tüm din dışı ideolojiler gibi saldırganlığı ve acımasızlığı savunur, cinayeti, katliamı, tecavüzü, vahşeti meşru görür. Irkçı ve şovenist bir ideolojidir. Din ahlakında ise ayrımcılık yoktur. İnsanlar ırklarına, cinsiyetlerine, etnik kökenlerine, sahip oldukları maddi imkanlara göre değerlendirilmezler, Allah Katında bir insanı üstün kılan takvasıdır. Dolayısıyla din ahlakını yaşayan ve vicdan sahibi bir insanın, ateist Siyonizmi eleştirmesi ve bu tehlikeli ideoloji ile fikri alanda mücadele etmesi son derece olağandır. Üstelik günümüzde ateist Siyonizmi ve ateist Siyonist uygulamaları yalnızca Müslümanlar değil, sağduyulu Hıristiyanlar ve Yahudiler de şiddetle kınamaktadırlar.

Bu hususlar Yahudiler ve Müslümanlar arasındaki ilişkinin belirleyici yönleridir. Bir Müslümanın Yahudilerle ilgili her düşünce ve davranışında, bu gerçekleri göz önünde bulundurması gerekir. Aynı şekilde Yahudilerin de ateist Siyonist ideolojinin etkilerinden tamamen sıyrılarak, tarafsız bir tutum ile olayları değerlendirmeleri, vicdanlarının sesini dinleyerek hareket etmeleri gerekmektedir.

Arap-İsrail sorununun çözümü için kritik önem taşıyan gerçek, İslam'ın ve Yahudiliğin özündeki ortak inançlar ve ahlaki değerlerdir. Bu inançlara ve bu değerlere uymak, bunları öğreten İlahi hükümlere samimiyetle sarılmak, her iki halkın da kurtuluş yoludur.

Müslümanlar İslam ahlakını, Yahudiler ise Hz. İbrahim'in ve Hz. Musa'nın ahlakını samimi olarak yaşayıp uyguladıklarında, Sosyal Darwinizm veya Marksizm-Leninizm gibi ideolojilerin kalıntılarından tam olarak kurtulduklarında, hem kendileri huzura kavuşacaklar hem de bir yüzyıldır karmaşa ve karışıklık içinde olan bölgeye barış getireceklerdir.